Aşka,sevgi ve sevgiliye dair paylaşımlar...

Tamamen Gerçek Hayattan Alıntı Bu Aşk Hikayesini Okurken Çok
Duygulanacak
Hüzünlenecek ve Bu Hikaye'nin Etkisinde Kalacak ve Bu Etkiyi
Üzerinizden Bir
Kaç Gün Boyunca Atamayacaksınız. Hiyakenin Konusu Bir Gençin Sonu
Ölümle
Biten Çocukluk Sevdasını Anlatıyor...

BIZIMKISI BIR ASK HIKAYESI

Sizin için ne derece önemi var bunu bilmiyorum ama ben bu satırları
yazarken
gözümden damlalar akıyor klavye üzerine. Erkekler ağlamaz lafı bana
göre
değil. Ağlamaktan hiç utanmadım,duygularım,acılarım beni boğduğu zaman
hep
ağladım.Yine ağlıyorum... Sizleri tanımıyorum ama sizlerle paylaşmak
istiyorum.Lütfen;bu satırlara bir seven olarak sahip çıkın ve lütfen
yazılı
satırlar olarak geçmeyin. Okudukça yeryüzünde insanlar neleri yaşarmış
diyeceksiniz buna eminim. Bir memur ailenin en küçük çocuğu olarak
babamın
tayininin çıktığı bir köye taşındık.Huzursuzdum,okulumu bir köy
okulunda
okumaktansa ,şehirde medenice okumak istiyordum.kaydımı yaptırdı babam
okula.İlkokul 4. sınıftan başladım köy okuluna.Beni bir sınıfa
verdiler.Öğretmen köyde yabancı olduğumu biliyordu ve hangi sıraya
oturmak
istiyorsan otur dedi bana.Bir kızın yanı boştu sadece oraya
oturdum.Hayatımı
adadığım,gidişiyle beni bitiren insanla ilk o zaman tanıştım.İsmi
Altınay
idi.Çocuk yaşımda bile onun güzelliği beni çok etkilemişti.Masmavi
gözleri,gamze yanakları ile arada bir bana dönüp gülüşü,yanlış yazdığım
notlarımda kendi silgisiyle defterimdeki hatayı silmesi beni o minik
yaşımda
ona bağladı.O dönemlerde çocukça bir arkadaşlıktı. Zaman ilerledikçe
onsuz
tek saniye geçiremiyordum.ya ben onlara gidip ders çalışıyor, yada o
bize
geliyordu.Mükemmel bir paylaşımcıydı.Yüreğini,sevgisini,dostluğunu daha
o
yaşta vermişti bana.İlkokulu birlikte okuduk ve aynı sırada
bitirdik.Hep
onunla hep ona biraz daha alışarak. Ortaokula geçtiğimizde ailelerimize
rica
ettik ve bizi aynı okula yazdırdılar, hatta aynı sınıfa,hatta aynı
sıraya
oturmamız için babalarımız öğretmenlere adeta yalvardılar.Başarmıştık.
Yine
aynı sıradaydık.Geride kalan ilkokul dönemindeki iki yılda anladım ki
onsuz
hayat bana huzur vermiyordu.Yaşımız olgunlaştıkça o beni,ben onu daha
çok
seviyordum.Çocukça başlayan arkadaşlığımız sevgiye aşka dönüşmüştü
ortaokul
yıllarımız bitmek üzereyken.Şehir merkezinde.Ailelerimiz liseye
geçtiğimiz
sırada ortak bir karar aldılar.Buna göre tek ev kiralayacak ikimiz aynı
evde
kalacaktık.Annem de bizimle kalacaktı.Allah'ım o karar bize
iletildiğinde
dakikalarca sarmaş dolaş kutlamıştık bunu.Ona aşık olmuştum.Aynı
duyguları o
da paylaşıyordu ve bunu fark eden ailelerimiz okul bittiğinde
evlendirelim
diye karar almışlardı bile.Ona tapıyordum artık.Haşa Allah'a şirk koşar
gibi
günah işlercesine seviyordum.İlk elini tuttuğumda sakın bir daha
bırakma
demiştim. Yanakları kızarmıştı,utanmış ve başını önüne !
eğmiş,gülümsemiş ve
elimi sıkı sıkı kavramıştı.Artık her gün elele tutuşup okula gidiyor
okuldan
çıkarken elele dolaşıyor geziyor öyle gidiyorduk evimize.Arada bir
elleri
terler ve her terleyişte elini elimden kurulamak için çekerdi.Bunu her
yaptığında kızar elimi bırakma diye azarlardım,hep tamam tamam diyerek
gülümser ve hızla elini avucuma sokuştururdu. Her şey harikaydı,dünya
cennet
gibiydi gözümüzde.Yıllar akıp gidiyordu mutluluk içinde.Nihayet liseyi
de
bitirmek üzereydik.karne dönemi gelmişti.Karnelerimizi aldık hiç
kırığımız
yoktu.Sevinçle sarıldık birbirimize elimi tuttu.bunu kutlamak için bir
cafeye gidip cola içerek kutlayacaktık.Okulun az ilerisinden geçen bir
çakıl
yol vardı.Her zaman toz duman içinde olurdu.çakıllarla kaplıydı.O yolun
benim ve ölürcesine sevdiğim insanın ayrılmasında bu kadar rol
oynayacağını
bilsem hiç girer miydik o yola.Neler vermezdim o yolu yürümemek için.
Eli
yine elimdeydi,ansızın elini çekti,terlemişti yine eli.Sanırım dört
adım
atmıştım.Dönüp yine azarlayacaktım.Çünkü hem elimi bırakmış,hem de
geride
kalmıştı.Dönüp baktığımda Dünya başıma yıkıldı.Sanki gök kubbenin
altında
kaldım.yerdeydi ve yüzünden kan fışkırıyordu.ne yapacağımı bilemedim
üzerine
kapandım yüzüne yapışmış saçlarını kaldırdığımda hayatımı bitiren o
görüntüyle karşılaştım.Başı kesilmiş bir tavuk gibi
çırpınıyordu.Suratına
bir taş parçası bıçak gibi saplanmıştı ve bakmaya doyamadığım mavi
gözlerinden biri akmıştı.Suratının yarısı yoktu.Hırlıyordu bana bir
şeyler
demek istiyor kanla kaplı diğer gözünü temizleyerek bana bir şeyler
demeye
çalışıyordu.Yoldan geçen bir kamyonun tekerinin altından fırlayan bir
taş
suratına saplanmıştı.Ölürcesine bir aşkı,geleceğimizi kibrit
büyüklüğünde
bir taş parçasının bitireceğini bilemezdim.Donuk donuk hiç konuşamadan
yüzüne bakmaktan başka bir şey yapamıyordum. Ellerini tuttum kaldırdım
başını göğsüme dayadı ve elimi sıkı sıkı tuttu.Akan kan ellerimize
damlıyordu.Yoldan geçen bir araba durmuş bizi seyrediyordu,hastaneye
yetiştirelim dediğimde kanlı olduğu için almadı ve kaçtı gitti.Kimse
arabaya
almıyordu.çevreme bakıp yardım eden demekten,ona dönüp seni
seviyorum,beni
bırakma,dayan demekten başka bir şey yapamıyordum.İki dakikalık bir
çırpınıştan sonra kucağımda öldü.Cennet olan Dünya 5 dakikada cehenneme
döndü.Tam dokuz yıl oldu onu yitireli.
Kendime olan güvenimi yitirdim.Artık kimseyi sevemem,kimsede beni
sevemez
korkusundan kurtaramıyorum kendimi.Bitkisel hayatta gibiyim.Tek elimde
kalan
bu net.bu net aracılığıyla sizinle paylaşmak istedim.Yitiren,ya da ben
yitirenle paylaşmak isteyen herkese elleri terlese bile ellerimi
bırakmamaları şartıyla elimi uzattım.Dost,kardeş,arkadaş ne olursanız
olun
ama elimi bırakmayın.Size sesleniyorum, elimi bırakmayın lütfen...
 
Bir otobüs durağında karşılaşmışlardı ilk kez.... Biri tıpta okuyordu, öbürü mimarlıkta. O ilk karşılaşmadan sonra, bir kere, bir kere, bir kere daha karşılaşabilmek için, hep aynı saatte, aynı duraktan, aynı otobüse bindiler. Gençtiler, çok genç... Birbirileriyle konuşacak cesareti bulmaları biraz zaman aldı ama sonunda başardılar. İkisi de her sabah otobüse bindikleri semtte oturmuyorlardı aslında. Delikanlı arkadaşında kaldığı için o duraktan binmişti otobüse, kız ise ablasında.... Sırf birbirilerini görebilmek için, her sabah erkenden evlerinden
çıkıp, şehrin öbür ucundaki o durağa, onların durağına geldiklerini, gülerek itiraf
ettiler bir süre sonra...

Okullarını bitirince hemen evlendiler. Mutluydular hem de çok mutlu... Bazen işsiz,bazen parasız kaldılar ama öylesine sıkı kenetlenmişti ki yürekleri ve elleri hiçbir şeyi umursamadılar. Ayın sonunu zor getirdikleri günlerde de ünlü bir doktor ve ünlü bir mimar olduklarında da hep mutluydular. Zaman aşımına uğrayan, alışkanlıklara yenik düşen, banka hesabında para kalmadığı için yada tam tersine o hesabı daha da kabarık hale getirmek uğuruna bitip-tükeniveren sevgilerden değildi onlarınki... Günler günleri, yıllar yılları kovaladıkça sevgileri de büyüdü, büyüdü... Tek
eksikleri çocuklarının olmamasıydı. Zorlu bir tedavi sürecine rağmen çocuk sahibi olmayınca, "bütün mutlulukların bizim olmasını beklemek, bencillik olur" diyerek devam ettiler hayatlarına. Çocuk yerine, sevgilerini büyüttüler... "Senin için ölürüm" derdi kadın, sımsıkı sarılıp adama ve adam: "Hayır, ben senin için ölürüm" diye yanıt verirdi hep...

Bazen eve geldiğinde, aynanın üzerinde bir not görürdü kadın, "Bir tanem, kütüphanenin ikinci rafına bak...." Kütüphanenin ikinci rafında başka bir not olurdu, "Mutfaktaki masanın üzerine bak ve seni çok sevdiğimi sakın unutma" Mutfaktaki masadan, salondaki dolaba sevgi dolu notları okuya okuya koşturan kadın, sonunda kimi zaman bir demet çiçek, kimi zaman en sevdiği çikolatalar, kimi zaman da pahalı armağanlarla karşılaşırdı.. Aldığı hediyenin ne olduğu önemli değildi zaten....

Hayat ne kadar hızlı akarsa aksın, işleri ne kadar yoğun olursa olsun hep birbirlerine ayıracak zaman buluyorlardı bulmasına ama kırklı yaşların ortalarına geldiklerinde, daha az çalışmaya karar verdiler. Adam, hastaneden ayrıldı ve muayenehanesinde hasta kabul etmeye başladı. Kadın da mimarlık bürosunu kapadı ve sadece özel projelerde görev aldı. Artık daha fazla beraber olabiliyorlardı. Bir gün sahilde dolaşırken, harap durumda bir ev gördü kadın, üzerinde "satılık" levhası asılı olan. "Ne dersin, bu evi alalım mı?" dedi adama. "Bu viraneyi yıktırır, harika
bir ev yaparız. Projeyi kafamda çizdim bile. Kocaman terası olan, martıları kahvaltıya davet edeceğimiz bir deniz evi yapalım burayı..." "Sen istersin de ben hiç hayır diyebilir miyim?" diye yanıt verdi adam. "Amerika'daki tıp kongresinden döner dönmez ararım emlakçıyı... Kaç para olursa olsun, burası bizimdir artık...."

Sadece bir hafta ayrı kalacaklarını bildikleri halde, ayrılmaları zor oldu adam
Amerika'ya giderken. Her gün, her saat konuştular telefonla. Gözyaşları içinde
kucaklaştılar havaalanında. Fakat birkaç gün sonra, kocasında bir tuhaflık olduğunu
fark etti kadın. Eskisi kadar mutlu görünmüyor, konuşmaktan kaçınıyordu. Onu
neşelendirmek için, sahildeki evi hatırlattı ve çizdiği projeyi verdi kadın ama hiç
beklemediği bir cevap aldı: "Canım, o ev bizim bütçemizi aşıyor. Sen en iyisi o evi unut..."

Mutsuzluk, mutluluğun tadına alışmış insanlara daha da acı, daha da çekilmez gelir. Kadın, hiç sevmedi bu beklenmedik misafiri. Derdini söylemesi için yalvardı adama, "Senin için ölürüm, biliyorsun, ne olur anlat" diye dil döktü boş yere... Yıllardır sevdiği adam, duyarsız ve sevgisiz biriyle yer değiştirmişti sanki. Ona ulaşmaya çalıştıkça, beton duvarlara çarpıyordu kadın, her çarpmada daha fazla kanıyordu yüreği...

Bir gün, çocukluğunun, gençliğinin ve bütün hayatının birlikte geçtiği arkadaşına dert yanarken, "Artık dayanamıyorum, sana söylemek zorundayım" diye sözünü kesti arkadaşı. "O, seni aldatıyor. İş yerimin tam karşısındaki restoranda genç bir kadınla yemek yiyiyor her öğlen. Sonra sarmaş dolaş biniyorlar arabaya...."

"Sus, sus çabuk, duymak istemiyorum bu yalanları" diye bağırdı kadın. Onca yıllık arkadaşını, kendisini kıskanmakla suçladı.... Ertesi gün, öğle vakti o restoranın hemen karşısında bir köşeye sindi sessizce ve peri masallarının sadece masal olduğunu anladı... Kocasının eskiden aynı hastanede çalıştığı genç çocuk doktorunu tanıdı hemen. Bazen evlerinde ağırladıkları kadına nasıl sarıldığını gördü adamın...

Akşam kocası eve gelir gelmez, bazen bağırıp, bazen ağlayarak, bazen ona sımsıkı sarılıp bazen de yumruklayarak haykırdı suratına her şeyi. İnkar etmedi adam. Zamanla duyguların değişebildiği, insanların orta yaşa geldiklerinde farklılık aradığı gibi bir şeyler geveledi ağzında ve bavulunu alıp gitti evden. Kapıdan çıkarken, "son bir kez kucaklamak isterim seni" diyecek oldu ama kadın, "defol" dedi nefretle...

İlk celsede boşandılar... Modern bir aşk hikayesinin böyle son bulmasına kimse inanamadı. Arkadaşlarının desteğiyle ayakta kalmaya çalıştı kadın. Adamın, sevgilisiyle birlikte Amerika'ya yerleştiğini öğrendi. Bazen yalnız kaldığında, onu hala sevdiğini hissedince, ağlama nöbetleri geçiriyor, aşkın yerini, en az onun kadar yoğun bir duygu olan nefretin alması için dua ediyordu.

Aradan bir yıl geçti... Her şeyin ilacı olduğu söylenen zaman bile, kadının derdine çare olamamıştı. Bir sabah, ısrarla çalan zilin sesiyle uyandı. Kapıyı açtığında, karşısında o kadını gördü. "Sen, buraya ne yüzle geliyorsun" diye bağırmak istedi ama sesi çıkmadı. "Lütfen, içeri girmeme izin ver, mutlaka konuşmamız gerekiyor" dedi genç kadın. Kanepeye ilişti ve zor duyulan bir sesle konuşmaya başladı: "Hiçbir şey göründüğü gibi değil aslında. Çok üzgünüm ama o bir saat önce öldü. Geçen yıl
Amerika'daki kongre sırasında öğrendi hastalığını ve yaklaşık bir senelik ömrü kaldığını. Buna dayanamayacağını, hep söylediğin gibi onunla birlikte ölmek isteyeceğini biliyordu. Seni kendinden uzaklaştırmak için, benden sevgilisi rolünü oynamamı istedi. Ailesine de haber vermedi. Birlikte Amerika'ya yerleştiğimiz yalanını yaydı. Oysa ilk karşılaştığınız otobüs durağının karşısında bir ev
tutmuştu. Tedavi görüyor ve kurtulacağına inanıyordu ama olmadı. Gece fenalaşmış, bakıcısı beni aradı, son anda yetiştim. Sana bu kutuyu vermemi istedi..." Gözlerinden akan yaşları durduramayacağını biliyordu kadın. Hemen oracıkta ölmek istiyordu. Eline tutuşturulan kutuyu açmayı neden sonra akıl edebildi. İtinayla katlanmış bir sürü kağıt duruyordu kutuda. İlk kağıtta, "Lütfen bütün notları sırayla oku bir tanem" diyordu... Sırayla okudu; "Seni çok sevdim", "Seni sevmekten
hiç vazgeçmedim", "Senin için ölürüm derdin hep, doğru söylediğini bilirdim." "Fakat benim için ölmeni istemedim" "Şimdi bana söz vermeni istiyorum." "Benim için yaşayacaksın, anlaştık mı?" son kağıdı eline alırken, kutuda bir anahtar olduğunu gördü kadın... Ve son kağıtta şunlar yazılıydı:

"Sahildeki evimizi senin çizdiğin projeye göre yaptırdım. Kocaman terasta martılarla
kahvaltı ederken, ben hep seni izliyor olacağım...."
 
KARSILIKSIZ SEVGI

Bu, Vietnam'da savasan ve sonunda
evine
dönecek olan
John adinda bir
askerin hikayesidir.
John evine gitmeden önce, San
Francisco'da
bulunan
anne babasina
telefon
acti.


" Sevgili anne ve babacigim, sonunda
eve
geliyorum ama
birsey sormak
istiyorum. Bir arkadasimi da beraber eve
getirebilir miyim?
- "Tabii ki " diye cevapladilar.
"Onunla
tanismaktan
mutluluk
duyariz".
- "Ama bilmeniz gereken birsey var"
diye John
devam
etti,"o savasta
agir
yaralandi. Kara mayinina basti ve kolu
ile bacagini
kaybetti. Baska
gidecek
hicbir yeri yok. Onun bize gelmesini ve
bizimle
yasamasini
istiyorum".
- "Bunu duyduguma cok üzüldüm oglum,
belki
kalacak
baska bir yer
bulmasi
icin ona yardimci olabiliriz"
- "O hayir, onun bizimle yasamasini
istiyorum." >
- "Oglum," dedi babasi, "sen ne
istediginin farkinda
degilsin. Böyle
büyük
bir sorunu olan birisi bizi cok rahatsiz
eder.Bizim
kendi
hayatimiz var
ve
böyle farkliliga izin veremeyiz. Bence
sen eve
gelmeli ve bu
cocugu unutmalisin. O kendi yasamini devam
ettirmenin bir
yolunu
bulacaktir."

O andan sonra, John telefonu
kapatti. Anne
ve babasi
ondan baska
bir
söz
duymadilar...
Birkac gün sonra, San Francisco
polisinden
bir telefon
geldi.
Ogullarinin
bir binadan düserek öldügünü söylediler.

Polise göre intihardi. Anne ve baba
telasla
ucaga
binerek
ogullarinin
teshisini yapmak icin San Francisco'daki
teshis
morguna
gittiler.John'u teshis etmislerdi. Ama gözleri
fal tasi gibi
acilarak...
Bilmedikleri bir seyi fark ettiler.
John'un
bir
bacagi ve bir kolu
yoktu...

Bu hikayede ki anne ve baba
bircogumuza
benzer.Etrafimizda iyi
görünen
ve
neseli insanlari sevmek bize kolay
gelir, ama bize
rahatsizlik veren özellikle bizim kadar
saglikli olmayan, bizim
kadar güzel olmayan ve
bizim
kadar zeki olmayan insanlardan uzak
durmayi tercih
ederiz.
Cok sükür ki bizi
Karsiliksiz sevmeyi
basaran
birisi
sonsuza
kadar ailemizdendir ne kadar cirkin ne
kadar fakir
ne kadar
engelli
olursak
olalim. Bu gün yatmadan önce Tanriya
biraz daha dua
ederek
insanlari olduklari gibi kabul etmemizi
saglamasini isteyelim
ve
ne kadar farkli olurlarsa olsunlar onlara karsi
daha anlayisli
olabilmeyi
isteyelim. Arkadaslar cok nadir bulunan
cevherlerdir.

Onlar sizi güldürür ve basarmaniz
icin
destekler.
Bazen tek kelime
bazen
bir cümle paylasirlar ama her zaman
kalbinizi ona
acmanizi
beklerler.
 
Büyük bir aşk ve ne üzücü bir son... Allah kimseye vermesin.
 
SANA ne zaman tutuldugumu hatirlamiyorum, uzerinden cok zaman gecti...
Ama
eminim, ilk tanistigimiz gunlere denk geliyordur.. Cunku sen zaman
icinde
sevileceklerden degilsin, hani uzun uzadiya dusunulup olculup
tartilacaklardan
Zaten boylesine ask da denmez............. Ask dedigin ilk goruste
gelir
yerlesir insanin yuregine
O gun bugundur hic eksilmedi, hic eskimedi yuregimdeki yerin. Sana
her
seferinde ilk gunun heyecaniyla dokundum, hep ayni tadi
aldim.................... ask icin soylenenleri yalanlarcasina

Neydi beni sana baglayan? Seninle gecen dakikalarin verdigi haz mi?
Ah
evet.. insana "hic bitmese" dedirten o dakikalar.... Yoksa sende
insani
kendine esir eden birseyler mi var? Sigara gibi, alkol gibi.....

Zaman zaman vazgecmeye calistim senden. Insan tutkularindan kurtulmak
ister nedense, suclu hisseder kendini, korkar.... Benimki de oyle
birsey
iste...... Ama hep kisa surdu ayriliklarimiz. Ayrilik sonrasi
bulusmalarimizsa daha da coskuluydu ozlemin etkisiyle......

Dusundum de, seninle hic kotu anim yok....... Oysa uzun
beraberliklerde
kacinilmazdir, insanin agladigi, kizdigi, uzuldugu de olur.........
Ama
yok iste....

Yanliz sen son yillarda cok degistin. Daha mutevaziydin eskiden,
giyiminle
kusaminla... Sen de haklisin, zamana uymak lazim....... Ben senin her
halini seviyorum. Hem biliyorum ozunde aynisin.

"Her halini seviyorum" dedim, seviyorum elbet ama senin o teninin
iyice
yanik oldugu zamanlar var ya..... Hani neredeyse siyaha yakin.....
Iste
o
haline hic dayanamiyorum......

Hangi saatte, nerede aklima dusecegin hic belli degil. Uykuda,
sokakta..... Biliyorsun olur olmaz saatlerde arayip buluyorum
seni....

Isin garip yani ne biliyor musun? Senin icin yanip tutusurken
baskalarinin
da ayni duygular icinde oldugunu biliyorum, hatta sana dokunduklarini
da... Ve bu beni hic rahatsiz etmiyor. Seni paylasabiliyorum yani.
Kizamiyorum onlara, biliyorum cunku.... Sana karsi koymak mumkun
degil....
Senin de gonlun epey genis, hepimize yetecek yer var gibi
gorunuyor...

Aslinda ilk gunden beri biliyorum.... Benimki tek tarafli bir
ask.....
Evet her cagirdigimda kosup geldin, beni hep mutlu ettin, ama bir kez
bile
beni sevdigini dile getirmedin...... Sen sevmek icin degil sevilmek
icin
yaratilmissin. Bunu daha o gunlerde anladim ve seni karsilik
beklemeden
sevdim......

Iste boyle esmer sevgilim. Seni omrumun sonuna kadar
sevecegim........
Lakin ayrilmamiz lazim, en azindan biraz daha az gorusmeliyiz. Gerci
demin
de soyledigim gibi, kac kez denediysem basarili olamadim, ama tekrar
denemek zorundayim....




Cunku cok sismanlatiyorsun be CIKOLATA !!!!!!!!!!!!
 
inanamıyorum sonuca bak ne umdum ne çıktı
amaaaaaaaaaaaaa
çikolatayı süper anlatmışsın canımçekti
çok güzel paylaşımına teşekkürler
çok güldüm
bu arada ben bi çikolata alıp geleyim:Roflol:
 
SEVGİLİSİNİN DUYGUSUZ OLDUĞUNDAN YAKINANLARA BİR HİKAYE


Sabah uyandığında midesinde bir yanma hissetti.


Yanmanın nedeni aksam yedikleri değil,uyanır uyanmaz bugün


yapacaklarının aklına gelmesiydi.


Bugün 2 yıldır götürmeye çalıştığı bir birlikteliği bitirecekti.


Aslında bunu yapmakta geç bile kalmıştı.


Bitmeli dedi içinden,her gün bu tatsız uyanış bitmeli.’


Genç adam bunları düşünürken suratı şekilden sekile giriyordu.


Süratle giyinerek dışarı çıktı.


Bugüne kadar hiç bekletmemişti onu, simdi de bekletmemeliydi.


İstanbul, soğuk ve yağmurlu bir Nisan ayı yasıyordu.


Genç adam gökyüzüne bakarak iç geçirdi; ’Bulutlar bizim

yasayacaklarımızı biliyor. onlar bile ağlıyor halimize...’




BULUSMA VAKTI...


Artık Kadıköy iskelesindeydi. Birkaç dakikalık beklemeden sonra

karsıdan kız arkadaşının geldiğini gördü.




Simdi midesindeki ağrı daha da artmıştı. Beşiktaş’a geçtiler. Yolculuk

sırasında hiç konuşmadılar.




Genç kız,sevgilisinin bu durgunluğuna anlam verememişti.


Nereden bilecekti bugün ayrılık çanlarının çalacağını...


Beşiktaş’a geldiklerinde bir cafe de
oturdular.




Genç kız anlamıştı sevgilisinin kendisine bir şey söylemek istediğini.





’Bana bir şey mi söylemek istiyorsun’ diye sordu. Genç ad*** gözlerini

kaçırarak ’Evet’ dedi.




Genç kız heyecanlanmıştı, biraz da sinirlenerek ’Söylesene, ne diye

bekliyorsun’ dedi.




Genç adam içini çektikten sonra ’Sence biz nereye kadar gideceğiz?’

diye sordu.




Genç kız, ’Bunu sorma gereğini niye duydun?’ diye yanıt verdi.


Genç adam söze başladı...


’’Birkaç ay önce aksam 23:00 civarında sana telefon açıp senin için

yazdığım şiiri okumak istemiştim.




Sen bana ’Sırası mi simdi canim yaa, isin gücün yok mu?’ demiştin.

Biliyor musun o an nakavt olan bir boksör gibi




hissettim kendimi.


Özür dileyip telefonu kapatmıştım.


Daha sonra da bu şiiri benden hiç istememiştin.


Geçenlerde hasta olup yataklara düştüğümde arkadaşlarımla birlikte sen

de gelmiş, Meralin ’Sen şanslısın, sevgilin sana bakar’ sözüne ’İşim

yok da sana mi bakacağım, annen baksın’ demiştin.




Hatırladın mı?’’


DUYGUSALLIGI SEVMEM...


Genç kız, ’Biliyorsun ben duygusallığı sevmiyorum.


Hem hasta bakici gibi göründüğümü de kimse söyleyemez’ diye


yanıtladı. Genç adam güldü, ’Evet canim haklisin.


Zaten olmak istesen de bu kalbi taşıdığın sürece hasta bakici, hemşire

falan olamazsın.




’ Genç adam devam etti...


’Bana şimdiye kadar kaç kere sabahın erken saatlerinde güzel

sözcüklerden oluşan bir mesaj çektin? Hiç...




Hatta günün hiçbir saatinde çekmedin.


Duygusallığı sevmeyebilirsin.


Ama sen seni seven insanları da mutlu etmeyi sevmiyorsun.


Halbuki ben senin tam tersine kendimden çok insanları mutlu etmeyi

seviyorum.




Seni tanıdığımdan beri her sabah, her aks*** her gece yani seni andığım

her saat tatlı bir mesajım vardı senin için




biliyor musun? Seninle ben AKLA KARA gibiyiz.


’ Genç kız anlamıştı, ’Yani ne istiyorsun benden sair olmamı mı?


’ Genç adam tekrar gülümsedi içinden.


Dün gece verdiği ayrılık kararının ne kadar doğru olduğunu düşündü.

’Hayır’ dedi, ’Sair olmanı istemiyorum.




Olamazsın da...


BIZ AYRILMALIYIZ.


Ayrılırsak ikimiz için de en hayırlısı olacak.’ Genç kız şaşırmıştı,

’Neden ama? Ben seni seviyorum. Senin de beni sevdiğini sanıyordum.’

Genç adam iç çekerek ’Hayır canim, sen beni sevdiğini sanıyorsun.




Eğer beni sevseydin simdi başka şeyler konuşuyor olurduk’ dedi.


Genç kızın gözleri yaşarmıştı. Genç adam cebinden çıkarttığı mendili

uzattı, genç kız gözyaşlarını silerek




’Sen bilirsin, umarım beni bir başkası için bırakmıyorsundur...’ dedi.





Genç adam ’Nasıl böyle bir şey düşünürsün, senden başka kimse olmadı ve

uzun zaman da olacağını sanmıyorum’ yanıtını verdi.




Genç adam ve genç kız iki sevgili olarak oturdukları masada Artık iki

yabancıydılar.




Birkaç dakika sessizce oturduktan sonra Genç kız, ’Kalkalım istersen’

dedi.




Genç adam ’Ben biraz daha burada kalmak istiyorum, istersen sen

kalkabilirsin’ diye yanıtladı.




Genç kız ’Tamam o zaman sana mutluluklar dilerim’ diyerek elini uzattı.

Genç kızın sesi ve eli titriyordu. Genç ad***




’İstersen arkadaş kalabiliriz’ dedi ve birbirlerine son kez sarıldılar.





’BEN DOGRU YAPTIM..."


Genç adam doğru yaptığına inanıyordu.


Eve döndüğünde yürümekten bitap bir haldeydi.


Odasına girdi.


Gece bitmek bilmiyordu.


Sabah erken kalkıp ise gidecekti, uyumalıydı.


Birkaç saat sonra uykuya dalmayı başardı.


Sabah 7’de saatin ziliyle uyandı.


Evden çıkacağı zaman cep telefonuna baktı, mesaj ve 10 cevapsız arama

vardı.




Yorgun olduğu için Duymamıştı telefonun sesini. Aramalar ve mesaj

sevgilisindendi. Heyecanla mesajı




açtı, şunlar yazıyordu:


SADECE ONLARI SEVMEYI SEVDIM,


HEPSINI ONLARSIZ YASADIM DA,


BIR SENI SENSIZ YASAYAMIYORUM,


BU ASKI TEK KALPTE TASIYAMIYORUM,


SANA YEMIN GÜZEL GÖZLÜM,


BIR TEK SENI SEVDIM,


VE SENI SEVEREK ÖLECEGIM,


ELVEDA BIRTANEM...


Genç adam şaşırmıştı.


Onu tanıdığı günden beri ilk defa şiir alıyordu ve üstelik sabahın

besinde yazmıştı.




Heyecanla onu aradı, telefonu Yabancı bir ses açtı.


Genç adam ’’Nalan’ la görüşebilir miyim?’’Dedi.


Ama karşısındaki ağlıyordu, hıçkıra hıçkıra hem de...


’Ben onun annesiyim yavrum, kızım bu sabah intihar etti.


Gece sabaha kadar birilerini arayıp durdu.


Sabah odasının ışığını sönmemiş görünce girdim. Yavrum kendini

asmıştı....’




YIGILIP KALDI...


Genç adam beyninden vurulmuşa döndü.


Bir gün önceki mide ağrısının İki katini çekiyordu simdi.


Olduğu yerde yığılıp kaldı...


Birkaç ay sonra iki doktor konuşuyordu hastanede.


Doktorlardan biri diğerine karsıdaki hastanın durumunu soruyordu.

Doktor yanıt verdi...’Haaa o mu? Üç ay önce




getirdiler. Kendisi yüzünden bir kız intihar etmiş.


O günden sonra cep telefonunu elinden hiç bırakmamış.


Devamlı bir şeyler yazıp birine yolluyor.


Geçenlerde merak ettim.


O uyurken gönderdiği numarayı aradım.


Numara 3 ay önce iptal edilmiş.


Gelen mesajlarda bir şiir var.


Bu adam duygusal mi bilmem ama benim anladığım Kadarıyla


şiiri yazan çok duygusal biriymiş...


"ÇEVRENIZDEKİ İNSANLARIN NE HİSSETTİĞİ YA DA NE DÜŞÜNDÜĞÜN DEN O KADAR

EMİN OLMAYIN, BAZEN BİR KALBİN, İÇİNDE NELER SAKLADIĞINI ÖĞRENDİĞİNİZDE

HERSEY İÇİN ÇOK GEÇ OLABİLİR..."
 
Bence bu kadar seven birisi mutlaka sevdiğini belli ederdi. Mühim olan içimizde hissediğimiz değil gösterdiklerimizdir. Gösterilmemiş her sevgi, söylenmemiş güzel söz, her ilişki -sadece aşk değil aile ilişkisi bile- ilgisiz kaldığı sürece bitmeye mahkumdur.
 
Hani derler ya melekleri kiskandiracak bir ask iste o aski bende yasadim.Onunla ilk tanistigimda 19 yasindaydi yüzünün güzeligi kalbine vurmustu,hastanede ziyaretcisi oldugunu saniyordum, cünkü her gelisinde biraz daha hayat dolu oluyordu hayatla alay edercesine güldünü fark etmemek imkansizdi .Insana inanilmaz bir huzur veren gözleri ve gülüsü vardi ,dünyanin bütün kötülüklerinden uzak adeta masalar diyarindan gelmis bir prenses misali. Onu her görüsümde icim icime sigmiyordu, bir doktor arkadasima söz ettim onda ,"sen bizim gülü yi diyorsun evet cok tatli bir kiz ve gercekten tertemiz bir kalbi var , yasamayi en cok hak eden insanlardan biri " deyince arkadasim sasirdim nasil yani yasamayi en cok hak edenlerden biri " o kiz cok hasta fazla bi ömrü kalmadi " bu sözler karsisinda sok oldum allahim nasil olur böyle bisi diye düsündüm sanki benim canimdan bir parca koptu o anda. Aradan aylar gecti tanismamizda hastanede olmustu arkadasim tanistirdi ,bana kalsa cesaret edemezdim ama oldu iste, birbirimize cok baglanmistik bir animin bile onunsuz gecmesini istemiyordum , hastaligindan bahs etti kalp ve beyindamarlari aniden tikaniyormus ve birdaha olursa öleceyini söyledi ama benim icin hic önemi yoktu ve hic duymamais gibi yaptim cünkü onsuz gecen zamani hic yasamamis sayordum. Evlendik allahim bir gelinlik insana bu kadarmi yakisir . Sahil kenarindan bir ev tutuk her sabah gülücüklerle uyaniyordu hic bir gün bile yüzünü astini görmedim. Balkona cikip rüzgara karsi duruyordu dimdik ayakta beraber günesin dogusunu seyrediyorduk her esisimde rüzgarin kokusunun icime doldunu bilmek her uyanisimda yasadigini bilmek huzurveriyordu bana her gün biraz daha asik oluyordum . Bir gün eve geldigimde yoktu bulamayinca cok korktum masanin üzerine biraktigi notu rüzgar ucurmustu ,deye döndüm heryerde onu aradim sahilde heryerde sonra bir telefon geldi .Nerdesin sen evde yoksun deyince icim rahatladi kosarak eve gittim , bana bi süprizi vardi, canimdan cok sevdigim askim bana bir cocuk verecekti hamileydi, o kadar mutluydumki bunun bozulacagindan korkuyordum ardan yedi ay gecti bebek sekiz aylik olmustu. Sahilde yürüyorduk hava serindi üsümesin diye evden hirkasini alamya gitim geldigimde gözlerimin önünde yere düstü yanina kostum .Acil bir ambulans cagirip hastaneye gitik erken doum olmasi gerekiyormus acilen cocugu kurtara bilmek icin ,karim bitkisel hayata girmis acil ameliyata alindi bende girdim cocugum elime dogdu sezeryanla sevinemedim canimin bi yarisi öyle yatiyordu hic bir tepki vermeden .Ikinci ameliyata girmemem ne kadar karsi ciksalarda girdim karimi sevdigim insani kendi elerimle ameliyat ettim ilk defa elimin titremesinden bu kadar korktum saatlerce yalvardim neolur birakma beni diye Allah ' a sükür bitkisel hayatan cikmisti , hic bir ameliyat bukadar zor gelmemisti bana , bir kizimiz olmustu. Basinda bekledim gecelerce heran kötülese bilridi durumu sonra aniden gözünü acti bebegini görmek istedi camdan gördü ismi elveda olsun dedi. Hersey yolundayken ücüngün aniden hayati funktionlari durdu cocugunu birkere bile kucagina alamadi.Ilk defa bu kadar cagresiz hisetim kendimi onca hastaya can veren yardim eden bu eller cagresizce baka kaldi denedim kalp masaji yaptim ama olmadi. Hastaneyi aga kaldirmisim haberim olmadi hic zor ayirmislar yanindan uyutmuslar. Sonkez görmeme bile izin vermediler acisini yasamama sonkez sarilip aglamama. Kaybedeceyim kadar sevdim... ve kaybetim
 
Sizler birbirinizin aynasısınız. Neyi yansıtmayı yeğlersiniz? Şimdi siz
birbirinizin sorunlarını yansıttığınız için, kısıtlı ve sınırlı olduğunuz
fikrini alabildiğine güçlendiriyorsunuz. Birbirinizin yüzüne bakıp kendi
yüzünüzü görüyorsunuz. Kendinizi gördüğünüz yer orası. Eğer içsel bir uyuma
yönelir ve dışarıya farklı bir çehre, ışıklı bir yüz yayınlarsanız, o
gerçekten farklı bir çehre olur! Eğer bu farklı çehreyi yayınlamaya
başlayabilirseniz, o zaman gelip size bakanlar umutla dolacaklar-kendi nihai
kurtuluşlarının umuduyla. Eğer hizmet etmek istiyorsanız, o zaman kendi
aynanızı temizleyin ki başkaları orada kendi ilahi benliklerinden gayrı bir
şey görmesinler. Eğer gerçekten yardım etmek istiyorsanız, konuşmayı bırakın,
düşünmeyi bırakın ve sevmeye başlayın. Çünkü korkulacak hiçbir şey
bulunmadığını görmenizi sağlayacak olan, koşulsuz sevmenin gücüdür.

Bartholomew
 
Yaşadığım her yerdesin sen..Ahh bir bilsen..Dünya bildi sen bilmedin be eşsiz sevdalım..

Çok güzel.Yüreğine sağlık
 
Öyle bir hayat yaşıyorum ki ,
Cenneti de gördüm, cehennemi de
Öyle bir aşk yaşadım ki
Tutkuyu da gördüm, pes etmeyi de
Bazıları seyrederken hayatı en önden
Kendime bir sahne buldum oynadım
Öyle bir rol vermişler ki
Okudum okudum anlamadım.
Kendi kendime konuştum bazen evimde
Hem kızdım hem güldüm halime
Sonra dedim ki " söz ver kendine "
Denizleri seviyorsan, dalgaları da seveceksin
Sevilmek istiyorsan, önce sevmeyi bileceksin
Uçmayı seviyorsan, düşmeyi de bileceksin
Korkarak yaşıyorsan, yalnızca hayatı seyredersin
Öyle bir hayat yaşadım ki, son yolculukları erken tanıdım
Öyle çok değerliymiş ki zaman
Hep acele etmem bundandı
Anladım...

Nietzsche
 
SEVGIYI YASAYANLAR

Bir gün sormuslar ermislerden birine:
"Sevginin sadece sözünü edenlerle, onu yasayanlar arasinda ne fark vardir?"
"Bakin göstereyim" demis, ermis. Önce sevgiyi dillerinden gönüllerine indirememiş olanları çağırarak onlara bir sofra hazırlamış. Hepsi oturmuş yerlerine. Derken tabaklar içinde Sıcak çorbalar ve arkasından da derviş kasıkları getirmiş hepsi 1 metre boyunda...
Ermis "bu kasıkların ucundan tutup öyle içeceksiniz çorbanızı" diye bir şart koymuş. ´Peki demisler´ ve içmeye teşebbüs etmişler. Fakat o da ne? Kaşıklar uzun geldiğinden bir türlü döküp saçmadan götüremiyorlar ağızlarına. En sonunda bakmışlar beceremiyorlar, öylece aç kalkmışlar sofradan. Bunun üzerine ´Simdi´ demis ermis; ´Sevgiyi gerçekten bilenleri çağıralım yemeğe.´
Yüzleri aydınlık, gözleri sevgi ile gülümseyen ışıklı insanlar gelmişler oturmuş sofraya bu defa. ´Buyurun´ deyince, her biri uzun boylu kasığını çorbaya daldırıp, sonra karsısındaki kardeşine uzatarak içirmiş.
Böylece her biri diğerini doyurmuş ve şükrederek kalkmışlar sofradan. ´İste´ demis ermis; ´Kim bu hayat sofrasında Yalnız kendini görür ve doymayı düşünürse, o aç kalacaktır. Ve kim kardeşini düşünürde doyurursa, o da kardeşi tarafından doyurulacaktır. Şüphesiz ve sunu da unutmayın, hayat pazarında alan degil, veren kazançtadır daima.´
 
Batman seyahatim esnasında ziyaret ettiğim arkadaşım Marziye’nin anlattığı trajik bir olay, Türk filmlerinin yaşanmışı türündendi. Bu kadar çarpıcı bir hikayeyi yazmadan geçemedim


Mert ve Songül. Birbirini seven ve evlenmek isteyen Batmanlı iki genç. Mert’in ailesi bu evliliğe karşı çıkar ve onay vermez. Sevdiği kızla evlenmek uğruna evi terk eden genç, evlilik parası için böbreğinin birisini 30 milyara (30 bin YTL) satışa çıkarır. Satış ilanını büyük bir gazeteye verir


Arkadaşım Marziye’nin erkek kardeşi yıllardır Almanya’da çalışmakta, orada yaşamaktadır. Her iki böbreğini de kaybettiği için dört yıl boyunca diyaliz makinesine girerek yaşamını devam ettirmektedir. Bu arada parayla almak için de böbrek aramaktadırlar. Tam da gazetedeki ilanı görürler ve satıcı genç Mert’le irtibat kurarlar. Mert Batman’da, böbrek nakli yapılacak kişi de Almanya’dadır.


Böbrek nakli için Mert’i Almanya’ya gönderirler. Ancak ne var ki, Almanya’da bu işlerin prosedürü uzundur. Testler, tahliller derken neredeyse bir yıl orada kalır Mert. Sonunda işlemler tamamlanır, böbrek nakli yapılır. Vücut böbreği kabul etmiştir. Fakat nakil ameliyatı esnasında yapılan bir ilaç hatasından dolayı arkadaşımın kardeşi iki gözünü birden kaybeder. Geriye dönüş yoktur, gözlerin açılması mümkün değildir, bir daha hiç göremeyecektir.


İki gözünü birden kaybeden Abdullah kader mahkumudur artık. Tanıdığım bir kişi olduğu için iki kez üzülmüş oldum sevgili Abdullah’ın bu yaşadıklarına. Tazminat davası açmış ama iki göz birden gittikten sonra neye yarar ki…


Şimdi gelelim böbreğini satan gence. Artık tek böbrekledir. Sevdiği kıza kavuşacak, aşkını doya doya yaşayacaktır. Ferhat’ın dağları delmesinden daha az bir azim değil hani onunki de. Sattığı böbreğin parasını alıp sevdiği kızla evlenmek üzere Türkiye’ye döner. Ne var ki vefasız sevgili, ondan ayrı olduğu süre içerisinde başka birisini bulmuş ve evlenmiştir.


Eh şimdi bu genç kaybettiği aşkına mı yansın, o aşkına kavuşabilmek için sattığı böbreğine mi?


Dönüp de karşılaştığı durum ona çok acı çektirmiş anlatıldığına göre. Şimdilerde acısıyla baş başa yaşantısını sürdürüyormuş.


Bazen ailelerin çocuklarına sahip çıkmamaları böylesi trajik hikayeler yaratıyor maalesef. Kim bilir, ailesi zamanında dışlamayıp da bu gence sahip çıksaydı, hikaye bu kadar trajik olmayabilirdi.


Duygu Sucuka
19/06/2006 :kaynak:kadinvizyon.com
 
kız kalleş çıkmış benim için sevdiğim canını feda edecek 1 sene değil ölene dek beklerim
 
SENİ SEVİYORUM çünkü bir şeyin yarısı sensin yarısı da ben. Birbirimizi tamamlıyoruz. Sen olmazsan yarımım ben. Biliyorum sende öylesin. Bu bütünü bozmamalıyız o zaman! Sonsuza dek.
Öyle tatlı bir sohbetin var ki seni dinlerken kendimden geçiyorum. Keşke hiç susmasan diyorum. Konuş bebeğim. Sözlerin sadece kulaklarıma değil ruhuma da hitap ediyor. Ne zaman biri sevgiden aşktan söz etse bizi düşünüyorum ve kalbim deli gibi çarpmaya başlıyor. Başkasının söylediği sözler önemini yitiriyor. Çünkü sevgi aşk kelimesi bana sadece seni hatırlatıyor.
SENİ SEVİYORUM çünkü bana aşkım kelimesini taa yüreğinden diyorsun. O bir tek sözcüğe aşkın bütün anlamlarını yüklüyorsun. Bana her seferinde iyi ki senin aşkınım dedirtiyorsun.
Seninle birlikteyken ulaşamayacağım hiçbir şey yok. Senin beni sevdiğini bilmek bu aşkı birlikte paylaştığımızı bilmek bana her şeye karşı sonsuz dayanma gücü veriyor.
SENİ SEVİYORUM çünkü bana biz olmayı öğrettin. Birlikte hareket etmeyi hayatın tüm güzelliklerini birlikte yaşamayı tattırdın bana. Biz olmak meğer ne kadar güzel bir şeymiş.
Aşkımın büyüklüğünü sevdamın yüceliğini anlatmaya çalıştım hep sana. Bunca nedenden ve bunca sözden sonra seni ne kadar çok sevdiğimi anlatmayı başarabildim mi bilmiyorum. Sözcüklerle tarif edilemeyecek kadar derin sana hissettiklerim. Birde yüreğimin sesini dinle belki o ses daha iyi anlatır aşkımı. Biliyorum ki bu sevgi sen olduğun sürece gitmeyecek yüreğimden. Sevgilim aşkım her şeyim. Ben seni yaşıyorum. Çünkü
SENİ SEVİYORUM!!!
 
X