2012 mayıs annelerinin doğum hikayeleri

Sanirim stressten, cunku gittigim dr lar birak sebebi tani bilekoymadilar. Ben de takip ettim, gozlemledim. Ozellikle dogumdan sonra neye uzulsem sıkıntı yapsam kasintilar kabartilar aziyodu...

geçmiş olsun canım aynı sıkıntı bende de var bi türlü dr.a gidemedim.ilk hamileykn çıktı hala arada bi birden bi çıkıyo pire ısırığı gibi kabarık delice kaşıyorum kendiliğinden geçiyo bende sıkıntoya bağlamıştım..dr nr dedi tam olarak
 
herkes yazmıs bende paylasıyım hikayemi

zor olan ne varsa hep basararak geldim bu günlere kadar üniverset tanıstığım eşimle bir kpss sevdasına basladık çalıstık çalıstık arada km lerce olan mesafelere inat biz hep inanadık ve aynı puan alıp aynı sehire yerleşmeyi başardık. gerisi çorap söküğü gibi geldi.evlendik mutlu bir yuvamız vardı. ama benim korkularım mutluluğumuz kadar büyüktü. bir rahatsızlığım vardı doktorum çocuğum olmayacağını olursa bile düşük yapacağımı söylediği gün beynimden vurulmusa dönmüştüm ama hep içimde bir umut vardı ve birgün bir şüphe ile basladım. teste inanmadım acildeki doktora inanmadım olmaz demişlerdi olamazdı sanki ama herkese inat ben varım dedi bebeğim ve hamileydim ne kusmalar ne bulantılar olumsuz hiç bir sey yasamadım gayet iyi bir hamilleğim vardı doktorum hep hersey güzel gidiyor diyordu takii onu renkli görebilmek için gittiğim doktorun benle yaptığı o konusmaya kadar 21. haftamdaydım. doktor böyle giderse 3 hafta sonra doğum yapacağımı söyledi beynimden vurulmustum 24. haftada doğacak bir bebek ne yapardım allahım..... o an aklımdan milyon tane düşünce gecti sanırım sonra birden kendime gelip ne yapıyorsun dedim sen olmaz denileni basardın bundan mı korkacaksın bunuda basarcaz kızımla dedim. ve 14 hafta sürecek olan iğne maratonum basladı kızım erken gelmesin diye her hafta iğne oluyordum aman allahım nasıl bir iğnedir bu bir iğne bu kadar acıtabilirmi can oturamıyordum resmen ama ona değerdi. hergün ona gelmemesi gerektiğini daha giyecek bir kıyafeti bile olmadığını ona geleceği zamanı söyleyeceğimi söyleyerek gecti günlerim veeeeeee 35. haftaya geldim o günkü muayanede nihayet içimi rahatlatan o söz geldi "harikanız artık kızın gelsede kokrmayacağız " içim rahatlamıstı ama ben biliyordum kızım benim gel dememi bekliyordu bu hayatta inandığım ne varsa hep oldu biliyordum kızım 37. haftaya kadar gelmek isterse gelecek gelmeze bir daha gelmezdi 39 haftalık olduk hala benden ses yoktu dktorum iğne kullanılan bebklerin bazen normal doğmadığını söylediğinde karar vermiştim 19 mayısa kadar doğası gerek doğmassa alıcaz dedi kararımı verdim 14 mayısta doğum için randevu aldık. sabah her iki annem eşim hastaneye gittik korkmuyordum ama heyecanlıydım odama girdim hemen önlüğü giydirdiler serumu taktılar basladım kurbanlık koyun gibi beklemeye. eşim muziplikler yapıp beni sakinleştirmek istesede o daha cok heyecanlıydı biliyordum.. sonra bir sedye geldi yanastı yanıma hadi gidioz dediler soğuk kötü kokulu bir odaya girdim eşimin yanımda olamsını istiyordum hep oda kabul etmiyordu sedyeden odaya gecerken elini bırakırken bende gelebilirmiyim dedi hasta bakıcıya hayır dedi ve kapılar kapandı son derece sen sakrak bir yere girdim herkes son derece relaks..... anestezi uzmanı gelip iğnemi yaptı (bu sırada yaptığı tüm işlemleri bana anlatıp beni rahatlatıyordu) masay yatırdılar ellerii bağladılar o sırada korktum dr. geldi birazdan kızımızı alcaz dedi korkma sakın dedi.... basladılar benle muhabbete basımdaki anestezi doktoruna ayaklarımın üşüdüğünü söyledim güldü nasıl hissediyorun dedi. bende güldüm sadece bir ağırlık var karnımda dedim bana doktorumun bebeğin duruşunu elle muayene ettiğini operasyona baslarken bana haber vereceğini söyledi hafif bir sarsındı hissettim ve bir ağlama sesi çılgın sey hosgeldin dedi doktorumuz. bu kadar mıydı dedi doktorum ne sanıyordunn dedi o an zaman mekan hayat hersey durdu hiç bir sey düşünemiyor sadece sesi dinliyordum 1-2 dakika sonra kusumu yanıma getirdiler boncuk boncuk bana bakıyordu tarifi mümkün olmayan ama sanırım tüm annelerin analayabileceği bir andı sonra götürdüler kuzumu odamızda bulustuk tekrar uslu uslu uyudu tüm gece kuzum sabah hastaneden cıckıp yeni hayatımıza doğru yola cıktık ve 6 ayı geride bıraktık şimdi ona baktıkca diyorumBENİM MİNİK MUCİZEM İYİKİ BENİMLESİN
 
oğlum yarın 8.ayını dolduracak
içimdeyken dışımdayken daha içime düşmemişken sayfalarca yazdım ona
buraya yazmak bugüne nasipmiş...

eşimle aynı işyerinde çalışıyorduk
birgün gözlüklerini takmayı unutmuş, gözleri kısık kısık ofisteki masama doğru gelmeye başladığı gün ona aşık olmuştum
o günden sonra beni eve bırakma evden alma tekliflerini hiç reddetmedim
bir nevi özel şöförüm olmuştu gönüllü olarak :)
8ayda sözlendik, 2 ayda nişanlandık, 3 ayda da evlendik

yurtdışı görevleri ayrılıklar kavuşmalar derken zaman çok hızlı akıyordu ve ben hayatımızı daha anlamlı kılacak bir çocuk istiyordum
sadece bize değil, eşine dostuna vatanına milletine hayırlı bir evlat yetiştirmek borcumdu sanki Rabbime

genel kontrol için gittiğim bir doktor rahim duvarımın çok kalın olduğunu ve bazı hormonal test sonuçlarını anlatıp çocuk sahibi olmamızın 1 yılı bulabileceğini söyleyince korunmayı bırakmıştık
yurtdısındaydık ve ben 40 günü geçmesine rağmen regli olmamıştım
kasıklarımda bir yanma gögüslerimde şişkinlik bulantılar... kesin hamileyim diyordum kendi kendime
döner dönmez test yaptırdık. 51 gündür regli olmamama rağmen hamile değildim
bebeğin tutunamamış olması ihtimalini duyunca çok üzülmüştüm
belki gerçekten içimde bir tohum vardı ama filizlenemeyip içimden akıp gitmişti...

ramazan boyunca işyerinde gizli gizli uyur olmuştum
sigaradan nefret eden ben eşime sahuru hazırlaması şartıyla sigara içmesine izin veriyordum
birkaç kez başım dönüp duvara toslayınca ve mide bulantılarım başlayınca reflüm hortladı zannedip gastroentolojiye gittik
doktor şöyle bir yüzüme baktı, hamile misin kızım sen dedi, yooo dedim, test yaptırdı, hamile değildim

ramazan bayramında kapadokya'da tatil planlamıştık
yol bitmek bilmedikçe ben daha kötü oluyor sürekli istifra ediyor terliyor bayılacak gibi oluyordum
kan testi negatif çıkmıştı ama acaba hamile miydim diye sohbet ediyorduk eşimle
o akşam eğer bir bebeğimiz olacaksa güzel bir koç keselim diye sözleştik, nasip oldu koçumuzu kesitk...

kapadokyaya ayak basar basmaz nöbetçi eczanelerde gebelik testi aradık. 1tane bile test kalmaz mı arkadaş!
ertesi gün ürgüp'e gittik yine test yok yok yok! son bir eczanede şansımızı denedik, testimizi aldık ve otelin yolunu tuttuk
sabah balona binecektik 5'te kalkmamız gerekiyordu. otele döner dönmez testi yaptım, hiç beklemeden 2pembe çizgiyi gördüm, kocaman bir peribacasına bakan terasımızda oturan eşime doğru koştum, sarıldık döndük döndük yıldızların altında dans ettik başımız döndü!
sabah da bu haberle hem bedenen hem ruhen havalara uçtuk!

hmaileliğimin ilk 3,5 ayı bulantılarca geçti, resmen açtım
son 5,5 ayı ise kraliçeler gibiydim!
eşimin hizmetleri işyerindekilerin etrafımda dönmesi ikiz bebek gibi büyüyen her an kıpır kıpır koca karnım bitmek bilmeyen enerjim!!
oğlum başını aşağı çevirdiğinde aferin sana demiştim. aferin sana normal normal doğuracağım inşallah seni!

37. hafta oldu kanala girmedi. alnını rahiö ağzına dayamış duruyordu
38 oldu girmedi. 39 oldu girmedi. 40. haftanın içindeydk ve hala kanala girmemişti
2 farklı doktor boynunda kordon olduğunu ve kilosunun 3800 civarında olacağını ,sezaryenin daha uygun olacağını anlattı
Önce kabule tmedim. 3 gün daha izin verin oğlum gelecek dedim
konuştum anlattım ikna olmadı, kanala girmedi

gebelik boyunca onun ve benim için hangisi daha sağlıklı ve hayırlı olacaksa doğumum öyle olsun diye dua etmiştim
tereddüt etmedim ve sezaryene alınmayı kabul ettim

eşim hamile olduğum kesinleştiği gün doğuma girme hazırlığı yapmaya başlamıştı
21 nisanda hastaneye yattığım ana dek hiç dinlenmedim
1 gün önce bile eşime doğum hediyesi almak için 3 saat avm gezdim
ameliyat kıyafetimi giydim dişlerimi fırçaladım eşimin elinde kamera her anımız çok şükür çok keyifliydi
doğumhanede epidurale başladıklarında doktorun hissediyor musun dediği herşeyi hissediyordum
hatta canın acımayacak dedikleri yerde bile canım acıyordu ama oğlumu hissedecek olmanın sevinciyle gık demiyor, hissetmiyorum diye yalan söylüyordum
eşim doğumhaneye kamera kurmuştu. ben de devamlı aldığım siparişler üzerine dua ediyordum
karnımın çılgınca çekiştirildiğini hatırlıyorum. ve yavaş yavaş içimin boşaldığını. oğlum gerçekten tombik olmalıydı diye geçirmiştim içimden. geliyor değil mi. geliyor diye sesleniyordum. bir yandan da hıçkırıklara boğulmuş sürekli dua ediyordum.
ayetel kürsiler ismia zamlar zikirler havada uçuşuyordu duyan savaşa gidiyoruz zanneder
kuzum çıkar çıkmaz ilk iş üzerime çişini yaptı, sonra da başladı yaygarayı koparmaya!
ana oğul ağladık durduk. o kadar çok şükrettim o kadar sesli dua ettim ki ameliyathane inliyordu
göbek kordonu kesilirken eşimi çağırdılar
sonra da iki erkeğim birden yanıma geldi
yüzünü yanağıma değdirdiler, emmek isteyen ağzı yanağımı ıslatıyordu
teşekkür ettim doktoruma, emme refleksi gelişsin diye son ana dek bekletmişti ve buna değmişti
oğlum aralıksız emiyor sürekli yanımda olmak istiyordu
bense doğurana kadar gezmenin yorgunluğuyla 3 gün boyunca uyudum
hatta bu yorgunluk ilk 2 hafta sadece uyumak istememe, bebek ağladıkça bunalıma girmeme sebep olmuştu ama eşimin nöbetleri devralmasıyla atlattım çok şükür

birçoğunuz gibi inanılmaz olaylarla dolu bir hikayem yok evet
ama her anne için dünyanın en unutulmaz anıdır bedeninden bir can doğuşu
çok uzatmışım şimdi farkediyorum ama öyle iyi geldi ki 4. işgünümde ömrümün en güel gğnğnğ yeniden yaşamak...

çocukluğumda oynadığım her evcilik oyununda 24 yaşımda evlenir 26 yaşımda da anne olurdum
Rabbim nasip etti öyle de oldu
bana seslenişi bile hayallerimdeki gibi yavrumun
insanın gerçekleşen hayallerle sınanması da zormuş
şükürler olsun Rabbime... evlatlarımızla sınamasın... amin
 
2006 yılının son Mayıs günü…30 Mayıs….
Kader dedikleri şey ya da kaderin oyunu her şey.Rabbimin lütfu, takdiri… Annem şeker komasından Çapa Tıp Fakültesi’ne sevk edilmişti. Bende üniversiteyi Beyazıt’ta okuyordum. Realist, idealleri olan, evlenmeyi düşünmeyen, alımlı, olgun, güzel bir kızdım… Annemin kızıydım ben… Onun kendi hayatı için yapamadıklarını, ukdelerini ben yapacak, hayata geçirecektim. Okuyacak, ayaklarının üstünde duracak, iyi bir meslek sahibi olacaktım…
Hümanist kişiliğimden dolayı insanları çok severim. Onlara yardımcı olmak istemem içimdeki insan sevgisindendir. Annem Çapa Tıp Fakültesi’ne 3 Mayıs’ta sevk edildi. Ben okuduğum üniversitenin 2. Yılındaydım. Evimiz Anadolu Yakası’nda olduğu için annemin yanında ben refakatçi kaldım. Annemin 1 hafta ya da 10 gün sonraydı kendine gelmesiyle birlikte her akşam hastane bahçesine çıkmak, hasta ve refakatçilerle oturup muhabbet etmek, çok sevdiği çayını onlarla paylaşmak öyle içmek isterdi. Her akşam hastane bahçesinde en az 1-2 saat geçirirdik. Bir akşam yalnız ikimiz bir bankta oturup muhabbet ederken annemin önünden siyah tişörtlü bir çocuk geçti. Annem; “Ay ne kadar güzel bir koku bu. Çok güzel kokuyor. Markası ne acaba?” dedi ki annem hiç böyle şeyler söyleyen bir insan değildir. Ben de; “Allah Allah ne yapacaksın parfümü? Boş versene.” dedim. Umurumda değildi. Bir akşam sonra tesadüf yine annemle yalnız bankta oturuyoruz. Annem; “Bak bu dün akşamki çocuk. Çok dertli. Çok yakın biri var sanırım hastanede yatan. Çok üzgün bu çocuk ya. Allah şifa versin.” dedi. Ve bende dönüp baktım. Adı güzel olan insan kafası önünde, dalgın dalgın bir şeyler düşünen, üzgün, bir elinde sigara, iki eli kafasında yere bakıyor. İlk görüşüm oydu. İçimden ona karşı derin bir merhamet duygusu hissettim. Konuşup sarılmak, tüm dertlerini unutturmak istedim. Ama böyle bir şey tabi ki mümkün değildi. Tamamen insancıl bir düşünce tarzı.
Durumdan birkaç gün sonra bütün refakatçiler, hastalar (odamızdaki) bahçede oturup çay içip muhabbet ediyorduk. Aile gibi olmuştuk. Ben zaten hastaneyi belli bir süre evim bildim. Okul-hastane arası gidip geliyordum. O akşam adamın biri bahçede kadının birini tekme tokat dövüyordu. Tekmeler, tokatlar, sürüklemeler… Güvenlik olacak şahıslar müdahale etmiyordu. Döven adam ağza alınmayacak küfürler ediyordu. Annem ve o genç adam artık dayanamayarak aynı anda ayağa kalkıp olaya müdahale etmeye gittiler. Annem asla dayanamaz. Her kavgaya erkek gibi atılır. Neyse güvenliklere bağırıp çağırdılar. Güvenlik; “Aile meselesi biz karışmayız” dedi. Annem ve genç adam döven adamı uyardı ve olay bitti… Olayın kritiğini birlikte yaptılar, konuştular. Daha önce hiç konuşmamışlardı ki olay vesile oldu.
Devam eden günler içinde genç adamın bana bakışlarını hissetmeye başlamıştım. Annem; “Bu çocuk sana mı bakıyor?” dedi. Bende; “Evet.” dedim. Annem; “Sen de bakıyor musun?” dedi. Ben; “Tabi ki hayır anne.” dedim. Ama bende bakmaya başlamış kendisinden hoşlanmıştım. Onun merhamet dolu, sevgisiyle sarıp sarmalayacak koca bir kalbi olduğunu anlamıştım. Çok şükür ki yanılmamışım. Son günlerimizde kendi arkadaşlarıyla bankta oturuyorlardı. Bizde diğer hastalarla yan bankta oturuyorduk. Arkadaşı küçük çocuklar gibi onu bizim tarafa ittiriyordu. “Yenge menge” bir şeyler diyordu çaktırmadan ama ben duymamazlıktan geliyordum. Birkaç defa bana açılmak için fırsat kolladı ve arkamdan geldi. İki defasında ben resmen saklambaç oynadım ve saklandım. Diğer ikisinde de annem farkında olmayarak mani oldu yanıma gelerek. Günler geçti bu şekilde. Bakışmalar arttı. Benim grubumdaki kızlarla, o ve onun grubundakiler birbirleriyle konuşuyorlardı. Ben hariç. Uzak duruyordum ama aramızda sanki gizli bir lisan vardı. Bakış lisanı Annem o genci çok sevdi. Davranış ve tavırlarından dolayı takdir etti. O da kendisinin çok merhametli bir kişi olduğuna karar verdi.
Son akşam… Taburcu olmadan önceki son gece… Yine bahçedeyiz. Telefon geldi bana. Arkadaşım Hülya (üniversiteden) hal hatır sormak için aradı. Okulda bahsetmiştim. ”Açıldı mı artık sana?” diye sordu. “Yok daha fırsat bulamadı.” dedim. Rahatça konuşmak için annemlerin yanından kalktığımda genç adam elini yumruk yapıp masaya vurdu. Daha sonra konuştuğumuzda öğreniyorum ki arayanı konuştuğum biri olarak algıladığından yumruk atmış ben yerimden kalktığım için. Neyse yerime döndüğümde Annem; “Hülya mıydı kızım?” diye sordu. Bende; “Evet anne.” dememle bariz bir şekilde “Oh be!” çekti. O gece taburcu olacağımız konuşuldu. Hasta ve refakatçilerle vedalaşıldı. Onun dişi ağrıyordu. Eli hep yanağındaydı. Onun da taburcu olacağı yapılan konuşmalardan anlaşıldı. Dedesi kalp krizi geçirmiş ve kesin olarak öldü demişler. Her şey bitti denildiği andan sonra bir hemşirenin son bir umutla bütün gücüyle üzerine zıplamasıyla yeniden hayata dönmüş.
Ertesi sabah annemin tansiyonu çok kötü yükselmişti. Erkenden çıkıp sınava yetişmem gerekiyordu. Tansiyonu henüz çıkmamışken aşağıya anneme ve bana çay almaya inmiştim. Aşağıya indiğimde bizim kızların diğer grupla konuştuğunu gördüm. Yanlarına çağırdılar gittim. Elimde Hadis-i Şerif kitabı vardı. Kızlar durumun farkındaydılar. Adını onlardan duydum. Son 2 gün kala. Hepimiz bir çemberdeydik. Bana; “Ne okuyorsun?” diye sordu. Bende kitabı eline verdim. Şöyle bir karıştırdı. Ben de gayr-i ihtiyari “Dişin mi ağrıyor?” diye sordum. “Evet.” dedi. Tamamen insancıl bir yaklaşımla; “Dur annemin çok iyi bir ağrı kesici bir hapı var ondan getireyim.” dedim ve odaya gittim. Gittiğimde annem hiç iyi değildi. Tansiyonu çıkmış. Doktor çağırdım. İyi olana kadar da yanından ayrılmadım. Aradan 2 saat kadar geçtikten sonra okula gitmek üzere çıktığımda kapıda arkadaşı beni bekliyordu. “Seninle konuşabilir miyiz?” dedi. Ben daha önce onunla da hiç konuşmadığımdan “Ne hakkında?” diye sordum biraz kabaca çünkü başımdan aşağıya kaynar sular dökülmüştü. Bir an benimle onun ilgilendiğini ve bana arkadaşlık teklifi edeceğini düşündüm saçmalayarak. Çünkü “O” değildi karşıma çıkan. Arkadaşıydı. Ben öyle sorunca o da; “O’nun hakkında.” dedi ve elindeki mektubu verdi.”Arkadaş çok iyi bir insan. Adam gibi adam. Seni çok bekledi ama sen gelmediğin için iş yerinden çok aradılar diye gitti. Çok bekledi ama. Oku ve onu ara pişman olmazsın” dedi. Ben tramvaya bindim ve konuşma bitti. İşte mektup;
“ Benim için sana yaklaşmak akan bir nehri bıçakla kesmek kadar zor. Nedeni ise olmadık bir yerde karşılaşmamız. Ortak noktamız ikimizin de canımız kadar sevdiğimiz insanların iyileşmesine refakat ediyor olmamız. İşte benim için de en zor olanı bu. Ama bilirim ki içimde yaşattığım bu duygunun ne yeri ne de zamanı var. Belki de beni bu denli cesaretlendiren de bu.
Seni görünce “İşte.” dedim. Her arının bal yapacak çiçeği, her kuşun yuva yapacak ağacı bulduğu gibi bende hayatta sevebileceğim tek insanı buldum. Belki içimdeki bu duygunun karşılığı olmayacak ama bir şekilde belirtmek istedim.
İsmim ….. Tel no’m; ….. .İstersen arayabilirsin. İstemezsen de hiç okumamış sayarsın.
Rahatsızlık verdiysem özür dilerim. Hayatında bir insan varsa eğer ondan da özür dilerim. Çünkü başıma gelmesini istemediğim bir olayın bir başkasının da başına gelmesini istemem.”
Bu mektup beni fazlasıyla cezbetti. Okuldaki arkadaşlarıma da mektubu okuttum. Arayıp aramamakta kararsızdım. Onlar “Arasana!” diye fazla ısrarda bulununca bende şeytanın bacağını kırıp aradım. Daha doğrusu çağrı attım. Aradı, heyecanlandım ne yapacağımı bilmediğimden açmadım. Mesaj attı hemen. Adımı yazmış. “Sen misin?” diye sormuş. O gün bugündür tav oldum kendisine. Ömür boyu hayatımdan çıkmayacağını anladım. O benim “UĞURUMDU”. Adam gibi adam, sevgi dolu, duygusal, cömert aşkımdı. Deli dolu, çok güzel geçirdiğimiz, sabahlara kadar telefonlaşıp mesajlaştığımız, buluştuğumuzda vaktin nasıl geçtiğini anlamadığımız dolu dolu bir 8,5 ay geçirdik.
Tanıştıktan 20 gün sonra evlenme teklifi etti, Çamlıca’nın eşsiz manzarası eşliğinde. ”Ölene dek benimle olur musun? Benimle evlenir misin?” dedi. Beni ilk gördüğü anda “İşte evleneceğim kız bu” demiş. Evlenmek aklının kıyısından köşesinden geçmeyen biri olarak. Ben 20, O 25 yaşındaydı sözlendiğimizde. Sözlendikten 6 ay sonra eşimin kardeşi ve arkasından benim dedem vefat etti. Bizim nişan, düğün işi uzadı. Ama her koşulda birlikteydik. En üzgün, çaresiz zamanlarımızda birbirimize destek olduk. Kenetlendik öyle ve hep birbirimizden güç aldık ve hala öyle devam ediyoruz. Kardeşinin hastalığı nedeniyle nişan yapamadık. Ankara Gata’da tedavi görüyordu. Deniz kenarında denizin, dalgaların, ayın, aşkımızın ve Allah’ın huzurunda nişan yüzüklerimizi taktık. Zor şartlarda evlendik maddi-manevi. “26.07.2008” dünya evine girdik. Zaman hiçbir şeyi elimizden alamadı, buna izin vermedik. Sevgimiz ve sözümüz ömür boyu sürecek Allah’ın izniyle.
Evlenmeden önce 5 yıl çocuk istemiyorum diyordum. Hatta eşimle tanışmadan önce hiç çocuk getirmem ben bu kirli dünyaya diyordum etrafımda olup bitenlerden, duyduklarımdan. Evliliğimizin 3. yılında artık bir çocuğumuz olsun istiyorduk. Bende istiyordum. Eşim artık 30’undaydı neredeyse. Bir kızımız olacaktı adı Yaren Nehir olacaktı. Tanıştığımızdan beri bunu bellemiştim kafamda. 1 sene çocuğumuz olmadı. Hastanelere gittik. Bende sadece Polikistik Over vardı ve hamileliğimi onun engellediğini düşündürdü doktorlar. Aşılama yöntemi bile düşünmüştük ki kızım bize “8 ay sonra geleceğim” demiş bile. Biz farkında değildik.
O gün hayatımda ilk defa diyetisyene gitmek üzere randevu aldım. 88,8 kg.’daydım. Hayatımda aldığım en yüksek kiloydu. Kararlıydım, zayıflayacaktım. Hem de hamile kalmadan zayıflamalıydım. Polikistik Over, kabızlık kilo almama en büyük etkendi.
Reglim her zamanki gibi gecikmiş ve üzerinden 1,5 ay geçmişti. Gerçi hiç zamanında regl olmadım ben. Regl düzenleyici doğum kontrol hapı kullanırdım. 8 Eylül’de “Hamile miyim?” acaba diye yine kan testi yaptırdım. Aşağı yukarı son 1 yıl hep; “Acaba hamile miyim?” diyerek geçti. Kızım 8 Eylül’de karnımda olmasına rağmen bize ben buradayım demedi. Kendini göstermedi şirinem. Hormon seviyem henüz yükselmemişti. Diyetisyene gittiğim gün olan 19 Eylül 2011’de diyetisyenin gelmesini beklerken şeytan dürttü tekrar ve bir kez daha kan tahlili yaptırdım. Diyetisyenin verdiği listeyi aldım, öğütlerini dinledim, diyet başlangıcım artık tamamdı. Doktorun odasından çıktım. Tahlil sonucumu 1 saat sonra alabileceğim söylendi. Bende hastaneden çıktım. Çıkmamla beraber burnuma kıymalı börek kokusu geldi. Sanki koku beni kendine doğru çekiyordu. Hastanenin yakınındaki börekçiye girdim hipnoz olmuş gibi. Vicdanım sızladı yememeliydim. Ama yedim. Hastaneye döndüm. Hiç umutlu değildim aslında çünkü 11 gün önce bir şey çıkmamıştı. Fakat gördüğüm bir rüya beni çok etkilemişti. 16 Eylül Cuma gecesi gördüğüm rüyada kuaför bir dostumun karnında elini ayağını görebildiğim bir bebek vardı. Nasıl görebildiğime şaşırmıştım. Kendimi çok garip ve farklı hissetmiştim uyandığımda. Sonra kendisini aradım, anlattım. O da; “Hadi hayırlı haberlerini bekliyorum” dedi. Neyse görevliden tahlil sonucumu istedim. O da çıkardı verdi. Ben herhalde pozitif olsa “Gözünüz aydın” der diye düşünmüştüm kendimce daha önce hiç başıma gelmediği için. Sonuca baktım değerlerim yüksek görünüyor. “Aman Allah’ım yanlış mı görüyorum?” diye bir sevinç çığlığı attım. Ağlayarak, koşarak merdivenleri çıktım. Herkes bana bakıyordu. Önce dahiliye, daha sonra emin olamamış gibi kadın doğum doktorunun odasına girdim. Dahiliye’ye kendimi kaybederek girmiştim. Dahiliye Doktoru halime bakarak, şaşkınlıkla “Hım, evet %90 hamilesiniz. Tebrikler.” dedi. Kadın Doğum Uzmanı “Evet. Hamilesiniz.” dedi. 1 ay+5 günlük hamileydim. O kadar mutluydum ki tarif etmem imkansız. Hayatımın en mutlu günü kızımın müjdesini aldığım gündü. O gün çok ağladım, secdelere kapandım, çok şükrettim, çok dualar ettim. O gün Rabbim’e verdiği bu nimetten ötürü en çok şükrettiğim gündür. Eşime; “Hastayım. Çok kötüyüm. Hemen gel.” dedim. Bir zıbın aldım. Bir de kızımın ağzından not yazdım. Eşim eve girdiğinde ben tuvalete saklandım. O odaya girince ben arkasından gizlice baktım. Yazdığım notu bitirirken yanına gittim. Ağlaştık, sarıldık, öpüştük. ”Şimdi bizim bir kızımız mı olacak?” dedi. Sürprizimin bozulmaması için elimden geleni yaptım ama ne numaralar… Eşimi fena korkuttum. Adam eve gelene kadar ne stres yaşamış. Avrupa Yakası’ndan Asya Yakası’na nasıl geldiğini bilememiş. Kötüyüm ben kötüyüm Sonra sevincimizi herkese sürprizler yaparak, milleti afallatarak paylaştık. Çok mutluyduk çok…
Hamilelik sürecim fena değildi. Yataklara yapışmadım. Mide bulantılarım 3 ay hat safhadaydı. İş yerinde tüm kokuları ayırt edebilme özelliğine sahip oldum. İş yerinde yer bulamayıp mutfaktaki çöp torbasına kustuğumu bilirim. Eşimin özenle sıktığı meyve suyunu içtikten sonra tamamını lavaboya kustuğumu da… Adamcağız iğrenmeden temizledi hiç unutmam. Hamileliğimin 5. ayından itibaren ciddi kilolar aldım. Kaburgalarım çok ağrıdı, bazen bacaklarım kasıldı. Son günlerimde penguenler gibi yürüdüm. İlk 4,5 ay tekme atmadı bizim kız. Huzursuz oldum, endişe ettim, üzüldüm. İlk tekmesini hissettiğimde dünyalar benim oldu. İçimde bir canlı yaşıyor, nefes alıyor Allah’ım ne müthiş bir duygu. Gün gün büyüyordu kızım. Eşim karnıma yapışıyordu, seviyordu, öpüyordu. Ne büyük mutluluktu, ne büyük lütuftu bu Rabbimizden bize. Kızıma Down Sendromu riski var dediler. Amniyosentez yaptırın dediler. Yaptırmadık. İnancımızdan ne gelirse Allah’tan dedik. Ama en başlarda 1 aylık zaman zarfında üzülmedik mi çok üzüldük. Bir süre ne yediğimizi, ne içtiğimizi bildik. Ama aştık Allah’ın izniyle bu süreci ve silkindik. ..
Kızımın cinsiyetini öğrendiğimde hiç şaşırmadım desem yeridir. Rabbim gönlüme göre verdi çok şükür. İlk kalp atışlarını dinlemek çok heyecanlıydı, ağladım. İçimdeki canlının, kızımın ayak sesleriydi sanki. Rabbime ne kadar şükretsem azdır bu nimetine. İsmini daha sonra Yaren Nur Nehir’e çevirdim. Daha sonra herkesin ve özellikle eşimin telkiniyle çok uzun olmaması adına Yaren Nur olarak karar verdim. “Nurlu Arkadaş”… Eşimin dayısı, kızımın koca dayısı (onlarda böyle deniliyormuş) kızıma “Nurlu Arkadaş” diyor ve bu çok hoşuma gidiyor…
21 Mayıs’ı 22’sine bağlayan gece… Garip duygularla, doğum yakın mı, acaba neler olacak, vs… her zamanki düşüncelerle uyudum. Sabah 5 gibi ezanın hemen sonrasıydı sanırım tuvalete kalktım, tekrar yattım. Tam uykuya dalacakken birden bir şeyler geldiğini hissettim. Kalktım baktım. Altıma çiş mi yaptım dedim kendi kendime. Hatta inanmazsınız kokladım. Çiş olmadığına kanat getirdim Ben ayağa kalkınca su gelmeye devam etti. Eşimi kaldırdım, o da şaşırdı; ”Annemi çağırayım baksın.” dedi. O gece kayınvalidem bende kalmıştı. Kızımın son hazırlıklarını yapmıştık Allah’tan. Tam her şey yeni bitmişti yani. Kayınvalidem de suyumun geldiğini söyledi. Benim için zaman bir an durdu. Şaşkınlaşmıştım. Hareketlerim yavaşlamıştı. Eşim de, ben de birer şakın ördektik. Kız kardeşim geldi; “Abla, sakin ol, hadi üzerini giydirelim.” hayal meyaldi sanki her şey…
Yola çıktık. Eşim, kayınvalidem, junior kaynım=küçük amcamız (kendisi 5,5 yaşında), kız kardeşim ve eşi… Enişte Bey arabayı kullandı. Eşim cesaret edemedi ki benden çok panikti. Deli gibi gittik. Hafiften sancılarım vardı. Sabah 06:10’ da hastanedeydik. Ebe hemşire kontrol etti; “3 cm. açılma var.” dedi. Kızım bana tekme atmayı hiç ihmal etmedi. Suyum bir yandan gelmeye devam ediyordu. Saat 12:30 ’a kadar normal sancı çektim. Hala açılma olmayınca suni sancı verdiler daha çok kıvrandım. Yürüdüm, yürüdüm… Ama değişen bir şey olmadı. Kızım da ara kontrollerde istenilen doğum pozisyonunda değildi. Kanalda ama ters duruyordu. NST’ ye bağladıkları an acayip bir heyecana kapılıyordum. O kalp atışlarını dinlemek, nasıl gittiğine dikkat etmek; “Ay yavaşladı sanki...” vs. endişelerim kayda değerdi. Duvarlara yumruk atacak duruma geldim. Ama bağırma, çağırma yok. Sadece son 2 saatte sinirlilik hali geldi bana. Yanımda kimsenin konuşmasını istemiyordum. Ses duymak istemiyordum. “Anne şu telefonunu kapat, sesini kıs” dedim. Sonra aldım kadının elinden kendim kıstım. Ben sadece kızımı istiyordum, ses istemiyordum. Doğumdan sonra da “Sizi kırdıysam özür dilerim.” demişim yarı baygın. Çok metanetliydim ve hep Rabbimden güç diledim, dualar ettim. Ailelerimiz hep hastaneye doluştular. Bir de biz kalabalık aileleriz. Kayınvalidem, annem, ablam, kız kardeşim ise devamlı benim yanımdaydı. Eşim mi doğurana kadar 4-5 defa yanıma anca geldi gitti. Uzaktan bakıştık. Adam dayanamıyor. Benden önce doğuracaktı.
Saat 16:30’da açılma 4 cm. oldu. 10,5 saatlik bir maratonun ardından Dr. Yeşim Hanım geldi tekrar ve tatlı sesiyle “Canım bak elinden gelen her şeyi sende yaptın, bende yaptım ama olmuyor. Bekledik ama açılma devam etmiyor. Bebek doğum pozisyonunda değil. Çok yıprandın. Tansiyonun fırlayabilir. Su iyice azaldı. Bebeği artık acilen almamız lazım.” dedi. Hayda… Ben de durumun farkında olarak kuzu kuzu “Tamam alın.” dedim. Ama fena acılar içerisindeydim. Eşimle vedalaştım öptü beni, “dayan aşkım, kızımız gelecek” dedi. Babam öptü ve gözümden iki damla yaş geldi. Herkes bana bir şeyler söylüyordu ama ben bende değildim. En son kendimi ameliyathanede bitkin sesimle yalvarırken hatırlıyorum, kendimden geçmişçesine; “ Ne olur bayıltın beni. Hemen alın kızımı. Neden başlamıyorsunuz hala? Lütfen, lütfen.” Karşıdan bir erkek sesi; “Başlıyoruz ablacım” dedi. Ve her yer karanlık…
Çok istememe rağmen normal doğum olmadı. Nasip böyleymiş demek ki. Odaya geldiğimde yarı baygındım. Aşağı indirilişim, yatağa yatırılışım vs. hiçbir şey hatırlamıyorum. Gözümü açtığımda çok güzel çiçeklerle bana bakan eşimi gördüm. Herkes odadaydı. Bizimkiler hastaneyi öyle işgal etmişler ki uyarmışlar onları. Eşim beni beklerken ağlamış, kızımı görünce ağlamış. Hele yavrum ilk muayenesini olurken çok ağlamış. Sonradan izledim nasıl ağladım anlatamam. İlk sorum; “ Kızım nerede? Güzel mi?” Kendime biraz daha geldikten sonra kızımı koynuma verdiler Allah’ım bir mis kokulu, bir sıcak, bir narin, çok tatlı. Kırmızı suratlı küçük ikizimle karşılaştım sanki. O günkü resimlerde falan gerçekten bende kendime çok benzetmiştim. Hayatımın enlerinden biri de kızımı kucağıma aldığım andı.
Annelik… Çok başka bir duygu. Hayat Yaren Nur ile yeniden başladı. Taptaze bir varlık. Benim güzeller güzelim. Annesinin minik sevgilisi. Rabbim isteyen herkese tattırsın bu duyguyu. Hem de bir zamanlar hiç çocuk istemeyen biri olarak bu duyguya doyamıyorum. Resmen çocuk delisi oldum. Şimdiden 2. bir meleği düşünüyoruz. Soruyorum evlat kokusu kadar güzel bir koku var mı bu dünyada? Ben olamaz diyorum.
Benim meleğim hayatımıza hoş geldin. Şükürler olsun Yüce Kavuşturan’a…

Seni ömür boyu koşulsuz sevecek olan annen…
 
Nagihan tanışma hikayeniz film gibi:16: Allah'tan sonunda Yaren Nur doğdu da toparladım kendimi:14:
Ailenle birlikte sağlıklı&mutlu uzuuun güzeeel bir yaşam dilerim:nazar:
 
nagihan eşinle tanışman,kızının dogumu hepsi çok güzelmiş canım..
okurken hayal ederek okudum çok begendim canım benim:16:
 
2006 yılının son Mayıs günü…30 Mayıs….
Kader dedikleri şey ya da kaderin oyunu her şey.Rabbimin lütfu, takdiri… Annem şeker komasından Çapa Tıp Fakültesi’ne sevk edilmişti. Bende üniversiteyi Beyazıt’ta okuyordum. Realist, idealleri olan, evlenmeyi düşünmeyen, alımlı, olgun, güzel bir kızdım… Annemin kızıydım ben… Onun kendi hayatı için yapamadıklarını, ukdelerini ben yapacak, hayata geçirecektim. Okuyacak, ayaklarının üstünde duracak, iyi bir meslek sahibi olacaktım…
Hümanist kişiliğimden dolayı insanları çok severim. Onlara yardımcı olmak istemem içimdeki insan sevgisindendir. Annem Çapa Tıp Fakültesi’ne 3 Mayıs’ta sevk edildi. Ben okuduğum üniversitenin 2. Yılındaydım. Evimiz Anadolu Yakası’nda olduğu için annemin yanında ben refakatçi kaldım. Annemin 1 hafta ya da 10 gün sonraydı kendine gelmesiyle birlikte her akşam hastane bahçesine çıkmak, hasta ve refakatçilerle oturup muhabbet etmek, çok sevdiği çayını onlarla paylaşmak öyle içmek isterdi. Her akşam hastane bahçesinde en az 1-2 saat geçirirdik. Bir akşam yalnız ikimiz bir bankta oturup muhabbet ederken annemin önünden siyah tişörtlü bir çocuk geçti. Annem; “Ay ne kadar güzel bir koku bu. Çok güzel kokuyor. Markası ne acaba?” dedi ki annem hiç böyle şeyler söyleyen bir insan değildir. Ben de; “Allah Allah ne yapacaksın parfümü? Boş versene.” dedim. Umurumda değildi. Bir akşam sonra tesadüf yine annemle yalnız bankta oturuyoruz. Annem; “Bak bu dün akşamki çocuk. Çok dertli. Çok yakın biri var sanırım hastanede yatan. Çok üzgün bu çocuk ya. Allah şifa versin.” dedi. Ve bende dönüp baktım. Adı güzel olan insan kafası önünde, dalgın dalgın bir şeyler düşünen, üzgün, bir elinde sigara, iki eli kafasında yere bakıyor. İlk görüşüm oydu. İçimden ona karşı derin bir merhamet duygusu hissettim. Konuşup sarılmak, tüm dertlerini unutturmak istedim. Ama böyle bir şey tabi ki mümkün değildi. Tamamen insancıl bir düşünce tarzı.
Durumdan birkaç gün sonra bütün refakatçiler, hastalar (odamızdaki) bahçede oturup çay içip muhabbet ediyorduk. Aile gibi olmuştuk. Ben zaten hastaneyi belli bir süre evim bildim. Okul-hastane arası gidip geliyordum. O akşam adamın biri bahçede kadının birini tekme tokat dövüyordu. Tekmeler, tokatlar, sürüklemeler… Güvenlik olacak şahıslar müdahale etmiyordu. Döven adam ağza alınmayacak küfürler ediyordu. Annem ve o genç adam artık dayanamayarak aynı anda ayağa kalkıp olaya müdahale etmeye gittiler. Annem asla dayanamaz. Her kavgaya erkek gibi atılır. Neyse güvenliklere bağırıp çağırdılar. Güvenlik; “Aile meselesi biz karışmayız” dedi. Annem ve genç adam döven adamı uyardı ve olay bitti… Olayın kritiğini birlikte yaptılar, konuştular. Daha önce hiç konuşmamışlardı ki olay vesile oldu.
Devam eden günler içinde genç adamın bana bakışlarını hissetmeye başlamıştım. Annem; “Bu çocuk sana mı bakıyor?” dedi. Bende; “Evet.” dedim. Annem; “Sen de bakıyor musun?” dedi. Ben; “Tabi ki hayır anne.” dedim. Ama bende bakmaya başlamış kendisinden hoşlanmıştım. Onun merhamet dolu, sevgisiyle sarıp sarmalayacak koca bir kalbi olduğunu anlamıştım. Çok şükür ki yanılmamışım. Son günlerimizde kendi arkadaşlarıyla bankta oturuyorlardı. Bizde diğer hastalarla yan bankta oturuyorduk. Arkadaşı küçük çocuklar gibi onu bizim tarafa ittiriyordu. “Yenge menge” bir şeyler diyordu çaktırmadan ama ben duymamazlıktan geliyordum. Birkaç defa bana açılmak için fırsat kolladı ve arkamdan geldi. İki defasında ben resmen saklambaç oynadım ve saklandım. Diğer ikisinde de annem farkında olmayarak mani oldu yanıma gelerek. Günler geçti bu şekilde. Bakışmalar arttı. Benim grubumdaki kızlarla, o ve onun grubundakiler birbirleriyle konuşuyorlardı. Ben hariç. Uzak duruyordum ama aramızda sanki gizli bir lisan vardı. Bakış lisanı Annem o genci çok sevdi. Davranış ve tavırlarından dolayı takdir etti. O da kendisinin çok merhametli bir kişi olduğuna karar verdi.
Son akşam… Taburcu olmadan önceki son gece… Yine bahçedeyiz. Telefon geldi bana. Arkadaşım Hülya (üniversiteden) hal hatır sormak için aradı. Okulda bahsetmiştim. ”Açıldı mı artık sana?” diye sordu. “Yok daha fırsat bulamadı.” dedim. Rahatça konuşmak için annemlerin yanından kalktığımda genç adam elini yumruk yapıp masaya vurdu. Daha sonra konuştuğumuzda öğreniyorum ki arayanı konuştuğum biri olarak algıladığından yumruk atmış ben yerimden kalktığım için. Neyse yerime döndüğümde Annem; “Hülya mıydı kızım?” diye sordu. Bende; “Evet anne.” dememle bariz bir şekilde “Oh be!” çekti. O gece taburcu olacağımız konuşuldu. Hasta ve refakatçilerle vedalaşıldı. Onun dişi ağrıyordu. Eli hep yanağındaydı. Onun da taburcu olacağı yapılan konuşmalardan anlaşıldı. Dedesi kalp krizi geçirmiş ve kesin olarak öldü demişler. Her şey bitti denildiği andan sonra bir hemşirenin son bir umutla bütün gücüyle üzerine zıplamasıyla yeniden hayata dönmüş.
Ertesi sabah annemin tansiyonu çok kötü yükselmişti. Erkenden çıkıp sınava yetişmem gerekiyordu. Tansiyonu henüz çıkmamışken aşağıya anneme ve bana çay almaya inmiştim. Aşağıya indiğimde bizim kızların diğer grupla konuştuğunu gördüm. Yanlarına çağırdılar gittim. Elimde Hadis-i Şerif kitabı vardı. Kızlar durumun farkındaydılar. Adını onlardan duydum. Son 2 gün kala. Hepimiz bir çemberdeydik. Bana; “Ne okuyorsun?” diye sordu. Bende kitabı eline verdim. Şöyle bir karıştırdı. Ben de gayr-i ihtiyari “Dişin mi ağrıyor?” diye sordum. “Evet.” dedi. Tamamen insancıl bir yaklaşımla; “Dur annemin çok iyi bir ağrı kesici bir hapı var ondan getireyim.” dedim ve odaya gittim. Gittiğimde annem hiç iyi değildi. Tansiyonu çıkmış. Doktor çağırdım. İyi olana kadar da yanından ayrılmadım. Aradan 2 saat kadar geçtikten sonra okula gitmek üzere çıktığımda kapıda arkadaşı beni bekliyordu. “Seninle konuşabilir miyiz?” dedi. Ben daha önce onunla da hiç konuşmadığımdan “Ne hakkında?” diye sordum biraz kabaca çünkü başımdan aşağıya kaynar sular dökülmüştü. Bir an benimle onun ilgilendiğini ve bana arkadaşlık teklifi edeceğini düşündüm saçmalayarak. Çünkü “O” değildi karşıma çıkan. Arkadaşıydı. Ben öyle sorunca o da; “O’nun hakkında.” dedi ve elindeki mektubu verdi.”Arkadaş çok iyi bir insan. Adam gibi adam. Seni çok bekledi ama sen gelmediğin için iş yerinden çok aradılar diye gitti. Çok bekledi ama. Oku ve onu ara pişman olmazsın” dedi. Ben tramvaya bindim ve konuşma bitti. İşte mektup;
“ Benim için sana yaklaşmak akan bir nehri bıçakla kesmek kadar zor. Nedeni ise olmadık bir yerde karşılaşmamız. Ortak noktamız ikimizin de canımız kadar sevdiğimiz insanların iyileşmesine refakat ediyor olmamız. İşte benim için de en zor olanı bu. Ama bilirim ki içimde yaşattığım bu duygunun ne yeri ne de zamanı var. Belki de beni bu denli cesaretlendiren de bu.
Seni görünce “İşte.” dedim. Her arının bal yapacak çiçeği, her kuşun yuva yapacak ağacı bulduğu gibi bende hayatta sevebileceğim tek insanı buldum. Belki içimdeki bu duygunun karşılığı olmayacak ama bir şekilde belirtmek istedim.
İsmim ….. Tel no’m; ….. .İstersen arayabilirsin. İstemezsen de hiç okumamış sayarsın.
Rahatsızlık verdiysem özür dilerim. Hayatında bir insan varsa eğer ondan da özür dilerim. Çünkü başıma gelmesini istemediğim bir olayın bir başkasının da başına gelmesini istemem.”
Bu mektup beni fazlasıyla cezbetti. Okuldaki arkadaşlarıma da mektubu okuttum. Arayıp aramamakta kararsızdım. Onlar “Arasana!” diye fazla ısrarda bulununca bende şeytanın bacağını kırıp aradım. Daha doğrusu çağrı attım. Aradı, heyecanlandım ne yapacağımı bilmediğimden açmadım. Mesaj attı hemen. Adımı yazmış. “Sen misin?” diye sormuş. O gün bugündür tav oldum kendisine. Ömür boyu hayatımdan çıkmayacağını anladım. O benim “UĞURUMDU”. Adam gibi adam, sevgi dolu, duygusal, cömert aşkımdı. Deli dolu, çok güzel geçirdiğimiz, sabahlara kadar telefonlaşıp mesajlaştığımız, buluştuğumuzda vaktin nasıl geçtiğini anlamadığımız dolu dolu bir 8,5 ay geçirdik.
Tanıştıktan 20 gün sonra evlenme teklifi etti, Çamlıca’nın eşsiz manzarası eşliğinde. ”Ölene dek benimle olur musun? Benimle evlenir misin?” dedi. Beni ilk gördüğü anda “İşte evleneceğim kız bu” demiş. Evlenmek aklının kıyısından köşesinden geçmeyen biri olarak. Ben 20, O 25 yaşındaydı sözlendiğimizde. Sözlendikten 6 ay sonra eşimin kardeşi ve arkasından benim dedem vefat etti. Bizim nişan, düğün işi uzadı. Ama her koşulda birlikteydik. En üzgün, çaresiz zamanlarımızda birbirimize destek olduk. Kenetlendik öyle ve hep birbirimizden güç aldık ve hala öyle devam ediyoruz. Kardeşinin hastalığı nedeniyle nişan yapamadık. Ankara Gata’da tedavi görüyordu. Deniz kenarında denizin, dalgaların, ayın, aşkımızın ve Allah’ın huzurunda nişan yüzüklerimizi taktık. Zor şartlarda evlendik maddi-manevi. “26.07.2008” dünya evine girdik. Zaman hiçbir şeyi elimizden alamadı, buna izin vermedik. Sevgimiz ve sözümüz ömür boyu sürecek Allah’ın izniyle.
Evlenmeden önce 5 yıl çocuk istemiyorum diyordum. Hatta eşimle tanışmadan önce hiç çocuk getirmem ben bu kirli dünyaya diyordum etrafımda olup bitenlerden, duyduklarımdan. Evliliğimizin 3. yılında artık bir çocuğumuz olsun istiyorduk. Bende istiyordum. Eşim artık 30’undaydı neredeyse. Bir kızımız olacaktı adı Yaren Nehir olacaktı. Tanıştığımızdan beri bunu bellemiştim kafamda. 1 sene çocuğumuz olmadı. Hastanelere gittik. Bende sadece Polikistik Over vardı ve hamileliğimi onun engellediğini düşündürdü doktorlar. Aşılama yöntemi bile düşünmüştük ki kızım bize “8 ay sonra geleceğim” demiş bile. Biz farkında değildik.
O gün hayatımda ilk defa diyetisyene gitmek üzere randevu aldım. 88,8 kg.’daydım. Hayatımda aldığım en yüksek kiloydu. Kararlıydım, zayıflayacaktım. Hem de hamile kalmadan zayıflamalıydım. Polikistik Over, kabızlık kilo almama en büyük etkendi.
Reglim her zamanki gibi gecikmiş ve üzerinden 1,5 ay geçmişti. Gerçi hiç zamanında regl olmadım ben. Regl düzenleyici doğum kontrol hapı kullanırdım. 8 Eylül’de “Hamile miyim?” acaba diye yine kan testi yaptırdım. Aşağı yukarı son 1 yıl hep; “Acaba hamile miyim?” diyerek geçti. Kızım 8 Eylül’de karnımda olmasına rağmen bize ben buradayım demedi. Kendini göstermedi şirinem. Hormon seviyem henüz yükselmemişti. Diyetisyene gittiğim gün olan 19 Eylül 2011’de diyetisyenin gelmesini beklerken şeytan dürttü tekrar ve bir kez daha kan tahlili yaptırdım. Diyetisyenin verdiği listeyi aldım, öğütlerini dinledim, diyet başlangıcım artık tamamdı. Doktorun odasından çıktım. Tahlil sonucumu 1 saat sonra alabileceğim söylendi. Bende hastaneden çıktım. Çıkmamla beraber burnuma kıymalı börek kokusu geldi. Sanki koku beni kendine doğru çekiyordu. Hastanenin yakınındaki börekçiye girdim hipnoz olmuş gibi. Vicdanım sızladı yememeliydim. Ama yedim. Hastaneye döndüm. Hiç umutlu değildim aslında çünkü 11 gün önce bir şey çıkmamıştı. Fakat gördüğüm bir rüya beni çok etkilemişti. 16 Eylül Cuma gecesi gördüğüm rüyada kuaför bir dostumun karnında elini ayağını görebildiğim bir bebek vardı. Nasıl görebildiğime şaşırmıştım. Kendimi çok garip ve farklı hissetmiştim uyandığımda. Sonra kendisini aradım, anlattım. O da; “Hadi hayırlı haberlerini bekliyorum” dedi. Neyse görevliden tahlil sonucumu istedim. O da çıkardı verdi. Ben herhalde pozitif olsa “Gözünüz aydın” der diye düşünmüştüm kendimce daha önce hiç başıma gelmediği için. Sonuca baktım değerlerim yüksek görünüyor. “Aman Allah’ım yanlış mı görüyorum?” diye bir sevinç çığlığı attım. Ağlayarak, koşarak merdivenleri çıktım. Herkes bana bakıyordu. Önce dahiliye, daha sonra emin olamamış gibi kadın doğum doktorunun odasına girdim. Dahiliye’ye kendimi kaybederek girmiştim. Dahiliye Doktoru halime bakarak, şaşkınlıkla “Hım, evet %90 hamilesiniz. Tebrikler.” dedi. Kadın Doğum Uzmanı “Evet. Hamilesiniz.” dedi. 1 ay+5 günlük hamileydim. O kadar mutluydum ki tarif etmem imkansız. Hayatımın en mutlu günü kızımın müjdesini aldığım gündü. O gün çok ağladım, secdelere kapandım, çok şükrettim, çok dualar ettim. O gün Rabbim’e verdiği bu nimetten ötürü en çok şükrettiğim gündür. Eşime; “Hastayım. Çok kötüyüm. Hemen gel.” dedim. Bir zıbın aldım. Bir de kızımın ağzından not yazdım. Eşim eve girdiğinde ben tuvalete saklandım. O odaya girince ben arkasından gizlice baktım. Yazdığım notu bitirirken yanına gittim. Ağlaştık, sarıldık, öpüştük. ”Şimdi bizim bir kızımız mı olacak?” dedi. Sürprizimin bozulmaması için elimden geleni yaptım ama ne numaralar… Eşimi fena korkuttum. Adam eve gelene kadar ne stres yaşamış. Avrupa Yakası’ndan Asya Yakası’na nasıl geldiğini bilememiş. Kötüyüm ben kötüyüm Sonra sevincimizi herkese sürprizler yaparak, milleti afallatarak paylaştık. Çok mutluyduk çok…
Hamilelik sürecim fena değildi. Yataklara yapışmadım. Mide bulantılarım 3 ay hat safhadaydı. İş yerinde tüm kokuları ayırt edebilme özelliğine sahip oldum. İş yerinde yer bulamayıp mutfaktaki çöp torbasına kustuğumu bilirim. Eşimin özenle sıktığı meyve suyunu içtikten sonra tamamını lavaboya kustuğumu da… Adamcağız iğrenmeden temizledi hiç unutmam. Hamileliğimin 5. ayından itibaren ciddi kilolar aldım. Kaburgalarım çok ağrıdı, bazen bacaklarım kasıldı. Son günlerimde penguenler gibi yürüdüm. İlk 4,5 ay tekme atmadı bizim kız. Huzursuz oldum, endişe ettim, üzüldüm. İlk tekmesini hissettiğimde dünyalar benim oldu. İçimde bir canlı yaşıyor, nefes alıyor Allah’ım ne müthiş bir duygu. Gün gün büyüyordu kızım. Eşim karnıma yapışıyordu, seviyordu, öpüyordu. Ne büyük mutluluktu, ne büyük lütuftu bu Rabbimizden bize. Kızıma Down Sendromu riski var dediler. Amniyosentez yaptırın dediler. Yaptırmadık. İnancımızdan ne gelirse Allah’tan dedik. Ama en başlarda 1 aylık zaman zarfında üzülmedik mi çok üzüldük. Bir süre ne yediğimizi, ne içtiğimizi bildik. Ama aştık Allah’ın izniyle bu süreci ve silkindik. ..
Kızımın cinsiyetini öğrendiğimde hiç şaşırmadım desem yeridir. Rabbim gönlüme göre verdi çok şükür. İlk kalp atışlarını dinlemek çok heyecanlıydı, ağladım. İçimdeki canlının, kızımın ayak sesleriydi sanki. Rabbime ne kadar şükretsem azdır bu nimetine. İsmini daha sonra Yaren Nur Nehir’e çevirdim. Daha sonra herkesin ve özellikle eşimin telkiniyle çok uzun olmaması adına Yaren Nur olarak karar verdim. “Nurlu Arkadaş”… Eşimin dayısı, kızımın koca dayısı (onlarda böyle deniliyormuş) kızıma “Nurlu Arkadaş” diyor ve bu çok hoşuma gidiyor…
21 Mayıs’ı 22’sine bağlayan gece… Garip duygularla, doğum yakın mı, acaba neler olacak, vs… her zamanki düşüncelerle uyudum. Sabah 5 gibi ezanın hemen sonrasıydı sanırım tuvalete kalktım, tekrar yattım. Tam uykuya dalacakken birden bir şeyler geldiğini hissettim. Kalktım baktım. Altıma çiş mi yaptım dedim kendi kendime. Hatta inanmazsınız kokladım. Çiş olmadığına kanat getirdim Ben ayağa kalkınca su gelmeye devam etti. Eşimi kaldırdım, o da şaşırdı; ”Annemi çağırayım baksın.” dedi. O gece kayınvalidem bende kalmıştı. Kızımın son hazırlıklarını yapmıştık Allah’tan. Tam her şey yeni bitmişti yani. Kayınvalidem de suyumun geldiğini söyledi. Benim için zaman bir an durdu. Şaşkınlaşmıştım. Hareketlerim yavaşlamıştı. Eşim de, ben de birer şakın ördektik. Kız kardeşim geldi; “Abla, sakin ol, hadi üzerini giydirelim.” hayal meyaldi sanki her şey…
Yola çıktık. Eşim, kayınvalidem, junior kaynım=küçük amcamız (kendisi 5,5 yaşında), kız kardeşim ve eşi… Enişte Bey arabayı kullandı. Eşim cesaret edemedi ki benden çok panikti. Deli gibi gittik. Hafiften sancılarım vardı. Sabah 06:10’ da hastanedeydik. Ebe hemşire kontrol etti; “3 cm. açılma var.” dedi. Kızım bana tekme atmayı hiç ihmal etmedi. Suyum bir yandan gelmeye devam ediyordu. Saat 12:30 ’a kadar normal sancı çektim. Hala açılma olmayınca suni sancı verdiler daha çok kıvrandım. Yürüdüm, yürüdüm… Ama değişen bir şey olmadı. Kızım da ara kontrollerde istenilen doğum pozisyonunda değildi. Kanalda ama ters duruyordu. NST’ ye bağladıkları an acayip bir heyecana kapılıyordum. O kalp atışlarını dinlemek, nasıl gittiğine dikkat etmek; “Ay yavaşladı sanki...” vs. endişelerim kayda değerdi. Duvarlara yumruk atacak duruma geldim. Ama bağırma, çağırma yok. Sadece son 2 saatte sinirlilik hali geldi bana. Yanımda kimsenin konuşmasını istemiyordum. Ses duymak istemiyordum. “Anne şu telefonunu kapat, sesini kıs” dedim. Sonra aldım kadının elinden kendim kıstım. Ben sadece kızımı istiyordum, ses istemiyordum. Doğumdan sonra da “Sizi kırdıysam özür dilerim.” demişim yarı baygın. Çok metanetliydim ve hep Rabbimden güç diledim, dualar ettim. Ailelerimiz hep hastaneye doluştular. Bir de biz kalabalık aileleriz. Kayınvalidem, annem, ablam, kız kardeşim ise devamlı benim yanımdaydı. Eşim mi doğurana kadar 4-5 defa yanıma anca geldi gitti. Uzaktan bakıştık. Adam dayanamıyor. Benden önce doğuracaktı.
Saat 16:30’da açılma 4 cm. oldu. 10,5 saatlik bir maratonun ardından Dr. Yeşim Hanım geldi tekrar ve tatlı sesiyle “Canım bak elinden gelen her şeyi sende yaptın, bende yaptım ama olmuyor. Bekledik ama açılma devam etmiyor. Bebek doğum pozisyonunda değil. Çok yıprandın. Tansiyonun fırlayabilir. Su iyice azaldı. Bebeği artık acilen almamız lazım.” dedi. Hayda… Ben de durumun farkında olarak kuzu kuzu “Tamam alın.” dedim. Ama fena acılar içerisindeydim. Eşimle vedalaştım öptü beni, “dayan aşkım, kızımız gelecek” dedi. Babam öptü ve gözümden iki damla yaş geldi. Herkes bana bir şeyler söylüyordu ama ben bende değildim. En son kendimi ameliyathanede bitkin sesimle yalvarırken hatırlıyorum, kendimden geçmişçesine; “ Ne olur bayıltın beni. Hemen alın kızımı. Neden başlamıyorsunuz hala? Lütfen, lütfen.” Karşıdan bir erkek sesi; “Başlıyoruz ablacım” dedi. Ve her yer karanlık…
Çok istememe rağmen normal doğum olmadı. Nasip böyleymiş demek ki. Odaya geldiğimde yarı baygındım. Aşağı indirilişim, yatağa yatırılışım vs. hiçbir şey hatırlamıyorum. Gözümü açtığımda çok güzel çiçeklerle bana bakan eşimi gördüm. Herkes odadaydı. Bizimkiler hastaneyi öyle işgal etmişler ki uyarmışlar onları. Eşim beni beklerken ağlamış, kızımı görünce ağlamış. Hele yavrum ilk muayenesini olurken çok ağlamış. Sonradan izledim nasıl ağladım anlatamam. İlk sorum; “ Kızım nerede? Güzel mi?” Kendime biraz daha geldikten sonra kızımı koynuma verdiler Allah’ım bir mis kokulu, bir sıcak, bir narin, çok tatlı. Kırmızı suratlı küçük ikizimle karşılaştım sanki. O günkü resimlerde falan gerçekten bende kendime çok benzetmiştim. Hayatımın enlerinden biri de kızımı kucağıma aldığım andı.
Annelik… Çok başka bir duygu. Hayat Yaren Nur ile yeniden başladı. Taptaze bir varlık. Benim güzeller güzelim. Annesinin minik sevgilisi. Rabbim isteyen herkese tattırsın bu duyguyu. Hem de bir zamanlar hiç çocuk istemeyen biri olarak bu duyguya doyamıyorum. Resmen çocuk delisi oldum. Şimdiden 2. bir meleği düşünüyoruz. Soruyorum evlat kokusu kadar güzel bir koku var mı bu dünyada? Ben olamaz diyorum.
Benim meleğim hayatımıza hoş geldin. Şükürler olsun Yüce Kavuşturan’a…

Seni ömür boyu koşulsuz sevecek olan annen…

Sanki Resat Nuri Gultekin in romanindan bir alinti okuyorum sandim..cok guzel olmus hikayen,eline koluna ve ayrica yazarken gostermis oldugun sabrina saglik,hayran kaldigimi soyleyebilirim..
Minik Yaren Nur ve Esinle sana bir boyu mutluluklar dilerim..allah sana nice guzel evlatlar nasip eder ins.
 
2006 yılının son Mayıs günü…30 Mayıs….
Kader dedikleri şey ya da kaderin oyunu her şey.Rabbimin lütfu, takdiri… Annem şeker komasından Çapa Tıp Fakültesi’ne sevk edilmişti. Bende üniversiteyi Beyazıt’ta okuyordum. Realist, idealleri olan, evlenmeyi düşünmeyen, alımlı, olgun, güzel bir kızdım… Annemin kızıydım ben… Onun kendi hayatı için yapamadıklarını, ukdelerini ben yapacak, hayata geçirecektim. Okuyacak, ayaklarının üstünde duracak, iyi bir meslek sahibi olacaktım…
Hümanist kişiliğimden dolayı insanları çok severim. Onlara yardımcı olmak istemem içimdeki insan sevgisindendir. Annem Çapa Tıp Fakültesi’ne 3 Mayıs’ta sevk edildi. Ben okuduğum üniversitenin 2. Yılındaydım. Evimiz Anadolu Yakası’nda olduğu için annemin yanında ben refakatçi kaldım. Annemin 1 hafta ya da 10 gün sonraydı kendine gelmesiyle birlikte her akşam hastane bahçesine çıkmak, hasta ve refakatçilerle oturup muhabbet etmek, çok sevdiği çayını onlarla paylaşmak öyle içmek isterdi. Her akşam hastane bahçesinde en az 1-2 saat geçirirdik. Bir akşam yalnız ikimiz bir bankta oturup muhabbet ederken annemin önünden siyah tişörtlü bir çocuk geçti. Annem; “Ay ne kadar güzel bir koku bu. Çok güzel kokuyor. Markası ne acaba?” dedi ki annem hiç böyle şeyler söyleyen bir insan değildir. Ben de; “Allah Allah ne yapacaksın parfümü? Boş versene.” dedim. Umurumda değildi. Bir akşam sonra tesadüf yine annemle yalnız bankta oturuyoruz. Annem; “Bak bu dün akşamki çocuk. Çok dertli. Çok yakın biri var sanırım hastanede yatan. Çok üzgün bu çocuk ya. Allah şifa versin.” dedi. Ve bende dönüp baktım. Adı güzel olan insan kafası önünde, dalgın dalgın bir şeyler düşünen, üzgün, bir elinde sigara, iki eli kafasında yere bakıyor. İlk görüşüm oydu. İçimden ona karşı derin bir merhamet duygusu hissettim. Konuşup sarılmak, tüm dertlerini unutturmak istedim. Ama böyle bir şey tabi ki mümkün değildi. Tamamen insancıl bir düşünce tarzı.
Durumdan birkaç gün sonra bütün refakatçiler, hastalar (odamızdaki) bahçede oturup çay içip muhabbet ediyorduk. Aile gibi olmuştuk. Ben zaten hastaneyi belli bir süre evim bildim. Okul-hastane arası gidip geliyordum. O akşam adamın biri bahçede kadının birini tekme tokat dövüyordu. Tekmeler, tokatlar, sürüklemeler… Güvenlik olacak şahıslar müdahale etmiyordu. Döven adam ağza alınmayacak küfürler ediyordu. Annem ve o genç adam artık dayanamayarak aynı anda ayağa kalkıp olaya müdahale etmeye gittiler. Annem asla dayanamaz. Her kavgaya erkek gibi atılır. Neyse güvenliklere bağırıp çağırdılar. Güvenlik; “Aile meselesi biz karışmayız” dedi. Annem ve genç adam döven adamı uyardı ve olay bitti… Olayın kritiğini birlikte yaptılar, konuştular. Daha önce hiç konuşmamışlardı ki olay vesile oldu.
Devam eden günler içinde genç adamın bana bakışlarını hissetmeye başlamıştım. Annem; “Bu çocuk sana mı bakıyor?” dedi. Bende; “Evet.” dedim. Annem; “Sen de bakıyor musun?” dedi. Ben; “Tabi ki hayır anne.” dedim. Ama bende bakmaya başlamış kendisinden hoşlanmıştım. Onun merhamet dolu, sevgisiyle sarıp sarmalayacak koca bir kalbi olduğunu anlamıştım. Çok şükür ki yanılmamışım. Son günlerimizde kendi arkadaşlarıyla bankta oturuyorlardı. Bizde diğer hastalarla yan bankta oturuyorduk. Arkadaşı küçük çocuklar gibi onu bizim tarafa ittiriyordu. “Yenge menge” bir şeyler diyordu çaktırmadan ama ben duymamazlıktan geliyordum. Birkaç defa bana açılmak için fırsat kolladı ve arkamdan geldi. İki defasında ben resmen saklambaç oynadım ve saklandım. Diğer ikisinde de annem farkında olmayarak mani oldu yanıma gelerek. Günler geçti bu şekilde. Bakışmalar arttı. Benim grubumdaki kızlarla, o ve onun grubundakiler birbirleriyle konuşuyorlardı. Ben hariç. Uzak duruyordum ama aramızda sanki gizli bir lisan vardı. Bakış lisanı Annem o genci çok sevdi. Davranış ve tavırlarından dolayı takdir etti. O da kendisinin çok merhametli bir kişi olduğuna karar verdi.
Son akşam… Taburcu olmadan önceki son gece… Yine bahçedeyiz. Telefon geldi bana. Arkadaşım Hülya (üniversiteden) hal hatır sormak için aradı. Okulda bahsetmiştim. ”Açıldı mı artık sana?” diye sordu. “Yok daha fırsat bulamadı.” dedim. Rahatça konuşmak için annemlerin yanından kalktığımda genç adam elini yumruk yapıp masaya vurdu. Daha sonra konuştuğumuzda öğreniyorum ki arayanı konuştuğum biri olarak algıladığından yumruk atmış ben yerimden kalktığım için. Neyse yerime döndüğümde Annem; “Hülya mıydı kızım?” diye sordu. Bende; “Evet anne.” dememle bariz bir şekilde “Oh be!” çekti. O gece taburcu olacağımız konuşuldu. Hasta ve refakatçilerle vedalaşıldı. Onun dişi ağrıyordu. Eli hep yanağındaydı. Onun da taburcu olacağı yapılan konuşmalardan anlaşıldı. Dedesi kalp krizi geçirmiş ve kesin olarak öldü demişler. Her şey bitti denildiği andan sonra bir hemşirenin son bir umutla bütün gücüyle üzerine zıplamasıyla yeniden hayata dönmüş.
Ertesi sabah annemin tansiyonu çok kötü yükselmişti. Erkenden çıkıp sınava yetişmem gerekiyordu. Tansiyonu henüz çıkmamışken aşağıya anneme ve bana çay almaya inmiştim. Aşağıya indiğimde bizim kızların diğer grupla konuştuğunu gördüm. Yanlarına çağırdılar gittim. Elimde Hadis-i Şerif kitabı vardı. Kızlar durumun farkındaydılar. Adını onlardan duydum. Son 2 gün kala. Hepimiz bir çemberdeydik. Bana; “Ne okuyorsun?” diye sordu. Bende kitabı eline verdim. Şöyle bir karıştırdı. Ben de gayr-i ihtiyari “Dişin mi ağrıyor?” diye sordum. “Evet.” dedi. Tamamen insancıl bir yaklaşımla; “Dur annemin çok iyi bir ağrı kesici bir hapı var ondan getireyim.” dedim ve odaya gittim. Gittiğimde annem hiç iyi değildi. Tansiyonu çıkmış. Doktor çağırdım. İyi olana kadar da yanından ayrılmadım. Aradan 2 saat kadar geçtikten sonra okula gitmek üzere çıktığımda kapıda arkadaşı beni bekliyordu. “Seninle konuşabilir miyiz?” dedi. Ben daha önce onunla da hiç konuşmadığımdan “Ne hakkında?” diye sordum biraz kabaca çünkü başımdan aşağıya kaynar sular dökülmüştü. Bir an benimle onun ilgilendiğini ve bana arkadaşlık teklifi edeceğini düşündüm saçmalayarak. Çünkü “O” değildi karşıma çıkan. Arkadaşıydı. Ben öyle sorunca o da; “O’nun hakkında.” dedi ve elindeki mektubu verdi.”Arkadaş çok iyi bir insan. Adam gibi adam. Seni çok bekledi ama sen gelmediğin için iş yerinden çok aradılar diye gitti. Çok bekledi ama. Oku ve onu ara pişman olmazsın” dedi. Ben tramvaya bindim ve konuşma bitti. İşte mektup;
“ Benim için sana yaklaşmak akan bir nehri bıçakla kesmek kadar zor. Nedeni ise olmadık bir yerde karşılaşmamız. Ortak noktamız ikimizin de canımız kadar sevdiğimiz insanların iyileşmesine refakat ediyor olmamız. İşte benim için de en zor olanı bu. Ama bilirim ki içimde yaşattığım bu duygunun ne yeri ne de zamanı var. Belki de beni bu denli cesaretlendiren de bu.
Seni görünce “İşte.” dedim. Her arının bal yapacak çiçeği, her kuşun yuva yapacak ağacı bulduğu gibi bende hayatta sevebileceğim tek insanı buldum. Belki içimdeki bu duygunun karşılığı olmayacak ama bir şekilde belirtmek istedim.
İsmim ….. Tel no’m; ….. .İstersen arayabilirsin. İstemezsen de hiç okumamış sayarsın.
Rahatsızlık verdiysem özür dilerim. Hayatında bir insan varsa eğer ondan da özür dilerim. Çünkü başıma gelmesini istemediğim bir olayın bir başkasının da başına gelmesini istemem.”
Bu mektup beni fazlasıyla cezbetti. Okuldaki arkadaşlarıma da mektubu okuttum. Arayıp aramamakta kararsızdım. Onlar “Arasana!” diye fazla ısrarda bulununca bende şeytanın bacağını kırıp aradım. Daha doğrusu çağrı attım. Aradı, heyecanlandım ne yapacağımı bilmediğimden açmadım. Mesaj attı hemen. Adımı yazmış. “Sen misin?” diye sormuş. O gün bugündür tav oldum kendisine. Ömür boyu hayatımdan çıkmayacağını anladım. O benim “UĞURUMDU”. Adam gibi adam, sevgi dolu, duygusal, cömert aşkımdı. Deli dolu, çok güzel geçirdiğimiz, sabahlara kadar telefonlaşıp mesajlaştığımız, buluştuğumuzda vaktin nasıl geçtiğini anlamadığımız dolu dolu bir 8,5 ay geçirdik.
Tanıştıktan 20 gün sonra evlenme teklifi etti, Çamlıca’nın eşsiz manzarası eşliğinde. ”Ölene dek benimle olur musun? Benimle evlenir misin?” dedi. Beni ilk gördüğü anda “İşte evleneceğim kız bu” demiş. Evlenmek aklının kıyısından köşesinden geçmeyen biri olarak. Ben 20, O 25 yaşındaydı sözlendiğimizde. Sözlendikten 6 ay sonra eşimin kardeşi ve arkasından benim dedem vefat etti. Bizim nişan, düğün işi uzadı. Ama her koşulda birlikteydik. En üzgün, çaresiz zamanlarımızda birbirimize destek olduk. Kenetlendik öyle ve hep birbirimizden güç aldık ve hala öyle devam ediyoruz. Kardeşinin hastalığı nedeniyle nişan yapamadık. Ankara Gata’da tedavi görüyordu. Deniz kenarında denizin, dalgaların, ayın, aşkımızın ve Allah’ın huzurunda nişan yüzüklerimizi taktık. Zor şartlarda evlendik maddi-manevi. “26.07.2008” dünya evine girdik. Zaman hiçbir şeyi elimizden alamadı, buna izin vermedik. Sevgimiz ve sözümüz ömür boyu sürecek Allah’ın izniyle.
Evlenmeden önce 5 yıl çocuk istemiyorum diyordum. Hatta eşimle tanışmadan önce hiç çocuk getirmem ben bu kirli dünyaya diyordum etrafımda olup bitenlerden, duyduklarımdan. Evliliğimizin 3. yılında artık bir çocuğumuz olsun istiyorduk. Bende istiyordum. Eşim artık 30’undaydı neredeyse. Bir kızımız olacaktı adı Yaren Nehir olacaktı. Tanıştığımızdan beri bunu bellemiştim kafamda. 1 sene çocuğumuz olmadı. Hastanelere gittik. Bende sadece Polikistik Over vardı ve hamileliğimi onun engellediğini düşündürdü doktorlar. Aşılama yöntemi bile düşünmüştük ki kızım bize “8 ay sonra geleceğim” demiş bile. Biz farkında değildik.
O gün hayatımda ilk defa diyetisyene gitmek üzere randevu aldım. 88,8 kg.’daydım. Hayatımda aldığım en yüksek kiloydu. Kararlıydım, zayıflayacaktım. Hem de hamile kalmadan zayıflamalıydım. Polikistik Over, kabızlık kilo almama en büyük etkendi.
Reglim her zamanki gibi gecikmiş ve üzerinden 1,5 ay geçmişti. Gerçi hiç zamanında regl olmadım ben. Regl düzenleyici doğum kontrol hapı kullanırdım. 8 Eylül’de “Hamile miyim?” acaba diye yine kan testi yaptırdım. Aşağı yukarı son 1 yıl hep; “Acaba hamile miyim?” diyerek geçti. Kızım 8 Eylül’de karnımda olmasına rağmen bize ben buradayım demedi. Kendini göstermedi şirinem. Hormon seviyem henüz yükselmemişti. Diyetisyene gittiğim gün olan 19 Eylül 2011’de diyetisyenin gelmesini beklerken şeytan dürttü tekrar ve bir kez daha kan tahlili yaptırdım. Diyetisyenin verdiği listeyi aldım, öğütlerini dinledim, diyet başlangıcım artık tamamdı. Doktorun odasından çıktım. Tahlil sonucumu 1 saat sonra alabileceğim söylendi. Bende hastaneden çıktım. Çıkmamla beraber burnuma kıymalı börek kokusu geldi. Sanki koku beni kendine doğru çekiyordu. Hastanenin yakınındaki börekçiye girdim hipnoz olmuş gibi. Vicdanım sızladı yememeliydim. Ama yedim. Hastaneye döndüm. Hiç umutlu değildim aslında çünkü 11 gün önce bir şey çıkmamıştı. Fakat gördüğüm bir rüya beni çok etkilemişti. 16 Eylül Cuma gecesi gördüğüm rüyada kuaför bir dostumun karnında elini ayağını görebildiğim bir bebek vardı. Nasıl görebildiğime şaşırmıştım. Kendimi çok garip ve farklı hissetmiştim uyandığımda. Sonra kendisini aradım, anlattım. O da; “Hadi hayırlı haberlerini bekliyorum” dedi. Neyse görevliden tahlil sonucumu istedim. O da çıkardı verdi. Ben herhalde pozitif olsa “Gözünüz aydın” der diye düşünmüştüm kendimce daha önce hiç başıma gelmediği için. Sonuca baktım değerlerim yüksek görünüyor. “Aman Allah’ım yanlış mı görüyorum?” diye bir sevinç çığlığı attım. Ağlayarak, koşarak merdivenleri çıktım. Herkes bana bakıyordu. Önce dahiliye, daha sonra emin olamamış gibi kadın doğum doktorunun odasına girdim. Dahiliye’ye kendimi kaybederek girmiştim. Dahiliye Doktoru halime bakarak, şaşkınlıkla “Hım, evet %90 hamilesiniz. Tebrikler.” dedi. Kadın Doğum Uzmanı “Evet. Hamilesiniz.” dedi. 1 ay+5 günlük hamileydim. O kadar mutluydum ki tarif etmem imkansız. Hayatımın en mutlu günü kızımın müjdesini aldığım gündü. O gün çok ağladım, secdelere kapandım, çok şükrettim, çok dualar ettim. O gün Rabbim’e verdiği bu nimetten ötürü en çok şükrettiğim gündür. Eşime; “Hastayım. Çok kötüyüm. Hemen gel.” dedim. Bir zıbın aldım. Bir de kızımın ağzından not yazdım. Eşim eve girdiğinde ben tuvalete saklandım. O odaya girince ben arkasından gizlice baktım. Yazdığım notu bitirirken yanına gittim. Ağlaştık, sarıldık, öpüştük. ”Şimdi bizim bir kızımız mı olacak?” dedi. Sürprizimin bozulmaması için elimden geleni yaptım ama ne numaralar… Eşimi fena korkuttum. Adam eve gelene kadar ne stres yaşamış. Avrupa Yakası’ndan Asya Yakası’na nasıl geldiğini bilememiş. Kötüyüm ben kötüyüm Sonra sevincimizi herkese sürprizler yaparak, milleti afallatarak paylaştık. Çok mutluyduk çok…
Hamilelik sürecim fena değildi. Yataklara yapışmadım. Mide bulantılarım 3 ay hat safhadaydı. İş yerinde tüm kokuları ayırt edebilme özelliğine sahip oldum. İş yerinde yer bulamayıp mutfaktaki çöp torbasına kustuğumu bilirim. Eşimin özenle sıktığı meyve suyunu içtikten sonra tamamını lavaboya kustuğumu da… Adamcağız iğrenmeden temizledi hiç unutmam. Hamileliğimin 5. ayından itibaren ciddi kilolar aldım. Kaburgalarım çok ağrıdı, bazen bacaklarım kasıldı. Son günlerimde penguenler gibi yürüdüm. İlk 4,5 ay tekme atmadı bizim kız. Huzursuz oldum, endişe ettim, üzüldüm. İlk tekmesini hissettiğimde dünyalar benim oldu. İçimde bir canlı yaşıyor, nefes alıyor Allah’ım ne müthiş bir duygu. Gün gün büyüyordu kızım. Eşim karnıma yapışıyordu, seviyordu, öpüyordu. Ne büyük mutluluktu, ne büyük lütuftu bu Rabbimizden bize. Kızıma Down Sendromu riski var dediler. Amniyosentez yaptırın dediler. Yaptırmadık. İnancımızdan ne gelirse Allah’tan dedik. Ama en başlarda 1 aylık zaman zarfında üzülmedik mi çok üzüldük. Bir süre ne yediğimizi, ne içtiğimizi bildik. Ama aştık Allah’ın izniyle bu süreci ve silkindik. ..
Kızımın cinsiyetini öğrendiğimde hiç şaşırmadım desem yeridir. Rabbim gönlüme göre verdi çok şükür. İlk kalp atışlarını dinlemek çok heyecanlıydı, ağladım. İçimdeki canlının, kızımın ayak sesleriydi sanki. Rabbime ne kadar şükretsem azdır bu nimetine. İsmini daha sonra Yaren Nur Nehir’e çevirdim. Daha sonra herkesin ve özellikle eşimin telkiniyle çok uzun olmaması adına Yaren Nur olarak karar verdim. “Nurlu Arkadaş”… Eşimin dayısı, kızımın koca dayısı (onlarda böyle deniliyormuş) kızıma “Nurlu Arkadaş” diyor ve bu çok hoşuma gidiyor…
21 Mayıs’ı 22’sine bağlayan gece… Garip duygularla, doğum yakın mı, acaba neler olacak, vs… her zamanki düşüncelerle uyudum. Sabah 5 gibi ezanın hemen sonrasıydı sanırım tuvalete kalktım, tekrar yattım. Tam uykuya dalacakken birden bir şeyler geldiğini hissettim. Kalktım baktım. Altıma çiş mi yaptım dedim kendi kendime. Hatta inanmazsınız kokladım. Çiş olmadığına kanat getirdim Ben ayağa kalkınca su gelmeye devam etti. Eşimi kaldırdım, o da şaşırdı; ”Annemi çağırayım baksın.” dedi. O gece kayınvalidem bende kalmıştı. Kızımın son hazırlıklarını yapmıştık Allah’tan. Tam her şey yeni bitmişti yani. Kayınvalidem de suyumun geldiğini söyledi. Benim için zaman bir an durdu. Şaşkınlaşmıştım. Hareketlerim yavaşlamıştı. Eşim de, ben de birer şakın ördektik. Kız kardeşim geldi; “Abla, sakin ol, hadi üzerini giydirelim.” hayal meyaldi sanki her şey…
Yola çıktık. Eşim, kayınvalidem, junior kaynım=küçük amcamız (kendisi 5,5 yaşında), kız kardeşim ve eşi… Enişte Bey arabayı kullandı. Eşim cesaret edemedi ki benden çok panikti. Deli gibi gittik. Hafiften sancılarım vardı. Sabah 06:10’ da hastanedeydik. Ebe hemşire kontrol etti; “3 cm. açılma var.” dedi. Kızım bana tekme atmayı hiç ihmal etmedi. Suyum bir yandan gelmeye devam ediyordu. Saat 12:30 ’a kadar normal sancı çektim. Hala açılma olmayınca suni sancı verdiler daha çok kıvrandım. Yürüdüm, yürüdüm… Ama değişen bir şey olmadı. Kızım da ara kontrollerde istenilen doğum pozisyonunda değildi. Kanalda ama ters duruyordu. NST’ ye bağladıkları an acayip bir heyecana kapılıyordum. O kalp atışlarını dinlemek, nasıl gittiğine dikkat etmek; “Ay yavaşladı sanki...” vs. endişelerim kayda değerdi. Duvarlara yumruk atacak duruma geldim. Ama bağırma, çağırma yok. Sadece son 2 saatte sinirlilik hali geldi bana. Yanımda kimsenin konuşmasını istemiyordum. Ses duymak istemiyordum. “Anne şu telefonunu kapat, sesini kıs” dedim. Sonra aldım kadının elinden kendim kıstım. Ben sadece kızımı istiyordum, ses istemiyordum. Doğumdan sonra da “Sizi kırdıysam özür dilerim.” demişim yarı baygın. Çok metanetliydim ve hep Rabbimden güç diledim, dualar ettim. Ailelerimiz hep hastaneye doluştular. Bir de biz kalabalık aileleriz. Kayınvalidem, annem, ablam, kız kardeşim ise devamlı benim yanımdaydı. Eşim mi doğurana kadar 4-5 defa yanıma anca geldi gitti. Uzaktan bakıştık. Adam dayanamıyor. Benden önce doğuracaktı.
Saat 16:30’da açılma 4 cm. oldu. 10,5 saatlik bir maratonun ardından Dr. Yeşim Hanım geldi tekrar ve tatlı sesiyle “Canım bak elinden gelen her şeyi sende yaptın, bende yaptım ama olmuyor. Bekledik ama açılma devam etmiyor. Bebek doğum pozisyonunda değil. Çok yıprandın. Tansiyonun fırlayabilir. Su iyice azaldı. Bebeği artık acilen almamız lazım.” dedi. Hayda… Ben de durumun farkında olarak kuzu kuzu “Tamam alın.” dedim. Ama fena acılar içerisindeydim. Eşimle vedalaştım öptü beni, “dayan aşkım, kızımız gelecek” dedi. Babam öptü ve gözümden iki damla yaş geldi. Herkes bana bir şeyler söylüyordu ama ben bende değildim. En son kendimi ameliyathanede bitkin sesimle yalvarırken hatırlıyorum, kendimden geçmişçesine; “ Ne olur bayıltın beni. Hemen alın kızımı. Neden başlamıyorsunuz hala? Lütfen, lütfen.” Karşıdan bir erkek sesi; “Başlıyoruz ablacım” dedi. Ve her yer karanlık…
Çok istememe rağmen normal doğum olmadı. Nasip böyleymiş demek ki. Odaya geldiğimde yarı baygındım. Aşağı indirilişim, yatağa yatırılışım vs. hiçbir şey hatırlamıyorum. Gözümü açtığımda çok güzel çiçeklerle bana bakan eşimi gördüm. Herkes odadaydı. Bizimkiler hastaneyi öyle işgal etmişler ki uyarmışlar onları. Eşim beni beklerken ağlamış, kızımı görünce ağlamış. Hele yavrum ilk muayenesini olurken çok ağlamış. Sonradan izledim nasıl ağladım anlatamam. İlk sorum; “ Kızım nerede? Güzel mi?” Kendime biraz daha geldikten sonra kızımı koynuma verdiler Allah’ım bir mis kokulu, bir sıcak, bir narin, çok tatlı. Kırmızı suratlı küçük ikizimle karşılaştım sanki. O günkü resimlerde falan gerçekten bende kendime çok benzetmiştim. Hayatımın enlerinden biri de kızımı kucağıma aldığım andı.
Annelik… Çok başka bir duygu. Hayat Yaren Nur ile yeniden başladı. Taptaze bir varlık. Benim güzeller güzelim. Annesinin minik sevgilisi. Rabbim isteyen herkese tattırsın bu duyguyu. Hem de bir zamanlar hiç çocuk istemeyen biri olarak bu duyguya doyamıyorum. Resmen çocuk delisi oldum. Şimdiden 2. bir meleği düşünüyoruz. Soruyorum evlat kokusu kadar güzel bir koku var mı bu dünyada? Ben olamaz diyorum.
Benim meleğim hayatımıza hoş geldin. Şükürler olsun Yüce Kavuşturan’a…

Seni ömür boyu koşulsuz sevecek olan annen…

Herşeyi o kadar detaylı ve güzel anlatmışsın ki hiç sıkılmadan heyecanla okudum hikayeni...okurken bütün duyguları yaşadım aşk,heyecan,üzüntü ve yarennurla gelen sonsuz mutluluk:16:kendimi bi filmin içindeymiş gibi hissettim:) Allah mutluluğunuzu daim etsin inş
 
Son düzenleme:
Canım benim çok duygulandım ve bir çırpıda okudum,imla mimla hakgetire..Boşverdim imlayı çünkü o kadar kaptırmışım ki hikayene...Çok güzel bir tanışma,kavuşma ve buluşma olmuş gerçekten.ALLAH MUTLULUĞUNUZU DAİM ETSİN...
 
kızlar beykozun verdiği linktekileri okurken bizim başımıza gelen olayı sizle paylaşmak geldi içimden:))

24 nisanda nişanlanmıştık. 1 hafta sonra 1mayıs tatili vardı eşimle kaçamak yapalım dedik. şirinceyi duymuşunuzdur orada eski rum evleri vardır yer ayırttık. annemlere ben arkadaşlarımda kalıcam deyip gittik. gündüz gezdik akşam yemek yiyip odamıza geldik. eşim kapının kilidi bozuk kilitlenmiyor şunun arkasına bir sandalye isteyelim dedi bende aman kim girecek evde 3 tane oda var zaten dedim . şirince şaraplarıyla ünlüdür şarabımızı aldık. odada küçücük ama şöminesi var bir güzel yaktık onuda. tabi romantik saatler:)) o arada yan odada kalabalık bir grup var deli gibi kahkahalar atıyorlar işimiz var bunlarla dedim. gece 12 yi geçti yatalım dedik. eşim tam yatağa giriyordu, bende yatağın kenarında 1,5 litrelik suyu ağzıma dikmişken kapı açılıp içeri sarhoş bir kız dalmazmı tabi ben ağzımdaki suyu püskürttüm kız bir çığlık attı eşim noluyoz diye bağırır:)) diğer odadan hemen arkadaşları geldi kızı aldılar tabi benim sinirlerim bozuldu ölüyom gülmekten:)) tabi özür dilemeler filan kapattık kapıyı benim kociş sana dedim koyalım kapının arkasına birşey bak gördünmü diye kızıyor bana. aman ne var ne gördükü kız diye gülüyom tabi 1 saat önce dalsaydı odaya fena basacaktı bizi o zaman gülemezdim herhalde:)) sabah oldu kahvaltıya terasa çıktık gruptan başladı gülüşmeler. yazık kızın başı önünde hiç kaldırmıyor, eşimde sırıtma yürü deyip itekliyor beni:)) eşim o yüzden evde birileri varken olsun orduevlerinde kaldığımızda olsun muhakkak kontrol eder kapıları fobi oldu adamda:))
 
daha kimsecikler yazmamış.ilk doğum hikayesi bana nasipmiş demekki.
öncelikle herşeyin başından başlamak istiyorum.bundan 4-5 sene önce 2007 kasım ayında eşimle tanıştık.onun yoğun uğraşları sonucunda tanışmayı kabul ettim.tanıdıkça sevdim eşimi,anlaştık evliliğe karar verdik.ancak ailem kültür farklılığından dolayı vermek istemediler.ben öyle çıkıp dışarlarda buluşan tipten değildim.sadece telefonla konuşuyorduk ve evimizin önüne gelince camdan görüyorduk birbirimizi.çok uğraştım aileme kabul ettirmek için ama onlarında korkuları vardı istemediler.çok zorluk çektim bi yandan eşimi göremiyor bi yandan ailemle sorunlar yaşıyodum.öyle böyle derken biraz tatsız bi şekilde vermeye razı oldular.yüzüklerimiz takıldı ama herşey cenaze havasında ben zaten o kadar zayıflamıştım ki ne elbisem üstümde güzel duruyodu ne de ben nişanlandığıma can-ı gönülden sevinebiliyodum.çok şükür zamanla damatlarını sevdiler.haftada bir görüşüyorduk.derken nişanlımın askere gitme zamanı geldi.çok zor oldu benim için kavuştum derken ayrılmak!!! gel zaman git zaman 2 sene nişanlı kaldık.askerden gelince 2 ay sonra evlendik.
çok seviyoduk birbirimizi en çok ta eşim.ama evlenince değişmiti sanki.bana hiç zaman ayırmıyordu ev geçindirmekten mi bilmem ama eski ilgisini göremedim hiç...evliliğimizin üstünden bir sene kadar geçti,çocuk sahibi olmaya karar verdik.kullandığım doğum kontrol hapını bıraktım ve bi ay sonra hamile kaldım.adetim gecikince hemen test aldım iki çizgiyi gördüm ve kızımla yoloculuğumuz başladı.
eşime haber verdim o da çok sevindi.annem babam kardeşlerim herkes çok mutlu oldular.
kızım beni hiç üzmedi ne midem bulandı,ne dayanılmaz ağrılarım.ne varis hiçbişey olmadı.testler,tahliller derken 9. ayımıza geldik.
37+5 te kontrolümüz vardı.ondan bir gün önce eşim ve ailesiyle sahile pikniğe gitmiştik.orda eşimle bayağı bi yürüdük.ertesi gün kontrole gittim.dr. 2 cm açılmam olduğunu,sancı kanama su gelirse hemen gel yoksa bir hafta sonra kontrole gel dedi.o sevinçle annemle eve geldik.içim kıpır kıpır sanki bugün gelcek.ama ortada hafif sancılardan başka sancı,belirti yok.neyse akşam oldu eşim geldi kaynanamlar bizde.onlara hizmet ediyorum durmadan bi tabak koymaya yardım eden yok.çok üzdü beni eşim hamileliğimde beni hiç mutlu etmedi,değişen psikolojime yardımcı olmadı,beraber gezmelere gidemedik...
neyse beni durduğum yerde ter basıyo ama nasıl ter.kaynanam bi kanepeye kaynatam bi kanepeye uzanmış ben koltukta adet sancısı çekiyorum.atlet bile giymemişim şıpır şıpır ter boşalıyo içimden.neyse saat 1 gibi oldu.yatmaya hazırlanıyorum.pijamalarımı giyerken kızımla bayağı bi konuştum.yavrum hadi gel,ne zaman geleceksin,seni çok özledim,kavuşmamıza az kaldı falan.kızımda tekmelerle karşılık verdi.o gece bayağı bi duygu yüklü yatağa geçtim.eşime uyuma benim hiç uykum yok dedim.baktım uyuyacak dedim ben sanki doğurcam uyuma.neyse o uyudu.beni uyku tutmuyo bi yandan ter boşalıyo bi yandan sancılar vuruyor.dakika tutmadım ama 5 dk.da birdi sanırım çünkü araları çok kısaydı sancıların.ben böyle yatakta sancıyla kıvranırken birden sıcak bi su aktı altıma kaçırdım sandım.tuvalete gittim kanla karışık su akmış.eyvah dedim ben doğuruyorum.ama belki sadece nişandır deyip tekrar yattım.bu sefer daha fazla sıcak su geldi.hemen ışığı yaktım eşimi uyandırdım kalk suyum geliyo dedim.elim ayağıma dolaştı elbisemi zar zor giydim her yerimden su akıyo.eşime kalk diyorum o bi sakin ol diyo.kalk dedim nasıl sakin olayım doğuracak olan benim.hemen annemleri aradım.anne benim suyum geliyo çabuk gelin dedim.komşunun arabasıyla geldiler.eşimde üstünü giydi çantalarımızı aldık.hastaneye gittik.muayene ettiler 3 cm açıklık olmuş sabahtan bu yana.nst ye bağladılar.sonra burda yer yok başka hastaneye gidin dediler.biz de direkt zeynep kamile gittik.orda işlemler yapıldı aynı muayene falan,yatışım yapıldı.annemlere Allahaısmarladık ettim.eşim asansöre kadar benimle geldi ondan güzel sözler moral bekledim baktım bişey demiyo hadi sen git dedim.öptüm allah yardımcın olsun dedi,gitti.beni sancı odasına götürdüler.bi gittim herkes bağırıyo korktum biraz belki de sancım ondan kesildi.sabaha kadar nst ye bakıldı.uyumaya çalıştım uyuyamadım.sabah mueyene olduk 4 cm.açıklık olmuş suni sancı verdiler.aman Allahım o nasıl bi sancı sökmek istedim.sancının nereye vurduğu belli değil nefes aldırmıyo derin nefes alıp vermeye çalışıyorum çok zordu o sancılardan ölcem sandım.ağzım dilim kuruyo su verin diyorum olası sezeryan durumunda su içmemek lazımmış.tuvalete gidicem dedim gittim.o kadar susamıştım ki hayatta hiç yapmayacağım şeyi yaptım tuvaletten su içtim tekrar yattım yatağa.açıklığa baktılar 6 cm.yine o müthiş sancılar ben ölüm döşeğinde gibiyim.dua ediyorum felak,nas...rabbim kızıma kavuştur şu ağrılar bitsin.annem geldi gözümün önüne 4 çocuk... annem dedim hakkın ne çokmuş o yüzden benim cennetimi rabbim ayklarının altına koymuş...
tekrar alttan muayene açıklık 8 cm.hiç bağırmadım halimde kalmamıştı zaten sadece doktor bey lütfen yeter artık beni doğuma alın gözüm kararıyo ölüyorum dedim.az kaldı dediler 4-5 saat sancı çektim.6 cm.e kadar çok geç açıldı 10 dk.sonra büyük tuvaletim gelir gibi oldu ama o ne ağrı kasıklarım bi yandan makatım bi yandan vajina bi yandan ağrıyor.oralarıma bi ağırlık çöktü bebek geliyo dedim sesim çıkmıyo ama yanımda stajyer bi kız vardı çok iyiydi hep destek oldu onun elini tuttum bebek geliyo dedim dr.ları çağırdı baktılar 10 cm.doğumhaneye götürdüler ağrıdan gözümden yaşlar akıyo.zar zor girdim doğumhaneye.çatala çıktım sancı gelince ıkın dediler ama ne mümkün.ıkındım kısa olmuş kafası gelmiş gitmiş.korktum kızıma bişey olmasın diye tuvalet yapar gibi tüm gücümle onun çıkışına kadar ıkındım kafası çıkınca diğer yerleri su gibi kayıp çıktı zaten.ınga ınga diye ağlıyo.yanağıma koydular ellerini öptüm.ben nasıl ağlıyorum.durdurana aşkolsun.öyle bi boşalmışım ki.inanılır gibi değil içinizden bir canlı çıkıyor ve siz bunu görüyorsunuz o ana kadar bebeğimin olacağı rüya ve yalan gibi geliyodu ama oldu işte tüm gerçekliğiyle ağlıyordu.dr.lar tarttılar 2.760 gr. 49 cm. yavrum.26.04.2012 11:32 de dünyaya geldi kızımmmmm.tartıdaki kağıdı sımsıkı tutmuş bırakmıyor.sonra onu muayene etmeye götürdüler.benimde dikişlerim atıldı.3 dikişim var.dr.lar bi daha doğurursan yine buraya gel bi de ilk doğumun iki dakikada doğurdun seni profosyönel gebe ilan ediyoruz dediler.beni yatağa aldılar bişeyler yedim 1 saat sonta yavrum geldi emzirdim ama süt yok.kontroller yapıldı.yukarı odaya götürdüler.saat 11.32 de kızım mina tuana 'm doğdu.saat 1 ile 3 arası ziyaretçi saatinde ailem geldi.annemin gözleri doldu küçük anne dedi benimde gözlerim doldu.o an annemi o kadar iyi anlamıştım ki hayatımda anlamadığım kadar.. sarıldım sımsıkı.eşimde öptü kızımıza baktılar küçücük..çiçek almışlar.
bi gece hastanede yattık kızımla.hiç sütüm yoktu nasıl ağlıyo yavrum o ağladı ben ağladım elimden bişey gelmiyo mama ver dediler istemedim.ama sütün yok kilo kaybeder dediler ağlaya ağlaya biraz verdim.ertesi gün hastaneden çıktık evimize geldik.kabuslarım başladı.kaynanam ne yemek yapmış ne bişe.geldim açım,sütüm yok.annem bi daha eve gitti bana yemek getirdi yedirdi.ılık bi duş aldım 2.gün sütüm geldi.yanımda kaynanam kalıyo ama bana hiç bakmıyo.annem taaa evden yemek yapıp getiriyo kaynanam benden çok uyuyo,yatıyo bide gözü annemin getirdiklerinde.annem olmasa açlıktan ölcem,kızımda sütüm yok :(((
3-4 gün annem bana yemek getirdi yedirdi kaynanam anneme demezmi yemek yaptınmı.annem ben kızıma getiriyorum sen bunun yanında kalıyosun yapsana dedi.anneme küsmüş anemde kızım ben gidiyorum dedi.annem gidince yanıma geldi yemek yiyodum demezmi ben açım cinlerim tepeme bindi.napiyim bende açım annem getiriyo yediriyo git buzdolabından bişeylerye dedim.diyo yemek yok e yap o zaman dedim yanıma niye geldim bana nasıl bakıyosun bakmadığın gibi annemden yemek bekliyosun ayıp ben lohusayım dedim.bana ne dedi çok zoruma gitti. ben yemek yapamam dedi 3 gün oldu yeter yattığın kalk herkes doğuruyor.sinirimden ağladım.bana annem bakacaktı sana gel bana bakmı dedim.işe yaradığın bile yok bide kalkıp ben yemek yapacakmışım.eşime dedim ben anneme gidiyorum.niye dedi rahat değilim dedm.kendi evinde nasıl rahat değilsin dedi annen bana bakmıyo bide kalk diyo dedim.yetmiş yaşındaki kadından ne bekliyosun dedi(ki annesi 60 yaşında anca var ve çoooook dinç).artık o kaynanam ne dediyse bana annen bi daha bizim eve gelmesin dedi.annem ona kadar yardım ettiki hem bu bebek konusunda hem annesindan çok düşünürdü onu.bende gelmiyorum dedim.defol git gelme dedi.psikolojimi mahvettiler Allaha havale ettim.hakkımı helal etmicem ikisinede.şuan annemdeyim çok iyi bakıyo banada torununada.ama eşim aramadı dün izinliydi gelmedi.kıymetimiz bu kadarmış bu zor günlerimde yaptığına bak.gizli gizli ağlıyorum annem bilmiyo bunları.onlar görmeden ağlıyorum.kızıma bakıp rahatlıyorum teselli buluyorum.Allah kimseye yaşatmasın.lohusayken bunları yaşamaktan korkuyodum ama yaşıyorum işte.
inşallah sizler de kolayca doğar evinize mutlulukla gider eşinizle yavrularınızın mutluluğunu yaşarsınız.

inanın çektiğim acılar kızımın doğduğunu görür görmez bitti.şu minik yavrum herşeye ama herşeye değer.onun o kokusu,uyuyuşu,gülüşü benim mutluluğum.cennet kokulu kızım seni çok seviyorum annemmmm.............

yeni okudum hikayeni çok etkilendim üzüldüm ailemede okudum yaşadıkların gerçekten çok üzücü ama yinede şükret bebeğini sağ saglim kucagına almışsın hiç alamayanlarda var ben 25 yaşındayım 3 yıldır evliyim ve çift rahim sorunum yüzünden 3 senede 3 bebegim düştü hemde 3üde 6 aylık oluyor ve içimde ölüyor tam varlığına alışıyorum tekrar kaybediyorum ya benim gibi olsaydın ne olucaktı şükret haline ve ben yine hamileyim 5 aylık ve yine kaybetme korkusundan uykularım kaçıyor ne olur üzme kendini şimdi durumunu çok merak ediyorum kızın nasıl umarım eşinle aran düzelmiştir
.
 
Back
X