Çocuk Hastalıkları Bebek hastalıkları

Bebek Hastalıkları, diş çıkarma, bebeklerde kusma, bebeklerde ishal, bebeklerde uyku düzensizliği

Cicilikiz

Popüler Üye
Kayıtlı Üye
24 Ağustos 2009
1.972
10
48
Bebekler doğar, hasta olur ve büyür. Çünkü onların bünyesi çok hassas ve biz yetişkinler gibi değiller. Hastalanarak hayata karşı dirençli olurlar. Bir takım hastalıklar vardır. Bebeklerin geçirdiği, bebek hastalıkları, şimdi o hastalıklara karşı nasıl önlem almalıyız;



Bebek ve Hastalıklar : Burun Problemleri
Bebeklerin burnu sık sık tıkanabilir. Burun tıkanıklığını geçirmenin en iyi yolu, burna tuzlu su (serum fizyolojik) damlatmaktır. Burun damlasını damlatmak için bebeğinizi sırtüstü yatırıp başını arkaya eğin. Kolunuzla ya da gövdenizle de kollarını tutun ya da birisinden yardım isteyin. İlacı yavaşça her iki burun deliğine sırayla damlatın.

Ayrıca bir burun aspiratörü kullanarak da bebeğinizin burnunun içindekileri kolayca temizleyebilmeniz mümkündür.
Burun Kanaması
Bebeğinizin burnuna gelen bir darbe, sert bir şekilde sümkürmesi ya da burnunu karıştırması sonucu burun kanaması olabilir. Ayrıca bebeğinizin burun damarlarının ince olmasından dolayı veya yazın burun kanallarının kurumasından dolayı da gerçekleşebilir.
Burun kanaması esnasında bebeğinizin başını öne eğerek burun kemiklerinin altından parmaklarınızla burun deliklerini mandal gibi sıkıştırın ve 10 dakika bu şekilde bekleyin. 10 dakika sonra eğer kanama durmamışsa 10 dakika daha aynı işlemi yineleyin. Çok soğuk suyla ıslatılmış bir bezi ya da buz torbasını da burnunun üzerinde tutabilirsiniz. Kanama durmuşsa burun deliklerinin içi hariç bebeğinizin burnunu ıslak bir pamukla silebilirsiniz.
Eğer kanama yarım saatten fazla aynı şekilde devam ediyorsa ya da sık sık kanıyorsa doktorunuza danışmalısınız.
Kulak Problemleri
Kulak yolunun derininde kulak zarı bulunur. Kulak zarı, ses dalgaları geldiğinde titreşen ince bir zardır. Orta kulak, kulak zarının arkasında bulunan ve hava ile dolu bir boşluktur. Kulak zarı titreştiği zaman orta kulak boşluğundaki küçük kemikçikler de (örs, üzengi, çekiç) titreşir ve sesi iç kulağa iletir. İç kulakta sesi beyine ileten sinirler uyarılır. Orta kulak ile burnun gerisindeki geniz arasında, östaki tüpü adı verilen küçük bir kanal bulunur. Östaki tüpünün görevi, orta kulak boşluğundaki havanın basıncını dış ortamdaki atmosfer basıncı ile eşitlemektir. Esnerken veya yutkunurken kulaktan gelen sesler, bu basınç eşitleme işlemine aittir.



Küçük çocuklarda en çok görülen rahatsızlık kulak iltihabıdır. Kulak iltihabının çoğunluğu da dış kulak ve orta kulak enfeksiyonları ile kulakla boğazı birleştiren kanalın tıkanması oluşturur. Bu enfeksiyonlar eğer zamanında tedavi edilmezse, ilerde tehlikeli olabilirler. Kulak ağrısı belirtileri; aşırı duyarlılık, iştahsızlık ve ateştir.
Dış Kulak İltihabı Dış kulak yolunu döşeyen deride ortaya çıkar. Çocuğunuzun klorlanmış suda çok kalırsa veya kulağına yabancı bir cisim sokup kulak derisini çizerse bu dış kulak iltihabına yol açabilir. Belirtileri; üzerine yattığında kulağı ağrısı çekmesi, dış kulak kanalında kızarıklık, kulaktan akıntı gelmesi ve kulak içinin kaşınmasıdır.
Orta Kulak İltihabı (Otitis Media)
Akut otitis media, kulak zarı arkasındaki orta kulak boşluğunun iltihabıdır. Çocuklarda östaki tüpü erişkindekinden daha kısadır ve bu nedenle mikropların burundan orta kulağa ulaşması daha kolaydır. Bunun sonucunda orta kulakta iltihap sıvısı birikir; sıvının yaptığı basınç ağrıya ve kulak zarının titreşememesine neden olur. Bu nedenle orta kulak iltihabı sırasında bir miktar işitme kaybı meydana gelir. Uygun ilaç tedavisi ile bakteriler öldürüldüğünde orta kulaktaki sıvı da ortadan kalkar ve işitme düzelir.
Akut orta kulak iltihabı, çocukluk çağının sık görülen bir hastalığıdır. Üç yaşına kadar olan çocukların 2/3′ü en az bir kez orta kulak iltihabı geçirmektedir. Akut orta kulak iltihabının tedavisi antibiyotiklerle yapılmaktadır. Etkili antibiyotik tedavisi yapılsa bile, çocukların %40′ında 3-6 hafta daha orta kulakta iltihaplı olmayan bir sıvı kalmakta ve daha sonra düzelen, hafif derecede işitme kaybına neden olabilmektedir.
Sık üst solunum yolu enfeksiyonu geçiren çocuklarda orta kulak iltihabı da sıktır. Bu nedenle, çocuk yuvalarında olduğu gibi kalabalık ortamlara ilk kez girmeye başlayan çocuklarda ,özellikle ilk iki yıl içinde, soğuk algınlığı ve kulak problemlerine daha sık rastlanır.
Orta kulak iltihabının başka türleri de vardır. Efüzyonlu otitis media (seröz otitis media), altı haftadan uzun süreli orta kulakta sıvı bulunmasıdır. Bunun nedeni, bazı çocuklarda akut otitis media geçirmemiş olmalarına rağmen östaki tüpünün orta kulağa hava götürme fonksiyonunu yapamamasına bağlıdır. Eğer iltihap uzun sürerse orta kulakta ve kulak zarında hasar meydana gelebilir ve kulak zarında iyileşmeyen bir delikten sürekli akıntı başlar. Buna kronik otitis media adı verilir. Bu tür orta kulak iltihaplarının tedavisi bir Kulak-Burun-Boğaz hastalıkları uzmanı tarafından yapılmalıdır.
Belirtiler ve Bulgular :
Büyük çocuklar kulakta dolgunluk hissi, ağrı ve işitme kaybı şikayetlerini ifade edebilirler. Küçük çocuklarda ise şilk belirtiler huzursuzluk, uyku bozukluğu veya iştahsızlık olabilir. Her yaştaki çocukta ateş olabilir.
Bu belirtiler genellikle burun akıntısı ve öksürük gibi orta kulak iltihabına eşlik eden üst solunum yolu enfeksiyonu şikayetleriyle birlikte bulunur. Şiddetli orta kulak iltihaplarında kulak zarında delinme meydana gelebilir. Bunun sonucunda orta kulaktaki iltihap kulak yolundan akar, ağrı azalır ve ateş düşer. Kulak zarındaki delik çoğunlukla tedavi sonucunda kendiliğinden kapanır.
Hastalığın önlenmesi :
Yenidoğan bebeklerde anne sütünden geçen maddelerin sağladığı bağışıklık, akut otitis media gelişmesini önler. Anne sütü emen çocukların beslenme sırasındaki pozisyonu, biberonla beslenen çocuklarınkine oranla östaki tüpünün normal fonksiyon yapması için daha uygundur; bu nedenle anne sütü emen çocuklarda orta kulak iltihabı, biberonla beslenen çocuklara oranla daha az görülmektedir. Eğer çocuğun biberonla beslenmesi gerekiyorsa, oturur pozisyonda beslemek yatırılarak beslemekten daha iyidir.


Hastalığın süresi :
Orta kulak iltihabının düzelme süresi değişken olabilir. Hiç tedavi edilmediğinde bile 48 saat içinde kendiliğinden düzeldiği olmaktadır. Bazen de, antibiyotiklerle tedavi edilmesine rağmen 2 hafta ile 2 ay arasında orta kulakta sıvı kalmaya devam etmektedir. Bu sıvı genellikle kendiliğinden kaybolur, ancak bu süre içinde işitme azalmış olabilir. Orta kulak iltihabı bulaşıcı değildir, ancak asıl nedeni olan üst solunum yolu enfeksiyonu bulaşıcı olabilir.
Evde uygulanabilecek tedavi :
Orta kulak iltihabı önce mutlaka doktorunuz tarafından değerlendirilmelidir. Evde uygulanabilecek yöntemler, çocuğun rahatlatılmasına yöneliktir. Ağrı kesici ve ateş düşürücüler ile çocuğun rahat uyku uyuması sağlanabilir. Kulak akıntısı olan çocuklar yüzmemeli, banyoda ise kulağa su teması tıkaçlarla önlenmelidir. Doktorunuz kulak tıkacını nasıl hazırlayacağınızı veya ne tür bir tıkaç temin etmeniz gerektiğini size açıklayacaktır.
Tıbbi tedavi :
Akut orta kulak iltihabı genellikle antibiyotiklerle ve östaki tüpünün fonksiyonunu düzeltecek ilaçlarla tedavi edilir. Bazen çocuğun kulak zarı iltihap nedeniyle çok şişerse ve şiddetli ağrılara neden olursa, kulak zarında küçük bir kesi (parasentez) yapılarak iltihabın boşaltılması gerekebilir. Bu işlemden sonra kulak zarı genellikle bir hafta içinde iyileşir. Ebeveynler sıklıkla kalıcı bir işitme kaybı olup olmayacağı konusunda endişe duyarlar. Eğer uygun tedavi edilir ve ilaçlar önerildiği doz ve sürede kullanılırsa kalıcı işitme kaybı olasılığı çok düşüktür.
Doktorunuza ne zaman başvurmalısınız ?
Orta kulak iltihabı, tedavi edilmediğinde ciddi komplikasyonlara neden olabilir. Bu nedenle kulak ağrısı veya kulakta dolgunluk hissi şikayeti olan çocuklar, özellikle de birlikte ateş ve geçirilmiş üst solunum yolu enfeksiyonu varsa, bir doktor tarafından değerlendirilmelidir. Yeni bir dişin çıkması, bir yabancı cismin kulak yoluna kaçması, pamuklu çubuklarla temizlik sırasında kulak yolunun tahriş edilmiş olması, veya sert kulak tıkaçları (buşon) nedeniyle de kulak ağrısı meydana gelebilir. Kulak yolunu ve kulak zarını ancak doktorunuz değerlendirebileceği için, şikayetlerin gerçek nedeninin bulunması ve doğru tedavi uygulanması için doktor muayenesi şarttır.

Göz Problemleri
Doğum sırasında bebeğin gözüne kan ya da vücut sıvıları bulaşabildiği için doğumdan sonra göz iltihaplanması olabilir. Böyle bir enfeksiyon ya da tıkanan bir gözyaşı kanalı bebeğiniz uykudan uyandıktan sonra göz kapaklarını birbirine yapıştıran sarımsı renkte bir sıvının çıkmasına ya da gözlerinin sık sık yaşarmasına neden olabilir. Gözyaşı kanalları bebeklerde çok küçük olduğu için tıkanması normaldir.
Çapaklı göz için yapılabilecek en iyi şey pansumandır. Ellerinizi iyice yıkadıktan sonra kaynatılmış ılık suya batıracağınız pamukla bebeğinizin gözünü iç köşeden başlayarak dışa doğru silebilirsiniz. Eğer iyileşmezse ve göz çevresinde kızarıklık ve ağrı varsa mutlaka doktorunuza danışmalısınız.
Göz İltihabı (Konjunktivit)
Eğer bebeğinizin gözünde kanlanma, acıma, irinli akıntı varsa ve uykudan sonra göz kapakları birbirine yapışıyorsa göz ve gözkapaklarını kaplayan zar iltihaplanmış olabilir. Bebeğinizin saman nezlesi gibi alerjik bir durumu yoksa veya gözüne kirpik ya da toz kaçmasından dolayı böyle bir problem olmadıysa, mutlaka doktorunuza danışmalısınız. Göz iltihabı virüs ya da bakterilerden dolayı olabilir ve doktorunuzun vereceği damla ya da merhem sayesinde hızla iyileşecektir.


Arpacık
Bebeğinizin alt ya da üst göz kapağında kırmızı ve ağrı veren bir şişlik varsa kirpik kökündeki bir enfeksiyon nedeniyle arpacık olmuş olabilir. Arpacık kendi kendine kuruyabildiği gibi, bazıları da birkaç gün içinde patlar ve iyileşir.
Arpacığın baş verip, olgunlaşıp patlaması için, bir parça pamuğu sıcak suyla ıslatıp arpacığın üzerine hafifçe bastırarak iki üç dakika tutabilirsiniz. Günde iki üç kere bu masajı uyguladığınızda arpacık hızla iyileşecektir. Patladığı zaman da yine kaynatılmış ılık su ve pamukla temizleyebilirsiniz.
Eğer arpacık iyileşmiyorsa, tüm göz şişmiş ve kızarmışsa doktorunuza danışmalısınız.
Şaşılık
Yeni doğan bebeklerin çoğu iki gözünü aynı anda uyumlu bir şekilde hareket ettiremeyebilirler, ancak zamanla öğrenirler. Eğer üç aylık olduğunda gözüne 20 cm uzaklıkta bir şey tutup sağa sola hareket ettirdiğinizde iki gözü uyumlu hareket etmiyorsa, doktorunuza danışmalısınız.
Bebeğinizin bir gözü tembelse, doktor gözünü çalıştırması için diğer gözünü her gün belirli bir süre kapattırabilir ya da gözlük verebilir. İki yaşından önce şaşılık, böyle bir tedaviyle iyileştirilebilir. İleri derecedeki şaşılıklar ise operasyonla giderilebilmektedir.
Grip – Soğuk Algınlığı
Grip hastalığı genellikle sonbahar ve kış aylarında sıklıkla görülen ancak halkımız tarafından pek önemsenmeyen bir hastalıktır. Damlacık enfeksiyonu yoluyla hasta ve taşıyıcı insanlardan sağlam insanlara bulaşan bu mikrop,çok kısa süre içerisinde akciğerlere yerleşmekte ve ağır tablolara neden olmaktadır.
Yüksek ateş,öksürük,bitkinlik,eklem ve baş ağrıları şeklinde kendisini gösteren bu hastalığın bilinen bir etkin tedavisi yoktur. C vitamini,iyi beslenme ve soğuktan korunmanın hastalık tedavisinde ve korunmasında yeri yoktur. Başta astımlı çocuklar olmak üzere kronik akciğer,kalp,böbrek hastalığı olanlar ile şeker hastası olan çocuk ve erişkinlerin bu hastalıktan mutlaka korunmaları gerekmektedir.
Akciğerlerde harabiyete ve vücudun savunma sistemlerinde yetersizliğe neden olan bu virüs,daha sonra vücuda yerleşecek diğer mikroplara zemin hazırlamakta ve hastalar bu nedenle risk altında kalmaktadır. Hastalığın kendisi ya da eklenen diğer fırsatçı mikropları oluşturduğu enfeksiyonlar nedeniyle vücut bitap düşmekte ve başka bir kronik hastalığı olan çocuk ve erişkinler maalesef kaybedilebilmektedir. Hastalığın bir başka özelliği de ,hastalanan kişilerin mutlaka kesin yatak istirahatına gereksinim duymaları nedeniyle işe ve okula devamsızlık nedenleri arasında birinci sırayı almasıdır.
Tedavisi olmayan bu viral hastalıktan ancak aşı ile korunmak mümkündür. Grip hastalığının tüm topluma yayılmasında en önemli etken olan okul,işyeri,kreş,kışla gibi toplu yaşam yerlerinde bulunan kişilerin mutlaka aşılanması önerilmektedir.
Grip aşısı
Grip mikrobunun binlerce tipi vardır. Ancak bu mikroplar her sene salgın yapmazlar. İşte o nedenle dünya sağlık teşkilatı her yıl salgın yapması beklenen mikropları tespit etmekte ve o mikroplara karşı hazırlanan özel aşıları önermektedir. Aşı her yıl yenilenmekte ve o yıl salgın yapması beklenen grip tiplerini içermektedir. Grip aşılarının çeşitli tipleri vardır. Ancak özellikle çocuklarda hemen hemen hiç bir ciddi yan etkisi olmayan split (ayrıştırılmış-parçalanmış) aşı kullanılmalıdır. Risk altında olan bireylerin ve okul çocuklarının özellikle aşılanması gereklidir. Grip aşısı kullanımında yaş gruplarına göre bazı farklılıklar vardır. :
*6ay-3 yaş arası çocuklarda : ilk kez yapılıyorsa :bir ay ara ile 2 yarım doz uygulanır. Daha önce grip aşısı ile aşılanmış çocuklarda :1 yarım doz yapılır.
*3-9 yaş arası çocuklarda : ilk kez yapılıyorsa :bir ay ara ile 2 tam doz uygulanır. Daha önce grip aşısı ile aşılanmış çocuklarda :1 tam doz yapılır.

*10 yaş üstü erişkin ve çocuklara her yıl tek doz uygulanmaktadır.
Pamukçuk
Bebeğinizin yanaklarının iç tarafında, dilinde ya da damağında, silmekle kolayca çıkmayan, beyaz ya da sarı, hafif kabarık lekeler görülüyorsa ve beslenirken ağlıyorsa pamukçuk olmuş demektir. Bebeğinizde pamukçuk olmuşsa hemen önlem almalısınız, eğer emziriyorsanız ve meme uçlarınız çatlamışsa pamukçuk size de geçebilir.
Doktorunuz, enfeksiyonu temizlemek için damla ya da merhem verecektir. Pamukçuğun size de geçmemesi için siz de tedavi olmalısınız. Bebeğinizde pamukçuk olduğu zaman yemesi kolay şeyler vermelisiniz. Biberondan besleniyorsa, biberon emziğinin yumuşak ve temiz olmasına dikkat etmeli ve her öğünden sonra steril etmelisiniz. Eğer emziriyorsanız, meme uçlarınızın mikrop kapmaması için özen göstermeli, emzirdikten sonra suyla yıkamalısınız. Eğer doktorunuz koruyucu bir merhem vermişse emzirmeden sonra sürmeli ve sonraki emzirmeden önce yıkamalısınız.
Pamukçuk bebeğinizin anüs çevresinde de görülebilir. Bu durumda bebeğiniz bezini kirlettiğinde vakit kaybetmeden bezini değiştirmeli ve doktorunuzun tavsiye edeceği merhem veya ilaçları kullanabilirsiniz.
Kusma
Yeni doğan bebeklerin, doğumdan önce yuttuklarını çıkarmak için ilk günlerde kusmaları normaldir. Anne sütü veya biberon maması ile beslenen bebeklerin de beslenmeden kısa bir süre sonra ağzında pıhtılaşmış süt veya mama içeriğinin gelmesi de olağandır. Özellikle beslenmeden sonra gazı çıkarılmadan yatırılmışsa sütün ya da mamanın bir kısmını çıkartacaktır.
Kusmanın Sebepleri
Kusma, genelde bir hastalığın sebebi olarak ortaya çıkmaktadır. Özellikle ishal, kabızlık gibi bağırsak enfeksiyonu ve sinir sistemi enfeksiyonlarında, mide rahatsızlıklarında veya diğer rahatsızlıklarda kusma görülebilir. Bebekler heyecanlandığında, ilgi beklediğinde, fazla beslendiğinde veya yediği besine dayanıksızlığı da kusmaya yol açabilir.
Kusma İle İlgili Neler Yapılabilir?

Bebeğiniz kusarken yan yatırmalı ve ağzının içerisindekileri temizlemeli, böylece solunum yollarının tıkanmasını engellemelisiniz.

Kusmadan sonra bebeğin el ve yüzünü yıkayarak ateşi varsa ılık bir banyo yaptırabilirsiniz.

Sık sık küçük miktarlarda anne sütü veya kaynatılmış su vererek, midesinde kalmasını sağlayabilirsiniz.
Kusmanın Geçmemesi
Eğer kusma iki öğünden fazla sürerse, aynı zamanda ishalse ve su kaybı varsa, ya da fışkırır gibi kusuyorsa veya her beslenmeden sonra hemen kusuyorsa mutlaka doktora gidilmeli ve kusmaya yol açabilecek bir hastalığın olup olmadığı araştırılmalıdır.
Kabızlık
Kabızlığın Belirtileri
Her bebeğin bağırsaklarının çalışma düzeni ve dışkılama sıklığı farklıdır. Eğer bebeğiniz normal sıklığının dışında birkaç gün dışkı yapamadıysa, sert ve yoğun, zaman zaman çakıl taşı gibi dışkılıyorsa, bunu yaparken acı çekiyorsa veya dışkısında kanlı izler varsa kabız olmuş demektir. Bebeğiniz bezini kirletirken yüzünün kırmızı olması normaldir, kabız olduğu anlamına gelmez. Kabızlığın Sebepleri
Kabızlık, genelde beslenme alışkanlıklarından ve düzensizliklerinden dolayı olur. Bazı enfeksiyon hastalıkları, metabolik hastalıklar ve bazı ilaçlar da kabızlığa neden olabilir. Ek besinlere geçiş ve diş çıkarma da kabızlığa neden olabilecek etkenlerdir.
 
ıshal
ıshalin Belirtileri
ıshal, en fazla 6 ay-2 yaş arasındaki bebeklerde görülür. Yenidoğan bebeklerde anne sütüyle beslenmeden dolayı altın sarısı renkte ve günde 7-8 kez dışkılama normal sayılmaktadır. Her bebeğin bağırsak çalışma düzeni farklı olduğu için sizin kendi gözlemleriniz çok önemlidir. Bebeğinizin dışkısı normalden daha sulu ise ve daha sık ise ishal olmuş demektir. ıshalin diğer belirtileri de ateş, bulantı, kusma, karın ağrısı, iştah kaybı ve kilo kaybıdır.
ıshalin Sebepleri
ıshal, genelde mikrobik nedenlerden dolayı meydana gelir. Virüs, bakteri ve parazitlerin bulaştığı yiyecekler ve su ishale neden olabilir. Boğaz, kulak ve idrar yolu enfeksiyonlarında, antibiyotik kullanımı sırasında da ishal ortaya çıkabilir. ınek sütü de en çok ishale sebep olan yiyeceklerden biridir. ıshal süresince inek sütü yerine yoğurt vermeyi deneyebilirsiniz.
ıshali ıyileştirmek ıçin Neler Yapılabilir?

ıshal sırasında bebeğiniz sıvı kaybına uğrayacağı için bol sıvı tüketmesini sağlamalısınız. ıçme suyunu kaynatmak yararlı olacaktır. Anne sütü alan bebekler emzirilmeye devam edilmelidir.

Bebeğinizi yemesi için teşvik etmeli, sık sık ve az az beslemelisiniz.
Bebeğinizi katı gıdalarla beslenmeye geçmişse, pirinç lapası, kuru ekmek, patates ve muz püresi gibi nişastalı yiyecekler verilmelidir. Bunun yanında kaynatılmış su ve bu suyla yapılmış ayran ve taze meyve suları içirilip sıvı tüketimi artırılmalıdır.

ınek sütü ile beslenen bebeklere, bunun yerine yoğurt verilebilir.
Bir yaşın altındaki bebeklerde ishal kesici ilaçlar kullanılmamalıdır. Eczanelerde ve sağlık kuruluşlarında bulunan tuz-şeker karışımı elektrolit çözeltilerden temin edebilirsiniz.
ıshalin Geçmemesi
Eğer ishal 24 saatten fazla devam ederse, su kaybı varsa veya dışkıda kan görülüyorsa bebeğinizi mutlaka doktora götürmelisiniz. Su kaybının belirtileri, bebeğin huzursuz olması fakat gözyaşının yetersiz olması, bebeğin gözlerinin ve bıngıldağının çökük olması, karın derisini çekip bıraktığınızda eski haline yavaş gelmesi, ağız ve dilinde kuruluk olması ve istekle su içmesidir.
Pişik
Pişik Nedir?
Pişik genellikle alt bezinin bebeğinizin tenine temas ettiği noktada hafif kabartılı bir kızarıklık biçiminde ortaya çıkar. Kötüleştiği zaman kızartılı küçük şişlikler, içi su dolu kabarcıklar ve buna benzer biçimde bebeğe acı veren deri değişiklikleri görülebilir.
Eğer pişik enfekte olursa bu deri döküntüleri parlak kırmızı bir renk alabilir ve genişleyebilir. Küçük kırmızı döküntüler bezin temas alanının dışında çıkarak yayılabilir.
Pişiğin Nedenleri
Pişiğin nedeni genel olarak derinin tahriş olmasıdır. Bu tahrişin nedeni alt bezinin küçük gelmesi, çok sıkı bağlanmış olması ya da gerekli sıklıkta değiştirilmemesidir.
Eğer kumaş alt bezi kullanıyorsanız bu bezleri temizlemek için kullandığınız sabun ve temizleyiciler de tahrişe neden olabilir. Aynı zamanda kullanıp atılan tipte hazır alt bezlerinin bazı veya bebeğinizin altını temizlemek için kullandığınız hazır “ıslak bez” ler de tahrişe neden olabilir.
Alt bezinin üzerine bebeğe giydirilen sentetik esaslı giyecekler alt bezinin temas ettiği alanda ısı ve nemin yükselmesine neden olur. Tahriş olmuş derinin ısı ve neminin yükselmesi bazı mikropların üremesi için ideal ortamı yaratır. Bu durumda pişik “infekte” olur. Eğer pişik enfekte olmuşsa bu genellikle bir mantar enfeksiyonudur ve buna neden olan da genellikle Candida adıyla bilinen bir mantardır. Böyle bir durumda aynı zamanda deriyi etkileyen başka mikroplar da (bakteriler) olabilir. ınfeksiyon pişiğin tedavisini çok güç bir hale getirebilir.
Pişik Nasıl Önlenir?
Pişiği önlemenin ve tedavi etmenin temel kuralı alt bezinin kapladığı alanın temiz, kuru ve serin tutulmasıdır. Bu amaç bebeğin alt bezi sıklıkla değiştirilmeli ve olabildiğince altı açık tutulmaya özen gösterilmelidir. Böylece bebeğin teni hava aldıkça koruyacaktır. Uyku sırasında bebeğin altını kumaş bezle bağlamak geçerli bir yöntemdir. Bu durumda bebeğin altı uykuya daldıktan hemen sonra kontrol edilmeli ve ıslaksa hemen değiştirilmelidir. Bu kontrolün bebeğin uykuya dalmasından hemen sonra yapılmasının nedeni bebeklerin idrarlarını genellikle bu arada yapmalarıdır.
Bebeğinizde pişik oluşumunu önlemek veya ortaya çıkmış bir pişiği tedavi etmek için aşağıdaki yöntemleri deneyin. Eğer sonuç alamazsanız doktorunuzla konuşun. Doktorunuz size kısa bir süre için kortizonlu bir preparat önerebilir. Ancak borik tinkür içeren herhangi bir bileşiği doktorunuz özel olarak önermediği sürece kullanmamalısınız, bu bebeğinizin cildine zarar verebilir.
Bebeğimin Pişiği Mikrop Kapmışsa Ne Yapabilirim?
Şayet bebeğinizin pişiği enfekte olmuşsa aşağıdaki ipuçlarının herhangi bir yararı olmayacaktır. Bu durumda doktorunuz enfeksiyonun tedavisi için başka bir tedavi önerecektir.
Pudralamak Yararlı mıdır?
Talk pudrası ve mısır nişastası önerilmez; talk pudrası bebeğinizin ciğerlerine zarar verebilir, eğer bir mantar enfeksiyonu varsa mısır nişastası bunu kötüleştirebilir.
Bebeğim ıçin Özel Bir Bez Kullanabilir miyim?
Eğer kumaş alt bezi kullanıyorsanız bezleri yıkadıktan sonra 15 dakika kadar kaynatarak tüm mikropların ölmesini ve kimyasal maddelerin uzaklaştırılmasını sağlamalısınız. Bazı hazır alt bezleri içerdikleri emici bir jel sayesinde derinin kuru kalmasını sağlayabilirler. Bu tip alt bezlerinin kullanımı bazı bebeklerde pişik oluşmasını önleyebilir. Ancak burada unutulmaması gereken en önemli nokta alt bezlerinin sıklıkla değişmesi gerektiğidir.
Pişiği Önlemeye ve Tedavi Etmeye Yarayan ıpuçları:

Bebeğinizin alt bezini saat başı kontrol edin ve ıslandığı zaman hemen değiştirin.

Alt bezi değişiminde bebeğinizin altını dikkatle temizlemelisiniz. Bu temizliği yaparken ılık, çok hafif sabunlu veya duru su kullanabilirsiniz.

Bebeğinize yeni alt bezi bağlamadan önce altının iyice kuruluğundan emin olmalısınız.

Bebeğinizin cildini nemden korumak için çinko asit içeren kremler, A ve D vitamini içeren kremler veya vazelin kullanabilirsiniz.

Alt bezinin üzerine sentetik malzemeden yapılmış giysiler giydirmeyin.



Eğer pişik devam ediyorsa kullandığınız alt bezinin tipini, alt temizliğinde kullandığınız “ıslak” mendilleri veya sabunu değiştirmelisiniz.

Eğer kumaş alt bezi kullanıyorsanız bu bezleri yıkadıktan sonra kimyasal maddelerden ve mikroplardan arındırmak için en az 15 dakika süreyle kaynatmalısınız.
EĞER:

Pişik bebek henüz 6 haftalık iken ortaya çıkarsa,

ıçi su dolu kabarcıklar ve küçük yaralar oluşmuşsa,

Bebeğinizin ateşi varsa,

Bebeğiniz kilo kaybediyor veya her zamanki kadar yemiyorsa,

ıçi su veya cerahat dolu büyükçe kabartılar meydana çıkmaya başlamışsa,

Kırmızı döküntüler kollara yüze veya saçlı deriye doğru yayılıyorsa,

Yukarıdaki tedavi önlemlerini bir haftadır uyguladığınız halde durumda herhangi bir düzelme görülmüyorsa
HEMEN DOKTORUNUZA BAŞVURUN
Ateş

Çocuğunuz kendini iyi hissetmiyor; üşüyor ve titriyorsa ve alnı sıcaksa ateşi var demektir. Ateşinin yüksek olması, hastalığının ağır olduğunu göstermez. Aynı şekilde, hafif ya da normal ateşinin olması bebeğinizin hasta olmadığı anlamına gelmez.
Bebeğin normal vücut sıcaklığı 36-37.5 °C arasındadır. 38 °C ve daha yüksek bir ateş hastalık belirtisi olabilir.
Bebeğinizin Ateşini Nasıl Ölçmelisiniz?
Alnına elinizle veya dudağınızla dokunarak ateşi olup olmadığını anlayabilirsiniz. Yine de bundan daha emin olmak için bir termometre kullanmanızda fayda var. Dereceleri kolay okunabilen bir civalı termometre, kullanımı kolay ve güvenli olan sayısal termometre ya da sıcaklık gösteren şeritleriyle ısıya duyarlı olan şerit termometre kullanabilirsiniz. Ateşini ölçerken termometreyi koltuk altına koymanız en kolay ve en güvenilir sonuç veren bir yöntemdir. Cıva zehirli bir madde olduğu için cıvalı termometreyi bebeğinizin ağzına yerleştirip ateşini ölçmeniz hiç güvenli değildir.
Bebeğinizin ateşini ölçerken;

Dereceyi sıkıca tutup sallayın ki, cıva yuvasında toplansın

Dereceyi, cıva yuvası koltuk altına gelecek şekilde yerleştirin ve bebeğinizin kolunu yanında sabit olarak tutun. Böyle yaklaşık 3 dakika bekleyin.
Bu arada bebeğinizin sıkılmaması için ilgisini başka bir yöne çekecek etkinlikler belirleyin. Örneğin şarkı söyleyin, kitap okuyun..

 
Bebeğinizin ateşini ölçerken;

Dereceyi sıkıca tutup sallayın ki, cıva yuvasında toplansın

Dereceyi, cıva yuvası koltuk altına gelecek şekilde yerleştirin ve bebeğinizin kolunu yanında sabit olarak tutun. Böyle yaklaşık 3 dakika bekleyin.
Bu arada bebeğinizin sıkılmaması için ilgisini başka bir yöne çekecek etkinlikler belirleyin. Örneğin şarkı söyleyin, kitap okuyun..
Bebeğinizin Ateşini Nasıl Düşürebilirsiniz?
Bebeğinizi serin tutmalısınız. Doğal kumaşlı hafif giysiler giydirebilirsiniz. Yemek yemiyorsa bol bol içecek tüketmesini sağlayın. Ilık banyo yaptırabilirsiniz. Bir süngerle vücudunu ovabilirsiniz. 5-10 dakika kadar suyun içinde beklemesi yeterli gelebilir. Ayrıca, ateş düşürücü ilaçlar (antipiretik) verebilirsiniz.
Hangi durumlarda doktor çağırmalısınız?

Bebeğinizin yüksek ateşi varsa ( 38 °C ve daha yüksek ),

Üç aydan küçükse,

Kusuyor ve ishalse,

Nedensiz bir şekilde ağlıyor ve inliyorsa,

Alışılmadık bir şekilde uykulu ya da uyuşuksa,
Beslenmiyorsa,

Havale geçiriyorsa,

Zor ve hızlı bir şekilde nefes alıp veriyorsa,
Endişe etmeniz gereken durumlar; şuur kaybı, bununla birlikte görülen çırpınmalar ve birkaç dakika süren kas hareketleridir. Böyle durumlarda hemen çocuğunuzu doktora götürmelisiniz.



Diğer hastalıklar :
Hemofilus influenza tip B (hib)
Hib (hemofilus influenza tip b ) 5 yaş altındaki çocuklarda sık görülen ve başta menenjit olmak üzere ölümle sonuçlanabilen birçok ağır hastalığa neden olan bir bakteridir. Hib kaynaklı enfeksiyonlar ,5 yaş altındaki her çocuk için ciddi bir tehdit oluşturmaktadır, çünkü; Özellikle 2 yaş altındaki bebeklerde vücudun kendini enfeksiyonlardan koruyan bağışıklık sistemi tam olarak gelişmemiştir. Bu nedenle çocuklar aşılanarak korunma altına alınmalıdır.
5 yaş altındaki çocuklarda görülen bakteriyel menenjitlerin en sık nedeni hib’ dir hib nasıl bulaşır,nasıl yayılır 5 yaş altındaki her 100 çocuktan 5′i hib bakterisini taşımaktadır. Hib enfeksiyonlarına yakalanan ya da sadece taşıyıcı olan çocukların solunum yollarında ve tükürüklerinde bol miktarda bulunan bakteriler öksürük,aksırık gibi yollarla dış ortama atılırlar. Sağlıklı çocukların ortamda bulunan hib bakterilerini soluması ile hastalık damlacık enfeksiyonu şeklinde kolayca bulaşır. Özellikle kreş ve ana okullarındaki çocuklarda hib enfeksiyonuna yakalanma riski daha fazladır.
Hib nasıl hastalık yapar?
Damlacık enfeksiyonu ile alınan hib bakterileri ,çocukların boğazında çoğaldıktan sonra kan dolaşımına geçerek farklı organlara yayılabilir ve yerleştiği organ veya bölgede hastalık yapar. Örneğin;hib beyin zarlarında yerleşirse menenjite,akciğerlerde zatürreeye ya da kulakta orta kulak iltihabına neden olur. Hib hangi hastalıklara neden olur? Hib,başta menenjit olmak üzere zatürree,kas ve eklem iltihabı,orta kulak iltihabı,sinüzit,yutak iltihabı gibi çeşitli enfeksiyon hastalıklarından sorumlu olabilmektedir. Hib enfeksiyonları ,aşı ile önlenebilir hastalıklardır.
Hib menenjit
Beyin ve omuriliği çevreleyen ve koruyan zarların iltihabına menenjit adı verilir. Menenjit ;baş ağrısı,kusma,kabızlık,ense sertliği,kabarık fontanel(bıngıldak),şuur bozuklukları ve yüksek ateş ile seyreden bir hastalıktır. 0-5 yaş arası çocuklarda görülen bakteriyel menenjitlerin en sık karşılaşılan etkeni hib’dir. Erken ve uygun tedaviye rağmen hib kaynaklı menenjit vakalarının % 20 sinde işitme kaybı(sağırlık),zeka geriliği,felçler ya da epilepsi ( sara) gibi nörolojik komplikasyonlar oluşmakta ,%3-8 i ölümle sonuçlanmaktadır. Bu oran gelişmekte olan ülkelerde daha da artmaktadır. Özellikle yuva,kreş ve anaokuluna giden çocuklarda menenjite yakalanma riski evde bakılan çocuklara oranla en az iki kat daha fazladır. Bu nedenle kalabalık ortamlarda bulunan bebek ve çocukların mutlaka hib aşısı ile aşılanması gerekmektedir.
Hib aşısı
Hib aşısı ,hemofilus influenza tip b mikrobunun parçalanarak etkisiz hale getirilmesi ile hazırlanmış olup ,çocukları bu mikropla oluşan hastalıklara karşı etkin bir şekilde korumaktadır. Hib aşısı ,bebek iki aylık olduktan sonra bir ay arayla 3 doz uygulanmalı ve bebek 18 aylık olunca bir hatırlatma dozu daha yapılmalıdır. 12 aylıktan büyük ( 1 yaşını doldurmuş) bebeklere hib aşısı tek doz şeklinde uygulanmakta ve etkin bir korunma sağlamaktadır. Hib aşısının yan etkileri hemen hemen yok gibidir.
Aşının,difteri,tetanos,boğmaca karma aşısı ile birlikte ,karıştırılarak aynı enjektör içerisinde ve aynı anda uygulanmasında ,herhangi bir sakınca yoktur. Aşının koruyuculuğu % 99-100 dür. Hib aşısı tek aşı olarak bulunabileceği gibi,pasteur merieux connaught tarafından geliştirilen beşli aşı içerisinde difteri,tetanos,boğmaca ve inaktive çocuk felci aşısı ile birlikte beşli aşı formunda üretilmektedir.
5′li karma aşı
Günümüzde baş döndürücü bir hızla gelişen bilim ve teknoloji sayesinde tedavisi güç ya da imkansız çeşitli hastalıklardan korunmamızı sağlayacak bir çok yeni aşı insanlığın hizmetine sunulmaktadır. Çocuklarımızın hayatını tehdit eden hastalıklara karşı geliştirilen her yeni aşı yeni bir iğne anlamına gelmektedir. Çok sayıda aşı için defalarca doktora gitmek,defalarca çocuğumuzun canını yakmak gerekmektedir.
Bu sorunun çözümü ancak çok sayıda aşının tek enjektörde bir araya getirilerek uygulanması ile mümkündür. Fakat çok sayıda aşının küçük bir hacimde etkinlik ve güvenilirliğinden bir şey kaybetmeden birleştirilmesi çok yüksek bir teknoloji gerektirmektedir.
Bilim dünyasındaki hızlı gelişmenin meydana getirdiği bu soruna pasteur merieux connaught ‘un yüksek teknolojisi çözüm getirdientact-hıb serum ve aşıda dünya lideri olan pasteur merieux connaught tarafından yüksek üretim teknolojisi ile üretilen bu aşı ,tam beş hastalığa karşı tek enjektörde koruma sağlamaktadır. Bu aşı ile difteri,tetanos,boğmaca ,çocuk felci ve menenjit başta olmak üzere hib kaynaklı enfeksiyonlara karşı vücudun farklı bölgelerinden defalarca aşı yapma gereği de ortadan kalkmıştır. Bebekler doğumu izleyen 2,4,6 ya da 2,3,4′üncü aylarda aşılanmalı,18. Ayda ek bir hatırlatma dozu uygulanmalıdır. Özel ince iğneli kendinden cam enjektörü uygulama kolaylığı sağlamaktadır.
Hepatit A
Hepatit A Nedir?
Hepatit, halk arasında sarılık adıyla bilinen, karaciğerin harabiyeti ile karakterize bulaşıcı bir hastalıktır. Bu tip karaciğer hastalıklarının virüsler de dahil olmak üzere birçok nedeni vardır. Hepatit A, klinik açıdan belirgin sarılık ile seyreden hepatit olgularının % 20-40′ını oluşturan yüksek derecede bulaşıcı Hepatit A virüsünün neden olduğu bir hastalıktır.
Hepatit A’ nın belirtileri nelerdir?
Bulaşıcı hastalığın ilk belirtileri ateş, yorgunluk, bulantı, kusma ve diyaredir.Bir veya iki hafta sonra karaciğer büyüyebilir ve sarılık görülebilir. Sarılık en kolay şekilde gözlerin beyaz kısmında fark edilir. Sarılık sırasında idrar koyulaşır ve dışkının rengi açılır. Hepatit A genellikle 3-6 hafta sürer, ancak bazı olgularda altı aya kadar devam eden uzun süreli ya da kötüleşerek tekrarlayan belirtiler olabilir. Hepatit A’ nın klinik belirtileri iki yaşın altındaki çocuklarda fark edilmeyebilir. Hastalık ileri yaşlarda görüldüğünde şiddeti ve ölüm riski artar.
Hastalık nasıl yayılır?
Hepatit A virüsü oral-fekal yolla, kişiler arası temasla ya da virüs bulaşmış su veya besinlerin alınmasıyla bulaşır. Virüs vücuda ağız yoluyla, özellikle yiyecek ve içeceklerle girer. Hepatit A’ lı olgular hastalanmadan iki hafta önce ve iyileştikten bir hafta sonrasına kadar hastalığı bulaştırırlar. Belirti göstermeden hastalığı geçiren çocuklar da, hastalığın yayılmasında sessiz birer kaynak oluştururlar.
Kimler risk altındadır?
Hepatit A, en sık sağlık koşullarının kötü olduğu aşırı kalabalık ortamlarda yaşayan kişiler arasında görülür, ancak herkes bu hastalığa yakalanabilir ve hastalığı diğer kişilere taşıyabilirler. Dolayısıyla Hepatit A dünya çapında bir problemdir. Salgınlar her yerde oluşabilir. Çocukların hijyenik tedbirleri çok iyi bilmemeleri nedeniyle enfeksiyon en yüksek görülme sıklığına çocuklarda ulaşır. Hepatit A, kreş, anaokulu ve okullarda kolayca yayılır.
Aileme nasıl yardımcı olabilirim?
Hastalıktan korunma, ellerin sık sık yıkanması, kontamine olma olasılığı bulunan besinlerin pişirilmesi, suların kaynatılması gibi primer hijyenik önlemleri içerir. Hijyen ve sağlık kurallarına uyulması, bulaşma riskini azaltabilir, ancak tamamen engelleyemez. Bugün Hepatit A hastalığından tam korunmanın en etkili yolu, aşılanmadır. Hepatit A’ ya karşı neden aşılanmalıyız? Hepatit A hastalığını geçirmemiş kişilerin korunması için çok önemli nedenler vardır, Hepatit A karaciğeri etkileyen yaygın bir hastalıktır. Hastalık, hijyen ve sağlık koşullarının kötü olduğu ortamlarda kolayca yayılır. Küçük çocuklar bulaşma açısından daha yüksek risk altındadır. Hastalığa yakalanan bir erişkin, yaklaşık bir ay süreyle işe gidemez; tam olarak iyileşmesi 6 ayı bulabilir. Hepatit A’ ya özel bir tedavi yoktur. Vakaların 1/1000′ i ölümcül olabilir. Aşıların etkinliği ve güvenirliği kanıtlanmıştır. Aşılanma hızlı ve uzun süreli korunma sağlar. Sadece hastalığı geçirmiş veya aşılanmış kişiler bağışıktır.
Kimler aşılanmalıdır?
Hastalığın bulaşma riski çocuklarda en yüksek düzeydedir ve bağışık olma olasılıkları en azdır. O nedenle küçük çocuklar aşılanmada öncelikli konumdadır. Hepatit A açısından risk taşıyan, aşağıdaki gruplarda yer alan erişkinlerin de aşılanması gerekir: Hepatit A’ nın sık görüldüğü bölgelerde yaşayan bireyler Kreş, yuva veya okula giden çocukları olan aileler ve bu kuruluşlardaki personel Gıda işinde çalışanlar Sağlık çalışanları Askeri personel Seyahat edenler Kronik Hepatit B,C veya diğer kronik karaciğer hastalığı bulunan kişiler Bakımevlerinde kalan kişiler ve bakıcıları Aşılanma ne zaman yapılmalıdır? Aşılama, 2 yaşından itibaren her zaman yapılabilir. Özellikle küçük çocukları okula veya kreş, yuva, anaokuluna başlamadan önce aşılamak gerekir.
Hepatit b hastalığı karaciğerin iltihabına neden olan viral bir hastalık olup,hastalık bu virüsü taşıyan anneden bebeğe doğum esnasında bulaşabilmekte ve bebekte müzmin hepatit adı verilen karaciğerin iltihaplanmasına,karaciğer yetmezliğine siroz ve daha sonra karaciğer kanserine yol açmaktadır.
Hepatit b virüsünün daha farklı bulaşma yolları da mevcut olup bunlar,kan ve kan ürünleri yoluyla (hastalığı taşıyan kişiye uygulanan bir iğnenin sağlam kişiye batması. Kan nakli ile) tükürük dahil tüm vücut salgılarıyla,cinsel ilişki ile de olabilmektedir. Hepatit b hastalığının yayılmasında aile içi geçiş ve kreş , okul gibi toplu yaşanan yerlerde görülen bulaşma oranı önemli bir rol oynamaktadır.
Ülkemizde hepatit b konusunda yapılan araştırmalar sonucunda yaklaşık 3 milyon kişinin bu hastalığı taşıdığı ve her yıl 160. 000 bebeğin bu virüsü taşıyan annelerden doğduğunu ortaya koymaktadır. Bebek,bu virüs ile doğum esnasında göbek kordonu kesilirken temas etmekte ve bu bebeklerin %90′ı kronik(müzmin) taşıyıcı olmaktadırlar. Hepatit b mikrobu taşıyıcısı olan her yüz bebekten onunun siroz ya da karaciğer kanseri olacağı dikkate alındığında tedavisi olmayan bu hastalığın boyutları korkutucu olmaktadır. Hastalığı taşıyan bireylerin öneli bir bulgu vermemesi bu hastalığın yayılımını kolaylaştırmıştır. O nedenle ,tüm anne adaylarının hepatit b yönünden bir kan testi yaptırmaları ,doğacak bebekleri açısından son derece önemlidir. Bu test sonucunda ,anne hepatit b taşıyıcısı çıkarsa bebeğin koruma altına alınması gerekmektedir . Geç kalındığında ise bu hastalığın tedavisi olmadığından yapılabilecek pek fazla bir şey kalmamaktadır.
Anne adayları ,hepatit b yönünden taşıyıcı çıkmasa bile ,bu hastalığın toplumumuzdaki sıklığı düşünüldüğünde bebek ve diğer aile bireylerinin mutlaka aşılanması gerçeği ortaya çıkmaktadır. Dünya sağlık örgütü,çok ciddi boyutları olan hepatit b hastalığına karşı aşılamayı 1997 yılı başından itibaren tüm ülkelerde zorunlu hale getirmiştir.
Hepatit b aşısı
Hepatit b virüsü ,parçalanarak hastalık yapma kabiliyeti ortadan kaldırılmakta ve etkisiz hale getirilen bu mikrobun bazı bölümleri alınarak hazırlanan aşılar tüm dünyada yaygın olarak kullanılmaktadır. Aşının hastalık yapma ihtimali kesinlikle yoktur.
Günümüzde geliştirilen modern aşılar sayesinde bu hastalığa karşı artık % 100′e yakın bir korunma söz konusu olup ,bu aşının bedelinin tamamı devletimiz tarafından karşılanmakta,devlet memurları ve sigortalılar aşı için herhangi bir bedel ödememektedir. Hepatit b aşısı ,1 ay arayla 3 doz ve ilk dozdan bir yıl sonra uygulanan bir hatırlatma dozu şeklinde 4 defa uygulanmaktadır. Bu şema ile oldukça yüksek ve kalıcı bir korunma sağlanmaktadır. Hepatit b aşısı için geçerli olan diğer bir şema ise 1 ay ara ile uygulanan 2 doz ve ilk dozdan 6 ay sonra uygulanan hatırlatma dozu şeklindedir. Aşı adale içerisine ya da cilt altına uygulanabilmekte ve % 100 koruyucu olmaktadır. Hepatit b aşısı ,diğer aşılar ile birlikte aynı anda farklı bölgelerden uygulanabilmektedir.
Taşıyıcı anneden doğan bebeklerin tercihen doğduğu gün ya da ilk üç gün içerisinde mutlaka birinci doz aşıyı alması gerekmektedir. Üç doz aşısını ve birinci yıldaki ilk hatırlatma dozunu alan tüm çocuk ve erişkinlerin her beş yılda bir tek doz hepatit b aşısı olmaları önerilmektedir. Bu aşı sadece bir çocukluk aşısı olmayıp,hepatit b ile temas etme olasılığı olan herkese, yani taşıyıcı olmayan bebek, ,çocuk,erişkin,yaşlı tüm bireylere uygulanmalıdır. Aşının hiçbir ciddi yan etkisi yoktur
 
Bulaşıcı çocuk hastalıkları :
Çocuk Felci
Çocuk felci hastalığının nedeni,polio virüsü denilen bir mikroptur. Çevre koşularının kötü olduğu yerlerde suların,besinlerin mikroplu dışkı ile kirlenmesi ve kalabalık ortamlarda havaya yayılan mikropların solunmasıyla bulaşır. Hastalığa yakalanan çocuklarda hafif ateş,baş ağrısı,kas ağrıları,bulantı -kusma gibi her hastalıkta görülebilecek ortak bulgular mevcuttur. Bazı çocuklarda hastalık bu bulgularla sınırlı kalırken , bazılarında ise ,kalıcı felçler meydana gelmektedir. Felçler çok tipik olarak yumuşaktır. Yani kaslar sert ve kasılmış durumda değildir. Felçler genel olarak, çocuğun kendini ayağa kaldırmasında ve yürümesinde güçlük şeklinde ilk bulgularını verir. Çoğu hastada felç olan bacak ya da kolda duyu kaybı yoktur. ığne batırıldığında bunu hissederler. Bir yaşından büyük yaş grubundaki hassas çocuklar ve yetişkinler mikrobu kaptıklarında felç gelişmesi açısından daha büyük risk altındadırlar. Felç gelişen hastalarda ölüm oranı %2 ile % 20 arasında değişmekte ancak ,beyindeki solunum merkezinin etkilenmesiyle bu oran % 40′a kadar çıkabilmektedir.
Çocuk felci hastalığının çiçek hastalığında olduğu gibi ülkemizde ve tüm dünyada kökünün kazınması için yoğun çalışmalar yapılmaktadır. Bazı ülkeler bunu başarmıştır ama ne yazık ki Türkiye’nin de aralarında bulunduğu birçok ülke için çocuk felci büyük bir sorun olmaya devam etmektedir. Tedavisi bulunmayan ,kalıcı sakatlıklar ve ölümlere neden olan bu hastalığın kökünün kazınması , ancak aşılanma ile mümkündür. Hem bu açıdan hem de virüsün çevremizde yaygın olarak bulunması nedeniyle çocuk felci aşılamasının önemi oldukça artmaktadır.
Çocuk felci aşıları
Günümüzde çocuk felci hastalığına karşı kullanılan iki farklı aşı vardır. ınaktive çocuk felci aşısı (enjeksiyon şeklinde uygulanır ) ve oral çocuk felci aşısı (ağızdan damla şeklinde verilir. ) inaktive çocuk felci aşısı ölü aşıdır. Son derece güvenli ve etkin olması en önemli özelliğidir. Yaşamın ikinci ayından başlayarak 1- 2 ay arayla toplam 3 doz enjeksiyon şeklinde uygulanır. Bebek 18 aylık olduğunda bir hatırlatma dozu daha yapılmalıdır.
Pasteur Merieux Connaught tarafından geliştirilen beşli aşı içerisinde difteri,tetanos,boğmaca ve hib aşıları birlikte bulunmaktadır. Başta sanayileşmiş ülkeler olmak üzere bir çok ülkede yaygın olarak kullanılmaktadır. Çocuk felcine karşı bireysel korunmanın sağlanmasında vazgeçilmez bir aşıdır. Oral çocuk felci aşısı ağızdan damla şeklinde verilerek uygulanmaktadır. Oldukça etkin bir aşı olmakla birlikte aşının verilmesi sırasında çocuğun kusması ya da tükürmesi gibi durumlardan olumsuz etkilenebilmektedir. Aşı uygulanması esnasında ishali olan bebeklere bir ay sonra bir doz aşının daha uygulanması tavsiye edilmektedir. Çocuk felcine karşı toplumsal korunmanın sağlanmasında önemi vardır.
ınaktive ve oral çocuk felci aşılarının birlikte kullanımı Yapılan çalışmalar,bu hastalığa karşı en iyi korunmanın inaktive ve oral çocuk felci aşılarının ardışık kullanılması ile sağlanabileceğini göstermektedir. Ardışık kullanım önce inaktive ,ardından oral olmak üzere çocuğa farklı zamanlarda her iki aşının da verilmesi prensibine dayanır. Birçok ülkede tercih edilen bu uygulama ;aşılamaya 2,4,6 ya da 2,3,4. Aylarda beşli aşı ile başlanan çocuklara 18. Aydaki hatırlatıcı dozun ağızdan oral aşı şeklinde verilmesi ile gerçekleştirilmektedir. ınaktive ve oral çocuk felci aşılarını ardışık kullanmanın sağladığı en büyük avantaj ,inaktive aşı ile önce bireysel korunmanın sağlanması,daha sonra oral aşı ile toplumsal korunmanın sağlanmasıdır. Böylece çocuk felci hastalığına karşı hem bireyde hem de toplumda çok güçlü ve kalıcı bir bağışıklama sağlanması mümkün olur. Çocuk felci aşılarının her iki çeşidi de ,difteri,tetanos,boğmaca ve diğer çocukluk aşıları ile birlikte ve aynı gün uygulanabilir. Aşı uygulanmasından sonra annelerin bebeklerini emzirmesinde herhangi bir sakınca yoktur. Aşıdan hemen sonra dahi bebeğe mama,süt ve diğer besinler verilebilir,herhangi bir süre kısıtlaması yoktur.
Difteri, Boğmaca, Tetanoz
Çocukluk döneminin ağır ve ciddi hastalıklarından olan difteri,boğmaca ve tetanos hastalıkları yapılan geniş aşılama çalışmaları ile önemli derecede ortadan kaldırılmış olmakla birlikte maalesef tüm çabalara rağmen bu hastalıkların kökü kazınamamıştır. Bu üç hastalık artık ender olarak görülse de hastalığın ciddiyeti, olumsuz sonuçları ve ölümlere yol açması bu hastalıklara karşı aşılamanın önemini açıklamaktadır.
Difteri
Difteri,salya ve tükürük gibi salyalarla temas edilmesi veya bu mikropla kirlenmiş maddelerin (oyuncak vb. ) ağıza götürülmesiyle ve solunum yoluyla bulaşmaktadır. Difteri mikrobu çok güçlü bir zehir salgılayarak burunda ve boğazda solunumu engelleyici bir enfeksiyona, kalp yetmezliğine, sinir sisteminde hasarlara neden olabilir. Hastalanan her on kişiden birisi maalesef her türlü tedaviye rağmen hayatını kaybetmektedir.
Boğmaca
Boğmaca tüm yaşlarda ve hatta erişkinlerde bile ortaya çıkabilen,nefes almayı engelleyecek biçimde öksürük nöbetlerine neden olan bir hastalıktır. Bu öksürük nöbetleri 6-12 hafta arasında sürmekte ve bu nöbetlerin ardından birçok çocukta kilo kayıplarına bile neden olabilen kusmalar görülmektedir. Ayrıca, boğmaca 1 yaş altındaki çocuklarda daha sık olmak üzere zatürreeye,beyin ve göz içi kanamalarına ve ölümlere neden olabilmektedir.
Tetanoz
Tetanos mikrobu, genellikle toprakta yaşayan, vücuda çok küçük yara ve kesiklerden dahi girebilen bir mikroptur. Mikrop salgıladığı “tetanos zehri” ile omuriliğe ve sinir sistemine zarar vermekte ve gelişmiş tüm tedavi olanaklarına rağmen hala 10 hastadan 6’sının ölümüne yol açmaktadır. Oksijensiz ortamda yaşayan bu mikrop paslı çivi, bıçak gibi maddelerin yanı sıra cam kesiği, hayvan pisliği ve açık yaraların toprakla temas etmesi ve sonucunda insanlara bulaşmaktadır.
Tetanoz hastalığı en sık yaşamın birinci ayının bitiminden önce görülmekte ve “yeni doğan tetanosu” adını almaktadır. Yeni doğan bebekler, tetanos mikrobuyla ya sağlıksız şartlardaki doğum esnasında yada doğum sonrası göbek bağının steril olmayan koşullarda yapılması nedeniyle karşılaşmaktadır. Doğum sonrasında göbek kordonunun mikropla temas etmiş bıçak, jilet ve hatta cam ile kesilmesi sonucunda bebeğe bulaşmakta ve kana karışan mikroplar yoluyla hastalık ortaya çıkmaktadır. Bu bebeklerin hemen hepsi her türlü tedaviye rağmen daha yaşamın ilk günlerinde ölmektedirler.
Tetanoz hastalığının bebeklerdeki en önemli üç belirtisi; emme güçlüğü kasılmalar ve teskin edilemeyen ağlamadır. Bebekleri yeni doğan tetanosundan korumak için, anne adaylarının gebeliklerinin 3. Ayından itibaren mutlaka tetanos aşısı olmaları gerekmektedir. Tetanos aşısı olmaları gerekmektedir. Tetanos aşısı hem anneyi hem de bebeği koruyacağı gibi ne anne nede doğacak bebeğine karşı zararlı bir etkisi olmaz. ıster hastanede, ister farklı bir ortam ve koşulda doğum yapılacak olsun tüm anne adaylarının aşılanması gereklidir. Bu uygulama devletimizin sağlık politikasıdır.
Difteri,boğmaca ve tetanoz aşısı (3′lü karma aşı) Karma aşılar,çocukları difteri,boğmaca ve tetanoz hastalıklarına karşı korumak için uygulanmaktadır. Yeni doğan bir bebek ,yaşamını ikinci ayından itibaren 1-2 ay arayla 3 kez aşılanmalı ve ardından 18. Ayda bir hatırlatma dozu yapılmalıdır. ılkokul 1. Sınıfında ise boğmaca çıkarılarak,sadece difteri-tetanos karma aşısı yapılmalıdır. (bu dönemde ayrıca verem,çocuk felci ve kızamık-kızamıkçık-kabakulak aşıları uygulanmalıdır. ) gelişen bilim ve teknoloji,çok sayıda hastalığa karşı tek enjeksiyon ile koruma sağlamaya yönelik yeni aşıları geliştirme çabasındadır. Günümüzde difteri,boğmaca ve tetanos aşılarına çocuk felci ve hib menenjit aşısı eklenerek oluşturulan beşli aşı pasteur merieux connaught tarafından geliştirilerek kullanıma sunulmuştur. Dünyanın ilk beşli aşısı olan bu aşı ilerdeki bölümlerimizde ayrıntılı olarak anlatılmıştır. Aşı kola ya da bacağın ön kısmına adale içi yolla ya da cilt altına uygulanmaktadır.
Kabakulak
Kabakulak,damlacık enfeksiyonu ile insandan insana bulaşmakta ve ateş,baş ağrısı,kulak ağrısı şeklinde belirtiler veren ve kulak memesi hizasında yanaklarda tek veya çift taraflı şişliğe neden olan tükürük bezlerinin iltihabıdır. Hastalık yapan kabakulak virüsü,vücuda girdikten sonra kan yoluyla yayılmakta ve ayrıca pankreasın iltihaplanmasına ,beyin ve omuriliği saran zarların iltihaplanmasına (menenjit) ,erkek ve kadınlarda yumurtalıkları iltihaplanmalarına da neden olabilmekte ve sağırlık,kısırlık gibi kalıcı hasarlara yol açabilmektedir.
Kabakulak Aşısı
Hastalık yapan bu üç virüsün zayıflatılması ve hastalık yapıcı etkilerinin ortadan kaldırılması yoluyla geliştirilen üçlü kızamık,kızamıkçık ve kabakulak karma aşısı,yıllardır tüm dünyada güvenle kullanılmaktadır.
Bebekler anne karnındayken annenin bu hastalıklara karşı oluşturduğu bağışıklık cisimciklerini ( antikorlar) almakta ve bu şekilde yaşamın ilk aylarında doğal olarak korunmaktadırlar. Ancak,anneden geçen bu antikorların yavaş yavaş ortadan kalkması nedeniyle bebekler 9. Aydan itibaren korunmasız olarak kalabilmektedir. Bu nedenle tüm bebeklerin 9. Aydan itibaren mutlaka bir doz kızamık aşısı almaları gerekmektedir. Kızamık,kızamıkçık ve kabakulak karma aşısı,eğer bebeğe 9. Ayda kızamık aşısı yapılmadıysa 12. Aydan itibaren uygulanmalıdır. Fakat 9. Ayda kızamık aşısı uygulanmışsa kızamık,kızamıkçık ve kabakulak karma aşısının yapılma zamanı 15. Ay olmalıdır. Kızamık. Kızamıkçık ve kabakulak karma aşısı olan bebeklerde ,nadiren aşıdan 5 ile 12 gün sonra hafif ateş ve bazı hafif deri döküntüleri olabilmekte ve bu belirtiler tedaviye gerek kalmadan 1-2 günde kendiliğinden iyileşmektedir. Bu bebeklere doktor tavsiyesiyle bir iki gün süreyle ateş düşürücü şurup ya da fitil verilebilir . Kızamık. Kızamıkçık ve kabakulak karma aşısı ,bu hastalıklardan herhangi birini geçirmemiş erişkinlere de uygulanabilir. Aşı yapılacak kişinin örneğin önceden kabakulak geçirmiş olması,bu üçlü karma aşının yapılmasını engelleyici bir neden değildir. Sadece hamilelere uygulanmaması gerekir.
Kızamık
Çok bulaşıcı bir akut virüs enfeksiyonudur; özel bir tedavisi yoktur, rahatsızlık veren belirtileri gidermeye yönelik ilaçlar kullanılır.
Nedenleri
Kızamığın etkeni olan virüs, hastaların burun ve yutak salgılarıyla çıkan damlacıklarda bulunur; ağız ya da burundan üst solunum yollarına ya da dolaylı olarak konjunktiva mukozasına girer. Vücuda girdiği yerde üreyerek düşük miktarda bütün vücuda yayılır ve lenf dokusu hücrelerinde üremeyi sürdürür.Daha sonra ikinci kez, çok daha uzun süreli ve kitlesel olarak kana yayılır; bu döneme ilişkin ilk belirtiler virüsün bulaşmasından yaklaşık 9-10 gün sonra ortaya çıkar. Hastalık bu aşamadan sonra, 14-15′inci güne değin çok bulaşıcıdır. Virüsün vücuda girmesinden yaklaşık 14 gün sonra döküntülerin başlamasıyla virüsün üremesi azalır; 16. günden sonra genellikle kanda virüse rastlanmaz. Yalnız idrarda bulunan virüs bu ortamda varlığım günlerce sürdürür. Döküntüler kanda hastalığa özgü antikorların belirmesi ve hastanın iyileşmeye başlamasıyla aynı dönemde görülür; kızarıklıkların pul pul dökülmeye başlamasıyla bulaşıcılık dönemi bütünüyle sona erer.
Bulaşma
Kızamığın derideki belirtileri yaygın döküntülerdir. Kızamık tüm dünyada yaygın olarak rastlanan döküntülü bir hastalıktır. Etkeni, çok küçük ve vücudun dışındaki kimyasal ve fiziksel etkenlere karşı çok az direnci olan bir virüstür. Hastadan sağlıklı kişilere üst solunum yolları yoluyla ve özellikle konuşurken ve öksürürken çıkan tükürük damlacıkları aracılığıyla kolayca bulaşır. Bulaşmanın bu kadar kolay oluşu nedeniyle kızamık genellikle ilkbahar ve sonbahar aylarında küçük salgınlar halinde görülür. Kızamık salgınında hastalığa önce çocuklar yakalanır; erişkinlerin büyük bir bölümü ile üç aylıktan küçük bebekler salgını, hastalığa yakalanmadan atlatabilir. îlk bakışta tuhaf görünen bu olay kolayca açıklanabilir. Vücut ilk kez virüsle karşılaştığında hastalığa yakalanır ve virüse özgü antikor üretmeye başlar. Kandaki bu antikorlar virüsle yeniden karşılaştığında, virüsü etkisizleştirir; böylece hastalığa karşı direnç geliştirilmiş olur. Sütçocukları anne karnındaki yaşamlannda bu antikorları annelerin-den aldıklarından, erişkinlerin büyük bir bölümü de çocukluk çağında hastalığa tutulduklarından salgından etkilenmezler. Hastalığın ileri derecede bulaşıcı olması nedeniyle 2-4 yılda bir kızamık salgınları ortaya çıkar. Bir toplulukta salgın görüldüğünde, bağışıklığı olmayan bütün bireyler hastalanır ve bağışıklık kazanır; bu nedenle, hastalığa yakalanacak yeni bireylerin ortaya çıkması için belli bir süre geçmesi gerekir.
Hastalığın Belirtileri
Kızamıkta sıklıkla belirgin olarak birbirinden ayrılabilen dört dönem gözlenir: Kuluçka dönemi, döküntü öncesi dönem (prodrom dönemi), döküntülü dönem ve iyileşme dönemi. Bulaşma kuluçka döneminde anında başlar, virüs 8-12 gün boyunca vücutta belirti vermeden ürer. Normal olarak 10. günde döküntü öncesi dönem başlar, ateş hızla yükselir ve ağızda yanağın içinde, azıdişleri hizasında kırmızı bir alanla çevrili küçük beyaz lekeler belirir; bu lekeler ilk tanımlayan hekimin adıyla anılır (Koplik lekeleri). 2-3 günden fazla sürmeyen bu dönemde çocuk isteksiz, yorgun ve uykuludur; iştahı azalmıştır, aksırır, hırıltılı, inatçı ve kuru bir öksürüğü vardır; sulanan ve kızaran gözleri güçlü ışıktan rahatsız olduğundan ışıklı ortamlar dan uzak durur. Bu aşamada kızamığa henüz tam konmamış olsa da son derece bulaşıcıdır ve çocuğun enfeksiyonu aile bireylerine yayma olasılığı yüksektir. Ateşin geçici olarak azalmasıyla döküntülü dönem başlar. Döküntüler başlangıçta düz, sınırları belirgin pembe renkli küçük lekeler biçimindedir; daha sonra hafifçe kabarır, büyür, sayılan artar ve giderek koyulaşıp kırmızılaşır. Döküntüler çıkarken ateş yemden yükselir ve çocuğun genel durumu kötüleşir. Sürekli yatmak ister ve çok yorgundur, gözleri kolayca sulanır, aksırıklar yerini gerçek bir soğuk algınlığına bırakır, öksürük hala hırıltılı ve çok rahatsız edicidir, özellikle küçük çocuklarda ishal görülür. Döküntülerin ortaya çıkmasından üç ya da dört gün sonra, ateş hızla düşer; kırıklık hali, öksürük ve soğuk algınlığı kaybolur, çocuk rahatlamış görünür. Döküntüler de ilk ortaya çıktığı bölgelerden başlayarak hızla solar. Kızarıklıkların pullanarak dökülme döneminin ardından çocuğun tümüyle iyileştiği söylenebilir. Döküntüler hiçbir iz bırakmadan hızla kaybolur; özellikle yüz ve boyun çevresindeki deri pul pul dökülür. Ne var ki, hastalığın bu son evresi her zaman fark edilmez, özellikle hastalığın hafif geçtiği olgularda hiç görülmez.
Görülebilecek Komplikasyonlar
Tüm olguların yaklaşık yüzde 6’sında komplikasyonlar görülür; iki yasma kadar ve erişkinlerde bu oran daha yüksek olabilir.
En sık rastlananlar solunum sistemi komplikasyonlandır; döküntülerin ortaya çıkmasından önceki dönemde ve döküntülü dönemde başlayan ve olguların büyük bir bölümünde kızamık virüsünün doğrudan etken olduğu bronş-akciğer iltihapları (bronkopnömoni) ile genellikle bakteri kökenli enfeksiyonlara bağlı olarak iyileşme döneminde görülen-bronş-akciğer iltihaplan ayırt edilmelidir. îlki özellikle küçük çocuklarda çok ağır geçer ve virüs kökenli olduğundan antibiyotik tedavisiyle tedavi edilmez. Geç dönemde görülen bakteri kökenli bronş-akciğer iltihaplarında, ateş, irinli ve balgamlı öksürük ile solunum güçlüğü görülür. Bu tablo, antibiyotiklerle tedavi edilebildiğinden pek tehlikeli sayılmaz. Bir başka solunum sistemi komplikasyonu da üç yaşından küçük çocuklarda görülen ve solunum güçlüğüne neden olan gırtlak iltihabıdır (laren-Jit). Geçmişte çok sık görülen irinli kulak iltihabı (otit) antibiyotik tedavisinin uygulanmasından sonra giderek azalmıştır; virüs kökenli iltihabın yerleştiği ortakulak mukozasında bakterilerin üremesiyle oluşur. Kızamık komplikasyonlanndan en tehlikeli olanı son yıllarda daha sık görünen beyin iltihabıdır (ensefalit). Bin olgudan birinde görülen beyin iltihabı sıklıkla 2-9 yaş arasında ortaya çıkar. iyileşme döneminde ateşin yeniden yükselmesiyle başlar, havale nöbetleri ve koma görülür. Ender rastlanan bazı olgularda çok erken dönemde, döküntüler ortaya çıkmadan önce de başlayabilir. Klinik belirtiler genellikle çok değişken ve ağırdır. Çocuğun 1-2 gün içinde ölmesine yol açan biçimleri de vardır.
Tanı
Döküntü ortaya çıkmadan önce kızamık tanışı koymak, hastalığın bulaşıcı olup olmadığı da bilinmiyorsa, çok güçtür, îlk belirtiler (ateş, soğuk algınlığı, öksürük vb) kesinlikle hastalığa özgü değildir ve grip gibi üst solunum yolları enfeksiyonlannda da görülür. Erken dönemde görülen Koplik lekeleri tanı açısından büyük önem taşır. Kızamığa özgü döküntüler gerek özellikleri, gerek ortaya çıkış biçimi (kulakların arkasından başlayıp yüze ve vücuda yayılması) açısından tanıyı kolaylaştırır. Gene de döküntünün yukarıda betimlenenden farklı olabileceği de unutulmamalıdır; lekeler kimi zaman çok küçük ve soluk, kimi zaman da büyüktür ve içi sıvı dolu küçük keseciklerle kaplıdır. Kimi zaman döküntülerin altındaki kılcal damarlar çatlar ve kanamaya benzer bir görünüm ortaya çıkarsa da çok önemli değildir. Döküntülerin görünümü hastalığın gidişini hiçbir zaman etkilemez. Koplik lekeleri başka hiçbir hastalıkta görülmediğinden, kızamığın erken dönemde, özellikle bulaşıcılığın en yüksek olduğu dönemde tanınmasını sağlar.
Tedavi
Kızamık virüsünü yok eden özel bir ilaç olmadığından belirtileri hafifletmeye yönelik tedavi uygulanır. Konjunktivit için gözler ılık borik asitle yıkanır ve göz kapakları özenle temizlenir. Soğuk algınlığı sırasında günde birkaç kez burna damar büzücü damla damlatılırsa çocuk daha kolay soluk alıp verebilir, îshal başlasa da özel bir tedavi gerekmez, çocuğa bir iki gün sıvı besinler verilir. Yalnızca solunum sistemi belirtilerinin ağır olduğu az sayıdaki olguda, antibiyotik tedavisi gerekir.
Hasta evinde uygun koşullar sağlandığında rahatlıkla tedavi edilebilir ve komplikasyonlardan korunur. Beslenme ve ortam özellikle önemlidir. Küçük hasta en az on gün yalnız kalacağından, özellikle nezleli ve döküntülü dönemlerde odasının rahat ve konforlu olması, iyi havalanması, ama hava akımının olmaması, oda sıcaklığının 20°C kadar olması ve odanın aşırı aydınlatılmamış olması gerekir. Bu arada hastanın yalıtılmasının da (karantinaya alınmasını) tartışmalı olduğunu belirtmek gerekir. Çünkü hastalığın en bulaşıcı olduğu aşama, henüz tanı konulamayan döküntü öncesi dönemdir.
Hastalık sırasında sıvı ya da yarı sıvı, kolay sindirilen, sebze çorbası, sütte ezilmiş bisküvi, taze meyve suyu (özellikle şekerli limonata ve portakal suyu) gibi besinler verilmelidir. Özellikle iştahın az, ateşin yüksek olduğu döküntülü evrede çocuk yemek için zorlanmamalıdır.
Korunma
Günümüzde en etkili korunma yöntemi kızamık virüsüne özgü insan gamma globülinidir.
Salgınlarda ve çocuğun sağlığının başka hastalıklar nedeniyle kötü olduğu dönemlerde korunmaya önem verilmelidir. Gammagiobülin, bulaşmadan önce uygulandığında, kızamığı etkili bir biçimde önler; geç uygulandığında etkisizdir, yalnızca belirtileri hafifletir. Kızamık çocuklarda erişkinlere göre daha ağır geçtiğinden en iyi önlem gammagiobülin kullanılarak hastalığın hafif geçmesini sağlamaktır. tki ya da üç yaşından küçük çocuklar dışındaki bireylerde bulaşmayı önlemektense koruyucu önlemlere ağırlık vermek önerilir. Hastalığı geçiren çocuğun vücudunda kızamık virüsüne özgü antikorlar üretildiğinden yaşam boyu bağışıklık kazanılır. Kızamık aşısı da korunma sağlayabilir; bu amaçla tavuğun embriyon hücrelerinden elde edilen ve etkinliği azaltılmış bir kızamık virüsü türü kullanılır. Aşı, tek dozda derialtına şırınga edilir. Bebeklere dokuz aydan başlayarak kızamık aşısı yapılabilir. Bu durumda yüzde 95 koruma sağlanır. Bir yaşında yapılan aşılarda ise, koruma oranı yüzde 99′dur. Salgın durumlarında altı aylık bebekler de aşılanabilir.
 
Kızamıkçık
Kızamıkçık,damlacık enfeksiyonu yoluyla insandan insana bulaşan ve ateş,boğaz ağrısı ve vücutta bir kaç gün süren deri döküntülerine neden olabilen bir hastalıktır. Hastalık yuva,kreş ve okul gibi kalabalık ortamlarda çok kısa sürede bulaşabilmekte ve çocuklarda genellikle hafif geçirilmektedir. Hastalık ergenlik çağında ve erişkinlerde daha ağır seyretmektedir. Birçok genç erişkinde ve büyükte kızamıkçık enfeksiyonu sırasında büyük eklemlerde ağrı ve kızarıklıkla seyreden eklem iltihapları görülür. Eklem sorunları kısa sürede geçer ancak nadiren kronikleştiği de olur.
Kızamıkçığın en önemli ve ciddi tablosu hamile bayanların kızamıkçığa yakalanması sonucunda ortaya çıkmaktadır. Hamileliğin erken dönemlerinde kızamıkçığa yakalanılırsa bebekte körlük,sağırlık,beyin gelişimi bozuklukları ve zeka geriliği ,kalp bozuklukları,hatta düşükler ve ölü doğumlar görülebilir. Bu nedenle tüm kadınların hamile kalmadan önce bir kan testi ile kızamıkçık geçirip geçirmediğinin tespit edilmesi gerekmektedir. Eğer hastalık daha önce geçirilmediyse tüm bayanların kızamıkçık aşısı ile aşılanmaları ve 3 ay süreyle hamile kalmamaları tavsiye edilmektedir. Aşılanan kişilerin %98′i bu hastalığa karşı yaşam boyu korunmaktadırlar.
Kızamıkçık Aşısı
Hastalık yapan bu üç virüsün zayıflatılması ve hastalık yapıcı etkilerinin ortadan kaldırılması yoluyla geliştirilen üçlü kızamık,kızamıkçık ve kabakulak karma aşısı,yıllardır tüm dünyada güvenle kullanılmaktadır.
Bebekler anne karnındayken annenin bu hastalıklara karşı oluşturduğu bağışıklık cisimciklerini ( antikorlar) almakta ve bu şekilde yaşamın ilk aylarında doğal olarak korunmaktadırlar. Ancak,anneden geçen bu antikorların yavaş yavaş ortadan kalkması nedeniyle bebekler 9. Aydan itibaren korunmasız olarak kalabilmektedir. Bu nedenle tüm bebeklerin 9. Aydan itibaren mutlaka bir doz kızamık aşısı almaları gerekmektedir. Kızamık,kızamıkçık ve kabakulak karma aşısı,eğer bebeğe 9. Ayda kızamık aşısı yapılmadıysa 12. Aydan itibaren uygulanmalıdır. Fakat 9. Ayda kızamık aşısı uygulanmışsa kızamık,kızamıkçık ve kabakulak karma aşısının yapılma zamanı 15. Ay olmalıdır. Kızamık. Kızamıkçık ve kabakulak karma aşısı olan bebeklerde ,nadiren aşıdan 5 ile 12 gün sonra hafif ateş ve bazı hafif deri döküntüleri olabilmekte ve bu belirtiler tedaviye gerek kalmadan 1-2 günde kendiliğinden iyileşmektedir. Bu bebeklere doktor tavsiyesiyle bir iki gün süreyle ateş düşürücü şurup ya da fitil verilebilir . Kızamık. Kızamıkçık ve kabakulak karma aşısı ,bu hastalıklardan herhangi birini geçirmemiş erişkinlere de uygulanabilir. Aşı yapılacak kişinin örneğin önceden kabakulak geçirmiş olması,bu üçlü karma aşının yapılmasını engelleyici bir neden değildir. Sadece hamilelere uygulanmaması gerekir.
Kızıl
Kızıl, çocuğun bütün derisinde özgün bir kırmızımsı-pembe döküntü oluşturan, oldukça yaygın bir çocukluk hastalığıdır. Boğaz ağrısına da yol açan streptokok bakterilerinden yol açtığı kızıl, kolayca tedavi edilen bir hastalıktır.
Nedenleri,Görülme sıklığı,Risk faktörleri
Kızıla yol açan bakteri, aynı zamanda bademcik iltihabına ve birçok boğaz ağrısına da yol açan streptokoklar grubundandır. Kızıl hastalığından sorumlu olan streptokok türü boğaz ve bademciklere yayılarak, çoğalır. Bakteriler çoğalmaları sırasında toksin üretirler ve bu toksin biriktikçe, kan dolaşımı aracılığıyla bütün bedeni etkilemeye başlar. Bakteriler öksürük ve hapşırmayla, ayrıca enfeksiyonu taşıyan insanlarla temasla bulaşabilir. Bedene girmelerinden sonra, kuluçka dönemi altı gün kadar sürer.
Belirtiler
En kötü biçimiyle kızıl, çocuğun ateşinin apansız çok fazla yükselmesiyle başlar; ayrıca çocuk kızarır, boğazı ağrır, bademcikleri şişerek kızarır ve beyaz bir zarla kaplanır. ıkinci gün, yüzü kırmızı bir renk alır ve döküntü bedenin her yerine yayılır. Kabarık lekeler, deriye benekli bir görünüm verir.
Başlangıçta dil beyaz ve kaba tüylü bir görünümdedir; hastalık ilerledikçe kırmızı lekelerle kaplanmaya başlar ve kızıl hastalığının niteleyici görünümü olan “çilek dil” görünümünü alır. Çocuk kendini son derece kötü ve bitkin hisseder, iştahı son derece azalır. Ama döküntü soldukça, kendini daha iyi hissetmeye başlar. Derisi ve dili normale dönmeden önce, altı hafta kadar soyulur; bununla birlikte hastalığının başladığı günden bir hafta ya da on gün sonra iyileşir.
Tedavi
Tedavide genellikle streptokokları öldüren penisilin kullanılır. Hastalığın hafif geçtiği çocuklarda bile mikropların üreme şansı kalmaması ve çocuğun enfeksiyonu başkalarına bulaştırmaması için, birkaç gün süreyle penisilin tedavisi uygulanır. Hasta çocuk yatak dinlenmesine alınır; ateşi yüksekse, düşürmek için bedenin günde birkaç kez ılık suya batırılmış süngerle silinmesi gerekir. Terleme yoluyla yitirdikleri beden sıvılarını karşılamak ve su yitimine uğramalarını önlemek için bol sıvı içirilmelidir. Sulandırılmış meyve suları içtiği sürece, iştahsızlığı karşısında herhangi bir kaygıya kapılmaya neden yoktur.
Komplikasyonlar/Riskler
Kızıl genellikle, normal evrimini tamamlayarak hiçbir soruna yol açmadan kısa sürede iyileşir. Tedaviye hemen başlanılmaması, yani streptokokların çoğalarak yayılmalarına olanak verilmesi durumunda, ortaya çıkabilecek ikinci enfeksiyonlar arasında ortakulak iltihabı, bir çeşit böbrek iltihabı ve romatizma sayılabilir. Romatizma ve böbrek iltihabı ciddi hastalıklardır.
Suçiçeği
Su çiçeği döküntü ile karakterize,ciltte kalıcı sorunlar yaratan ve izler bırakan bulaşıcı viral bir hastalıktır.
Su çiçeği genellikle hafif seyirli bir hastalık olmakla birlikte hem erişkinler hem de çocuklarda aşağıdaki komplikasyonlara yol açabilir :
Ciltte bozukluk ve izlere yol açan süperenfeksiyonlar ( Özellikle yüzde oluştuğunda rahatsız edici olan kalıcı bozukluk ve izler).
Hastanede tedavi gerektiren zatürre, ensefalit.
Bazı vakalarda ölümler.
Su Çiçeği nasıl bulaşır?
ınsandan insana soluma, öksürme ve hapşırma yoluyla. Su çiçeği döküntüleri çok bulaşıcı olduğu için hastayla doğrudan temas yoluyla.
Çocukların kreş, okul, vb. toplu bulundukları ortamlarda bulaşma çok hızlıdır.
Su çiçeği ne zaman bulaşır?
Döküntülerin ortaya çıkışından 2 gün önce ve 4-5 gün sonrasına kadar hastalık bulaşıcı durumdadır. Döküntülerin görülmesinden 2 gün öncesine kadar karakteristik klinik belirtiler görülmediğinden su çiçeğinin bulaşması kolay ve sinsi bir süreç izler.
Su çiçeğinin belirtileri nelerdir?
Su çiçeği belirtileri, hasta ile temastan 14 ile 16 gün sonra ortaya çıkmaya başlar. Döküntüden 1-2 gün önce baş ağrısı, ateş, karın ağrısı ve halsizlik görülür. Kızarıklıklar kafa derisi, yüz ve gövdenin üst kısımlarından başlayıp daha sonra kol ve bacaklara yayılır.
Su çiçeğine karşı korunmanın yolu nedir?
Su çiçeği’nden korunmanın yolu su çiçeği aşısı olmaktır.Aşılama, çocuk ya da erişkinlerin bu hastalığa karşı korunmasında son derece etkin ve güvenilir bir yoldur. Su çiçeği aşısı hakkında bilinmesi gerekenler:
Su çiçeği aşısı, etkin bir bağışıklık ve aşılanmış kişilere uzun süreli koruma sağlamaktadır. Güvenilir ve iyi tolere edildiği kanıtlanmış olan bu aşı 12 aylıktan başlamak üzere her yaştaki insana uygulanabilir.
Aşılanmanın avantajları nelerdir?
Hastalığın geçirilmesi engellenerek: Yara izleri, süperenfeksiyon gibi cilt bozuklukları yanında hayati tehlike yaratabilen diğer komplikasyon risklerini ortadan kaldırmak, Karantina, okula devamsızlık ve işgücü kayıplarını önlemek, Su çiçeği geçirmemiş doğurganlık çağındaki kadınları ya da çocuk sahibi anne ve babaları korumak.
Verem (Tüberkuloz)
Tüberküloz ya da halk arasında verem (ince hastalık) olarak bilinen ve her yaşta görülen bu hastalığın ,ağır ve ciddi sonuçları olabilmektedir. Damlacık enfeksiyonu şeklinde solunum yoluyla giren mikrop,akciğerlere yerleşmekte ve oradan da beyin zarına ,kemik iliğine ve lenf bezlerine yayılabilmektedir. Bu durum özellikle çocuklarda ölüme kadar gidebilen çok ağır tablolar oluşturmaktadır. Tedavisinin çok uzun süreli olması ve bir çok ilacın bir arada kullanılmasının gerekliliği ise hastalığın bir başka yönüdür. Verem hastalığı ,iyileşme sonrasında bile yaşam boyu süren solunum sistemi bozuklukları,zeka geriliği ve sakatlıklar gibi çok önemli kalıcı hasarlara neden olabilmektedir.
Verem aşısı
Verem aşısı doğumdan sonra 3. Ay içerisinde tek doz şeklinde uygulanmalıdır. Daha sonra ,ilkokul 1. Ve 5. Sınıflar ile lise 3. Sınıflarda bcg aşısı hatırlatma ( rapel ) dozu yapılmalıdır. Aşı omuz bölgesinden cilt içine özel bir iğne ile uygulanmaktadır. Aşı yerinde 2-4 hafta sonra hafif bir yara oluşmakta ve bu yara kendiliğinden iyileşmektedir. Bu durum genellikle tedavi gerektirmemektedir,ancak bir hekimin tavsiyesinin alınmasında fayda vardır.

Bebeğinizi bu gibi durumlarda kesinlikle bir hekim kontrolünde tedavi edin.
 
Kışın çocuklarımızı hastalıklardan nasıl koruruz? Filozof Çocuk sitesindeki röportajdan alıntıdır. Röportaj Amerikan Hastanesi uzman doktoru Gülsemin Güloğlu ile yapılmış. ücretsizce herkes bu bilgilerden yararlanabilsin diye kaynak göstererek paylaşıyorum. isteyen orijinalini şu linkten okuyabilir, keyifli okumalar.


Çocuk gelişiminde oyunun önemini biliyor ve adeta çocuk için bir yaşam simülasyonu olduğundan bahsediyoruz. Peki, çocuğumuzun oyun serüvenini sağlıklı geçirmesi için neler yapmak gerekir?

Sevgili Filozof Çocuk Okurları, bu hafta blogumuzda, Türkiye’nin değerli çocuk doktorlarından Dr. Gülsemin Güloğlu’nu konuk ediyoruz. Sorunun cevabını Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Gülsemin Hanım’dan öğreneceğiz.

Ezgi: Çocuğumuzun diğer çocuklarla arkadaşlık etmesi, sosyalleşmesi için önemli. Ancak pek çok anne-baba, çocuğunun oyun grubunda hastalık kaptığından şikayetçi. Çocuğumuzun başka çocuklarla temasında dikkat etmemiz gereken bir husus var mı?

Gülsemin Güloğlu: Çocukların sağlıklı gelişimi ve sosyalleşmesi için ilkokul öncesi dönemde de oyun gruplarına, okul öncesi eğitim kurumlarına ihtiyaç var. Ancak bu ortamlarda da ilk yıl daha fazla olmak üzere sık enfeksiyon geçiriyorlar. Bunu tamamen önlemek imkansız. Ancak bazı önlemlerle sıklığı azaltmak mümkün. Öncelikle okul ortamının temizliğinden emin olunmalı. Hasta çocukların evde izlenmesi teşvik edilmeli. Çocuklara sık el yıkama gibi basit ama önemli hijyen kuralları öğretilmeli. Her yıl eylül-ekim aylarında grip aşısı uygulanmalı.



Ezgi: Kış geliyor ancak çocukları ev dışındaki oyunlardan mahrum bırakmak istemiyoruz. Açık hava etkinlikleri için anne-babalara tavsiyeleriniz neler?

Gülsemin Güloğlu: Uygun giydirerek çocukları kış aylarında da dışarı çıkarabiliriz. Bunun için ortam ısısına göre kolayca çıkarılıp giyilebilen bir iç hırka ve üzerine palto giydirmek yeterli. İç giyim için de teri tutmayan termal giysiler tercih edilebilir.



Ezgi: Çocuk odalarının ve oyuncakların hijyeni konusunda bize önereceğiniz ipuçları var mı?

Gülsemin Güloğlu: Çocuk odalarında özellikle toz tutmayan malzemeler kullanılmalı, en az haftada 1-2 kez halı süpürülmeli, mümkünse tüylü oyuncaklar açıkta bırakılmamalı ve oda sık havalandırılmalı. Oyuncak seçerken de kolay temizlenebilir olmasına dikkat edilmeli. Sert plastik oyuncakları sabunlu su ile, tüylü veya kumaş olanları çamaşır makinesinde yıkamak hijyen için yeterli.



Ezgi: Okulların açılmasıyla birlikte pek çok anne baba, çocuğunun hastalıklara karşı daha savunmasız olacağını düşünüyor. Çocukları, okul ortamında hastalıklardan korumak için nasıl önlemler alabiliriz?

Gülsemin Güloğlu: Grip aşıları 6 aydan büyük bütün çocuklara uygulanabilir. Özellikle oyun grubuna, kreşe ve okula giden çocuklara uygulanması önemli ölçüde koruyucu olacaktır. Bağışıklığı desteklemek için özellikle kış aylarında D vitamini ve C vitamini içeren multivitaminler faydalı olabilir. Bu arada dengeli ve sağlıklı beslenmeleri , mevsime uygun giyinmeleri sağlanmalı.



Ezgi: Okul dönemindeki çocuğumuzun sağlığına dikkat etmesi için onu nasıl bilinçlendirebiliriz? Buradan yazınızı okuyacak ilkokul öğrencilerine ne tavsiye edersiniz?

Gülsemin Güloğlu: Öksürme, hapşırma sırasında ağzını bir mendille veya koluyla kapatması, sık el yıkaması, mevsime uygun giyinmesi,sağlıklı beslenmesi teşvik edilmeli, okullarda enfeksiyon hastalıkları ve bulaşma yolları ile ilgili basit eğimler verilmelidir. Unutmayalım ki çocuklara bu konularda örnek olmak en etkili eğitim şeklidir.

Filozof Çocuk okurları adına, kıymetli vaktinizi bize ayırdığınız için teşekkür ederiz.



Gülsemin Güloğlu kimdir?

Dr.Gülsemin Güloğlu 1972 yılında Izmir’de doğdu. 1989 yılında İzmir Özel Türk Koleji’nden, 1995 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. Pediatri eğitimini 2001 yılında İzmir Dr. Behçet Uz Çocuk Hastanesi’nde tamamladı. 2001-2005 yılları arasında İzmir Karşıyaka Devlet Hastanesi’nde Pediatri uzmanı olarak çalıştı. 2003 yılında New York Mount Sinai School of Medicine’de Neonatoloji ve Genel Pediatri bölümlerinde çalışmalarda bulunan Dr. Güloğlu 2005 yılından itibaren Amerikan Hastanesi Pediatri Bölümü’nde görev yapmaktadır.
 
Son düzenleyen: Moderatör:
X