Son kullanma tarihi geçmiş, bayatlamış bir tarayıcı kullanıyorsanız. Mercedes kullanmak yerine tosbaya binmek gibi... Websiteleri düzgün görüntüleyemiyorsanız eh, bi zahmet tarayıcınızı güncelleyiniz. Modern Web standartlarını karşılayan bir tarayıcı alternatifine göz atın.
Bazen susmak gerekiyormuş,
bazen bomboş bakmak gerekiyormuş hayatın yalanlarına.
Anlamaya çalışmak saçmalık!
Anlamadan yaşamak gerekiyormuş.
Ama bazen unutmak gerekiyormuş, unutulma pahasına.
Zaman değilmiş gideni getiren, aslında zamanmış var olanı götüren...
“Rabbim çok yorgunum.
Bana bütün haberlerin yerini tutacak bir haber gönder.
Üzerime bir iyilik ve güzellik kondur.
Avunmalığım olsun, hiç ummadığım sevinç nasip et…“ (lâ/sonsuzluk hecesi)
“Leyla'nın mahallesindeki köpeğin gözlerini öper Mecnun.
Psikoloğa göre davranış bozukluğu.
Edebiyatçı ise bu davranışın önünde saygıyla eğilir.
Hüküm, kalbi niyet kadar kişiye özel değil. ”
Birisi kabuk tutmuş yaralarımızı okşamaya başladığında, cırt diye açılıveriyor ve kanamaya başlıyor yeniden oluk oluk. Birine teslim olduğumuzda ve içimizi döktüğümüzde, bedenimiz ve ruhumuz kan içinde kalıyor. O yüzden değil mi içimizi tutmalarımız, birine teslim olmaktan korkmalarımız, ortalıkta gergin ve tedirgin dolanmalarımız? “Anlatsam mı, anlatmasam mı?” kararsızlığımız. “Bu sevgi beni acıtır mı?” kuşkularımız.
Her zaman seni üzecek birileri olacaktır. Tek yapmamız gereken; sevginin bize vaad ettiklerine güvenmeyi sürdürmek ama kime ikinci defa güveneceğimizi de iyi seçmek.
Unutmanın acısı, ayrılığın acısından farklı. Ayrılık hüzne yakın, unutmak kasvete. Yani birini er geç unutmaya mahkum olduğunu bilmenin kasvetinden bahsediyorum. Birini yavaş yavaş unuttuğunun bilincine vardığın anların sıkıntısından bahsediyorum. O kişinin parça parça silinip alakasız hatıraların arasına karışmasından bahsediyorum. Belki de neden bahsettiğimi bilmiyorum, sadece üzülüyorum, vasıfsız keder...