15 Uzman Doktordan Gençlik ve Güzellik Sırları - Elele Dergisi Kitapçığı

Aysar_

İçim Garip, Sıfır Huşu
Kayıtlı Üye
30 Ağustos 2014
1.195
5.176
Merhaba. Yine bir Elele dergisi kitapçığını derleyip buraya ekliyorum. Yazılarda hep uzman hekimlerin isimlerini göreceksiniz. O yüzden bilgiler güvenilir bulunabilir. Her bir hekim belli bir tema ışığında bilgilendirmelerde bulunmuş. Açıkçası zaman ayırıp okunmaya değer buldum. Özellikle tek tek mesaj halinde ekledim, neyi merak ediyorsanız kolayca görebilirsiniz. Faydalı olması dileğiyle...

Eklediğim ilk kitabı okumak isterseniz;

http://www.kadinlarkulubu.com/forum...ellik-formulleri-kitabi-elele-dergisi.926789/

[kaynak: elele . com . tr]

e8142c8a-f6eb-498d-88d7-413567d9392a.jpg 5.jpg

15 Uzmandan Gençlik ve Güzellik Sırları

Elele Dergisi ile birlikte verilen “15 Uzmandan Gençlik ve Güzellik Sırları” cilt güzelliği ile ilgili bir kadının bilmesi gereken her şeyi kapsayan bir rehber olarak hazırlandı. Kitapta cildin yapısı ve özellikleri, beslenmemizin cildi nasıl etkilediği, adet ve hormonların cilt güzelliğine etkisi, akneler, sivilceler ve benler, saçlar, eller ve tırnaklar, bronzlaşma, cilt lekeleri, gebelik döneminde cilt, cilt için yapılabilecek uygulamalar, makyaj ve cilt, sigara ve alkolün cilde etkisi başlıkları yer aldı. Kitapta Dr. Ahmet Günay, Doç. Dr. Alev Eken, Dr. Belma Bayraktar, Dr. Elif Ebru Güner, Dr. Filiz Çığ, Dr. Filiz Özgür Çavuş, Dr. Gül Yıldırım, Dr. Melda Demirtaşoğlu, Yard. Doç. Dr. Melisa Eczacıbaşı, Dr. Ömür Tekeli, Dr. Pınar arat, Dr. Sadiye Keskin, Dr. Salih Çetiner, Uzm. Dr. Şerafettin Saraçoğlu ve Dr. Zehra Doust’un görüşleri yer aldı.

Dermatoloji Uzmanı Dr. Ahmet Günay


Adet düzensizlikleri ve hormonlar cildimizi nasıl etkiliyor ?

Dermatoloji Uzmanı Dr. Ahmet Günay'ın önerilerine kulak verin!


Kadınlarda sık sık rastlanabilen adet düzensizlikleri ve hormon bozuklukları cildimizi etkileyen en önemli faktörlerden. Adet zamanlarında yağlanmaların, sivilcelerin ve vücutta kıllanmanın artması da en sık rastlanılan şikayetler.
Östrojen, testosteron ve prolaktin, tiroid ve yine bir hormon hastalığı olan diyabet de farklı şekillerde cilde yansıyor. Ciltteki bozulmaları giderebilmek için dermatoloji bilim dalının jinekoloji ve endokrinoloji ile birlikte çalışması şart.


Östrojenin azalması
Gençlik döneminde bu durum yağ salgısının artmasına, menopoz döneminde ise tam tersi derinin kuru ve parşömen gibi görünmesine neden olur. Gençlik döneminde dengesiz salgılanan östrojen cildi yağlandırır. Akneler ve siyah noktalar kendini gösterir. Fazla salgılanan yağ, ölü hücreler, kirler ve tozlar karışıp cilde yağlı bir görünüm verir.
Bu durumda biz dermatologların mutlaka bir jinekolog hekimin konsültasyonuna ihtiyacı var. Yapılacak hormon tetkikleri ve ultrason muayenesi hormonal bozukluğun nedenini belirler ve dermatolojik tedavinin yanında hormon tedavisi de gerekebilir. Hatta bazı hastalarda sadece hormon preparatları ile dahi iyileşme görülebilir. Adet bozukluklarına bu yaşlarda neden olan genellikle polikistik over, yani çok sayıda kist içeren yumurtalık dokusu hastalığı.
Menopoz döneminde östrojen hormonunun azalması, cildin yaşlanmasına, kuru ve kırışık bir görünüm almasına neden olur. Bu tip şikayetler uyguladığımız botoks, vitamin enjeksiyonları ile giderilebiliyor. Bunların dışında yaşa ve sağlık durumuna göre alınacak hormon preparatları varsa bunlardan faydalanmak da etkili bir çözüm oluyor. Bu gibi durumlarda cildi nemlendirmek için yağlı nemlendiriciler kullanmak ve bol su içmek de gerekiyor.


Testosteron ve prolaktin fazlaysa
Diğer hormonlardan testosteron ve prolaktin fazlalığında yine yağ bezleri ve kıl kökleri uyarılır, yağlanma ortaya çıkar. Bu durumda sivilcelerin artması daha çok genç erkeklerde görülen bir durum. Yine testosteron artışında görülebilen saç köklerindeki yağlanma saç kaybı ve saç kökü ölümlerine neden oluyor. Androgenetikalopesi adını verdiğimiz, daha çok erkeklerde görülen ancak kadınlarda da rastlanan saçlı derideki açılmalara neden olur.
Testosteronun bir türevi olan DHT’nin (dihidrotestosteron) saç dökülmesinin en önemli sebebi olduğu kanıtlandı. Bu hormonun oluşumunu engelleyen ilaçlarla bu konuda çok başarılı sonuçlar alınmaya başlandı. Bu tür saç dökülmelerinde yardımcı olarak şampuanlar, losyonlar ve saç köküne uygulanan vitamin enjeksiyonları da bu şikayetin giderilmesine yardımcı oluyor.

Tiroid hormonu
Tiroid hormonunun az ya da çok çalışması da cildimizi yakından ilgilendiriyor. Çok çalıştığında ciltte ve tırnaklarda incelme, tırnak kırılması ve saç dökülmesi, az çalışmasında ise ciltte kalınlaşma, sertleşme yine saç dökülmesi ve tırnakların tabaka tabaka kalkması görülebiliyor. Bu durumlarda dermatolojik tedavinin yanında bu hormonu dengeleyecek ilaçların alınması da önem taşıyor.

Diyabet ve cilt lekeleri
Yine bir hormon hastalığı olan diyabet (şeker) yaraların iyileşmesini geciktirir ve tırnak bozukluklarına neden olur. Bir diğer önemli konu da deride oluşan lekeler. Bu lekelerin hamilelik ve doğum sonrası oluşması hormonlarla ilişkisini gösteriyor aslında. Koyu renk lekelerin tedavisinde uygulanan peeling ve lazer işlemlerinin yanında tiroid, östrojen gibi hormon bozukluğunun tedavisi şart. Hormonların düzensiz çalışmasının ciltteki olumsuz etkileri yadsınamaz. Bu nedenle cilt hastalıklarının birçoğunda dermatoloji bilim dalının jinekoloji ve endokrinoloji ile birlikte çalışması gerekiyor.
 
Son düzenleme:
Dermatoloji Uzmanı Doç. Dr. Alev Eken

- Cildimizin genetik şifreleri

Hepimiz aynı temel cilt yapısına mı sahibiz? Cildimizi ne kadar tanıyoruz? Doğru bakımları yapıyor muyuz? Dermatoloji Uzmanı Doç. Dr. Alev Eken anlatıyor.

Hepimiz aynı temel cilt yapısına sahibiz; ancak, farklı genetik şifreler taşırız. Cildimizin rengi, yağ içeriği, kalınlığı, esnekliği, sivilcelerimiz, kırışıklıklarımız, güneşe hassasiyetimiz, lekelerimiz genetik şifremizde belirlenir.

Cilt tipimiz, rengimiz ne olursa olsun, önemli olan cildimizi tanıyıp, doğru ve özenli bakımı uygulamak. Çünkü cildimiz için kullanacağımız bakım ürünleri tek tip değil. Yağlı ciltler için geliştirilmiş temizleyici ve tonikler, hassas ya da kuru ciltleri tahriş eder, kurutur. Kuru ciltlere uygun olan yağ bazlı temizleyici ve nemlendiriciler ise sivilcelenme ve yağ butonlarına neden olur. Yaz için uygun olan kozmetik ürünler kış için uygun olmayabilir ya da genç yaşlarda memnun kaldığımız nemlendirici, ileri yaşlarda yeterli olmayabilir.

Cilt tipleri
Cilt tipleri arasında kesin sınır yok. Cildimiz yaş, olumsuz çevresel koşullar, mevsim ve iklim farklılıkları, hormonal değişiklikler, stres, uygun olmayan/tahriş edici cilt bakım ürünlerinin kullanımı gibi nedenlerden etkilenerek yapısını değiştirebilir. Sonbahar ve kış aylarında düşük nem oranına bağlı olarak normal yapıda olan cildimiz kuruyabilir; gençlik yaşlarımızda yağlı olan cildimiz yaşla birlikte kuruyabilir; kuru cildimiz yağlanabilir. Ayrıca cilt tipimiz ne olursa olsun, her cilt tipi hassasiyet gösterebilir ve farklı şartlara farklı tepkiler verebilir. Normal, kuru, karma, yağlı, hassas veya duyarlı cilt olmak üzere beş farklı cilt tipi var. Bunlar lekeli, kırmızı cilt gibi alt gruplara da ayrılıyor.

Normal ciltler: Şeffaf ve parlak görünümde olur, nem ve yağ salgılanması dengelidir. Gözenekler kapalı ve pürüzsüzdür, özel sorunları yoktur. Bu güzelliğin korunabilmesi için genç yaşlardan itibaren uygun temizleyici, tonik, nemlendirici ve güneşten koruyucu kullanımı yeterli.

Kuru cilt: Mat ve ince görünümde, gözenekler küçük ve kapalıdır. Nem oranı çok düşük ve yağ salgılanması normalin altında olduğu için kepeklenme, pullanma, hassasiyet, kızarıklık ve kaşıntı olabilir. Kuru cilde sahip olmak, doğuştan olabileceği gibi yaşlanma, menopoz, guatr gibi hormonal dengesizlikler, yeteri kadar su içilmemesi, aşırı soğuk ve kuru hava, hatalı kozmetik ürünlerin kullanımına bağlı olarak da ortaya çıkabilir. Kuru cildin ve ağız çevresi sorun yaratır. Bu nedenle bol su içilmeli, sert temizleyicilerden kaçınılmalı, uygun yağ ve su içeren yoğun nemlendiriciler kullanılmalı. Derinin yağ bezleri 30 yaşından sonra üretimlerini belirgin olarak düşürür ve bu kayıp, yıllarla birlikte devam eder.

Karma cilt: En yaygın cilt tipidir. ‘T’ bölgesi denilen alın, çene ve burun yağlı; yanaklar ve göz çevresi daha normal ve kurudur. Yağlı bölgelerde gözenekler açık olabilir; sivilceler ve siyah noktalar görülebilir. Kuru bölgelerde ise gözenekler kapalıdır. Karma ciltlerde yüzün orta bölgesiyle, yanaklar arasında belirgin farklılık vardır. Bu tür ciltler için uygun bakım ürünlerini bulmak, cildin dengesini sağlamak zor olabilir. Kuru bölgelere uygun, yoğun nemlendiriciler kullanıldığında sivilcelenme, yağlı bölgelere uygun, su içerikli ürünler kullanıldığında kuruluk, kaşıntı ve kızarıklık oluşur.

Yağlı cilt: Yağlı cilde sahip olmak bir ayrıcalıktır. Genellikle ergenlik döneminde görülen cilt tipidir. Genç yaşlarda şikayet ettiğimiz yağlanma, yaş ilerledikçe bize yarar sağlayacak doğal bir besleyiciye dönüşür. Ancak cildiniz yağlıysa yüzünüzün her bölgesi parlak ve yağlı görünümde, gözenekler açık ve içleri dolu görünür. Aşırı sebum ölü cilt hücreleriyle birleşerek siyah noktaları ve akneleri oluşturur. Cildin yağlı olması genetik şifremizle belirlenir. Ancak, hijyenik şartların bozuk olması, hormonal dengesizlikler, aşırı stres ve sağlıksız beslenme gibi olumsuz faktörler de sebum salgısını artırır. Bakımında en önemli koşul, yağ salgısını kontrol edilmesi, cildi tahriş etmeyen uygun temizlik ve su içerikli yağsız nemlendiricilerle nem dengesinin sağlanmasıdır.

Hassas veya duyarlı cilt: İnce, damarlar yüzeye yakın ve belirgin, kızarık ve nemsizdir; güneşte çabuk kızarır. Kaşıntı, hassasiyet, gerginlik hissi vardır. Toleransı düşüktür ve kolayca tahriş olur;soğuktan, sıcaktan, rüzgar, toz gibi olumsuz çevresel faktörler ve uygun olmayan cilt bakım ürünlerinden etkilenir. Dokunmak bile tahrişe neden olur. Derinin koruyucu bariyer tabakası bozulmuştur. Bu nedenle özel bakım gerektirir. Özel katkı maddesiz (renksiz, kokusuz) temizleyiciler ve cildin koruyucu bariyer tabakasına destek veren nemlendiriciler (bariyer kremler) tercih edilmeli ancak hiçbir kozmetik ürünün tamamen masum olmadığı da unutulmamalı.


- Cilt bakımında üç altın kural !

Cildinizi iyi tanıyın, ona zaman ayırın, bir bakım günlüğü oluşturun. Bu bakım günlüğünde üç altın kuralı unutmayın.

Dermatoloji Uzmanı Doç. Dr. Alev Eken'den altın kural önerileri.


1. Cildinizi temizleyin: Cilt bakımınızın en önemli ve ilk adımı temizlik. Cildinizi makyaj, gün içinde deriyi kaplayan çevresel kirlilikler, yağ, ter ve ölü deri hücrelerinden iyi arındırın. Cildiniz tüm bu artıklardan temizlenmedikçe diğer bakım basamaklarından söz etmek anlamsız çünkü arada bir engelleyici katman olduğunda cilt bakımınızın diğer basamaklarından yararlanamazsınız. Cildiniz temiz değilse ne akne ne de siyah noktalardan kurtulabilirsiniz. Özellikle akşamları cildinizi iki kez temizleyin. İlki cildinizde gün içinde biriken kir ve makyaj kalıntılarını ortadan kaldırır, ikincisi ise detoks etkisi yaparak cildinizi arındırıp, dengeler ve asıl bakıma hazırlar. Ayrıca birikmiş kirlerden ve ölü hücrelerden arındırmak için haftada iki ya da üç kez peeling yaptırmanızda fayda var.

2. Cildinizi nemlendirin:
Sağlıklı bir cilde sahip olmanın ikinci vazgeçilmez kuralı. Cildinizin hiçbir sorunu olmasa bile, var olan dengesini korumak ve dış etkilerin neden olacağı hasarı önlemek için, cildinizin susuzluğunu giderin, nemlendirin. Cildinizin nemini desteklemek için, bol su için.

3. Cildinizi koruyun:
Güneşten ve diğer çevresel faktörlerden koruyun. Sigara ve alkol tüketmeyin. Yeterli, dengeli (az yağlı ve kalorili) ve doğal beslenin. Bol meyve, sebze tüketin; diyetisyeninizden beslenme desteği alın. Antioksidan, mineral ve vitamin destekleri kullanın.

- Yaşa göre hangi bakımların uygulanması gerek ?

Cildinizin görünümü yaşınızı değerlendirmede temel göstergelerden biri. Bazı insanların yüzü 30 yaşında kırışıklıklarla doluyken bazısının cildi 50 yaşındayken pırıl pırıl ve gergin olabilir. Sizler için Dermatoloji Uzmanı Doç. Dr. Alev Eken, yaşınıza göre hangi bakımları uygulamanız gerektiğini anlatıyor.

Uygun kozmetik ürünlerin kullanımı (güneş koruyucuları, antioksidanlar, yaşlanma önleyici ürünler gibi), doğru beslenme, düzenli yaşam koşulları gibi faktörler yaşlanmayı geciktirebilir veya yavaşlatabilir. Tabii ki kişisel ve ırksal farklılıklar da söz konusu. Mimik alışkanlıklarının da kırışıklıkların gelişiminde önemli etkilerini göz ardı edemeyiz. Yapılan bilimsel çalışmalarla, yaşlanan yüzle ilgili sınıflandırmalar yapılıyor ve buna göre tedavi seçenekleri sunuluyor. Tabii ki kişisel ve ırksal farklılıklar da gözetiliyor. Siz de dermatoloğunuza danışarak kendinize bir yol haritası çizebilirsiniz.

20’li ve 30’lu yaşlar: Kişiler genellikle güneşin zararlarından kaynaklanan minimal kırışıklıklara sahiptir. Tedavileri; retinol, vitamin C, hyaluronik asit vb içeren cilt tipinize uygun dermakozmetik cilt bakım ürünleri ve güneş kremlerini içerebilir.

30’lu ve 40’lı yaşların sonları: ‘Hareket halindeki kırışıklık’ veya kişiler güldüğünde veya diğer yüz ifadelerini kullandıklarında meydana çıkan çizgilerin yaşıdır. Bunlar botulinum toksin veya dermal dolgular gibi enjeksiyonlar, mezolifting ile tedavi edilebilir.

50’li yaşlar: Kişiler sıklıkla ‘hareketsiz kırışıklıklara’ veya yüz ifadesi olmayan bir yüzde izi kalmış çizgilere sahiptir. Lazer cilt yenileme veya kimyasal peeling ile birlikte dolgu enjeksiyonlarını içeren bir tedavi kombinasyonu kullanılabilir. Estetik operasyon da düşünülebilir.

60’lı yaşlar ve sonrası: Yüzün artık esnek ve yumuşak bir cilde sahip olmadığı, ‘sadece kırışıklıklar’ zamanıdır. Tedaviler medikal kozmetik uygulamalar, lazer cilt yenileme veya estetik operasyonu kapsayabilir.

- Yaşlanma karşıtı cilt bakım ürünü nasıl seçilmeli ?

Yaşlanma karşıtı cilt bakım ürünü alışverişine çıktığınızda içinizden ‘rastgele’ diyor olabilirsiniz; çünkü o kadar seçeneğin arasında birine karar vermek güçtür. Akıllı bir alışveriş için ipuçlarını Dermatoloji Uzmanı Doç. Dr. Alev Eken anlatıyor.

İşte ipuçları...

Alışverişinize güneş kremi ve nemlendiriciyle başlayın: Deri yaşlanmasının engellenmesi için kabul edilen temel prensip; nemlendirme, güneşten korunmadır. Bir diğer deyişle, güneşten koruyucu kremler ve nemlendiriciler, en etkin yaşlanma karşıtı ürünlerdir. Düzenli kullanımları ile daha sağlıklı ve genç görünümlü bir cilde sahip olabilirsiniz. Güneşten koruyucu krem alırken, geniş spektrumlu (UVB/UVA ), en az SPF 30 korumalı ve suya dayanıklı olmasına dikkat etmelisiniz. Açık havadayken iki saatte bir güneş kreminizi yenilemelisiniz.

Yaşlanan cildinizde nokta atışı yapın: En iyi sonuçlara ulaşmanın yolu tek bir soruna odaklanmaktır. Örneğin; kırışıklıklar mı koyu renkli lekeler mi sizi rahatsız ediyor? Hiçbir ürün ciltteki yaşlanma belirtilerinin hepsine birden çözüm olamaz. Aksine, birden fazla yaşlanma karşıtı ürün kullanmak cildinizde tahribata neden olabilir ve daha yaşlı görünmenize sebep olur.

Nemlendiricinizi cilt tipinize göre seçin: Günümüzde her derde deva mucize bir nemlendirici bulunmadı. Cildinizi iyi hissetmeniz bile yeterli bir yararlılık olarak kabul edilebilir. Nemlendiricilerin yapılarına bazı özel maddeler ilave edilerek etkinlikleri artırılmaya çalışılır. Retinoidler ve antioksidanlar (vitamin C gibi) en etkin aktif bileşiklerdir. İdeal bakımı elde etmek için her bir ürünün içeriği ve kullanma sıklığı, kişinin yaşı, deri tipi, mevsim ve iklim özellikleri göz önünde bulundurularak yapılmalı. Özellikle gece kullanılan ürünler, gece boyunca cildinizde kalır; vücudunuz dinlenirken, kuruluk ve hasarları onarırlar.

Beklentileriniz gerçekçi olsun: Aldığınız ürünün bir gecede 10 yaş daha genç görünmenizi sağlayacağı ya da yaşlanmanın tüm belirtilerini hızlı bir şekilde azaltacağı doğru olamayacak kadar güzel; ancak bunların hepsi abartılı vaatler. Yaşlanma karşıtı cilt bakım ürünleri sınırlı faydalar sağlar. Bir kremden yüz germe operasyonu sonucunu vermesini bekleyemezsiniz. ‘Klinik olarak etkinliği kanıtlanmıştır’ demek, ürünün denenmek üzere tüketicilere verildiği anlamına gelir. Bu, ürünün klinik denemelerden geçtiğini ve ABD Gıda ve İlaç Kurumu’ndan (FDA) onay aldığını ifade eder.

Cilt bakımı ürünleri hangi sırayla uygulanmalı?

Günlük cilt bakım rutininizde sıralama: Temizle (temizleyici/ tonik), nemlendir (serum/nemlendirici) ve koru (SPF içeren ürün) şeklinde olmalı. Çoğu kişi, ne kadar çok ürün kullanırsa cildinin o kadar iyi olacağına inanır. Oysa bu yanlış bir algı. Ürünleri cildinizin ihtiyacına, yapısına ve içeriklerine göre seçmelisiniz. Daha sonra, üründen maksimum düzeyde etki sağlayabilmek için, kullandığınız zamana, sıralamaya ve miktarına dikkat etmelisiniz.
• Genel bir kural olarak ürünlerinizi hafif olanlardan ağır olanlara göre sıralayıp uygulayın. Yani öncelikle su bazlı ürünleri, ardından yağ bazlı ürünleri kullanın. Eğer tersi uygulanırsa, büyük ihtimalle hafif olan ürünler etkisini göstermez.
• Her uyguladığınız üründen sonra 5-6 dakika bekleyin. Bu sayede kullandığınız her ürün kendi özelliklerini korur, diğer sürdüklerinizin fonksiyonlarını etkilemez.

Gece kremleri neden önemli?
İyi uyunmuş bir gecenin sonrasında, aynadaki farkı hissedersiniz!
• Deriden su kaybı gece en yüksek düzeydedir.
• Cilt hücrelerinin yenilenmesi ve tamir işlevi gece uyku sırasında gelişir.
• Kapalı ortamda, aktif olmayan bir durumda ve karanlıkta bulunulduğu için serbest radikal hasarı en düşük düzeydedir.
Bu nedenle, gün boyunca birikmiş toksik maddelerin yok edilmesi ve yeni sağlıklı cilt hücreleri oluşabilmesi için en uygun zaman, gecedir. Gece kremleri, ciltte gece boyunca kalır. Vücut dinlenirken, kremlerde ciltteki kuruluk ve bozukluğu, çevresel etkenlerin neden olduğu hasarı onarır. Sürülen gece kremlerinin, cilt tarafından çabuk emilmemesi gerekli. Böylece cilt üzerinde uzun süre kalan krem tabakası, yüzeydeki nem kaybını önler ve suyun alttaki tabakalara geçişini sağlar. İhtiyaca göre gece kremleri, üzerine güneş koruyucu kremler uygulanarak gündüz de kullanılabilir

-Mutfağınızdaki malzemeler maskeye dönüşsün !

Dermatoloji Uzmanı Doç. Dr. Alev Eken, dolaptaki malzemelerle yapabileceğiniz yaşlanma karşıtı bu maskeyi öneriyor.

Yaşlanma karşıtı maske
(Tüm ciltlere uygun)
•Cildi nemlendiren-temizleyen-sıkılaştıran-anti aging maske
• 2 çorba kaşığı ekmek mayası
• 1 fincan ekşitilmiş süt/yoğurt suyu
• 1-2 çorba kaşığı yulaf unu
• 1 çay kaşığı soya yağı
Hepsi krem kıvamında oluncaya kadar karıştırılır. Haftada iki gün tüm yüz, boyun ve dekolteye sürülür. 15-20 dakika beklenir. Bol suyla durulanır. Yeşil çay ile hazırlanmış solüsyonla/tonik cilt silinerek canlandırılır.
 
Dermatoloji Uzmanı Dr. Belma Bayraktar

- Kimyasal peeling uygulamaları

Uygarlıklardan günümüze uzanan peeling uygulamalarının bilinmeyenlerini Dermatoloji Uzmanı Dr. Belma Bayraktar'a danıştık.

Eski Mısır uygarlığı zamanından beri deriyi yenilemek amacıyla kimyasal peeling kullanılıyor. O zamanlarda Kleopatra’nın süt banyoları meşhurdu, bu da laktik asitle yapılan kimyasal peeling işlemiydi. Kimyasal peeling sivilce ve izi, yaşlılık lekeleri, kırışıklık, yara izleri, gebelik lekelerinde başarıyla uygulanıyor. Yüz kaslarının hareket ettirilmesine dayalı yüz yogası doğru uygulandığında kırışıklıklara ve sarkmalara iyi gelirken, son yıllarda gelişen kök hücre uygulamaları da saç dökülmelerinde, çatlak tedavisinde, cilt gençleştirmede, çukur izlerde, yanık ve yara izlerinde, iyileşmeyen yaralarda, dudak dolgunlaştırmada kullanılıyor. Hangi derinlikte peeling yapılacağına doktor, hastanın deri tipine, fotoyaşlanmanın derecesine ve hangi amaçla yapılacağına göre karar verir. Örneğin açık tenlilerde yüksek oranlı peeling’ler tercih edilebilirken, esmer tenlilerde leke ve skar riskine karşı yüzeysel peeling tercih edilir. Peeling eğer çukur akne izleri için yapılıyorsa yüzeysel peeling kişiyi tatmin etmeyebilir. Peeling sonrası iyileşme, herhangi bir yara iyileşmesinin geçirdiği aşamaları geçirir. Bu aşamalar; kızarıklık, ödem, epitel onarımı, damarsal gelişim ve kolajen dokunun yeniden yapılandırılmasıdır. Kırışıklık tedavisinde peeling kullanılmasının nedeni kolajenin yeniden yapılandırılmasıdır.

Hangi derinlikte peeling yapılırsa yapılsın, tedavi öncesinde hasta derisinin uygun kozmetiklerle hazırlanması ve sigaranın bırakılması tavsiye edilir. Hastaların akne tedavisi (oral retinoid) alıp almadığı, anormal yara iyileşme öyküsü olup olmadığı, hormon tedavisi alıp almadığı, sık uçuk çıkarıp çıkarmadığı sorgulanır. Fenol peeling kalp atım düzensizliğine yol açabilir, bu yüzden hastane şartlarında dikkatli uygulanmalı. Dermatoloji alanında genellikle yüzeysel ve orta derinlikte peeling’ler yan etkilerinin daha az olması nedeniyle tercih ediliyor. Yüzeysel peeling’lerden glikolik asit yüzde 8-15 arasında değişen oranlarda günlük deri bakım ürünlerinde zaten bulunuyor. Glikolik asit peeling’lerinden sivilce, fotoyaşlanma, cilt kuruluğu, güneş lekeleri, yaşlanma lekeleri, gebelik lekelerinin tedavisinde faydalanılıyor. Yüksek konsantrasyonları deride kolajen yapımını artırarak gençleşme etkileri sağlıyor. Bu peelingin, toksik etkisi yok, ayrıca uygulama süresi arttıkça peeling derinliği de artar. Peeling öncesi iki hafta deri özel kremlerle hazırlanır. Peeling 2-4 hafta aralıklarla yapılır. Uygulama esnasında kişiler hafif bir yanma hissedebilir. Peeling sonrası güneşten koruma leke kalmaması yönünden çok önemli. Evde yapılan peeling uygulamalarının konsantrasyonu düşüktür, yan etki de pek olmaz. Bu oranda da beklentiye az cevap verir. Doktor uygulamalarında oran daha yüksektir, bazen kızarıklık ve soyulma olabilir, bu da kullanılan orana bağlı. Evde yapılanda yine de ciltte parlaklık, gerginlik, deri lekelerinde hafif açılma gözlenebilir, fakat derin kırışıklık ve çukur izlerde fayda sağlamaz.

- YÜZ YOGASI
Yüz yogası doğru uygulandığında yüz kaslarını güçlendirir, sarkmalara ve kırışıklıklara karşı etkilidir, önemli olan doğru hareketleri yapmak, haftada 2-3 kez, üç dakikanızı buna ayırarak yaşlanmaktan korunabilirsiniz. Araba kullanırken, çalışırken ekstra zaman harcamadan yapılabilen, kolay, masrafsız bir yöntemdir. Göz kapağı, boyun, dudak için özel hareketleri öğrenip uygulamanız yeterli.
 
Dermatoloji Uzmanı Dr. Elif Ebru Güner

- Mevsimler cildimizi nasıl etkiliyor ?

Dermatoloji Uzmanı Dr. Elif Ebru Güner, mevsimlerin olumsuz etkilerinden korunmamız için alınacak önlemleri anlatıyor.

Son dönemde artan hava kirliliği, asit yağmurları, egzozlar, fabrika dumanları, endüstriyel çağın getirdiği zararlılar, derimizde ve iç organlarımızda serbest radikal adını verdiğimiz moleküllerin oluşmasını sağlar. Bu moleküller hücre ölümüne ve yaşlanmasına, hatta kanser gelişimine sebep olur. Mevsimler ve mevsim değişimlerinde yaşanan ısı, nem, rüzgar, ultraviyole değişiklikleri cilt üzerindeki nemi ve florayı olumsuz yönde etkiler. Yazın güneşe maruz kalan deri renk değiştirir, derinin yüzeyinde kabalaşma ve sarımtırak kalınlaşma dikkati çeker, cilt yaşlanır. Kış mevsiminde soğuk hava koşulları ve sert rüzgarlar ise cildi kurutur, nemsiz bırakır. Kuru ciltlerde bu daha belirgindir. Döküntüler, sedef ve egzama gibi hastalıklar, kaşıntılar ve duyarlılık artar. İlkbahar ve sonbaharda ise saç dökülmeleri çoğalır, bazı dermatitler bu mevsimlerde alevlenir.

Mevsimlerin zararlı etkilerinden korunun

Yaz mevsiminde güneş ışınlarının zararlı etkileri her geçen gün artan kötü sonuçlarıyla gündemimizi meşgul ediyor. Ozon tabakasının incelmesiyle yeryüzüne ulaşan ultraviyole (A ve B) ışınları cildin yaşlanmasına, kırışıklıklara, düzensiz ve koyu renk değişimlerine neden olur. Cildin bozulan döngüsü ve elastin yapısındaki değişimler ciltte sarkma ve sarımtırak görüntü yapar. DNA yapısında kırılmalar ve mutasyonlar yaratır. Yazın ısınan hava ve artan nem etkisi ile cilt gözenekleri açılır, cildin sebum üretimi artar, kılcal damarlar genişler. Yazın sonunda cildin üst tabakası kabalaşır ve matlaşır. Dermal tabaka ise yoğun ultraviyole hasarıyla incelir. Ultraviyoleye bağlı pigmentasyonlar olur, kılcal damarlar belirginleşir, mevcut cilt rahatsızlıkları ve alerjiler alevlenir. Cilt daha nemsiz, daha yağsız ve dış etkenlerden daha açık hale gelir. Yaz mevsiminde artan nemle birlikte cildin terleme fonksiyonunda problemler ve isilik yakınmaları da görülebilir. Bu durumda, sık duş almak, pamuklu terletmeyen kıyafetler giymek, serin ortamlarda bulunmak önerilir. Tedavi gerektiren durumlarda rahatlatıcı solüsyonlar ve ilaçlar verilebilir. Nemin artışıyla vücudun kapalı alanlarında deri florasında bulunan mantar ve bazı bakterilerin üremesi artar. Özellikle ayak parmak araları, ayak tabanları, kasık bölgesi gibi nemli ve kapalı alanlarda, şişman kişilerde derinin katlanan alanlarında kaşıntı, pullanmalar ve kızarıklıkla ya da koku yakınmasıyla kendini belli eder. Bu bölgelerin duştan sonra iyice kurulanması, pamuklu terletmeyen çamaşır kullanılması önerilir. Kış mevsiminde ise soğuk hava, bulunduğumuz ortamlarda klima, kalorifer gibi havayı kurutan ve nemini azaltan çevresel faktörlerin etkisiyle cildin nem dengesini bozar. Cildin sık yıkanması, sert temizleyici sabunların kullanılması durumu kötüleştirir. Derideki sebum ve nem cildin doğal bariyeridir. Bu bariyer zayıfladığında kimyasalların ve alerjen maddelerin vücuda girişi kolaylaşır. Bu durum tekrarlandıkça kızarıklıklar, kabarıklıklar, egzama gibi tedavisi uzun süren deri hastalıkları ortaya çıkabilir. Kış aylarının etkisiyle ciltteki pullanma, kepeklenme, kaşıntı, özellikle kollarda ve bacaklarda cilt kuruluğu, el ve ayak gibi alanlarda ve derinin sebum üretim kapasitesinin ve ciltteki onarım mekanizmalarının azaldığı yaşlı kimselerde daha sık görülür. Kışın bu etkilerinden alınacak önlemlerle korunmak mümkün.

İşte alınacak önlemler
• Kışın cildin doğal bariyerinin yeniden onarılması, cildin bu olumsuzluklardan etkilenmemesi için içeriğinde seramidler, squalen, lanolin, hyaluronik asit ve esansiyel yağ asitleri gibi molekülleri barındıran nemlendiriciler kullanılmalı. Günde en az bir kere uygulamaya özen gösterilmeli.
• Kışın sıcak su ile banyo yapmaktan kaçınılmalı. Banyoda ılık su ile pH’ı cilde uygun (pH 5.5) sabun içermeyen temizleyiciler kullanılmalı, banyo süresi 10 dakikayı geçmemeli.
• Duştan çıkmadan deri ıslakken esansiyel yağ asitleri, squalen gibi molekülleri içeren tıbbi yağlar deriye uygulanabilir. Bu uygulama cildin yüzeyine suyun hapsolmasına neden olur.
• Banyo sonrası cilt tamamen kurutulmadan, hafif nemliyken nemlendirici kremler ve losyonlar kullanılmalı.
• Dış etkenlere sürekli maruz kalan, gün içerisinde defalarca yıkadığımız ellerimize de bakım yapılmalı, her yıkamadan sonra nemlendirici uygulanmalı.
• Kuru deri ve buna bağlı kaşıntısı olan hastalar nemlendirici kullanmalarına rağmen şikayetlerinde düzelme olmuyorsa bir dermatoloji uzmanına görünmeli.
• İlkbaharda cilt yüksek reaksiyon verebilir. Bu durum cildin hassasiyetine ve alerjik olmasına yol açar; dolayısıyla ilkbahar cilt için kritik bir zaman. Polenlerle alerjik moleküller doğaya salınır. Vücutta deriden kabarık kaşıntılı döküntüler, kızarıklıklar ve genel bir sensitivite gözlenir.
• Eller, yüzümüz, bacaklar gibi açıkta kalan alanların korunması için bu bölgelere özen göstermeli. Pamuklu kıyafetler giyilmeli, cildi kaşındıracak sentetik ve yünlü kıyafetler tercih edilmemeli.

- İlkbahar ve Sonbaharda Bakım

İlkbahar ve sonbahar yaza ve kışa geçiş mevsimleri. Bu geçişlerde yaşanan duygu değişimlerinin cildimize etkilerini Dermatoloji Uzmanı Dr. Elif Ebru Güner' e sorduk.

Pek çok kişinin duygularında değişime neden olan bu mevsimlerde baharda enerjimizin arttığını, daha mutlu olduğumuzu, hayatın enerjisini hissederiz. Sonbahar dönemi daha duygusallaştığımız, hüzünlü mevsimdir. Duygu durumumuzdaki bu değişimler doğal olarak cildimize yansır. İlkbaharda havanın ısınmasıyla derimizin daha fazla nemlendiğini hissederiz. Vücuttaki ödemin azaldığını, serotonin hormonlarının ve metabolizmayı hızlandıran hormonal aktivitenin etkisiyle cilt yüzeyinde kan dolaşımının arttığını, cildin daha pembe, sağlıklı ve parlak göründüğünü fark ederiz. Ancak saçlarımız bu iki mevsim geçişinden olumsuz etkilenebilir. Saçlı deride de dolaşım artar ve saç dökülmeleri artar. Saçlar 100-150 telden fazla dökülüyorsa ve bu birkaç aydan uzun sürüyorsa çinko, bakır, biotin ve benzer molekülleri içeren tedaviler uygulanabilir. İlkbahar döneminde polenlerin ve alerjenlerin artışı ile solunum yolu ve deride kızarıklıklar, bakla tarzında kabarıklıklar, kaşıntılar görülebilir. Alerjiyi rahat atlatmak için bu dönemde ilaç kullanmak gerekebilir. Sonbaharda yazın güneşten yorulan cilt yenilenme ihtiyacı duyar. Özellikle leke tedavileri, antiaging amaçlı lazerler ve kimyasal peeling’ler profesyonel tedaviler için doğru zaman sonbahardır.

- Doğru Bronzlaşma !


Yazın hemen herkesin arzusu bronz bir tene sahip olmak. Giyilen kıyafetlerin ve ten renginin daha hoş durması için pek çok kadın saatlerce güneş altında yatıyor; hatta bazı kişiler bu konuda fenomen olarak her daim bronzlukları ile dikkat çekiyor. Peki bronzlaşma nasıl gerçekleşiyor ve bu ne anlama geliyor? Dermatoloji Uzmanı Dr. Elif Ebru Güner cevaplıyor.

Bronzlaşmak yani ten rengimizin koyulaşması; derinin renk pigmenti üreten hücrelerinin (melanosit) ultraviyole ışınları gördüğü anda deriyi DNA hasarından korumak amacıyla melanin denilen renk pigmentini üretmesi ve melanin pigmentinin derinin yüzeyine halı gibi dağılması sonucu gözlenen renkteki koyulaşmadır. Yani bronzlaşma bir savunma mekanizması sonucu gelişir. Melanin pigmenti ultraviyole ışığı yansıttığı için yüzeydeki melanin pigmenti deriyi zararlı ışınlardan korur. Bu reaksiyon koyu tenli kişilerde daha kolay olurken açık tenli kişilerde önce deride kızarıklık, ödem, kabarıklık, en sonunda renkte koyulaşma ile seyreder. Kızıl saçlı, çilli, çok açık tenlilerde melanin pigmenti az olduğundan bronzlaşma olayı gerçekleşemez. Bu kişiler deri kanseri ve güneşle gelişen hasarlara açıktır. Bronzlaşma sanıldığı gibi estetik bir fenomen olmanın yerine vücudun en bariz korunma metotlarından biri olarak güneş ışığının ultraviyole A dalga boyuyla gerçekleşir. Solaryum yolu ile bronzlaşma UV-A enerjisiyle olur. Sağlıklı bronzlaşmak isteyenler güneş ışınlarının dik geldiği sabah 10:00 ile 15:00 saatleri arasında güneşe çıkmamalı. Kakao, kola, havuç yağı gibi yağları kolay bronzlaşmak için kullanmamak, uygun bir güneş koruyucu ile aralıklı güneş teması ile bronzlaşmak gerekir.

Güneş ışınlarından korunun

• Güneş enerji kaynağı olarak uzun ve kısa dalgalardan oluşur. UV-C ozon tabakasından geçemez, bu nedenle etkin değildir. UV-A ışığı uzun dalga boyuyla derinin derin tabakalarına (dermis) ulaşır. Yıl boyunca, gün içinde değişik saatlerde, kapalı havada bile bulunur. Derinin bronzlaşmasından sorumlu olan bu ışın, sürekli deriye temas ettiği ve derin tabakalara inebildiği için cildi yaşlandırır. UV-B’ye kıyasla daha az kansere neden olduğu düşünülmekle birlikte diğer cilt kanserlerinden daha tehlikeli olan melanoma neden olur.
• UV-B ışığı kısa dalga boyuyla yaz aylarında ve yüksek rakımlı yerlerde daha yoğundur. Derinin üst katmanını etkiler, deride güneş yanığının sorumlusudur. Deri kanserinin en büyük sebeplerinden de biri. D vitamini sentezini uyararak kemik gelişimine yardımcı olur. Yeni benlerin gelişimine ve benlerin aktivitesinin artışına neden olur.
• Güneş ışınları deri üzerinde yoğun enerjisiyle bazı mutasyonlara ve DNA ’da hasarlara yol açar. Mutasyonlar sonucunda deri hücrelerinde farklılaşmalar, tümör öncüsü kabul edilen bazı bulgular oluşturur.
• Cilt rengi de güneş kaynaklı hastalıklar için bir faktör. Çünkü cilt rengine göre güneşten etkilenme oranı değişir. Cildin güneşten ten rengine göre etkilenmesine ‘fototip’ denir. Açık tenlilerin cilt kanserine yakalanma ihtimalleri daha yüksek. UV ışınlarına fazla maruz kalmak yaşla ilintili gözlerde katarakt, pterygium, fotokeratit ve korneada yıkıcı değişiklikler gibi göz sorunlarına sebep olur.
• Güneş ışığı etkisiyle mevcut benlerde değişimler, renkte koyulaşma, aktivite artışı, yeni ben gelişimi gözlenebilir. Vücudunda ortalama 50’den fazla beni olan kişiler risk altındadır.

- Sağlıklı bir cilt için Bakım önerileri

Sağlıklı bir cilde ve sağlıklı bir görünüme sahip olmak için birtakım uymamız gereken kurallar var. Bunlar neler mi? Dermatoloji Uzmanı Dr. Elif Ebru Güner sorumuza ışık tutuyor.

• Çevresel ve kimyasal ajanlardan kaçınmalısınız. Bunlar hem içeriden hem de dışarıdan deriyi etkileyerek serbest radikal oluşumuna neden olur. Serbest radikaller cilt dahil tüm dokularda kanserojen etkilere, romatizmal rahatsızlıklara, yaşlanmaya ve doku kalitesinin bozulmasına neden olur. Sigara ve alkol tüketimi de bu etkin olumsuzlardan birisi.
• Cildi en fazla yaşlandıran şey güneş. Ozon tabakasının incelmesi, bağışıklığımızın azalması, stres, kimyasallara maruz kalmak cilt kanserini tetikler.
• Özellikle yaz ve kış mevsimlerinde UV-A ve UV-B’ye karşı koruyan güneş koruyucular kullanılmalı ve bunlar dışarı çıkmadan 30 dakika önce sürülmeli, gün içinde 2-3 saatte bir yinelenmeli.
• Kışın hyaluronik asit, squalen, seramid içeren nem bakımları ve maskeleri uygulayın. Vücudun açıkta kalan yüz, eller gibi bölgeleri soğuk hava koşullarından korunmalı ve evde kullanılan nemlendiricilerle desteklenmeli. Cildi temizleyen ajanlar agresif olmamalı ve sabun içermemeli.
• Sağlıklı bir cildin kuralı günümüzde bilinçli olmaktan geçiyor. Büyüklerinizin sağlıklı görünen ciltlerini görüp hiçbir şey yapmadan böyleydi diye düşünmek yanlış. Çünkü artık kimyasalların, teknolojilerin, zararlı güneş ışınlarının, artan stresin ve azalan bağışıklığın çağı. Günümüze adapte olmadan sağlıklı kalmayı başaramazsınız. Koruyucu önlemler almalı, gerekeni gerektiğinde yapmalısınız.
 
Dermatoloji Uzmanı Dr. Filiz Çığ

- Fazla kilolar cildi nasıl etkiliyor ?

Fazla kiloların; genel sağlık üzerine olduğu gibi cilt sağlığı ve kalitesine de olumsuz etkileri var.Dermatoloji Uzmanı Dr. Filiz Çığ'dan kilolar ve cilt konusunda bilgi aldık...

Obezite; kalp-damar hastalıkları, şeker hastalığı, yüksek tansiyon, kemik erimesi gibi birçok ciddi hastalığa zemin hazırlamasının yanı sıra bazı cilt hastalıklarını da önemli derecede etkiler. Akne (ergenlik), hirsutizm (tüylenme), ciltte belirli bölgelerde esmerleşme ve kalınlaşmalar (akantozis), bazı tipteki saç dökülmeleri, ciltte çatlaklar (stria) obezitiye bağlı olarak artabilir. Ayrıca, ani kilo artışlarında cilt hızla gerildiği için belde, basende, göğüslerde, bacakların iç yüzlerinde kırmızı çizgi şeklinde çatlaklar oluşur. Bu çizgilere ‘stria’ diyoruz. Başlangıçta koyu kırmızı renkte ve kaşıntılı olan bu çatlaklar, zamanla fildişi rengi ve beyazımsı parlak bir görünüm alır. Bu çizgileri dıştan sürülecek yumuşatıcı krem ve losyonlarla önlemek pek mümkün değil. Bunun ideal çözümü ani kilo artışını kontrol altında tutmak. Bu çatlaklar oluştuğunda ve daha kırmızı dönemdeyken lazer tedavileriyle çözüm daha kolay olur.

Fazla kilolar, beraberinde polikistik over sendromu denen tabloyu beraberinde getirir ve bu duruma genelde hormonal bozukluğun da eşlik etmesiyle, saçlarda dökülme, sivilcede artış, cilt yağlanması, tüylenmede artış gibi durumlar ortaya çıkar.

Kilo artışı ergenlik döneminde ve kadınlarda menopoz döneminde daha sık görülen bir problem. Bunun yanı sıra hareketsiz bir yaşam tarzı, düzensiz beslenme ve yeme bozukluğu da şişmanlık nedeni olabilir. Diyet, spor ve tıbbi tedavi bu tür süreçlerde birlikte yürütülmeli.

- Menopoz ve Cilt

Menopoz döneminde ciltte ne gibi değişikler yaşandığını Dermatoloji Uzmanı Dr. Filiz Çığ'la konuştuk...

Metabolik değişimlerin cilde etkisi
Ergenlik, menopoz gibi dönemler kadınların hayatında hormonal dengelerin değiştiği ve kendilerine özen göstermeleri gereken dönemler. Vücudumuzda östrojen ve progesteron hormonu azaldığında hem cilt yüzeyinde hem saç ve tırnaklarda ciddi değişimler gözlenebilir. Aşırı kilo, ve selülit problemleri de cildi etkileyen diğer metabolik değişimler. Aşırı kilo, akne, tüylenme, ciltte belirli bölgelerde esmerleşme ve kalınlaşmalar, bazı tipteki saç dökülmeleri, ciltte çatlaklara sebep olabiliyor. Selülitte ise portakal kabuğu görünümü kadınları çok rahatsız ediyor. Beslenme, düzenli yaşam ve sporla önlem alabileceğiniz gibi çeşitli uygulamalardan yararlanarak da bu dönemleri daha rahat atlatabilirsiniz.

Menopozla birlikte östrojen ve progesteron azalır; bu da derinin kurumasına, elastikiyetinin azalmasına ve incelmesine, sonuçta erken kırışmasına neden olur.
Menopozla beraber deri ve deri ekleri olan saç ve tırnakta da değişiklikler olur. Bunlar saçta beyazlama, ön taraf saçta seyrelme, çenede tüylenme artışı ve tırnak kırılmalarıdır.

Östrojen hormonu azaldığında yani menopoz döneminde şunlara dikkat etmek gerekir;

Kimyasallar: Ev işiyle uğraşırken zaten kurumaya meyilli cildi, daha da kurutacak deterjan ve sabunlardan kaçınılmalı, her türlü temizlik işlemi sonrası mutlaka nemlendirici bir krem kullanılmalı. Ayrıca ılık suyla alınan duş sonrası mutlaka nemlendirici kullanılmalı.
Güneş koruyucuları: Güneş koruyucuların ihmal edilmemesi gereken dönemlerin başında menopoz dönemi geliyor. Bu dönemde cildi lekelenmelerden ve kırışıklıklardan korumanın en basit yöntemi, yaz-kış her gün sürülecek 30 faktör ve üstü bir güneşten koruyucu krem.

Doğru beslenme ve içerikli ürünler: Cilt sağlığı ve güzelliği için doğru içerikli ürünler kullanmalısınız. Peptidler; kaslardan kaynaklı çizgilerin azalmasını sağlar. Kinetin ise; cildin yapı taşı saydığımız kolajen salgısının artmasında ve cilt lekelerinin azaltılmasında etkili. Östrojen de cildin esnekliğinde, hacmini korumasında, nemini muhafaza etmesinde kullanılır. Bu tür ürünleri hekim kontrolünde kullanmalı.

A, C ve E vitaminleri: A vitamini; leke açıcı, kolajen salgısını artırıcı etkilere sahip. C ve E vitaminleri ise cilde zarar veren ve yaşlandıran oksidanlarla mücadele edilmesine yardımcı olan anti oksidanlar içerir.

Soyalı ürünler: İçeriklerinde bulunan isoflavin maddesi ile menopoz sorunlarına yardımcı olur.

Su: Her yaşta olduğu gibi menopoz döneminde de bol tüketilmeli.

Sigara: İçeriğindeki zararlı maddelerle cildin yapısını bozar, donuk, sarı-yeşil bir renk verir, her tür cilt sorununun iyileşmesini geciktirir.

Ayrıca antiaging çözümlerden destek alınabilir.

- Menopozda cilt kuruluğunu gidermek için maske

Dermatoloji Uzmanı Dr. Filiz Çığ, ergenlik, menopoz gibi dönemlerde kadınların kendilerine ekstra özen göstermesi gerektiğini söylüyor ve menopozda cit kuruluğu yaşayan kadınlara bu maskeyi öneriyor.

Menopozda cilt kuruluğunu gidermek için maske
1 tatlı kaşığı süt, 1 tatlı kaşığı bal,1 çay kaşığı badem ya da zeytinyağını karıştırıp haftada bir kez 20 dakika bekletip durulayın. Tüm yapmanız gereken bu!
 
Dermatoloji Uzmanı Dr. Filiz Özgür Çavuş

- Sağlıklı saçlar için öneriler

Saçlarımız güzelliğimizin en önemli detaylarından biri. Oysa bazen saçın sağlığını tehdit eden yapısal anomaliler olabileceği gibi, renk değişiklikleri ve dökülmeler de yaşayabiliyoruz. Bunların birçok nedeni var. Dermatoloji Uzmanı Dr. Filiz Özgür Çavuş saçlarımızın sağlığını tehdit eden unsurları açıklıyor.

Saçın yapısal anomalileri genetik olabileceği gibi sonradan ortaya çıkan faktörlere bağlı olabilir. Renk değişiklikleri bazı hastalıklara veya bazı kimyasal etkilere işaret edebilir. Kayıplar ise fizyolojik olabildiği gibi, mikrobik bazı nedenlerden, beslenme yetersizliklerinden, hormonal bozukluklardan, sistemik veya psikolojik hastalıklardan kaynaklanabilir. Zehirlenmeler, kullandığımız ilaçların yan etkisi, saç stilize edici ajanlar da saçlarda dökülme nedenleri arasında. Üstelik bazı saç kayıpları kalıcı olabilir. Saçlarımız güzel görünüm ötesinde kişinin genel sağlık durumunun ve beslenmesinin de aynası. Saçlar, herhangi bir zamanda farklı gelişim evrelerinde bulunur. Bunlar hızlı gelişim ve büyüme evresi dediğimiz anagen evre, gerileme evresi dediğimiz katagen evre, dinlenme evresi dediğimiz telogen evredir. Bu üç evre döngüsel bir özellik gösterir. Kılların yaşamları boyunca bu siklüs tekrarlanır. Normal bir kıl siklüsü 3-5 yılda bir tamamlanır. Bir insanda günde 50-100 kadar saç telinin dökülmesi normal kabul edilir. Banyoda bu kayıp iki katına çıkabilir. Mevsimsel dönemlerde artış görülebilir. Bunun dışında dökülen saç tellerinin sayısında ki artış, saçların aşırı incelmesi, saçlı derinin açılması, yapısal değişikliklerin görülmesi, renkte değişiklikler hallerinde doktora başvurulması, kayıpları engelleme adına yapılacak en doğru şey.

SAÇ DÖKÜLMELERİ ÜÇ FARKLI ŞEKİLDE SINIFLANDIRILIR;

1. Skar bırakmayan saç kayıpları: Sistemik hastalıklarda, bağışıklık sistemiyle ilgili hastalıklarda, psikolojik hastalıklarda, beslenme yetersizliklerinde, ilaçlara bağlı olan saç kayıplarında, hormonal bozuklukların bazılarında, bazı mikrobik saç hastalıklarında görülen saç kayıplarıdır. Saçlı deride iz bırakmadan iyileşir. Skar bırakan saç kayıpları: Kıl foliküllerinde sürekli yıkımla oluşur. Saçlı deride iz ve kalıcı kellik bırakır. Bu nedenle erken dönemde tanı konup tedaviye başlanması kalan saçların kurtarılması açısından önemli.

2. Saç dökülme paterni: Saç dökülmeleri yaygın olabileceği gibi sınırlı bir alanda da olabilir. Kadınlarda ve erkeklerde farklı şekillerde görülüyor. Kadın tipi androgenetik alopesiler kadınlarda en sık görülen saç kayıpları. Saçlı derinin tepe bölgesinde saçlarda seyrelme ve incelme oluyor, alın saç çizgisi ise genellikle korunur. Bu rahatsızlıkta genetik faktörler etkilidir. Erkeklerde ise alın çizgisi geriye çekilir, tepe bölgesi açılır, yaşla beraber görülme sıklığı artar. Genetik yatkınlık önemlidir.

3. Saç telinin evresine göre dökülme: Anagen ve telogen saç kayıpları olarak sınıflandırılır. Anagen kayıp, büyüme çağındaki saçların kaybı olarak özetlenebilir ve sıklıkla toksik saç kaybı olarak bilinir. Anagen kayıplar, büyümenin erken duraklaması telogen ve katagen fazlara erken geçiş sonucu meydana gelir. Çoğunlukla bazı ilaçların kullanımı veya bağışıklık hastalıkları, yoğun ve akut stres sonucu meydana gelir. Anagen dökülmede saç dökülmeden kırılır. Anagen dönemde toksik bir etkiye maruz kalmak birkaç gün veya hafta içinde saç dökülmesine neden olur. Telogen kayıplar da saç dökülmesinin en sık rastlanan nedenlerinden biri. Kıl gelişim döngüsündeki bozukluğa bağlı olarak gelişir. Kadınlarda daha sıklıkla görülür. Ruhsal veya fiziksel strese karşı gelişen bir reaksiyon olarak değerlendirilebilir. En sık ilaçlara bağlı, tiroid hastalığına bağlı ve kadınlarda doğum sonrasında görülür. Birçok kişide neden saptanamayabilir. Menopoz döneminde, yetersiz beslenmeye bağlı ve yenidoğan dönemindeki saç kayıpları da telogen kayıplardır.

Fizyolojik saç dökülmeleri
Bu tip saç dökülmelerinin genellikle geri dönüşü vardır. Yeni doğan bebeklerde görülen ani saç kayıpları, hamile bir kadında doğumdan sonra genelde dördüncü ayda başlayan saç kaybı fizyolojiktir. Günlük 100 kadar saç dökülmesi normaldir. Mevsimsel geçişlerde bu sayı artabilir.

Çinko ile saç ve cilt ilişkisi
Çinko vücudumuzda üretilmeyen, besinlerle dışarıdan alınması gereken bir eser element. Büyüme ve gelişmede çok önemli bir rolü var, yara iyileşmesi, vücudun savunma sistemlerinin iyi çalışması, kolajen sentezi en belirgin rol oynadığı alanlar. Et ve balığın yetersiz tüketilmesi, kistik fibroz hastalığı veya bağırsak hastalıklarında emilimin yetersiz olması, alkolizm, anoreksiya nervoza ve bazı ilaçların kullanımları çinko eksikliğine neden olabilir. Bazı saç dökülmeleri de çinko eksikliğinden kaynaklanabilir. Çinko eksildiğinde saçlarda dökülme, kuruluk, kırılganlık görülebilir.


- Saç dökülmesine karşı Maske

Dermatoloji Uzmanı Dr.Filiz Özgür Çavuş'tan saç dökülmesine karşı maske önerisi. Saçlarda herhangi bir hastalık, beslenme yetersizliği, mikrobik bir hastalığa bağlı olmaksızın bir dökülme mevcutsa aşağıdaki karışım haftada iki defa maske olarak uygulanabilir.

• Yarım tatlı kaşığı Hint yağı
• Yarım tatlı kaşığı tatlı badem yağı
• Yarım tatlı kaşığı susam yağı
• 2 ampul Bepanthene
• 2 ampul E vitamini

Karıştırıp saçlı deri nemliyken saç diplerine yedirin. Streç filmle saçlı deriyi sarın. Bir saat bekletin. Bir saat sonunda ılık su ile şampuanlayın, iyice durulayıp, kompres yaparak saçların nemini alın.
 
Dermatoloji Uzmanı Dr. Gül Yıldırım

- Cildimizi zayıflatan faktörler

Alkol, sigara, uykusuzluk, stres... Bunlar cildi olumsuz etkileyen faktörlerden sadece en bilinenleri. Dermatoloji Uzmanı Dr. Gül Yıldırım, bu can sıkıcı etkileri kısmen de olsa bertaraf etmek için yapılabilecekleri anlatıyor.

Genetik faktörler kadar sigara ve alkol tüketimi gibi zararlı alışkanlıklar ve uykusuzluk, stres gibi durumlar cildimizi olumsuz etkiliyor. Alkol yararlı bir besin içermediği gibi vücuttaki faydalı besin öğelerinin kaybına neden oluyor. Araştırmalar gösteriyor ki yılda 40 paket sigara içenlerin cildi içmeyenlere göre dört kat fazla kırışıklığa sahip. Stres cilt hastalıklarını alevlendirirken, uykusuzluk çekenlerde büyüme hormonu yetirince aktive olamadığı için, vücut dinlenme ve onarım sürecini tamamlayamıyor..

Alkol, nemi ve vitamini yok ediyor

Alkol tüketiminin vücutta oluşturduğu zararlı etkiler sıklık ve miktara göre değişiyor. İçerisinde vücut için faydalı olabilecek hiçbir besin içermiyor. Dolayısıyla aldığımız her gram alkol bize direkt kalori ve zararlı etki olarak geri dönüyor. Bununla da kalmayarak A, B1, B2, B6, C vitamini ve folik asidin emilimini bozarak ve faydalı besin öğelerinin kaybına yol açarak dengemizi bozuyor. Aşırı alkol tüketiminde klinik belirtiler ortaya çıkar. Eksikliklerinde sinir sistemi, kas iskelet sistemi ile ilgili belirtilerin yanında, egzama, ağız kenarlarında kızarıklık ve çatlamalar, ciltte kaşıntılar, dil ve dudaklarda iltihaplanmalar görülebilir. Alkol damarlarda genişletici etki yaratır. Yüzde damarlanma artışına bağlı olarak kırmızı yüz görüntüsü ortaya çıkar. Ayrıca, vücutta su kaybına neden olarak vücutta sıvı dengesini bozar. Su kaybına bağlı derinin kuruması, toksinlerin atılamamasına bağlı olarak da ciltte mat görünüm ve kırışıklıkların belirginleşmesi gözlenir. Cilt yaşlanması iç organ yaşlanması ile paralellik gösterdiğinden ciltte erken yaşlanma belirtileri beklenilen bir etki. Alkol aldığınızda bol su ve vitamin takviyesini ihmal etmemek gerekir.


Sigara kırışıklıkları tetikliyor


Derimiz sigaranın hem dumanla doğrudan temasıyla hem de dumanın solunmasıyla kana karışan toksik bileşenlerin zararlı etkilerine maruz kaldığında hasar görür. Öncelikle içerdiği nikotin ile mikro dolaşımı olumsuz etkileyerek derinin üst tabakalarında derinin oksijen almasını ve toksinlerden arınma mekanizmalarını bozarak cansız ve soluk görünüme yol açar. Deri oksijenasyonundaki kronik azalma kolajen sentezinde bozulma ve kırışıklıklarda belirginleşme ile sonuçlanır. Yapılan çalışmalarda sigaranın güneş görmeyen bölgelerde cildin elastikiyetini sağlayan elastik liflerde bozulmaya yol açtığı belirlenmiş. Ayrıca güneşin yol açtığı hasarı arttırdığı saptanmış. Sigara deride kan dolaşımını azalttığı için yara iyileşmesinde de gecikmeye neden oluyor. Yine araştırmalara göre yılda 40 paket sigara içenlerin cildi içmeyenlere göre dört kat fazla kırışıklığa sahip oluyor. Deri yaşlanması iç organ yaşlanmasının da göstergesi. Derimizdeki kırışıklıklar arttığında bütünsel olarak yaşlandığımız ve yaşlanmanın önlenebilir nedenlerinden en önemlisi sigara olduğu için sigaradan uzak durmak şart. Sigara içenlerin kullandığı mimikler özellikle ağız çevresi ve üst dudakta ‘sigara çizgileri’ denilen karakteristik görünüme yol açar. Sigaranın olumsuz etkisini gidermeye yönelik uygulamalar cildin savunmasını arttırarak hasara karşı savaşımı kolaylaştırır. Taze sebze-meyve ve antioksidanlardan zengin beslenmek, yüz vitamini olarak adlandırılan ve seanslar halinde mikroenjeksiyon yöntemini uygulatmak, cilde uygulanan hazır karışımlarla kaybedilen nemi yerine koymak cildi rahatlatır.

Strese karşı önlem alın

Stres ani ya da kronik şekillerde bizi etkileyebilir. Organizmada stres yaratan herhangi bir faktör ‘savaş ya da kaç’ tepkisi doğurur. Kalp atışları hızlanır, kaslara giden kan akımı artar, diğer organlara giden kan akımı azalır. Cildin kan akımı azaldığında oksijenasyonu azalır, toksinlerin atılımı yavaşlar. Stresli durumlarda nefes alış şeklimiz de değişir. Kesik kesik ve zayıf olur. Bu durum da cilde giden oksijen miktarını azaltacağından soluk, parlaklığını yitirmiş bir cilt ortaya çıkar. Stres durumlarında yüz mimik kaslarımız daha çok kasılır ve mimik çizgileri belirginleşir. Ayrıca var olan egzama, kurdeşen, sedef hastalığı gibi cilt hastalıkları stres altındayken alevlenme gösterebilir. Şartlar değiştirilemiyorsa stresle başa çıkma yöntemleri konusunda yardım alınmalı. Bunun dışında hayata pozitif bakmak, kendine yeterli zaman ayırabilmek, bir hobi edinmek, spor yapmak gibi basit önlemler işe yarayabilir.

Uyku ve Cildimiz

Uyku her canlının yenilenerek kaldığı yerden daha güçlü bir şekilde hayatın ritmine devam edebilmesi için gerek duyduğu bir mola. Uyku sırasında birçok hormon seviyesinde değişiklik olur. Uyku sırasında salgılanan büyüme hormonu hücreleri dinlenme ve onarım sürecine sokarak yeni güne hazırlar. İnsülin hormonu seviyeleri düştüğünden yağ yakımı hızlanır. Ayrıca ışık ile salgılanma oranı etkilenen melatonin hormonu akşam saat dokuzda salgılanmaya başlar ve gece 02:00-04:00 arasında maksimum seviyelere ulaşır. Antioksidan etki ile cildin zararlı etkilere karşı savunmasını artırır.

24 Saatlik Bakım Önerileri

Cilt, kirli hava koşulları, stres, sigara, alkol ve güneş gibi dış faktörlerin etkisiyle yıpranır. Cildimizin bu zararlı etkenleri bertaraf etmek için birçok savunma mekanizması var. Bu etkiyi güçlendirmek için cildi destekleyici bakımların yapılması, erken yaşlanmanın önüne geçme ve sağlıklı bir cilt görünümü için gerekli. İşe kullandığınız kozmetik ürünlerini gözden geçirerek başlayın. Cilt tipine uygun ürün kullanımının yanı sıra ürün seçiminde yaş ve yaşlılık evresi önemli. Ayrıca güneş koruyucu kullanımını da ihmal etmemek gerekiyor. Kuruyan nemsiz ciltleri canlandırmak için yeterli sıvı alınmalı, kremlerin tedavi edici gücünden faydalanılmalı. Uzmanlar tarafından cilt tipinize uygun olarak önerilen kremleri tercih edin. Peptid, vitamin A, C, E, koenzim Q10 içeren kremler cildin daha sağlıklı görünmesine yardımcı olur. Yeterli olmadığı durumlarda profesyonellerce yapılacak yoğun nemlendirici maskeler, hafif peeling etkili cilt bakımları canlandırıcı etki sağlar. 24 saatlik cilt bakımımız sabah zilinin çalması ile başlıyor. Cilt tipine uygun bir temizleme jeli ile temizleyerek güne temiz ve gözenekleri açılmış bir ciltle merhaba deyin. Temizleme jelinden sonra yaş ve cilt tipine uygun bir nemlendirici ve güneş koruyucu ile sabah bakımınızı tamamlayın. Unutmayalım ki kışın güneş yaşlandırmaya devam ediyor. Güneş koruyucu kremlerden vazgeçmeyin. Gözenekleri tıkamayan mineral yapıda olan makyaj ürünleri tercih edin. Gün içinde stresin ciltte yarattığı etkileri yatıştırmak için termal su içeren spreyler kullanabilirsiniz. Akşam makyaj temizliği yaptıktan sonra mutlaka gece için yapılandırıcı özellikte krem ve serumlarla uykuda cildinizin yenilenme sürecine katkıda bulunun.
 
Dermatoloji Uzmanı Dr. Melda Demirtaşoğlu

Makyajın cilde etkisi


Cilt tiplerine göre makyajın cilde etkilerini Dermatoloji Uzmanı Dr. Melda Demirtaşoğlu ile görüştük.

Makyaj doğru ürünlerle yapıldığında cilde zarar veren bir uygulama değil. Arcak kişinin cilt tipini bilip ona göre ürünler seçmesi çok önemli! İşte dikkat edelmesi gerekenler...

Kuru cilt yapısına sahip olanlar makyaj bazı alarak nem çekici etkiye sahip, humektan özelliği olan propilen glikol, gliserin, skualen gibi ajanları içeren nemlendiriciler kullanabilir. Kuru, nemsiz, çatlak, pullanmış cilde uygulanan makyaj içeriklerine göre deride hassasiyet ve yanmaya neden olabilir. Tam tersine yağlı ve akneye yatkın ciltlerde deriye uygulanan yoğun içerikli ürünler gözenekleri tıkayarak kapalı komedon, siyah nokta ve iltihaplı sivilce oluşumunu kolaylaştırır. Bu cilt tipine sahip kişiler makyaj öncesi por küçültücü, matlaştırıcı, yağlı ciltler için formülize edilmiş nemlendiriciler kullanabilirler. Yine alerjik yapıya sahip olan kişiler makyaj ürünü kullanırken seçici davranmalı. Kontakt dermatit, egzama öyküsü olan kişilerin boya maddesi ve kimyasallara duyarlılıkları olabileceği için alerjik reaksiyona sebep olmayacak ürünler seçmeleri gerekiyor. Özellikle göz makyajı için kullanılan ürünlere duyarlılığa sık rastlıyoruz ve bunun sonucunda göz kapaklarında kaşıntı, kızarıklık ve kuruma şikayetleri oluşabiliyor. Bu tür hassasiyetleri olanların makyaj ürünü seçmeden önce deri yama testleri ile denemelerini ve buna göre uygun ürünü tercih etmelerini öneriyoruz.

Makyaj malzemesi deyip geçmeyin!
Makyaj malzemesi seçerken en çok zorlanılan kısım fondöten seçimi. Cilt tipinizi belirleyin ve fondöteni buna göre satın alın. Yumuşatıcı bazlı, sıvı ya da renkli nemlendirici özelliği olan fondötenler kuru ve karma ciltlere daha uygun. Toz bazlı mineral fondötenler, sıkılaştırılmış pudra ise yağlı ciltler için... Yağlı cilt yapısına sahip kişiler, yağsız su bazlı ya da mat fondötenleri de rahatlıkla kullanabilir. Hassas cilt yapısına sahip kişiler makyaj malzemesi alırken ürünün içeriğine dikkat etmeli, kimyasal içerikli olanlardan ziyade organik ürünleri tercih etmeli.

Kalıcı makyaj
Kalıcı makyajı çok ince, steril ve tek kullanımlık bir iğne ile doğal ve mineral renklerin deri yüzeyinin hemen altına uygulanması işlemi olarak tarif ediyoruz. Bu renk vericiler katkı ve koku maddesi içermez. Bu yüzden reaksiyon görülme olasılığı düşük. Genellikle kaş, göz, dudak gibi bölgelerde daha çok tercih edilen kalıcı makyaj vücudun her bölgesine uygulanabilir. Kaş, göz çizgisi veya dudaklarda doğal cilt rengiyle uyumlu etkiler yaratılabileceği gibi, bazı ufak kusurların kapanması için de kalıcı makyajı tercih edenler var. Özellikle kaştaki şekil bozuklukları, seyrek kaşların daha dolgun görünmesi gibi... Kalıcı makyajda kullanılan bitkisel pigmentler zaman içinde hücrenin içerisine fagositozla alınır ve parçalanır. Kalıcılık süresi cildin yapısı ve durumuna göre değişmesine rağmen etkisi 2-3 yıl kadar sürer.
 
Dermatoloji Uzmanı Yrd . Doç. Dr. Melisa Eczacıbaşı

- Besinler ve Cilt üzerindeki Etkileri

Her bir besin cilt üzerinde bir etki yaratıyor. Bu etkileri doğru beslenme ve doğru maskelerle en aza indirmek mümkün. Peki hangi vitamin ve mineral cildimizi nasıl etkiliyor? Dermatoloji Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Melisa Eczacıbaşı yanıtlıyor.

Cildimiz vücudumuzdaki en büyük organların başında geliyor. Bu organ ruhumuzun da sağlığımızın da aynası ve genetiğimiz, beslenmemiz, stres durumumuz hakkında karşımızdakilere çok önemli ipuçları veriyor. Yediğimiz gıdalar cildimize birebir yansıyor. Gıda atıklarının bir kısmı ter ve yağ ile vücuttan atıldığı için cildimiz kadar kokumuz da değişime uğruyor. Cilt için gereken vitamin ve minerallerin ne olduğunu, ne faydalar sağladığını ve ne kadar kullanmamız gerektiğini de bilmek bize bu imkanı sağlıyor. Cildimizin rengi soluksa bu kansızlık veya sigara içimine bağlı hücrelerin hasar görmesi, dolaşımın sağlıklı ve temiz olmaması, beslenme ve metabolizma problemlerine işaret ediyor. Böbrek ve karaciğer hastalıklarında cilt renginde değişiklikler olabiliyor. Çok stresli ve fazla heyecanlı kişilerde, mide ile ilgili problemi olanlarda cilt normalden daha kızarık olabiliyor. Böyle durumlarda ciltteki renk değişikliğinin, önüne geçmesi için gastrit ya da reflüyü artıracak besinlerden uzak durulması gerekiyor. Rozacea dediğimiz ve özellikle yüzde T bölgesinde kızarıklıklara neden olan hastalık, baharatlı gıdalar, çay ve kahve ile artış gösteriyor. Özellikle soğan, sarımsak ve şarküteri ürünleri cildimizde kokuya neden olabiliyor. Gıda atıkların bir kısmı idrar, dışkı, hatta ter ve ciltten yağ ile beraber atıldıkları için yediğimiz her şey cildimizin rengini, kokusunu etkileyebiliyor. İçtiğimiz su miktarı normal olsa bile ciltte kuruluk sorunu yaşayan kişiler daha fazla su içmeli, çok sıcak veya soğuk duşlardan kaçınmalı. Bu sorun genelde altta yatan tiroid rahatsızlığının habercisi, hormonal menopoz öncesi veya sonrası, bazen de içilen suyun hücreler tarafından zor tutulduğunun belirtisi. Fazla asit içeren gıda ve içecekler tükendiğinde ise ciltte akne, rozacea veya T bölgesinde aşırı yağlanma gibi belirtilere daha sık rastlıyoruz.

A vitamini
A vitamini içeren besinler hayvansal ve bitkisel olarak iki gruba ayrılıyor. Hayvansal besinlerden balık yağı, yumurta, süt, tereyağı, peynir, karaciğer, bitkisel besinlerden de havuç, ıspanak, lahana, brokoli, biber, portakal, kayısı, mandalina, şeftali ve yeşil yapraklılar yeterince tüketildiğinde günlük A vitamini ihtiyacımızı karşılıyoruz. Bilimsel araştırmalar A vitamininin yaşlanma belirtilerini azalttığını, cildin oluşumu ve gelişimi için önemli rol oynadığını gösteriyor. A vitamini komedon oluşumunu azaltır, ciltteki yağ fonksiyonlarını dengeler. Cildin doğal kolajen üretimini destekler, özellikle olgun ve incelmiş ciltlerde sertleşmiş ve elastikiyetini kaybetmiş dokuyu yumuşatır. A vitamini cildi gençleştirici, kırışık giderici ve lekeleri yok edici etkiye sahip. Güneşin zararlı etkilerine karşı da bizi korur. Güneşe fazla maruz kalındığında A vitamini ve retinol içeren kremlerden yararlanabilirsiniz.

B vitamini
B vitamini suda eriyen bir vitamin ve fazla alındığında vücuttan atılır. B vitamininin başlıca görevleri cildin en dış tabakasındaki lipit tabakanın korunmasına yardımcı olmak. Yara iyileşme sürecini olumlu etkiler. Folik asit DNA sentezinde görev alır, folik asit eksikliğinde DNA tamir mekanizmaları azaldığı için deride kanserojenik belirtiler artabilir, bu nedenle derinin sağlığı için folik asit alımı önemlidir. B vitaminini tahıllar, muz, potasyum, karaciğer ve hindi eti tüketerek alabiliyoruz.

C vitamini
Özellikle turuçgillerde ve sebzelerde bulunur. Yetişkinlerde alınması gereken C vitamini ihtiyacı 300-500 mg. Eğer sigara kullanıyorsanız C vitaminine olan ihtiyacınız yükselir. İhtiyacımız kadarını almaya dikkat etmeliyiz çünkü fazlası idrar yollarında kum ve taş oluşumuna sebep olur. Bunun yanında yaz ya da kış mevsiminde özellikle güneşin zararlı ışınlarından korunmak adına, dışarıya çıkmadan yarım saat önce mutlaka C vitamini içeren bir güneş koruyucu sürmelisiniz. C vitamini çok önemli bir antioksidan ve deride kolajen üretimini artırır. Güneşin zararlı etkilerine karşı cildi korur. Özellikle göz çevresindeki koyu halkaların tedavisinde C vitamini içeren kremler oldukça fayda sağlar.

D vitamini
Vitamin D; ultraviyolenin deri üzerindeki olumsuz etkilerini dengeler. Deride D vitamini sentezi cilt rengi koyu olanlarda açık olanlara nazaran daha düşük oranda gerçekleşir. Vücudumuzun D vitamini ihtiyacını gidermenin tek yolu, D vitamini ilaçları değil. Güneş ışınları vücudumuzun D vitamini üretmesinde elzem roldedir. Ancak yenidoğan veya erken aylardaki bebeklerin D vitamini ihtiyacını güneş yardımı ile temin etmek, açık havaya çıkma zorlukları, beslenmenin yoluna konma önceliği gibi nedenlerle kolay değil. Hele de gebeliği kış aylarına rastlamış ve yeterince güneş görmemiş bir annenin sütü D vitamini konusunda eksik kalır. D vitamininin cilt üzerinden üretimi yaz aylarında belirginken ekimden nisan ayına kadar düşük. Bu değişkenlik hem güneş ışınlarının çocuklara ulaşmasındaki yoğunluğuna hem de maruz kalınan cilt yüzeylerinin ne düzeyde kapalı olduğuna bağlı. Yaş ilerledikçe cilt tarafından D vitamini sentezlenmesi azalmakla beraber, genç erişkinlerde de üretim yeterli düzeyde olur. Yağlı balıklarda, karaciğerde, yumurta ve kırmızı ette bulunur.

E vitamini
Bitkilerde, yağlı tohumlarda, mısır, fındık, soya, buğday kaynaklı ürünlerde ve bazı et ve süt ürünlerinde bulunur. E vitamini cilt üzerinde meydana gelebilecek veya oluşmuş olan cilt kırışıklıkları ile mücadele etmede son derece güçlü bir vitamin. E vitamini antioksidan özelliği sayesinde cildinizde oluşabilecek çizgileri, kırışıklıkları engelleyebilir veya geciktirir. Var olan kırışıklıklar için de kullanabileceğiniz E vitamini için dikkat etmeniz gereken konu, E vitamini içeren kremleri cildinize güneş ışınlarına maruz kaldıktan sonra sürmeniz gerektiği. Çünkü E vitamini içeren cilt bakım kremleri kırışıklardan ve çizgilerden koruma yerine kırışık onarıcı olarak daha başarılı.

Biotin
Maya, yumurta, süt ve karaciğerde bulunur. Biotin H vitamini ya da B7 vitamini olarak da bilinir. Yağ ve karbonhidrat metabolizmasında koenzim olarak rol alır. Bağırsak florası tarafından sentezlenir. Saç dökülmesinde ve bazı saç ve tırnak hastalıklarının tedavisinde güvenle kullanılabilir ve oldukça da etkili.

Çinko
Ağız yoluyla kullanılan, güzellik haplarında ve cilde tatbik edilen kremlerin de çoğunun içinde çinko hep var çünkü çinko cilt yenilenmesini olumlu yönde etkileyen önemli minerallerden biri...

Alfa lipoik asit
Doğanın en güçlü antioksidanı ve enflamasyon önleyici maddesidir. Alfa lipoik asit vücudumuzdaki her hücrede var olan bir molekül ve C vitamini gibi alfa lipoik asit de bilim adamları tarafından uzun zamandan beri biliniyor. Alfa lipoik asit hücrelere çabucak giriyor, serbest radikallerle birlikte büyük koruma sağlıyor. Alfa lipoik asidi özel yapan hem suda hem de yağda çözünür olması, yani universal bir antioksidan. C ve E vitaminlerinden farklı olarak serbest radikallerle hücrenin herhangi bir bölümüne müdahale edebilir. Hücreler arası sıvıda da bulunur. Alfa lipoik asidin bütün sağlığın korunmasında eşsiz bir yeteneğe sahip olduğu konusunda şüphe yok fakat yaşlanan ciltte daha iyi çalışıyor. DNA’yı bile koruyor.

- Alkali ve Asit Yiyecekler

Dermatoloji Uzmanı Yrd . Doç. Dr. Melisa Eczacıbaşı, güzel bir cilt için tüketilmesi gereken besinleri listeliyor.


Vücuttaki en büyük protein olan kolajen, asitleşme sebebiyle sertleşir. Asitleşme ile, kolajenden oluşan eklemler ve cilt, esnekliğini kaybeder. Ciltte kırışıklık ve kurumalar meydana gelir. Asidik ortamların, cildi hızla yaşlandırmadaki etkisi sandığımızdan çok daha fazla. İnsülin hormonunun yetersizliği durumlarında kandaki fazla şeker, vücut proteinlerine saldırır. En sevdiği ise vücutta en çok bulunan kolajen proteini. Bu yapışma sonucu iki tarafın da doğal yapısı bozulur. Zararlı son ürünler ve zararlı serbest radikaller oluşur. Yapışma hangi organda ise o doku proteinin yapısı bozulduğundan sertleşir. Cilt sarkması ve selülit problemi baş gösterir. Yüz ve vücuttaki sarkmaların sorumlusu şekerin cilt kolajenleriyle yaptığı geri dönüşümsüz bağla cildin elastikiyetini kaybetmesi. Beslenmede asit-baz dengesini doğru dengelemek yanında, şeker tüketmemek asit ortamı azaltacağından güzel bir cilt için önemli bir adım.

Alkali besin listesi
Buğday çimi, salatalık, zencefil, zerdeçal, hindibağ, ıspanak, kırmızı ve kara turp, soya filizi, brokoli, pazı, kuşkonmaz, karpuz, karbonat, nane, hurma, zeytinyağı, tüm çiğ sebzeler, tüm yeşil salatalar, bamya, brokoli, fesleğen, havuç, ıspanak, kabak, karnabahar, kereviz, kırmızı deniz otu, lahana, marul, maydanoz, pancar, patates, salatalık, sarımsak, avokado, armut, elma, karpuz, şeftali, üzüm.

Asidik yiyecekler
Süt ürünleri, kümes hayvanları, yumurta, beyaz un ve şeker, ketçap, hardal, mayonez, tatlı gazlı içecekler, fazla miktarda kahve, siyah çay, alkol, şarküteri ürünleri ve cips gibi yiyeceklerin yanı sıra hareketsizlik, aşırı sinirlilik, öfke ve kıskançlık vücuttaki asit oranını artırır.

Alkalinin kraliçesi badem, salatalık ve maydanoz
Alkali su ve benzeri etkileri elde etmek için ılık suya ilave edilmiş limon suyu, rezene çayı, taze nane yapraklı maden suyu, alkali suyla yapılmış ıhlamur, nane, papatya, zeytinyağlı kabak, zerdeçallı sebze çorbası tüketebilirsiniz.

Cildi dışarıdan beslemek: Mezolift

Düzenli ve sağlıklı besinlerin yanında, yüz, boyun, dekolte ve el bölgesi gibi hassas bölgeleri dışarıdan enjekte ettiğimiz vitamin, mineral, protein içeren hazır kokteyllerle desteklemek mümkün. Mezoterapi denen bu yöntem insülin enjektörü inceliğindeki bir iğne ile iki haftalık seanslar şeklinde yapılıyor. Seanslar ortalama 15 dakika sürüyor ve cilt tipi ve yaşına göre ortalama 2-4 seans uygulamak gerekiyor. Mezolift sonucunda cildin genel yapısında berraklık ve gençleşme, ince kırışıklıklarda azalma, kuruluk çizgilerinde yok olma ve güçlenme meydana geliyor. Mezoterapi ile saç bölgesini de vitamin ve minerallerle desteklemek mümkün. Genel olarak botoks, dolgu, hyaluronik asit ve vitamin enjeksiyonları ile doğal ve sağlıklı bir cilde kavuşabilirsiniz. Önemli olan doğru hasta, doğru zaman ve doğru doktor.

- Canlılık veren Maskeler

Dermatoloji Uzmanı Yrd . Doç. Dr. Melisa Eczacıbaşı'ndan, cilt tiplerine göre maske önerileri.

Normal ciltler için
2 kaşık salatalık suyu, 4 damla badem yağı, 1 yumurtayı karıştırıp yüzün göz kapağı hariç her yerine sürüp 20 dakika bekleyin. Daha fazla etki için salatalığı rendeleyip yüzde bekletebilirsiniz.

Yağlı ciltler için
1 yumurta beyazı ve bir tatlı kaşığı limon suyunu karıştırın ve cildinizde 20-30 dakika bekletin. İkinci alternatif olarak; 1 adet şeftali kabuğunu soyduktan sonra yumuşatıp içine 1 kaşık limon suyu ekleyin. Yüzünüze sürüp 20 dakika bekleyin.

Karma ciltler için
5 adet çilek, 1 yumurta beyazını iyice karıştırıp bütün yüzünüze sürüp bekleyin. 20 dakika sonra yıkayın.
 
Dermatoloji Uzmanı Dr. Ömür Tekeli

- Yaşlanma etkilerini gideren teknikler

Ciltte meydana gelen yaşlanma etkilerini gideren birçok uygulama var. Ameliyatsız bir şekilde yüzün gerilmesini, vücudun sıkılaşmasını sağlayan ve elastikiyet kaybını geri döndüren bu uygulamalarla yaşlanma etkileriyle savaşmak mümkün. Dermatoloji Uzmanı Dr. Ömür Tekeli, genç görünmenin sırlarını anlatıyor.

Radyo dalgası ile cildi toparlayan Thermage yöntemi son dönemlerin en popüler uygulamalarından biri. Ameliyat izi, yanık izi gibi daha ciddi cilt kusurlarını gideren Fraxel Lazer, kırışıklıkları 4-6 ay süreyle yok eden botoks, yüzdeki tüm kırışık alanların doldurularak yüz hatlarında gençleşme sağlayan, aynı zamanda canlılık ve parlaklık kazandıran dolgu uygulamaları, cildi hem içten hem dıştan iyileştiren gençlik kalemi ‘dermastamp’ ve kılcal damar tedavileri yılların ve koşulların etkilerini silerek yüzünüz ve vücudunuz için adeta zamanı donduruyor.

Thermage
Bu yöntem modern estetik cerrahide şu anda uygulanan yöntemler arasında tek cilt kesisi olmadan, cildi sıkılaştıran, yüz ve vücut hatlarını yenileyen ve sağlıklı bir kolajen dokusu oluşturan uygulama ve sadece kozmetik tedavide uzmanlaşmış doktorlar tarafından uygulanabiliyor. Thermage uygulaması, patentli bir radyo dalgası (RF) kullanıyor. Bu radyo dalgası cildi sıkılaştırıp yumuşak bir şekilde toparlıyor, yüz ve vücut hatlarını yeniliyor. Thermage’in bir avantajı da tek seanslık bir tedavi olması. İğne ve cerrahi müdahale olmadan uygulandığı için hızlı, kolay ve iyileşme sürecini kısaltan bir tedavi. Thermage cihazı kırışıklık giderme, yüz ve vücut germe için operasyonsuz tedavi olarak FDA tarafından onaylanıyor. Uygulama sonrası hemen günlük yaşantınıza dönmeniz mümkün. Bazı hastalarda orta derecede bir kızarıklık (güneş yanığı gibi) görülebiliyor fakat bu etki kısa süre sonra kayboluyor. Doktorunuz tarafından aksi belirtilmediği takdirde tedaviden sonra hiçbir özel bakım veya uygulama gerektirmiyor. Thermage seansının ardından, cildinizin daha gergin, yumuşak ve daha genç göründüğünü fark edebilirsiniz. Seanslar 1.5-2 saat sürüyor.

Fraxel lazer
Fraxel Lazer, yumuşak dokuyu sıkılaştırmak, cildi yenilemek, göz çevresi kırışıklıklarını düzeltmek, yaşlanmaya bağlı lekeleri, hamilelik lekelerini, güneş lekelerini, ciltteki renk değişikliklerini gidermek, boyun, dekolte, elleri yenileme ve gençleştirme için kullanılıyor. Bu uygulama, yaşlanmış ve tahrip olmuş ciltlerde dermise uyarı yaparak, dermisin doğal olarak ürettiği kolajeni ve hücreleri tetikliyor. Cildimizde mikrotermal tedavi bölgeleri olarak bilinen, binlerce küçük ama derin tedavi kolonları üretiyor. Bu tedavi, eski epidermal pigment hücrelerini yok ediyor. Ayrıca dermise derinlemesine nüfuz ediyor. Klinik incelemeler, etkili bir tedavi kürü için yaklaşık 2-4 haftalık aralıklarla, ortalama 3-5 seans öneriyor. Gözle görülür gelişmeler ise 2-3 ayda belirginleşiyor.

Botoks
Kırışıklıkları gizleyen, yenilerinin oluşumunu geciktiren, yorgun ifadelere canlılık kazandıran botoks, sanılanın aksine sadece kırışıklıkları olan insanlar için değil. ‘Önleyici botoks’ adı verilen uygulama ile enjekte edilen kozmetik ilaçlar kırışıklıkları ortaya çıkmadan durduruyor. Bazı genç yetişkinlerde 30 yaş civarında, ilk kırışıklıklar ortaya çıkmaya başlar. Botoks kırışıklıklara neden olan kasları dondurduğu için hastalar, hayatlarının erken dönemlerinde botoks yaptırarak, göz çevresi, ağız çevresi ve alındaki ince çizgilerin ortaya çıkmasını geciktirebilir. Tedaviye başvuran hasta tedaviden 10 gün sonra sonuçları görmeye başlıyor. Sonraki 4-6 ay boyunca yeni bir enjeksiyona ihtiyacı olmuyor, bu süre zarfında etkilenmiş olan yüz kasları yeniden hareket kabiliyeti kazanıyor.

Dermastamp
Cildimizi vitamin iğneleri, hyalüronik asitlerle içeriden, peeling’le, roller gibi uygulamalarla dışarıdan yenilemeye, güçlendirmeye çalışırız. ‘Gençlik Kalemi Dermastamp’ ise cildi hem içten hem dıştan aynı anda yeniliyor. Bu mikrodermabrazyon ve mezoterapi sentezi bir uygulama. Dermastamp cihazı üzerinde bulunan altı çelik iğnecikten ve cildin ihtiyacı olan antiaging ürünü depolamaya yarayan bir hazneden oluşuyor. Kalem ucuna benzeyen Dermastamp cihazında boyu 0.5-2.5 mm arasında değişen iğneler var, iğne boyları kişinin ihtiyacına göre seçiliyor. Bu iğnelerle dermabrazyon etkisi için cilde saniyede 50 ile 150 arasında vuruş yapılıyor. Vuruş sayısı da yine cildin ihtiyacına göre belirleniyor. Nem sağlayan, leke karşıtı ya da antiaging ürünler Gençlik Kalemi’nin ürün haznesine konuyor ve aynı anda cilde verilerek etkisi arttırılıyor. Mikro iğneleme yönteminin cildin görünen yüzünü uyararak yenilemeyi hedefleyen yöntemlerden farkı; cildi içeriden destekleyen mezoterapi uygulamalarının etkisini de aynı anda sunabilmesi. İğne boyu ve vuruş sayısından sonra, cilde verilecek ürünler de kişinin ihtiyacına göre bir kokteyl oluşturularak kullanılıyor. Gençlik Kalemi’nin bir başka farkı ise nano teknoloji ile üretilmiş, leke giderme, kırışıklıkları hafifletme, mor halkaları ve ödemleri azaltma gibi özellikteki ürünlerle uygulamanın güçlendirilmesi. Dışarıdan verilen vitamin, hyaluronik asitlerle cildin güçlenmesi ve cilt bariyerinin kuvvetli oluşundan ötürü sınırlı bir başarı sağlıyor. Gençlik Kalemi ile açılan küçük kanallardan derinin alt tabakalarına kadar ulaşan büyüme faktörleri, bitkisel kök hücre ekstreleri, vitamin ve serumlar Dermastamp’in başarısını ve sonuçların kalıcılığını arttırıyor.

Mikro iğneciklerle plazma (PRP)
PRP’yi trombositler yönünden zenginleştirilmiş plazma uygulaması olarak tanımlayabiliriz. Bu uygulamada kişinin kendi vücudundan steril ve kapalı bir kit yardımıyla küçük miktarda kan alınıyor. Ardından alınan kan özel bir tüpe konularak santrifüj işlemine tabi tutuluyor, kan bileşenlerine ayrıştırılıyor. Elde edilen az miktardaki, trombositler yönünden zenginleştirilmiş plazma (PRP) yine aynı kişiye enjekte ediliyor. PRP tedavisinin kişinin kendi kanından elde edilerek uygulanması alerjik yan etkileri en aza indiriyor. Enjeksiyona bağlı kısa sürede iyileşen küçük kanama odaklarının oluşumunun ötesinde bir yan etkisi ya da komplikasyonu yok. Ancak bu kanama odakları da enjeksiyonun iyileştirici içeriği nedeniyle diğer pek çok uygulamada ortaya çıkabilecek kızarıklık ve morluktan daha hızlı iyileşiyor. Hemodinamik dengesizlikleri, akut kronik enfeksiyonu olanlarda, kronik karaciğer patolojisi olanlarda kullanılamıyor. Bu uygulama yeni kolajen oluşumunu hızlandırarak deriyi en doğal biçimde yeniden canlandırıyor, gençleştiriyor ve deriye esnekliğini ve parlaklığını yeniden kazandırıyor. 40 yaş sonrası kırışıklık, sarkma, cildin canlılığını yitirmesi, volumetrik doldurma, akne izi, leke, çatlak gibi şikayetleri gidermede, saç tedavilerinde, yara iyileşmesi üzerinde PRP yöntemi, diğer yöntemlerle birlikte veya tek başına denenebiliyor.

- Cilt tipine göre Maskeler

Dermatoloji Uzmanı Dr. Ömür Tekeli'den, cilt tipinize göre yaşlanma etkilerini azaltan ev yapımı maske önerileri.

Kuru ciltler için
Cildiniz kuruysa bir kapta yumurta sarısı ve bir kaşık sütü karıştırın. Bu karışımı yüzünüze sürüp üzerini ince bir bezle örterek 15 dakika bekleyin. Ardından kağıt mendille silerek temizleyin. Sonra, önce ılık, sonra soğuk suyla yüzünüzü yıkayın. Yumurta sarısı cildi besler, süt nemlendirip sıkılaştırır. Kırışıklıklar için de soyulmuş bir elmayı ve üç kaşık kaymağı mikserle birkaç dakika çırpın. Karışımı cildinize yayıp temiz bir bezle yüzünüzü kapatın. 10 dakika sonra maskeyi silin ve yüzünüzü ılık suyla temizleyin. Bu cildinizi nemlendirir, elastikiyet verir, kırışıkları gizler.

Yağlı ciltler için
Yağlı ciltler için sıkılaştırıcı yüz maskesi isteyenler de 1 çorba kaşığı bal, 1 yumurta beyazı, 1 çay kaşığı gliserin ve 30 gram un ile harikalar yaratabilir. Küçük bir kapta bal, yumurta beyazı ve gliserini karıştırın. Karışım macun kıvamına gelinceye kadar un ekleyin. Maskeyi yüz ve boğazınıza uygulayın. 10 dakika bekleyip ılık suyla durulayın
 
Dermatoloji Uzmanı Dr. Pınar Arat

- Hastalıklar Cildimizi etkiliyor !

Birçok cilt sorununun altında farklı hastalıklar yatıyor olabilir. Bazı davranış alışkanlıklarını değiştirerek, beslenmenize dikkat ederek de cilt sorunlarının üstesinden gelebilirsiniz. Dahasını merak ediyorsanız Dermatoloji Uzmanı Dr. Pınar Arat' a kulak verin.

Mesela göz altı morlukları ve torbalanmaların sebebi genetik yatkınlığın ötesinde yaşlanma, uykusuzluk, yorgunluk, stres, güneş gibi faktörlerden kaynaklanabilir. Tiroid rahatsızlıkları saçta ve ciltte kurumaya, göz kapaklarında şişkinliklere ya da terleme bozukluklarına neden olurken, aşırı terlemenin nedeni ise psikiyatrik hastalıklar, menopoz ve şişmanlık, şeker hastalığı, böbreküstü bezi hastalıkları ve bazı enfeksiyonlar olabilir.

Göz altı morlukları ve torbalanmalar
Göz altı morlukları ve torbalanmasının nedenlerinin başında genetik yatkınlık geliyor. Diğer nedenler arasında yaşlanma, uykusuzluk, yorgunluk ve stres, alerjik rahatsızlıklar, mekanik travma, sigara ve alkol kullanımı, güneş gibi faktörleri sayabiliriz. Diğer bir nedeni de başka hastalıkların yansıması olması. Bunlar arasında da böbrek rahatsızlıkları, tiroid problemleri ve enfeksiyonları gibi başka hastalıkların yansıması olması. Göz altı morluklarının ve torbalanmasının tedavisinde ve önlenmesinde en basit yöntem göz altı derisini destekleyen, bağ dokusunu güçlendiren göz altı kremlerini kullanmak. Bunun dışında dolgu enjeksiyonları, göz çevresi peeling ve göz çevresi dermaterapisi gibi girişimsel birtakım uygulamalardan da yararlanılıyor.

Tiroid hastalıkları
Tiroid hastalıklarının bedenimizde birçok etkisini gözlemlemek mümkün. Cilt ve saçta görülen belirtileri ise cilt ve saçlarda kuruma, kabalaşma, saç dökülmesi, göz kapaklarında ödem, deri kuruluğuna bağlı kaşıntı ve terleme bozuklukları olarak sıralanabilir. Bu bozuklukların giderilmesinde ana tedavi yöntemi tiroid bozukluğunun tedavisinden geçiyor. Bunun yanında oluşan problemlere spesifik diğer tedavi yöntemleri de eklenebilir.

Terleme
Aşırı terleme genellikle koltuk altları, el avuç içi ve ayak tabanlarında ya da genel vücut terlemesi olarak kendini gösterir. Kişinin terleme miktarı öncelikle genetik faktörlerle belirlenmiş olsa da bazı yan faktörler de terleme fazlalığına neden olabilir. Mesela tiroid bozuklukları, psikiyatrik hastalıklar, menopoz ve şişmanlık, şeker hastalığı, böbreküstü bezi hastalıkları ve bazı enfeksiyonlar... İnsan vücudunun ısısını sabit tutmaya yarayan fizyolojik bir olay olmakla birlikte fazla terlemek önemli sosyal sorunlara yol açabiliyor. Aşırı terlemeyi tedavi etmek için lokal kremler, antiperspirant sprey, losyon ve deodorantlar, botulinum toksin enjeksiyonu ve kalıcı cerrahi yöntemler uygulanabiliyor.

Rozasea ya da gülleme hastalığı
Rozasea, halk arasındaki adıyla gülleme hastalığı, kronik, tekrarlayıcı bir cilt hastalığı. Yüzde kızarıklık, kılcal damar çatlakları ve sivilce benzeri lezyonlar ile ortaya çıkar. Genetik faktörlerin yanında tetikleyici bazı faktörler hastalığın atak sıklığını artırır. Bu tetikleyici faktörler arasında güneşe ve sıcağa maruz kalmayı veya aşırı stresi sayabiliriz.

Kılcal damar sorunları
Kılcal damar genişlemeleri yüzde ve bacaklarda sık rastladığımız cilt problemleri arasında yer alıyor. Daha çok kadınlarda görülür. Genetik yatkınlığın yanında güneş ışınlarına maruz kalma, bazı deri hastalıkları, kortikosteroid gibi bazı ilaçların uzun süreli ve bilinçsiz kullanımı gibi faktörler kılcal damarlarda çatlaklara neden olabilir. Tedavisi lazer uygulamaları ile başarılı bir şekilde yapılabilir.

- Yeşil çaylı Maske

404d1923-e368-4671-946a-2a8f84efeb57.jpg

Dermatoloji Uzmanı Dr. Pınar Arat, uygulaması kolay etkisi büyük olan bu maskeyi iyi bir görünüm için tavsiye ediyor.

Yeşil çayı bir gazlı bez yardımı ile yüzünüze sürüp yarım saat süreyle bekletin. Bu, cildin yağını dengeler, dolaşımı hızlandırır ve cilde daha güzel bir görünüm kazandırır.
 
Dermatoloji Uzmanı Dr. Sadiye Keskin

Sivilce, Akne ve Benler

Sivilce, akne ve benler bazen hiç önemsemediğimiz bazen de çok kafaya taktığımız rahatsızlıklar. Her iki yaklaşım da doğru değil. İnatçı akne ve sivilcelerden kurtulmak için dikkat etmeniz gerekenler listesini Dermatoloji Uzmanı Dr. Sadiye Keskin açıklıyor.

Daha çok yüz, sırt, göğüs ve omuzlarda ortaya çıkan ve ergenlik döneminde sık rastladığımız sivilceler bazı ilaçlar, kozmetikler ya da hormonal değişikliklerle tetiklenebiliyor. Genelde doğumla ortaya çıkan ve nadiren büyük yaşlarda oluşan benler her ne kadar zararsız olsalar da herhangi bir değişiklikte mutlaka dermatologunuza başvurmanızı gerektiriyor. Sivilce cildimizdeki yağ üreten bezlerin uzun süren ve tekrarlayan iltihabi bir hastalığı olarak tanımlanır. En çok yüz, sırt, göğüs ve omuzlarda bulunur. Bu bölgedeki yağ bezleri diğer vücut bölgelerine göre daha geniştir. Bu yüzden sivilce en çok yüz ve sırt bölgesinde görülür. Sivilce, daha çok genç ve erişkin hastalığıdır. Kızlarda 17-18 yaşlarında, erkeklerde 18-19 yaşlarında ortaya çıkar ve 21-23 yaşlarına doğru iyileşmeye başlar. Kadın ve erkekte eşit sıklıkta görülmesine rağmen, erkeklerde daha şiddetli seyreder. Ergenlik çağına giriş, bazı ilaçlar (doğum kontrol hapları, B12 vitamini, iyodidler, bromidler, lityum, fenitoinler, kortizon), temizleyici kremler, nemlendiriciler, yağlı fondötenler, deri yüzeyinin herhangi bir şekilde kapatılması, güneş, fazla terleme, hormonal değişiklikler sivilce faktörleri arasında sayılabilir. Sivilce kalıtımsal nedenlerden oluşabileceği gibi, kimyasal maddelerle temas eden meslek sahiplerinde de görülür. Stres bazı hormonların düzeyini arttırarak yağ bezlerin aktive ettiği için tetikleyiciler arasında yer alır. Bu nedenlerin birkaçı bir araya geldiğinde sivilceler ortaya çıkar. Sivilce, yiyecekler nedeniyle oluşmaz. Kısıtlayıcı diyetler de sivilceyi düzeltmez. Çikolata ve yağlı gıdalar sivilce etkeni olarak suçlanıyor ancak bunun bilimsel kanıtı bulunmuş değil. Yine de böyle bir gözleminiz varsa bu gıdalardan kaçınmanızda fayda var. Sivilceli kişiler göz makyajı, allık ve ruju rahatlıkla kullanabilirler. Deri yüzeyine uygulanan fondöten ve pudranın cilde uygun olması önemli. Eğer likit fondöten veya nemlendirici kullanıyorsanız yağsız ve su bazlı olması gerekir. Seçtiğiniz ürünün üzerinde non-comedogenic (sivilce yazpmaz) ve oil-free (yağ içermez) ibaresi olmalı. Bazen bu ürünlere rağmen yeni sivilceler çıkmaya devam edebilir. Bu takdirde dermatologunuza görünmeli, cildiniz için uygun bir ürün önermesini istemelisiniz. Gece iyi cilt temizliği şart. Saç spreyleri ve jellerin yüze gelmemesine de özen göstermelisiniz. Sivilceye kirlilik yol açmadığı için aşırı yıkanmak ve keselemek fayda getirmez. Günde iki seferden fazla yüz yıkanmamalı. Aşırı yıkanmak ciltten yağ salgılanmasını artırarak yeni sivilce oluşumunu artırabilir. Ayrıca cilt temizliğinde aşırı ovalamak ve keselemek doğru değil. Tonik kullanılmak istenirse, alkol oranı yüksek olan ürünler kullanılmamalı. Alkol cildi kurutur. Bu da yağ kanallarından daha fazla yağ salgılanmasına yol açarak tahriş ve sivilceleri arttırır. Cilt yüzeyinde normalde Propionibacterium acnes (sivilce oluşturan mikrop) zaten bulunur. Yağ kanalına girmediği müddetçe de zararsızdır. Yüzü çok fazla ellemek, eli sürekli çenede tutmak bu bakterinin yağ kanallarına girişini kolaylaştırabilir. Sivilceler elle veya herhangi bir aletle sıkılmamalı ve oynanmamalıdır. Bu tür hareketler yine deri yüzeyindeki Propionibacterium acnes’i derine iterek tahriş ve iltihabı arttırır. Ayrıca deride tahribat yaparak kalıcı izlere neden olabilir. Egzersiz esnasında terleme, ısı artışı ve giysilerin tahrişi ile bakterilerin yayılması için uygun ortam oluşur. Bu yüzden spor sonrası hemen duş almak şart. Sabun veya temizleyicilerle yüzü yıkamak deri yüzeyindeki sebumu azaltır. Eğer hasta ek olarak topikal tedaviler alıyorsa derinin daha fazla kurumaması için yumuşak veya nötr pH’daki temizleyicileri kullanabilirsiniz. Sivilce tedavisinde cilt genellikle kurur. Sivilceli ciltler için uygun olan nemlendiriciler de çoğu zaman tedaviye eklenir.

AKNE SORUNU
Akne, genellikle yüze yerleşmesi nedeniyle estetik bir sorun olarak algılanıyor ve özellikle genç erişkinlerde psikososyal bir problem olarak karşımıza çıkıyor. Bu nedenle ve gelişebilecek skarların önlenmesi amacı ile erken dönemde etkili tedaviler uygulanmalı. Zaten tedavideki en büyük amaç iz oluşmasını önlemek. Erken dönemde doktor kontrolüne girilirse izlerin oluşma ve aknenin yayılma olasılığı ciddi oranda azalır. Bu izler ileride hoş olmayan bir görüntüye ve bazen de psikolojik sorunlara neden olacağı için aknenin erken dönemde tedavisi tavsiye ediliyor. Akne tedavisi tamamen hastaya özeldir. Tedavi seçimi lezyonların şiddetine, tabloda belirgin olan lezyonun (açık-kapalı komedon, papül, püstül, nodül, kist) türüne, hastanın yaşına ve daha önce uygulanmış tedavilere göre planlanır.

BENLER
Benler, deriye rengini veren ve melanosit denen hücrelerden kaynaklanan derinin zararsız bileşikleri. Melanositler ise, bir boyar madde olan melanin yaparak derinin renginin oluşumunda rol oynar. Benler sıklıkla yuvarlak veya ovaldir. 3 mm ile 20 cm arasında değişen büyüklükte olabilen bu oluşumlar, deri ile aynı seviyede veya hafif kabarık, sıklıkla siyah-kahverengi renktedir. Benler nadiren doğumsal, sıklıkla sonradan ortaya çıkar. Ortaya çıkmalarında özellikle genetik yapı etkili olmakla birlikte, güneş ışınlarının da etkisi büyük. Buluğ çağında veya erken erişkinlikte sayıları artabilir. Bir müddet sonra ortaya çıkma oranları azalır. Zamanla renklerinin koyulaşıp açılabildiği, daha da genişlediği gözlenebilir. Vücudunuzda var olan bir bende aniden büyüme, renginde değişiklik, bir kısmının veya tamamının kaybolması, kanama, sınırlarında düzensizlik, kaşıntı, yani normalden farklı herhangi bir durum olursa dermatologa başvurmak gerek. Sonradan çıkan benler hemen kötüye yorulmamalı. Ancak bu tip belirtiler cilt kanseri habercisi de olabileceğinden dermatologa muayene olunmalı. Dermatolog gerek duyarsa patolojik inceleme yapılabilir. Halk arasında ‘bene dokunulmaz’ gibi yanlış bir görüş var. Bir cilt doktoruna vaktinde gösterilen, gerekiyorsa alınan bir ben böylece her yönüyle incelenir ve olası bir cilt kanserinin erken tanısı konabilir.

Akne ve sivilce için yüz maskesi
Akneli cilde yapılacak maske mutlaka dermatolog kontrolünde yapılmalı. Genellikle; asit salisilik, retinoik asit veya düşük oranlı glikolik asit içeren maskeler haftada bir veya iki defa uygulanabilir.
 
Dermatoloji Uzmanı Dr. Salih Çetiner

- Çiller ve Lekeler


Eğer çillerinizden ve cilt üzerindeki lekelerden rahatsızlık duyuyorsanız Dermatoloji Uzmanı Dr. Salih Çetiner'e kulak verin.

Genetik faktörler, vücudun fazla melanin üretimi, güneşe maruz kalma, hormonal değişiklikler gibi birçok faktör cilt yüzeyinin renk değiştirmesine, ciltte çil ve leke oluşmasına neden olabilir. Güneşten kaçınmak çoğu zaman en etkili tedavi yöntemlerinden biri... Bununla birlikte lazer uygulamaları, kimyasal peeling uygulamaları, çeşitli lazer uygulamaları, kriyoterapi alternatif tedavi seçenekleri arasında yer alıyor. Öncelikle iyi bir dermatolojik muayeneden geçmeli ve sonrasında en doğru yönteme doktorunuzla birlikte karar vermelisiniz

ÇİLLER
Çiller, bölgesel artmış melanin üretimi sonucu oluşan, çoğu zaman noktasal lekelerdir. Çillerin oluşumundaki diğer faktörler de güneşe maruz kalma ve güçlü bir ailesel eğilime sahip olma şeklinde sıralanabilir. Çiller çoğunlukla yüz bölgesine yerleşme eğilimindedir. Kollar ve omuzlarda da sık görülürler. Çillerde melanositlerde artışı görülmezken, melanin artışı söz konusu olabilir. Çillerinden kurtulmak isteyenler güneşten çok iyi korunmalı. Bunun yanı sıra kriyoterapi ve yüzeysel kimyasal peeling uygulamaları ve çeşitli lazer uygulamaları da deneyebilirsiniz.

CİLT LEKELERİ
Birçok cilt lekesi hormonal olanların yanında güneşle fazla temas sonrası ortaya çıkar. Kullandığınız kozmetik ürünler, özellikle kokulu ve renkli ise güneşle teması leke oluşumunu belirgin olarak artırır. Leke oluşumunun çeşitli nedenleri olduğu için tüm lekeler dikkatli bir dermatolojik muayeneden geçmeli ve sonrasında lekeye uygun bir tedavi yöntemi benimsenmeli. Bu tedavi seçenekleri arasında yine kimyasal peeling uygulamaları, çeşitli topikal ve sistemik ilaçlar, mezoterapi gibi cilt altına uygulanan kimyasal ve organik ürünlerin karışımları, lazer uygulamaları sayılabilir.

- Dövmeler tehlikeli olabilir

Dermatoloji Uzmanı Dr. Salih Çetiner, kalıcı ve geçici dövmelerin kanser riskini de beraberinde getirdiğini, sağlık açısından dövmenin tehlikeli olabileceğini belirtti.

Son 20-25 yılda ve gelişmiş ülkelerde gençler arasında oldukça rağbet gören dövmeler, insan derisi üzerine yapılan işaret ve desenlerin genel adı olarak tanımlanıyor. Dermatolojik olarak ise renk verici pigment ve boyaların cildin dermis tabakasına kalıcı bir motif elde etmek amacıyla uygulanması diyebiliriz. Dövme uygulaması sırasında kullanılan boyaların denetimi maalesef yapılmıyor. Hem kalıcı hem de geçici dövme uygulamalarında kullanılan boyalar FDA tarafından onaylanmış değil. Kullanılan boyalar inorganik/organik metal tuzları, çeşitli organik molekülleri ve boyaları içerir. Kullanılan bu ürünlerin dışında başlangıçta boya içerisinde yer almayan, ancak UV veya lazer uygulamalar sonrası oluşan kimyasallar da var. Bunların bir kısmının hayvan deneylerinde kanserojen olduğu gözlendi.

Dövme çıkarılmasında kullanılan lazer ışınları pigmentlere spesifik olarak etki eder. Lazer ışınları ile parçalanan dövme pigmentlerinin vücudun doğal savunma mekanizmaları ile atılması sağlanır. Bu işlemde dövmenin ve cildin rengi, kullanılan boyaların kalitesi ve cinsi, uygulama derinliği ve şekli, dövmenin yaşı ve uygulanan lazer sistemi büyük önem taşır. Bazı lekelerin zamanla kansere dönüşebilme potansiyeli varken, bazı leke benzeri deri üzerinde ortaya çıkan oluşumlar ve lekeler direkt kanser olabilir. Bu nedenle deri üzerinde bulunan tüm oluşumların ve lekelerin öncelikle bir dermatoloji hekimi tarafından değerlendirilmesi, özellikle gelişebilecek deri kanserlerinin erken ve zamanında tanılanması açısından son derece önem taşıyor.
 
Dermatoloji Uzmanı Uzm. Dr. Şerafettin Saraçoğlu

El ve Tırnak Bakımı

Ellerimiz yüzümüzle birlikte sürekli açıkta olan ve dış etkenlere yüzden daha fazla maruz kalan uzuvlarımız. Peki ellerimizin ve tırnaklarımızın bakımı nasıl olmalı? Dermatoloji Uzmanı Uzm. Dr. Şerafettin Saraçoğlu anlatıyor.

Karşılaştığı kimyasallar, fiziksel etkenler ellerin yıpranmasında önemli rol oynar. Bu nedenle eller özel bakım gerektirir. Aynı zamanda eller göz kapakları ile birlikte en erken yaşlanan deri alanlarıdır. Çünkü derinin en ince olduğu bölgeler sırasıyla göz kapakları ve ellerdir. Bir insanın yaşını anlamak için yüzünden önce ellerine bakabilirsiniz. Dermatolojiye el sorunları ile başvuran insanların büyük çoğunluğu el egzaması; tırnaklarla ilgili olarak da kolay kırılan tırnaklar nedeniyle başvurur. Kadınlarda el egzaması erkeklere nazaran daha sık görülüyor. El egzamaları sıklıkla kişinin yaşam tarzına bağlı nedenlerle oluşur ve bu nedene özel bakım gerektirir. Mesela işle ilişkili karşılaşılan kimyasalla (kuaförlerde kullanılan kimyasallara bağlı temas egzaması varsa) oluşan bir alerjide etken olan kimyasaldan uzak durulması sorunu çözüyor. Burada önemli olan etki eden kimyasalı saptamak. Bunu da yama testi olarak isimlendirilen testlerle yapmak mümkün. El egzamasının en sık görüldüğü kişilerin başında anneler geliyor. Sık ve uzun süreli suyla ve kimyasallarla temas eden ellerde koruyucu bariyer katman yıkılıyor ve kimyasallar deri altı dokuları tahriş etmeye başlıyor. Aslında koruyucu katman sağlam olan kişilerde bu tür kimyasallarla karşılaşmalarına rağmen çok etkilenmemekle birlikte bebek bakan annelerde bu maddeler daha fazla etkili oluyor. Annelerin üçte biri bu sorundan etkileniyor. Aynı sorunla ev hanımlarında da karşılaşıyoruz. Ev hanımı egzaması olarak da isimlendirilen bu sorun yaz aylarında havanın nemlenmesi ile azalırken kış aylarında artış gösteriyor. Ellerde kuru, kabalaşan deri bu rahatsızlığın tespitindeki ilk bulgu. Zamanla kaba deri çatlıyor, çatlaklardan giren su, kimyasallar ellerde yanmaya neden oluyor. Bu sorunun ana tedavi yaklaşımı, ellerin sık su ve kimyasalla temasını azaltmak ve sık sık yağlı nemlendirici ürünlerle elleri dış ortamdan korumak. Yani bazı işlemleri eldivenle yapmaya alışmak şart. Temizlik, yemek yapma gibi işlerde elleri koruyucu eldivenlerden yararlanılmalı, eller yıkanırken su ılık olmalı, yumuşak ve nemlendirici özelliği olan sabunlar kullanılmalı ve her el yıkaması sonrasında eller nemli iken yağlı, gliserin oranı yüksek, parfümsüz el nemlendiricilerinden yararlanılmalı. Bu önlemlere rağmen sorun yaşayanlar ise bir dermatoloji uzmanına başvurmalı.

Ellerde yaşlanma
Ellerde yaşlanma, göz kapakları ile hemen hemen eş zamanlı başlar. Yüzümüze gösterdiğimiz özeni genelde ellerimizden esirgeriz.
Ellerde yaşlanma belirtileri dört şekilde olur;
• Deri yüzeyinde koyu kahverengi lekelerin belirmesi.
• Deride incelme, kırışıklıklar.
• Deri altı yağ dokunun erimesi ve belirginleşen damar ve kirişler.
• Tırnaklarda gözlenen değişiklikler.

Ellerimizi korumak için...
• Eller ılık suyla (soğuk veya sıcak hiç kullanılmamalı) ve kısa sürede temizlenmeli,
• Temizlerken çok yoğun, elin doğal koruyucu katmanını etkileyecek kimyasallardan sakınılmalı, yumuşak zeytinyağı katkılı veya nemlendirici özelliği olan sabunlar kullanılmalı,
• Eldiven kullanma alışkanlığını geliştirmeli (temizlikte, yemek yaparken, soğuk havada)
• Elleri yüzümüze kullandığımız bakım ürünleri ile koruyabiliriz.
Örneğin;
• Sabahları yüzümüze de kullandığımız C-vitaminli antioksidan serumu el sırtına uygulayabiliriz.
• Sabah yüzümüze sürdüğümüz güneş koruyucuyu ellerimize de kullanabiliriz. Her el yıkama sonrası güneş koruyucuyu gerekiyorsa yenilemeliyiz.
• Akşam retinol, C vitamini içeren bakım ürünlerini yatmadan önce ellere sürüp ardından daha yağlı bir el kremini kullanabilirsiniz.
• Düzenli el bakımı yaptırmalısınız.

Tırnakları ihmal etmeyin
Tırnaklarımız saç gibi cansız deri uzantılarıdır. Sağlıklı ve estetik tırnaklar aynı zamanda estetik bir elin değişmez parçası. Bu nedenle tırnak bakımı çok önemli. Tırnaklarla ilgili dermatolojiye en sık başvuru nedeni tırnaklarda kolay kırılma ve kat kat ayrılan tırnaklar. Bu sorun çoğunlukla kadınlarda görülüyor. Bu sorun çok nadiren bir iç hastalığa veya vitamin mineral eksikliğine (en sık demir eksikliği) bağlı olabiliyor. En sık etken tırnakların sık ıslanıp kuruması. Bu durum kış aylarında ve soğuk kuru iklimde daha da artar. Bu sorunları çözmek için ise;

• Nemlendirici kullanmalısınız. Elleri bir süre ılık suda beklettikten sonra tırnak nemlendiricilerini tırnak nemli iken uygulamak daha iyi.
• Ev işleri yaparken eldiven takmayı ihmal etmeyin.
• Tırnaklara sık sık oje sürmekten ve sık aseton kullanmaktan kaçınmalısınız.

Çok yumuşak tırnak da kolay kırılabilir. Bu nedenle tırnak nemlendiricilerini aşırı kullanmamak gerekir. Tırnaklardaki bazı değişiklikler iç organ hastalıkları ve vitamin mineral eksiklikleri ile de ilişkili olabilir. Tırnak yatağının tama yakın beyazlaması karaciğer hastalığını düşündürürken, sarı renk değişimi akciğer hastalıklarını, mavimsi renk değişikliği kanın yeterince oksijenlenemediğini, tırnak yüzeyinde küçük girintilerin varlığı sedef hastalığını veya alerjik hastalıkların tırnak tutulumunu, tırnak çevresindeki derinin kızartılı kabarıklığı bazen iltihabi bir hastalığı bazen de altta yatan bir bağışıklık hastalığını, tırnak üzerinde çizgisel kahverengi bir hattın varlığı tırnak yatağındaki bir beni veya tümörsel bir değişimi düşündürür. Bu nedenle tırnaklarda herhangi bir renk farklılığı gözlüyorsanız bir dermatoloji uzmanına muayene olmalısınız.
 
Dermatoloji Uzmanı Dr. Zehra Doust

- Hamilelik döneminde Cildimiz

Hamilelikle birlikte ciltte de birtakım değişikler yaşanmaya başlar. Gebelikte yaşanan bu deri değişikliklerini Dermatoloji Uzmanı Dr. Zehra Doust'a sorduk.

Hamilelik döneminde olan tüm kadınlar kendilerinde oluşan deri değişikliklerini gözlemler. Derideki değişiklikler anne adaylarının kendi cilt sağlığı ve bebeğin genel sağlığı ile ilgili sorular ve endişeler doğurabilir. Gebelikte vücut büyük hormonal bir dalgalanma yaşar. Hormonal dalgalanma öncelikle cildi, saçları ve tırnakları etkiler. Bu değişikliklere paralel olarak deride ekrin, apokrin, pilosebase ve vasküler sistemlerde de değişiklikler gözlenir. Biz dermatologlar gebelikte yaşanan deri değişikliklerini olağan değişiklikler ve gebeliğe bağlı deri hastalıkları olarak iki gruba ayırıyoruz.

Gebelikte olağan deri değişiklikleri
Hamilelik döneminde genel cilt bakımı cildi koruyucu nitelikte olmalı. Kimyasal maddeleri, lazer veya invazif tedaviler önerilmiyor. Daha çok yumuşak nemlendiriciler tercih edilmeli. İçerisinde benzoil peroksid, salisilik asit veya retinoidler içeren ürünler kullanılmamalı. Hamile kadınların yüzde 90’ında çeşitli pigmentasyon (leke) değişiklikleri ortaya çıkar. Pigmentasyon artışı genellikle meme uçlarında, genital organlarda daha belirgindir. Lekeler, bacak ve kol altlarında da ortaya çıkabilir. Öte yandan iyi huylu benler ve çiller de koyulaşabilir. En meşhur pigmentasyon lokasyonu ise alın, şakaklar ve yüz ortasında çıkan lekelerdir. Kloazma veya melazma adı verilen bu lekeler, yüzde 50 oranında ikinci trimesterde (14-16 hafta) ortaya çıkar ve gebelik ilerledikçe koyulaştığı da görülür. Lekelerin çıkmasını önlemenin en önemli adımı güneşten kaçınmak. Güneşe çıkılacaksa mineral filtreli güneş koruyucu kremler kullanılmalı. Güneşten uzak kalmak ve korunmak derideki renk değişimi miktarını azaltır. Pigmentasyonu doğal olarak baskı altında tutan topikal C vitamini ürünler kullanılabilir. Gebelikte oluşan lekeler, hamilelik sonrası geriler. Diğer inatçı formlarının tedavileri için peeling (soyma), lazer tedavileri, ilaç kullanımları ve kremler ile tedavi imkanları sunulabilir.

Damarsal değişiklikler
Gebelikte damar içindeki basınç artışına bağlı olarak ciltteki pembelik artışı da normal. Damarsal benlerde de artış görülebilir. Ayrıca, bacaklarda varisler ortaya çıkabilir. Hormonal değişikliğe bağlı olarak kılcal damarlardan şikayetler gelir. Bu gibi problemler hamilelikten sonra büyük çoğunluğu kaybolur. Lazer teknolojisi damar tedavisinde sıkça kullanılır. Bu nedenle hamilelikten sonra hala devam eden damarsal kaynaklı oluşumları gidermek için tercih edilebilir.

Derideki çatlamalar
Yine en büyük şikayeti aldığımız diğer değişiklik derideki çatlamalar. Karın, kalça ve bazen de göğüslerde ortaya çıkar. Yine hamile kadınların yüzde 90’ında gözlenen çatlakların nedeni tam bilinmemekle birlikte genetik ve hormonal faktörlere bağlandığı gibi bağ dokunun üzerindeki elastik liflerin rolü olduğu da düşünülüyor. Çatlaklar için kakao yağından tutun yüksek teknoloji ile üretilen kremlere kadar deneyecek ürün miktarı çok fazla ancak hiçbiri kesin olarak çatlamaları engelleyemiyor. Özellikle cildin çatlamaya meyilli olan kısımları (kalça, göbek ve göğüslerde) daha dikkatli nemlendirme yapılmalı. Ancak yine de hamilelik sırasında denenebilecek ürünler arasında içerisinde yeşil çay olanların kullanılabilirliği daha fazla...

Saç ve kıllar
Gebeliğin erken dönemlerinde kıllarda hafif bir artış görülür ve gebelikten hemen sonra genellikle geriler. Saçlarda gebelik boyunca anagen folikül oranında artışa bağlı gürleşme görülür. Doğum sonrası 1-5 ay süren ciddi bir telogen saç dökülmesi ortaya çıkar. Bir yıl içerisinde tam ve spontan düzelme olur. Saçlarınıza röfle, boya veya perma yaptırıyorsanız hamilelikte uzak durmalıyım diye düşünebilirsiniz. Bazı doktorlar bunların kullanılabileceğini düşünüyor, bazıları ise işlemlerdeki kimyasalların gözenekler aracılığıyla vücudumuza girebileceği görüşünü savunuyor ancak bununla ilgili bilimsel bir kanıt henüz mevcut değil. Hamilelik sırasında şampuanınızı, jelinizi, kurutma makinenizi veya saç kreminizi değiştirmeye gerek yok. Ancak reçeteli şampuan kullanıyorsanız bunu doktorunuzla görüşmelisiniz çünkü bazı reçeteli şampuanlar hamilelikte kullanılamıyor. Doğumdan 4–6 ay sonra yeni çıkan saçlar kaybolan saçların yerine gelir. Yeni saç çıkmasını desteklemek için sıklıkla yumuşak şampuan masajı yardımcı olur. Saç çıkartan pahalı ürünlere kesinlikle ihtiyaç yok, çünkü saçlar doğal yollarla geri gelir.

Tırnaklar
Hamilelik sırasında tırnaklarda çizgilenme, beyazlaşma, bazen kalınlaşma, bazen de tırnak altı boşalmaları ve yumuşamaları ortaya çıkar. Gebelikten kısa bir süre sonra bunlardan çoğu kendi kendine iyileşir. Gebelik döneminde yüksek kan basıncı ile şişmiş ayaklara yapılan ‘medikal ayak bakımı’ dönemi çok daha rahat atlatmanızı sağlar. Bilek kemiği ile topuğunuz arasında masaj yapılmamalı çünkü kontraksiyona sebep verebilir. Hamilelik döneminde tırnaklarda yumuşama söz konusu olduğu için dar ayakkabı ve sıkı çoraplardan kaçınmak gerek. Periyodik medikal ayak ve el bakımı hamile olmadığınızda bile genel ayak sağlığı için öneriliyor.

Gebeliğe bağlı deri hastalıkları
Gebelikte olağan dışı değişiklikler söz konusu olabilir. Bunlardan en önemlisi kaşıntı. Özellikle hamilelik ilerledikçe artan kaşıntılar çok rahatsız edici boyutlarda olabilir. Bu nedenle dermatoloji muayenesi gerekebilir. Göbekte başlayan kaşıntı hızla kasıklara, göğüslere ve kalçaya yayılabilir; tehlikeli değildir. Doğumdan sonra kaşıntı genellikle kaybolur ancak gerçekten çok rahatsız edicidir. Reçeteyle verilmiş steroid kremler yardım edebilir ancak siz de evde bir bez parçasını ılık bir süte batırıp cildinize sürebilirsiniz. Çoğunlukla güzel bir nemlendirici de bunu rahat atlatmanızı sağlayabilir. Ancak yine de herhangi bir cilt iritasyonunda ve aşırı kaşıntıda doktorunuza başvurmalısınız.

- Hamileler için Maskeler


Dermatoloji Uzmanı Dr. Zehra Doust'tan, hamileler için maske önerileri.

Haftada bir doğal kaynaklı maske kullanabilirsiniz.

1. alternatif: 1 yumurta sarısı, 1 tatlı kaşığı taze limon suyu ve 3-4 damla badem yağını karıştırılıp, 5-10 dakika yüzünüzde bekletin.

2. alternatif: 1 kaşık bal içine 3–4 damla limon suyu ile 3-4 damla zeytinyağı veya susam yağını karıştırarak 15-20 dakika yüzünüzde tutun. Bu maskeyi de 2-3 haftada bir uygulayabilirsiniz.


-The End- :kahve:
 
Canım her zaman ki gibi çok güzel bir yazı.Kişi kendisini tanımalı.Sağlıklı yaşam içten beslenme çok önemli.Maskelere de cildimize göre yer vermeli.Yediğimiz de sürdüğümüz de katkısız olsun.Bazı rahatsızlıkların nelerden kaynaklı olduğu da çok güzel açıklanmış.Daima dediğim gibi önce çok iyi bir DR.sonra yapmanız gerekenler.Hamileler için maskelerde çok güzel.Herkes adına tekrar tekrar teşekkürler:KK9:
 
X