Blog

  • Çilekli İrmik Tatlısı

    Çilekli İrmik Tatlısı

    Çilekli İrmik Tatlısı Tarifi…

    Malzemeler;
    Tabanı için;
    1 paket yulaflı bisküvi
    2 yemek kaşığı tereyağı

    cilekli_irmik_tatlisi_Tarifi

    Muhallebisi için;
    500 gr süt
    ½ su bardağı irmik
    1 su bardağından iki parmak eksik toz şeker
    1 paket vanilya
    1 tatlı kaşığı tereyağı

    Üzeri için;
    Çilek

    Hazırlanışı;
    Bisküvileri parçalayıcı yardımıyla toz haline getirin. Tereyağını eritin ve bisküvilerle karıştırın.
    Ardından süt, irmik ve toz şekeri bir tencerede muhallebi kıvamına gelinceye kadar karıştırın. Muhallebiyi ocaktan aldıktan sonra vanilya ve tereyağını ekleyip iyice karıştırın.
    Hazırladığınız bisküvileri küçük kek kalıplarına paylaştırın ve 15 dakika kadar buzlukta dondurun. Buzluktan çıkardığınız bisküvilerin üstüne hazırladığınız muhallebiyi dökün ve buzdolabında soğumaya bırakın. İyice soğuduktan sonra çilek dilimleriyle servis edin.

    Kaynak: Arda’nın Mutfağı

  • Makarna diyeti ile 1 haftada 2 kilo

    Makarna diyeti ile 1 haftada 2 kilo

    Diyetisyen Seçil Kenar ‘ ın hazırladığı makarna diyeti ile makarna yiyerek 1 haftada 2 kilo diyet listemizi paylaşıyoruz. Sağlıklı kilo vermeler dileriz..

    Makarna diyeti ile 1 haftada 2 kilo

    1. Seçenek

    Sabah :

    • 1 dilim beyaz peynir
    • 1 tatlı kaşığı fıstık ezmesi
    • 5 adet zeytin
    • 1 dilim esmer ekmek
    • yeşillik

    Öğle :

    • 8 kaşık domatesli peynirli esmer makarna
    • Bol salata

    Ara :

    • 1 su bardağı kefir
    • 1 adet elma

    Akşam :

    • 4 adet ızgara köfte
    • salata

    yarım kase mercimek çorbası

    Ara :

    • 2 adet ceviz
    • 1 adet armut
    makarna diyeti
    makarna diyeti

    2. Seçenek

    Sabah :

    • 1 kase yoğurt
    • 5 kaşık yulaf
    • 2 adet kuru kayısı
    • 2 adet ceviz

    Öğle :

    • Yarım tabak kıymalı spagetti
    • Salata

    Ara :

    • 1 bardak süt
    • 2 adet kepekli galeta
    • 1 mandalin

    Akşam :

    • 6 kaşık zeytinyağlı sebze yemeği
    • 1 kase yoğurt
    • 1 dilim esmer ekmek

    Gece :

    • 10 adet badem

    makarna_diyet_listesi

     

    3. Seçenek

    Sabah :

    • 1 adet kepekli beyaz peynirli tost

    Öğle :

    • 6 kaşık brokolili makarna
    • 1 kase yoğurt

    Ara :

    • 10 adet badem
    • 1 dilim ananas

    Akşam : 

    • Sınırsız sebze çorbası

    Ara :

    • 1 bardak süt
    • 1 orta boy elma
  • Kanser tedavisinde “ağrın var mı?” sorusu ihmal edilmemeli!

    Kanser tedavisinde “ağrın var mı?” sorusu ihmal edilmemeli!

    Kanser Haftası dolayısıyla görüş belirten Türk Algoloji (Ağrı) Derneği Üyesi, Ağrı tedavisi Uzmanı Prof. Dr. Ayşen Yücel nöropatik ağrıların şeker hastalığında şekerin iyi kontrol edilememesi, vitamin eksiklikleri veya kanser hastalarında tümörlerin sinirler üzerinde baskı oluşturması gibi nedenlerle oluşabileceğini vurguladı. Özellikle Medikal onkologların ve kemoterapi ünitelerinde çalışan doktorların nöropatinin ve nöropatik ağrının erken teşhisi için dikkatli olmaları gerektiğinin altını çizdi. 

    Nöropatik ağrıların pek çok nedeni olabilir

    Ağrı tedavisi uzmanı Prof. Dr. Ayşen Yücel nöropatik ağrıların çok farklı nedenlerle ortaya çıkabileceğini söyleyerek şöyle devam etti; “Nöropatik ağrılar sinir sistemi kaynaklıdır. Sinir sistemindeki herhangi bir hastalık veya problem nöropatik ağrıya neden olabilir. Nöropatik ağrı farklı bireylerde çok farklı nedenlerle ortaya çıkabilir. Örnek vermek gerekirse şeker hastalığında, şeker iyi kontrol edilemediğinde uçtaki küçük sinirler etkilenir ve bu etkilenmenin sonucu olarak da ellerde, ayaklarda uyuşma, karıncalanma, yanma şeklinde şikayetler görülür. Bu şikayetler genel olarak nöropatik ağrı bulgularıdır. Kanser vakalarında, tümörün sinir üzerinde bası oluşturmasıyla da nöropatik ağrı oluşabilir. Diğer taraftan, kullandığınız bazı ilaçlar nedeniyle veya vitamin eksikliklerinde de nöropatik ağrı görülebilir.” 

    Kanser hastalarında üç farklı nöropatik ağrı tipi gözlemleniyor

    Kanser kaynaklı nöropatik ağrıların üç grupta incelendiğini belirten Prof. Dr. Ayşen Yücel şunları söyledi: “Kanser hastalarındaki nöropatik ağrılar kanserin kendisine  veya kanser tedavisine bağlı olarak gelişebiliyor. Üçüncü grup ise;, kanserle ilişkisi olmayan nöropatik ağrıların bu hastalarda da görülebilmesi nedeniyle ortaya çıkabiliyor. Kanser ileri evrelerde bütün sinir sistemine, yani beyin zarlarından omurilik zarlarına kadar yayılabilir. Paraneoplastik sendrom olarak adlandırılan bu tabloda yaygın nöropatik ağrıyla seyreden bir klinik durum ortaya çıkar. Ayrıca tümör sinire, sinir sistemine çok yakınsa oluşan bası nedeniyle çok şiddetli kol veya bacak ağrısı gibi şiddetli nöropatik ağrılar oluşabilir. Bunlar kansere bağlı nöropatik ağrılardır. İkinci grup, tedaviye bağlı nöropatik ağrılardır. Örneğin meme kanseri tedavisinde, ameliyatla alınan memenin yerinde “hayalet (fantom)” meme ağrısı, yani kişinin memesi hiç alınmamış gibi olan bir ağrı olur. Buna cerrahi sonrası nöropatik ağrı denir. Radyoterapi sonrasında da tedavinin neden olduğu yapışıklık veya o sinir boyunca ortaya çıkan hassasiyet nedeniyle nöropatik ağrılar oluşabilir. Kemoterapi sırasında da hastaya kanser tedavisi için verilen birtakım ilaçların neden olduğu nöropatik ağrılar da görülebilir.” 

    kanser_tadavisi

    Kanser tedavisinde kullanılan bazı ilaçlar nöropatik ağrıları tetikleyebilir

    Ağrı tedavisi uzmanı Prof. Dr. Ayşen Yücel kanser tedavileri ve nöropatik ağrılar arasındaki bağlantıyı şöyle özetledi: “Bir takım kemoterapi ilaçlarının sinir uçlarında harabiyet yapma potansiyelinin olduğu bilimsel olarak ispatlanmıştır. Elbette kanser tedavisi hayati bir konu olduğu için hastanın nöropati ihtimali nedeniyle tedavisini kesmesi düşünülemez. Dolayısıyla tedaviyi planlayan ve izleyen hekimin bu konuda çok dikkatli olması gerekir. Eğer nöropatik ağrı erken dönemde teşhis edilir ve tedaviye başlanırsa ilerlemesi de durdurulabilir. Hasta aynı anda nöropatik ağrı tedavisiyle kanser tedavisini birlikte sürdürebilir. Nöropati ile nöropatik ağrının birbirinden farklı olduğu da unutulmamalı. Bazı kemoterapi ilaçlarının nöropati oluşturma ihtimali yüksektir ama nöropatik ağrı oluşturma ihtimali daha düşüktür. Nöropatinin ağrısız olmasının getirdiği en önemli sonuç ise gözden kaçma ihtimalinin daha yüksek olmasıdır. Nöropati çok ilerlediğinde maalesef sadece duyu liflerini değil, motor lifleri ve otonom sistemi  de etkilemeye başladığında, hastanın yürümesi bozulur, dengesi bozulur. O yüzden medikal onkologların, kemoterapi ünitelerinde çalışan doktorların bu konuda çok dikkatli olması gerekiyor.”

    Nosiseptif ağrılar nöropatik ağrıları gölgelememeli

    Prof. Dr. Ayşen Yücel ağrıların genel olarak 2 gruba ayrıldığını söyledi: “Birincisi nosiseptif ağrı, diğeri ise nöropatik ağrı. Nosiseptif ağrı fizyolojik bir olgudur. Örneğin kolunuzu bir yere çarparsınız, çarptığınız yerde ağrı oluşur. Bu tarz nereden kaynaklandığı, hangi yollarla beyne iletildiği bilinen ağrılar nosiseptif ağrılardır. Nöropatik ağrı ise sinir sisteminin herhangi bir yerinden kaynaklanabilir. Bizim klinik olarak en çok sıkıntı çektiğimiz ağrı grupları, nosiseptif ağrılarla nöropatik ağrıların aynı anda görüldüğü vakalardır. Nosiseptif ağrılar çok şiddetli olduğu için klinikte bunlar ön plana çıkar ve nöropatik ağrılar arka planda kalabilir. Nöropatik ağrının atlanmasının en önemli nedeni hasta ile hekim arasındaki iletişim sorunudur. Nöropatik ağrıyı diğer ağrılardan ayıran en önemli özelliği karakteridir. Nöropatik ağrılar, hastada uyuşma, karıncalanma, kaşıntı, üşüme gibi belirtilerle seyredebildiği gibi, yanma, sızlama, iğnelenme, batma, elektriklenme tarzında bulgularla da seyredebilir. Hasta nosiseptif ağrısının yanında, bu bulguların ağrı olduğunu düşünmediği için ağrısı var mı, yok mu diye sorulduğunda daha çok nosiseptif ağrıya ait bulguları söyler. Ya da doktor aklına gelip “ayağında uyuşma karıncalanma var mı, yanma var mı” diye sormazsa bu iletişim kazası nedeniyle nöropatik ağrı gözden kaçar.”

    Hekimler “ağrın var mı” sorusunu kesinlikle ihmal etmemeli

    Kanserli hastalarla çalışan radyasyon onkologlarının veya medikal onkologların çok fazla bulguyla karşı karşıya kaldığını belirten Prof. Dr. Ayşen Yücel, “ağrın var mı” sorusunun çoğu zaman ihmal edilebildiğine dikkat çekti: “Uzmanlar bir yandan kanserin kendisine ait bulgularla, bir yandan kanserin tetiklediği bulgularla, bir yandan da tedavinin yan etkileri nedeniyle oluşan bulgularla uğraşıyor. Bu nedenle özellikle de yoğun polikliniklerde,  ağrı değerlendirmesi gözden kaçabiliyor. Yani “ağrın var mı?” sorusu belki kanser hastalarında en çok ihmal edilen sorulardan bir tanesi olabiliyor. Halbuki ağrı bazen kanserin kendisinden bile daha korkutucu ve hasta için hayat kalitesini bozan bir bulgu. Bu nedenle hekimlerin ağrıyı ve ağrının tipini sorgulaması, hastanın hayat kalitesini yükseltmek açısından oldukça önemlidir.”

  • Bebeğiniz doğmadan yaşlanmasın!

    Bebeğiniz doğmadan yaşlanmasın!

    Cambridge Üniversitesi bilim insanlarından Dr. Beth Allison, özellikle hamilelikte antioksidan ile desteklenmeyen, obez ve sigara içen annelerin bebeklerinin daha doğmadan yaşlanmaya başladıklarını iddia ediyor.

    Kromozomlarda telomer ismini verdiğimiz bölge (heterokromatin yapılar) yaşlandıkça kısalmaktadır.

    Bu bilgiden yola çıkarak deney hayvanlarında yapılan araştırmalarda hamileliklerinde sigara dumanı soluyan, obez ve besini belli antioksidanlarla desteklenmeyen annelerin bebeklerinin telomerez yapılarının sağlıklı annelerin bebeklerine göre çok daha farklı olduğu gözlenmiş.

    Neredeyse daha doğmadan yaşlanan bu bebeklerin biraz büyüdüklerinde kalp rahatsızlıkları geliştirdikleri de gözlemler arasında.

    Detayları FASEB Journal adlı bilimsel dergide yayımlanan bu araştırma, annelere hamilelik öncesi kendilerine, yaşam tarzlarına ve yeme alışkanlıklarına bir göz atmaları gerektiğini hatırlatarak “Aksi takdirde bebeğiniz karnınızda yeterince oksijen alamadığından doğduğunda sağlıklı görünseler bile ileri yaşlarda kalp ve diğer kronik hastalıklarla yüz yüze kalacaklardır” diyor.

    ÖMRÜNÜZÜN UZUNLUĞU GÜNLÜK OTURMA SÜRESİNE BAĞLI

    Sao Paulo Üniversitesi Tıp Fakültesi hekimleri, 54 değişik ülkeden veriler toplayarak istatistiki bir araştırma gerçekleştirmiş. Günlük uzun oturma süresinin ömrü kısalttığı her ne kadar önceden bilinse de bu araştırmayla tıp dünyasında ilk defa ömrü uzatmak için ne yapılması gerektiği rakamlarla verilmiş.

    Elde edilen en çarpıcı sonuç, “Ne kadar spor yapılırsa yapılsın, oturma süresi yine de ömrü kısaltmada etkili oluyor”. Yani “Oturuyorum ama sıkı da spor yapıyorum” yaklaşımı işe yaramıyor.

    American Journal of Preventive Medicine adlı bilimsel dergide detayları açıklanan bu araştırmaya göre, günde 3 saatten fazla süreyle oturuyorsanız ömrünüzü % 3.8 kadar kısaltıyorsunuz.

    Bu süreyi 3 saatin altına düşürürseniz de 0.2 yıl kadar ömrünüzü uzatıyorsunuz. “İş gereği (modern hayat gereği) oturmak zorundayız” diyorsanız da o zaman sık sık ayağa kalkıp biraz yürüyüp tekrar masanızın başına dönmeniz öneriliyor.

    Neva Çiftçioğlu BANES/ GAZETE HABERTÜRK

  • Kızlık zarı meğer yalanmış!

    Kızlık zarı meğer yalanmış!

    Bugüne kadar uğruna birçok kadının hayatı söndü… Kızlık zarını herkes bekâretin simgesi bir damla kan olarak gördü… Peki tüm bunlar doğru mu? Yoksa kızlık zarı tarih mi oldu?

    Sadece ülkemizde değil birçok ülkede kadınların başlıca sorunu olan bekâret, bugüne kadar hep ilk cinsel ilişkiyle gelen kanla simgelendi. Oysa günümüzde bu inanışın doğru olmadığını savunan görüşler var. Cinsel Sağlık Enstitüsü (CİSED) de bu konu hakkında yaptığı son açıklamalarda bekâretin aslında kanla simgelenmesinin yanlış olduğunu ve her şey doğru yapıldığında ilk ilişkide acı, ağrı ve kanama olmadığını açıkladı. CİSED Başkan Yardımcısı Psikolog Gülüm Bacanak, “Ne yazık ki ülkemizde cinsel eğitim yok; kızlarımız ve erkeklerimiz cinsellik konusunda hiçbir şey bilmeden ya da çok sınırlı bilgi ile ilk ilişkiyi yaşıyorlar. Erkekler, biraz daha bilgili ve deneyimli oluyor; ancak artık toplum her şeyi serbestçe yaşıyormuş gibi görünse de, kızların evlilik öncesi cinsel ilişki yaşamalarına hâlâ hoş bakılmıyor. Bir de ilk ilişkinin rahat olmaması gerektiğine dair bir beklenti oluyor; yani kadın acı çekmezse, kan gelmezse bu defa erkek şüpheye kapılıyor. Yani doğal bir dürtü olan cinsellik, toplum tarafından çok zor bir hale getiriliyor. İlk gece ile ilgili olarak kızların kafalarında bazı korkular oluyor. Acı çekmek, ağrı duymak, kanama ya da kanamama gibi. Bu şartlarda sağlıklı bir ilişki zaten beklenmiyor. Eğer erkek de ilk gece kızın korkularını fark etmeyip zorlarsa o zaman durum daha da travmatik olabiliyor. Fakat ilk gece kız ve erkek rahat olur, erkek eşini rahatlatır ve gevşetirse, yeterli ön sevişme yapılırsa acı, ağrı ve kanama da olmayabiliyor. Acıyı, ağrıyı ve kanamayı yaratan şey, ilişki sırasında kadının kendini kasması erkeğin de zorlaması oluyor” diyor. İşte Psikolog Gülüm Bacanak’tan bekâret ile ilgili çarpıcı açıklamalar!

    Günümüzde çoğu kadın ilk ilişkide kan gelmemesinden şikâyetçi. Bu durumun sebebi de psikolojik mi? Yani kadınların cinsellik konusunda rahatlamasıyla ilişkili olabilir mi?
    Kan gelmemesi şikâyetçi olunacak bir durum değil aslında; ancak toplumda öyle bir beklenti var. Genç kızlarımız daha önce hiçbir cinsel temasta bulunmadığı halde ilk ilişkide kan gelmediğinde kendinden şüphe etmeye başlıyor ve bu onların psikolojisini de bozuyor. Ayrıca ne yazık ki erkeklerimizde de kan görme beklentisi çok fazla.

    Bekâret korkusu kadınları farklı şeylere itiyor Bekâret tabusu kadının cinsel hayatını nasıl etkiliyor?
    Bekâret bir damla kanla ölçülebilen bir şey değil. Bekâret aslında kişinin beyninde. Tabii ki “Herkes önüne gelenle birlikte olsun, toplum kurallarını hiçe sayarak cinselliği yaşasın” demiyoruz; ancak toplumun erkeğe, sınırsız cinsel özgürlük sağlarken, kadının cinselliğini bastırıp kısıtlaması da ileride kadının evlilik hayatında cinsellikten hiçbir zaman zevk alamamasına neden olabiliyor.

    Bugüne kadar bekâret hakkında bilinenler yanlış mı?
    Zaten aslında yüzyıllardır var olan bir gerçek var. Halk arasında söylenenler, her zaman doğru olmayabiliyor. Bu konuda tabii ki kadın doğum uzmanları daha ayrıntılı bilgi sahibi ve bizim görüşlerimize katılmayabilirler, ancak herkesin kabul ettiği bir gerçek var; aslında kızlık zarı doğuştan delik. Kızlık zarı bir perde gibi vajina ağzını kapatıyor ve ilk ilişkide yırtılacak, delinecek, patlayacak sanılıyor. Hatta ilk ilişkide kızlık zarından patlama sesi geleceğini düşünen ve bu yüzden ilişkiden korkan danışanlarımız bile oluyor. Oysa kızlık zarının ortasında âdet kanının aktığı bir açıklık bulunuyor yani orası tamamen kapalı değil; her kadın da âdet gördüğüne göre demek ki kızlık zarı toplumun zannettiği gibi bir yapı değil.

    Farklı bakış…
    Kadın Doğum Uzmanı Dr. Hüseyin Kösoğlu ise kızlık zarı ile ilgili şunları söylüyor: 11-12 çeşit kızlık zarı tipi bulunuyor.

    İlk ilişkide mutlaka kan gelmesi zorunlu değil, çünkü dış genital organlarla, iç genital organlar farklı yapılardan oluşuyor.

    Cinsel temasla birlikte kızlık zarı bazen eriyebiliyor ve bu durumda kan gelmiyor.

    Kızlık zarının bulunduğu bölgede doku parçası varsa cinsel organ içeri girerken zar yırtılabiliyor, bu durumda kan gelebiliyor.

    Kan gelme durumu genelde cinsel ilişkide yaşanan psikolojik rahatlıkla ilgili değil, kızlık zarının yapısıyla ilgili bir durum.

    Nilgün Yıldız
    Devamı Formsante Dergisi Kasım 2010 Sayısında…

  • Doğal botoks tarifi

    Doğal botoks tarifi

    Kırışıklıklar, sivilceler, siyah noktalar ve lekelere karşı uzmanlar doğal botoks maskesi önerdi.

    Takvim’de yer alan habere göre maskeyi uygulamak çok kolay…

    Doğal botoks tarifi

    Maske için: 1 yemek kaşığı mısır nişastası, 5 yemek kaşığı taze sıkılmış havuç suyu, 1 yemek kaşığı az yağlı krema gerekiyor. 100 ml su ısıtılıp mısır nişastası ile karıştırılır. Soğuttuktan sonra karışıma diğer malzemeler eklenir. Temizlenmiş yüze sürülüp yarım saat bekletilir. Maske 3-5 hafta içinde etkisini gösterecektir

  • Duygusal Ve Cinsel Aldatma Nedir ?

    Duygusal Ve Cinsel Aldatma Nedir ?

    Aldatma denilince genellikle ilk olarak aklımıza ilişki dışında olan üçüncü bir şahıs ile yaşanan cinsel birliktelik aklımıza gelir.

    Peki sadece cinsel bir birliktelik yaşayıncamı aldatmış oluyoruz?

    Eşimiz veya partnerimiz dışında karşı cinse hoşlanma,sevgi,arzu gibi duygular beslenilirse aldatmış olunur mu???

    Peki,çiftler için duygusal aldatma mı yoksa cinsel aldatma mı daha yaralayıcı?

    Araştırmalara göre, aldatmaların 2/3’ü hem duygusal hem de cinsel aldatmadan oluştuğunu belirtmektedirler.

    Bireyin devam eden bir ilişkisi varken bir başkasıyla duygusal bir yakınlık yaşaması, bir başkasına âşık olması, bir başkasıyla özel bir paylaşımda bulunması duygusal aldatma; yine romantik bir ilişki yaşarken bir başkasıyla cinsel ilişkiye girmesi ise cinsel aldatma olarak tanımlanmaktadır. Daha önce yapılan araştırmalarda, erkeklerde cinsellik odaklı aldatma daha fazla olmakla birlikte, kadınlarda duygusal ve cinsellik odaklı aldatma daha fazla olduğunu ifade etmektedirler.

    Birçok çalışmalar, toplumsal cinsiyetin bireylerin evlilik dışı ilişkiler için yaptıkları nedensel yüklemelerdeki etkisini incelemiştir. Bu çalışmalara göre, erkekler ilişkilerini daha çok cinsel, kadınlar ise duygusal olarak betimlemektedir. Aynı zamanda, erkekler arasında cinsel birlikteliğin daha fazla olduğu bulunmuştur ve daha fazla erkek evlilik dışı cinsel birliktelik yaşadığını belirtmiştir. Kadınlarda ise duygusal birliktelik daha yüksek bulunmuştur. Evlilik dışı ilişki yaşamış katılımcılar arasında erkekler kadınlara göre daha az bağlanma yaşadıklarını ya da hiç duygusal bağlanma yaşamadıklarını belirtmişlerdir.
    Toplumuzda kadınlar evlilik dışı ilişkilere sunulabilecek cinsel birliktelik ile değil, aşkla ilgili olmasını daha kabul edilebilir gördüklerini belirtirler. Genellikle erkekler aşkı ve cinsel birlikteliği birbirinden ayırırlar, fakat kadınlar çoğu zaman aşkın ve cinselliğin birlikte yürüdüğüne inandıkları gözlemlenebiliyor. Eşinin cinsel bir ilişki içinde olduğunu anlayan bir kadın, otomatik olarak eşinin artık kendisine değil de başka birine âşık olduğu düşüncesine kapılmaktadır. Çünkü aşk, evlilik dışı bir ilişki yaşamak için kendilerinin kullanacağı bir gerekçedir. Erkekler ise, eşinin başka biriyle duygusal yakınlık içinde olduğunu anladığında, bu ilişkinin cinsel bir yanı olmadığına inanmakta zorlanmaktadır. Bu, kadınlardaki aşk atfı gibi, erkeklerdeki cinsellik atfı da kendi eğilimlerinden kaynaklanmaktadır.

    2004 yılında yapılmış “yakın ilişkilerde kıskançlık” adlı araştırmada kadınların duygusal, erkeklerin ise cinsel aldatılma karşısında daha çok kıskançlık duyduğu sonucuna varılmıştır. Erkekler, kadınların cinselliğe duygusal yakınlık yüklediklerinin fark ettiklerinde, cinsel aldatılma durumunda daha çok kıskançlık duyabilmekte, kadınlar da erkeklerin cinselliği genelde heyecan ve fiziksel rahatlamayla ilişkilendirdikleri için cinsel aldatılmadan çok duygusal aldatılma durumunda kıskançlık duymaktadırlar.

    Erkeklerin eşlerinin kendilerini cinsel olarak aldattıklarından şüphelenmeleri ya da evlilik dışı ilişkinin varlığından haberdar olmaları bile, malesef bazen aile içi şiddet ve cinsel zorlamaya neden olmaktadır.

    Heteroseksüel üniversite öğrencileri arasında yapılan çeşitli çalışmalarla da, erkeklerin cinsel aldatmaya, kadınların ise duygusal aldatmaya daha sert tepki verecekleri hipotezi kanıtlanmıştır.

    Günümüzde cinsel aldatma, birçok toplum için toplumsal bir sorun haline gelmiştir. Bu sorun önceki tarih dönemlerinin hiç birinde modern dünyadaki kadar yaygın olmamıştır.

    Özetle,kadınların duygusal yoksunluktan dolayı sadakatsizlik yaşarken, erkeklerin cinsel istek sebebiyle aldattıkalrını genel olarak söyleyebiliriz.

    Kaynak: Kantarcı ,2009; Polat, 2006; Goetz ve Shackelford, 2009; Yeniçeri ve Kökdemir, 2004; Çavuşoğlu, 2011).

    Uzm. Psk. Damla KANKAYA tarafından yazılmıştır.

  • Cinsellikle ilgili her duyduğunuza inanmayın

    Cinsellikle ilgili her duyduğunuza inanmayın

    Toplumumuzun kapalı kutularından biri olan cinsel hayata dair bilgiler ya deneme-yanılma yoluyla ya da kulaktan dolma ediniliyor. Hal böyle olunca ortaya çıkan en ufak bir hurafe toplumda yer edinip, kuşaktan kuşağa yanlış bilgiler aktarılmasına neden oluyor.

    Günümüz internet çağı ama bunu atomu parçalamak için kullananların sayısı, cinsel bilgi edinmek için bilgisayar karşısına geçenlerden bir hayli az. 2000’li yıllarla birlikte internetin hayatımıza daha yoğun girmesiyle biraz daha konuşulabilir ve bu konuda bilgiye erişilebilir olsa da cinsellik, Türk toplumunun en büyük tabularından biri. Bırakın iki arkadaşın bu konuda bir şeyler paylaşmasını, anne-babalar çocuklarıyla dahi konuşamıyor. Dolayısıyla kulaktan dolma edinilen ilk cinsel bilgiler gelecekte sağlıksız ilişkiler yaşanmasına, beraberliklerde sorunlara, cinsel doyum ve tatminden uzak insan sayısının artması dışında başka hiçbir işe yaramıyor. Biz de toplumdaki yaygın cinsellik hurafelerini bir bilenden öğrenelim diyerek, Medilife Sağlık Grubu’ndan Psikiyatri Uzmanı Dr. Çiğdem Demir ile görüştük. Dr. Demir, cinsel mitleri ve doğruları Formsanté okurları için anlattı…

    ERKEK HER ZAMAN CİNSEL İLİŞKİYİ İSTER VE HAZIRDIR.
    Bu inanış hem erkek hem de kadın için sorun yaratmanın yanı sıra kadın-erkek ilişkisini ve arkadaşlıkları bozucu etkiye sahip. Erkek açısından etkisine bakıldığında, cinsel ilişki istemediği durumlarda erkeği zorluyor, istese de istemese de ilişkiye girmeye çalıştığı ya da yakınlaştığı veya kendisine yakınlık gösteren her kadına cinsel istek duyması gerektiğini sanıyor. Kadın tarafından bakıldığında ise onlara yakınlaşan her erkeğin aklında cinsellik olduğunu düşünüyorlar.

    CİNSELLİK İÇİN MUTLAKA EREKSİYON GEREKLİDİR.
    Böyle düşünen erkek, cinsel yakınlaşmanın erken döneminde dikkatini penisine ve ereksiyonuna çevirerek kendini sıkıştırıyor, gelişen performans kaygısı nedeniyle cinsel hazzı engelliyor. Özellikle ara ara sertleşme zorluğu yaşayan erkeklerde ereksiyonun yakın takibi, cinsel ilişkiye dair konsantrasyonu bozarak ereksiyon zorluklarının artmasına neden oluyor. Ayrıca sertleşmeye odaklanmış bu yoğun dikkat, erkekte sevişmenin birleşme dışındaki yönlerinin ihmal edilmesine, böylece hem kendi hem de partneri açısından cinsel yaşamın zevklerini sınırlamasına yol açıyor.

    CİNSELLIĞI ERKEK YÖNETİR, HER ŞEYİ BİLİR VE EYLEMİ MUTLAKA O BAŞLATIR.
    Sevişmeyi başlatan ve sürdürenin erkek olması inanışı kadını pasifize ediyor. Bu inanışı, cinsel olarak arzulu ve aktif kadından korkan toplumlar yaratıyor. Özellikle de kendine güvensiz erkekler, eşlerinin cinsel isteklerinin farkına varmaktan rahatsız oluyor. Erkeğin bu rahatsızlığına karşılık olarak kadın da kendini sadece eşinin istediği zaman ve onu memnun etmek için ilişkiye girmeye koşullandırıyor. “Erkek her şeyi bilir” yanlış inanışıysa, cinsel yaşamda bir sorun olduğunda erkeğin kendini yetersiz hissetmesi ve kendi erkekliğini sorgulamasına neden oluyor.

    CİNSELLİK İÇGÜDÜSELDİR, ÖĞRENİLMEZ.
    Cinselliğin içgüdüsel yönü olabilir ama cinsel yaşam, aktif çaba ve öğrenilenlerle güzelleşiyor. Cinselliğin içgüdüsel olduğu ve öğrenilemeyeceği yönündeki inanışı, kişileri aktif çaba ve öğrenmenin getireceği katkılardan mahrum bırakacağı gibi, bir sorun yaşandığında kendilerinde eksiklik olduğu algısını da yaratıyor.

    ERKEĞİN PENİS BOYU, CİNSEL İLİŞKİ İÇIİN ÇOK ÖNEMLİDİR.
    Cinselliğin anatomik ve fizyolojik özelliklerine bakıldığında penis boyunun cinsel ilişki için önemli olmadığı görülüyor. Bu konudaki yanlış inanış, erkeklerde penis boylarının yeterli olup olmadığıyla ilgili kaygılarla kendini gösteren, cinsel kimlikleriyle ilgili kuşkularını yansıtıyor.

    HAMİLEYKEN KURULAN CİNSEL İLİŞKI BEBEĞE ZARAR VERİR.
    Eğer kanama, düşük tehdidi, genital enfeksiyon ve benzeri ekstra bir tıbbi sorun yoksa hamileyken kurulan cinsel ilişkinin bebeğe zararı yok. Çünkü içinde bulunduğu amniyon sıvısı, bebeği dış faktörlere karşı koruyor. Bu konuda, cinsel ilişki sırasında karın bölgesine baskı yapmayacak pozisyonların tercih edilmesi önem taşıyor. Öte yandan gebelikte cinselliğin devam etmesinin hem hormonal hem psikolojik açıdan yararları da bulunuyor.

    ÇİFTLERIN AYNI ANDA ORGAZM OLMASI GEREKİR.
    Cinsel fizyolojileri farklı olan kadın ve erkeğin aynı anda orgazm olması ancak rastlantısal unsurlarla ilişkili olarak yaşanabilecek bir durum. Bu yanlış inanış, aynı anda orgazm olmadıklarında çiftlerde eksiklik duygusuna neden olabiliyor.

    BİR KADININ BAKİRE OLDUĞUNUN KANITI, CİNSEL BİRLİKTELİĞİN ARDINDAN KAN GELMESİYLE ISPATLANIR.
    Yapılan çalışmalar gösteriyor ki ilk cinsel birleşmede kızlık zarına bağlı olarak kanama olma olasılığı yüzde 40, yani yüzde 60 kanama olmuyor ya da gözün ayırt edemeyeceği, mikroskobik düzeyde gerçekleşiyor. Bizimki gibi kızlık zarına çok önem verilen kapalı toplumlarda ilk gece cinsel birleşmede kan gelmemesinin, kadının bakire olmadığını gösterdiği inancı bazen kötü olaylara neden oluyor.

    MASTÜRBASYON ZARARLIDIR.
    Mastürbasyon cinselliğin yaşanmasının sağlıklı ve normal bir yolu. Cinsel partneri olmayan kişinin bu isteğini giderme yolu olabileceği gibi, düzenli cinsel partneri olsa da karşı tarafın cinsel ilişki yaşamak için uygun ya da istekli olmadığı koşullarda cinsel isteği gidermede kullanılacak sağlıklı bir etkinlik olarak da öne çıkıyor. Ayrıca cinsel ilişki esnasında çiftlerin tercihine göre, karşılıklı olarak uygulayabilecekleri haz alma aracı olabiliyor. Çeşitli cinsel işlev bozukluklarının tedavisinde uygulanan cinsel terapilerde ise mastürbasyon tedavi yöntemi olarak kullanılıyor. Mastürbasyonun zararlı olduğu hurafesi, özellikle gençlerin cinsel arzularının farkına varmalarını ve orgazmın hazzını öğrenmelerinin yaratacağı sonuçları engellemek için geliştirilmişe benziyor.

    TÜM FİZİKSEL YAKINLAŞMALAR SEVİŞMEYLE SONLANIR.
    Bu yanlış inanış, eşlerin birbirlerine yakınlık ve sevgi ifadesi olarak temaslarını sınırlıyor. Özellikle erkeğe atfedilen “erkekler cinsel ilişkiyi her zaman ister ve buna her zaman hazırdır” cinsel mitiyle beraber düşünüldüğünde, eşinin sadece sevgi ifadesiyle sokulduğu durumlarda, her iki taraf da istemediği halde kendilerini cinsel ilişkiye geçmek zorunda hissediyor.

    MENOPOZ, CİNSEL İSTEĞİ ORTADAN KALDIRIR.
    Bu miti, üreme ile sevişmeyi birbirine bağlayan kültürel gelenek yaratıyor. Menopozla beraber kadının cinsel hayatının da bittiğine inanan erkek, eşiyle sevişme isteğini ona çekinerek ifade ederken; kadın da cinsel isteğini bastırma ya da ifade etmeme yoluna gidiyor.

    ERKEKTE SEVİŞME ESNASINDA PENİSİN SERTLİĞİNİ KAYBETMESİ, EŞİNİ ÇEKİCİ BULMADIĞI ANLAMINA GELİR.
    Sevişme sırasında erkeğin dikkati azalabiliyor veya başka bir nedenle ereksiyon geçici olarak ortadan kalkabiliyor. Erkeğin cinsel arzusu varsa, sevişmeye devam edildiğinde ereksiyon yeniden sağlanıyor. Ancak ereksiyon kaybı erkek açısından da kaygı faktörü olarak algılanırsa, bunun yeniden sağlanması güç oluyor.

    GERÇEK ORGAZM BIRLEŞMEYLE OLANDIR.
    Yapılan çalışmalara göre kadınların yüzde 98’inin orgazm olması için direkt klitoral uyarı gerekirken, sadece yüzde 2’si birleşme esnasında orgazm olabiliyor. Bu fizyolojik bir özellik olsa da söz konusu hurafe nedeniyle kadın cinsel birleşmeyle orgazm olamadığında kendini eksik hissediyor.

    ORAL SEKS SAĞLIKLI DEĞİLDİR.
    Oral seks; hem cinsel ilişki öncesi zevk alma aracı olarak, hem de kendisi başlı başına bir cinsel etkinlik olarak sağlıklı cinsellik sınırları içinde yer alıyor. Ancak cinsel organlar ve ağız mikrop almak için uygun bölgeler olduğundan oral sekste dikkat edilmesi gereken husus hijyen ve temizliktir.

    CİNSEL BİRLİKTELİKTE FANTEZİ KURULMAZ, KONUŞULMAZ.
    Cinsel ilişki esnasında çiftlerin birbirlerine ne hissettikleri ve o esnada neyi tercih ettiklerine dair geribildirimde bulunması konsantrasyonlarını ve dolayısıyla cinsel hazzı artırıyor. Ayrıca istemedikleri ve konsantrasyonlarını bozan temasları önlemelerini de sağlıyor. Fantezilerin karşılıklı uygunluklar ölçüsünde yaşanması ise kişilerin kendi içlerinde sakladıkları, cinsel yaşamlarına sokmadıkları arzularının ifade edilmesi ve yaşanmasını sağlıyor.

    Formsante 2016 – Şubat sayısı
    Ayşegül Uyanık Örnekal

  • Günlük fular modelleri

    Günlük fular modelleri

    Bu isimler, günlük stillerinde fark yaratmak adına zaman zaman fuları tercih ediyor. Bu sayede, kıyafetlerine hareket de katıyorlar.

    gunluk_fular_modelleri (1) gunluk_fular_modelleri (2) gunluk_fular_modelleri (3) gunluk_fular_modelleri (4) gunluk_fular_modelleri (5) gunluk_fular_modelleri (6) gunluk_fular_modelleri (7) gunluk_fular_modelleri (8)

    cosmopolitanturkiye / moda

  • Evinizde pufları kullanma

    Evinizde pufları kullanma

    Herkes evinde maksimum konforun peşinden koşuyor. Kanepe alırken en rahatını, yatak alırken en ortopediğini seçeriz. Evdeki huzurumuzu en yükseklere taşıyan rahat mobilya ve dekorasyonlar, kendimizi çok daha iyi hissetmemizi sağlar. Bir evde puf varsa, o evde kesinlikle rahatına düşkün, dekorasyona meraklı, aksesuarları seven biri yaşıyor demektir. İstediğiniz yerde kullanabilirsiniz ama ayaklarınızı pufa uzatıp televizyon izlemenin keyfini hiçbir şeye değişmezsiniz. Pufları evin farklı alanlarında da kullanarak daha da rahat düşkünü biri olduğunuzu gösterebilirsiniz. İşte evinizde pufları kullanabileceğiniz farklı alanlar:

    Evinizde pufları kullanma

    puf_kullanma_alanlari

    Çalışma Masası Altı

    Evinizde sık sık çalışma masasında vakit geçiriyorsanız, sandalyeden aşağı sarkıttığınız ayaklarınız ağrıyacak ve yorulacak demektir. Daha rahat çalışmak için, masanın altına ne çok alçak ne de çok yüksek bir puf koyarsanız, iş veriminizi yükseltecek bir konfor yakalayabilirsiniz.

    calisma_masasi_alti_puf

    Küçük Mutfaklar

    Küçük tasarlanan mutfaklarda yemek yemenin imkânsız olduğuna inanılır ama her küçük odanın çok daha kullanışlı olduğu bir şekil mutlaka bulunur. Mutfaklarda da yüksek masa yerine, mutfak rafıyla birleşen bir çekmeceyi masa olarak kullanıp yemek yiyebilmek için bir alan yaratabilirsiniz. Oturmak için de yer kaplamayan, özel tasarım pufları tercih ederek rahat bir şekilde yemeğinizi yiyebilirsiniz.

    mutfak_puf_modelleri

    Antreler

    Ayakkabıları oturarak giymek veya çıkarmak her zaman daha kolaydır. Bu rahatlığı yaşayabilmeniz için antrenize güzel bir puf alabilirsiniz. Özel tasarımlardaki ve renklerdeki puflar sayesinde, hem evinize şıklık katar hem de ayakkabılarınızı giyip çıkarmak çok daha kolay bir hale gelir.

    puf_dekorasyonu

    Salonlar

    Evinizin salonunda, herkesin ayaklarını uzatabileceği bir dekorasyon yapmakta zorlanabilirsiniz. Bir sürü kanepe alıp herkesi rahat ettirmek yerine, bir iki tane puf ile müthiş bir berjer ve puf takımı ortaya çıkarabilirsiniz. Tarzınızı yansıtan kumaşlardaki ve modellerdeki puflar ile salonunuzda herkes rahat eder.

    puf_modelleri

    Evcil Hayvanlar İçin Konfor Noktası

    Evinizde kedi veya köpeklerinizle birlikte yaşıyorsanız, dinlenmeleri için puflar harika aksesuarlar olabilir. Üzerinde oturabilecekleri veya yatabilecekleri boyutlarda puflarla evcil hayvanlarınıza konforlu bir hediye verebilirsiniz. Evinizin renkleriyle uyumlu ve özel tasarımlardaki puflarla ortaya güzel bir görüntü çıkacaktır.

    Kaynak: Evhayat.com