Blog

  • Evliliklerde peri masalı biterse…

    Evliliklerde peri masalı biterse…

    Günümüzde mutlu başlayan ancak sonu boşanmayla biten evlilikler hızla artıyor. Peki ama peri masalı hikayesini andıran evlilikler neden yürümüyor? Evlilik ve Aile Terapisti İlkim Öz Tan, günümüz evliliklerini ve mutlu bir evlilik için çiftlere düşen görevleri kaleme aldı.

    Son yıllarda zar-zor yürüyen evliliklere ve boşanma avukatında soluğu alan eşlere sık sık rastlıyoruz. Üstüne üstlük, bu evlilikten canı yanan insanların, kendilerine hiç ayna tutmadan ikinci hatta üçüncü evliliklere imza attıklarını görüyoruz. Elbette ki bu durum sadece bir sonuç… Eşleri, kadını ve erkeği bu olumsuz sonuca vardıran nedenler çözülmedikçe, aynı sonuç tekrar edip durur. Evlilik terapisine gelen eşlere, sonuca değil de onları bu sonuca getiren nedenlere bakmamız gerektiğini söylediğimde, eşler huzursuzlaşıyor. Çünkü insan, kendi hatasıyla yüzleşmek istemiyor.

    Evlilik, hayata iki kişilik bir başlangıç ve bir yaşam biçimidir

    Birbirine deli divane aşık iki kişi, hayatlarını birleştirmeye karar verip evleniyorlar. Göz göze, diz dize, el ele, yürek yüreğe yapılan başlangıç, zamanla kavga-gürültü, hakaret, aşağılama ve en sonunda da ayrılığa kadar gidebiliyor. Bunun birincil nedenlerinin başında, eşlerin evliliğin yapısına ilişkin yanlış algılamalarını görüyorum. Evliliği, “Benim dediğim, benim istediğim olacak” diye gören kişiler ne yazık ki kaybediyor. Çünkü evliliğin temelinde paylaşım var. Hiç kuşkusuz farklı kişilikler beraberinde, farklı zevkleri, farklı uğraşıları ve hayata farklı bakış açısını da getiriyor ancak, farklılıklarda buluşamamak evliliği bitiriyor ya da sancılı gitmesine neden oluyor.

    Zıt kutuplar flörtte birbirini çeker ama evlilikte iter

    Sevgiliniz dışa dönük, neşeli ve coşkulu dolu biriyken, siz de tam tersi içe dönük, durgun bir yapıya sahipseniz, birbirinize doyamazsınız. Siz onda coşkuyu, hareketi, o sizde dinginliği bulur. Flört ederken eğlenceli olur bu durum. Ama bir de evliliği düşünün… Evlendiniz ve eşiniz sürekli gezmek istiyor, yerinde duramıyor, dışarıya programlar düzenliyor. Siz ise evde onunla baş başa olmak istiyorsunuz. Evlilik terapilerinde en sık rastladığım sıkıntı budur. Çok farklı kişiliklerin, aynı evde sıkıntı yaşaması. Farklı kişilikler, birbirleriyle empati kuramazlar dolayısıyla birbirlerini anlayamazlar. Bir süre sonra karşılıklı memnuniyetsizlikler, suçlamalar, cinsel ceza ve eşlerin birbirinden uzaklaşma süreci başlar. Evliliğin yıpranmasına ve eşlerin birbirlerini zedelemesine neden olan “suçlama”, “eleştirme” davranışları arttıkça, öfke patlamaları kaçınılmaz olur. Bu sebepledir ki, birbirine benzer kişilik yapılarının evlilikleri daha sağlıklı ve uzun ömürlü olur.

    Günümüz insanı bencil

    Artık eskinin paylaşımcı insanı çok az. Özellikle genç nesilde, bencillik ön planda. Daha “ben merkezciler”. Sıkıntıya gelemiyorlar. Maddi çıkarları ön planda yer alıyor. İş, kariyer, para gibi maddesel gereçler, genç neslin olmazsa olmazları arasında. Liste başında bunlar olunca, sevgi, aşk, hoşgörü, karşı tarafa saygı duyma, sadakat gibi manevi kavramların içi boş kalıyor. Bu yüzdendir ki, günümüz insanı doyumsuz ve mutsuz. Maddi zenginlikleri mutlu olmak için bir araç değil de, amaç olarak gördükleri sürece kadınlar da, erkekler de mutsuzluklarıyla baş başa kalacaklar.

    İşkolik insanların sayısı gitgide artıyor. Kadın ya da erkek evliliğine ve eşine ayıracağı zamanın ve enerjinin tümünü işinde harcayınca, geriye o insanın posası kalıyor. Evlilik ise, posaları istemiyor.

    Evlilik birbirine zaman ve sevgi yatırımı yapmaktır

    Bu dünyada hiçbir ilişki yoktur ki, zaman ayırmadan, sevgi göstermeden ve emek harcamadan büyüsün. Evlilikte de böyle bir gerçeklik var. Gün boyu işlerinde olan eşler, eve yorgun gelir ve hiçbir paylaşım olmadan karınlarını doyurup, yatıp uyurlarsa, bunun sadece adı evlilik oluyor, içeriği değil. Gün içinde ne kadar yorulursanız yorulun, eşinize ve ilişkinize zaman ayırmalısınız. Evet bazen geceyi televizyon karşısında pinkleyerek geçirebilisiniz ama çoğu zaman, eşinizle paylaşımlarınız olmalı. Artık eşlerin televizyonları ve izledikleri programlar bile ayrı. Aynı evde ayrı hayatlar… “Televizyon izlerken el ele oturun” önerilerini bile yapamaz olduk çünkü dediğim gibi, eşlerin televizyon izledikleri odaları bile ayrı. Oysa aynı filmi izleyip, sonrasında yorumlamak bile bir paylaşımı getirir.

    Monotonlaşan evliliklere, en azından hafta sonları şehir dışına çıkma planları yapmalısınız, evliliğinize renk katmalısınız derim. Çoğunun verdiği yanıt şöyledir: “Aman gitmeyelim çünkü eşime yol boyunca katlanamam”.

    Sevginin paylaşımına gelince, evlilik sevgiyle beslenir. Sevgi dolu dokunuşlar, sevgiyle yapılan davranışlar, sevgi sözcükleri eşlerin mutlu olmasına neden olur. Öyle eşler biliyorum ki, bu konuda inatlaşıyorlar. “Neden hep ben yapıyorum, biraz da o yapsın.” “Sevgi dolu yaklaşırsam, tepeme çıkar.” Sevgiyi ifadede ve sevgiyi karşı tarafa aktarmadaki anlayış böyle olduğu sürece, kişilik çatışması yaşayan eşlerin, evliliklerinde sevgiyi yaşamaları çok zor.

    Artık bir yastıkta yaşlanılmıyor

    “Bir yastıkta kocayın…” temennileri günümüz insanında gerçekliğini yitirmiş gibi. Yeni evlilere, bir yastıkta yaşlanın iyi dilekleri söylenmiyor. Sadece mutluluklar dileniyor. Üstüne üstlük, yeni evlilerin de böyle bir niyeti olmuyor. “Olmazsa boşanırım…” mantığı ön planda şimdilerde. Çünkü kimse, kendisini değiştirmek istemiyor. Kendi hatalarını görüp, yüzleşmek ve bir de bu hataları onarmak yani değiştirmek, insana zor geliyor. İşin kolayını seçiyor çoğu; “Karşı tarafı değiştirmek” ya da “evliliği bitirmek”. Emek vermediğiniz bir ilişkiyi bitirmek her zaman kolaydır, emek verilmeyenden vazgeçmek zor değildir. Karşı tarafın davranışlarını ve kişiliğini eğip bükmek, kolunu kanadını kırmak daha kolaydır. Kendi kusurlarımıza neden olan yönlerimizi değiştirmek ise, çok daha zordur. Bencil, narsist, hiperaktif kişilik yapıları ise kendilerini değiştirmekten korkarlar. Çünkü değişim sancılıdır. Ve onlar acı çekmek istemezler, karşı tarafı acıtırlar.

    Ninelerimizin, dedelerimizin evliliklerine baktığımızda ve şimdilerdeki sağlıklı evlilikleri gözlemlediğimizde, eşlerin birbirlerine karşı sevgi ve saygı dolu olduklarını, ilişkilerine önem verdiklerini, maddenin değil de, duyguların ön planda olduğunu ve mutlu olmak için çaba gösterdiklerini görüyoruz.

    Değişim cesaret ister, eşler birbirlerine değil de kendilerine ayna tutmalılar

    Evliliklerinde mutlu olmak isteyen eşler, birbirlerini değil de, kendilerini irdelemeliler. Karşı tarafın eksiğini, gediğini değil de kendi eksik gediklerine bakarak evliliklerine çeki düzen vermeliler. Sorunlar karşısında mücadele vermeli, hemen pes etmemeliler. Tıpkı kartalların hayat öykülerinde olduğu gibi. Biliyorsunuz kartallar seksen yıl yaşarlar. İlk kırk yılın sonunda ya kendisini yenileyip, değişecektir ya da yok olup ölecektir. Yok olmayı seçen kartal, bir tepeye tüner ve yok olmayı bekleyerek ölür. Değişimi seçen kartal ise, tünediği tepede önce gagasını kırar yeni ve sağlam gagasının çıkması için, sonra eskimiş tırnaklarını kırarak yenilenmesini bekler. Daha sonra da kırlaşan tüylerinin dökülüp, yenilerinin çıkması için sabreder. Uzun bir sürecin, acı ve sancılı bir dönemin ardından, kartal kendisini yenilemiş, olumlu yönde değişmiş olarak hayata devam eder.

    Hiç birimiz acı çekmek istemeyiz ve acıdan kaçarız ancak bu bizim korkak yanımızdır ve rotası mutsuzluktur. İlişkilerimizdeki sorunlardan kaçmak, ilişkiyi yok etmek demektir. İlk evlilikleri boşanmayla biten kişiler, kişiliklerindeki hatalı yönleri törpülemezlerse, ikinci hatta üçüncü evlilikleri de mutsuz sonla biter.

    Evlilik terapileri, hastalanmış evliliklerin hastanesidir. Hasta erken teşhisle bize getirilirse, sonuç olumlu oluyor ama ölmüş bir evlilik geldiği zaman, terapinin ve terapistin de elinden bir şey gelmiyor. Evlenmeden önce kendinizi ve karşı tarafı olabildiğince objektif değerlendirmelisiniz. Onu olduğu gibi kabul edecekseniz evliliğe adım atın. Ve sorunlar karşısında fare değil de, kartal olun. Mutluluğu seçmeyi de sakın ola unutmayın.

  • Vajinismus tedavisinde eşlerin rolü

    Vajinismus tedavisinde eşlerin rolü

    Vajinismus, kadın bedeninde cinsellik algısına bağlı olarak gelişen bir fonksiyon bozukluğu olsa da, eşin doğru davranışı tedavi sürecini hızlandırır.

    Maalesef bir çok kişi için cinsellik penis-vajen birlikteliği ve 3-5 dk da boşalmak olarak yaşanır. Oysa kadının rahatlaması, gevşemesi, penisi kabul eder hale gelebilmesi için usulünce ve yeterli sürede sevişme işin en önemli bölümüdür. Usulünce den kasıt; cinselliği beden ve ruh bütünlüğü içinde yaşamaktır. Her iki taraf bu bütünlükte eksik olan taraflarını (enerjilerini) tamamlamayı, birbirlerinde yok olarak başka bir şey olmayı hedeflemelidir. Bu hedefe giderken bedenin, her bir noktası, 5 duyunun (koku, dokunma, tat, işitme, görme) her biri kullanılmalıdır.

    Bu anlamda kadın ve erkek kendi bedenlerini tanımalı, bedenin ihtiyaçlarına kulak vermelidir. Aynı zamanda çiftler birbirlerinin bedenlerini ve ihtiyaçlarını, zevklerini keşfetmeye onları dikkate almaya niyetli olmalıdır.

    İşte bu noktada erkek vajinismus sorununun çözümüne büyük oranda yardımcı olabilir. Kadın bedenini penisi alabilir hale getirmek erkek için mümkünken maalesef çoğu erkek “bu onun sorunu, sorununu çözsün bende gireyim. O istemiyorsa ben ne yapabilirim” savunmasıyla kendilerini güzel şeyleri keşfetmeye kapatıyor.

    Evet sorun kadının olsada, cinsellik birlikte yaşanır,hazlar uyumlu eylemlerle her iki taraf için artar. Erkek kadın bedenini ve ruhunu nasıl kullanacağını keşfederse bu iki taraf içinde güçlü, keyifli, haz dolu bir birlikteliğe kapı açar.

    Bu anlamda vajinismus tedavi sürecinde her iki taraf ruh beden birlikteliğinde, cinsel doyumu keşfedecek teknikleri öğrenerek vajinismusu nimete dönüştürebilir. Zira birçok penisi rahatlıkla alan kadın ve 2 dk da vajene girip boşalan erkek vardır. Ancak bunun doyumlu bir cinsellikle alakası yoktur. Cinsellik , ruh ve bedenin her bir hücresinin doyumuyla yaşandığında, cinsellikten beklenen faydalar çiftlerin yaşamlarına yansır.

    Hal böyleyken kadın kendi sorunuyla ilgilenirken en az onun kadar erkek de yapması gerekenleri öğrenip uygulamaktan sorumludur.

    2 yıllık evli vajinismus şikayetiyle gelen hastam S.F ile yaptığımız bilinçaltı çalışmada ortaya çıkan sonuç S.F bir kez eşini aldığında eşinin gözünde büyüsünü kaybedeceğini zannediyordu. Daima arzulanma isteği onu ‘vermekten’ alıkoymuştu.

    Bilinçaltı yeniden “fazla naz aşık usandırır” formatında yapılandırıldı. Sürekli gündemde kalmak için geliştirilen formülün pratik yaşama zarar verdiği, daha da vereceği fark ettirildi. Bilinç ve bilinçaltı aynı frekansa geldi. Bu arada eşin davranış modeli düzeltildi. Böylece S.F ve eşi arzulu doyumlu bir cinsel yaşamın nimetlerinden istifade edebildiler.

    VajinismusTecrübe ve deneyimlerimiz için tıklayın!

  • Ayrılıkta cumartesi etkisi

    Ayrılıkta cumartesi etkisi

    Hayatı onsuz düşünemediğiniz sevdiğiniz insandan ayrılmanın şokundan kurtulmak istiyorsanız bazı pembe hileler yapın! Ayrılık hüznünden kurtulmanın en iyi yolu sosyalleşmek, en uygun gün ise cumartesi! Kendinizi yalnız hissedebileceğiniz özel (Cumartesi, Sevgililer Günü vb.) günlerde, “arama krizi”ne girmek istemiyorsanız; arkadaşlarınızla buluşun, hobiler edinin, kurslara yazılın… Bir de sakın telefon numarasını silmeyi unutmayın!

    Ayrılma kararı verilen bir ilişkiyi bitirmek neden bazıları için daha zordur veya hangi durumlarda ayrılık daha zor gelir? Medical Park Fatih Hastanesi’nden Klinik Psikolog Sinem Demir; duygusal ilişkilerde ayrılık meselesini farklı yönleriyle değerlendirdi:

    Duygusal bir ilişkinin bitmesi; bir kişi ile duygusal paylaşımın bitmesinin ötesinde, bir yaşam biçiminin kesintiye uğraması anlamına gelebilir: Birlikte yapılan sosyal faaliyetlerin, geleceğe yönelik hayallerin, ortak arkadaşlarla görüşmenin de kesilmesi gibi… Biten bir ilişkinin ardından, kişinin kendisini sosyal olarak konumlandırma biçimi de değişebilir; örneğin “evliliğe doğru giden” bir ilişkinin bitmesinin ardından, sosyal konum yeniden “bekâr” olarak değişir. Evlenmeyle ilişkili olumlu beklentileri olan bir kişi için ayrılık, bu açıdan da zorlayıcı olabilir. Boşanma yoluyla bekârlığa dönmek ise; sosyal çevrenin de etkisiyle, alışma sürecinin daha sancılı geçmesine yol açabilir.

    İlişkinin hayatın hangi döneminde bittiği de, ilişki sonrası dönemde yaşanan streste belirleyici olabilir. Genç yetişkinlik, geleceği olan bir ilişki beklentisinin en fazla olduğu dönemdir. Duygusal bir etki yaratmış, “karşılıklı uygunluk” olduğu gözlenmiş bir ilişkinin bitmesi, geleceğe yönelik yalnızlık endişesine ve duygusal ilişkilere dair ümitsizliğe yol açabilir. Diğer taraftan, bu dönemde duygular ve başa çıkma mekanizmaları gelişmiş olacağından, bitmiş ilişki daha sağlıklı değerlendirilebilir. Yetişkinlik ve olgunluk yıllarında bir ilişkinin bitmesinde; alışılmış bir düzenin bozulması, çocuklar ve maddi paylaşımlar gibi etkenler işin içine girer.

    “Daha iyisini bulamam” sendromu

    Bir araştırmaya göre; ayrıldıkları partnerlerine duygusal olarak daha yakın hissedenler, ilişkisi uzun süre devam etmiş olanlar ve ayrıldıkları kişi kadar iyi bir partneri bir daha bulamayacaklarına inananlar daha fazla stres yaşıyorlar.Ayrılma-devam etme arasında kalan bir kişinin (veya çiftin), duygusal bir ilişkiye dair beklentileri, çocukluk dönemlerinde yaşanmış ciddi ayrılıklardan da etkilenir. Bağlanma kuramına göre; çocukluk döneminde yaşanan ayrılık-bağlanma sorunları olan kişilerde, ayrılmaya ve reddedilmeye hassasiyet daha fazla olabiliyor ve bu kişiler, bir ilişkinin bitmesine abartılı tepkiler verebiliyorlar. Dahası, ayrılacaklarına emin oldukları ilişkiler kurabiliyorlar veya sağlıklı bir ilişkiyi farkında olmadan sabote ederek ayrılık-mutsuzluk döngüsünü hazırlayabiliyorlar.

    “Benliği Sessizleştirme” kuramına göre ise; kendilerini ancak duygusal bir ilişkide iken “var” olarak hisseden ve sırf ilişkiyi sürdürebilmek için kendi düşünce-duygularını bastıran kişiler, bir ayrılık durumunda depresyona daha yatkın oluyorlar.

    Bitiş şekli travma yaratabilir

    İlişkinin bitmeden önce nasıl olduğu ve ne şekilde bittiği de sonrasındaki ruhsal durumu etkileyebilir. Örneğin; duygusal ve/veya fiziksel tacizin yoğun yaşandığı bir ilişkinin bitişi sonrası, bir “rahatlama” olması beklenir. Ancak böylesi bir ilişki sonrası, taciz travmasının etkileriyle başa çıkmak gerekir. “Toz pembe” gibi görünen bir ilişkinin, aniden ve şok edici bir şekilde bitmesi ya da çok uzun yıllar “hangi yöne gideceği belli olamamış” bir ilişkinin bitmesi gibi ayrılık biçimleri de ayrılığın kabullenilmesini zorlaştırabilir.

    Ayrılığı anlamak

    Ayrılık sonrasında olumsuzu olumluya çevirmek için daha fazla beklentisi olanlar, depresyona daha az giriyorlar. Bu kişiler daha olumlu düşünceler geliştirmeye çalışıyorlar, fiziksel ve sosyal faaliyetlere ağırlık veriyorlar.Ancak bir ayrılık sonrasında hızlı bir şekilde olumsuz (üzüntü, öfke, yas gibi) duyguları bastırmak, uzun vadede sağlıklı bir durum değildir. Sağlıklı olan, ayrılık sonrasındaki bu olumsuz duyguları yaşamaya izin vermek ve biten ilişkiyi/ilişkideki rolümüzü yeniden değerlendirmektir. Bu noktada psikoterapi desteği alınabilir; çünkü ayrılığı anlamak, duygusal gelişim için bir fırsat olabilir. Sonrasında ise sadece yeni bir duygusal ilişki arayışı amacı içermeyen, ertelenmiş hobileri de kapsayabilecek yeni bir sosyalleşme ağı oluşturmaya başlanabilir.

    “Sevmek”, “hoşlanmak” ve “aşık olmak” gibi duygusal yüklemelerin nasıl yorumlandığı; bu duyguların yaşanmış ilişkiye ait duygular mı olduğu, yoksa o dönem yaşanan duygusal yoksunlukların etkisiyle mi karşıdaki kişinin yüceltildiği gibi konuların ele alınması; bitmiş ilişkiden yola çıkarak duyguların tanınması ve gelişmesi açısından önemlidir.

    ‘Cumartesi etkisi”nden korunun

    Bitmesi gerektiğinden emin olunan ancak bitirilemeyen ilişkilerde, davranışları kontrol etmek için önlemler almak da gerekebilir. Özellikle “Ayrılıkta Cumartesi Etkisi” olarak da adlandırılabilecek durumdan korunmakta fayda var. Çünkü sosyalleşmek için en cazip gün olan cumartesi, herkesin sokaklara döküldüğü, gözünüzün önünde sevgililerin dolaştığı bir gündür. Bu nedenle özel günlerde (cumartesi, hafta sonu, Sevgililer Günü vb.) kendinizi yalnız hissedebilir ve eski günleri hatırlayarak ani duygu patlamaları yaşayabilirsiniz. Bu tür günler, heyecanınızı ve duygularınızı depreştirebilir, bitmesi istenen ilişkiyi “aslında bir şans daha tanınabilir” gibi algılamanıza yol açabilir. Bunu önlemek için, o günden birkaç gün öncesinden başka planlar yapmalısınız; arkadaşlarınızla buluşmak, ertelenmiş hobilere başlamak veya kurslara yazılmak gibi…

    Telefon numarasını silin

    Kendinizi yalnız hissedebileceğiniz özel günlerde, verilmiş bir ayrılık kararını sabote edebilir ve sonradan pişman olacağınız aramalar yapabilirsiniz. Bu nedenle; ayrılmak istenen kişinin telefonunu ve e-posta adresini silmek, aniden gelişen arama isteğini kontrol almada işe yarayabilir. Neden ayrıldığınızı ve yeniden arama isteğinin neden gelişmiş olabileceğini bir kağıda yazmak da ani duygu patlamalarını sakinleştirebilir.

  • 2014 kız odası dekorasyon fikirleri…

    2014 kız odası dekorasyon fikirleri…

    2014 kız odası dekorasyon fikirleri galerimizde sizlerle…

    2014 kız oda dekorasyonu fikirleri…

    2014 kız oda dekorasyonu
    2014 kız oda dekorasyonu
    2014 kız oda dekorasyonu
    2014 kız oda dekorasyonu
    2014 kız oda dekorasyonu
    2014 kız oda dekorasyonu
    2014 kız oda dekorasyonu
    2014 kız oda dekorasyonu
    2014 kız oda dekorasyonu
    2014 kız oda dekorasyonu
    2014 kız oda dekorasyonu
    2014 kız oda dekorasyonu
    2014 kız oda dekorasyonu
    2014 kız oda dekorasyonu
    2014 kız oda dekorasyonu
    2014 kız oda dekorasyonu
    2014 kız oda dekorasyonu
    2014 kız oda dekorasyonu
    2014 kız oda dekorasyonu
    2014 kız oda dekorasyonu
    2014 kız oda dekorasyonu
    2014 kız oda dekorasyonu
    2014 kız oda dekorasyonu
    2014 kız oda dekorasyonu
    2014 kız oda dekorasyonu
    2014 kız oda dekorasyonu
    2014 kız oda dekorasyonu
    2014 kız oda dekorasyonu
    2014 kız oda dekorasyonu
    2014 kız oda dekorasyonu
    2014 kız oda dekorasyonu
    2014 kız oda dekorasyonu
    2014 kız oda dekorasyonu
    2014 kız oda dekorasyonu
    2014 kız oda dekorasyonu
    2014 kız oda dekorasyonu
    2014 kız oda dekorasyonu
    2014 kız oda dekorasyonu
    2014 kız oda dekorasyonu
    2014 kız oda dekorasyonu
    2014 kız oda dekorasyonu
    2014 kız oda dekorasyonu
    2014 kız oda dekorasyonu
    2014 kız oda dekorasyonu
    2014 kız odası dekorasyon fikirleri
    2014 kız odası dekorasyon fikirleri
    2014 kız odası dekorasyon fikirleri
    2014 kız odası dekorasyon fikirleri

    2014_kiz_oda_dekorasyonlari (1) 2014_kiz_oda_dekorasyonlari (4) 2014_kiz_oda_dekorasyonlari (5) 2014_kiz_oda_dekorasyonlari (6) 2014_kiz_oda_dekorasyonlari (7) 2014_kiz_oda_dekorasyonlari (8) 2014_kiz_oda_dekorasyonlari (9) 2014_kiz_oda_dekorasyonlari (10) 2014_kiz_oda_dekorasyonlari (11) 2014_kiz_oda_dekorasyonlari (12) 2014_kiz_oda_dekorasyonlari (13) 2014_kiz_oda_dekorasyonlari (14) 2014_kiz_oda_dekorasyonlari (15) 2014_kiz_oda_dekorasyonlari (17) 2014_kiz_oda_dekorasyonlari (38) 2014_kiz_oda_dekorasyonlari (40) 2014_kiz_oda_dekorasyonlari (41)

  • İnceltme garantili tok tutan diyet

    İnceltme garantili tok tutan diyet

    Prof. Dr. Ziya Mocan, kilo vermek isteyenlerin imdadına yetişti. ‘İnceltme’ garantili tok tutan öğünlerin formülünü verdi…

    Kilo, günümüzde sağlığı tehdit eden en önemli sorunların başına yerleşti. Küçük çocuklar bile obezitenin pençesine düştü. Kulaktan duyma diyet programları ise kilo artışına davetiye çıkarttı. “Zayıflaması imkansız” denilen hastalara kilo vermesiyle ünlenen İç Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Ziya Mocan ise “incelme” garantili formüller verdi. “Bir tost ile de doyulabilir, bir tancere fasulyeyle de” diyen Mocan, “Kilolarımla başım dertte” diyenler için tok tutan öğün seçenekleri sundu. İşte Mocan’ın tavsiyeleri:

    2 BİN KALORİLİK 1 GÜN
    SABAH: Çay veya kahve (şekersiz), 1 su bardağı süt (200 ml), 2 kibrit kutusu beyaz peynir (az yağlı), salatalık, domates, iki ince dilim ekmek (kepekli)
     KUŞLUK: 8 adet diyet bisküvi, 1 porsiyon meyve
     ÖĞLE: 100 gram tavuk (ızgara veya haşlanmış), 1 kase yoğurt (kaymaksız, 200 gr), salata (yağsız)
     İKİNDİ: 4 adet grisini, 1 kibrit kutusu beyaz peynir (30 gr)
    AKŞAM: 8 yemek kaşığı sebze yemeği, 1 kase yoğurt (kaymaksız), salata (yağsız), 6 yemek kaşığı makarna.
    GECE: 3 porsiyon meyve.

    GÜNDE 2 BİN KALORİ YETER
    Günde ortalama kalori ihtiyacımız 2 bin kalori civarıdır. Bu ihtiyaç, yaptığımız işe göre artabilir. Günde 100 kalori gibi çok az miktarlarda ihtiyaç fazlası alacağımız kalori bize yılda 5 kilo aldırır. Bir günde fazladan alacağımız 100 kalori, 6 küp şeker veya 2 dilim ekmeğe eşdeğerdir. Bir başka hesapla yüzde 0.3 oranında fazla enerji (kalori) almak 30 yılda 9 kilo aldırır.

    MEYVE SEVENLER
    SABAH: Çay veya kahve (şekersiz), 1 kibrit kutusu beyaz peynir (az yağlı), 1 ince dilim salam, salatalık, domates 2 ince dilim ekmek (kepekli), 1 su bardağı süt
     ÖĞLE: 8 yemek kaşığı sebze yemeği, 1 kase yoğurt (kaymaksız), salata (yağsız), 1 porsiyon meyve, 2 ince dilim ekmek (kepekli)
     İKİNDİ: 1 adet tost (yağsız), çay (şekersiz)
    AKŞAM: 100 gram kırmızı et (ızgara veya haşlanmış), 1 kase yoğurt (kaymaksız 200 gram), salata (yağsız), 6 yemek kaşığı makarna
    GECE: 4 porsiyon meyve

    ALTERNATİF ARAYANLAR İÇİN…
    SABAH: Çay veya kahve (şekersiz), 1 kibrit kutusu beyaz peynir (az yağlı), 1 kibrit kutusu dil peyniri, salatalık, domates, iki ince dilim ekmek (kepekli)
     KUŞLUK: 4 adet diyet bisküvi, 1 su bardağı süt (200 ml)
     ÖĞLE: 100 gram tavuk (ızgara veya haşlanmış), 1 küçük kutu ayran, salata (yağsız), 2 küçük haşlanmış patates
     İKİNDİ: 4 adet grisini, 1 adet karper peynir.
     AKŞAM: 8 yemek kaşığı sebze yemeği, 1 kase yoğurt (kaymaksız), salata (yağsız), 8 yemek kaşığı makarna.

  • Saray helvası tarifi

    Saray helvası tarifi

    Saray helvası nasıl yapılır ? Saray helvası malzemeleri nelerdir ? Saray helvası tarifi…

    Malzemeleri:
    5 çorba kaşığı tereyağ
    1 su bardağı sıvıyağ
    1 su bardağı pudra şekeri
    3 su bardağı un

    Yapılışı:Yağ ve unu teflon tavada istediğiniz kıvama gelene dek kavurun (çok kısık ateşte) Kavurma işlemi bittikten sonra pudra şekerini karıştırarak güzelce yedirin.Borcama düzleyip dilimleyin ve arzuya göre antep fıstığıyla servis yapın.
    Afiyet olsun..

  • Hangi vitamin, hangi hastalığın nedeni?

    Hangi vitamin, hangi hastalığın nedeni?

    Dr. İbrahim Bağcivan, vücudumuzun ihtiyacı olan vitaminlerin fazla kullanımının, hangi hastalıklara neden olduğunu açıkladı.

    Vitaminler, hayatımızı sağlıklı bir şekilde sürdürebilmek için olmazsa olmaz besin öğelerinden biri. Günümüzde vitaminlerin öneminin anlaşılması, tedavilerin de bir parçası haline gelmesine neden oldu. Ancak yararı sayılamayacak kadar çok vitaminin gereğinden çok alınması bir çok tehlikeyi de beraberinde getiriyor.

    Dr. İbrahim Bağcivan, her ilacın aslında bir zehir olduğunu ve ilacı zehirden ayıran tek özelliğin dozu olduğunu belirterek, “İnsan için en önemli, en hayati olan su bile gereksiz ve fazla tüketildiğinde önemli sağlık sorunlarına yol açabiliyor. Günümüz tıbbında vitaminlerin hangi şartlarda tedavi amacı ile hangi şartlarda tedbir amacı ile kullanılacağı bellidir” diyor.

    Vitamin eksikliğinin hastalıklara yol açabileceği ilk olarak 1896 yılında anlaşılıyor ve şu sonuç ortaya çıkıyor:

    C vitamini eksikliğinde cilt ve dişeti problemleri.
    A vitamini eksikliğinde görme problemleri.
    D vitamini eksikliğinde kemik problemleri.
    B vitamini eksikliğinde cilt ve sinir sistemi problemleri oluşuyor.
    Vejetaryen beslendiği bilinen kişilerde ise, hayvansal gıda tüketmediklerinden dolayı B12 vitamini eksikliği görülüyor. Bu nedenle vejetaryen beslenmeyi tercih eden kişilere tedbir amaçlı B12 vitaminini öneriliyor.

    Sadece yetersiz beslenme yüzünden olmuyor
    Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde beslenme problemlerinden kaynaklanan vitamin eksikliklerine pek sık rastlanmıyor. Bununla beraber vitamin eksikliği yalnızca yetersiz beslenmeye bağlı olarak ortaya çıkmıyor. Yaşamımızın değişik dönemlerinde artmış ihtiyacın (bebeklik, gebelik, ergenlik) karşılanamaması, diyabet, böbrek yetmezliği, barsaktan emilim bozukluğuyla seyreden hastalıklar, mide ameliyatları, yoğun alkol kullanımı gibi birçok durumda eksiklikler ortaya çıkabiliyor. Vitamin tedavisi denildiğinde bu risk gruplarına özel tedavi yapılması gerekiyor. Ancak günümüzde doğal besinlerle alınması gereken vitaminler ihtiyaç oluşmadan ilaç olarak rastgele alınıyor.

    Fazla alınan A, D, K vitaminlerine dikkat!
    Vitaminler kimyasal özelliklerine göre suda eriyen ve yağda eriyen vitaminler olmak üzere iki gruba ayrılıyor. B ve C vitaminleri suda eriyebildiği için vücudumuzda depo edilmesi söz konusu olmuyor. Bu nedenle eksiklikleri yağda eriyen vitaminlere göre daha sık görülüyor. Fazla tüketilmeleri vücutta birikim yapmadığı için çoğu zaman sorun oluşturmuyor. Yağda eriyen vitaminler (A, D, E, K vitaminleri) fazla alındığında vücutta birikiyor ve kontrolsüz kullanıldığı zaman “hipervitaminoz” denilen vitamin fazlalığına yol açabiliyor. Vitamin eksikliğinin sağlık sorunu olması gibi fazlalığı da sağlık sorunlarına neden olabiliyor.

    D vitamini fazla alındığında: Kalsiyum fazlalığının yanı sıra, D vitamini zehirlenmesine yol açıyor. Artmış D vitamini vücutta fazla kalsiyum emilmesine, dolayısıyla ciddi kalsiyum fazlalılığına neden oluyor. Bu da kalp ve böbrek sağlığı açısından ciddi ve önemli sonuçlar doğuruyor.

    A vitamini fazla alındığında: Ciltte koyulaşmaya, pullanmaya, kafa içi basıncının artmasına, şiddetli baş ağrısına, görme sorunlarına neden olabiliyor.

    K vitamini fazla alındığında: Kanın pıhtılaşmasına yönelik sorunları ortaya çıkarabiliyor.

    Fazla D vitamini almak kandaki kalsiyumu artırıyor
    Vitamin kullanımı ile karşılaşılan sorunlar bu ilaçların ilaç gibi değerlendirilmeyip masum ve zararsız sanılmaları gibi yanlış bir kanıdan kaynaklanıyor. Hal böyle olunca doktor önerisi olmadan, kontrolsüz ve bilinçsiz vitamin kullanımı değişik sağlık sorunlarına da yol açabiliyor. Özellikle ihtiyaçtan fazla alındığında vücutta depo edilebilen yağda eriyen vitaminlerin fazlalığına daha sık rastlanıyor. Fazla alınan vitaminler, bazı sağlık sorunlarına yol açabiliyor:

    D vitamini fazlalığı kan kalsiyum düzeyinde artmaya ve buna bağlı olarak kas krampları, kalp ritim problemleri, kabızlık gibi sorunların oluşumuna neden oluyor.

    A vitamini fazlalığı beyin basıncının artmasına, kas güçsüzlüğüne, baş ağrısına, görme problemlerine yol açıyor.

    C vitamininin vücutta depo edilmemesine rağmen idrarla atıldığından bazı böbrek taşlarının oluşmasını sağlıyor.

    Son dönemlerde yapılan bilimsel çalışmalar da yüksek dozda kullanılan E ve C vitaminlerinin akciğer kanserinin oluşumunu artırdığını gösteriyor.

    Yine yapılan çalışmalarda yüksek doz A, C ve E vitamini kullanmanın mide-barsak, prostat kanserinde kanser gelişimine neden olmasa bile beklenen yaşam süresini kısalttığı, tümörün büyümesine ve ilerlemesine katkı sağladığı gösteriyor.

    Doktora danışmadan almayın
    Günlük ihtiyaç kadar doğal gıdalardan alınan vitaminlerin herhangi bir soruna yol açmadığı biliniyor. Bu nedenlerden dolayı ihtiyaç gruplar dışında sağlıklı beslenmenin vitamin alımı için yeterli olduğu, ek vitamin ihtiyacının ise doktor tavsiyesine göre planlanmasının gerekliliği vurgulanıyor.

    Hangi dönemde hangi vitamin?
    İnternational Hospital İç Hastalıkları Uzmanı Dr. İbrahim Bağcivan, hangi dönemde hangi vitaminlerin alınması gerektiğini şöyle sıralıyor:

    Süt çocukluğu dönemi: D Vitamini
    Gebelik: Folik asit
    Böbrek yetmezliği olanlar ve diyaliz hastaları: Folik asit, D vitamini
    Mide ve bağırsak ameliyatı geçirenler: B12 vitamini
    Barsaktan emilim problemi ile seyreden hastalıklar: D vitamini, B12
    Yoğun alkol kullanımı: B1, B12
    Şeker hastaları: B1, B6
    Vejetaryen: B12

  • İlkbahar / Yaz 2014 Renk Trendleri

    İlkbahar / Yaz 2014 Renk Trendleri

    ilkbahar / yaz 2014 renk trendleri pastel ve parlak renklerin uyumlu olarak görüyoruz. İlkbahar / Yaz 2014 Renk Trendleri yeni parlak sezonun en sıcak renkleri galerimizde sizlerle…

    İlkbahar / Yaz 2014 Renk Trendleri

    İlkbahar / Yaz 2014 Renk Trendleri
    İlkbahar / Yaz 2014 Renk Trendleri
    İlkbahar / Yaz 2014 Renk Trendleri
    İlkbahar / Yaz 2014 Renk Trendleri
    İlkbahar / Yaz 2014 Renk Trendleri
    İlkbahar / Yaz 2014 Renk Trendleri
    İlkbahar / Yaz 2014 Renk Trendleri
    İlkbahar / Yaz 2014 Renk Trendleri
    İlkbahar / Yaz 2014 Renk Trendleri
    İlkbahar / Yaz 2014 Renk Trendleri
    İlkbahar / Yaz 2014 Renk Trendleri
    İlkbahar / Yaz 2014 Renk Trendleri
    İlkbahar / Yaz 2014 Renk Trendleri
    İlkbahar / Yaz 2014 Renk Trendleri
    İlkbahar / Yaz 2014 Renk Trendleri
    İlkbahar / Yaz 2014 Renk Trendleri
    İlkbahar / Yaz 2014 Renk Trendleri
    İlkbahar / Yaz 2014 Renk Trendleri
    İlkbahar / Yaz 2014 Renk Trendleri
    İlkbahar / Yaz 2014 Renk Trendleri
    İlkbahar / Yaz 2014 Renk Trendleri
    İlkbahar / Yaz 2014 Renk Trendleri

  • Yaşınızı soranlara cildinizle yanıt verin

    Yaşınızı soranlara cildinizle yanıt verin

    Kadınlara yaşı sorulmaz ama cildine bakarak tahminde bulunulabilir. Tahminleri boşa çıkarmak istiyorsanız Hollywood ünlülerinin dermatoloğu Dr. David Colbert’in önerilerini okumadan geçmeyin.

    Hollywood yapımlarında cilt danışmanlığı yapan, Naomi Watts, Rachel Weisz, Sienna Miller, Rosie Huntington, Jennifer Carpenter gibi isimlerin takipçisi olduğu ve daha birçok ünlü isme hizmet veren Dermatolog David Colbert, Türkiye’de ilk defa formsanté dergisine konuk oldu. New York Dermatoloji Grubu’nun kurucusu ve Colbert MD markasının yaratıcısı olan Dr. Colbert, Türk kadınlarına yaş gruplarına göre pırıl pırıl bir cilde sahip olmanın yollarını anlattı.

    20’ler – CİLDİ KORUMA DÖNEMİ
    20’li yaşlarda ana hedefiniz cildinizi kırışıklıklara ve erken yaşlanmaya karşı korumak olmalı. Tam da yaz aylarındayken şunu unutmayın; yoğun güneşe maruz kalmaktan ve üst üste bronzlaşmaktan uzak durmanız gerekiyor. Gün boyunca güneş ışınlarını pencerelerden ya da kıyafetlerinizin üstünden fark etmeden alıyorsunuz. Buna bir de dışarıdayken aldığınız ışınlar eklenince durum daha da kötü bir hale geliyor. Bu nedenle cildinize uygun ve güneşten koruyan bir nemlendirici günlük yaşamınızın bir parçası olmalı. Nemlendiricinin altına güneşten koruyucu etkileri nedeniyle ince bir tabaka C vitamini içerikli krem uygulayın.

    30’lar – YEDİKLERİNİZE DİKKAT ETME ZAMANI
    30’lu yaşlarla birlikte ne yerseniz o olduğunuzu fark etmeye başlayacaksınız. Tükettiğiniz her gıda artık cildinize doğrudan etki edecek. Bundan böyle şeker ve işlenmiş gıda tüketimini bırakmanız gerekiyor. Öğünlerinize lahana, yoğurt, badem, yabanmersini, zeytinyağı ve beyaz balık etini eklerseniz sadece karın bölgesindeki sıkılaşmayı izlemekle kalmaz, cildinizin ışıldadığını da fark edersiniz. 30’uncu yaş gününüzü kutladıktan sonra artık sorunlu bölgelerinizde birkaç damla botoksu düşünmenin hiçbir sakıncası yoktur. 30’larındayken 20’lerinde görünmek isteyenler mikrodermabrazyon, lazerle leke tedavisi, meyve asitleri ile hafif peeling ile yüz bakımı yöntemlerini deneyebilir. 30’lu yaşlarda küçük dozda botokslar uzun vadede sarkma ve kırışıklardan koruyabiliyor. Dr. Colbert’in tavsiyesi, 35 yaş ve üstündekilerin her üç ayda bir lazerli leke tedavisi ya da yılda üç kere fraksiyonel lazer tedavisi yaptırması…

    ● Korunmasız olan bölgelerinize (yüz, boyun, eller, kollar, bacaklar ve ayaklar) mutlaka her gün 30 koruma faktörlü ürünler kullanın ve bunu kapıdan çıkmadan en az 30 dakika önce yap›n. Ürününüzü günlük yaşamınıza uygun bir türde seçin; sprey, losyon, krem ya da roll-on olabilir. Böylece onu her gün kullanacağınızı garanti altına almış olursunuz.
    ● Dudaklarınızı da asla ihmal etmeyin ve koruma faktörlü nemlendirici rujlardan kullanın.
    ● Güneşin altında olduğunuz süre boyunca, şapka takın, güneşten koruyucu kıyafetler giyin. Araç kullanırken camdan gelen ışınlara karşı çok dikkatli olun.
    ● Cildinizi nemlendirmek için bol su tüketin.
    ● Yaz meyve sebzelerini bol bol tüketerek cildinize ihtiyacı olan antioksidanları verin.

    İhtiyacınızı öğrenin doğru yöntemi seçin
    Cilt bakımının yaşa uygun olması büyük önem taşıyor çünkü hiçbir yüz birbirinin aynı olmuyor. Dermatolog Dr. David Colbert şunları söylüyor: “Örneğin 30 yaşında ve cildi bronzlaşmaktan dolayı çok hasar görmüş birinin fraksiyonel lazer tedavisine ihtiyacı, 40 yaşında hiç bronzlaşmamış birinden önce ortaya çıkıyor. Benim felsefem, ne yapılmasına ihtiyacınız varsa onu yaptırmanızdır. Çoğumuz için geçerli olan şey şudur; 30’ların sonlarına ya da 40’ların başlarına kadar dolgu malzemeleri ve botoksa başlamak gerekiyor. En iyisi, uzman bir dermatologla endişelerinizi paylaşıp, neler yapmanız gerektiğini öğrenmeniz olacaktır.”

    40’lar – İNCE ÇİZGİLERİ DOLDURUN
    Yılda üç defa fraksiyonel lazer uygulaması yaptırın. Kılcal damarların görünümünü lazer tedavisi ile azaltın. Ayda bir kez cildinizdeki ölü deriyi arındırıcı yöntemlere başvurun. Cildinizde oluşabilecek her türlü şekil ve renk değişikliğini önemseyin. Her yıl düzenli olarak cilt kanseri açısından kontrollerinizi yaptırmaya başlayın. Her zamanki gibi fazla güneşten kaçının. Plajda 50+ koruma faktörü kullanın. Cilt bakımınıza uygun bir yüz yağını kullanmaya başlayın. Omuzlarda ve dekoltede oluşan kahverengi noktaları yok etmek için uygun yöntemleri araştırın. Restylane yöntemi ile ince çizgilerinizi erkenden doldurtun. Çene ve dudak üstündeki tüyleri lazer yöntemiyle yok edin. Güzel bir cildin kaynağı olan kolajen ve elastini artırmak için uygun bir nemlendirici kullanın.

    50’ler – DİYETİNİZİ DEĞİŞTİRME ZAMANI
    Haftada 3-5 kere Retinol A içerikli krem kullanın ve kızarıklıkları yok etmek için mutlaka altına bir tabaka anti inflamatuvar krem sürün. Her gün yüzünüze, boynunuza ve ellerinize 50 koruma faktörlü krem kullanın. cilt-2-temmuz-2012-resim-5Metabolizmanızdaki yavaşlama nedeniyle mutlaka diyetinizi değiştirin. Yüksek oranda früktoz alımından uzak durun. Enerjisi yüksek (kalorisi değil) sağlıklı gıdalar tüketin. Örneğin lahana, badem, balık, yoğurt, zeytinyağı… Her gün en az 20 dakika egzersiz yapın. 3-4 saatte bir su (sıvı değil su) için. Gıdınız ve alnınız için küçük botokslar uygulayın. Boyun ve yüz sıkılaştırma için ameliyatsız germe yöntemi olan Ulthera’yı tercih edebilirsiniz. Haftada iki üç kere cildinizi ölü derilerden arındırın. Geceleri mutlaka güçlü bir gece kremi kullanın. İlerleyen yaşla beraber küçülen dudaklar için yüzde 5 ile 8 oranında hacim verici dolgu işlemi yaptırabilirsiniz. Kalsiyum kristalleri içeren dolgu yöntemi ile düzleşmeye başlayan elmacık kemikleri ve çene kemikleri tekrar doldurulabilir. Bu işlem yüzün doğal yapısını koruyacaktır.

    Yaşlanma haritanızı çıkarın
    Güzel bir cilde sahip olmak için yolunuzu çizerken ailenizin tarihine uzun soluklu bir bakış yerinde bir karar olabilir. Çünkü eğer ailenizde ya da birkaç kuşak öncesinde cilt problemleri varsa, bunları bulmak ve en başından önlem almak akıllıca olacaktır. Belki hiçbir şey yapmak istemeyeceksiniz. Bu durumda sadece güneşten koruyucu kremler ve nemlendirici de hiç yoktan iyidir. Nasıl görünmeyi seçtiğiniz kişisel bir karardır. Eğer biraz açık renkli veya ince bir cildiniz varsa koyu renkli ve dolgun ciltlere göre üstünde biraz daha fazla çalışmanız gerekebilir. Güzellik görecelidir ve bu nedenle kendi planınızı yapmalı ve gerektiğinde değiştirmelisiniz.

    Mezunlar buluşmasında herkes sizin cildinizi konuşsun
    Dr. David Colbert, Ocak 2010’da Terry Reed ile birlikte kaleme aldığı ‘The High School Reunion Diet’ adlı kitabında ABD’de bir gelenek haline gelmiş olan mezunlar buluşmalarında eski okul arkadaşlarına genç görünmek isteyenlere adeta bir gönderme yapıyor. Kitapta, doğru beslenmeyle, kişisel sağlık ve fiziksel güzellik arasındaki bağlantılar anlatılıyor ve güzel bir cilde sahip olmaya yardımcı gıdalar listesi sunuluyor. İşte bazı ipuçları…
    Şiddetle uzak duracaklarınız:
    Şeker, glikoz ve früktoz şurubu içeren bütün gıdalar ve içecekler, aşırı tuz, kurabiye, çörek gibi besleyici değeri olmayan gıdalar, işlenmiş tüm gıdalar, aşırı miktarda alkol, gereksiz yere alınan bütün ilaçlar.
    Mutlaka ama kararında tüketecekleriniz:
    Yulaf, esmer pirinç pilavı, yeşil fasulye, marul, salatalık, haşlanmış patates, soğan, çilek, mango, ay çekirdeği ve varsa karpuz çekirdeği, pırasa, istiridye, kuşkonmaz, yumurta, ciğer, tatlı kabak, susam, kaju fıstığı, yer fıstığı, yoğurt, lahana, badem, zeytinyağı, domates, kırmızı et ve tavuk ürünleri.

  • Seks pişmanlıkları

    Seks pişmanlıkları

    Teksas Üniversitesi, kadınların ve erkeklerin cinsellik konusunda çok farklı pişmanlıkları olduğuna işaret etti.

    Seksoloji üzerine yayın yapan bilimsel yayın organı Archives of Sexual Behavior (Cinsel Davranış Arşivleri), ekim sayısında kadınların ve erkeklerin yatak hayatındaki en önemli pişmanlıkları konusunda bir anket sonucu yayımladı. Teksas Üniversitesi tarafından 24 bin kişinin katılımıyla düzenlenen anket sonuçları kadınların ve erkeklerin cinsellik konusunda çok farklı pişmanlıkları olduğuna işaret etti.

    Kadınların ilk 2 pişmanlığı şöyle:
    1. Yanlış partnerle birlikte olarak bekâretlerini kaybetmek (yüzde 24)
    2. Şu anki veya eski partnerlerini aldatmak veya aldatmış olmak (yüzde 23)
    3. Cinsel ilişkiye çok hızlı başlamak (yüzde 20)

    Erkeklerin ilk 3 pişmanlığı ise şunlar:
    1. Olası bir yatak arkadaşına doğru hamle yapmamak (yüzde 27)
    2. Gençliklerinde seks yaşamlarında daha maceraperest ve tutkulu davranmamak (yüzde 23)
    3. Sevgilisi yokken cinsel anlamda daha maceraperest olmamak (yüzde 19)