athenenoctua, "eğer sen bunları kendine layık görüyorsan başına gelenleri hakediyorsun demektir" diyenlerden biri de benim.
Hiç bir şey, hiç bir koşulda dayağı ya da şiddeti haklı ya da gerekli kılamaz ve masumlaştıramaz. Lakin dayak yediği halde, üstelik bir defa da değil, birden fazla dayak yediği halde hala "ara verelim dediğinde her tarafım titredi" diyen , dayak yedikten sonra sevgilisinin başına bişey gelip gelmediği konusunda endişelenen ve hatta şu an dayak yediği için değil de bildiğin aşk acısı çeken biri, yaşadıklarını kendine reva görüyor ve bu yaşadıklarını tercih ediyor demektir. Ben bu ruh haline, bu psikolojiye kızıyorum ve bir kadın olarak kabullenemiyorum..Çünkü yarın öbür gün başkasından da dayak yiyebilir.
Ve bu anlamda ben hala kendisinin edip kendisinin bulduğunu düşünüyorum.
Bir kadın kendine bu muameleyi layık göremez. Benim aklım bunu almaz.
Apartmanımıza bir çift taşındı. Adam gün aşırı kadını dövüyor ama öyle böyle bir dövmek değil. Kaç kere polis geldi, artık onlar da bıktı..Kadının dediği şu; "eşler arasında olur böyle şeyler, bizim bir sorunumuz yok, halimden memnunum"
Ne diyeceksin ya da ne yapacaksın bu kadın için?
Kaldı ki o kadıncağız hissediyorum ki çok zor şartlarda, yüksek ihtimal adam onu farklı yerlerde çalıştırıyor..Yani belki kurtulmak istese de kurtalamaz canından olacağı düşüncesiyle..
Peki konu sahibesinin derdi ne? Evli değil bişey değil..Yürü git işine deyip tekmeyi bastı mı o iş orada biter.
Dayak yemiş, psikolojik şiddet görmüş, dönmüş yine..Peki kimin tercihi şimdi bu?
Bekaret konusu işin içine girdi mi daha çok deliriyorum..Ne münasebet yahu? Ne münasebet cinsel ilişki yaşadı diye o ayıya mecbur hissetmek? İşte bu da bir tercih.
Biz de genç olduk. Bunun gençlikle alakası yok, bu bir zaaf, özgüven eksikliği..
İnsan hayatı bu kadar ucuz değil. İnsanın kendisine yaptığını "eğer müsade etmezse" kimse ona yapamaz.
Çocuklarınıza acıyorum kısmına ise hiç girmeyeceğim..
açıkçası 30 sayfayı okurken kimler hakediyor demiş, kimler erkekler boşuna dövmuyor bir bildigi var demiş ve kimler bir tane de ben yapıştırsam diye temennilerini sunmuş bakmadım,
konu fake veya gerçek hic farketmez, yorumları okurken farkettigim şiddete karşı çıkma biçimimizdeki tutarsızlıkla ilgili idi eleştirim.
o yuzden senin yazdıgına istinaden soyledim dersem yalan olur.
fakat her kosulda bir kadın/bir insan maruz kaldıgı siddete karsı mazosist olmadıgı halde bu durumu sonlandıramıyor ve kabullenmiş gibi davranıyorsa bu "ögrenilmiş çaresizlik" olmuyor mu?
psikoloji okuyan arkadaslar benden cok daha iyi anlatacaklardır, hatta konu sahibi ve senin verdigin komsu ornegindeki gibi "kaçınabilecekleri" bir durum oldugu halde neden bunu yapamadıklarını daha iyi analiz ederler.
belki de "yaklasmalarını" gerektirecek bir durum olmadıgı halde kendi düşünceleri dogrultusunda "kaçındıkları daha baskın kavramlar" nedeniyle bir mecburiyet hissediyorlar...
saglıklı bir ruh haline sahip kadının zaten bunu kabul etmemesi, aynı çatı altında kalmaya devam etmemesi beklenir.
fakat verdigin orneklerdeki insanlar bunu yapabiliyor mu? hayır.
oyleyse neden bizim gibi davranmıyor diye onların yasadıkları eziyeti mesrulastırırcasına kendilerini suclu ilan ediyoruz? asıl suclu olan, bizi öfkelendiren o ezen kisi degil miydi? aynı dili kullanınca onlardan ne farkımız kalıyor?
çaresizlik veya ne yapacagını bilememeye karsılık olarak uygulanacak yaptırım dayak mıdır?
ustelik konuyu, ister istemez haksızlık karsısında hissettigimiz ofkeden dolayı kızmaktan cıkarıp cumlelerimizle darp uygulama gerekliligine getirirsek -her ne kadar aksini iddia etsek de- şiddeti de normallestirmiş oluyoruz.
itirazım bu noktada ikiye katlanıyor; çünkü hangi gerekceyle olursa olsun burada yazılan "bir tane de ben vurayım/ seni iyice dövmek lazım" ya da " hakediyorsun / senin gibi akılsıza mustehak" vb cumlelerin aslında uzuntuden ileri geldigini farketsem de ne işe yarayacagını düşünüyorum ne de kadına şiddete hayır derken, bunu savunurken, ogretirken kurulan cumlelenin dogru oldugunu.
çocuga acıma kısmını gayet kendi uzerime de alabilirim cunku her ne kadar bundan uzak oldugumuzu iddia etsek de hayatın her alanında siddetle o kadar iç içe yaşıyoruz ki ister istemez söylem olarak dahi tepkilerimizi verme biçimimizin bir parcası haline getiriyoruz ya da birilerini caydırmak icin ikna edecek argumanlar sunarken korkutmayı secmekle kalmıyor, bunu yine siddet temelinde yapıyoruz.
fakat bu davranıs, dogrulugunu savunabilecegim birsey degil; hele sinirlenince agızdan cıkan küfürler gibi ezberledigimiz siddet icerikli cumleleri yazıya dökmek hic degil.
biliyorum ki; öfkemi dogru yere yonlendirmez, kisilerin hatalarını ayırmaksızın sucu paylastırırcasına hedef seçersem hem duygularımın kaynagı olan orantısızlıgın ve haksızlıgın bir parçası olmuş, hem de eşin bireysel hatalarını sürekli kv.ye yukleyen insanların yaptıgı gibi yasanılan sorunları çözümsüzlüge itmiş olurum.