Bakınca yüzlerinde yazsa keşke karakterleri, neler istedikleri.. İnanın umudum kalmadı, önceki bir yorumda da bahsetmiştim tek bir yere rastladım patron ve yöneticilerin insan gibi muamele yaptığı, hakkını yemediği bir yere. Onlarda Türk değildi. Smuwila şunu getirir misin derdi? Teşekkür ederdi üstüne ben ilk defa duyunca tabii baya bir afallamıştım.
Sadece iş yüklemek değil, işini doğru düzgün yaptırmamak/yıldırmak/motive etmemek de var :)
Bizde böyle. Bana kızacaklar belki ama böyle yani; çok iş değiştirdim.
Benim asıl mesleğim bilim insanlığı; yani Türkiye'de kalırsanız kolay kolay çıkışınızın olmayacağı bir yer/ hükmünün olmadığı-içinin boşaltıldığı.
Gündelik hayata uyarlandığında bunu laborant-akademisyen vb. hale getirirsiniz.
Kapalı alanlarda duramama sorunum ayyuka çıktığında ve mesleğime alışamayacağım-gerçekten sevmediğimi fark edince; iş değiştirmek için kolları sıvadım.
Part time servis hostesliği yaptım ve oradan kovuldum. Neden? Çünkü yetiştirmiyormuşum, hep benden ötürü geç geliniyormuş. Ne yapayım? İteyim mi anaokulu çocuklarını servisin içine? Yağmurda yaşta haldır huldur su birikintisi mi var, kayıp düşer mi bakmadan gelişine koşturayım mı? Tutmayayım mı şemsiyelerini? Sen saatlerini doğru ayarlasan, öğrencilerini beklemek zorunda kalmasak da ben de layığıyla yapabilsem işimi, bir düzende kalsak?
Aynı zamanda çok sivriymişim. Evet, çünkü ilk iş tecrübelerimden biriydi (Laboratuvar ortamını saymazsam) ve iş en dipteki(!) işlerden biri diye çalışanların nasıl ezildiğini gördüm. Aralarındaki tek üni. mezunu hostes olarak en çok benim sesim çıktı duramadım.
(Ki çocuk emanet ettiğin meslekte en azından çocuk gelişimi ile ilgili minimum sertifikaları toplamış birini ara bari)
Sigortacılık öğrendim, geçmiş zaman; şimdi trafik sigortalarını, konut-deprem vs ayarla desen yapamam unuttum, o kadar geride kalan bir iş daha... Bilmediğim bir işe girince sorarım, hele de beni "Öğretirim" diyerek alıyorsan. Tıpkı bir gerizekalı gibi beyazı gösterir "Bu beyazdı değil mi?" diye bile sorarım ki ilk 2-3 hafta sonra çenem full kapanır ve o iş artık full bendedir. Adam buna dayanamadı, öğrenme yöntemlerimi söylediğim ve "Elbette her şeyi sor" dediği halde. Ki evet öğrendiğimi bile teyit ettirmek için (Eminlik-mükemmellik için) bir kez sorardım.
Adamla anlaşamadık, ben istifaya yakın o da "İşten çıkarmayı düşünüyordum" dedi ki bu benim 2. haftamın sonuna doğru gerçekleşti. Yerime birini bulana kadar yardımcı olmaya devam ettim ve adam pişman oldu. Demiştim sana işte adam. :)
Senin çalışma-öğrenme biçimini anlayamadım hakkını yedim, beni çok şaşırttın dedi ama beni küstürdü. Çünkü her soruma karşısında köpek var gibi davranmaya başlamıştı. 2 ay sonra ayrıldım. Oradaki esnaf abilerle de iyi anlaşırdık, bazen önünden geçerim "Gangsta valla yaktın adamı, seni kaçırdığına pişman biz teselli verdik buralarda" diye. Hala görüşürüm o patronumla, "Kapım her zaman açık" der de başka şey demez. Ama ben o sayfayı kapattım.
Böyle çok örnek verebilirim size; patrondaki patron kafası çok cevheri bitiriyor. Lider ol olacaksan derler ya hani; öyle olmak lazım. Bizimkilerde de bu yok; işine saygısı yok, insanına saygısı yok, hevesi yok, para mı tamam gerisi önemli değil, markalaşma vizyonu yok, güven kaybederim korkusu doğru düzgün yok; hep bir günü kurtarma...
Ama bu hale gelindi. Hep böyle değildi.
Millet gider Mersine, biz gideriz tersine olduk ülkecek..
O kadar diyeyim daha demeyeyim.
İş hayatı sıkıdır ok, öyle duygusallıklar filan olmaz profesyonel davranış ister.
Ama insanları full duygularından arınmış gibi göremezsiniz de o ortamda. Ayarımız yok valla yok.
Her yerinden işlenesi düşünülesi konu.