taziyeye gittik geldik. annem yemek yaptı. yengesi "ne zahmet ettiniz, niye bu kadar yoruldunuz" dedi durdu. zaten dayılar ve yengeler genel olarak etliye sütlüye karışmayan, uyumlu, naif insanlar. sıkıntılarımızı da bi yengelerle yengenin birinin kızları biliyor.
bu arada bu yengeler de beni kollar bi anlamda, onlar da "gelin" statüsünde ya, o yüzden ellerinden geldiğince yol yordam göstermeye çalışıyorlar.
yengesi söyledi işte bi şeyler, "en geç pazartesi gel, salıya kalma" dedi, ki biz pazar gideceğiz muhtemelen, "hiç öyle çekinme, senin utanacağın bi durum yok, yaptığın bi yanlış yok, öyle davran" dedi, "sen cuma burdaydın ya, onların yüzlerini ağarttın" dedi, öyle şeyler yani.
son durum böyle.
sevgilim bana küsmüş, cuma durumu gördüğüm halde cumartesi pazar annesini arayıp sormamışım. "sözlümken sen bile benim telefonlarımı açamıyordun, annen zaten 5 dakika oturmuyor, niye bi de ben arayıp rahatsızlık vereyim" dedim. ben rahatsızlık vermemek için aramıyorum ama onlar umursamadım olarak algılıyor sanırım. sevgilim hala benden kaçtığı için konuşamıyoruz şimdilik.
bugün kayınvalidemle kayınpederimi aradım, dayısının kızını da aradım. konuştuk biraz. kayınpederden de ayak üstü fırça yedim, "sesin donuk geliyor, öyle olmasın" diye. kendince özür dilemeye çalışıyor, "kırgınlık olmasın"a getiriyor sanırım.
durumu bilenler, bundan sonra düzeleceğini düşünüyor.
cumartesi dönüyorlar, orda olmalı mıyım bilmiyorum. pazar annemlerle gideceğim, annem perşembe de gideriz diyor ama ben salı da yalnız gitmeyi düşünüyorum.
zormuş yani bu aile işleri. cuma o konuşmayı yapmamış olsak, "ben yalnız gitmeyeyim, bi de benimle ilgilenmesi gerektiğini düşünüp o sıkıntının içinde benimle uğraşmasın" derdim. ama şimdi beni orda görmek istediğini biliyorum. bi de gerçekten bi insan kendi acısının kendi kalabalığının içinde tanınıyor. gidip görmem gerektiğini düşünüyorum. bana nasıl davranılıyor onu gözlemlemem gerekiyor gibi geliyor.