Blog

  • Burcuna Göre Hangi Hastalık Riskini Taşıyorsun?

    Burcuna Göre Hangi Hastalık Riskini Taşıyorsun?

    İlgi çekici olduğu kadar tartışmalı da bir konu burçlar. Hediye seçiminden isim koymaya kadar her konuda burçlarla ilgili fikirler ileri sürülürken hastalık riskleri ve burçlar arasında bağlantı kurmamak olmazdı. Birtakım araştırmaların verilerine ve burç yorumcularının ifadelerine göre burçların temsil ettikleri organlar ve doğduğumuz ay bazı hastalıklara daha yatkın olduğumuzu gösteriyor.

    Koç Burcu
    Koç burcunun vücudumuzda temsil ettiği organ baş. Bu yüzden migren, kronik baş ağrıları ve gözle ilgili rahatsızlıklardan muzdarip olabilirler. Hareketli ve aceleci yapıları ise düşme, çarpma, yaralanma gibi kazalara davetiye çıkarabilir. Enfeksiyon ve ateş de koç burçlarında sık görülür. Fazla enerji ile yanar dururlar genelde, biraz sakin lütfen.

    Boğa Burcu
    Bedende boğaz ve boyun bölgesini simgeleyen boğa burçlarında bademcik, guatr, lenf bezleri rahatsızlıkları ile omuz ağrıları görülebilir. Koç burcunun aksine hareketsiz ve yemek yemeye düşkün olmaları nedeniyle kilo problemleri yaşayabilirler. Reçete yazıyoruz: Spor yapın.
    İkizler Burcu
    İkizler burcu sinir sistemini yönetir. Bu yüzden kendileri sinirsel rahatsızlıklara meyilli, çabuk huzursuz olan kişilerdir. Huzur en çok ihtiyaçları olan şey ama o kafa bir durmuyor ki nasıl olacak o dinginlik? Eller, parmaklar, kollar ve omuz bölgesi de hassastır, dikkat. Ayrıca soğuk algınlığı ve bronşit gibi hastalıklara da kolay kapılırlar.
    Yengeç Burcu
    reflü, hazımsızlık, bağırsak tembelliği ve böbrek sorunları ile uğraşmak zorunda kalabilirler. Orta yaş sonrası kilo almaya meyilli olurlar, zaten tüm evcimenler genelde orta yaş sonrası biraz kilo alır ve yengeç burcu evcimen olmasıyla ünlüdür. Ayrıca aşırı hassas oldukları için depresyona girme oranları çıkma oranlarından fazla olabilir.
    Aslan Burcu
    Genel olarak hastalıklara dayanıklıdırlar çünkü onlar aslan tamam mı? Fakat aslan burcu vücutta omurgayı, sırtı ve kalbi yönettiğinden bu bölümlerle ilgili rahatsızlık yaşayabilirler. Başarı ve kariyer kendileri için fazlasıyla önemli olduğundan aşırı çalışma sonucu yorgunluğa ve strese bağlı rahatsızlıklar yaşayabilirler. Kilo almaya da yatkınlar, dikkat dikkat!
    Başak Burcu
    Başak burcunun vücutta yönettiği yerler sinir sistemi, mide ve bağırsaklardır. Bu yüzden herkes beslenmesine dikkat etmeliyse (ki etmeli) başak burçları bu konuya iki kat daha fazla özen göstermeli. Kendilerini dinlemeyi, kendilerini didiklemeye dönüştüren yapıları nedeniyle hastalık hastası olmaya yatkındırlar. Hem fiziksel hem de sinirsel olarak hassas kişiler oldukları için her anlamda dengeli yaşam kendilerine önemle tavsiye edilir.
    Terazi Burcu
    Genellikle güçlü ve yapılı görünen ama bünyeleri zayıf olan terazi burçları çabuk hastalanırlar. Böbrekler, bel ve omurga bölgeleri hassastır. Romatizma, böbrek ve sırt ağrıları yaşayabilirler. Hasta olduklarında köydeki uzak akrabalarına bile duyurur, ilgi bekler ve mızmızlanırlar.
    Akrep Burcu
    Bedende üreme organlarını yöneten akrep burcu, cinsel anlamdaki isteklerin bastırıldığı durumlarda fiziksel ve ruhsal rahatsızlıkları gün yüzüne çıkarır. Genel olarak hastalıklara ve acıya karşı dayanıklıdırlar. İlaç kullanmayı son ana kadar reddeden ve kendi iradesiyle hastalığın hakkından geleceğine inanan kişiler vardır ya, işte onlar muhtemelen akrep burcu insanları. Üreme organları kadar midenin yönetiminde de etkili olan akrep burcu, sindirim sistemi ile ilgili rahatsızlıklara da neden olabilir.
    Yay Burcu
    Karaciğer, dalak, safra kesesi, pankreas, kalçalar ve uyluklar hassas bölgelerdir. Bu yüzden siyatik ağrılar, yüksek tansiyon, şeker ve karaciğer rahatsızlıkları yaşamaları muhtemeldir. Sinirleri de biraz hassas, aman dikkat. Açık hava etkinlikleri yaylara çok iyi gelir, spora bayılırlar zaten, aynen devam.
    Oğlak Burcu
    İskelet sistemi, kemikler, saçlar, deri, dişler ve eklemler oğlak burcunun yönettiği bölümlerdir. Stres yaşadıklarında saç dökülmesi ya da cilt sorunları görülebilir. Ortopedik rahatsızlıklar ve romatizma en sık yaşadıkları sağlık problemleri olabilir. Stresli yapıları ise midelerinde ve sindirim sistemlerinde sorun yaratabilir. Ama dayanıklı kişilerdir, çok ciddi bir hastalık olmadıkça doktora koşmazlar.
    Kova Burcu
    Dolaşım sistemi, dişler, baldırlar, kalp, lenf sistemi ve topuklar kova burçlarında hassastır. Kendilerini çok kolay sinirli ve gergin hissedebilirler ama doktor ya da hastalandıklarında kendilerine bakan kişi cana yakın davranınca hemen uysallaşırlar.
    Balık Burcu
    Ayaklar ve sinir sistemi balık burcunun yönetimindeki bölgeler. Kendilerini kötü hissettiklerinde -ki hayatları genelde melankoliyle geçebiliyor- bağımlılık yapacak maddelere, alkole veya sigaraya meyledebilirler. Bağımlı olmaya yatkın olmaları bazılarında aşırı yemek yemeye, dolayısıyla da kilo problemlerine yol açabilir. Hassasiyet bazen zor bir şey değil mi?

    iyihisset.com

  • Yaşlı gösteren makyaj hataları

    Yaşlı gösteren makyaj hataları

    Yaşlı gösteren makyaj hataları…

    AŞIRI FONDÖTEN

    Çizgilerinizi kapatacaksınız diye çok fondöten sürmeyin. Aşırı fondöten aralarına girerek boşluklara dikkat çeker. Az miktarda fondöteni cildinize parmaklarınızla yedirin

    KAPATICI

    Sivilceyi ve gözaltı kusurlarını aynı kapatıcıyla kapatmayın. Sivilceyi kapatan gözaltına fazla gelebilir.

    METALİK GÖZ KAPAKLARI

    Parıltılı farlar kırışıklıkların içine girer ve daha kırışık bir görünüme neden olur. Göz kapaklarınızın sarkık görünmemesi için üst taraflara hafif tonlarda far sürün.

    VAMPİR KIRMIZISI DUDAKLAR

    Koyu renkler her şeyi olduğundan daha küçük gösterir ve dudaklar zaman içinde dolgunluğunu kaybettiği için kırmızı ruj dudaklarınızı iyice küçültür.

    AŞIRI PUDRA

    Cildin parlamasını önlemek için kullanılan pudra aşırı kuru bir görünüme neden olabilir.

    Kaynak: posta.com.tr/yasam

  • Meme ameliyatı hakkında merak edilenler

    Meme ameliyatı hakkında merak edilenler

    Çoğu kadın güzel göğüslere sahip olmak ister. Kimi göğüslerinin büyüklüğünü dert ederken kimi de küçük göğüslü olmaktan musdariptir… Peki, bu sorunun kalıcı ve sağlıklı bir çözümü var mı?
    Estetik operasyonlar arasında dünyada en çok yapılan meme büyütme ve küçültme ameliyatları sorununuza kökten çözüm getirir.

    Kimlere yapılır?

    Meme dokusunun yeteri kadar gelişmemesi, kilo verimini takiben küçülmesi, hamileliğe ve emzirme sonrası veya yaşlanmaya bağlı meme dokusunun küçülmesi ve sarkması sonucu meme dokusu arzu edilen ölçülerden küçük olabilir. Bu durumda meme büyütme ameliyatları yapılır. Gelişime bağlı küçüklükte en erken 18-19 yaş, hamilelik ve emzirme sonrasında ise en az 3-6 ay memenin son şeklini alması ve hamileliğe bağlı değişikliklerin normale dönmesi beklenilmelidir.

    Ne kullanılır?

    Meme dokusunu taklit etmek amacıyla silikon protezler kullanılır. Bu protezlerin dış kısmı sert silikon kaplı, içeriği ise jel kıvamında silikon veya tuzlu sudur. Silikon meme protezleri son 10 yılda önemli değişiklikler göstermiştir. Tüm dünyada içi daha sert, yapışkan silikon jel protezler tercih edilmektedir. Bu formlarını koruyabilen silikon meme protezleri sayesinde uzun yıllar dayanıklı estetik sonuçlar elde edilir. İki ana şekilde silikon bulunur, yuvarlak ve damla. Meme dokusu çok az olanlarda doğal bir görüntü vermek için üst kısmı daha az aşağıya doğru indikçe büyüyen damla şeklindekiler, göğüsün üst kısmının daha boş gözüktüğü kadınlarda ise genellikle yuvarlak protezler tercih edilir.

    meme_ameliyati

    Nasıl seçeceğiz?

    Ameliyat öncesinde meme dokusu, şekli, boyutu ve ulaşılmak istenilen ölçü göz önüne alınarak planlama yapılır. Bireysel özelliklerine göre yapılan bu planlama sonrasında hangi tip ve büyüklükte protezin daha uygun olduğuna ve nereye yerleştirileceğine karar verilir. Üç boyutlu bilgisayar teknolojileriyle bu seçimler ameliyat öncesinde görülür. Her kadının doğal sınırlarda kalmak şartıyla ulaşabileceği belli bir büyüklük vardır. Her kadında iki meme dokusu arasında büyüklük ve şekil farklılıkları vardır. Zaten genel olarak vücudumuzun sağ ve sol yarısı birbirinden farklıdır.

    İz kalır mı?

    Tüm estetik meme ameliyatlarından sonra iz kalır. Silikon protezler çok küçük kesilerden yerleştirildiği için geriye kalan izler ufaktır.

    Sonrasında…

    İyileşme süreci 12-18 ayda tamamlanır. Ancak çoğu hasta ameliyattan sonraki birinci haftada günlük yaşantısına döner.

    Doğru sutyen kullanıyor musunuz?

    Her 10 kadından 8’i bedenine uygun olmayan ölçüde sutyen kullanıyor. Bu hatalı seçim memenin yaşlanma sürecindeki deformasyonunu artırır. Seçimlerimizde sadece renk ve modele değil, gerçekten bedeninize uygun olup olmadığına bakmak gerekir.

    OLYMPUS DIGITAL CAMERA
    OLYMPUS DIGITAL CAMERA

    Ameliyat istemiyorsanız…

    Düzenli ve bilinçli yapılan egzersiz vücut şeklimiz için oldukça önemli. Göğüs ve sırt kas gruplarının çalıştırılması göğüs şekillenmesine yardımcıdır. Bu kas grupları meme dokusunun daha dik ve yerçekimine daha dirençli hale gelmesine destek verir.

    Hayatınızdaki her şeyi değiştiremez ama…

    Ameliyat sonrasında kadınlar kendilerini daha çekici ve güzel hissettiklerini, öz güvenlerinin arttığını, sosyal yaşantılarının daha iyi olduğunu, eşleriyle daha mutlu olduklarını ve istedikleri kıyafetleri giyerek daha konforlu bir yaşama kavuştuklarını söylüyor.

    (PROF. DR. REHA YAVUZER / AKŞAM GAZETESİ)

  • Yumurta ve yoğurt ile kiloyu unut

    Yumurta ve yoğurt ile kiloyu unut

    Birçok kişinin sürekli yakındığı açlık krizleri ve alınan kilolardan doğru beslenerek korunmak mümkün. Uzmanlar bu sıkıntıya karşı yedikçe tokluk hissi veren besinleri tavsiye ediyor…

    Takvim’de yer alan habere göre havalar ısınıyor. Deniz sezonu iyice yaklaşıyor. Ancak fazla kilolar hala yerinde duruyor. Birçok kişi diyet yapmaya hazırlanıyor. Ancak uygulaması zor diyetlerle uğraşmaktansa doğru yiyecekleri seçerek kilo kontrolü ve zayıflamak mümkün oluyor. Günlük hayatta uygulanabilecek, beslenme alışkanlığı haline getirilecek sebze ve meyveler hem kilo vermenin hem de formu korumada etkili oluyor. Uzmanlar,“Tok tutan bu besinler birçoğu aynı zamanda vücudunuzun sağlıklı kalmasını sağlıyor” şeklinde konuşuyor. İşte uzmanlardan hem tok tutan hem zayıflatan besinlerin listesi…

    MUZ: Açlık hissettiğiniz zaman, vücudunuz için pek çok açıdan zararlı abur cuburlar yerine muzu tercih edebilirsiniz. Sağlıklı ve lezzetli meyve hem şeker hem de yağ içeriği ile tokluk hissi verir.

    YUMURTA: Protein yönünden zengin yumurta, hem protein ihtiyacınızı karşılayacak, hem de sizi tok tutacaktır.

    AVOKADO: Pek çok diyet listesinde de yer alan avokado, B6 vitamini yönünden oldukça zengindir. Sizi tok tutarken, aynı zamanda kansere karşı da koruyacaktır.

    ÇAVDAR EKMEĞİ: Diyet listelerinin hemen hepsinde kepekli ekmek yer alsa da asıl tokluk hissini veren çavdar ekmeğidir.

    DİL PEYNİRİ: Hem protein, hem kalsiyum açısından zengin olan dil peynirini, gün içinde acıktıkça rahatlıkla tüketebilirsiniz.

    BÖĞÜRTLEN: Acıktığınızda bir kase yoğurt ile karıştırıp yiyebileceğiniz böğürtlen, verdiği tokluk hissinin yanı sıra, içerdiği antioksidanlar sayesinde vücudunuzu zararlı toksinlerden arındırmanıza yardımcı olacaktır.

    SARDALYA: Hem protein deposudur, hem de kan şekerinizi dengeleyerek tokluk hissi duymanızı sağlar.

    ELMA: Oldukça düşük kalorili bir meyve olan elma, gün içinde acıktığınızda sizi tok tutacak sağlıklı bir atıştırmalıktır.

    BADEM: Her gün düzenli olarak yenen bir avuç badem, obezite ile mücadelede etkili bir besindir.

    SEBZE ÇORBASI: Kremalı yapmadığınız sürece, öğünlerinize koyabileceğiniz, ya da acıktığınızda ara öğün olarak tüketebileceğiniz

    TARÇIN İŞTAHI AZALTIR

    Tarçın, kan şekerini düzenleyerek iştahı azaltıyor. Yapılan çalışmaların sonucunda, özellikle şeker hastalarında kan şekeri dengeleyici bir etkisi olduğu biliniyor. Bir başka özelliği ise tokluk hissi veriyor. Gereksiz yemek yemeyi engelliyor. İçeriğindeki vitamin ve minaraller ile yağ yakıyor.

    YEŞİL ÇAY İNCELTİYOR

    Araştarmalar, sağlıklı yaşam için bol miktarda tüketilen yeşil çayın vücudu incelttiği, selülitleri azalttığı ve vücut direncini artırdığını gösteriyor. Metabolizmayı hızlandırması ve böylelikle kilo verme hızının artmasını sağlıyor. Bağırsak hareketlerini düzenliyor. Sindirimi rahatlatıyor. Günlük 3 bardak tüketilebilir.

    YOĞURT AÇLIĞI BASTIRIR

    İçeriğinde yer alan proteinler iştahı baskılamakta yardımcı olur. Bunun dışında yüksek kalsiyum içeriği de zayıflamaya yardımcıdır. Yapılan bilimsel çalışmalar yetersiz kalsiyum tüketiminin kilo vermeyi zorlaştırdığını ortaya koymuştur.

  • Evliliğinizi sürdürmek için, bir mühendis ile evlenin

    Evliliğinizi sürdürmek için, bir mühendis ile evlenin

    Evliliğinizi sürdürmek için, bir mühendis ile evlenin

    Hürriyette mühendis ve evlilik ile ilgili ilginç bir makale yayımlanmış. Araştırma yapmışlar ve boşanma oranının en düşük olduğu mesleği mühendislik olarak bulmuşlar. İşte o makale:

    Acaba mesleğinizle boşanma riskiniz arasında bir ilişki olabilir mi? İngiltere’de yapılan bir araştırma, boşanma olasılığı en yüksek meslekleri ortaya çıkardı.

    Eşiniz doktorsa boşanma olasılığınız yüksek. Gözlükçü veya mühendis iseniz, sizin boşanmayı talep etme olasılığınız düşük. İngiliz The Telegraph gazetesinin desteklediği bir araştırmadan çıkan sonuç bu. Uzmanlar 449 mesleğin evliliklere etkilerini incelemişler.

    İş psikoloğu ve British Psychological Society üyesi Dai Williams “Son derece heyecan verici bir araştırma alanı; ne gibi sürprizlerle karşılaşacağınızı asla bilemezsiniz” diyor.

    Dansçılar, koreograflar, barmenler ve kineziterapistlerin eşlerinden boşanma olasılığı yüzde 40 imiş. Hastabakıcılar, sanatçılar ve profesyonel sporcuların boşanma olasılığı yüzde 30’a yakın.
    Buna karşılık ‘evliliklerinin devam etmesi açısından en sağlam meslek’ ise makine mühendisliği: Boşanma riskleri sadece yüzde 2.

    Diğer ilginç bir bulgu: İş yoğunluğunun, mesai saatlerinin ve fazla mesainin boşanmalar üzerinde bir etkisi yokmuş.

    evliliginizi_surdurmek_icin_muhendisle_Evlenin

    İşte huzur arayan evde de arar

    Danışman ve koç Hamid Aguini “Genellikle işinde denge ve huzur arayanlar, aile hayatında da aynı şeyi istiyor” diyor. Uzmana göre, çok insanla temas ve çok seyahat gerektiren meslekler, doğal olarak, boşanma riski yüksek olanlar.

    Aynı şekilde “kişisel gelişim ve kendi hakkında düşünmek gerektiren (oyunculuk gibi) meslekler de, insanların kendilerini, iş ve özel hayatlarını ve ilişkilerini sorgulamalarına sebep oluyor. Bu da riski artırıyor” diyor.

    Genelde, insanlar evinde nasıl bir ortam istiyorsa, işinde de aynı ortamı hedefliyor. Bu açından mühendislerin ‘boşanma riski en düşük’ kategori olmaları normal, diyor uzmanlar; çünkü mühendisler rasyonal insanlardır ve işte de evde de stabilite isterler.

    Ayrıca, Aguini “İki zıt insanın dengeli ve kalıcı bir evlilik yapması güç” diyor; “Yüksek riskli bir gruptan bir kadın veya erkeğin daha rutin ve stabilite eğilimli gruptan biriyle evliliğini sürdürmesi zor.”

  • Mükemmel saçlar için neler yiyeceğiz

    Mükemmel saçlar için neler yiyeceğiz

    Saçlar, güzel bir görünümün olmazsa olmazı. İster uzun ister kısa olsunlar; bakımlı oldukları sürece adeta kıymetli bir aksesuara dönüşüyorlar. Doğru saç ürünlerinin kullanmak ve saça zarar veren işlemlerden uzak durmak tabii ki önemli ama saçı içten de beslemek gerekiyor. Peki, mükemmel saçlar için neler yiyeceğiz?

    Mükemmel saçlar için neler yiyeceğiz?

    Çilek

    En güzel yaz meyvelerinden olan çilek zaten pek çoğumuzun favorisi. İşte bu lezzetli meyve sadece damağımızla değil saçlarımızla da dost. C vitamini içeren çilek, saç derisinde hücre yenilenmesine yardımcı oluyor. Aynı zamanda antioksidan özelliğe de sahip. Bu da saç dökülmelerinin önüne geçmeye yardımcı oluyor. Tabii çileğin yanı sıra aynı faydayı kivi, mango, portakal gibi meyvelerden de alabilirsiniz. Güzel görünen sağlıklı saçlar için bol bol meyve yemek çok ama çok önemli.

    sac_bakimi_cilek

    Bitter Çikolata

    Sağlıklı ve parlak saçlar için vücudun yeterince demir alması gerek. Kakao çekirdeklerindeki demirden faydalanmak için bitter çikolata yiyebilirsiniz. Bunun, sağlıklı saçlara sahip olmanın en lezzetli yolu olduğunu düşünüyoruz. Tam bir antioksidan deposu olan bitter çikolata, saçların ışıldamasını sağlıyor. Tabii çikolatayı abartmadan yiyoruz! Uzmanlar, günde 40 gram çikolata tüketiminin sağlığımıza faydalı olacağını belirtiyor.

    Fasulye

    Proteinden oluşan saç telleri için günlük beslenme yoluyla alınan protein ve B vitaminleri çok önemli. Ancak siz hayvansal protein almak istemiyorsanız bunun en iyi alternatifi fasulye. Bu sağlıklı gıda sayesinde saç dökülmesinin de önüne geçebilirsiniz. Üstelik oldukça da sağlıklı ve düşük kalorili.

    Kuru yemişler

    Biyotin, B16, B12 vitaminleri bakımından zengin olan kuru yemişlerin, E vitamini, yağ asitleri deposu olduğu da biliniyor. Bu vitaminler de saçların normal uzama döngüsünün korunmasında önemli oynuyor. Ceviz, fındık, badem gibi kuru yemişler saçlara doğal parlaklık verirken, yerfıstığı dökülmesine neden olan tiroid bezi sorunlarını engelleyen iyot bakımından oldukça zengin.

    Havuç

    Havuç denince aklımıza hemen gözlere olan faydası geliyor ama bu lezzetli sebzenin saçlara da faydası son derece fazla. Sağlıklı saç kökleri için A vitamini bakımından çok zengin olan havucu beslenme rutinine dahil etmeniz şart! A vitamininin, dolayısıyla havucun saça faydalarını şöyle sıralayabiliriz: Saç derisinin sağlıklı olmasını, saçın sağlıkla uzamasını, parlak ve dayanıklı görünmesini sağlıyor.

    mukemmel_saclar_icin_havuc

    Hindi eti

    Proteinin öneminden bahsetmiştik! Vücudun ihtiyaç duyduğu proteini sağlamadan sağlıklı saçlara kavuşmak ve yanlış beslenme nedeniyle oluşan saç dökülmesini durdurmak mümkün değil. Gerekli proteini az yağlı kaliteli protein kaynağı hindi etinden alabilirsiniz. Kendinize yapacağınız hafif, hindili bir sandviç lezzetli hem de saça faydalı.

    Deniz ürünleri

    Söz konusu saçlar olduğunda akla hemen çinko gelmeli! Balık, karides ve midye gibi deniz ürünlerinde bulunan çinko, saç köklerini güçlendiriyor ve hormonları dengelemeye yardımcı oluyor. Özellikle erkeklerdeki saç dökülmesinin en büyük sebeplerinden birinin çinko eksikliği olduğunu biliyor muydunuz? Ancak çinkoda da aşırıya kaçmamak gerekiyor. Gıdalar haricinde çinko takviyesi alacaksanız mutlaka doktorunuza danışın.

    Tam tahıllı gıdalar

    Folik asit bakımından oldukça zengin olan tam tahıllı ekmeği her enerji ihtiyacınıza göre tabii ki aşırıya kaçmadan, düzenli olarak tükettiğinizde saç köklerini besliyor ve saçlarınız daha sağlıklı bir şekilde uzamaya başlıyor. Ayrıca tam tahıllı ekmekte saça çok iyi gelen biyotin, B6 ve B12 vitaminleri de bulunuyor.

    Yoğurt

    Son derece sağlıklı ve lezzetli bir atıştırmalık olabilen yoğurt saçları besliyor! Saçların da uzamasını destekleyen kalsiyum ve protein bakımından zengin olan yoğurt aynı zamanda sindirime yardımcı olan faydalı bakteriler içeriyor. Gerçekten tam bir sağlık dostu!

    Zeytinyağı

    Sağlık açısından en yararlı ürünlerden biri olan zeytinyağı, tabii vücuda ve saçlara fayda sağlıyor. Zeytinyağı E ve K vitaminleri açısından son derece zengin ve bunların yanı sıra kalsiyum, demir, sodyum ve potasyum içeriyor. Kozmetik alanında pek çok ürünün içinde yer alan zeytinyağını tüketerek saçlarınıza faydasını gözlemleyebilirsiniz.

    Yumurta

    Son derece sağlıklı bir protein deposu olan yumurtadan bahsetmemek olmaz! Yumurta, zengin protein içeriğinin yanında B12, biyotin, çinko ve demir gibi kaynaklara da sahip ve sağlıklı saçlar için çok önemli bir besin kaynağı. Sağlıklı saçlar için haftada 3-4 kez bir adet haşlanmış yumurta ya da omlet tüketmeyi unutmayın.

    Yeşil yapraklı sebzeler

    Demir deposu olan yeşil yapraklı sebzeler demir eksikliğine saç dökülmesinin önüne geçiyor. Demir eksikliğine bağlı aneminin en karakteristik belirtisi saçların incelmesi ve dökülmesi. Demir eksikliği, kandaki oksijen seviyesini düşürerek organlara ve saç köklerindeki hücrelere yeterince oksijen taşınamamasına neden oluyor. Beslenme rutininize bol miktarda sebze ekleyerek bu mineralin eksikliğinin yarattığı sorunlara karşı önlem almayı ihmal etmeyin.

    Hazırlayan: Damla Durak

    Kaynak: cosmopolitanturkiye.com

  • Cinsel kimlik hoşnutsuzluğu

    Cinsel kimlik hoşnutsuzluğu

    Hepimiz biyolojik olarak erkek ya da kadın cinsiyetiyle dünyaya geliyoruz. Ancak aramızda kendini içine doğduğu cinsiyete değil, karşı cinse ait hisseden bireyler de var. “Cinsel kimlik hoşnutsuzluğu” adı verilen konuyu enine boyuna araştırdık.

    Hayatta bazı şeylerin bir nedeni yoktur, sadece öyledir. Cinsel tercih ve cinsel kimlik konusuna da bu açıdan bakmak gerekiyor. Tek başına oğlunuzun bebeklerle oynaması ya da kızınızın erkek gibi giyinmesi onun ileride trans bir birey olacağını göstermiyor. Ya da erkek çocuğun rol model alabileceği babası yoksa ve annesiyle büyüdüyse… Anne kız çocuğun, baba erkek çocuğun cinsel kimlik oluşumunda etkili ancak belirleyici değil.

    Aslında cinsel kimlik hoşnutsuzluğunun nedeni tam olarak bilinmiyor. Araştırmacılar bunun biyolojik, genetik, ailevi, sosyal ve kültürel faktörlerdeki etkileşimin bir sonucu olabileceği üzerinde duruyor. Toplumda nadir görülen bu durum, hem kişiyi hem aileyi sınayan, depresyon ve intiharlara yol açan, cinsiyet değiştirme operasyonuna kadar uzanan, zor ve uzun bir yolculuk…

    Cinsel kimlik hoşnutsuzluğu
    Cinsel kimlik hoşnutsuzluğu

    BEDENLE RUH ÇATIŞIYOR
    Peki “cinsel kimlik hoşnutsuzluğu” nedir ve nasıl ortaya çıkıyor? Bu hoşnutsuzluğu yaşayan kişiler kadın gibi hissediyorsa kendini erkek bedenine hapsolmuş, erkek gibi hissediyorsa kadın bedeni içine hapsolmuş olarak tanımlıyor. Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği (CİSED) Başkanı Dr. Cem Keçe’den tıbbi olarak tanımını yapmasını istediğimizde şöyle açıklıyor: “Cinsel kimlik, kişinin cinsiyetinin farkında olması, bedenini ve benliğini belli bir cinsiyet içinde algılaması, duygu ve davranışlarının da buna uygun olmasıdır. Kısaca, kişinin kendisini kadın ya da erkek olarak kabul etmesi şeklinde tanımlanıyor. Ancak kişinin kız ya da erkek doğması, cinsel kimliğini kazanması için yeterli değil. İnsanların büyük bir kısmının cinsel kimliği biyolojik cinsiyetleri ile uyumlu olmasına rağmen, bazı kişiler kendilerini biyolojik cinsiyetlerine değil karşı cinsiyete ait hissedebiliyor. Kişinin cinsel kimliği ile biyolojik cinsiyetinin örtüşmediği bu duruma “transseksüalite” deniyor. Yani kişinin yaşadığı ve dışa vurduğu cinsel kimliğiyle birincil veya ikincil cinsel özellikleri arasında belirgin bir uyuşmazlık varsa, bu uyuşmazlığa yol açan cinsel özelliklerinden kurtulmayı çok istiyorsa, diğer cinsten olmayı çok arzuluyorsa ve bu durum toplumsal, mesleki ya da diğer işlevsellik alanlarında düşüşe yol açıyorsa transseksüalite tanısı konulabiliyor.”

    ERKEN DÖNEM
    Doğarken anatomik, genetik ve biyolojik özelliklerimizle belirlenen cinsiyet bizim “biyolojik cinsiyetimiz”. Kız ya da erkek olduğumuz bilincini ise üç yaşına geldiğimizde kazanmaya başlıyoruz. “Ben kızım” ya da “Ben erkeğim” duygusu “fallik dönem” adı verilen üç-altı yaşları arasında hissediliyor. Böylece cinsel kimliğin temelleri atılıyor.

    Memorial Şişli Hastanesi’nden Psikiyatrist Prof. Dr. Sedat Özkan, çocuklarda cinsel kimlik çatışmasını andıran davranışları, erken dönemde anne-babaların şöyle fark edebileceğini söylüyor: “Karşı cinsten olmayı isteme ve bu konuda diretme, karşı cinse uygun giyinme isteği, hissettiği cinsiyete ait oyun ve oyuncaklarla oynama, oyun arkadaşlarını karşı cinsten yani hissettiği cinsten seçme, cinsel anatomisinden hoşlanmama ve karşıt cinsin cinsel özelliklerini isteme görülebiliyor. Çocuklukta karşıt cinsiyete özgü davranışlar, her zaman erişkinlik döneminde cinsel kimlik hoşnutsuzluğu yaşanacağı anlamına gelmeyebiliyor. Erken çocukluk ve ergenlikte bu gibi davranışlar fark edildiğinde, ebeveynlerin yapması gereken cezalandırıcı ve yargılayıcı tutumları bir tarafa bırakmak, süreci anlamaya çalışmak ve destek alabilecekleri, konunun uzmanı bir ruh sağlığı profesyoneline başvurmaktır”.

    ERGENLİK
    Erken dönemde oluşmaya başlayan cinsel kimlik, ergenlikte güçleniyor. Konuyu biraz daha açarsak, cinsiyet hoşnutsuzluğu, özellikle ergenlikte kişinin bedeninde yaşadığı ikincil seks karakterlerinin gelişimine karşı duyduğu hoşnutsuzluk ile kendisini gösteriyor. İkincil seks karakterleri; biyolojik bir kız çocuğunda meme gelişimi ya da adet kanamaları, biyolojik bir erkek çocuğunda ise sakal gelişimi, boyunun uzaması ya da sesinin kalınlaşması şeklinde kendini gösteriyor. Kişi, bunlardan bir tür huzursuzluk duyuyor. Bu süreçleri yaşayan kişinin ruh sağlığı uzmanına başvurması gerektiğini belirten Cinsel Eğitim Tedavi ve Araştırma Derneği (CETAD) Yönetim Kurulu Üyesi Uzm. Dr. Seven Kaptan, “Bu süreçleri yaşayan kişi ruh sağlığı uzmanına başvurduğunda bir değerlendirme sürecinden geçiyor. Yapılan değerlendirme onun kız ya da erkek kimliğine sahip oluşunun onaylanması değil; bu süreçte kendisini tanımasını kolaylaştırmak, yaşadığı huzursuzlukları anlamlandırmak amacını taşıyor. Yani ruh sağlığı uzmanına gidip noter gibi cinsiyet kimliği bedensel cinsiyetine uymuyor, sen bir transsın ve tedavi almalısın gibi bir yanıt verilmiyor. Bu her birey için farklı sürelerde bir gözlem gerektirebiliyor” diyor.

    HOMOSEKSÜELLIKLE AYNI ŞEY DEĞİLT
    ransseksüellik, çoğu zaman bir cinsel yönelim olan homoseksüellikle karıştırılıyor. Toplumsal önyargılar, homofobi ve transfobi gibi nedenlerden kaynaklanan bu karışıklığa Prof. Dr. Sedat Özkan açıklık getiriyor: “Eşcinsellik dediğimizde cinsel bir yönelimden söz etmiş oluyoruz. Cinsel yönelim, kişinin hangi cinsiyete yönelik cinsel ve duygusal çekim duyduğuyla ilgili. Eşcinsellik, kişinin cinsel ve duygusal çekiminin kendi cinsiyetinden kişilere yönelik olduğu anlamına geliyor. Burada kişinin kendi biyolojik cinsiyeti ile ilgili bir hoşnutsuzluktan bahsedilmez, kendi bedeni ve cinsiyeti ile hoşnut olabilir ama cinsel ve duygusal olarak hemcinslerine çekim duyuyordur.”

    CİNSİYET DEĞİŞTİRME
    Cinsel kimlik hoşnutsuzluğu yaşayan bireylerin en büyük arzusu cinsiyetlerini değiştirmek… Uzm. Dr. Seven Kaptan, pek çok ülkede cinsiyet değişikliği için yasal sınırın 18 yaş olduğunu, hormon tedavilerine ise aile onaylarıyla daha erken yaşlarda başlanabileceğini söylüyor. Ancak belli bir yaş belirtmenin doğru olmayacağını da ekliyor: “Cinsiyet değişikliği şu yaşta olmalı demek doğru olmaz; kişinin fiziksel sağlığı, ailevi ve sosyal desteği, yaşam kalitesi gibi pek çok değişkene göre şekillenebiliyor.”

    Cinsel kimlik hoşnutsuzluğu yaşayan kişi, cinsiyet değiştirme operasyonuna karar verdikten sonra uzun ve zorlu bir yolculuğa çıkıyor. Kişinin bir psikiyatrist tarafından uluslararası standartlara göre en az üç-altı ay takip edilmesi gerektiğini anlatan Uzm. Dr. Kaptan, psikiyatrist uygun görürse ilk etapta hormon tedavisine başlanabileceğini belirtiyor: “Ortalama bir yıllık hormon tedavisi ile kişi, kendisini hissettiği cinsiyetin görünümünde gerçek yaşam deneyimi ediniyor. Bu dönemde yaşayabileceği uyum zorlukları, aileye açılma, eğitim ve işinde kendisini ifade etme gibi konularda ruh sağlığı uzmanı ile destekleyici görüşmelerini sürdürüyor. Bu sürecin sonunda trans olduğunu belirten heyet raporu ile mahkemeye cinsiyet değişikliği talebi ile başvuruyor. Yasal onay alındıktan sonra cerrahi tedavilerini tamamlıyor. Cerrahi tedaviler sonrasında ise tekrar mahkemeye başvurarak kimlik ve isim değişikliği için talebini iletiyor.”

    BİR RESSAMIN GERÇEK HAYAT HİKAYESİ 

    Gerçek bir hayat hikayesinden sinemaya uyarlanan “The Danish Girl” (Danimarkalı Kız), tam da bu konuyu anlatıyor. Filmde tarihte bilinen ilk cinsiyet değiştirme operasyonlarından biri olarak nitelendirilen ressam Einar Wegener’ın hikayesi anlatılıyor.

    Einar Wegener, eşi Gerda Wegener gibi bir ressam… Kendi içinde bastırdığı “kadın olma isteği” artık bastırılamaz hale geldiğinde o ve eşi için hem kişisel hem de ilişkileri anlamında büyük bir mücadele başlıyor. Filmin bizim için önemli olan kısmı, çiftin entelektüel bir çevrede yaşıyor olması. Fakat bu bile transseksüalitenin normal karşılanması için yeterli değil. Hele bir de filmin 20’li yıllarda geçtiğini düşünürsek durum daha da vahim. Çünkü o zamanların anlayışına göre “entelektüel” çevrede bile olsa, transseksüellik bir tür sapkınlık, kişilik bozukluğu… Günümüzde halen toplumun transseksüellere nasıl baktığını düşünürsek o yıllarda bunun olması kulağa normal geliyor.

    Transseksüellik, çoğu zaman bir cinsel yönelim olan homoseksüellikle karıştırılıyor. Toplumsal önyargılar, homofobi ve transfobi gibi nedenlerden kaynaklanan bu karışıklığa Prof. Dr. Sedat Özkan açıklık getiriyor: “Eşcinsellik dediğimizde cinsel bir yönelimden söz etmiş oluyoruz. Cinsel yönelim, kişinin hangi cinsiyete yönelik cinsel ve duygusal çekim duyduğuyla ilgili. Eşcinsellik, kişinin cinsel ve duygusal çekiminin kendi cinsiyetinden kişilere yönelik olduğu anlamına geliyor. Burada kişinin kendi biyolojik cinsiyeti ile ilgili bir hoşnutsuzluktan bahsedilmez, kendi bedeni ve cinsiyeti ile hoşnut olabilir ama cinsel ve duygusal olarak hemcinslerine çekim duyuyordur.”

    CİNSİYET DEĞİŞTİRME
    Cinsel kimlik hoşnutsuzluğu yaşayan bireylerin en büyük arzusu cinsiyetlerini değiştirmek… Uzm. Dr. Seven Kaptan, pek çok ülkede cinsiyet değişikliği için yasal sınırın 18 yaş olduğunu, hormon tedavilerine ise aile onaylarıyla daha erken yaşlarda başlanabileceğini söylüyor. Ancak belli bir yaş belirtmenin doğru olmayacağını da ekliyor: “Cinsiyet değişikliği şu yaşta olmalı demek doğru olmaz; kişinin fiziksel sağlığı, ailevi ve sosyal desteği, yaşam kalitesi gibi pek çok değişkene göre şekillenebiliyor.”

    Cinsel kimlik hoşnutsuzluğu yaşayan kişi, cinsiyet değiştirme operasyonuna karar verdikten sonra uzun ve zorlu bir yolculuğa çıkıyor. Kişinin bir psikiyatrist tarafından uluslararası standartlara göre en az üç-altı ay takip edilmesi gerektiğini anlatan Uzm. Dr. Kaptan, psikiyatrist uygun görürse ilk etapta hormon tedavisine başlanabileceğini belirtiyor: “Ortalama bir yıllık hormon tedavisi ile kişi, kendisini hissettiği cinsiyetin görünümünde gerçek yaşam deneyimi ediniyor. Bu dönemde yaşayabileceği uyum zorlukları, aileye açılma, eğitim ve işinde kendisini ifade etme gibi konularda ruh sağlığı uzmanı ile destekleyici görüşmelerini sürdürüyor. Bu sürecin sonunda trans olduğunu belirten heyet raporu ile mahkemeye cinsiyet değişikliği talebi ile başvuruyor. Yasal onay alındıktan sonra cerrahi tedavilerini tamamlıyor. Cerrahi tedaviler sonrasında ise tekrar mahkemeye başvurarak kimlik ve isim değişikliği için talebini iletiyor.”

    Formsanté 2016 – Nisan sayısı
    Neslihan Böle

  • Hamilelikte migren atakları

    Hamilelikte migren atakları

    Zonklayıcı ve hareketle birlikte artan ağrıya, bulantı, kusma, ışığa veya sese aşırı hassasiyetin eşlik ettiği migren atakları, gebeliğin özellikle ilk 3 ayında sıklaşıyor.

    Migren, anne adayları için zor bir gebelik dönemi anlamına geliyor. Ancak Nöroloji Uzmanı Dr. Bilge Bıyıklı’ya göre, kronik migren tedavisinde önemli bir yere sahip olan botoks, annelik hayali kuranların rahat bir gebelik dönemi geçirmelerine imkan sağlıyor.

    Gebeliğin ilk 3 ayında migren ataklarının artabildiğini vurgulayan Dr. Bilge Bıyıklı, “Ancak bu dönemde anne adaylarının, bebeklerinin sağlığı için ağrı kesici kullanmaları sakıncalıdır. Gebeliğin üçüncü ayından sonra ağrı sıklığı azalsa da devam edebilir. Bu sorunu yaşayan anne adaylarına, soğuk uygulama yaparak veya uyuyarak ağrıyı geçirmeleri önerilir” diyor.

    3 aydan fazla süre, en az ayda 8 atak veya 15 ağrılı gün olarak tanımlanan kronik migren tedavisinde botoks uygulamasının etkili olduğunu söyleyen Dr. Bıyıklı, “Gebelik ve emzirme döneminde uygulanamayan botoksun koruyucu etkisi, 4-6 ay sürmektedir. Alın, şakaklar, ense ve boyun bölgelerinde belirli noktalara, derialtına botulinum toksini iğne ile verilerek uygulanmaktadır” şeklinde konuşuyor.

    Uzm. Dr. Bilge Bıyıklı, kronik migren tedavisinde botoks uygulanmasının güvenilir olması için nöroloji uzmanı tarafından yapılmasının önem taşıdığını söylüyor.

    Kaynak: NTV

  • Yaza merhaba diyeti

    Yaza merhaba diyeti

    Yaz diyetlerinde tahıl grubu besinlerine yer vermek büyük önem taşıyor. Çünkü posa oranının oldukça yüksek olduğu tahıllı besinler, tokluk hissini arttırdığı gibi konsantrasyonu ve motivasyonu da olumlu yönde etkiliyor. Fındık, susam, ceviz gibi yağlı tohumlar ise yemek yeme kontrolünü sağlayarak, tokluk hissinin oluşmasına yardımcı oluyor. İşte yaza formda girmek için diyet yapmayı düşünenlere altın öğütler:
    Yaz aylarının gelmesiyle diyet sezonu açıldı. Baharın son günlerinin yaşandığı, hava sıcaklıklarının yavaş yavaş arttığı şu günlerde beslenme düzeninizi ayarlayarak yaza formda bir başlangıç yapmak elinizde. Diyetisyen Dilara İsmailoğlu, bu dönemde öncelikle yaza zayıf girmek uğruna uygulanan şok diyetlerden uzak durmak gerektiğini söylüyor. Sağlıklı bir beslenme için vücudun alması gereken 4 temel besin öğesinin (süt, et, sebze-meyve, tahıl grubu) gün içinde düzenli bir şekilde alınması gerektiğine işaret eden İsmailoğlu, bu sayede vücudun ihtiyacı olan protein, yağ ve karbonhidrat gibi makro besinlerin, vitamin ve mineral gibi mikro besinlerin alınarak daha çok tokluk hissi kazanılacağını vurguluyor. İsmailoğlu; yaza formda girmek isteyenler için beslenme tüyoları ve iki haftalık örnek diyet listesi verdi:
    Tahıl gruplarına mutlaka yer verin
    Diyet süresince iştahınızı azaltmak ve kısa sürede doymak için oldukça önemli olan tahıl grupları kesinlikle diyetinizde yer almalıdır. Posa oranının oldukça yüksek olduğu tahıllı besinler tokluk hissini arttırdığı gibi aynı zamanda konsantrasyonu ve motivasyonu da olumlu yönde etkilemektedir. Bahar yorgunluğunun üzerinizden atılmasını da sağlayan tahıllar, bahar diyeti içerisinde tüketeceğiniz önemli besinler arasında olacaktır. Ayrıca tam tahıllı ekmeklerin içeriğindeki lif, protein ve kompleks karbonhidrat sayesinde uzun süre tokluk hissi verirler. Bu sayede abur cubur tüketme isteğiniz azaltarak kilo vermenizi kolaylaştırabilir.
    Bol bol su içerek ödemleri atın
    Hayatımız için oldukça önemli olan su, diyet boyunca bol bol tüketilmelidir. Bahar diyeti boyunca içilmesi, zayıflamanıza yardımcı olacağı gibi bahar döneminde oluşan ödemin de vücuttan atılmasını sağlayacaktır. Sindirim sisteminin düzenlenmesi için oldukça önemli olan su içmeyi gün içerisinde unutuyorsanız, telefonunuza alarmlar kurabilir veya ofisinizde masanıza ufak notlar yazabilirsiniz. Sağlıklı bir bireyin kilogram başına 30 ml su tüketilmesi gerekmektedir. (50 kiloluk bir bireyin su ihtiyacı 1500 ML/ 1.5 litre.) Öğünlerden 15 – 30 dakika önce ve sonrasında içmiş olduğunuz su, metabolizmanızın hızlanmasına ve mide hacmini doldurarak öğünlerde fazla yemenizi engeller.
    Yemek kontrolünü yağlı tohumlarla yapın
    Önemli bir diğer besin ise yağlı tohumlardır (fındık, susam, ceviz, ayçiçeği, badem içi, fıstık çeşitleri). Posa, vitamin ve mineral bakımından oldukça değerli olan yağlı tohumlar yemek yeme kontrolünüzü sağlayarak, tokluk hissinin oluşmasına yardımcı olur. Bu besini tüketirken yeteri miktarda tüketmeye özen göstermelisiniz. Gereğinden fazla miktarda tüketilmesi, zayıflamaktan ziyade kilo almanıza sebep olabilir.
    Yemeklere pul biber ilave edin
    Yemeklerinize pul biber ilave edin. Acı pul biber vücut sıcaklığınızı artırarak metabolizmanızın daha hızlı çalışmasına yardımcı olacaktır.
    Yumurtadan asla vazgeçmeyin
    Yumurta, biotin içeriğinden dolayı diyette metabolizmanızın artması açısından önemlidir. Yeterli ve dengeli protein tüketilmez ise metabolizma yavaşlayacaktır. Çünkü vücut proteini sindirmek için daha çok enerji harcamaktadır. Hem bitkisel hem de hayvansal kaynaklı proteinleri diyetlerinizde mutlaka yer vermelisiniz.
    2-3 Saat aralıklarla beslenin
    Metabolizmanın bir diğer düşmanı da uzun süre aç kalmaktır. Aç kalmamak için öğün atlamamaya, az az, sık sık şeklinde beslenmeye dikkat edin. Günde 3 ana öğün ve 3 ara öğün olacak şekilde beslenmenize zaman ayırın ve öğün saatlerinizİ 2-3 saat aralıklarla planlamaya özen gösterin.
    Altın öğün kahvaltıyı atlamayın
    Kahvaltı, akşam yemeği ile sabah kahvaltı arasında geçen 12 saatlik süre boyunca düşen kan şekeri düzeyini düzenler ve bu sayede iştahı ve enerjiyi dengeler. Kahvaltı yapan kişiler daha az acıkırlar ve diğer öğünlerde fazla yeme durumunu engeller. Bu sayede altın öğün kahvaltı, kişilerin kilo kontrolü sağlamasında yardımcı olur.
    Tok tutan besinler yiyin
    Kinoa; yüksek oranda protein içermesi ve zengin bir lif kaynağı olması nedeniyle sizi saatlerce tok tutabilir! Diyet yaparken açlık hissi çok oluyorsa; ister ara öğünlerinizde, ister öğünlerde salatalarınızda kullanın. Chia Tohumu; protein, lif, magnezyum, kalsiyum ve omega-3 açısından zengin olduğundan son zamanların vazgeçilmezi haline geldi. Avokado, Türkiye’de çok tercih edilen meyvelerden biri olmasa da Omega- 3 yağ asitlerini içermesi ve zengin lif içeriği ile sizi sandığınızdan fazla tok tutabilir.
    Kışın yapılan hataların bedeli yazın ödeniyor
    Kilo almanın genel mantığını düşününce en büyük problemin kış günlerindeki hareketsizlik, düzensiz ve sağlıksız beslenme olduğunu biliyoruz. Bu nedenle kışın yapılan dengesiz beslenmenin bedelini yazın ‘şok diyetlerle’ ödemeye çalışırız. Halbuki sağlık adına bu diyetlerden uzak durmak gerekir. Özellikle ağır kalp hastaları, tansiyon rahatsızlığı olan hastalar, yoğun kimyasal ilaç kullananlar, mide ülseri olanlar, kanamalı koliti olanlar, hamileler, emziren anneler, kanser hastaları, reçeteli ilaç kullananlar, böbrek yetmezliği olanlar için kesinlikle sıkı diyetler önermiyoruz.
    Kaynak: trthaber.com
  • Dişler için en zararlı yiyecekler

    Dişler için en zararlı yiyecekler

    İşte Sağlıklı bir gülümseye sahip olmak için uzak durulması gereken 10 zararlı yiyecek ve içecek! Diş Hekimi Oğuz Kara,sağlıklı bir gülümseye sahip olmak için uzak durulması gereken 10 zararlı yiyeceği ve içeceği açıkladı.

    1. Sigara:Diş ve diş etlerine zarar verir,ağız kokusuna neden olur.

    2. Alkol: Tükürük ağızımızdaki plağın ve asidin etkisini azaltacak ilk savunmamızdır. Bu yüzden ağız kuruluğuna sebep olacak her şey diş için zararlıdır. Alkol de ağız kuruluğuna sebep olacağı için kullanılmaması gereken bir içecektir.

    3. Meyve Suları : PH’ı 7 den düşük olan gıdalar dişlere zarar verir. PH ‘I 2,5 olduğu için meyve suları da dişlere zararlıdır

    4. Limon : PH’ı 2 olduğu için dişler için zararlıdır.

    5. Kola : En zararlı içeceklerden biridir. Çünkü hem fosforik asithem şeker hem de sitrik asit içerir.

    6. Enerji içeceği : Sitrik asit ve şeker içerdiklerinden dolayı dişler için zararlıdırlar.

    7. Yapışık gıdalar (lokum, jeli bon vb.) : Tatlı şekerlemelerden daha zararlıdır. Çünkü daha fazla şeker verirler ve aynı zamanda sitrik asit içerirler.

    8. Kuru Meyve: Kuru meyveler karbonhidrat ihtiva eder. Aynızamanda kuru meyveler yapışkanlığı sebebiyle ağız içinde daha uzun süre kalır. Sürekli kuru meyve yiyip dişlerinizi fırçalamamanız dişlerinizin çürümesine sebep olur.

    9. Buz : Buz çiğnemek iyi bir fikir değildir. Buz çok serttir. Eğer eski büyük dolgularınız varsa buz yediğiniz zaman çok kolay bir şekilde dişleriniz kırılabilir. Soğuk aynı zamanda dişlerinizin kamaşmasına sebep da olabilir.

    10. Beyaz Ekmek : Tükürükte bulunan amiloz enzimi karbonhidratları şekere çeviren enzimdir. Fakat şekeri zararlı kılan şey ağızdaki bakterilerin şekeriyemesi ve asit ortaya çıkarmasıdır.

     

    kaynak: gazeteyeniyuzyil.com