Blog

  • Justin Alexander Gelinlik 2013

    Justin Alexander Gelinlik 2013

    Justin Alexander 2013 gelinlik modelleri galerimizde…

    Justin Alexander üst sınıf gelinliklerin, tasarımlarının ve gelinlik modasının üreticisi ve tasarımcısıdır. 1950’ler ve 60’lardan ilham alan kolleksiyon en güzel vintage ve couture gelinleriyle tanınmaktadır. Justin Alexander gelinlik stili ve gelinlikleri modern dokunuşlarla yenilenerek modern gelinliler için mükemmellik kazanmaktadır. Eğer aradığınız benzersiz bir gelinlik ise kısa gelinliklerimize bakmanızı öneririz. Eğer aradığınız eşsiz son trendler ise dantel gelinliklerimize veya denizkızı modellerimize bakmanızı öneririz. En yüksek kalitedeki kumaş ve malzemeler, harika tasarımlar ve detaylar her Justin Alexander Gelinliğini gerçek bir sanat eserine dönüştürür. 2013 gelinlik koleksiyonumuzu görmek için burayı ziyaret edin.

    Justin Alexander Gelinlik Modelleri

  • Kır evleri

    Kır evleri

    Doğa ile başbaşa kalabileceğiniz muhteşem kır evleri

  • Christian Louboutin

    Christian Louboutin

    Christian Louboutin yüksek topuklu ayakkabılarıyla kadınların bacak boyunu uzatan bir sihirbaz…

  • Bazı yiyecekler göğüsleri büyütüyor

    Bazı yiyecekler göğüsleri büyütüyor

    Göğüslerinizden memnun değilseniz; çevrenizde yeterli ve düzgün görünümlü göğüslere sahip olan kadınlar hemen dikkatinizi çekiyorsa daha dolgun göğüslere kavuşmak için harekete geçme zamanınız gelmiş olabilir.
    Estetik Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Hakan Özdemir ile daha dolgun göğüslere nasıl sahip olunabileceğini konuştuk.

    Gelişmemiş, yeterli büyüklüğe ulaşmamış meme dokusunun, çeşitli hormonal düzensizliklerle ‘içi boşalmış’, sarkmış meme görünümü ya da asimetrilerin kadınlarda şikayete neden olarak özgüven kaybı yarattığını belirten Op. Dr. Özdemir; ‘Bu problemleri olan kadınlar çeşitli yiyeceklerle kendilerine terapi uygulayarak, egzersiz ve masaj ile göğüs dokularını büyüterek güzelleştirebilirler. Kadınlık hormonu olan östrojenler meme büyümesine yardımcı olurlar.

    Ergenlik çağında ve hamilelik sırasında olan meme büyümesi ve gelişiminin önemli bir kısmı bu hormonlar sayesinde gerçekleşir. Bu nedenle östrojen hormonlarının vücutta artmasını sağlayan yiyecekler, meme büyümesinde de ekili olur. Bitkilerde bulunan fitoöstrojen adı verilen maddeler vücudumuzdaki doğal östrojen benzeri moleküllerdir. Teorik olarak bunları içeren yiyeceklerin tüketilmesi meme gelişmesine katkıda bulunur.’ diye konuştu.

    BÜYÜK GÖĞÜSLER İSTİYORSANIZ BU BESİNLERİ TÜKETİN!
    Günümüzdeki bilim ve teknolojinin sağladığı imkanlar doğrultusunda en kesin ve kalıcı meme büyütme yöntemi estetik cerrahidir.

    Özellikle meme dokusu vücuduyla orantısız şekilde çok küçük, hamilelik ve doğum sonrası ‘memelerin içinin boşalması’ ve sarkma şikayeti olanlarda silikon meme protezleriyle meme büyütme ameliyatı kaçınılmaz cerrahi seçenek olarak önümüze çıkar.

    Meme dokusunun şekli ve büyüklüğü genetik olarak ve çeşitli hormonların etkisiyle belirlenir. Bilimsel olarak etkinliği kanıtlanmış, sadece meme dokusuna etkisi olan ve meme büyümesi ile şekil güzelliği sağlayan bir yiyecek bulunmasa da bazı yiyecekler kilo aldırması sayesinde meme dokusunun da yağlanmasını sağlar. Sağlıklı bir yaşam için her besini içeren dengeli beslenme şarttır.

    Süt ürünleri ve soya daha büyük göğüsler için etkilidir. Bir gün soya sütü, diğer gün soya peyniri kullanın.

    Tavuk bageti tüketilmesi meme büyümesini artırır.

    Keten tohumu, akdarı ve arpa meme büyümesini; ayçiçeği, kabak ve anason tohumları memelerdeki gelişmeyi uyarır.

    Barbunya, karnabahar, brokoli, pancar, salatalık, havuç, domates, mantar, Brüksel lahanası, mercimek, kereviz, yeşil fasulye, soğan, börülce, nohut, bezelye tüketimi vücut kıvrımlarının gelişmesi için etkilidir.

    Daha dolgun göğüsler için elma, kiraz, şeftali, üzüm, kavun, armut gibi meyveler tüketin.

    Tam buğday, kahverengi pirinç, buğday tohumu, fasulye filizi, zeytin, kuru erik, yulaf ezmesi meme sağlığı için yararlıdır.

    Çemen otu, rezene, çavdar, karanfil, zencefil, hintsafranı karışımının az miktarlarda kullanılması meme boyutunu artırmaya yardımcı olur.

    HT

    Doğal Göğüs Büyütme Yöntemleri

  • Bu içeceklere dikkat

    Bu içeceklere dikkat

    Şekerli ve gazlı içeceklerin fazla tüketiminin kireçlenmeye (osteoartit) neden olabileceği belirlendi.

    ABD’deki BWH hastanesi ve Brown Üniversitesi’nden bilim insanlarının yaptığı ve 2 bin 149 kişinin durumunun incelendiği araştırma, şekerli ve gazlı içeceklerin fazla tüketilmesinin özellikle erkeklerin dizlerinde kireçlenmeye yol açabileceğini gösterdi.

    Araştırmacılar, katılımcıların dizlerinin röntgenini çekti, gazlı ve şekerli içecek tüketim miktarlarını belirledi. Ardından, kireçlenmenin düzeyini ve vücut kitle endeksini inceledi.

    Haftada 5’ten fazla şekerli ve gazlı içecek tüketen erkeklerin hem kilo aldığı hem de dizlerindeki kireçlenmenin arttığı görüldü.

    Kireçlenmenin artmasının, yüksek kalorili içeceklerin kilo almayı tetikleyerek dizlere fazla yük olmasından mı, yoksa bu içeceklerin kireçlenmeyi artıran başka maddeleri içermesinden mi kaynaklandığı henüz kesinlik kazanmasa da, bilimadamları sonuçların daha iyi teşhis ve tedaviye ışık tutabileceğini vurguladı.

    Araştırma, tıp ve bilim haberlerinin yayımlandığı “Science Daily”de yer aldı.

    AA

  • Tırtıklı bisküvi tarifi

    Tırtıklı bisküvi tarifi

    Tırtıklı bisküvi tarifi

    Malzemeler :
    200gr tereyağı
    100gr pudra şekeri (yaklaşık yarım su bardağı)
    1 paket vanilya
    1 yumurta
    Alabildiği kadar un

    Ayrıca :
    80gr lık 1 paket bitter çikolata
    Hindistan cevizi
    Antep fıstığı yada dövülmüş fındık

    Yapılışı : Tereyağı oda sıcaklığında bekletilir.Yumurta ve tereyağı mikserle köpük olana kadar çırpılır.Un,pudra şekeri ve vanilya eklenerek kremsi yumuşak ele yapışmayan bir hamur elde edilir.Fırın tepsisine yağlı kağıt serilir.Tırtıl kurabiye sıkma aletiyle sıkılarak yuvarlak hale getirilir.

    Önceden ısınmış 180 derecelik fırında üzeri pembeleşmeden alınır.Çikolata benmari usulü eritilir.Soğumuş olan kurabiyeler çikolataya batırılıp sonra fıstık yada hindistan cevizine batırılır.Tepsiye dizerek kurutulur.Kapalı bir kapta uzun süre tazeliğini muhafaza eder.

  • En ilginç evlenme teklifleri

    En ilginç evlenme teklifleri

    Son zamanlarda erkekler tarafından ilginç evlenme teklifleri icat oldu. Hayal güçleri geniş olan insanlar tarafından yapılan evlenme teklifleri bazen beklendiği gibi gerçekleşmez. İşte en ilginç evlenme teklifleri…

    1. EVLENME TEKLİFİNİ 20 BİN KİŞİNİN ÖNÜNDE SUNDU
    Zavallı genç, sevgililer gününde, bir NBA maçı sırasında 20 bin kişinin önünde sevgilisine evlenme teklifini sundu. Maça ara verildiği anda sahaya fırlayan genç, kız arkadaşını da sahaya çağırdı. Ulusal kanalların da canlı yayın yaptığı maçta şoka giren genç kız evlilik teklifini reddetti.

    2. MİLKSHAKE İÇİNDEKİ YÜZÜĞÜ YUTTU

    Reed Harris nişanlısı Kaitlin Whipple’a evlenme teklifini fast-food zinciri bir restoranda gerçekleştirdi. Sıcak bir yaz gününde soğuk çilekli bir milkshake içine pırlanta yüzüğü atan Reed, arkadaşlarını da restorana davet etti. Ancak bu esprili evlenme teklifinin sonu pek de eğlenceli bitmedi. İçeceğin içindeki yüzüğü yutan talihsiz Kaitlin’i zar zor hastaneye yetiştirebildiler. İki gün hastanede kalan genç kadın iyileştikten sonra Reed Harris’ten yeni bir evlenme teklifi aldı ve en sonunda evlendiler.

    3. BALON İÇİNDEKİ PIRLANTA YÜZÜKLE TEKLİF
    Londra’da Lefkos Hajji isimli adam, nişanlısı Leanne’ye evlenme teklifini helyum gazıyla şişirilmiş bir balonun içine konmuş 12 bin dolarlık pırlanta taşlı yüzükle yaptı. Evlenme teklifini sözlü bir şekilde yaptıktan sonra içinde yüzük bulunan balonu sevigilisine verirken ani bir rüzgar çıktı ve balon bir anda havalanmaya başladı. Balonun arkasından bir süre koşan genç adam balona yetişemeyeceğini anlayınca, arabasıyla bir süre daha balonun peşinden devam etti. Havalanan balon gittikçe gözden kaybolunca, Lefkos yüzükten umudu kesti. Olayın ardından yeni bir yüzük alıncaya kadar Lefkos’la tüm ilişkisini kesen Leanne’ı tekrar ikna etmek genç adamın zamanını aldı.

    4. EVLENME TEKLİFİ ŞOVUNU UFO ZANNETTİLER
    Almanya’nın Plattling kentindeki genç bir adamın evlenme teklifi bölgede UFO paniği yarattı. İçinde ışık yanan balonları havada uçuran genç adam, tüm kasabanın balonlarla renklenmesine neden oldu. Kasaba halkının ‘Kenti UFO’lar bastı’ diye yorumladığı bu gösteri, şüphesiz ‘evet’ cevabını da beraberinde getirdi.

    5. YÜZÜĞÜ BROOKLYN KÖPRÜSÜNDE DÜŞÜRDÜ
    ABD’de Don Walling büyük çabayla biriktirdiği parayla kız arkadaşı Gina Pellicani’ye pırlanta bir yüzük aldı. Evlenme teklifini Brooklyn köprüsü üzerinde bulunan yürüme alanında ailesi önünde yapmayı planlayan genç adam, elindeki yüzüğü heyecandan yere düşürdü. Büyük bir hızla köprü üzerindeki yoğun trafiğin içine yuvarlanan yüzük gözden bir anda kayboldu. Ardından evlenme teklifini yapan Don Walling, teklifi yaptıktan sonra trafiğin içine atladı ve uzun çabalardan sonra yüzüğü buldu. Üzerinden araba geçtiği için yamulan yüzük ufak bir tamirden sonra normale döndü.

    6. EVLENME TEKLİFİ ÖLÜMLE SONUÇLANDI
    2005 yılında internet ortamında tanışan Scott Napper ve Leafil Alforque birlikteliklerini evlilikle sonuçlandırmak istediler. İlginç bir evlilik teklifi hazırlayan Scott Napper, teklifini Oregon sahilindeki Neskowin plajında gerçekleştirdi. Denizin kenarındaki kayalığın üzerinde cebindeki yüzüğü seviglisine verirken çiftin üzerine gelen dev dalgalar genç kızı denizin içine sürükledi. Leafil Alforque bir daha hiç geri gelmedi.

    7. PASTANIN İÇİNDEKİ YÜZÜĞÜ YUTTU
    Çin’de yaşayan Wen isimli kadın güzel hazırlanmış bir pasta içindeki yüzükle evlenme teklifi aldı. Sevgilisi Chen tarafından hazırlanan sürpriz, romantik bir sinema filminden esinlenerek gerçekleştirildi. İçinde yüzük bulunan pasta dilimini kız arkadaşına ikram eden genç adam, Wen’in önünde diz çökerek teklifini yaptı. O anda pastanın içindeki yüzüğü yutan kız heyecandan bayıldı. Arkadaşları kızı hastaneye zor yetiştirdi.

  • Çocuğa cinsellik nasıl anlatılır?

    Çocuğa cinsellik nasıl anlatılır?

    “Nasıl bir üslupla ne anlatılmalı, ne ölçüde açıklanmalı, sorularının hepsi cevaplandırılmalı mı, fazla bilgi tehlikeli olur mu, anlatacağımız bilgiler onu ürkütür mü” gibi düşünceler ailelerin bu konuşmayı geciktirmesine neden olabilir.

    Çocuk, bedenini keşfettiği dönem olan 2 yaşından itibaren cinsellikle ilgili sorular sormaya başlayabilir. Özellikle 3 yaştan itibaren 2 cins arasındaki farklılıklar üzerinde durur, buna yönelik sorular sorar. Bu dönemdeki ilgi tamamen merak ve öğrenmeyle alakalıdır. Ailelerin çocuğa cinsellikle ilgili bazen gereksiz, bazen eksik bilgiler vererek konuyu hızlıca kapatması ve cevapların çocuğu tatmin etmemesi sıkıntılı anların yaşanmasına sebep olabilir. Çocuk aklında soru işareti kaldığı zaman çevreden gördükleriyle kendi kendine yorum yapar ki bu da çoğu zaman doğru olmayan ve ürkütücü olayları tetikler. Verilecek cevabın doğruluğu kadar ebeveynin o anki tavrı da oldukça önemlidir. Kararsız, isteksiz, net olmayan, sinirli cevaplar ya da konuyu komik bulup gülmek çocuğun zihninde değerlendirilir. Çocuk kendi değerlendirmesi sonrasında korkabilir, üzülebilir veya kafası karışabilir; hatta 2. bir defa soru sormaktan vazgeçebilir. Bu durumu ayıp, kötü ya da olumsuz olarak düşünüp merakını ve içgüdülerini bastırma yoluna gidebilir. Sorduğu soru anlamsız bile olsa, seviyesine yakın, dürüst ve doğal bir tavırla yanıtlanmalıdır. Açık ve sade sözcükler kullanmalı, eğer yabancı terimler kullanmak ebeveyn için kolaylaştırıcı olacaksa ‘’vajina’’, ‘’penis’’ gibi kelimeler tercih edilmelidir.

    “Ben annemin karnına nasıl girdim?”

    Çocuk, “Ben nasıl dünyaya geldim?’’ diye sorduğunda aile bu sorunun cevabını verirken daha az zorlanır. 3 yaş sonrasında, “Ben annemin karnına nasıl girdim?” diye sorduğunda ise aile paniğe kapılabilir. Bu sorunun cevabında cinsel ilişkiden bahsetmek gerekmektedir. Aile bundan kaçınabilir. Bu noktada aileye en önemli tavsiyemiz, çocuğunuza güzel bir şekilde aşkı, sevgiyi anlatmaktır. Anne ile babanın âşık olmasından, yaşadıkları güzel, mutlu duygulardan bahsedilmelidir. Bu olaylar hikaye, masal, öykü gibi anlatılırsa çocuk keyif alır ve mutlu olur. Dünyaya gelme kavramını daha iyi anlar. Öncelikle ‘bebekler nasıl olur, ben nereden geldim’ gibi sorular ilk sorulardır. Çocuklar bu soruları meraklarını gidermek için sorarlar. Cinsellikle ilgili değildir. Özellikle yaz aylarında çocukların cinsellikle ilgili sorular sorması daha kolaydır. Bazen sizi cinsel ilişki anında görebilir ya da yakalayabilir. Bu durum sizi korkutmasın. Böyle durumlarda onunla konuşmanız uygun olacaktır. En uygunu böyle bir durumla karşılaşmadan önce onunla bu konuları konuşmaktır. “Bu konu çok tatsız, birkaç cümleyle geçiştirilmeli’’ imajının yaratılmaması gerekir.

    Ayrıca çocuklar arkadaşlarıyla da bu konuda diyalog halindedirler. Bazı çocuklar ailelerinin bu konuları anlattığını ve bildiklerini söyleyerek “ailem bana güveniyor’’ görüntüsü verirler. Anne karnında 9 ay kaldığını, gelişimini tamamladığında dünyaya geldiğini onun anlayacağı şekilde anlatmaya çalışırken hayvanların doğumlarından yararlanabilirsiniz. Bunlar onun ilgisini çekecektir. Eğer sezaryenle doğum yaptıysanız doğum izinizi ona rahatlıkla gösterebilirsiniz.

    Çocuğunuzu mutlaka cinsellik hakkında bilgilendirin

    Günümüzde çocuklar okula başlamadan, okuma-yazma öğrenmeden önce internetle tanışıyor ve kullanmaya başlıyorlar. Bu sayede pek çok şeyi de hızlı bir şekilde öğreniyorlar. Çocukların internet ve bilgisayar kullanımı belirli süre sınırlandırmalarla desteklenmelidir. Fakat bu esnada internette kötü niyetli kişiler çocuklar için cinsel tehlikeler yaratabilir. Siz çocuğunuza bilmesi gerekenleri anlayacağı bir şekilde anlatırsanız, onu internette karşısına çıkacak tehlikelerden de korumuş olursunuz.

    Bilgilendirme yaparken abartıdan kaçının, zayıf ihtimallerle olabilecek şeyleri bile anlatmayın. Bunları anlatmanız onu ürkütecek, cinsiyetinden ve cinsellikten soğumasına neden olacaktır. Böylesi bir durumu düzeltmek için ise çok uğraşmanız gerekir.

    Ailelerin televizyon konusunda dikkatli olmaları gerekir. Çocuğunuzun uyku saatini iyi ayarlamalısınız. 2-6 yaş arası çocuklar 20:00-21:30 saatleri arasında uyumuş olmalıdır. Bu saatlerden önce tv’de gösterilen programlardaki cinsel içerikler daha az ve ölçülüdür. Psikologlar bu gibi durumlarda yaşanan sorunlar konusunda ailelere yardımcı olabilmektedir.

    Sonuç olarak; çocuğunuz cinsellikle ilgili soru sorduğunda onu dinleyin. Anlatırken olumlu konuşabilirsiniz, fakat yüz ifadeniz olumsuz bir elektrik veriyorsa, bunun hiçbir anlamı olmaz. Çocuğun güveni sarsılır ve korkabilir. Onun aklındaki karmaşaları giderin, sıkıntıya düştüğünüzde ise psikologlardan yardım alın.

    Genellikle ilk sorular cinsiyet farklılıklarına yönelik olur;

    Soru:Kızların niye pipisi yoktur?
    Cevap:Kızlarla erkekler ayrı yaratılmışlardır.Kızların pipisi olmaz çünkü büyüyünce kızlar anne olurlar.Pipisi olsaydı anne olamazlardı.

    Soru:Annelerin niye memesi olur?

    Cevap:Anneler bebeklerini beslesinler diye göğüsleri vardır ve orada bebekleri beslemek için süt olur.

    Soru:Ben nasıl oldum?(Ya da bebekler nasıl olur gibi sorular)

    Cevap: Annenin içindeki yumurtayla (ya da tohumla),babanın yumurtası (tohumu)birleşince bebek oluşur.Bebekler de annelerinin karnındaki yuvada büyürler.

    Soru:Annelerin karnı neden şişer,karnında ne var?
    Cevap:Çocuklar annelerinin karnında büyürler.Annenin karnında seni koruyacak bir yuva var,sen büyüyüp geliştiğinde hastaneye gittik ve doktorlar seni oradan çıkardılar.

    Soru:Çocuk anneden nasıl çıkar?(Ya da doğmak ne demek?)
    Cevap:Annelerde çocuğun dışarı çıkması için bir delik vardır.Bebekler çok küçüktür ve annedeki o delikten kolayca dışarı çıkabilir.

    Soru: Bu balonu şişirebilir miyim? Bu ne işe yarar? (Prezervatif için)
    Cevap:O balon değil ve şişmez.Biz şu an başka bir çocuk sahibi olmayı düşünmüyoruz.Bu yüzden babanla beraber yatarken,tohumlarımız birbirine karışmasın ve bebek olmasın diye baban bunu kullanıyor.

    Soru:Eğer bebek yapmayacaksanız neden birlikte yatıyorsunuz?
    Cevap:Anne babalar sadece bebek yapmak için beraber yatmazlar.Biz birbirimize sarılarak uyumayı seviyoruz.

    Soru:Bu kadın ve adam ne yapıyorlar?(Televizyonda bir sevişme sahnesini gören çocuğun sorusu)
    Cevap:Birbirlerine sarılmak ve kucaklamak istemişler.Kucaklaşıp öpüşüyorlar.

    Soru:Fahişe ne demek?
    Cevap: Bazı kadınlar tanımadıkları erkeklerle aynı yatakta yatarlar ve bunu para karşılığı yaparlar.Bu davranış hoş karşılanmaz ama onlar bu işi meslek olarak yaparlar.

    Soru: Aşk yapmak (ya da sevişmek) ne demek?
    Cevap: Kadın ve erkek ya da anne baba birbirine dokunmak, kucaklaşmak ve öpüşmek ister. Birbirlerini bu şekilde sevmek isterlerse buna sevişmek denir.

    Soru: Benim vücudum niye büyüklerinki gibi değil?
    Cevap: Çünkü henüz küçüksün. Büyüdüğünde vücudunda büyüyecek ve büyüklerin vücudu gibi olacak.(Bu tip sorularda çok ayrıntıya girmeye gerek yok.)

    Soru: Büyüklerin vücudunda niye tüyler var,niye benim tüylerim yok?
    Cevap: Sen büyüdüğünde vücudun da büyüyecek ve bazı değişiklikler olacak.Vücudun bazı hormonlar üretecek ve o hormonlar senin vücudunda tüyler oluşturacak.

    Soru:Ben de büyükler gibi öpüşebilir miyim(ya da sevişebilir miyim)?
    Cevap:Çocuklar büyükler gibi böyle şeyler yapamazlar.Bunun için büyümeniz gerekir.Büyüdüğün zaman bir erkeği (ya da kadını) sevebilirsin ve onunla öpüşebilirsin.

    Soru:Doğum yapmak ne demek?Nasıl doğum yapılır?
    Cevap:Annenin karnında büyüyen bebeğin dışarı çıkmasına doğum yapmak denir. Annenin bacaklarının arasındaki bir delikten bebek dışarı çıkar.Bebekleri doktorlar dışarı çıkartabilir. Bazen annenin ameliyat edilmesi gerekir.Bunun için doktorlar annenin karnında küçük bir delik açarak bebeği dışarı çıkartırlar.

    Soru:Doğum yaparken annenin canı yanar mı?
    Cevap:Doğum yaparken anneler biraz ağrı duyabilirler,canları yanabilir.Ama bu kısa sürer ve anne bebeğini kucağına alınca bütün ağrıları biter.Doğum yapmak güzel bir olaydır,herkes çok mutlu olur.

    Soru:Seks ne demektir?Seks yapmak ne demektir?
    Bu çok önemli ve anne babayı çok zorlayan bir sorudur.Çocuklar genellikle 6-7 yaş civarındayken bu tip sorular sorarlar.3-4 yaşındaki bir çocuk sorsa da ayrıntılı olarak açıklamak yaşını ve anlama düzeyini aşacağı için gereksizdir. Yaşı daha büyük olan çocuklar artık cinselliğin ne olduğu konusunda bazı düşüncelere sahiptir.Bu düşüncelerinin doğru ya da yanlış olduğunu test etmek amacıyla bu tür soruları sormaya başlayan çocuklar konuyu gerçekten öğrenmek isterler.O nedenle cinsel ilişki doğru olarak anlatılmalıdır.Böyle değerlendirildiğinde yaş düzeyleri göz önüne alınarak iki ayrı cevap verilebilir.

    Cevap 1 (Küçük yaş grubu için):Kadın ve erkek ya da anne ve baba birlikte oldukları zaman birbirlerine dokunmak ve kucaklaşmak isteyebilirler. Birbirlerini öpebilirler. Birbirlerine sarılarak ve dokunarak yatabilirler.Seks yapmak böyle bir şeydir.
    Cevap 2 (Büyük yaş grubu için): Anne ve baba ya da kadın ve erkek birbirlerini çok sevdikleri zaman birbirlerine dokunmak ve sarılmak isterler. Beraber oldukları zaman babanın penisi annenin vajinasına girer.Bu seks yapmaktır.Sadece anne babalar yapabilirler.

    Bu sorular aslında tehlikeli sorulardır.Çocuktan böyle bir soru geldiğinde konu uzatılmadan ve kaçak cevaplar verilmeden net olarak açıklanmalı ama ayrıntılı konuşmalara girilmemelidir.

    Soru:Kızlar neden ayakta tuvaletini yapamaz?Neden erkekler ayakta çiş yapabilirler?
    Cevap:Çünkü kızların pipisi(penisi) yoktur.Erkeklerin pipisi olduğu için onların tuvalete oturmasına gerek yok.Ayakta da yapabilirler.

    Çocuğun cinsel sorularını cevaplarken ayıp ya da yasak kavramının ardına sığınılmaması gerektiği unutulmamalıdır.Ayıp ,bizim konuya yüklediğimiz bir anlamdan başka bir şey değildir.Çocuklar için ayıp yoktur ve onlar gerçekten de öğrenmek için sorarlar.Yanıtından emin olmadığınız ya da cevaplarken sıkılacağınız sorular için bazı kaynaklardan araştırma yapmak yararlı olur.Bu konuda çocukların sorularına nasıl yanıtlar verilebileceğine dair hazırlanmış çok güzel kitaplar var ve anne babalar sıkıntılarını aşmakta bu kitaplardan yararlanabilirler.

  • Diyetsiz kilo verin

    Diyetsiz kilo verin

    Özlemle beklediğimiz yaz ayları yaklaşıyor. Bir başka deyişle, fazla kilolarınızdan kurtulmanın vakti geldi!

    12 kurala uyun, diyetsiz kilo verin

    Siz de fit bir vücudun hayalini kuruyor, ancak diyetlerle bir türlü baş edemiyor musunuz? Telaşlanmayın, çünkü ideal kilonuza kavuşmanız için ağır ve sıkıcı diyetlere ihtiyacınız olmayacak. Fit bir vücut için yapmanız gereken tek şey; ‘yeterli’ ve ‘dengeli” beslenmek! Üstelik aç kalmadan, sıkıcı listelere bağlı yaşamadan!

    Büyük şehirlerde yaşamanın en büyük dezavantajlarından biri, yoğun iş hayatı ve günlük koşuşturmalarımız nedeniyle düzensiz beslenmek zorunda kalmamız. Hemen hepimiz sabahları kahvaltımızı ayakta atıştırıyor, gündüz tabağımızdaki besinleri hızla tüketiyor, akşam öğününü de neredeyse yatma vaktine yakın yemek zorunda kalıyoruz. Bunun faturasını da hızla aldığımız kilolar ile ödemek zorunda kalıyoruz. Fazla kilolarımızdan kurtulup fit bir vücuda sahip olabilmemiz için başladığımız diyetleri de genellikle düzensiz yaşantımız ya da aynı besinleri yemekten sıkılıp irademize yenik düşerek yarım bırakıyoruz.

    Büyük bir irade örneği gösterip diyetlerine devam ederek fazla kilolarından kurtulanlarımız da bir süre sonra eski beslenme düzenine dönüyor, sonuçta verdiği kiloları fazlasıyla geri alıyor. Aslında fazla kilolarımızdan kurtulmak ve ideal kilomuzu ömür boyunca korumak için ‘diyet’ yapmamıza hiç gerek yok! Sadece ‘yeterli’ ve ‘dengeli’ beslenerek, yani kendimize yeni bir beslenme programı oluşturarak ömür boyunca ideal kilomuza korumamız mümkün. Üstelik aç kalmadan, en önemlisi de hiçbir besin kısıtlamasına girmeden! Acıbadem Kozyatağı Hastanesi’nden Beslenme ve Diyet Uzmanı İpek Cirit, fazla kilolarınızdan kurtulmak için neler yapmanız ve nelerden kaçınmanız gerektiğini anlatıyor:

    BUNLARI YAPIN

    1- Besinleri yavaş çiğneyin

    Zamanınız olmasa bile tabaktaki yemekleri hızlı yemekten vazgeçin. Ana öğünleriniz en az 15 – 20 dakika sürmeli. Çünkü beynin ‘tokum’ sinyalini vermesi için yaklaşık bu kadar süreye ihtiyacı var. Eğer besinleri hızla çiğnerseniz kontrolünüzü yitirerek bu süre içinde daha fazla yemek tüketme riskiyle karşı karşıya kalırsınız.

    2- Her öğünden önce su için

    Her gün 1.5 – 2 litre su içmeyi alışkanlık haline getirin. Gün içinde düzenli olarak tüketeceğiniz su metabolizmanızı hızlandırmak gibi önemli bir işlev üstleniyor. Ancak bu özelliğinden faydalanmak için suyu gün içine yayarak içmeniz şart. Eğer akşam su içmediğinizi fark edip bolca tüketmeye kalkarsanız, sık sık tuvalete gitmek dışında hiçbir değişiklik sağlayamazsınız. Bu nedenle her öğün öncesinde bir bardak su içmelisiniz. Böylece hem açlık hissinizi azaltarak gereksiz atıştırmalardan korunmuş, hem de günde en az 6 bardak su içmeyi garantilemiş olursunuz. Yemek yerken su tüketiminden ise kaçının, aksi halde mide hacmini artırmış olursunuz ki bu da daha fazla besin tüketmeniz anlamına geliyor. Yemekten sonra su içmek için en az 1 – 1.5 saat geçmiş olmalı. Çünkü mide boş iken su, doğrudan bağırsaklara karışıyor ama besinle karıştığında mideyi genişletmekten başka bir işlev üstlenmiyor.

    3- Sebzeye ağırlık verin

    Ana öğünlerinizden birinin mutlaka sebze ağırlıklı olmasına dikkat edin. Böylelikle hem bağırsakların daha hızlı çalışmasını sağlar, hem de daha az kalorili bir menüye sahip olursunuz. Örneğin ana öğününüzde et ve makarna yerseniz sebzeden çok daha fazla enerji alabilirsiniz. Ancak sebzeler bir porsiyon ete göre neredeyse dörtte biri kadar enerjiye sahip olsalar da, hemen hemen aynı derecede tokluk sağlarlar. Örneğin etin sindirimi 3 – 4 saat sürüyorsa, sebzenin sindirimi 2 saat kadar sürer. Fakat sebzeyi bir dilim ekmekle desteklerseniz, etli menü kadar uzun süre tok kalabilirsiniz. Bu nedenle gün içinde minimum 2 -3 porsiyon sebze, yine aynı oranda meyve almayı alışkanlık haline getirin.

    4- Porsiyonlarınızı küçültün

    Meyvede bir porsiyon derken, aklınıza dolu bir tabak gelmesin. Beslenme ve Diyet Uzmanı İpek Cirit bir porsiyonun 50 kalori olduğunu, bunu da yarım muz, büyük bir mandalina, küçük bir elma veya ayvanın dörtte biri ile alabileceğimizi belirtiyorlar. Sebzelerde de, 4 yemek kaşığı bir porsiyona karşılık geliyor.

    5- Tatlılara ‘ambargo’ koyun!

    Gün içinde yeteri kadar karbonhidrat tüketmediğimizde enerji ihtiyacımızı karşılayamıyoruz. Bunun sonucunda da beynimiz bize ‘tatlı’ yememizi emrediyor. Biz de ‘krizim tuttu’ diyerek tatlılara saldırmaya başlıyoruz. Oysa tatlı ihtiyacımızı önlemenin tek yolu düzenli beslenmek ve enerjiyi dengeli bir şekilde almaktan geçiyor! Beslenme ve Diyet Uzmanı İpek Cirit, şeker gibi basit karbonhidrat grubunda yer alan besinleri haftada 1, en fazla 2 kere tüketmenizi öneriyor. Çünkü tatlı yediğinizde 300 -350 gibi yüksek bir kalori alırsınız ama kan şekeriniz hızla yükselip tekrar düştüğü için yarım saat sonra tekrar acıkırsınız. Bunun aksine bol peynirli kepekli sandviç yerseniz neredeyse 3 saat boyunca tok kalabilirsiniz. Gün içinde 2 – 3 porsiyon meyve yediğinizde de tatlı krizinin önüne geçebilirsiniz. Eğer canınız tatlı çok çektiyse, baklava ve şekerpare gibi kalorisi bol tatlılar yerine, daha az kalori içeren sütlü tatlıları tercih edin.

    6- Çeşitli beslenin!
    Besinleri sadece kalori veren maddeler olarak düşünmeyin. Vücudumuzun iyi enerji harcaması, günlük işlerini yerine getirebilmesi ve aynı zamanda sağlıklı olarak hayatına devam edebilmesi için ihtiyacı olan besin öğelerini bize gıdalar verir. Tüm besin öğelerini içinde bulunduran tek bir besin olmadığı gibi aynı besin grubunda yer alan besinlerin de içeriği farklılık gösterir. Kilo vermeye de çalışsak, kilomuzu korumaya da çalışsak çeşitli beslenmeyi ihmal etmemeliyiz.

    BUNLARI YAPMAYIN!

    1- Yağları ‘yasak’ listesine almayın!

    Kilo vermek uğruna yağdan vazgeçmeyin. Çünkü yağlar sindirimi en uzun süren grup oldukları için yemeklere ilave etmezseniz tokluk süreniz kısalır, siz de kendinizi yine sofra başında bulabilirsiniz. Fakat çok hareketli bir yaşantınız yoksa, et, peynir ve yoğurt tüketirken zaten vücudunuzun ihtiyacı kadar aldığınız için doymuş, yani katı yağlardan kaçının. Gün içinde yemeklere katacağınız sıvı yağ miktarı 4 – 5 tatlı kaşığını geçmemeli. Bunun için de 4 – 5 su bardağı ile yapacağınız çorbaya yarım yemek kaşığı, bir kiloluk sebze yemeğine de yarım çay bardağı, salatalara da 1 tatlı kaşığı kadar sıvı yağ eklemeniz yeterli gelecektir.

    2- Karbonhidrattan vazgeçmeyin

    Kilo vermeye karar verdiğimizde çoğumuzun yaptığı ilk şey, ‘karbonhidratlı besinleri sofradan kaldırmak oluyor. Oysa hem yeterli beslenmek hem de midemizin tok kalması için günlük enerji ihtiyacımızın yüzde 50 – 60′ını karbonhidrat kaynaklı besinlerden sağlamamız şart. Bu da günde 300 – 350 gr karbonhidrat anlamına geliyor. Diyelim ki et ve yanında da bolca salata yediniz. Karbonhidrat içeren besin tüketmezseniz vücudunuz ihtiyaç duyduğu ‘enerjiyi’ alamadığı için 1 – 1.5 saat sonra acıkmaya başlarsınız. Bunun aksine yanında karbonhidrat içeren bir besin tüketirseniz en az 2 – 2.5 saat tok kalır, bu sayede bir sonraki öğüne kadar gereksiz şeyler atıştırmazsınız. Dolayısıyla her öğünde karbonhidrat içeren besinlere mutlaka yer verin. Ancak seçiminiz kan şekerini hızla yükseltmedikleri için lif içerenlerden yana olmalı. Örneğin pilav ya da patates yerine, sindirimleri nispeten daha uzun süren, böylece kan şekerini hızla yükseltmeyen kepek ekmeğini, tam buğday makarnasını, kuru baklagilleri veya bulgur pilavını tercih etmenizde fayda var. Tabii her öğünde karbonhidrat içeren besinleri 3 – 4 yemek kaşığını geçmeyecek miktarda yemeniz gerektiğini de unutmayın!

    3- Öğün atlamayın

    Zayıflamanın öğün atlamaktan geçtiği yolundaki hatalı bilgilerle hareket etmeyin. Çünkü aç kaldığınızda vücudunuz bunu bir tehdit olarak algılıyor ve ihtiyaç duyulan enerjiyi yağ dokusundan almaya başlıyor. Fakat vücut uzun süre açlıktan sonra yağ deposundan sağlanan bu enerjiyi, öğün tüketilmesi ile beraber besinlerle gelen enerjiyi tekrar yağ dokusuna geri gönderiyor, hem de fazlasıyla. Bu da kilo verememenize, hatta kilo almanıza yol açıyor! Dolayısıyla kahvaltıyı uyandıktan sonra en geç 1 saat içinde yapmalı ve sonraki öğünleri 2 – 4 saat sonra olacak şekilde planlamalısınız. Bunun için her gün 3′ü ana öğün olmak üzere günde en az 5 – 6 kez beslenin. İsterseniz, ara öğün sayısını 4′e bile çıkarabilirsiniz. Bu sayıyı kahvaltı saatinize göre belirleyebilirsiniz. Örneğin kahvaltınızı saat 7.00′de yapıyorsanız, ana öğünden önce mutlaka bir ara öğününüz olmalı. Ancak sofraya saat 10.00 gibi oturuyorsanız, bu durumda 2 – 3 saat sonra öğle yemeğine geçebilirsiniz.

    4- Sofraya geç saatlerde oturmayın

    Yoğun iş temposu nedeniyle bunu başarmak pek kolay olmasa da akşam yemeğini çok geç saatlere bırakmamaya çalışın. Akşam saat 19.00 gibi sofraya oturabiliyorsanız, çok şanslısınız. Ancak bu mümkün değilse ve diyelim ki saat 24.00′te yatağa gireceksiniz, hiç olmazsa yatmadan en az 4 saat önce akşam öğününü tamamlayın ki hareketsiz kaldığınız için kaloriler vücudunuzda depolanmasın. Akşam yemeğinde ağır yemekler yerine kalorisi az ve sindirimi kolay hafif yemekleri tercih edin! Eğer geç kalmışsanız, akşam yemeğini atlamayı bir çözüm olarak da görmeyin. Çünkü öğünü tamamen atlarsanız yetersiz beslenmiş olur ve vücudunuz uzun süre aç kalacağı için bazal metabolizmanızın hızının düşmesine yol açabilirsiniz.

    5- Kızartmayın, haşlayın

    Fazla kilolarınızdan kurtulmak için besinlerinizi pişirme şekline de dikkat etmelisiniz. Kızartmaları ayda bir veya iki kez ile sınırlamalı, bunun yerine haşlama veya fırında pişirme şekillerini tercih etmelisiniz. Eğer patates kızartmasını çok veriyorsanız, baharatlandırarak fırında elma patates şeklinde hazırlayabilirsiniz.

    6- Proteini abartmayın

    Protein tüketiminde aşırıya kaçmayın. Çünkü bol protein almak aynı zamanda ‘yağlı’ beslenmek anlamına geliyor. Çok yağlı beslenmek de metabolizmanın hızlı çalışmasına engel oluyor. Bu nedenle günlük besin ihtiyacınızın sadece yüzde 18′inin proteinden oluşmasına özen gösterin. Fazla protein alımının böbrekleri yorduğunu da unutmayınız.

  • Benler cilt kanserinin haberini veriyor olabilir

    Benler cilt kanserinin haberini veriyor olabilir

    Benler genellikle cildimizdeki kahverengi lekeler olarak tanımlanıyor ve fark etsek de etmesek de hayatımız boyunca onlarla birlikte yaşıyoruz.

    Son yıllarda cilt kanserlerinde görülen artış ve hekimlerin de bu konuyu daha fazla gündeme getirmesi benlere olan ilgiyi artırdı.

    Bazı ben oluşumları hayat boyu bir problem çıkarmazken, kanserleşme eğilimi olan farklı tip benlerden söz etmek mümkün ve bazı benlerde ‘malign melanom’ gelişebiliyor. Malign melanom yüzde 70 oranında normal deriden kaynaklanırken, yüzde 30 oranında da mevcut benin zaman içinde uğradığı değişiklik sonucu ortaya çıkıyor. Bu noktada, değişimleri önceden fark etmek büyük önem taşıyor.

    Benlerin ömrü 50 yıl. Çok çeşitli klinik görünümleri olabilen benlerin zaman içinde ortaya çıkan değişimlerinin insanları korkuttuğunu söyleyen Anadolu Sağlık Merkezi Dermatoloji Uzmanlarından Dr. A. Esra Özgüroğlu bu değişimlerin fizyolojik olduğunu, insanların kısa zaman diliminde ve hızla oluşan değişiklere karşı dikkatli olmaları gerektiğini belirtiyor.

    Dr. Özgüroğlu, Güneşe maruz kalındığında, ergenlikte, gebelik ve doğum kontrol haplarının kullanıldığı dönemlerde benlerde; sayı artması, büyüme, renklerde farklılaşma gibi değişimlerin olabileceğini, bunların korkulmaması gereken fizyolojik değişimler olduğunu söylüyor.

    Hangi benlerde malign melanom riski var?

    Kanserleşme eğilimi olan benler ikiye ayrılıyor; atipik (displastik) ben ve doğumsal (konjenital) benler…

    Atipik (displastik) benler: Genellikle ailesel özellik gösteren bu benlerde malign melanom riski normal benlere oranla yüksektir. Bu benler normal benlerden daha büyüktür. Yani boyutları 5 milimetreden fazladır. Sınırları düzensizdir, ben sanal olarak katlandığında, karşılıklı gelen uçlarının simetrik olmadığı görülür. Renginde düzensizlik vardır, renk homojenitesi bozulmuştur.

    Doğumsal (konjenital) benler: Malign melanom gelişmesinde etkili olan bir diğer ben grubunu da

    konjenital benler oluşturuyor ki, bunların popülasyondaki oranı yüzde 1 civarındadır. Bunlar bebek doğduğu anda vücutta olan ya da ilk 6 ayda oluşan benlerdir. Konjenital benlerin riskini boyutları belirginleştirir. Bu benler boyutlarına göre küçük, orta ve büyük olarak sınıflandırılır. 1,5 santimden küçük olanlar küçük, 1,5-20 cm arasında olanlar orta ve 20 cm üzerinde olanlar da büyük olarak tanımlanır. Büyük konjenital benlerde %6-12 oranında malign melanom riski vardır.

    Benin malign melanom riski tasıdıgını gösteren ABCD kuralları

    A / Asyrmetry: Benin bir yarısı ile diğer yarısının biçimsel uyumsuzluğu

    B / Border: Benin sınırlarının düzensiz olması

    C / Color: Benin kendi içinde renk düzensizliğinin olması, homojenite olmaması

    D / Diameter: Benin çapının 6 milimetreden büyük olması

    Benler kontrol altında

    Benlerde yaşanan değişimler, malign melanomun erken tespit edilmesini sağlıyor. Bu konuda dijital dermatoskoplar oldukça önemli bir devir açtı. Dermatoskop aslında bu bir deri yüzeyi mikroskopisi. Pigmentli lezyonların ve benlerin tanısında kullanılıyor. Dermatoskop yardımıyla pigmentli lezyonlar 30 kat büyütülerek bazı kriterler ve matematiksel analizlerle değerlendiriliyor, ben haritalaması yapılıyor. Dijital dermatoskop ise bilgisayar ortamında ben haritalamalarının saklanmasına yardım ediyor. Böylece yeni çıkan benler ve benlerdeki değişiklikler periyodik olarak takip ediliyor. Periyodik takipler sonucunda riskli değişiklikler erken dönemde tespit edilebiliyor.

    Genel olarak dikkat edilmesi gerekenler

    – Güneşlenirken yüksek koruma faktörlü kremler kullanılması gerekiyor.

    – Benlerde, boyutlarında büyüme, sınırlarında düzensizlik, renginin koyulaşması, kanama, ağrı, kaşıntı gibi değişimlere karsı dikkatli ve uyanık davranmak gerekiyor.

    – Benlerin cerrahi olarak çıkarılması gereken durumlar

    – Dermatoskopik analizlerde ve periyodik takiplerde riskli değişiklikler saptandıysa

    – Saçlı deri, genital bölge gibi takibi zor lokalizasyonlardaysa

    – İç çamaşırını kesen ya da sürekli kravat takılan, travmatize olan bir lokalizasyondaysa

    – Sosyal olarak kişiyi olumsuz etkiliyorsa