O
ofof23
Ziyaretçi
- Konu Sahibi ofof23
- #1
(Ruhum, beynim benliğim allak bullak, bu karışıklıktan sözler
çıkmıyor sadece beynimden geçiyor, ağzımı açtığımda herşey
karışıyor hayatım gibi, acaip bir yaşanmışlık gibi her sözdeki
anlam yerli yerine gelmiyor, bende bir alıntıyla paylaşıyorum
dile dökemediklerimi.. Noktaların olduğu yerde aslında başka
bir isim var karışıklığımı herşeyimi aynı yaşamış insanın..ben
boşluk bırakıyorum, hayatımdaki gibi...ufak eklemeler yaparak)
****
Susmaktan da, konuşmaktan da çok yoruldum.
Hayal edip sabretmekten de öyle.. Hele hak etmediğim acılardann
ölesiye yorgunumm.. Artık bildiğin sesler hatırına konuş dilim…
Vakit gecenin yarası… Gözümü açtım aydınlık niyetinde. Gündüzlere
sığmayınca, geceyi kabullenir oldum. Gecenin en karanlık yerinden
yarınlara aydınlıklar biriktirmekti amacım. Aydınlığı gecenin zifiri
karanlığından biriktirmek, yarınlarıma aydınlık ekmekti.
Ve geleceğimin portresine kara bir çerçeve biçtim. Sen biçtin aslında.
Bir ölümün ardından tutulan yaslara hep siyah eklenirdi. Ölü siyahla
uğurlanırdı. Ben hangi yanımı öldürmüştüm, hangi yanımı her gün
öldürdüm de bu denli siyaha büründüm? Oysa tüm bildiğim siyahlar
aynı beyazla kurşunlanıyor. Ve cesedi hep beyazı gölgelenmiş bir
kefenle son buluyor.
Bir bir yok oluyorum. Yokluğum giderek “faili meçhul”lere sığınıyor.
Kalabalık bir sokak ortasından, günün en aydınlık anında vuruluyorum;
ama nedense tutanaklarda sadece “faili meçhul” kalıyorum.
Pılımı pırtımı toplayıp saniyelerin gözüne çarpıyorum hece hece yalnızlığı.
Zamanı öldürmeye yelteniyordu içimdeki akrep.
Oysa yirmi dört saatten yirmi dört yaraya ulamıştım dünyamı.
Yirmi dördü de içimi yaktı…
Bir bedende bir düzineyim H.............. Bir ruhta bin… Oyuncaklarla
yaşama gülümsemek için geç bir zaman artık. Şimdi cümlelerle oynuyor
beynim. Bu oyunda hep düşüp kalkıyorum. Her yanım yara bere…
Her yanım vurgun… Tehlikeli bir oyunda ölüm kalım savaşı vererek
mutsuzluk diziyorum. Dizgim hatalı, harflerim kırık…
Kelimelerimin kapısı aralı… Her an yazıya dönüşmeyi bekliyor içimdeki
ses. Ne konuşacak kadarım ne de susmaktan yanayım ................…
Kendime tek muhalifim ben. Tezatlardan tezat beğenmem kendime.
Kendim varken en karşımdaki bile yandaşım olur. Bana karşı ben
savaşından ölüm aklar beni. Ki hangi yanımı tutsam ölümün kucağıdır
zaten. Bir savaşsa yamaçlarımdaki, biri yok olmalı biri kalmalı…
İkisi de benim… Bana karşı ben… Ya ben ölücem ya da yine ben…
bir yanım sadece sağ çıkacak bu mübarezeden. Ölüm ardında, ölüm
tadından koşturup duruyorum ............... Yok, mu musalla suretindeki
kelimelerden tabut ören?
Anlamı uzun olan bir cümle bulanıklığıyım.
Hangi kelime beni özetleyebilir ki? Hangi dil lisanımı konuşur?
Ne demeliydi ki içim bunca yanmışlığı üzerine? Herkese ve her şeye
rağmen yalnız değilim yalanının ardına saklanıp koyu bir yalnızlığı
yudumladığında, ne söylemeliydi?
Onca acıyı dem tutturan hayatına mı kızmalıydı? Ya da bitmez
tükenmez ağıtları mı diline dolamalıydı? Kimden başlamalıydı ağıt
yakmaya? En suçlusu kimdi bozulan hayatımın?
En suçlusu gidenler miydi? Gitmeyip acı çektirenler mi? Yoksa gitmeyip
bir hayal bir düş uğruna acı çeken ben mi? Bir bilinmezlik üçgeni
arasından oradan oraya savruluyorum ................
Kendime sorduğum soruların bile cevaplarını bulamıyorum.
Aşikâr değilim. Hafi bir ömrün kalıntılarını taşıyorum. Yine ben mi
suçluyum ........... Yoksa tüm konuşmalarımı çalıp bana sadece susmayı
bırakanlar mı? Payıma bir son yazılmış. Ne kadar didinsem boş ............
Öyle geçti ki vakit. Sen bile kurtaramazsın artık beni. Sen bile yarama
merhem olmazsın H............ Sen bi-le…
Oysa hep sendendi acılar. Yokluğunla varlığın arasında sürüp giden
ömrüme. Bir yok olup bir de var olduğunu ispatlamak adına yollara
düşmüştüm...düşlerim için..
Yoruldum adına düşler biriktirmekten. Yorulmakmı..ben öldümm..
Harflerin kalemime dolanmasın artık… Ki adımı unuttum adını
yazmaktan… Yorgunum ..........… Sana susmayı kabullenecek kadar…
Geç bir zaman. Artık düşme satırlarıma. Ki sen satırlarıma düştükçe
ben acılara düşüyorum… Ki sen yazılınca ben siliniyorum…..
çıkmıyor sadece beynimden geçiyor, ağzımı açtığımda herşey
karışıyor hayatım gibi, acaip bir yaşanmışlık gibi her sözdeki
anlam yerli yerine gelmiyor, bende bir alıntıyla paylaşıyorum
dile dökemediklerimi.. Noktaların olduğu yerde aslında başka
bir isim var karışıklığımı herşeyimi aynı yaşamış insanın..ben
boşluk bırakıyorum, hayatımdaki gibi...ufak eklemeler yaparak)
****
Susmaktan da, konuşmaktan da çok yoruldum.
Hayal edip sabretmekten de öyle.. Hele hak etmediğim acılardann
ölesiye yorgunumm.. Artık bildiğin sesler hatırına konuş dilim…
Vakit gecenin yarası… Gözümü açtım aydınlık niyetinde. Gündüzlere
sığmayınca, geceyi kabullenir oldum. Gecenin en karanlık yerinden
yarınlara aydınlıklar biriktirmekti amacım. Aydınlığı gecenin zifiri
karanlığından biriktirmek, yarınlarıma aydınlık ekmekti.
Ve geleceğimin portresine kara bir çerçeve biçtim. Sen biçtin aslında.
Bir ölümün ardından tutulan yaslara hep siyah eklenirdi. Ölü siyahla
uğurlanırdı. Ben hangi yanımı öldürmüştüm, hangi yanımı her gün
öldürdüm de bu denli siyaha büründüm? Oysa tüm bildiğim siyahlar
aynı beyazla kurşunlanıyor. Ve cesedi hep beyazı gölgelenmiş bir
kefenle son buluyor.
Bir bir yok oluyorum. Yokluğum giderek “faili meçhul”lere sığınıyor.
Kalabalık bir sokak ortasından, günün en aydınlık anında vuruluyorum;
ama nedense tutanaklarda sadece “faili meçhul” kalıyorum.
Pılımı pırtımı toplayıp saniyelerin gözüne çarpıyorum hece hece yalnızlığı.
Zamanı öldürmeye yelteniyordu içimdeki akrep.
Oysa yirmi dört saatten yirmi dört yaraya ulamıştım dünyamı.
Yirmi dördü de içimi yaktı…
Bir bedende bir düzineyim H.............. Bir ruhta bin… Oyuncaklarla
yaşama gülümsemek için geç bir zaman artık. Şimdi cümlelerle oynuyor
beynim. Bu oyunda hep düşüp kalkıyorum. Her yanım yara bere…
Her yanım vurgun… Tehlikeli bir oyunda ölüm kalım savaşı vererek
mutsuzluk diziyorum. Dizgim hatalı, harflerim kırık…
Kelimelerimin kapısı aralı… Her an yazıya dönüşmeyi bekliyor içimdeki
ses. Ne konuşacak kadarım ne de susmaktan yanayım ................…
Kendime tek muhalifim ben. Tezatlardan tezat beğenmem kendime.
Kendim varken en karşımdaki bile yandaşım olur. Bana karşı ben
savaşından ölüm aklar beni. Ki hangi yanımı tutsam ölümün kucağıdır
zaten. Bir savaşsa yamaçlarımdaki, biri yok olmalı biri kalmalı…
İkisi de benim… Bana karşı ben… Ya ben ölücem ya da yine ben…
bir yanım sadece sağ çıkacak bu mübarezeden. Ölüm ardında, ölüm
tadından koşturup duruyorum ............... Yok, mu musalla suretindeki
kelimelerden tabut ören?
Anlamı uzun olan bir cümle bulanıklığıyım.
Hangi kelime beni özetleyebilir ki? Hangi dil lisanımı konuşur?
Ne demeliydi ki içim bunca yanmışlığı üzerine? Herkese ve her şeye
rağmen yalnız değilim yalanının ardına saklanıp koyu bir yalnızlığı
yudumladığında, ne söylemeliydi?
Onca acıyı dem tutturan hayatına mı kızmalıydı? Ya da bitmez
tükenmez ağıtları mı diline dolamalıydı? Kimden başlamalıydı ağıt
yakmaya? En suçlusu kimdi bozulan hayatımın?
En suçlusu gidenler miydi? Gitmeyip acı çektirenler mi? Yoksa gitmeyip
bir hayal bir düş uğruna acı çeken ben mi? Bir bilinmezlik üçgeni
arasından oradan oraya savruluyorum ................
Kendime sorduğum soruların bile cevaplarını bulamıyorum.
Aşikâr değilim. Hafi bir ömrün kalıntılarını taşıyorum. Yine ben mi
suçluyum ........... Yoksa tüm konuşmalarımı çalıp bana sadece susmayı
bırakanlar mı? Payıma bir son yazılmış. Ne kadar didinsem boş ............
Öyle geçti ki vakit. Sen bile kurtaramazsın artık beni. Sen bile yarama
merhem olmazsın H............ Sen bi-le…
Oysa hep sendendi acılar. Yokluğunla varlığın arasında sürüp giden
ömrüme. Bir yok olup bir de var olduğunu ispatlamak adına yollara
düşmüştüm...düşlerim için..
Yoruldum adına düşler biriktirmekten. Yorulmakmı..ben öldümm..
Harflerin kalemime dolanmasın artık… Ki adımı unuttum adını
yazmaktan… Yorgunum ..........… Sana susmayı kabullenecek kadar…
Geç bir zaman. Artık düşme satırlarıma. Ki sen satırlarıma düştükçe
ben acılara düşüyorum… Ki sen yazılınca ben siliniyorum…..