Blog

  • Açık Tenlerde Güzelliğin Püf Noktaları

    Açık Tenlerde Güzelliğin Püf Noktaları

    Makyajınızdan saç modelinize kadar, güzelliğinizi etkileyen her şeyin, bir de teknik kısmı var. Siz de işin püf noktalarını bilirseniz, profesyoneller gibi kendinize bakım yapabilirsiniz. Hele ki bir de açık tenliyseniz teninizde uygulayacağınız püf noktalara dikkat etmelisiniz. Peki bu püf noktalar nelerdir merak ediyor musunuz?

    Açık Tenlerde Güzelliğin Püf Noktaları!

    Açık Renkli Ciltler: Pastel pembe, mat eflatun ve açık sedefli gül rengi, açık tenlerde güzel durur. Bu renkler size aydınlık kazandırır. Önemli olan, ciltteki küçük kusurların ve göz altlarındaki morlukların kapatıcı yardımıyla görünmez hale getirilmesidir.
    Açık renk gözlerin konturları çok koyu olmayan renklerle belirlenmelidir. Kirpikler için gündüz saatlerinde kahverengi, akşam saatlerinde ise siyah rimel kullanabilirsiniz. Kirpiklerinize rimel sürmeden önce, fırçayla pudra serperseniz, rimel sürdükten sonra çok daha dolgun görünmelerini sağlarsınız.

    Işıltılı Gözler: Su renkleri gözlere ışıltı verir. Tüm göz kapaklarına far uygulayın. Dış kenarlara doğru renkleri koyulaştırın. Böylece bakışlarınız ışıltı ve derinlik kazanır.
    Turuncu, killi toprak ve yeşil heyecan verici zıtlıklar yaratır. Kaşlarınızın hemen altına aydınlatıcı renk uygulayın. Böylelikle gözleriniz daha iri görünecektir.
    Pembe ve bej gibi yumuşak renkler, gözlerinize genç ve masum bir hava verir. Bu doğal görünüm, makyaj yapmamışsınız hissi verecektir.
    Sadece hafif bir renk vermek istiyorsanız, farı kirpik diplerinize göz kalemi gibi sürebilirsiniz. Nemli aplikatör kullanırsanız, daha yoğun renk uygulayabilirsiniz.

    Dudaklar: Soğuk pembe ve meyve tonları, açık renk tenlere canlılık verir. Dudak konturunuzu rujunuzla aynı renkte bir kalem kullanarak belirtmelisiniz. Bu şekilde hem dudaklarınızın şekli daha belirginleşir, hem de rujun dudak kenarındaki ince hatlara kaymasını engellersiniz.
    Saçlarınız sarıysa, çarpıcı pembe tonları iyi görünecektir. Parlatıcı, ince dudakların daha dolgun görünmesini sağlar. Mat ve koyu renkler, dudakları daha ince gösterir.

    Saçlarınız koyu renkse, güçlü bir böğürtlen kırmızısıyla, Pamuk Prenses efekti yaratabilirsiniz. Eğer dudaklarınız önceden pudralarsanız renk çok daha yoğun görünür.

    Pembenin tazeliği: Açık renkli tenlerde hafif kızarmış yanaklar, anti-aging etkisi yaratır. Bu ten rengi için ideal renk, açıktan koyuya uzanan pembenin tüm tonlarıdır.
    Pembe tonlar, tene sağlıklı bir renk verirken, yorgun ciltleri bile dinlenmiş gösterir.
    Allığınızı elmacık kemiklerinizin belirgin olduğu noktaya sürün. Aşağı sürerseniz, bu sizi olduğunuzdan yaşlı gösterecektir.

  • Kadınlar Neden Daha Çok Üşür?

    Kadınlar Neden Daha Çok Üşür?

    Kimileri soğuğa daha dayanıklıyken, kimilerinin ayakları neden bir türlü ısınmaz? İşte merak edilen sorunun yanıtı.

    Kimileri soğuğa daha dayanıklıyken, kimilerinin ayakları neden bir türlü ısınmaz? Erkekler kadınlara oranla soğuktan daha az mı etkilenir?

    Spor hekimi Joachim Latsch herkesin kendine has bir üşüme tarzı olduğunu belirtiyor ve bunun nedeni “Her insanın cildinde sıcak ve soğuğu algılayan sensörler mevcut. Bu sensörlerin dağılımının farklı oluşu nedeniyle herkesin ısı algısı da farklı” şeklinde açıklıyor.

    Örneğin kimi insanların kulaklarında soğuğu algılayan sensörler fazla olduğu için kulakları çok üşürken, kimilerinde bu sensörler ayaklarda yoğunluk gösteriyor ve ayakları bir türlü ısınmıyor. Bunun dışında tüm insanlarda farklı miktarda sensör bulunuyor. Ancak dünyanın neresinde yaşıyor olursa olsun insanlar yaklaşık olarak aynı vücut ısısına sahip.

    Joachim Latsch, “İnsandan insana biraz oynama göstermekle birlikte hepimizin vücut ısısı yaklaşık 36,5 derece. Aradaki fark sadece 4-5 derece olsa da bu ısının 42 dereceyi aşması, hayati tehlike anlamına geliyor. Yine 30 derecenin altı da aynı şekilde ölümcül” diyor.

    Ölümcül olabiliyor

    Vücut ısısı aşırı şeklide düştüğünde kalp ve beyin gibi hayati önem taşıyan organlar görevlerini yerine getirememeye başlıyor. Bu da baygınlık ve hatta donarak ölüme sebebiyet verebiliyor. Bu nedenle vücut ısısındaki en küçük bir düşüş, alarm sinyallerinin çalmaya başlamasına neden oluyor. Gözle görülebilen ilk sinyal, vücuttaki tüylerin diken diken olması.

    Joachim Latsch sözlerini şöyle sürdürüyor: “Bu insanların vücudunun tamamen tüylerle kaplı olduğu zamanlardan kalma bir şey. Sahip olduğumuz tüm tüylerin çıkış noktasında küçük bir kas mevcut. Soğukla karşılaştığında bu kas kasılıyor ve bu da tüylerin dikleşmesini sağlıyor.”

    Bu hareketin temelinde tüyler arasında vücudu ısıtacak bir hava tabakası oluşturma mantığı yatıyor. Latsch vücudun soğuğa karşı başka bir tepkisininse titreme ve dişlerin birbirine vurması olduğunu belirtiyor: “Vücut ‘Üşüyorum, o halde bir şeyler yapmalıyım’ diyor. İşte o noktada kaslarda titreme başlıyor. Ancak çenemiz çiğneme hareketi için ihtiyaç duyduğumuz çok güçlü bir kas yapısına sahip ve iki küçük eklemle oldukça gevşek bir biçimde başımızın geri kalanına tutturulmuş durumda. Bu kaslar titremeye başladığında çenemiz çok hareketli olduğundan dişlerimiz hızlı bir biçimde birbirine vurmaya başlıyor.”

    Kasların etkisi

    Kaslardaki titreme hareketi dolaşımı hızlandırıp ısınmamızı sağlıyor. Vücuttaki kas oranı da yine üşüme üzerinde etkili bir diğer faktör. Kadınların vücudu ortalama yüzde 25 oranında kastan oluşurken, erkeklerde bu oran ortalama yüzde 40 seviyesinde. Vücuttaki kas oranı yükseldikçe soğuğa dayanıklılık da artıyor. Kadınların çok üşümesinin altında da bu neden yatıyor. Yani soğuğa dayanıklılık için biraz kilolu olmanın avantajlı olduğunu savunan yaygın görüş aslında hurafeden ibaret.

    Joachim Latsch, “Üşümek istemiyorsanız kilo almaya çalışmayın, kalkıp hareket edin” diyor.

  • Aşk pasta tarifi

    Aşk pasta tarifi

    14 Şubat 2013 Sevgililer gününde güzel bir tarif aşk pastası … Afiyet olsun…


    Malzemeler

    – 4 Yumurta Sarısı
    – 100 gr Tozşeker
    – 50 gr Su
    – 300 gr Çırpılmış Kremşanti
    – 200 gr Süzme Yoğurt
    – 4 Yaprak Jelatin (Buzlu suda 15 dakika bekletilmiş)
    – 200 gr Çilek
    – 2 Çorba Kaşığı Pudra Şekeri
    – 2 Hazır Kalp Şekilli Pandispanya

    Tarif

    Kremayı hazırlamak için; yumurta sarılarını mikserle çırpın.
    Tozşeker ve suyu bir tencerede kaynatıp koyulaşınca ateşten alın.
    Çırpılmış yumurta sarılarını yavaş yavaş şerbete ilave edin.
    Mikserle orta hızda 3-4 dakika daha çırpın.
    Karışımı derin, çelik veya cam bir kaba alıp süzme yoğurdu ilave edin.
    Buzlu suda beklettiğiniz jelatini hafif ateşte eritin ve sürekli karıştırarak kremaya ekleyin.
    Çilekleri yıkayıp ayıklayın.
    Pudra şekerini ekleyip robotta püre haline getirin.
    Hazırladığınız jelatinli kremaya çilek püresi ve çırpılmış krem şantiyi ilave edip iyice karıştırın.
    Pandispanyanın birini düz zemıne yerleştirip sağ tarafindan bir parça kesin.
    Diğer pandispanyanın ise sol tarafinı kesin.
    Her iki parçayı da enine keserek iki dilime ayırın.
    Sağ tarafi kesilmiş pandispanya dilimini düz bir tepsiye alın.
    Sol tarafi kesilmiş olanı birleştirerek ikili kalp şeklini oluşturun.
    Üzerine çilekli kremayı 1 cm kalınlığında sürün.
    Diğer pandispanya dilimlerini de aynı şekilde yerleştirerek kapatın.
    Kalan krema ile pastanın üzerini ve yanlarını kaplayın.
    Çilek şekerlemeleri ve file fıstıkla süsleyip buzdolabında iyice soğutun.

    Afiyet olsun…

    Aşk pasta tarifi
    Aşk pasta tarifi
  • Eşinizin ailesiyle nasıl iyi geçinirsiniz?

    Eşinizin ailesiyle nasıl iyi geçinirsiniz?

    Eşinizin Ailesiyle İyi Geçinmenin Yolları
    Eşinizin ailesiyle iyi geçinmek başlı başına bir sorundur. Çoğu kadın kocasının ailesiyle iyi anlaşamaz. Özellikle de kayınvalidesiyle. Herkesin şikayetçi olduğu bu konuya Womenist olarak parmak bastık. Eşinizin ailesiyle nasıl geçinmeniz gerektiğinin ufak bir planını çıkarttık. Bu dediklerimize uyarak kavgaları önleyeceksiniz. Onlar sizi siz de onları çok seveceksiniz.

    Eşinizin ailesiyle mümkün olduğunca vakit geçirin. Onları sadece tatil zamanlarında görerek yakın olamazsınız. Unutmayın insan ilişkilerinde ne kadar vakit geçirir ne kadar candan olursanız aranız da o kadar iyi olacaktır. Bu yüzden kayınvalidenizle birlikte gideceğiniz alışveriş planları ve çay partileri yapın onu kendi anneniz gibi görmeye çalışın bu şekilde herhangi bir yanlış anlamaya ve anlaşmazlığa pabuç bırakmamış olursunuz. Emin olun eşinizin de çok hoşunuza gidecektir.

    Sınırlarınızı bilerek hareket edin. Onlarla ne kadar yakın oluırsanız olun onların sizin aileniz olmadığını bilin onun için her daim ve her zaman saygıda kusur etmeyin. Eşinizin ailesine özellikle anne ve babasına siz diye hitap edin. Asla “sen” demeyin. Onlarla ykın olmanız demek onlara her şeyi anlatmanız anlamına gelmiyor. Özellikle eşinizle aranızda olan bir konuyu eşinizi kötüleyerek anlatmayın. Onlarla samimi olmaya çalışın fakat dozunu ayarlayın.

    Mesafenizi koyun. Onların her zaman hayatınıza dahil olmasına izin vermeyin. Sonuçta siz eşinizle evlendiniz ailesiyle değil. Bu sebebten dolayı hem sıcak hem de mesafeli bir tavır edinin onların size çat kapı gelmesini ve hayatınızın ortasına oturmasına izin vermeyin.

    Kimseyi yargılamayın ve içten olun onların size kendi aileleriyle ilgili anlattığı açıklıklar ya da yakındıkları konular varsa bunları eşinizle bile paylaşmayın. Sırdaş olun ve samimi davranın. Siz sıcakkanlı ve içten olursanız karşınızdakiler de öyle olacaktır. Bunu unutmayın.

    Eşinizi herşeyden yukarıda tutun. Eşinizle olan ilişkinizi dışarıdaki negatif enerjiden koruyun. Eşinizle ailesi ya da sizin aileniz arasında asla kalmayın. Bu ilişkilerini hep yıpratır hem de zorlaştıırır.

    Eşi ve Eşinin Ailesi ile ilgili konular için tıklayın !

    womenist.net

  • Çizgili Duvar Kağıdı Dekorasyonu

    Çizgili Duvar Kağıdı Dekorasyonu

    Çağdaş ve klasik düzenleri için uygun, çizgili duvar kağıdı bir odanın eksikliklerini gizlemek için güçlü olmak bonus vardır. Dikey çizgileri yatay şeritler küçük bir oda gerçekte olduğundan daha büyük düşünme göz hüner ise düşük bir tavan daha yüksek görünmesini sağlayabilirsiniz. Bu çizgili duvar kağıdı tasarım fikirleri ilham alın.

    Klasik çizgili duvar kağıdı

    Klasik bir kağıt ile banyonuza karakter ve sıcak nostaljik bir parlaklık katın. Bu tasarım bir Fransız saatli kumaş olarak ortaya çıkmış ve bir duvar haline getirilmiştir. Pimlico Çizgili duvar kağıdı,

    Seaside çizgili

    Çizgili Edinburgh kaya anımsatan, bu neşeli sorbe renkli duvar kağıdı deniz tatili mutlu anıları uyandırmak için emin olabilirsiniz. Yumuşak gri döşemelik ve mobilyalarla Takım. Rockingham Turkuaz & Yeşil duvar kağıtları

  • Cinsel fonksiyon bozukluğu

    Cinsel fonksiyon bozukluğu

    Cinsel fonksiyon bozukluğu mu yaşıyorsunuz, bunu söylemekten ya da doktora gitmekten kaçınıyor musunuz? Bitkisel tedavi yollarını da denediniz ve sonuç alamadınız. Son çare doktora gittiniz. Ancak görünürde herhangi bir probleminiz yok. Peki hiç kan şekerinizi, kolesterolünüzü ve kan basıncınızı ölçtürdünüz mü?

    Erkeklerde görülen cinsel fonksiyon bozukluklarının önemli nedenlerinden biri olan diyabeti İç Hastalıkları Bölümü, Obezite ve Diyabet Polikliniği Uzmanı Dr. Halil Kutlu Erol’la konuştuk…

    Erkeklerde görülen birçok cinsel problemin altında insülin direnci, diyabet, yüksek tansiyon ve kolesterol gibi nedenlerin yattığını ancak kişinin şikayetini dile getirmekten çekindiği için bunların çok geç fark edildiğini dile getiren Uzm. Dr. Erol; ‘Hastalarımız genellikle Üroloji Bölümüne başvurduktan sonra hekimlerimizin yönlendirmesiyle bize geliyor. Aslında erkeklerde görülen birçok cinsel problemin temelinde damar sertliği yatıyor. Ne yazık ki damar sertliğinin sadece kalbi etkilediği gibi yanlış bir kanı var. Ancak damar sertliği vücuttaki bütün damar sistemini olumsuz yönde etkiliyor. Damar sertliğinin oluşmasına ise insülin direnci, diyabet, kolesterol yüksekliği, yüksek tansiyon ve sigara neden oluyor.

    Özellikle diyabet artık bütün dünyada damar sertliği ile eşdeğer olarak kabul ediliyor. Bu yüzden diyabet eşittir damar sertliği diyebiliriz. Diyabeti olan bir kişiyi koroner kalp hastası olarak da kabul ediyoruz.

    Kalp damar hastalığına aday kişinin vücudundaki tüm damarlar gibi genital bölgede yer alan damarları da bu süreçten etkileniyor. Bu nedenle iktidarsızlığın en büyük nedenlerinden birinin damar sertliği olduğunu söyleyebiliriz.’ diye konuştu.

  • Sağlıklı şişmanlık hayal mi gerçek mi?

    Sağlıklı şişmanlık hayal mi gerçek mi?

    Baştan söyleyelim: Bu haber “Şişmanlık iyidir” gibi bir iddia taşımıyor. Sadece her kilolu insanın aynı olmadığını anlatmaya çalışıyor. Üstelik son yıllarda yapılan pek çok yeni araştırma, bu görüşü destekliyor ve bilim adamlarını şaşırtıyor.

    Dünyanın obeziteyle mücadele ettiği, “Salgın” denen soruna karşı devletlerin devreye girdiği bir dönemdeyiz. Öyle ki birkaç kilo fazlayı bile tüm sorunlarımızın kaynağı gibi görmeye başladık.

    Öte yandan otoriteler tüm fazlalıklardan kurtulmak gerektiğine işaret ederken son zamanlarda cılız ama kararlı itirazlar da yükselmeye başladı. Peki ne diyor o karşıt tezler ve bilimsel araştırmalar? En başta “Tartıda görülen kilo tek başına kişinin sağlığıyla ilgili bilgi vermez” diyor.

    “Kilonuz ne olursa olsun eğer fonksiyonel olarak fit durumda iseniz daha uzun yaşarsınız” diyor. “Evre 1 obezlerde bile her nedenden ölüm oranları normal kiloda olanlarla aynı” diyor… Çıkan sonuçlara şaşırdınız mı? Biz de şaşırdık ama bu sonuçları görmezden gelmeyi seçmek yerine tercihimizi irdelemekten yana kullandık. İşte Liv Hospital Ulus Fat&Fit Programı Koordinatörü ve “İlaçsız Klinik” Direktörü, İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Metin Okucu’nun verdiği bilgiler, dünyadan bilimsel araştırma ve gözlemler ışığında şişmanlığa dair yeni bakış açısı…

    FAZLA KİLOLULAR DAHA MI UZUN YAŞIYOR?

    1. Tartıda görülen kilo tek başına kişinin sağlığıyla ilgili bilgi vermez

    Fazla kilolu olmak tek başına bir risk göstergesi değildir. Sadece rakamlara bakarak kişinin mevcut sağlık durumu, gelecekteki sağlık riskleri veya ömür süresi tayin edilemez. Her kilolu insan aynı değildir.

    2. Fazla kilolular daha uzun yaşıyor.

    2012’de ABD’de JAMA Tıp Dergisi’nde yayımlanan ve 2 milyon 880 bin kişinin takip edildiği araştırmada her nedenden ölümlere bakıldı. Fazla kilolu olanların (VKİ 2530) normal kilolu olanlara göre daha uzun yaşadığı görüldü.

    2010’da Kanada’da yapılan başka bir araştırmada da 11 bin 300 kişi üzerinde yapılan gözlem sonucunda fazla kilolu olanlarda ölüm oranı daha düşük bulundu.

    3. Evre 1 obezlerde bile (VKİ 30-35) her nedenden ölüm oranları normal kilolular ile aynı.

    Bu da JAMA Tıp Dergisi’ndeki araştırmadan…

    4. Kişisel fitness durumu, her şeyden bağımsız olarak, sağlık ve uzun yaşamın tek habercisidir.

    Amerikan National Instituts of Health tarafından geçen yıl 252 bin 900 kişinin gözlendiği bir araştırmada, kilosu ne olursa olsun haftada 5 gün 30 dakika yapılan hafif egzersizin, tüm ölümleri yüzde 27, haftada 3 gün yapılan daha yoğun egzersizin ise tüm ölümleri yüzde 32 oranında azalttığı görüldü. Yine aynı araştırmada başlangıçta fit olmayan kişi daha sonra çalışarak fit hale gelmişse, tüm nedenlerden ölümlerin yüzde 44, kalpten ölümlerinse yüzde 52 oranında azaldığı sonucuna varıldı.

    5. Kilonuz ne olursa olsun, eğer fonksiyonel kapasite olarak fit durumdaysanız, daha uzun yaşarsınız.

    2012 yılında yapılan toplam 36 araştırmanın sonuçlarına göre; kilolu fakat egzersiz kapasitesi iyi kişilerin tüm nedenler ve kalpten ölümlerine bakıldığında normal kilolu ama fit olmayanlara göre daha uzun yaşadığı görüldü.

    6. Kilonuz ne olursa olsun, eğer metabolik olarak fit iseniz daha uzun yaşarsınız.

    2012’de European Heart Journal’de yer alan, 43 bin 260 kişi üzerinde yapılan bir araştırmaya göre tüm fazla kilolu olanlar içinde yüzde 46’lık bir grubun metabolik olarak fit olduğu belirlendi. Yani tansiyon, şeker ve kan yağları iyi düzeydeydi. Bu kişiler diğer aynı kilolulardan daha uzun yaşıyor. Kanser veya kalp hastalığı riskleriyse yüzde 50 daha az. Bu yönleriyle normal kilolu ve fit olanlardan bir farkları yok.

    7. Fazla kilolu olanlar kalp krizi geçirirse, normal veya az kilolulara göre ölüm risklerii daha az.

    2012 yılında İsveç’te 64 bin 430 kişi üzerinde yapılan araştırmanın sonuçları bunu gösteriyor.

    Araştırmalarda bu tür sonuçlarda var

    Normalden biraz daha kiloluyken şeker hastalığına yakalananlar daha uzun yaşayabiliyor.

    Normalden biraz daha kilolu ve kalp yetmezliği olanlar daha uzun yaşayabiliyor.

    Normalden biraz daha kilolu ve yüksek tansiyon hastaları daha uzun yaşayabiliyor.

    Normalden biraz daha kilolu olup felç geçirenlerde beyin daha az hasar görebiliyor.

    Normalden biraz daha kilolu olup diyaliz gören hastalar daha uzun yaşayabiliyor.

    ‘Tartıda ayrımcılık bitiyor’

    İnsanları kiloları üzerinden hastalıklı ya da riskli gibi damgalamadan önce ne kadar fit olduklarını ölçmeyi hedefleyen Fat&Fit programındaysa, kişinin riskleri bu ölçümlerden sonra açıklanıyor. Riski olmayan kilolu ve fit kişilere gereksiz diyetler verilmiyor. “Fitness ölçümlerinin en önemli özelliği, çok kolay şekilde iyileştirebilir olması” diyen Dr. Okucu’ya göre ölçümlerde bir iki kademe ilerlemek bile ölüm risklerini yüzde 50 oranında azaltıyor. “Bu programla tartı kilosu üzerinden ayrımcılığa son vermek istiyoruz” diyor Okucu, “Şişmanlık iyidir demiyoruz, sağlıklı şişmanlığın mümkün olduğuna işaret ediyoruz”. Bu yazıda sözü edilenler dışında kalan, VKİ 35 ve üzeri olanlar, yani daha ileri kilolular için umut vaat eden tedavi yöntemleri de var, bunlardan biri de obezite cerrahisi. Araştırmalara göre yöntemin olumlu ve kalıcı faydaları var.

    Testte kaç kademe ilerleyebilirsiniz?

    Fit tanımının, kişinin egzersiz kapasitesiyle ilgili olduğu belirtiliyor. Bu en basit şekliyle bir efor testinde ne kadar yürüyebildiğiniz anlamına geliyor. Efor testinde kaç kademe ilerlediğiniz, ne kadar fit olduğunuzu gösteriyor. Bunun farklı yaş grupları ve cinsiyete göre belirlendiğini söyleyen Dr. Metin Okucu, 40 yaş erkek ve kadınından beklenen kademeler ile 60 yaş grubundan beklenenlerin farklı olduğuna, efor testinde 6 8 dakika gidebilmenin fit olmak için yeterli sayılabileceğine dikkat çekiyor. Bunu yapabilmek için mutlaka çok iyi bir kondisyona sahip olmak gerekmiyor.

    Normalden biraz fazla kilo kansere karşı koruyucu mu?

    ABD’de yapılan bir araştırma, kilolu olanların kanser ve kalp rahatsızlığından ölme riskinin obez ve zayıf olanlara göre daha düşük olduğunu, biraz fazla kilonun ise bazı hastalıklara karşı koruyucu olabileceğini ortaya koyuyor.

    Sıskalık daha mı tehlikeli?

    Modern toplumlarda kilo bir takıntı haline gelmiş durumda ve herkes çok zayıf olmak için can atıyor. Kilolu olmak sağlık sorunlarını beraberinde getirebilir. Ama yeni bir araştırmaya göre ortalama kilonun altında olmak obezlikten daha fazla sağlık riski oluşturabilir. University of California Davis School of Medicine’de yapılan araştırmada, görevli Prof. Dr. Anthony Jerant “Bizim araştırmalarımıza göre sadece 6 yıllık ağır obezite sonucunda ölüm riski görülüyor’’ diyor. Jerent ve ekibinin veri toplamak üzere 6 yıl boyunca her yaştan 51 bin Amerikan vatandaşını inceleyerek elde ettiği bulgular incelendiğinde, zayıf olan katılımcıların ölüm riskinin normal kilolu katılımcılara oranla 2 kat fazla olduğu görülüyor.

    DİYETLER KALICI KİLO VERDİRMİYOR

    Kilolar tek başına bir anlam taşımadığı gibi yararlı bile olabildiği sonucuna yol açan bilimsel veriler de bulunuyor. Sonuçlar her kilolu insanın aynı durumda olmadığını, tartıda görülen rakamın kişinin genel sağlık durumunu, beslenme alışkanlıklarını, yeme bozukluğu olup olmadığını peşinen göstermediğini anlatıyor. Son 50 yıldır hiçbir diyet programının kalıcı kilo verdirmeyi başaramadığını söyleyen Dr. Metin Okucu, yine son 50 yıldır hiçbir araştırmada kilo vermenin faydalarının gösterilemediğine dikkat çekiyor.

    Habertürk

  • Maison Martin Margiela İlkbahar-Yaz 2013

    Maison Martin Margiela İlkbahar-Yaz 2013

    Maison Martin Margiela İlkbahar-Yaz 2013 galerimizde sizlerle…

  • Kumrallar İçin Etkili Makyaj İpuçları

    Kumrallar İçin Etkili Makyaj İpuçları

    Güzellik uzmanları, kumral kadınların karakteristik özelliklerini, kullanmaları ve uzak durmaları gereken renkleri anlatıp hem kumral hem de güzel olmak için dikkat edilmesi gereken ipuçlarını sıralıyor. İşte Youngblood İçerik Uzmanı ve Makyaj Artisti Philip Luque tarafından kumrallar için hazırlanan güzellik tüyoları…

    Göz, burun ve yüz şekli herkeste farklıdır. Dolayısıyla bir rengi uyguladığında muhakkak diğerlerinden farklı görüneceksin. Şimdi bir makyaj artisti rolüne bürünmenin tam vakti. Sana önereceğimiz renkleri dene ve ayna karşısında farklı uygulamalarla kendine en uygun makyajı tespit et. Herkesin beğeneceği yeni bir teknik bulacaksın, bize güven!

    Cilt tonuna uygun olmayan bir renk kullandığında makyaj yapmak senin için güzelleşme seremonisinden çok sıkıcı bir iş haline mi dönüşüyor? Yüzünün karakterini en uygun renklerle birleştirmeye hazırsan, başlıyoruz…

    Açık kumrallar; doğal tonlar sende harika duracak. Açık toprak tonları, mavi ve eflatun gözlerini vurgulayacak. “Pembenin çeşitli tonları hem göz, hem de yanak ve dudaklarda iyi duracak” diyor Philip Luque. Maskarada siyahtan vazgeçmezken, dudaklara son dokunuşu şeffaf bir parlatıcıyla yapmalısın. Şeftalimsi tonlar sarışınlarda daha iyi duracağından daha çok pembelere kaymanda fayda var.

    Koyu kumrallar; sıcak cilt tonun sana renk seçimi konusunda rahatlık sağlıyor. Koyu toprak renkleri, zümrüt, koyu gri, bej ve kahve, göz rengini ortaya çıkartırken, mercan rengi bir allık elmacık kemikleri için ideal seçim olacak. Belki biraz bronzlaştırıcı uygularsan, güneşte bronzlaşmış gibi bir etki elde edebilirsin.

    Dikkati gözlerine çek

    Şeftali ve pembe tonlarında bir göz farı uygulamak hem göz çevresini aydınlatır, hem de tenine uyum sağlar. Eğer saçların çikolata kahvesi tonlarındaysa, leylak ve mavi far uygulamaktan çekinme.

    Dramatik bakan gözler yaratmak da elinde. Bunun için gözlerini siyah bir eyeliner ile belirginleştik. “Uygulayacağın kahverengi bir far, saçlarının rengiyle uyum sağlayacak” diyor Philip Luque. Eğer tüm dikkati gözlerinde toplamak istiyorsan Penelope Cruz’unki gibi dumanlı gözler ideal.

    Daha etkileyici ve dikkat çekici bir etki mi istiyorsun? Öyleyse ışıltılı tonlarda gümüş rengi bir far, taşlı gümüş rengi küpelerle, kırmızı ruj ise kırmızı ojelerle uyumlu olacak.

    Allığı nasıl seçmeli

    Kendine uygun allık rengini bir türlü seçemiyor musun? Şimdi sana müthiş bir öneride bulunacağım. “Yanaklarını çimdikle ve ortaya çıkan kızarıklıklara uyan bir allık rengi seç. Böylece doğallıktan uzaklaşmamış olacaksın” diyor Philip Luque. Eğer daha kuvvetli bir etki istiyorsan, biraz daha koyu tonlardan seçerek bunu gerçekleştirebilirsin.

    Sana o renkle doğmuşsun görüntüsünü verecek rengi mi arıyorsun? Fazla düşünme çünkü bebe pembesi istediğin o etkiyi yaratacaktır. Sen de Sophia Bush gibi açık tenliysen ve koyu kumral saçların varsa açık pembe bir allıkla yeni doğmuş gibi görünebilirsin. Jennifer Lopez gibi daha bronz ve ışıltılı bir görünüm istiyorsan, altın sarısı tonlarda bir bronzlaştırıcı allık uygula.

    Bu renklerden kaçın!

    Turkuaz: Kahverengi saçlar ve ister koyu ister açık kumral ten için uygun olmaz.

    Zeytin yeşili: Bu tür bir yeşilin içerisindeki sarı tonlar seni hasta gibi solgun gösterir.

    Kömür siyahı: Kahve ve koyu grilerle ilgili sorun yok. Ancak dikkatli kullanmakta fayda var yoksa seni bir panda gibi gösterebilir.

    Dudaklara düşen görev

    Kahverengi saçlarda rujun doğru kullanımı oldukça önemlidir. Hem açık tenli hem de açık kumral saçlara sahipsen, koyu kırmızı bir ruj fazlasıyla göze batar. Ya da koyu kumral saçlarla kombinlediğin şeker pembesi dudaklar pek de hoş görünmez. Önce denemek istediğin parlatıcının rengini görmek için beyaz bir kâğıdın üzerine sür. Eğer gördüğün renk pembe, narçiçeği kırmızısı ya da eflatun tonlarında ise hiç düşünmeden satın alabilirsin.

    Domates kırmızısı ve açık pembe renkler koyu kumrallar için, pembenin her tonu ise açık kumrallar için uygun seçimlerdir. Dudak fırçasıyla pembe tonlarda bir ruj uyguladıktan sonra fazlalıkları peçeteyle al ve ruju tekrar uygula. Parlatıcıyı fırçayla uygulamak daha az ruj kullanımını ve doğal görünmeyi sağlar.

  • Reflü hakkında bilmeniz gereken herşey

    Reflü hakkında bilmeniz gereken herşey

    Reflü kelime anlamı olarak geriye kaçış demektir. Gastroözofageal reflü (GÖR); asitli mide içeriğinin mideden (Gastro) yemek borusuna (Özofagus) geri kaçışıdır.

    REFLÜ NEDİR? (GASTROÖZOFAGEAL REFLÜ)

    Yediğimiz besinler yemek borusundan mideye gelir. Yani mide, yukarında yemek borusuyla bağlantılıdır. Çeşitli sebeplerden dolayı mide içeriğinin yemek borusuna geri kaçmasına reflü denir. Bu durum uzun süre devam ederse, asitli olan mide içeriği yemek borusunu tahriş eder. Yemek borusu kendini mide asidinden koruyamaz hale gelir.

    Reflülü kişilerde, genelde yemekten sonra ağza acı su ve besin gelebilir. Reflünün oluşmasında bir diğer faktör mideyle yemek borusu arasındaki kapağın görevini yerine getirememesi sonucu ortaya çıkar. Bu kapak, mide içeriğinin yemek borusuna geçişini engellemektedir.

    Tüm dünyada sık görülen bir hastalık olan reflü, ülkemizde de bir hayli fazla görülmektedir. Yapılan araştırmaya göre her 5 yetişkinden birinde reflü vardır. A.B.D’ de bu oran yüzde 0.5′tir.

    REFLÜNÜN BELİRTİLERİ NELERDİR?

    Reflü görülen kişilerde şu belirtilerden bazıları vardır:

    Mide yanması en çok şikayet edilen rahatsızlıktır.
    Mide içeriğinin yukarı çıktığını hissetmek,
    Göğüs bölgesinde yanma,
    Ağza acı suyun gelmesi,
    Kalp çarpıntısı,
    Rahatsız edici mide şişkinliği, öksürme,
    Bazı durumlarda boğazda bir kaç belirti ile kendini gösterebilir;

    Boğazda bir şey varmış gibi hissetme ve boğazı temizleme hissi,
    Yutkunurken zorlanma,
    Öksürük,
    Boğaz ağrısı,

    Stres reflüyü arttırmaz. Fakat reflünün şikayetlerinin hissedilmesine neden olur. Zaten stres, gastrit ve ülser gibi mide hastalıklarına yol açacağından ve mide asidini arttıracağından şikayetlerin artmasına yol açar.

    Reflü, ağız kokusuna yol açabilir. Fakat sadece reflü değil, dişlerde meydana gelen bir enfeksiyon, bademcik iltihabı, sinüzit, salyanın azalması da ağız kokusuna yol açar. Bunları reflüden ayırmak gerekir. Bazı durumlarda hasta ağzının kötü koktuğunu söyler; fakat bu diğer kişiler tarafından farkedilmeyebilir. Bu, psikolojik bir problemdir ve tedavi edilir.

    REFLÜ TANISI

    Reflünün tanısında çok kullanılan yöntemlerden biri endoskopidir. Her hastaya uygulanır. Bu yöntemle mide kapağının durumu, yemek borusunun hasarı ve diğer mide yüzeyindeki rahatsızlıklar saptanır.

    Tanıda kullanılan bir diğer yöntemde, ilaçlı bir filmle yemek borusundan, ilacın geçişi izlenir ve herhangi bir problem varsa tedavi edilir. Diğer yöntemlerle de yemek borusundaki reflü, ph metriyle, yemek borusunun besini itme gücü ise manometri ile ölçülür.

    REFLÜ TEDAVİSİ

    Hastaların alacağı bazı önlemler, beslenme konusuna dikkat etmek ve ilaç tedavisi hastalığın kontrol altına alınmasını sağlar. Reflü tedavisinde bir kaç seçenek vardır. Hastalığın ne kadar ilerlediği belirlendikten sonra buna en uygun tedavi doktorunuz tarafından belirlenir.

    Tedavi seçeneklerinden birisi ilaç tedavisidir. Bunun için mide asidini kontrol altına alacak ya da salgısını azaltacak ilaçlar kullanılır. Böylece yemek borusuna kaçan asit miktarı azaltılır. Bir çok reflü hastasında olumlu sonuçlar alınır. Fakat ilacın bırakılmasıyla belirtiler, şikayetler tekrar ortaya çıkmaya başlar. Çünkü bu ilaç tedavisiyle mide kapağındaki sorun ortadan kaldırılamaz. Bu tedaviyle yemek borusunun tahrişi en aza indirilir fakat safra sıvısı asidik olmadığından yemek borusuna yine kaçar ve zarar verir.

    Diğer bir tedavi şekli ise cerrahi tedavidir. Alınan önlemler ve ilaçlarla hastalık kontrol altına alınamıyorsa anti-reflü cerrahisi uygulanmaktadır. Ameliyatla büyük oranda başarı sağlanır ve reflü şikayeti tamamen ortadan kaldırılır. Bu ameliyatta, mide kapağındaki bozukluk düzeltildiği için mide sıvısının, yemek borusuna geçmesi engellenmiş olur. Tercih edilmesi daha doğru bir tedavi şeklidir. İlaç kullanımına gerek yoktur. Hayat boyunca ilaç kullanmak istemiyorsanız, hastalıktan tamamen kurtulmak için ameliyat yeterlidir.

    REFLÜNÜN NEDEN OLDUĞU DİĞER PROBLEMLER NELERDİR?

    Çok sık karşılaşılan bir durum olmasa da, uzun süreli reflü hastalığı ciddi rahatsızlıklara yol açabilir. Normalde yemek borusu mekanik dalga hareketleriyle alınan besinin mideye iletilmesini sağlar. Yani yemek borusu, hiçbir hareket yapılmadan yemeğin geçtiği bir boru değildir. Bu yüzden de yutma işlemi aktif bir olaydır. Bu sayede, uzanırken bile bir şeyler yediğimizde bunlar mideye iletilir. Reflü, uzun sürdüğünde yemek borusunun sürekli tahrişi sonucu hareketliliğinde azalma meydana gelir. Hatta bu tahriş sonucu yemek borusu kısalabilir ve alt ucu daralabilir. Böylece katı besinlerin yutulması güçleşir. Günümüzde uygulanan antireflü ameliyatları bunun gibi geç kalınmış durumlarda uygulanamaz.

    REFLÜ HASTALARININ YAPMASI GEREKENLER

    Asitli içeceklerden, alkol, kahve, baharatlı yiyecekler, çikolata, soğan, sarımsak gibi besinlerden uzak durmak gerekir. Bunlar mide asidini arttırıcı yiyecek ve içeceklerdir.
    Aspirin ya da ağrı kesici ilaçların mümkün olduğunca az kullanılması gerekir.
    Yemek yedikten hemen sonra yatmayın. Çünkü mide asit miktarı yatarken çoktur. Yattığınızda ise baş-boyun bölgenizi yukarıya koyun.
    Sigara ve alkol asit dengesini bozacağından mutlaka bırakmalısınız.
    Az ama sık yemek yemek, her öğün çok fazla yemekten daha iyidir.
    İdeal kilonuzda olmanız gereklidir. Bunun için doktor kontrolünde zayıflamanızda fayda vardır.
    Kemeri çok fazla sıkmayın, dar giysilerden kaçının.
    Çok fazla güç gerektirecek işlerden uzak durun.

    Bacak reflüsü duydunuz ‘mu ?

    İSTANBUL – Damar Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Semih Barlas, özellikle hareketsiz, sürekli oturarak ya da uzun sürekli ayakta çalışmayı gerektiren çalışma koşullarının, çalışan kadınların büyük bir bölümünü venöz reflü hastalığı açısından riskli gruba soktuğunu dile getirerek, hastalığın en belirgin belirtilerinin de bacaklarda yorgunluk, ağrı ve şişme olduğunu ifade etti.

    Bacaklarda çok sayıda ven (toplardamar) bulunduğunu ve sağlıklı bacak venlerinin içinde tek yönlü çalışan kapakçıkların açılıp kapanarak, kirli kanın ayaklardan kalbe geri taşınmasını sağladığını anlatan Barlas, ven kapakçıkları bozulduklarında, aşağıdan-yukarıya doğru olması gereken bu yolculuğun yön değiştirdiğini ve yukardan-aşağıya, ayaklara doğru bir geri-kaçırma başladığını, buna venöz reflü denildiğini belirtti.

    ”60 yaşına gelen kadınların yüzde 75’inde, erkeklerin yüzde 45’inde venöz reflü görülüyor” diyen Barlas, venöz reflünün ilk belirtisinin diz altında ve bileklerde görülen ve gün içinde artan ödem (şişlik) olduğunu kaydetti.

    Hastalık ilerledikçe bacaklarda damarların görülmeye başladığını, önce 1-3 milimetre çapında, örümcek ayağı veya ağaç kökü manzarasında mavi, yeşil, kırmızı kılcal damarların belirdiğini anlatan Barlas, tedavi edilmeden geçen sürenin, bu kılcal damarların çaplarını ve sayılarını artırırken, renklerini koyulaştırdığını ifade etti.

    Cilt altında büyük ”venöz pake” denilen ve spagetti makarnaya benzeyen damarların da zaman içinde ortaya çıktığını kaydeden Barlas, ”Hastalığın son aşamalarında ciltte renk değişiklikleri ve bilek düzeyinde gelişip aylarca iyileşmeyen yaralar belirir” ifadesine yer verdi.

    Hastalarda, sabahtan akşama doğru artan karakterde, ayak tabanından dize doğru, adeta bir çizme tarzında, yanma, yorgunluk ve ağrı hissi, diz altında, bacağın iç yanında, kaşıntı, hareketsiz kalındığında ayaklarda veya parmaklarda kramplar, akşamları uykuya dalınmadan önce geçen sürede, ayakları yorgandan dışarı uzatıp serinletme veya germe ya da altına yastık koyma arzusunun var olduğunu da kaydeden Barlas, şunları kaydetti:

    AKCİĞER DAMARLARINDA TIKANIKLIĞA NEDEN OLABİLİR
    ”Venöz reflü gelişirken, bacaklardaki toplar damarların içindeki kapakçıkların geriye kaçırması yüzünden artan basınç, bu damarları kıvrıntılı bir yapıya dönüştürür. Kıvrımlı bir damarda, kanın akışkanlığı da yavaşlar. Uzun yolculuklar, bacağa gelen darbeler, vücudun susuz kalması gibi durumlarda, toplardamar içindeki zaten yavaş olan kan akımı tamamen durur ve pıhtı oluşur. Bu pıhtı, tedavi edilmediğinde akciğer içindeki bir damarın tıkanmasına yol açabilir.”

    Hastalığın tanısının kalp damar cerrahı tarafından muayene ile konulacağını da dile getiren Barlas, 1-5 milimetre çapında gözle görünen kılcal damarların tedavisinde, çok ince iğnelerle bu damarların içine, karbondioksit ve oksijenle karıştırılıp köpüklü bir hale getirilen ilaç enjekte edildiğini, bu yöntemle damarın büzüştürülerek vücut tarafından tamamen emilip yok edilmesinin sağlandığını anlattı.

    5 milimetreden büyük olarak görünen damarların tedavisinin de lokal anestezi altında, damarın görüldüğü hat boyunca, belli aralıklarla 1 milimetre çapında yapılan minik kesiler içinden uzatılan bir alet ile venöz pake denen damarların vücuttan uzaklaştırıldığını belirten Barlas, bacağın derinlerinde yer alan ve gözle görünmeyen toplardamarların reflüsüne ilişkin tedavilerin de var olduğunu vurguladı.

    Barlas, ”Kadınların en büyük sorularından biri olan venöz reflü, tedavi edilmezse ciddi rahatsızlıklara yol açabiliyor. Venöz reflü ve bunun sonucunda ortaya çıkan varis, kozmetik değil, bir dolaşım hastalığıdır. Bu nedenle de tedavi, kalp damar cerrahisi uzmanlık alanına giriyor” ifadesini kullandı.

    [youtube id=”0-seSNwiKZw” width=”600″ height=”350″]