Blog

  • Selülitler için lahana kürü

    Selülitler için lahana kürü

    En iyi selülit doğal çözümü Lahana kürü işte mucizevi yöntemle güzel bir vücuda sahip olabilirsiniz.

    Selülit damar aralarında biriken yağ demektir. Bu yağların yakılımını hızlandırırsak ve bu içeriği sporla desteklersek selülitlerden kurtulmak çok kolay.

    Kadınlar, güzellik ajandanıza bu kürü mutlaka ekleyin! İşte yapmanız gerekenler!

    *Kış boyunca biriken fazla kilolarınızdan kurtulmanızı sağlıyor.
    *Vücutta biriken toksinleri atıyor, kolon kanserini önlüyor.
    *Kan dolaşımını düzenleyip, vücudumuzun canlanmasını sağlıyor.

    Prof. Dr. İbrahim Saraçoğlu ‘ndan Lahana kürü

    *3-4 adet beyaz lahana yaprağı, kaynamakta olan yarım litre suya atılır ve hafif ateşte ağzı kapalı olarak 15 dakika pişirilir.

    *Aç veya tok karnına Sabah bir su bardağı ve akşam bir su bardağı olmak üzere için. Bu işleme toplam 3 gün devam edin.

    *Bu kürü 3 gün uyguladıktan sonra 3 gün ara verin ve tekrar 3 gün uygulayın. Bu şekilde toplam 21 gün içerek kürü tamamlayın.

    *Bu uygulamadan sonra 21 gün ara verin.21 gün aradan sonra sadece haftada bir defa sabah ve akşam,aç yada tok karnına 1 su bardağı içilerek selülitler yok olana kadar bu küre devam edilir.

    *Damak tadına uygun olsun ya da içimi kolay olsun düşüncesiyle haşlama suyuna hiç bir şey ilave etmeyin.

    *21 günlük kür için kesinlikle ihtiyacınız olan miktarı bir defada değil, her gün taze olarak hazırlayın.

    Kan dolaşımını düzenlemek amaçlı kullanımda:

    *3-4 adet beyaz lahana yaprağı, kaynamakta olan yarım litre suya atılır ve hafif ateşte ağzı
    kapalı olarak 15 dakika pişirilir.

    *Birinci hafta Sabah ve akşam aç veya tok karına bir su bardağı içilir.

    *İkinci ve üçüncü haftalarda gün aşırı (bir gün atlayarak) Sabah ve akşam aç veya tok karına
    bir su bardağı içmeye devam edin.

    *Dördüncü haftadan itibaren iki günde bir olmak üzere iki hafta daha uygulayıp kürü sonlandırın.

    Üç ay ara verdikten sonra aynı kürü tekrar edin.

    Selülit için kahveli vücut peelingi tarifi :

    Malzemeler:

    * 2 fincan çekilmiş kahve
    * 1/2 fincan tozşeker veya deniz tuzu
    * 2-3 yemek kaşığı masaj yağı

    Uygulama: Öncelikle cildinizin gözeneklerinin açılması için sıcak bir banyo yapımalısınız. Daha sonra malzemelerin tamamını karıştırıp güçlü dairesel hareketler ile elde ettiğiniz kahveli karışımı cildinize uygulayın.

    Uygulamadan sonra duş alarak cildinizi temizleyin. Cildinizi kuruladıktan sonra vücut losyonunuzu sürün. Kahve cildinizi canlandırır aynı zamanda selülitlerinize de iyi gelir.

  • Herkesin başına gelen kötü alışkanlık listesi

    Herkesin başına gelen kötü alışkanlık listesi

    İşte herkesin başına gelen 10 ortak kötü alışkanlığın listesi:

    Eleştirici olmak
    ‘Yapıcı’ kritikler dahi olsa sevgilinizin savunmaya geçmesine sebebiyet verebilirler çünkü bu bir ilişkideki güven hissini azaltır. Sinirliyken sert ve yargılayıcı olmak büyük kavgaları tetikleyebilir.

    Tamamen size benzemesi için ısrar etmek
    Uzmanlar tamamen uyumun sıkıcı bir ilişkiden başka bir şeye sebep olmadığını söylüyor. Eğer partnerinizin sizinle aynı duygu, düşünce ve davranışlara sahip olmasını ister ve sağlamaya çalışırsanız, ilişkiniz yok olmaya mahkûmdur.

    Mahremiyet yoksunluğu
    Eğer sevgilinizin fiziksel ya da duygusal olarak hiç uzaklaşmasına izin vermezseniz, bu geniş zamanda aranızdaki uçurumun büyümesine sebep olacaktır.

    Suçlama oyunu
    Sinirli olduğunuz zamanlar kullanacağınız ‘sen’ vurgusuna dikkat etmelisiniz, bu karşı tarafı düşünmeden savunmaya geçirir. Amacınız iletişim kurmaksa, ‘şöyle hissediyorum’ gibi kendi üzerinizden kurduğunuz cümleler daha iyi sonuçlar verecektir.

    Pazarlık
    Şartlı verme ve dikkatli almalar ilişkileri çürütür. Yaptığınızı, sadece karşılığında bir şey almak üzerine yapıyorsanız, bu büyük hata, hiç yapmayın daha iyi.

    Romantizm hakkında rahat olun
    Hiçbir ilişki sonsuza dek spontane keyiflerle beslenmez. Oysa çoğu insan, ilişki eski romantizmini kaybedince ümidi keser ve çaba harcamaktan vazgeçer. Ve aynı insanlar daha derin bir sevgiyi keşfetme şansını da böylece kaybeder.

    Negatif yoğunlaşma
    Eğer sürekli karşınızdakinin hataları hakkında konuşuyor ve onun hatalarını düşünüyorsanız, bu sizi hiç de iyi etkilemeyecektir. Çiftler terapisinde en büyük paradokslardan biri, çiftlerin sürekli birbirleri hakkındaki şikayetleri üzerine kurulu olmasıdır. Aslında ilişki için çok zararlı olan bir şey.

    Dinlemeyi reddetmek
    Her zaman haklı olduğunuzu düşünmek ve monologlar kurmak bir ilişkinin sonunu hazırlamak için en kolay yöntemlerden birisi…

    İhtiyaçlarınızı gizlemek
    Eğer neye ihtiyacınız olduğunu partnerinize söylemezseniz, kısa bir süre sonra yoksun ve hayal kırıklığına uğramış hissetmeniz kaçınılmaz.

    Masal beklentisi
    Masalların hepsi kurgu, bu yüzden dünyaya dönmenin zamanı geldi. Fantezi kurmak, birlikte olduğunuz insanın doğal davranmasını ve onu bu yüzden sevebilmenizi engellemekten başka işe yaramaz.

  • Ödem sorunu

    Ödem sorunu

    Ödem daha çok kadınlarda görülen yüz, el ve ayaklarda şişkinlikle kendini gösteren bir dolaşım problemidir. Sıcak hava, uzun süre ayakta durmak, fazla tuzlu veya tatlı yemek, az su içmek, uyku problemleri ödemi tetikler.

    Eğer ödem probleminiz sürekli devam ediyorsa altta yatan sorunun belirlenmesi gerekir.

    Genel beslenme prensiplerine baktığımızda bazı unsurlara dikkat etmenizi öneririm;

    *Yemeklerinize ekstra tuz ilave etmeyin, yemekleri az tuzlu pişirin ve daha daha çok baharatlandırın.

    *Şekerin sindirilmesinde çok miktarda su gerekir ve vücut suyu tutar. Tüketilen şeker miktarının azalmasıyla ödem sorunuda azalacaktır.
    *Gün içerisinde eğer herhangi bir sağlık probleminiz yoksa ödem atımını hızlandıran biberiye, ısırganotu, kiraz sapı ve funda yaprağından destek alınabilir.
    *Meyvelerden kiraz, ananas ve kayısı sebzelerden ise yeşil yapraklı olanlar diüretik etkiye sahiptir.
    *Günde 2,5 lt su içmeye özen gösterin, kola, alkol ve şekerli içeceklerden uzak durun.
    *Ara öğünlerinizden birinde probiyotik yoğurt veya kefir tüketin.
    *Dolaşım problemi ödemin oluşumunda büyük bir etken, varisi olan kişilerde ödem de sıklıkla görülmektedir.

    *Besin alerjileri de ödemi artırabilir, sürekli bu şikayetten yakınıyorsanız bir alerji testi yaptırabilirsiniz. Sonuçlara göre alerjen yiyeceğin diyetinizden çıkarılmasıyla şikayetlerinizin de azaldığını göreceksiniz.

    *Vitamin ve mineral eksiklikleri de ödemi etkiler, özellikle B6 vitamini ve magnezyum minerali eksikliğinin tetiklediği bilinmektedir.

    *Uyku probleminiz varsa, 8 saatten fazla veya az uyuyorsanız bilin ki ödem yine etkilenmektedir.

    *Hormon düzensizliği özellikle troid hormonu ödemi artırır. Bu nedenle hormonlarınızı düzenli kontrol ettirin.

    *Tansiyon düzensizliği yine bir diğer etken. Eğer tansiyonunuz varsa ve ilaç kullanmanız gerekiyorsa düzenli kullanmanızı öneririm.

    *Kadınlarda en çok regl öncesinde ve regl sırasında görülen bu problemi minimuma indirmek için tuzlu ve tatlı yiyeceklerden uzak durmanızda fayda var.

    Dyt.Özlem Sert Aydın

  • Kumrallar için makyaj tüyoları

    Kumrallar için makyaj tüyoları

    Kumral kadınların karakteristik özelliklerini, kullanmaları ve uzak durmaları gereken renkleri anlatıp hem kumral hem de güzel olmak için dikkat edilmesi gereken püf noktaları sıralıyor. İşte Youngblood İçerik Uzmanı ve Makyaj Artisti Philip Luque tarafından kumrallar için hazırlanan güzellik tüyoları…

    Yüzünüze daha genç, sağlıklı, dinamik görünüm sağlayacak makyaj tüyoları…

    Göz, burun ve yüz şekli herkeste farklıdır. Dolayısıyla bir rengi uyguladığında muhakkak diğerlerinden farklı görüneceksin. Şimdi bir makyaj artisti rolüne bürünmenin tam vakti. Sana önereceğimiz renkleri dene ve ayna karşısında farklı uygulamalarla kendine en uygun makyajı tespit et. Herkesin beğeneceği yeni bir teknik bulacaksın, bize güven!

    Cilt tonuna uygun olmayan bir renk kullandığında makyaj yapmak senin için güzelleşme seremonisinden çok sıkıcı bir iş haline mi dönüşüyor? Yüzünün karakterini en uygun renklerle birleştirmeye hazırsan, başlıyoruz…

    Açık kumrallar; doğal tonlar sende harika duracak. Açık toprak tonları, mavi ve eflatun gözlerini vurgulayacak. “Pembenin çeşitli tonları hem göz, hem de yanak ve dudaklarda iyi duracak” diyor Philip Luque. Maskarada siyahtan vazgeçmezken, dudaklara son dokunuşu şeffaf bir parlatıcıyla yapmalısın. Şeftalimsi tonlar sarışınlarda daha iyi duracağından daha çok pembelere kaymanda fayda var.

    Koyu kumrallar; sıcak cilt tonun sana renk seçimi konusunda rahatlık sağlıyor. Koyu toprak renkleri, zümrüt, koyu gri, bej ve kahve, göz rengini ortaya çıkartırken, mercan rengi bir allık elmacık kemikleri için ideal seçim olacak. Belki biraz bronzlaştırıcı uygularsan, güneşte bronzlaşmış gibi bir etki elde edebilirsin.

    Dikkati gözlerine çek

    Şeftali ve pembe tonlarında bir göz farı uygulamak hem göz çevresini aydınlatır, hem de tenine uyum sağlar. Eğer saçların çikolata kahvesi tonlarındaysa, leylak ve mavi far uygulamaktan çekinme.

    Dramatik bakan gözler yaratmak da elinde. Bunun için gözlerini siyah bir eyeliner ile belirginleştik. “Uygulayacağın kahverengi bir far, saçlarının rengiyle uyum sağlayacak” diyor Philip Luque. Eğer tüm dikkati gözlerinde toplamak istiyorsan Penelope Cruz’unki gibi dumanlı gözler ideal.

    Daha etkileyici ve dikkat çekici bir etki mi istiyorsun? Öyleyse ışıltılı tonlarda gümüş rengi bir far, taşlı gümüş rengi küpelerle, kırmızı ruj ise kırmızı ojelerle uyumlu olacak.

    Allığı nasıl seçmeli

    Kendine uygun allık rengini bir türlü seçemiyor musun? Şimdi sana müthiş bir öneride bulunacağım. “Yanaklarını çimdikle ve ortaya çıkan kızarıklıklara uyan bir allık rengi seç. Böylece doğallıktan uzaklaşmamış olacaksın” diyor Philip Luque. Eğer daha kuvvetli bir etki istiyorsan, biraz daha koyu tonlardan seçerek bunu gerçekleştirebilirsin.

    Sana o renkle doğmuşsun görüntüsünü verecek rengi mi arıyorsun? Fazla düşünme çünkü bebe pembesi istediğin o etkiyi yaratacaktır. Sen de Sophia Bush gibi açık tenliysen ve koyu kumral saçların varsa açık pembe bir allıkla yeni doğmuş gibi görünebilirsin. Jennifer Lopez gibi daha bronz ve ışıltılı bir görünüm istiyorsan, altın sarısı tonlarda bir bronzlaştırıcı allık uygula.

    Bu renklerden kaçın!

    Turkuaz: Kahverengi saçlar ve ister koyu ister açık kumral ten için uygun olmaz.

    Zeytin yeşili: Bu tür bir yeşilin içerisindeki sarı tonlar seni hasta gibi solgun gösterir.

    Kömür siyahı: Kahve ve koyu grilerle ilgili sorun yok. Ancak dikkatli kullanmakta fayda var yoksa seni bir panda gibi gösterebilir.

    Dudaklara düşen görev

    Kahverengi saçlarda rujun doğru kullanımı oldukça önemlidir. Hem açık tenli hem de açık kumral saçlara sahipsen, koyu kırmızı bir ruj fazlasıyla göze batar. Ya da koyu kumral saçlarla kombinlediğin şeker pembesi dudaklar pek de hoş görünmez. Önce denemek istediğin parlatıcının rengini görmek için beyaz bir kâğıdın üzerine sür. Eğer gördüğün renk pembe, narçiçeği kırmızısı ya da eflatun tonlarında ise hiç düşünmeden satın alabilirsin.

    Domates kırmızısı ve açık pembe renkler koyu kumrallar için, pembenin her tonu ise açık kumrallar için uygun seçimlerdir. Dudak fırçasıyla pembe tonlarda bir ruj uyguladıktan sonra fazlalıkları peçeteyle al ve ruju tekrar uygula. Parlatıcıyı fırçayla uygulamak daha az ruj kullanımını ve doğal görünmeyi sağlar

  • Kenzo ilkbahar yaz 2013 defilesi

    Kenzo ilkbahar yaz 2013 defilesi

    Kenzo ilkbahar yaz 2013 defilesi galerimizde sizlerle…

  • Aşk 4 Yıldan Sonra Bağlılığa Dönüşüyor

    Aşk 4 Yıldan Sonra Bağlılığa Dönüşüyor

    Frederic Beigbeder’in kaleme aldığı “Aşkın ömrü 3 yıldır” isimli kitap yayınlandıktan sonra iyice hararetlenen “Aşkın son kullanma tarihi olur mu?” tartışmaları halen sürerken yapılan bilimsel araştırmalar böyle bir sürenin olduğunu doğruluyor.

    Aşkın kimyası denilen, enerji, neşe, dikkat yoğunlaşması ve ödül kazanma motivasyonu olan dopamin hormonu 4 yılın sonunda tükenmeye başlıyor ve yerini ilişkilerin yürümesinde kilit rol oynayan bağlılık duygusunu artıran oksitosin hormonuna bırakıyor.
    Konut Kredisi başvurusu için tıkla. 10 yılda \%0,67 burada

    Aşkı dolu dizgin yaşayan hiçbir çiftin kabul etmek istemediği “aşkın ömrü” ile tartışmalara son noktayı koyan bilimsel araştırmalar aşkın bir süresi olduğunu doğruluyor. Kadın erkek herkesin üzerinde konuştuğu aşkın ömrü ile ilgili konuşan Anadolu Sağlık Merkezi’nden Uzman Psikolog Aylin Sezer, aşkın insanın hissettiği hiçbir duyguya benzemediğini söyleyerek, “Aşık olunca aklımızdan geçen binlerce düşünceye, kalbimizdeki duygular ve bedenimizin verdiği tepkiler eşlik eder. Duygular yoğunlaşır; mutluluk, hüzün, heyecan, huzur ve özlem aynı anda yaşanır. O kişiyi düşünmek bile vücudun tepki vermesine neden olur. Gözbebekleri büyür, vücut ısısı artar, çoğu cinsel doğrultuda olmak üzere bedensel tepkiler tüm vücutta hissedilir” dedi.

    Aşkın, beynin ödül ve haz ile bağlantılı bölümleriyle ilgili olduğunu söyleyen Sezer, aşkın kimyasının enerji, neşe, dikkat yoğunlaşması ve ödül kazanma motivasyonu olan dopamin hormonundan oluştuğunu belirtti. Yapılan çalışmalarda aşık çiftlere birbirlerinin fotoğrafları gösterildiğinde, beynin ödül ve haz bölümünün aktif hale geldiğinin ortaya çıktığını vurgulayan Psikolog Sezer, “Aşık olunduğunda hissedilen heyecan ve enerji, beynin haz bölgesinin aktive olmasıyla salgılanan dopaminin eseri” diye konuştu.
    ÇİKOLATA AŞK HORMONUNU ARTIRIYOR

    Yenilik ve heyecanlı aktiviteler kadar dopamin salınımını tetikleyen bir başka şeyin de çikolata olduğunu dile getiren Psikolog Aylin Sezer, ilişkilerin bitiminde çikolata yemenin iyi gelmesinin bir sebebinin de bu olabileceğini belirtti. Ayrılık kaygısına, dopaminin yarattığı etkinin eksikliğini hissetmekle bağlantılı bir çeşit yoksunluk sendromu olarak da bakılabileceğini söyleyen Psikolog Sezer, “Çikolatanın beynimizde yarattığı etki de, kaybettiğimizi düşündüğümüz ve özlediğimiz hisleri bize yaşatıyor. Benzer bir etki, Sevgililer Günü’nde de yaşanıyor. Hediye edilen, birlikte yenen çikolatalar, dopamin salgılanmasını tetikleyip, ilişkiden alınan hazzı artırıyor” şeklinde konuştu.

    AŞK GİDİYOR, BAĞLILIK GELİYOR

    Yapılan araştırmalara göre aşkın ömrünün 18 ay ile 4 yıl arasında olduğunun ortaya çıktığını söyleyen Sezer, bu süre sonunda kişilerin dopaminin yarattığı güçlü etkiyle bağışıklık kazandığını ve heyecan ile birlikteliğin verdiği hazzın da azaldığını belirterek, “Evrimsel teori de ilişkilerin ömrü için biçilen dört yıllık süreyi destekliyor. Bu teoriye göre, her ilişkinin amacı üremek ve soyunu devam ettirmek. İlişkilerin çoğu başladıktan dört yıl sonra bitebiliyor ya da olumsuz bir döneme geçebiliyor, çünkü bir çocuğun her iki ebeveynin desteğiyle büyümesi gereken süre de yaklaşık olarak dört sene” dedi.

    Dört yıldan sonra dopamin hormonunun azalmasıyla aşkın boyutunun değiştiğini dile getiren Sezer, bu süreden sonraki ilişkilerin yürümesini sağlayanın bağlılık duygusu olduğunu belirtti. Yapılan araştırmalarda dört yıldan uzun süren ilişkileri olan çiftler incelendiğinde bağlılık duygusunun artmasını sağlayan oksitosin hormonunun fazlaca salgılandığının belirlendiğini kaydeden Aylin Sezer, “Bir annede çocuğunu emzirirken artan bu bağlılık hormonunun, uzun süre birlikte olan çiftlerin birbirlerine sarıldıklarında da arttığı görülüyor.

    Araştırmalar, oksitosin hormonun orgazm sırasında en üst seviyeye çıktığını gösteriyor. Orgazm sırasında veya sonrasında kişilerin partnerleriyle sonsuza dek birlikte olmayı isteme hissi yaşamalarının bir sebebi de bu. Oksitosini, yani bağlılık duygusunu artırmanın en direk yolu dokunmaktan geçiyor. Masaj yapmak, sarılmak, öpüşmek ve sevişmek, bu hormonun salgılanmasını artırarak, bağlılık hissini güçlendiriyor” dedi.

  • Cinsel sağlık için fındık

    Cinsel sağlık için fındık

    Cinsel sağlık ve doğurganlık için her vitamin ve mineralin önemi büyüktür. Fındık ise barındırdığı vitamin ve mineraller ile cinsel problemlere ilaç gibi gelir

    Yeterli ve dengeli beslenme, çok çeşitli bitki karmaları ve sağlıklı yaşam tarzı ile cinselliğiniz sağlıklı bir hale gelecektir. Eğer doğru beslenme alışkınlıkları sizin yaşam tarzınızı oluşturuyor ise doğurganlığınız ve cinsel yaşamınız açısından sağlıklısınızdır.

    B VİTAMİNİ: B grubu vitaminlerin vücutta birçok etkinliği vardır. Bu vitaminler enerji üretimi, büyüme ve cinsiyet hormonları için gereklidir. B vitaminindeki Tiamin vücuttaki hücrelerin ürettiği enerji miktarını arttırır. Enerji miktarınız yetersiz olduğu takdirde cinsel sağlığınızda sorunlar çıkacaktır. En zengin kaynakları bitkilerin tohumlarıdır. B vitaminleri içinde önemli bir diğer unsur da niasindir. En zengin niasin kaynakları hayvansal kaynaklı yiyecekler (tavuk, balık, et gibi), bulgur ve kuru baklagillerdir.

    E VİTAMİNİ: Kalp hastalığı riskini azaltan E vitamini adet kramplarıyla PMS sancılarını azaltır. E vitamini eksikliğinde cinsel organlarda gelişme geriliği görülür. Aynı zamanda E vitamini vajina kuruluğunu önlemede etkilidir. Erkekler de ise prostat kanserini önlemede önemli etkisi vardır. Güzel ve genç görünmenizi sağlar. Bu kadar önemli etkileri olan E vitamini besinlerin işlenmesi sırasında bir miktar kaybolur. Bitkisel yağlar, yumurta, kuruyemişler, marul, soya fasulyesi, deniz ürünleri ve sakatatlar iyi kaynaklarıdır. Yeterli alım için zeytinyağını sofranızdan eksik etmeyin. Günde 2-3 fındık, ceviz yiyin.

    KAFEİN: Kafein birçok bitkinin yaprağında, tohumunda ve meyvesinde doğal olarak bulunur. Çay, kahve ve çikolata en iyi bilinen kaynaklarıdır. Kafein vücutta birikmez idrarla atılır. Bir yetişkin için alınması gereken günlük miktar 300 miligramdır. İçilen bir fincan kahve cinsel gücü olumlu yönde etkileyebilir ancak bu kişisel farklılıklar gösterebilir. Ancak kahve ve diğer kafeinli ürünlerin tüketiminde aşırıya kaçılmamalıdır.

    C VİTAMİNİ: C vitamini deri ve cilt sağlığı için çok önemli bir vitamindir. Antioksidan olan C vitamini serbest radikal dediğimiz zararlı maddelerden vücudu korur. Cinsel aktivite üzerinde ve doğurganlıkta yardımcıdır, cinsel sağlığı korur. C vitamini her öğünde besinlerle alınmalıdır bunun için sebze tüketimi her yemeğe eşli etmeli, taze limon suları kullanılmalıdır. En iyi kaynakları turunçgiller, yeşil sebzeler, domates, çilek, böğürtlengiller ve kividir.

    ÇOCUK SAHİBİ OLMAK İÇİN…
    Su içmeyi asla unutmayın ve 10-12 bardak su için.
    İşlenmiş ve katkı maddeli besinleri tüketirken dikkatli olun.
    Yeşil yapraklı sebzeleri sofranızdan eksik etmeyin.
    Bolca meyve tüketin ve kabuklu yenilebileceklerin kabuklarını soymayın.
    Zeytin yağ ve kuruyemişleri mutlaka tüketin ama miktarını iyi ayarlayın.
    Sigara ve alkolden uzak durun.
    Egzersiz yaparak yaşam kalitenizi artırın.
    Mutluluğun içinizde olduğunu unutmayın ve strese karşı savaş açın.
    Günde 2-3 fincan mutlaka bitki çayı için.
    Güne kafeinli bir içecekle (kahve gibi) başlayabilirsiniz ama güne kafeinle son vermeyin.
    Kahvaltıyı mutlaka yapın ve akşam öğünlerinizi hafif geçirin.

    Taylan Kümeli

  • Karbonhidratsız diyet

    Karbonhidratsız diyet

    Karbonhidratlı gıdaların, hangi öğünde, ne kadar, ne ile birlikte tüketilebileceği bilmek onları yasaklar listesinden kaldırmaya yetiyor. Hiç karbonhidrat bulunmayan bir diyet yapılması ise, sağlık açısından doğru bulunmuyor

    Beslenme ve Diyet Uzmanı Diyetisyen Hümeyra Taşçıoğlu, kahvaltı sofralarımızın ’tacı’ konumundaki ekmek grubundan besinler alındığını, ekmek, simit, açma, börek, çörek, pilav ve makarnanın karbonhidrat grubu besinler arasında olduğunu söyledi

    Taşçıoğlu “Karbonhidrat grubu besinlerden gelen enerji, günlük almamız gereken enerjinin yüzde 55-60’ını oluşturmaktadırlar. Bu besinler, içeriğindeki besin öğeleri açısından da sağlığımız açısından büyük önem teşkil ederler. Topraktan gelen besinler ağırlıklı olarak hep karbonhidrat kaynağıdır; sebze, meyve, buğday, arpa, darı ve bunlardan yapılan tüm ürünler, ekmek, makarna, bisküvi gibi. Bu ürünlerin rafine edilmeden, tam tane halinde tüketimi sağlık açısından en değerli olan seçimdir. Günümüzde karbonhidratları biraz abartarak tüketmekteyiz. Börek, çörek, simit, açma, boyoz, mantı, kek, yaş pasta, kurabiyeler gibi örneklendirebileceğimiz hamur işleri özellikle de diyet yapan insanlar için çoğunlukla yasaklar listesinde yer alan gıdalar olmaktadır. Çoğu insan bu tür besinlerden uzak kalmamak adına kilolu kalmayı tercih edebilmektedirler. Halbuki bu tür gıdaları, hangi öğünde, ne kadar, ne ile birlikte tüketilebileceğimizi bilirsek yasaklar listesinden kaldırabiliriz. Hiç karbonhidrat bulunmayan bir diyet yapılması, sağlık açısından kesinlikle doğru değildir.”

    ‘100-125 GRAM ALINMALI’
    Taşçıoğlu, bu konudaki uyarı ve önerilerde bulunurken, günlük alınması gereken enerjinin yüzde 55-60’ının karbonhidratlardan gelmesi gerektiğini, enerjinin kalan yüzde 15-20’si proteinlerden, yüzde 25-30’u yağlardan geldiğini anlattı.

    Taşçıoğlu, şöyle konuştu: “Bu dengeyi kurabilirsek karbonhidratları gönül rahatlığı ile tüketebiliriz. Hiç karbonhidrat bulunmayan bir diyet yapılması, sağlık açısından kesinlikle doğru değildir. 1 gram karbonhidrat, yaklaşık 4 kalorilik enerji verir. Fakat insan daha az karbonhidrat alarak da yaşamını sürdürebilir. Kişisel ayrıcalıklar da düşünülürse, en azından günlük diyette 100- 125 gram karbonhidrat bulunmalıdır. Bu da yaklaşık 400- 500 kalorilik enerji verir. Hamur işlerini tercih ettiğimiz zaman yanında çiğ sebzelerden oluşan bir salata tüketirsek kan şekerimizin hızlı yükselmesine engel olur ve tokluk hissimizin uzun sürmesine yardımcı olmuş oluruz.”

    DHA

  • Güneş kremi günde kaç kez sürülmeli?

    Güneş kremi günde kaç kez sürülmeli?

    Prof. Dr. Ekrem Aktaş, tatil için denizi tercih edenlerin uzun süre güneşe maruz kalmaları nedeniyle deri kanseri olma riskiyle karşı karşıya kaldığını belirterek, deri kanserine yakalanmamak için güneşlenme süresinin zamana yayılması gerektiğini söyledi.

    Aktaş, havaların ısınmasıyla birçok kişinin denize girmek ve güneşlenmek için sahilleri tercih ettiğini, özellikle beyaz, açık tenli ve renkli gözlü kişilerin koyu tenli kişilere göre daha fazla risk altında olduklarını belirtti.

    Güneşin yakıcı ve kanserojen etkisinin daha fazla olduğu 11.00-15.00 saatleri arasında güneşlenilmemesi uyarısında bulunan Aktaş, şöyle devam etti:

    “Uzun süre güneş altında kalarak vücudunda ciddi yanıklar oluşan kişilerde deri kanseri görülme sıklığı normal insanlardan çok daha fazla. Tatil için denizi tercih eden insanlar, ‘Zaten bir hafta tatilimiz var. Bu süre içerisinde iyice yanarak ten rengimizi değiştirelim’ düşüncesiyle saatlerce güneş altında kalıyor. Bu da deri kanserine neden oluyor. Deri kanserine yakalanmamak için güneşlenme süresinin zamana yayılması gerekiyor. Tatilin her gününde güneşlenme süresi 15’er dakika artırılarak güneşin zararlı etkilerinden korunulabilir. Mesela tatilin ilk gününde 15, ikinci gününde 30 ve üçüncü gününde 45 dakika güneşlenilebilir. Yani ten rengi karardıkça güneşlenme süresi artırılabilir.”

    Güneş yanığının vücutta kanın serumu olarak bilinen su toplanmasına ve dolayısıyla sıvı kaybına neden olduğunu belirten Aktaş, sıvı kaybıyla da sodyum, potasyum, protein ve elektrolit kaybı oluştuğunu söyledi.

    Elektrolit kayıplarının yerine konulmamasının olumsuz sonuçlar doğurduğunu ifade eden Aktaş, “Bu durumu ikinci-üçüncü derecede yanık olarak görmek lazım. Zamanında müdahale edilerek elektrolit dengesinin sağlanması gerekiyor. Aksi taktirde sıvı kaybıyla ortaya çıkan elektrolit kaybı, kalp durması, şok ve beyin kanamasına ve kişinin ölümüne neden olabilir. Kişiler güneşleneyim derken kansere yakalanabiliyor, nadiren de olsa ölüm olayları görülebiliyor” diye konuştu.

    “BENLERİNİZİ GÜNEŞTEN KORUYUN”

    Vücuttaki siyah ve kahverengi benlerin güneşlenme esnasında üzerlerinin kapatılarak korunması gerektiğine dikkati çeken Prof. Dr. Aktaş, aksi taktirde ben kanserlerinin oluşabildiğini söyledi.

    Ben kanserinin, güneşin en çok aktif ettiği kanserler arasında yer aldığını ifade eden Aktaş, “Özellikle güneşe çok maruz kalan siyah ve kahve renkli benler, daha da büyüyüp koyulaşarak iç organlara atlıyor ve kanser gelişiyor. Bu kanserler genellikle ölümle sonuçlanıyor” dedi.

    “GÜNEŞ KREMLERİ HER SAAT TEKRAR SÜRÜLMELİ”

    Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Dermatoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Aktaş, zararlı etkilerini en aza indirebilmek için güneşlenmeye başlamadan 30 dakika önce güneş kremleri sürülmesi tavsiyesinde bulunarak, kremlerin koruma özelliğinin en az 30-50 faktör olması gerektiğini vurguladı. 30 faktörden az kremlerin koruma etkisinin çok az olduğunu, 50 faktörden fazlasının da alerjiye neden olduğunu belirten Prof. Dr. Aktaş, “Güneş kremlerinin her saat tekrar sürülmesi gerekiyor. Aksi taktirde koruyucu etkisi kayboluyor. Güneş yanığı olduğu zaman da mutlaka doktora gitmek lazım” şeklinde konuştu.

    Güneş kremi nasıl sürülür

    Bronzlaşma ile ilgili dikkat edilmesi gereken en önemli noktalardan biri (Sağlıklı Bronzlaşma Yolları için tıklayın) kuşkusuz güneşten koruyucu ürünler ve bunların kullanımıdır. Güneşten koruyucu ürünler losyon, sprey, jel veya başka bir topikal formda (cilt üzerinden uygulanan) hazırlanan ve güneş kaynaklı ultraviyole ışınların bir kısmını absorbe eden (emen) ya da yansıtan ürünlerdir. Cildin nem içeriğini artırabilirler. Ayrıca cildin onarımını artırmak üzere vitaminler, antioksidanlar içerebilirler.

    Güneşten koruyucu ürünlerin bir çoğu güneş yanığına neden olmayan ancak uzun vadede kanser riski yaratan UV A’ya karşı koruyucu değildir. Güneşten koruyucuların her iki UV türüne karşı etkili olması istenir.

    Diğer önemli bir konu ise gerekli korumayı sağlamak için kullanılması gereken miktarın bir çok kişi tarafından kullanılmıyor olması ve uygulama sıklığı konusundaki problemlerdir. En gelişmiş ürünlerin dahi 2 saatten daha fazla yeterli korumayı sağlayamadığı biliniyor.

    Güneşten koruyucu ürünler güneşe çıkmadan 20-30 dk önce uygulanmalı ve güneşe çıkmadan mutlaka tekrar edilmelidir. Ayrıca ense, kulak arkası gibi bölgelere de ürünün uygulandığından emin olmak gerekir. Cildimiz için ortalama 2mg/cm2 önerilen miktardır. Ayrıca deniz, havuz, kurulanma üstüne mutlaka yenilenmelidir.

    Gündelik yaşamda da yeterince güneş maruziyeti (Güneşin Zararlı Etkileri için tıklayın)yaşadığımız için açık güneşe çıkılacağı her durumda güneş sonrası krem kullanılmalıdır.

    SPF- Sun Protective Factor (Güneş Koruyucu Faktör)

    Güneşten koruyucu ürünler için farklılığı oluşturan, hepimizin sıkça duyduğu ve kullandığı ancak tam olarak anlamını birçoğumuzun bilmediği SPF – Sun Protection Factor kavramı yani pratikte kullanıldığı şekliyle “faktör” kavramıdır.

    Bir güneşten koruyucu ürünün faktörü, güneşten koruyucu etkinliğinin ölçümüdür. Örneğin herhangi bir günde 12 dakikalık güneş maruziyetinde yanan bir kişinin, 10 SPF bir ürün kullanması durumunda 120 dakikada yanması beklenir.

    Ayrıca Amerikan sistemine göre 10 SPF’nin Avrupa sistemine göre 5 SPF’ye eşit olduğu unutulmamalıdır.

    Cilt tipimize (Cilt Tipinizi Öğrenmek için tıklayın) göre değişmekle beraber en az 15 SPF ürünleri kullanmamız gerekir. Açık renk ve kolay yanabilen ciltler için minimum 30 SPF ürünler seçilmelidir. Çocuklarda cilt tipine bakılmaksızın yüksek faktörlü ürünler kullanılmalıdır.

    AA