Murtaza, Şukufe'yle evlilikleri içinde, her ne kadar öküzlükte bir dünya markası olma yolunda emin adımlarla ilerliyor olsa da, karısının sabır taşından, hangi noktada "Çat" sesi gelebileceğini ve şalterleri indirip, kendisine hayatı zehir zıkkım edebileceğini doğru tahmin edebilecek kadar O'nu tanıyordu.
Öküz içgüdüleriyle yaklaşan tehlikeyi fark etmiş, ürkmüştü Murtaza.
Şukufe'nin kendini bir koşu vapurlara atıp ardından gerisin geri, elinde 5-6 farklı yerden güneş figürü gibi dişlenmiş simit, omzunda kısa sürede evcilleştirdiği pis bakışlı bir martıyla eve çıkagelmesi ve oğulları Azmancan ile sümük yuvarlama derslerine aylar sonra, kaldığı yerden yeniden başlaması... Meşazı alan Murtaza, hemen annesini, kardeşini, yengesini, yeğenleri ve Azmancan'ı, içindeki enişte yönünün bir çeşit dışa vurumu olan ve arka camına "Hakkımı aradım, meşgul çıktı" yazdırdığı metalik gri doblosuna doldurup "Sizi bi gezdireyim" bahanesiyle evden uzaklaştırmış ve Şukufe'ye dinlenebileceği bir yalnızlık bırakmıştı.
İşte tam da bu sırada, Şukufe'nin biricik dostu, içgüveysi hayırsız kocası Sedat'ın ayaklı kredi kartı Şekerpare'nin sürpriz ziyareti, Şukufe'ye bir nefes olacaktı. Fakat, Şekerpare'nin dilinin altında bir bakla vardı, utana sıkıla, "Kimseye söyleme, tek sen yardım edebilirsin" diyerek, defalarca Şukufe'yi tembihleme ihtiyacı hissederek, sonunda döküldü:
-Şukufe... Ben galiba aşık oluyorum.
En yakın dostu Şekerpare'nin kalbine dolan aşk-ı memnu rüzgarlarını bir anlık dalgınlıkla sesli düşünen Şukufe;
-Bihter, sonunda ölüyon, yapma bacım! dedi.