Yememizi Etkileyen Faktörler

seyran

Nirvana
Kayıtlı Üye
28 Şubat 2007
842
7
54
Yememizin tek nedeni açlık mı?
Elbetteki aç olduğumuzda yemek yemeyi arzularız.Bu, yaşayabilmemiz için en doğal gereksinimimizdir. Ancak, ne yazık ki birçoğumuz aç olmadığımız zamanlarda bile, çeşitli nedenlerden dolayı bir şeyler yemekteyiz.Bu nedenleri dış ve iç etkenler olarak ikiye ayırabiliriz.Açlık hissi duymadığımız halde yeme arzusu hissettiğimiz durumları anlamaya çalışırsak, bu istekle başa çıkmamız kolaylaşabilir.

Yememizi etkileyen faktörler:Alışkanlıklar
Hiç de aç olmadığınız halde öğle tatilinizi değerlendirmek amacıyla oturup üç-dört kap yemeği bitirdiğiniz hiç olmuş mudur? Halbuki bazı öğle yemekleri, çorba veya yoğurt gibi hafif şeylerle geçiştirilebilir. Öğleden sonra acıkacak olursak, bir meyve veya hafif bir sandviç yiyebiliriz. Böylece, hem öğün atlamamış oluruz, hem de gün boyu daha sık ve az miktarda yemiş oluruz. Özetle, koşullanma ile değil de aç olduğumuzda yemeliyiz.

Söz edilebilecek diğer alışkanlıklar arasında kitap okurken, kağıt oynarken veya televizyon seyrederken “abur-cubur” yemek veya gece yatmadan önce bir şeyler atıştırma bulunur. Bu alışkanlıklardan kurtulmak için uygulaması son derece kolay bazı yollar vardır. Örneğin, evde hep aynı yerde oturarak yemek yemek; aklımızda başka şeyler varken yememeye özen göstermek ve yediklerimize konsantre olmak gibi.

Yeme alışkanlıklarımızı tanıma amacıyla her öğün ne yendiğinin yazılı hesabını tutmak, davranışlarımızı kağıt üzerinde görerek daha açık kavramamıza yardımcı olabilir.Örneğin, bir hafta boyunca, yemiş olduğumuz her yiyeceğin dökümünü; miktarını, saat kaçta, nerede, ne yaparken, kiminleyken, nasıl bir ortamdayken – bir lokma dahi olsa- bir tabloda görmek size yardımcı olacaktır. Bu tabloyu incelerken, daha önce üzerinde durmadığımız ve gereksiz yere yediğimiz şeylerin farkına varabiliriz. Sık sık ziyaret ettiğiniz üç çocuklu komşunuzdayken, 10-15 kurabiye yediğinizi açık bir şekilde görebilirsiniz. Gereksiz alışkanlıklarınızdan kurtulmak için sık sık verilen bir öneri, hem yemeklerde, hem de yemek aralarında ne yiyeceğinize önceden karar vermektir.

Reklamlar
Yiyecekle ilgili reklamlar televizyonda, gazetelerde, dergilerde ve sinemalarda her gün karşımıza çıkmaktadır. Televizyonu açıp da bir çikolatayı zevkle yiyen incecik insanlar görünce, canımız çikolata yemek isteyebilir: Böylece verilmek istenen mesaj beynimize ulaşmıştır.Bu tür reklamlar bizi çelişkili davranmaya itmektedir; hem incecik vücutlarını sergileyen güzel kızlar gibi olmak isteriz, hem de gidip çikolatayı alırız. Ya da bir margarin reklamında muhteşem görünüşlü çeşit çeşit yemekler ekranda sergilenince tok dahi olsak elbette ki canımız çeker.

Reklamlarda kullanılmakta olan imajlar, sergileme yöntemleri, müzik ve iştah açıcı manzaralar bilinçaltımıza söz konusu yiyeceği sokmaktadır. Bir bisküvi reklamında, yakışıklı erkekler ve güzel kızlar yerine, iştahla bisküvileri yutarcasına yiyen şişko ve biçimsiz kadınları, erkekleri seyrediyor olsaydık, acaba davranışımız aynı olur muydu? Birçoğumuz reklamlarda gördüğümüz insanlar gibi “obur” davranıp da, onlar gibi şişman olmak istemeyeceğimizden, kesinlikle bisküvi almamaya karar verebilirdik. Tabii hiçbir şirket ve reklam ajansı ürünlerinin doğurabileceği olumsuz sonuçları açıkça sergilemez. Tam aksine “abur-cubur” yemeyi hoş bir sosyal davranış olarak yansıtmayı tercih eder. Gerçekçi düşünecek olursak, kola ürünleri ile dağlarda ve plajlarda çılgınca eğlenen gençlik arasında pek bir ilişki yoktur. Ne var ki, biz plaja gittiğimizde, canımız kola çeker. Susadığımızda evde veya işte su içerken, plajda kola içmek kolay gelir.Halbuki, susuzluğun gerçek çaresinin, şeker veya yapay tatlandırıcı içermeyen su olduğunu düşünecek olursak, kola içmek saçma bile gelmeye başlayabilir.

Yıllar önce yapmış olduğum bir çalışma için, bakkallara anket dağıtarak son iki hafta içerisinde en çok hangi bisküvi ve çikolata reklamının gösterildiğini bilip bilmediklerini araştırdım. Bakkalların büyük çoğunluğu, o haftalar içerisinde yoğun reklam stratejisi güden ürünlerin satışlarının belirgin oranlarda arttığını, dolayısıyla o ürünleri kasanın hemen yanına dizdiklerini belirtmişlerdi.
Yemeden önce, “bunu neden yiyorum?” diye düşünün. Herhangi bir yiyeceği veya içeceği tüketmeden hemen önce kendinize bu soruyu sorarsanız, belki de onu yemekten veya içmekten vazgeçersiniz.

Sergileme yöntemleri
Büyük marketlere gittiğinizde, bisküvilerin veya gofretlerin genellikle erişilmesi en kolay olan alt raflarda bulundukları hiç dikkatinizi çekmiş midir? Rengarenk ambalajlı bir gofreti karşısında gören hangi çocuk bu manzaraya dayanabilir? Bakkallarda da benzer tuzaklar bulunur; paramızı ödemek amacıyla kasaya gidince, kasanın hemen yanına yerleştirilmiş olan albenili ambalajlarındaki çikolataların ve şekerlerin cazibesine dayanamayıp bir tanecik alıveririz. Özellikle pastanelerde pasta sergilemek bir sanat dalı haline gelmiştir. Peki siz bu tür baştan çıkarma yöntemlerine ilgisiz kalmayı başarabiliyor musunuz? Bunu yapabilmenin en iyi yolu yiyecek alışverişine karnınız tokken çıkmaktır.

Sosyal hayat
“Özel” yemeklerin bol yendiği bayramlar ve doğum günleri, hepimizin bayıldığı, hatta sabırsızlıkla beklenen ziyafet günleridir. Bu da en doğal hakkımızdır. Ancak, dikkat edilmesi gereken nokta her günün bayram havasına sokulmamasıdır. Büyük bir işyerinde herkesin doğum günü bir pasta ile kutlanıyorsa, her komşu ve akraba ziyaretinde pastalar, çörekler yeniliyorsa, bir de bakarız ki haftanın 3-4 günü “özel” yeme günü haline dönüşmüş.

Türk toplumunda, konuk ağırlamak çok önemlidir.Konuk ağırlamanın ön koşulu ise pastalar, börekler ve çöreklerdir.Bu anlayış yalnızca gelir düzeyleri yüksek olan kişiler arasında değil, daha düşük gelir düzeyleri arasında da hakimdir.

Ev dışında hoş vakit geçirmek istenildiğinde de ilk akla gelen genellikle bir şeyler yiyip içmek oluyor. Genellikle pastaneler ve lokantalar dolu, müzeler ve kütüphaneler bomboştur. Bir örnekle bunu destekleyebiliriz. ıstanbul halkı arasında, özellikle yaz mevsiminde Pazar günlerini Büyükada'ya giderek değerlendirmekten hoşlanan sayısız insan vardır. Pazar günleri ada vapurlarında oturacak yer bulmak için büyük çaba göstermek gerekir.Büyüğü, küçüğü, zengini, fakiriyle büyük bir kalabalık. Etrafınıza biraz daha dikkatli bakacak olursanız, insanların ellerinde genellikle torbalar, sepetler veya çantalar bulunduğunu fark edersiniz. ıçlerinde ise aklınıza gelebilecek envai çeşit yiyecek bulunur. Vapur adada durunca yüzlerce kişi yiyecekleri ile birlikte aynı yöne doğru ilerlemeye başlar: Piknik alanına doğru. Piknik alanı yolun sağına doğru ayrılır. Sol tarafa doğru ilerleyecek olursanız ağaçların arasında ve deniz manzarası eşliğinde muhteşem bir yürüyüş yolunda bulursunuz kendinizi. Piknik alanını geçip de sol taraftan yürümeye devam ederseniz kendinizi terk edilmiş bir adada hissedebilirsiniz.

Temel olarak, sağlığımızı korumak için, yemek merkezli bir sosyal hayata alternatifler geliştirmeliyiz.

Gözden ırak mideden ırak
Hiç aklınızda yiyecek yokken yanınızdaki arkadaşınız bir dönerli sandviç alacak olursa; işyerinde çok obur bir oda arkadaşınız bulunuyorsa; evde karşı koyamayacağınız lezzette yemekler pişiyorsa; veya mutfakta kocaman bir kutuda sürekli kurabiye bulunuyorsa ne yaparsınız? ırade gücünüzü sınamaya çalışırsınız herhalde. Kendi adıma ben, genellikle dayanamayıp bir şeyler atıştırmaya başlarım. Dolayısıyla, baştan çıkarıcı durumları en aza indirmek en rahat çözüm yollarından biri olabilir.

Ortalıkta cazip yemekler bulundurmamaya özen gösterilmelidir. Dolaplarınızı düzenlerken kalorili olan ve görünce dayanamayacağınız yiyecekleri rafın arka taraflarına dizmeye çalışın. Bunları evde bulundurmak diğer aile üyeleri açısından zorunlu değilse eve nadiren sokmak en akılcı çözüm olabilir.

Rejimdeyim ama tadına bakarım
Hiç aklınızda yiyecek yokken yanınızdaki arkadaşınız bir dönerli sandviç alacak olursa; işyerinde çok obur bir oda arkadaşınız bulunuyorsa; evde karşı koyamayacağınız lezzette yemekler pişiyorsa; veya mutfakta kocaman bir kutuda sürekli kurabiye bulunuyorsa ne yaparsınız? ırade gücünüzü sınamaya çalışırsınız herhalde. Kendi adıma ben, genellikle dayanamayıp bir şeyler atıştırmaya başlarım. Dolayısıyla, baştan çıkarıcı durumları en aza indirmek en rahat çözüm yollarından biri olabilir.

Ortalıkta cazip yemekler bulundurmamaya özen gösterilmelidir. Dolaplarınızı düzenlerken kalorili olan ve görünce dayanamayacağınız yiyecekleri rafın arka taraflarına dizmeye çalışın. Bunları evde bulundurmak diğer aile üyeleri açısından zorunlu değilse eve nadiren sokmak en akılcı çözüm olabilir.

Yemek ziyan olmasın
Doyduktan sonra bile masada kalan yemekleri bitirme anlayışı normalin üzerinde yememizin nedenlerinden biridir. Ertesi güne kalırsa tadı kaçar, deyip hepsini bitirmek yerine, ertesi güne hazır yemek olur diye düşünebiliriz, çünkü, sofradan aşırı tok kalkmak önlenmesi gereken bir davranış tarzıdır.

Psikolojimiz
Sorunlarınızı yemek yiyerek çözmeye çalıştığınız hiç olmuş mudur? Bu soru bazılarına çok garip gelebilir. Ancak öfke, kızgınlık, mutsuzluk, çaresizlik, güvensizlik, kararsızlık ve yalnızlık duygularıyla baş edemeyince çareyi yemek yemekte bulan kişilerin sayısı oldukça fazladır. Özellikle bunalımlı anlar geçirmekte olan kişilerin aşırı kilo aldığı veya verdiği bilinen bir gerçektir. Bazı hanımlar adet günleri yaklaşırken kendilerini küçük bir bunalımın eşiğinde bulup, en kalorili yiyecekleri bol miktarda tüketmekten kendilerini alamazlar. Bazı kişiler ise sorunları olduğunda yaşama küsüp, hınçlarını yiyecekten çıkartmaya çalışırlar. ış yerinde çok bunalıp biraz rahatlamak için büfeye gittiğiniz, bir gece evde canınız sıkıldığı için mutfağa girip çıktığınız, eşinizle kavga ettikten sonra sinirlerinizi yatıştırmak için lezzetli bir şeyler yemek veya ders çalışmayı ertelemek amacıyla sürekli bir şeyler atıştırdığınız olmamış mıdır hiç? Şayet olmadıysa çok şanslısınız.

Psikologlar, sosyologlar, tıp doktorları ve beslenme uzmanları, insanları gereğinden fazla yemeye iten nedenleri sürekli araştırmaktalar. Amerika'da yazmış olduğu kitaplarla, işletmekte olduğu klinik ve kilo verme merkezi ile ün yapmış olan Geneen Roth'un itirafları oldukça ilginç: “Bütün vaktim ve ilgim o gün hangi yiyeceği ne miktarda yediğim, vücut ölçülerim, hangi beden giydiğim ve ileride olmayı arzuladığım kilo ile kilo verdikten sonra yaşamımın neye benzeyeceğini hayal etmekle geçiyordu. Böylece kendimi çevremden korumuş oluyordum. Şayet biri tarafından beğenilmemişsem veya takdir edilmemişsem, söz konusu olan ben, benim kişiliğim değil, vücudum diye düşünürdüm. Daha ince olmuş olsaydım bana bakış açıları farklı olurdu diye karar verip kendimi rahatlatırdım. Nasıl olsa incelince her şey değişecekti!”. Sizce abartmış mı?

Kabullenmesek bile, bu anlatılan pek çoğumuz için tanıdık ve geçerli davranış biçimidir.Birçok kişi, sürekli olarak kilolarını dert edinirken, gerçek sorunlarının derinliklerine inmeyerek, çözümü ertelemektedir.Sözünü ettiğiniz “problem” ,şehir değiştirme, meslek değiştirme, çocuk büyütme veya sadece can sıkıntısı gibi değişik konularda olabilir. Şayet, sorunumuz can sıkıntısı ise yemek dışında bir hobi geliştirmeye gayret etmek çok daha akılcıdır.

Şimdi bu konuda küçük bir sınava ne dersiniz? Yemenizdeki en büyük etken nedir? Sadece gerçekten aç olduğunuzda mı yiyorsunuz? Yoksa iş yerinizdeki strese dayanamadığınız için mi? Ya da katılmayı arzu ettiğiniz bir yemeğe davet edilmemenin yol açmış olduğu hayal kırıklığı ile; veya sadece boşluktan ve can sıkıntısından mı yiyorsunuz? Bu gibi durumlarda “ben bunu yiyorum” sorusunu kendi kendimizi sorarak bizi yemeğe iten nedenleri saptayabiliriz. Gerçi, çoğumuz hangi durumlarda yemeğe başvurduğumuzun farkındayızdır. Fiziksel olarak açlık hissetmediğimiz zamanlarda yiyeceğe yönelerek bunun asıl sıkıntımızın üstesinden gelmemize yardımcı olduğunu sanırız. Pek çok durumda, yeme hareketini gerçekleştirmekte olduğumuz 4-5 dakika mutlu oluruz. Ancak, bu 4-5 dakikalık zevk için uzunca bir süre pişmanlık duygusunun sıkıntısını çekmeye değer mi? diye kendimize sormalıyız.
 
Son düzenleyen: Moderatör:
X