Sosyal Fobi

berfinbilgen

Guru
Kayıtlı Üye
17 Mayıs 2007
3.156
24
Sosyal fobi kavramı ilk defa 1903 yılında fransız psikiyatrist Janet tarafından tanımlanmıştır. Şimdiki modern formuyla ise ilk defa, 1966 yılında ingiliz psikiyatrist ve davranış terapistleri Marks ve Gelder tarafından ortaya konmuş, daha sonra üzerinde çalışılmaya devam edilmiştir. 1980 yılında resmi olarak DSM’ye alınmış, 1990 yılında da uluslararası hastalık sınıflandırmasının düzenlendiği ICD – 10’da yerini almıştır. Sosyal fobi son yıllarda araştırmaların yoğunlaştığı bir konu olarak önemini gün geçtikçe arttırmaktadır.

Sosyal fobi; kişinin sosyal faaliyet ve aktivitelerde bulunma ve katılmaya karşı geliştirdiği kaygı durumu olarak tanımlanabilir. Tek başına korku ve kaygı olmadan yapabildiği faaliyetleri, başkalarının önünde aynı rahatlıkla yapamaması olarak belirtmemiz mümkündür. Bu kaygı durumundan kurtulmak için de; sosyal ortam ve faaliyetlere katılmama, çekinme veya uzak durması ile belirginleşerek ortaya çıkar.

Bir dereceye kadar sosyal ortamlardan korku normal kabul edilmelidir. Çekingenlik yada utangaçlık da, kişiye ciddi bir yük ve korku getirmiyorsa problem olarak yer almaz. Bunun hastalık olup olmadığına, kişinin yaşadığı engellenmeler ve kısıtlanmalar karar verecektir. Sosyal fobi diyebilmemiz için; kişinin istediği halde, korku ve kaygı oluşturan sosyal faaliyet ve ilişkilere katılamamasıdır.

Sosyal fobi, tek bir boyutu olmayan, azdan çoğa doğru genişleyebilen bir yelpazede ele alınmalıdır. Karşı cinsten biri ile sohbet ederken ortaya çıkan korku ve kaygı halinden; tanıdık biri ile karşılaşıp konuşma zorunda kalacağını düşünerek sokağa çıkmamaya kadar varabilen genişliğe sahiptir. Ancak bu yelpazenin her iki boyutu da tedavi edilmesi ve düzeltilmesi gereken bir problem olarak görülmelidir.

Sosyal fobisi olan kişiler kaygı durumuna düşmemek için de farklı kaçınma yollarına müracaat ederler. Bu kaçınma davranışları; korkulan ortama girmeme (sosyal etkinliklere girmeme ve okul fobisi gibi), korkulan ortamı terketme, konuşulanı işitmezden gelme, hastalanma, zıtlaşma, göz temasına girmeme, ilgisiz şeyler düşünme, hayallere dalma, konuyu değiştirme ve alkol kötüye kullanımı olarak özetlenebilir. Böylece kendilerini kaygı oluşturabilecek durumlardan soyutlayarak; küçük düşmemiş, utanç verici bir olay yaşamamış ve benliğinin bütünlüğünü korumuş olur.

Sosyal fobisi olan kişiler hata yapma, gülünç duruma düşme yada kendilerine yakışmayacaklarını düşündükleri davranışları yapma korkusu içindedir. Sosyal faaliyetlerde arka plana itilmiş olmaktan, dostça olmayan bir şekilde kendilerine davranılmasından, aptalca görünmekten, kontrolü kaybetmekten, panik yaşamaktan, ne söyleyeceğini bilememekten ve bir de bunlara eşlik eden birçok fiziki belirtileri yaşamaktan korkmaktadır. Bu fiziki belirtileri; ellerde terleme ve titreme, yüz kızarması, ses kısılması ve titremesi, kaslarda gerginlik, çarpıntı ve gögüste sıkışma hissi, sıcak ve soğuk basmaları, mide rahatsızlıkları, baş ağrısı olarak sıralayabiliriz.

Sosyal fobi, kaygı bozuklukları sınıfında yer alan fobik bozuklukların bir alt sınıfıdır. İki farklı düzeyde ortaya çıkabilmektedir. Birincisi; genel sosyal fobik durumdur ki; her türlü sosyal ve toplumsal koşulda ortaya çıkabilmektedir. Genel sosyal fobilerde kaygı oluşturan başlıca durumları şu şekilde sıralayabiliriz:



Ø Başkalarından yardım isteme, yer veya adres sorma

Ø Başkaları seyrederken yazı yazma veya imza atma

Ø Amirleri, üstleri veya otorite olan kişilerle ilişkiler

Ø Samimi olmadığı insanların gözünün içine bakma

Ø Parti ve eğlence gibi sosyal faaliyetlere katılım

Ø Toplu taşıma araçlarında karşılıklı oturma

Ø Birşeylerle uğraşırken seyredilme

Ø Başkalarının önünde yiyip içme

Ø Sınav veya yarışmalara katılma

Ø Toplulukta telefonla konuşma

Ø Diğer kişilerle karşılaşmak

Ø Topluluk önünde konuşma

Ø Genel tuvaletleri kullanma

Ø Karşı cins ile olan ilişkiler

Ø Yeni birileri ile tanışma

Ø İlgi odağı haline gelme

Ø Sorulara cevap verme

Ø Başkaları ile tartışma

Ø Misafir kabul etme

Ø Spor faaliyetleri

Ø Sesli sunumlar

Ø İş görüşmeleri

Ø Müzik

İkincisi ise öznel sosyal fobilerdir ki; sadece belirgin sosyal veya performans koşullarında ortaya çıkabilmektedir. Yukarıda sayılan durumlardan herhangi birisi, bu öznel koşulllardan biri olabilir. Ancak bu öznel durum kişi için önemli bir probleme ve zorluğa işaret etmektedir. Örneğin; karşı cins ile ilişkilerdeki daha önceki başarısızlık ve küçük düşürücü deneyimler, bireyleri sadece bu durumda kaygı durumuna sokabilir.

Çocuklarda sosyal fobi sıklıkla okul fobisi, sınav korkusu veya başka çocuklar tarafından gülünç bulunma duygusu olarak kendini gösterir. Okul fobisi olan çocuklarla yapılmış çalışmalarda, bu çocukların % 40’ında sosyal fobiye rastlanmıştır. Sosyal fobi yaşayan çocuklarda, performansının değerlendirme korkusu yüksekse; sınavları yarıda kesebilir ve genelde sınav sonuçları diğerlerine göre daha düşük olabilir. Bu da diğerlerine göre daha kötü okul başarısını beraberinde getirir. Okul başarısızlığı genelde, öğrenmeye katkı sağlayıcı faaliyetler içinde yer alan sözel sunum, sorulara cevap verme veya sınav korkusu ile, otorite durumunda bulunan öğretmen ile olan kaygılı ilişkilerden kaynaklanmaktadır. Özellikle performansının değerlendirilme kaygısı, öğrencinin kendi davranışlarına yoğun olarak eğilmesine, sosyal ortamda kendini ele verebilecek titreme, kızarma, terleme, ses kısılması gibi yönlerine yoğunlaşmasına yol açtığından, dikkat ve konsantrasyon bozukluklarına, bilgilerini yazıya veya ifadeye dökememesine yol açmaktadır.

Sosyal fobi, genellikle kendine güven duygusunun azlığı ve eleştirilme korkusu ile ilişkilidir. Sosyal fobili olan kişiler sıklıkla kendilerini ağır eleştirmekte, başkalarının kendilerindeki eksiklikleri ve gerçek hatalı yönleri görmelerinden korkmaktadır. Kendilerini beğenmeyen ve kabul edemeyen kişiler, bu eksiklik ve hataları nedeniyle sosyal olarak itilme ve dışlanma korkusu yaşamaktadır. Yoğun olarak kendileri ve kendi eksik buldukları yönleri ile ilgilenen bu kişiler, toplumdaki diğer bireylerin de aynı şekilde hareket ettiklerini, kendilerinde kusur ve eksiklik aradıklarını varsayarlar. Bu yoğun kendine dönüş, aslında kendilerinde varolan güçlü yönlerin farkedilmemesine, gerçek performanslarını sergileyememelerine yol açmaktadır.

Sosyal fobi problemi olan kişilerin, sıklıkla başkaca psikolojik problemleri de bulunmaktadır. Sosyal fobi ile devam eden en sık problemler; panik atak, fobik rahatsızlıkların farklı şekilleri (agorafobi gibi), yaygın anksiyete bozukluğu, depresif ve somatik şikayetler, alkol ve ilaç kötüye kullanımı ile uyuşturucu sayılabilir. Depresyon sosyal fobiye eşlik eden veya bir sonucu olarak ortaya çıkan, çeşitli araştırmalara göre % 14 – 50 oranında görülen bozukluktur. Depresyon, sosyal fobinin oluşturduğu mesleki ve özel hayata ilişkin memnuniyetsizlik ile sosyal engellenmelerin sonucu olarak kendini geliştirir. Relatif yüksek oranda intihar düşünceleri ve denemeleri (% 15) sosyal fobiye eşlik eder.

Alkoliklerle yapılan çalışmalarda, sosyal fobili bireylerin 9 kat daha fazla olduğu tespit edilmiştir. Yine sosyal fobili bireylerde alkol kullanımı, diğerlerine göre 2,5 kat daha fazla olarak bulunmuştur. Bunların dışında sosyal fobili bireylerde; yalnız yaşama eğilimi yüksek, eğitim seviyeleri düşük, ekonomik açıdan başkalarına daha bağımlı, istikrarsız bir hayat çizgisi, sosyal açıdan yalıtılmışlık, cinsel problemler normale göre yüksektir.

Sosyal fobi, agorafobiden sonra korku bozuklukları içinde 2. sırada yer alır. Sosyal fobinin görülme sıklığına ilişkin farklı araştırmalara dayalı farklı sonuçlar olmasına rağmen, genelde kabul gören Amerikan ve batılı toplumlarda % 2,3, ülkemizde ise ruh sağlığı araştırması sonuçlarına göre erkeklerde % 1,1 kadınlarda ise % 2,3 oranındadır. Kadınlarda erkeklere göre 2 kat daha fazla görülmesine rağmen, kliniklere veya tedaviye başvurular erkeklerde daha fazladır. Bunda toplumda cinsiyetlere yüklenmiş farklı rol ve davranış kalıplarının önemli olduğunu söylemek mümkündür.

Sosyal fobinin başlama yaşı oldukça erkendir. Geçici sosyal korkulara çocukluk ve gençlik yıllarında sık rastlanır. Sosyal fobi, diğer anksiyete ve korku bozukluklarına göre daha yavaş gelişir. İlk belirtisi genellikle belirgin bir utangaçlık ile çekinikliktir. Sosyal fobiler büyük oranda 15 ile 20 yaş arasında, genellikle öncesinde de panik bozukluk ve agorafobi belirtileri ile başlar. Genelleştirilmiş bir yaklaşımla sosyal fobinin başlama yaşı 13 olarak kabul edilebilir. Hastaların % 40’ında başlangıç yaşı 10 yaşından önce iken, yaklaşık % 95’i 20 yaşından önce başlamaktadır.

Daha küçük yaşlarda önemsenmeyen ve özellikle toplumumuzda terbiyeli, utangaç kabul edilme eğiliminde olan bu kişilerde, kliniklere ve tedaviye ergenlik döneminde daha yoğun başvurulmaktadır. Özellikle ergenlik dönemi sosyal fobiklerde daha yoğun ve kaygılı olarak yaşanmakta, ergenliğin getirdiği problemlere, sosyal fobiye özgü problemler de eklenmektedir. Farklı problemler veya bozukluklarla kliniklere yapılan başvurular sonucunda da, sosyal fobiler tespit edilebilmekte, klinik veya tedaviye geliş nedeni depresyon, agorafobi veya anksiyete bozuklukları olabilmektedir.

Sosyal fobi oluşumuna ilişkin farklı görüşler bulunmakla beraber, nedenlerini fizyolojik ve psikososyal olarak ikiye ayırabilmek mümkündür. Araştırmalarda, aileleri sosyal fobi özellikleri gösteren bireylerde hastalığın görülme oranı, diğerlerine göre 3 kat daha fazladır. Ayrıca sinir sisteminde bulunan dopamin ve serotonin gibi nöral ileticilerin seviyelerinin de normale göre farklı düzeylerde olduğu görülmüştür.

Sosyal fobiyi oluşturan faktörlerden psikososyal nedenler; çocuğun doğumundan itibaren öncelikle içinde yaşadığı aile, daha sonra da akraba ve aile çevresi ile okul ve arkadaş çevresi olarak sıralanabilir. Aile çocuğun temel eğitimini aldığı, kişilik özelliklerinin şekillendirildiği, zihinsel yeti ve becerilerin oluşturulduğu, duygusal yaşantıların ve tepkilerin geliştirildiği bir ortamdır. Aile çocuk için; karşılıklı güven ve sevgi alışverişine dayalı iletişim ortamı, özgüven ve özerkliğin sağlanması, zihinsel ve duygusal gelişimine yardımcı olabilecek şartların verildiği bir ortam oluşturmalıdır. Korumacı değil, geliştirici; cezalandırıcı değil destekleyici, bağımlı değil özgüveni sağlayıcı yaklaşım benimsenmelidir. Ailenin dışında, diğer çevresel koşullar da bu yapıyı destekleyecek biçimde şekillenmelidir. Böyle bir ortam çocuğun psikolojik olarak sağlıklı yetişmesine imkan verecektir. Psikolojik olarak sağlıklı yetişen bir birey; kendi olumlu ve olumsuz yönlerini tanıyan, bir birey olarak değerli olduğunun farkına varan, yaşam için gerekli özgüveni oluşturabilmiş, toplumda sağlıklı ilişkiler kurup, bunları geliştirebilen bir kişidir. Bu kişilerde de sosyal fobi oluşma riski, diğer psikolojik rahatsızlıklarda olduğu, gibi son derece azdır.

Tersi durumlarda, çocuklar tanıdık olmadıkları ortamlarda aşırı ürkek, sessiz, hareketsiz, utangaç bir tavır sergileyebilirler. Bazen de böyle bir durumda ağlama, anne-babaya yapışırcasına sarılma, onlara dokunma, yanlarından ayrılamama, huysuzca davranışlar içine girebilirler. Toplulukla oynanan oyunlara katılmaz, uzaktan bakmakla yetinir hatta bir köşeye sinip, kendilerini gizleyerek olanları izlerler. Oyunlara katılsalar bile diğerlerinin sözleri doğrultusunda ve önemli roller almadan hareket eder , oyun kuruculuk yapamazlar. Oynanan oyunlarda geri planda kalırlar. Okula gitmek istemeyip, türlü yakınmalarla evde kalmak isterler. İlerideki hayatlarında da benzer davranış kalıplarını sergilemeye devam edeceklerdir.



Sosyal fobili yetişkin bireylerde yapılan araştırmalar sonucunda aşağıdaki özelliklerin daha çok görüldüğü belirlenmiştir:

Sosyal fobili bireylerin aileleri, çocuklarının diğer ailelerle olan iletişimlerini daha az desteklemişler, yeni sosyal deneyimlerden alıkoymuşlar, kendi çocuklarına göre diğerlerinin düşüncelerine daha fazla değer vermişler ve evde katı disiplin kuralları uygulamışlardır.
Sosyal fobikler normal bireylere göre, herşeyi daha olumsuz değerlendirme eğilimindedir.
Negatif sosyal durumları daha çok kendi içsel değerleri ile değerlendirirken (beceriksizlik, zayıflık, vs.), pozitif durumları daha çok dış faktörlere (şans, kader, diğerlerinin olumlu tutumu, vs.) bağlama eğilimindedir.
Sosyal fobikler kendileri ile ilgili anormal olumsuz değerlendirmeler yapmakla kalmaz, diğerlerinden de böyle negatif değerlendirmeler bekleme eğilimindedir.
Bu negatif değerlendirmeler sosyal fobiklerde başkalarının bu kişilere verdikleri tepkilerinden değil, kendi önyargı ve yanlış değerlendirmelerinden gelir.
Sosyal fobikler sosyal faaliyetlerde, artmış bir fiziksel gerginlik ve diğerlerinin de görebileceği şekilde buna uygun fiziksel belirtiler (terleme, titreme, kızarma, vs.) gösterirler.
Sosyal fobikler kendilerinin fiziksel belirtilerinin, diğerleri tarafından abartılmış bir şekilde algılandığını düşünmektedir. Örneğin, elleri titreyen biri, bunu herkesin gördüğünü ve sürekli titreyen ellerine baktıklarını düşünmektedir.
Sosyal fobikler mükemmeliyetçi bir anlayış sergilemekte, hata olmaması prensibini savunmaktadırlar.


Sosyal fobi tedaviye oldukça iyi cevap veren ve ayrıntılı tanımlanmış bir rahatsızlıktır. Tedavi sürecinde ilaç ve psikososyal tedavi yaklaşımları tek tek veya birlikte kullanılabilir. Tek başına ilaç tedavisi ile kesin sonuç alınması daha güç olabilmekte, 6 ay ve daha uzun süreli ilaç kullanımları sonucunda dahi, ilacın kesilmesinden sonra hastalık tekrar başgösterebilmektedir. Bu nedenle sosyal fobilerin tedavisinde, ilaç ve psikolojik tedavilerin birlikte uygulanması önerilmektedir.

İlaç tedavisinde en çok SSRI grubu antidepresan ilaçlar tercih edilmekte olup, yan etkilerinin azlığı ve uzun süreli kullanımlara müsait olmaları nedeniyle avantajlıdırlar. Doktor kontrolünde kullanıldığında bağımlılık yapmayan bu ilaçlar, en az 6 ay kullanılmalı ve tedaviye alınan cevaba göre kullanım süresi tedaviyi yürüten uzman doktor tarafından belirlenmelidir.

Psikolojik tedavi yaklaşımında; ağırlıklı olarak bilişsel – davranışsal psikoterapiler, sosyal beceri eğitimleri, gevşeme egzersizleri, bireysel ve sosyal etkinlik tedavileri ile grup terapileri uygulanabilmektedir. Psikolojik tedavilerle bireyler, yanlış düşünce ve davranış kalıplarını tanıyabilmekte, önyargıları ile kendilerine yönelik olumsuz tutumlarını değiştirerek, daha gerçekçi beklenti ve davranış kalıpları oluşturabilmekte, başaçıkma stratejileri geliştirebilmekte, eksik olan sosyal becerileri kazanmakta ve iletişim güçlerini arttırmaktadır.

alıntı, Uzm. Psikolog Ahmet V. Türker
 
benimde sosyal fobim var. hemde doktor kanıtlı:) ama çabalıyorum. antidepresan kullanmıyorum. bir gün yenicem bu durumu...
 
bendede var ilaç kullandım ama bi faydasını yok ilacın kişinin kendinde bitiyor herşeyy... :bbo:
 
çok zor bir hastalıktır sanırım
panik hatağada çok benziyor
 
Son düzenleyen: Moderatör:
paylaşım için teşekkürler...gerçekten çok doğru bilgiler..benim de sosyal fobim vardı önceden psikyatr bu teşhisi koymuştu gerçekten de şimdi bakınca öyle olduğumu anlıyorum..eskiden bakkala bile gidemezdim,kapıyı açamazdım,telefonda asla konuşamazdım(daha yeni yeni atıyorum bunu üzerimden),insanların topluca bulundukları yerden mümkün olduğunca kaçardım,başımda biri dururken yazamaz,çizemezdim vs.. ama sonradan aştım bu durumu..bir arkadaşım beni alıp kalabalığın en fazla olduğu ortamlara soktu,reklam ve film çekimlerinde görev yaptım günden yüzlerce insanlarla muhattap olmak zorundaydım haliyle =))aynı zmnda tiyatro da yaptık beraber..ve insanlardan kaçmamayı öğrendim..artık çok daha rahat olduğum bir gerçek..en azından insanlar arasında kendime güvenerek dolaşıyorum ve mutluyum )
 
sanırım bendede başladı bu.nasıl yenerim bilmiyorum.psikoloğa gtmekten korkuyorum.insanlardan köşe bucak kaçıyorum.yok mu bunun bi tedavisi
 
16 yaşındayım bendede var ama yaşım ilerledikçe azalıyor sanırsam telkin dinlemeye başlayacağım inanıyorum düzelecek..
 
Son düzenleme:
bende de var bu olay dışarı çıkamıyorum dışarı çıktığımda sanki herkes bana bakıyormş gibi geliyor biri bişey söylediğinde sorduğunda cvp vermek istemiyorum cvp versemde heycanlanıyor kekeliyorum o yüzden mümkün olduğuncada konuşmamaya çalışıyorum kekeleyince kendimi çok gereksiz hissediyorum aradan zamanda geçse onu unutmuyorum kafamda kuruyorum kuruyorum bakkala dahi çıkmıyorum annem evde kurtlanıcağımı söylüyor sana ne kadar güveniyoruz derlerse desinler başkalarının lafına ço kolay inanıyolar suçsuz olsan bile damgayı yiyosun en basit örnek lisedeyken ben annemin arkadaşı bi kadın yaşlı bi adamın kolunda bana benzer bi kız görüyor ve anneme kızın adamla geziyor diyo annemde inanıyor ben okuldan geliyorum ve suçlanıyorm şimdi birazda bundan korkuyorum dışarı çıkmaya çıkmıyorumda bu sefrde dışarı çık hava al die baskı yapıyo bi orta yolu yok insanların annen baban bile olsa bende annem her dışarı çık dediğinde yüzüne vuruyorum bu olayı benim kızım yapmaz böyle bişey demiyo çünkü güveniyorum sana dio her türlü ama laftaymış gördüm ki demekki güvenmiyomuş hiç kimsede bu kız evden çıkmıyo bi sorunumu var demiyo kendi derdime derman olmaya çalışıyorum kardeşim benim tam tersim kim ne derse desin isterse iftira atsınlar banane der geçer birazda savrgandır ben onun kadar para harcamam ne zaman ailemden para istesem bana yok denir ama ona borçta harçta olsa para bulunur bunu dile getrdiğimdede kardeşimi kıskanıyo oluyorum ama yok böyle bişey ben kardeşime yapılanın eşit yapılması gerektiğini savunuyorum ama kıskançlıkla itham ediliyorum ne zaman bişeye ihtiyacm olsa alacak olsam bi heves utana sıkıla para istesem evdekilerden hep kısıtlanıyorum ya harçlarımı biriktirip alıyorum yada dönem dönm işe girip çalışıyorum sonuçta kendi eksiğimi çoğunlukla kendim görüyorum çalışıyoken böyle değildim ne zaman işe bi daha çağırılmadım eve mahkum kaldım ondan sonra böyle oldum ha para herşeyde deil bence ama yinede harcamasam bile yanımda para olması lazım dışarı çıkınca kendimi eksik hissediyorum insanlık hali başımıza ne geliceği bellimi anneme biraz önce dedim beni anlamıyosunuz bari bi psikolga götüründe o anlasın beni artk içimdn hiç bişey yapmak gelmiyor ne gece uyumak biliyorum yatsamda uyuyamıyorum nede uyuduğumda kalkmak istiyorum kısacası çok sıkılıyorum
 
en son ne zaman yazdım bilmiyorum ama o zamandan sonra korkularımın üzerine gitmeye başladım.yavaş yavaş insanların arasına karışmaya çalıştım.tam yenebilmiş değilim şuan ama en azndan artık kalabalktan eskisi kadar da çok korkmuyorum.yavaş yavaş yenmek lazım birden olmuyo.ve başardıkçada kendinize güveniniz geliyo
 
bu tür psikolojik sorunların tek çözüm yolu üzerine gitmektir. insan içine girerseniz sorun biter arkadaşlar...
 
bu tür psikolojik sorunların tek çözüm yolu üzerine gitmektir. insan içine girerseniz sorun biter arkadaşlar...

aynen katılıyorum arkadaşlar bendede aynı problem vardı.ilaçla düzelmez bu problem.ben işim gereği hep insanlarla muhattap oluorum.istersek herşeyi atlatabiliriz a.s
 
el titremem hala devam edior gerçi oda bana aileden gelen kalıtsal bi özellik.kendi kendime yenmeye çalışıorum.bi ara dideral die bi tansiyon ilcı vardı.onun çok faydasını gördüm.bi ortama girdiğinizde çeyrek olarak kırıp içerseniz rahatlatıo ve kendinize güveniniz gelio.bunu bu şekilde kullanırsanız koşullanıp artık içmeye gerek bile kalmıo
 
ben bu hastalığın özgüven eksikliğinden olduğuna artık kesin kanaat getrdm.çnkü kendmi mutlu hssettğim zamnlar da insanlarla diyaloğum çok iyi.fakat bir hayal kırıklığına uğradğımda insanlarla konuşurken çok kötü oluyorum .kmseyle konuşmıyım karşılaşmıyım evden dşarı çıkmıyım istyrum.sürekli kendini tekrarlayan bir rahatsızlık bu.en azndan bnm için öyle.hayatımda kendme olan güvenm gittimi kalbim kırıldı mı başlıyo gene aynı sorunlar
 
temelde özgüven ve özsevgi eksikliği olduğuna inanıyorum. kendini sevmeyen insan başkasını da sevemiyor maalesef. sosyal fobiklerin çok duyarlı ve farkındalıklarının yüksek olduğuna inanıyorum. mükemmelliyetçi yanları da çok güçlüdür maalesef. hem kendine güvenmez hem de enteresan bir kibiri vardır. kimseyi beğenmez. ah bende bu fobi olmasaydı ben hepinizi geçerdim durumu vardır. tüm bunlar hayatını zorlaştırıyor işte.
sosyal fobi çok bela bir illet. yani fare fobisi olsa fareli ortamlardan kaçarsın görmeyiverirsin olur biter. ama bu öyle birşey ki sosyal ortamlardan kaçınamazsın. kaçınmamalısın da aksi halde hayatı ıskalıyorsun (benim gibi). amaan noolcak biraz utangaçsın işte insan içine karış geçer diyen insanları kınamıyorum, ama yaşayan bilir diyorum onlara. sosyal fobi basit bir utangaçlık değildir. çok daha fazlasıdır. telefonda konuşamazsın, iş hayatında tüm donanımına rağmen bir türlü kendini ıspatlayamaz, yükselemez. hayat arkadaşı bulamaz. karşı cinsle rahat rahat konuşamaz. sosyal fobisi depresyona yol açar, depresyon sosyal fobiyi derinleştirir, bööyle sürer gider...çare var mı? bilmiyorum...
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…