Bu hikayede gördüğüm manzara tam da şu ne yazık ki:
Ben dayanamıyorum artık senin çocuklarına bakmak istemiyorum, zaten bu evde de her işi yapıyorum hizmetçi gibiyim, ya ayrı ev tutarsın ya da babamın evine giderim mızaffer.
Tamam Ayten yapma ben akıllandım seni çok seviyormuşum meğerse, benim keyfim kaçmasın çocukları hallederim.
Sonra çiftimiz yeni evlerine çıkarlar çooook mutlu olurlar 2 hatta 3 çocuk daha yaparlar, arada bir babaanneye gelip babaannenin çocuklarına şeker çikolata bir kaç kuruş bırakıp giderler.
Ne güzel olay tatlıya bağladı değil mi, sizin istediğiniz bu değil mi konu sahibi.
Bıktım artık bıktım sizin kafanızdaki insanlardan o çocukların yaşadığı buhranı, düştükleri çaresizliği, istenmemezliği görebiliyor musunuz hayır, umursuyor musunuz hayır, hepiniz sadece kendi keyfinizin peşindesiniz.
O çocuklar ben okulda görüyorum, sınıfta, sıralarında, çok karşılaştım onların manzarasıyla ne yazık ki, ellerinden tutup çıkarmak istiyorum onları sizin yaşattığınız istenmemezlik, değersizlik, suçluluk girdabından ama zil çalınca geri dönüyorlar o yere ne yazık ki, kaç kere içime içime ağladım bilmiyorum, kaçını o düşünce denizinden çıkarmak için seslendim hatırlamıyorum, kaçını aslında değerli olduğunu anlatmak için teneffüslerde güldürmeye uğraştım onu da bilmiyorum ama en son birisiyle yaşadığı sağlık problemini konuşurken ağlamamak için kendime zarar verdiğimi söylemek isterim.
Hani siz hiç önemsemeden aman kocamla baş başa kalayım yeni evliyim bu benim hakkım diyorsun ya şimdi ben sana sayıp sövmemek için zor tutuyorum kendimi emin ol bu da benim hakkım.
Sende çocuksun ve bencilsin, o baba olacak niteliksin karakter yoksunu, çocukların annesi kalpsiz, babaanne düşüncesiz.
Daha söylemek istediğim çok şey var ama konu sahibi ne sen beni anlarsın ne de ben senin kalbine dokunabilirim