Psikolog Barış Gürkaş: Sosyal medyada ‘dikizledikçe’ mutsuz oluyoruz

Chess

Nirvana
Kayıtlı Üye
14 Ağustos 2009
53.301
42.832
Psikolog Barış Gürkaş: Sosyal medyada ‘dikizledikçe’ mutsuz oluyoruz

21/05/2016 22:53







Araştırmalara göre sosyal medya kullanımında Türkiye, son yıllarda zirvede… Peki, sosyal medyanın insanlar üzerinde bıraktığı psikolojik etkiler neler?

Bu konu üzerine çalışmalar yapan Psikolog Barış Gürkaş, sosyal medyanın bizde yarattığı olumsuz duyguları, ‘dikizleme kültürü’müzün arttığını, sosyal medyadaki kimliklerimizin kurgu olduğunu ve aldatmaların daha da kolaylaştığını anlatıyor…

Türkiye, Avrupa’nın internette en çok vakit geçiren ülkesi. Facebook, Instagram, Twitter gibi sosyal medya kullanımındaysa dünya lideri. Biz, sosyal medyayı hangi ihtiyacımızı karşılamak için kullanıyoruz?

Sosyal medyayı başkalarına ‘’Ben de buradayım’’ demek, var olduğumuzu göstermek için kullanıyoruz daha çok.

Siz, sosyal medyanın psikolojik etkileri üzerine çalışan bir psikologsunuz. ‘İnsanların sosyal medyada normal hayattakinden daha cüretkar ve teşhirci’ davrandıklarını söylüyorsunuz. İnternette daha cüretkar, daha teşhirci neler yapıyoruz?

Bir kere normal hayatta yapmaktan kaçındığımız şeyleri sosyal medyada yapıyoruz. Çıplak fotoğraflarımızı cesurca koyup yayınlıyoruz. Gittiğimiz mekanlar gösterişli olmasa bile gösterişliymiş gibi fotoğrafını çekiyoruz. Göstermekten çekindiğimiz vücutlarımızı, utanma duygumuzdan sıyrılıp gösterebiliyoruz. Bir yandan teşhircilik yaparken, diğer yandan da başkalarını dikizliyoruz.

‘Cesaret artıyor, utanma duygusu azalıyor’
minez1-1.jpg


İnternet ortamında utanma ve ayıplanma duygusu azalıyor mu? Orada bambaşka biri mi oluyoruz?

Utanma ve ayıplanma duygularımız dönüşüyor. Hatta taşra ve şehirde oturanların utanma duyguları arasındaki fark da kalkıyor. Kasabada yaşayan da, metropoldeki kişi de benzer fotoğrafları paylaşmaya başladı artık. Sosyal medyada hepimiz daha cesur davranıyoruz.

İnsanların gerçek hayattaki kimlikleriyle sosyal medyadaki kimlikleri arasında büyük farklar var mı?

Var. Zaten normal yaşantımızdaki kimlikle, dışarıya yansıttığımız kimlik arasında da fark vardı. Buna sosyal medya da eklenince çok kimlikli bireyler haline geliyoruz. Bu yüzden de, kişinin duygusal dalgalanmaları artıyor ve sonuçta daha mutsuz oluyor.

Geçmişte insanlar takma isimlerle sanal ortamda var oluyorlardı. Şimdi hem gerçek isimleriyle varlar, hem de gerçek kimliklerini yansıtmıyorlar. Peki, nasıl bir kimlik yansıtıyorlar?

Kendini ifşa etmek üzerine kurgulanan bir kimliği, yani ‘İdeal beni’yansıtıyorlar. Aslında idealize ettiğimiz yaşantıları sürmek için kaygıyla çırpınıyoruz. Hem şimdiki anı kaçırıyoruz, hem de bazen gitmediğimiz mekanlara gitmişiz gibi gösteriyoruz. Bazen bizim olmayan eşyaları satın almışız gibi yapıyoruz.

Uzmanlar, narsist ve kendine güveni az olan kişilerin sosyal medyayı daha aktif kullandıkları görüşünde. Sosyal medya, insanın kendine olan güvenini ve hayranlığını nasıl arttırıyor?

Kendine güveni az olan kişiler, günlük yaşantılarında cesaret edemeyecekleri şeyleri sosyal medyada afişe edebiliyor. Dev bir egoyla yaşayan narsistler içinse fotoğraf paylaşımları yapmak, egolarını biraz daha şişirmenin en kestirme yolu oluyor. Ve her iki grup da, ‘Ben bunlara sahibim ve çok fit, güzel ve popülerim’ ortak paydasında buluşuyor.

‘Sosyal medyada gittikçe birbirimize benziyoruz’
Yine araştırmalara göre yüzde 60, diğer insanların ne yaptığını görmek için sosyal medyaya bakıyor. Niye başkalarının hayatını bu kadar merak ediyoruz?

Dikizleme kültürümüz arttı. Kim nereye gidiyorsa biz de oralara gitmek, aynı şeyleri yapmak istiyoruz. ‘Onlar’dan geride kalmak istemiyoruz. Bu yüzden de durmadan birbirimizi dikizliyoruz. Ve bir bakıyoruz ki aslında biz, sevdiklerimizle bile yarışıyoruz.

‘Sosyal medya kullanıcıları, diğer insanların kendilerinden daha iyi bir hayat sürdüğüne’ inanıyormuş. Bu yenilgi, eksiklik, geride kalmışlık duygusu, insanın iç dünyasında neler yaratıyor?

Başkalarının kendisinden daha mutlu olduğunu, her sabah uyandığında telefonundan görüyor ve büyük hayal kırıklıkları yaşıyor. Dikizledikçe insanlarla kendimizi daha çok kıyaslıyor ve kıyasladıkça daha çok stresli ve mutsuz oluyoruz. Bizim, referans noktalarımız şaştı.

Nasıl şaştı?

Mesela bir genç, başarı referanslarını sosyal medyadan takip ettiği kişilere göre belirliyor. Bu kişilerin her birinden parça parça hayal topluyor… Hedefi, ‘Ben de Babyshower yapacağım, evime şu tarz mobilya satın alacağım, mutlaka şu ülkeyi ziyaret edeceğim…’ gibi‘başarı kriterleri’ oluyor.

Ünlü ve ünsüz kişiler aynı paylaşımları yapıyor. Sosyal medya kullanıcıları birbirlerine çok mu benzemeye başladı?

Eğer günde 5-6 saatinizi sosyal medyada geçiriyorsanız artık sadece paylaşım şekliniz değil, birbirinize de benziyorsunuz demektir. Sohbetlerimiz aynı oluyor.

Bu tarz fotoğraf koymayan sadece bilgi almak için kullananlar da var sosyal medyayı…

Elbette ama onlar da aslında ‘Bakın ben burdayım’ gemisinin içinde. Diyelim ki o tarz fotoğraflar yerine okuduğunuz romanı, usta bir düşünürün sözlerini ya da bir yazarın son yazısını ‘retweet’ediyorsunuz. Böylece siz de, ‘Bakın ben neler okuyorum, işte benim entellektüel birikimim’ diyerek, kendinizi ispat etmeye çalışıyorsunuz.

Instagram’da yayınlanan fotoğrafların neredeyse yarısı kullanıcının tek kişilik fotoğrafları. Neden kendimizi bu kadar çok fotoğraflayıp, yayınlama ihtiyacı hissediyoruz?

Bu kadar çok kendini fotoğraflamak artık bir utanma nesnesi değil. ‘Koca bir ben’ devreye girdikçe, kendimizi daha çok fotoğraflıyoruz ve bir de bunu yayınlıyoruz. Bu öyle bir ihtiyaç ki, Photoshop programını açıp, burnumuzu biraz daha hokka, kaşlarımızı daha şekilli, elmacık kemiklerimizi daha çıkık yapıp, yayınlıyoruz. Sosyal medya sayesinde beğenilme ve takdir edilme duyguları da dönüştü. Temel bir ihtiyacımız haline geldi.

‘Like ile intikam alıyoruz’
minez3-1.jpg


Beğenilmeye bu kadar önem vermek aslında temel bir eksikliğin işareti mi?

Eğer sosyal medyada beğenilmiyorsak, gerçek hayatta da beğenilmediğimizi düşünüyoruz. Ne kadar ‘like’, o kadar takdir. Hatta sosyal medyada biri, benim fotoğrafımı beğenmediyse ben de onu beğenmiyorum ve bu şekilde intikam alıyorum.

Kişi ‘like’ almadığında ne yaşıyor? Onaylanmamak kişiyi nasıl yaralıyor?

Her bir ‘like’ adeta altın değerinde. ‘Büyük Ben’ebir yatırım. 50‘like’dan, 150 ‘like’a çıktığımızda, inanılmaz bir mutluluk yaşıyoruz. Bu rakamla, daha popüler bir insan olduğumuz kanıtlanıyor. ‘‘Ben de kendi dünyamda ünlüyüm işte’’ diyoruz. Yani ‘like’ almak, ünlü olmaya giden yolda bir madalya. ‘Like’ aldıkça, kişinin kendine olan güveni muazzam artıyor. Sohbetlerinde bile kaç ‘like’ aldığını anlatıyor.

Takipçi sayısını arttırmak için insan kontrolünü yitirebiliyor mu? Sonradan utanacağı şeyler yapabiliyor mu?

Takipçi sayısını arttırmak için insan birçok şey yapabilir. Düşünün,‘takipçi sayısı satın alma pazarı’ diye bir şey var. Niye var? Çünkü takipçi sayısının artmasına dair derin bir ihtiyacımız var. Bir de, çok takip edilen ama bir avuç kişiyi takip eden ‘koca benler’ var. Yani ‘‘Herkes beni takip ediyor ama benim onları takip etmeye hiç ihtiyacım yok’’diyorlar .

Gideceğimiz yerleri, yapacağımız aktiviteleri artık sosyal medyaya göre mi seçiyoruz? Fotoğraf çekip, yayınlamak her şeyin önüne mi geçiyor?

Kesinlikle. Daha çok mekana gitmeli, daha çok aktivite yapmalıyız ya da yapar gibi göstermeliyiz. Niye? Çünkü en büyük amaç; diğerlerinden daha farklı, eğlenceli bir yaşamımız olduğunu kanıtlamak.

‘Kadınlar fit, erkekler kaslı’
Özellikle kadınlar yoga ve pilates yaparken, erkeklerse ağırlık çalışırken kendilerini fotoğraflıyorlar. Niye?

Birinci koşul; kadınların fit, erkeklerin de kaslı olması. Fit ve kaslı olduğunuzu en kolay teşhir etmenizin yolu da, göbeği açıkta kalacak bir tayt ve büstiyer giyebileceğiniz yoga ve pilates sporlarını yapmak. Altında sadece bir şort, yarı çıplak poz veren erkekse bu kıyafeti ancak ağrılık kaldırırken giyebiliyor. Böylelikle bütün kaslarını sergiliyor. Yürüyüş yaparken, dağa tırmanırken ya da yüzerken vücutlarını gösteremeyecekleri için saydığımız sporları tercih ediyorlar.

Peki yüz yüze konuşurken birbirimize söyleyemediklerimizi, sosyal medyada daha rahat mı söylüyoruz? Sosyal medyada daha mı agresif oluyoruz?

Özellikle özgüven sorunu yaşayan kişilerin sosyal medyada, çok cesaretli olabildiklerini gözlemliyoruz. Tabii sosyal medya sayesinde saklanıyoruz da. Tıpkı, ‘Klavye delikanlılığı’ dediğimiz şey gibi ekranın arkasına sığınıyoruz.

Canlı iletişimin yerini sanal iletişimin almasıyla insanlar daha mı sosyal oluyor?

Tam aksi, gittikçe daha yalnızlaşıyoruz. Sosyalleşmek temas etmektir, orada, o anda olmaktır. Sosyal medyada sadece ekrana bakıyoruz. Sosyalmiş gibi davranıyoruz. Sosyal medya araçlarıyla yazışarak, insanlarla görüştüğümüzü sanıyoruz.

Ergenlerde internet kullanımının günde 17 saate kadar çıktığı söyleniyor. Bu bir hastalık değil mi?

Gençler bağımlı hale geldi. Bilgisayarın başından kalkamaz durumdalar. Aileler çocuklarını bize getiriyor. Ergenlerin fazla internet kullanımı ders notlarında düşme, aile içi iletişimlerinin zayıflaması gibi problemlere neden oluyor. Düşünün, çocuklar artık birlikte oyunlar oynayamıyor. Beş çocuğu bir araya koyun, hepsi tabletlerini istiyor. Ve maalesef böylece yaratıcılıkları da ölüyor.

Yetişkinlerde durum nasıl peki?

Yetişkinler sosyal medyanın yokluğuyla başa çıkamıyorlar.

Sanal ortamda çok vakit harcayanların gerçek hayat ile bağı kopuyor mu?

Kopuyor. Gerçeklikle algısı yitiriliyor. Üstelik dışarıdaki yaşam da kişiyi yeterince mutlu etmiyor. Ekrana dönmek ve orada kalmak istiyor.

‘Birbirini hiç görmeden beş yıl süren ilişkiler var’
Sosyal medya üzerinden kurulan duygusal ilişkiler nasıl sonuçlanıyor? Aldatmalar, yalanlar, gerçek hayattaki ilişkilerden farklı mı? Daha mı az, daha mı fazla?

Daha fazla. Zaten aldatmak çok kolay hale geldi ve şekil değiştirdi. Özellikle özgüven eksikliği yaşayan insanlar daha çok sanal ilişki yaşıyor. Bu insanlar tahmin edemeyeceğiniz kadar yakınınızda, aramızda. Birbirlerini hiç görmeden, telefonla konuşmadan, 3-5 sene süren ciddi ilişkiler var. Bu sanal ilişkiler tıpkı gerçek hayattaki gibi yaşanıyor. Acısı, kaygısı, mutluluğu birbirine temas eden iki insan arasındaki duygulardan hiç de farklı değil.

Dokunmadan, sesini duymadan bir insan diğerine nasıl gönlünü kaptırabilir?

Kaptırır çünkü yalnızız. Şehir/metropol yaşamıyla birlikte zaten‘Kalabalıklar içinde yalnızlaşmaya’ başlamıştık. Sosyal medyanın varlığı ile bu ‘tekilleşme’ hali, depar attı.

Aldatılan kişi açısından ilişkinin sanal ortam ya da gerçek hayatta yaşanması fark ediyor mu? Sanalı affetmek ve unutmak daha mı kolay?

Burada kadın ve erkek farklılığı ortaya çıkıyor. Bir kadın, sevgilisinin/eşinin onu duygusal olarak aldatmamasını istiyor. Erkekse, kadının cinsel olarak ilişkiye girmemesini tercih ediyor. Yazışma, eskisi kadar ‘sadakatsizlik’ olarak değerlendirilmiyor. Sanalı affetmek çok kolay çünkü toplumda bu tür aldatma tahmin edemeyeceğiniz kadar yaygın.
http://www.diken.com.tr/psikolog-baris-gurkas-sosyal-medyada-dikizledikce-mutsuz-oluyoruz/
 
Son düzenleme:
Ben de beğendim görüşlerini ..

Gençlere okullarda bu konu hakkında daha detaylı eğitimler verilmeli. Tek sorun BT'nin güvenli kullanımı değil sosyal medya da tek başına bir canavar olabiliyor.
 
Tablonun önünde fotoğraf çekmek de sizi daha kaliteli bir psikolog olarak gösteriyor psikolog kardeş... Sosyal psikolojide bunun karşılığını bulamadım şimdi, neyse ben de tespit yaptım.

(Bütün popüler psikologlara kin duyan psikoloji bölümü öğrencisinden sevgiler...)
 
Valla ben neysem oyum sosyal medyada da. Facebookta zaten sülalem var, severim her birini. Ailenin büyükleri "shot facebookta bizi çok güldürüyor ya, özel olarak takip ediyorum" falan diye anlatıyor birbirlerine :KK70: :KK70:
 
Herkes mi gezer tozar arkadaş sizin hayat mücadeleniz yok mu o da olmadı sınavınız da mı yok be (içsesim)
 
ya şimdi kimse alınmasında ben en çok diş buğdayı birinci yaş günü gibi şeylerin şaşalı bir şekilde kutlanmasını anlamıyorum, bebek hatırlamıyor bile ve emin yüzde 90 ı o günlerde çok huysuz huzursuz oluyordur
 
Ben sırf bu yüzden facebook kullanmıyorum.
İnstagram var ama ona da pek baktığım yok.

Ne zaman az fazla baksam, içimde sıkıntıyla çıkıveriyorum.
Olumsuz etkilediği bir gerçek..
 
Hiç başka yaşamlara özenen bir insan olmadım, ama eskiden kim ne yapmış diye çok takılırdım. Son 1-2 senedir sosyal medyayla aram çok soğuk. Kimsenin ne yaptığını merak da etmiyorum. Bazen kimin ne yaptığının veya paylaşımlarının düşüncesi bile mide bulandırıcak kadar uzak geliyor bana.
 
Tespitler cok guzell

Ben de acikcasi kim evlenmis, kim mezun olmus, kimin cocugu olmus milletten haberdar oluyorum diye hosuma gidiyor

Misal birileri pazar kahvaltisina bi mekana gitmis, soruyorum memnun kaldiniz mi diye ben de gidiyorum oraya fikir oluyor fln

Instagrami da ayni sekilde kullaniyorum ozellikle bebek icin yaptigim alisveruslerde hangi markayi hangi urunu alsam diye cok faydasi oldu

Ne bileyim ilham aliyorum milletin sunumlarina bakip ben de aksama guzel bi sofra kurayim diyorum

Genelde milletten haberdar olmak ve guzel fikirler edinmek icin kullaniyorum

Kendini, cocuklarini ve ozel hayatini cok fazla teshir edenleri de ister istemez kınıyorum:KK43:

Sosyal medya kullanimi konusunda insanlar bilinclendirilmeli

Misal baskasi adina onun fotolarini iceren hesap acmanin(fan amacli da olsa), baskasinin fotosunu izinsiz yayinlamanin vs suc oldugu insanlara ogretilmelio_O
 
içim şişti okurken.ne kadar da doğru söylemiş.hatta yazının bazı noktalarında kendimi buldum diyebilirim
 
Sosyal medyaya baksan herkes mutlu,herkesin eşi romantik,herkes anne baba değerini biliyor,herkes müslüman,herkes vatan kurtarıyor.Çoğu sahte.
Bakıyorsun eşiyle araları iyi olmayan biri,mutluluk pozu vermiş,çok mutluyuz yazmış,aynı evin içindeler,birbirlerine yorumlarda ,aşk sözleri beğeniler yazmış,ama evde hır gür.
Bir başkasına bakıyorsun anne babasını aramaz sormaz ,anne hakkı ,baba hakkında duygusal mesajlar paylaşır.
 
Son düzenleme:
Geçen yaz tatilde, gittiğimiz bir yerde herkesin ilk önce fotoğraf çekmeye başlaması ile farkına vardım bu durumun. Facebook hesabımı kapattıktan sonra fotoğraf çekilme gibi bir kaygım kalmadı. Yine de internette çok vakit harcıyorum, akıllı telefon kullanımını da en aza indirebilmek isterdim.
 
Geçen yaz tatilde, gittiğimiz bir yerde herkesin ilk önce fotoğraf çekmeye başlaması ile farkına vardım bu durumun. Facebook hesabımı kapattıktan sonra fotoğraf çekilme gibi bir kaygım kalmadı. Yine de internette çok vakit harcıyorum, akıllı telefon kullanımını da en aza indirebilmek isterdim.
Ben facede paylaşım yapmıyorum ,sadece okumakla ,bakmakla yetiniyorum.Yemek,temizlik,haber,dini siteler var eklediğim.Buraya da ilk başta öyle başladım,yazmaya ,paylaşım yapmaya başlayınca kopamıyor insan.:cry:
 
Ben facede paylaşım yapmıyorum ,sadece okumakla ,bakmakla yetiniyorum.Yemek,temizlik,haber,dini siteler var eklediğim.Buraya da ilk başta öyle başladım,yazmaya ,paylaşım yapmaya başlayınca kopamıyor insan.:cry:
Aslında sadece bakmakta tamamen zihin kirliliği, gereksiz birsürü ayrıntı doluyor beynine,ya da çok mühim bilgiler bile olsa tesadüfen karşına çıkmış ve bi kaç sn içinde başka bir bilgi ile karşılaşıyorsun yine.seçemiyorsun pat diye karşına korkunç bir kare veya başka birşey çıkabiliyor. Ben sadece instagramda bi kaç hesap takip ediyorum ilgi alanlarıma göre mesela bu aralar sağlıklı beslenme ve dikişle ilgili hesaplar takip ediyorum :KK33:
 
Hele arka taraftan poz verenler yok mu.
Tam slkca.Aralarına cocuklarini alıp yürürken arka açıdan çektirp koymalar:KK8:
Ne kadan entel ne kadan slkca.
 
X