Rüyalara inanır mısınız bilmem ? Peki gördüklerinizi hatırlar iseniz , ne anlama geldiklerini sorduğunuz olur mu ? Bildiğimiz hemen hemen tüm dinsel-mitolojik- tarihi söylencenin bir yada birkaç yerinde rüyalara dayanarak geliş(tiril)en olay örgüleri vardır değil mi?
Benim bu bildiklerim içinde rüya denince ilk aklıma gelen Hz Yusuf’tur .Rüyalar’ın kendisinin hayatını ve tüm çevresinde gelişen olayları belirlediği, etkilediği anlatılır, gördüğü ve yorumladığı rüyalar O nu kölelikten Mısır Hazinesinin başına getirir ,neresinden bakarsanız ,nasıl algılarsanız dahi çok da” ibretli sözlerdir” anlatılanlar .
Yusuf ve rüyalar deyince hatırımıza ,Tarihin içinden bir aşk hikayesi düştü yine , ama bu aşk bir başka dostlar … gerçekten başka
Arapkir’de, 1808 yılında doğduğunda, adını Yusuf koyan annesi yahut babası, kaderinin de Hz. Yusuf’a benzeyeceğini bilemezlerdi elbette. Küçük yaşında yetim kalması işin başlangıcı oldu. Amcası olan Bozok sancak mutasarrıfı Osman Paşa onu yanına alıp öğrenim ve eğitimiyle ilgilendi. ıstanbul’da yeğenine en iyi hocalardan dersler aldırdı, onu büyük oğlu Nurettin’den ayrı tutmadı.Rivayet o dur ki 21 yaşındayken, Divan-ı Hümayun Kalemi’ne katip olarak verildiği gece Yusuf bir rüya görür. Rüyasında Mısır valisi Mehmet Ali Paşa(Kavalalı) ile bir çimenlikte oturuyordur. Sonra paşa yanından kalkıp gider Ama…. o da ne ?, paşa enfiye kutusunu unutmuştur. Yusuf kutuyu alır, doğruca Mısır sarayına… Emaneti içeri gönderip geri döndüğü sırada peşinden gelen bir görevli onu tekrar saraya götürüp Paşa’nın huzuruna çıkarır. Paşa bu dürüst davranışından pek memnun olduğunu ve mükafat olarak kutuyu kendine bağışladığını söyler. O sırada uyanır. Rüyadan çok etkilenmiştir, aklından çıkaramaz. Nihayet birkaç gün sonra bir rüya yorumcusuna yolunu düşürür. Rüyasını yorumlamasını ister . Yorumcu da Mısır’a gitmesini, talihinin kendisini orada karşılayacağını söyler
O yıllarda Mısır’a gitmek… Osmanlı ile Mısır arasındaki sorunlar bir yandan, yolculuk tehlikeleri diğer yandan… Bu ciddi bir macera demektir . Nihayet dayanamaz, önceden kaptanıyla pazarlık edip anlaştığı bir yelkenliye binmek üzere bir gece Üsküdar Ayazma’dan sandal ile Kız Kulesi’ne gider oradan da Mısır’a………..
. Yusuf, artık Mısır’dadır… Gariptir, kimsesizdir, yoksuldur. Nice çarelere başvurur ama bahtı açılmaz. Sonunda Mehmet Ali Paşa’ya bir arzuhal döşenir ki neredeyse edebi şaheser. Paşa dilekçenin sahibini çağırtır, iki saat konuşurlar ve sonunda; “Sana” der Paşa, “Mısır hazinesinin katipliğini veriyorum!” Zeki, becerikli, dürüst ve çalışkan bir insandır Yusuf , ve şimdi gördüğü rüyanın tabiri gerçekleşmektedir. Yusuf, Mısır hazinesinin başındadır. (Yusuf,Mısır,Hazine!!!!! Tarih tekerrür eder mi?)Ayrıca Fransızca çalışıyor, ilim yolunda ilerliyordur. Vali Paşa’dan ardı ardına rütbeler ve taltifler alır. Otuzlu yaşların ortalarına geldiğinde albaylığa yükselmiştir.
Yahu biz bir şeyi unuttuk!! tamam kahramanımız Yusuf ama bir ismi daha var Kamil… Yusuf Kamil
Mehmed Ali Paşanın küçük kızı Zeyneb hisli, içli bir kızcağızdır, adeta başkaları için yaşar, elindekini avucundakini paylaşmaktan zevk duyar. Bu yüzden adı “iyilik perisi”ne çıkar. ısteyeni elbette çoktur, emirler, tüccarlar kapısını aşındırırlar. Lakin Mehmed Ali Paşa kızına, kızı gibi hassas, hatırnaz, şair ruhlu birini arar.Bu özelliklere pek uygun olan Yusuf Kamil’e bir nokta koymuştur.
Nitekim bir bahanesini bulup gençleri görüştürür. Yusuf Kamil, Prenses Zeyneb’e vurulur, Zeynep Sultan da bu Anadolu gencinin simasında, aradığı saflığı, temizliği, şefkati yakalar. ılk görüşte aşk olur mu? Demek ki olur!
ıkisi de çıra gibi yanar. Neyse Mehmed Ali Paşa halden anlar, düğünlerini uzatmaz. Zeynep ile Kamil çok iyi anlaşır, yeni bir Leyla-Mecnun destanı yazarlar. Kamil daha kapıdan çıkınca hanımında hasret başlar, “ben vali kızıyım” demez, zevcine yemekler hazırlar. Öyle mutlu olur, öyle mutlu olurlar ki nazara gelmekten korkarlar. Zeynep ile Kamil aşkı zamanla kök salar, kemgözlüler ise kahrolurlar. Hele hele “Mısır Valisine vekaleten” Adile Sultanın düğününe (Dersaadete) yollanınca,bu kişiler hasetlerinden çatır çatır çatlarlar. Mehmed Ali Paşa damadının Frenkçe öğrenmesini çok arzular, Fransız sefaretindeki memurlarla tanıştırır, ders aldırmaya başlar
Tabi !!! mutluluk fazla sürmeyecektir Yaşlı Vali, ölünce yerine oğlu ıbrahim Paşayı hazırlamış olsa da ıbrahim Paşa nın ani ölümü işleri karıştırır . Hesapta yokken Vali olan torunu Abbas Paşa ise dedesinden ayrı bir siyaset güder saray ve çevresindeki Fransızları ayıklamaya bakar. Yusuf Kamil’den haz etmeyenler ise nicedir bekledikleri fırsatı yakalamıştır ve “Yusuf Kamil Fransızlar için çalışıyor” diye şikayet ederler
Abbas Paşa ise onu apar topar Asvan’a sürer, Zeynep Hanımdan uzak tutar. Asvan’a sürgüne giderken kendisine Zeynep Hanım’ı talak-ı selase ile boşaması için bizzat vali tarafından yazılan belgeyi imzalamadan geri dönemeyeceği ve sonunda zindan yolu görüneceği bildirilmiştir. Asvan’da çok kötü günler geçirir , hastalanır , hekim ister “Koskoca Napolyon’a bile hapsolduğu vakit hekim vermemişlerdi; o ne yüzle hekim istiyor; varsın boşanma senedini imzalasın!” yazılı mektubu aldığı gün teselli olarak eşi Zeynep Hanım’dan da bir çift terlik hediye gelmiştir. O gece, terliğin astarında gizli, mektubun aşk dolu satırlarını okumakla teselli bulur (Vay ki vay ! bir yanda terlik astarında gizli aşk mektubu, bir yanda günümüzün sms ile yaşanan “aşşşk ??!!” ları )
. Sürgündeki üçüncü ayın sonunda sadrazam Mustafa Reşit Paşa’ya bir ariza yazıp gönderir. Konu Sultan Abdülmecid’e intikal ettirildiğinde sultan çok öfkelenir ve Mısır valisi Abbas Paşa’ya “Bizzat Asvan’a gidip Kamil Paşa’yı salimen ve muazzezen Dersaadet’e gönderesin!” diye ferman gönderilirve 1849 yılında Yusuf yurduna döner . Çile dönemi bitmiştir, ama Zeynep ile henüz buluşamamıştır. Kendi hanımıyla ikinci kez evlenmenin yollarını arar. Reşit Paşa “Zeynep Hanım mektuplarında durup dinlenmeden feryat etmekte olduğunu yazıyor.” der padişaha ve hemen o gün, hac farizasını ifa etmek üzere Zeynep Hanım’a izin tezkiresi verilmesini emreden Sultan Abdülmecid imzalı bir ferman, Mısır valisine doğru yola çıkar . Hac bahanedir . Rota Şam, Beyrut ve deniz yoluyla ıstanbul olur.
Bir gün… Abdülmecid Han “hazırlan” deyince, Yusuf Kamil divitini hokkasını çantasına koyar, mutad ziyaretlerden birine çıkacaklarını sanır. Fayton iç ılıtan haziran güneşinde Boğaz’a uzanır. ıhtimal Baltalimanı’nda bir elçi ağırlanacaktır. Saraya vasıl olurlar, beklendiği gibi iskeleye bir tekne yanaşır. Amaaa o da ne? Bu o! Ta kendisi! Zeynep Hanım! Huzurda olduğunu unutup koşmaya başlar. Padişah her şeyi düşünmüştür,Sadrazam Reşit Paşa kaç yıllık evli damadın, Şeyhülislam Arif Hikmet Bey de yaşı kırka dayanmış taze gelinin şahidi oldular, Üsküdar’daki yalıda Yusuf Kamil ile Zeynep ‘e gürül gürül bir nikah yenilenir. Bahsolunan sarayda balhaftaları yaşar, bilahare Vezneciler’deki konaklarına taşınırlar.
Mısırlı Zeynep Hanım ıstanbul’a çabuk intibak eder, aynı hızla hayır işlerine başlar. Fukara gençleri evlendirir, garip kızlara çeyiz yapar. Bugün ıstanbul Üniversitesinin kullandığı Vezneciler’deki konağı tekkeye döner, giren çıkan belli olmaz, hastalar, borçlular… Hele ramazanlarda dolar dolar taşar, acizlerin eşiğine erzak bırakırlar. Kapıları herkese açıktır, mesela ıbnülemin çocukluk yıllarında konağın zengin kütüphanesine demir atar. Zeynep Hanım bir ara Aksaray civarından geçerken kedi besleyen bir kadın görür, ki kıyafetine bakılırsa hali vakti yerinde değildir. Sorar soruşturur, Kedici Emine adıyla tanınan kadıncağızın çulsuzun biri olduğunu öğrenir. Kahyasına emir verir, ona her ay on beş altın (3 bin TL) maaş tahsis ettirir. Düşünebiliyor musunuz? Mısır’dan uzun yıllar para gelir, “Kedici Emine”nin varisleri bile nasiplenir.
Zeynep Hanım yazları birkaç hafta Kartal ve Yakacık’ta kalır. O dönemde semti çeşmelerle donatır. Hatta açılış gününde çeşmelerden limonata ve vişne şerbeti akıttırır.Şirket-i Hayriye kurulunca Yusuf Kamil Paşa’nın eşi Zeynep Hanım da hisse alır, hayırlı şirkete destek olurlar. Zeynep Sultanla Kamil Paşanın muhabbetleri yaşlandıkça artar, tabiri caizse dem tutar. Gel gelelim bir çocukları olmaz. Onlar da pek çok yetimi evlad edinir;
Çok lüzumlu, pek hayırlı bir iş yaparlar. Üsküdar Nuhkuyusu’nda bir arsa alır, üzerine 100 yataklı bir hastane kurarlar (1862). Kitabeye “şifa ayetlerini” kazıtır,. Hastaları yedirir, içirir, barındırır, ilaçlarını da hastane eczanesinde hazırlatırlar. Kimseden kuruş almaz, külliyetli masrafın altından kalkmaya çalışırlar. Zikrolunan hastane kasr gibidir. Göz alıcı bir bahçe, çiçek tarhları, limonluklar, külliyeyi şirin bir camiyle taçlandırırlar. ıki aşık yan yana yatacakları türbeyi de unutmazlar.
Yumuşak kalpli Zeynep Hanım’ın yaptırdığı taş bina, yapısındaki zarif görünümünü bugün de korumaktadır.Bahçede, manolyaların, köknarların ve dalları birbirini kucaklayan dev çam ağaçlarının arasında bir türbedir . Zeynep Hanım’ın şıklığını ve konuk gelecek özeniyle bir prenses elinin az önce değdiği duygusunu köşe vitrinlerinde yaşatan, loş; ama aydınlık bir türbe… Kapısındaki kilit paslanmış; ama o kilitte bile “ıyilik nedir?” sorusunun yanıt anahtarı var
ışte O günden bu yana Zeynep Kamil hastanesinde kaç çocuk doğar bilmiyoruz ama esmer, sarışın, gamzeli, gamzesiz, lepiska saçlı, kara kaşlı, keltoş onbinlerce bebek bu yuvada gözünü açar. Göbek adlarını Zeynep ya da Kamil koyarlar..hatta bu semt onların ismiyle anılır olur. Yüz küsur yıl evvel öldüler, hala dua alırlar. Meclis-i Vala üyeliği, Ticaret Nazırlığı, Meclis Reisliği yapan ve nihayet Sadrazam olan Yusuf Kamil Paşa Fenelon’un Telemaque’ını Türkçeye tercüme eder ki bu edebiyatımızın ilk çeviri romandır.
Sağlıkla….
Ersan Bengisu
Biraz uzun ama Zeynep Kamilin hikayesini bir de buradan okuyun
Benim bu bildiklerim içinde rüya denince ilk aklıma gelen Hz Yusuf’tur .Rüyalar’ın kendisinin hayatını ve tüm çevresinde gelişen olayları belirlediği, etkilediği anlatılır, gördüğü ve yorumladığı rüyalar O nu kölelikten Mısır Hazinesinin başına getirir ,neresinden bakarsanız ,nasıl algılarsanız dahi çok da” ibretli sözlerdir” anlatılanlar .
Yusuf ve rüyalar deyince hatırımıza ,Tarihin içinden bir aşk hikayesi düştü yine , ama bu aşk bir başka dostlar … gerçekten başka
Arapkir’de, 1808 yılında doğduğunda, adını Yusuf koyan annesi yahut babası, kaderinin de Hz. Yusuf’a benzeyeceğini bilemezlerdi elbette. Küçük yaşında yetim kalması işin başlangıcı oldu. Amcası olan Bozok sancak mutasarrıfı Osman Paşa onu yanına alıp öğrenim ve eğitimiyle ilgilendi. ıstanbul’da yeğenine en iyi hocalardan dersler aldırdı, onu büyük oğlu Nurettin’den ayrı tutmadı.Rivayet o dur ki 21 yaşındayken, Divan-ı Hümayun Kalemi’ne katip olarak verildiği gece Yusuf bir rüya görür. Rüyasında Mısır valisi Mehmet Ali Paşa(Kavalalı) ile bir çimenlikte oturuyordur. Sonra paşa yanından kalkıp gider Ama…. o da ne ?, paşa enfiye kutusunu unutmuştur. Yusuf kutuyu alır, doğruca Mısır sarayına… Emaneti içeri gönderip geri döndüğü sırada peşinden gelen bir görevli onu tekrar saraya götürüp Paşa’nın huzuruna çıkarır. Paşa bu dürüst davranışından pek memnun olduğunu ve mükafat olarak kutuyu kendine bağışladığını söyler. O sırada uyanır. Rüyadan çok etkilenmiştir, aklından çıkaramaz. Nihayet birkaç gün sonra bir rüya yorumcusuna yolunu düşürür. Rüyasını yorumlamasını ister . Yorumcu da Mısır’a gitmesini, talihinin kendisini orada karşılayacağını söyler
O yıllarda Mısır’a gitmek… Osmanlı ile Mısır arasındaki sorunlar bir yandan, yolculuk tehlikeleri diğer yandan… Bu ciddi bir macera demektir . Nihayet dayanamaz, önceden kaptanıyla pazarlık edip anlaştığı bir yelkenliye binmek üzere bir gece Üsküdar Ayazma’dan sandal ile Kız Kulesi’ne gider oradan da Mısır’a………..
. Yusuf, artık Mısır’dadır… Gariptir, kimsesizdir, yoksuldur. Nice çarelere başvurur ama bahtı açılmaz. Sonunda Mehmet Ali Paşa’ya bir arzuhal döşenir ki neredeyse edebi şaheser. Paşa dilekçenin sahibini çağırtır, iki saat konuşurlar ve sonunda; “Sana” der Paşa, “Mısır hazinesinin katipliğini veriyorum!” Zeki, becerikli, dürüst ve çalışkan bir insandır Yusuf , ve şimdi gördüğü rüyanın tabiri gerçekleşmektedir. Yusuf, Mısır hazinesinin başındadır. (Yusuf,Mısır,Hazine!!!!! Tarih tekerrür eder mi?)Ayrıca Fransızca çalışıyor, ilim yolunda ilerliyordur. Vali Paşa’dan ardı ardına rütbeler ve taltifler alır. Otuzlu yaşların ortalarına geldiğinde albaylığa yükselmiştir.
Yahu biz bir şeyi unuttuk!! tamam kahramanımız Yusuf ama bir ismi daha var Kamil… Yusuf Kamil
Mehmed Ali Paşanın küçük kızı Zeyneb hisli, içli bir kızcağızdır, adeta başkaları için yaşar, elindekini avucundakini paylaşmaktan zevk duyar. Bu yüzden adı “iyilik perisi”ne çıkar. ısteyeni elbette çoktur, emirler, tüccarlar kapısını aşındırırlar. Lakin Mehmed Ali Paşa kızına, kızı gibi hassas, hatırnaz, şair ruhlu birini arar.Bu özelliklere pek uygun olan Yusuf Kamil’e bir nokta koymuştur.
Nitekim bir bahanesini bulup gençleri görüştürür. Yusuf Kamil, Prenses Zeyneb’e vurulur, Zeynep Sultan da bu Anadolu gencinin simasında, aradığı saflığı, temizliği, şefkati yakalar. ılk görüşte aşk olur mu? Demek ki olur!
ıkisi de çıra gibi yanar. Neyse Mehmed Ali Paşa halden anlar, düğünlerini uzatmaz. Zeynep ile Kamil çok iyi anlaşır, yeni bir Leyla-Mecnun destanı yazarlar. Kamil daha kapıdan çıkınca hanımında hasret başlar, “ben vali kızıyım” demez, zevcine yemekler hazırlar. Öyle mutlu olur, öyle mutlu olurlar ki nazara gelmekten korkarlar. Zeynep ile Kamil aşkı zamanla kök salar, kemgözlüler ise kahrolurlar. Hele hele “Mısır Valisine vekaleten” Adile Sultanın düğününe (Dersaadete) yollanınca,bu kişiler hasetlerinden çatır çatır çatlarlar. Mehmed Ali Paşa damadının Frenkçe öğrenmesini çok arzular, Fransız sefaretindeki memurlarla tanıştırır, ders aldırmaya başlar
Tabi !!! mutluluk fazla sürmeyecektir Yaşlı Vali, ölünce yerine oğlu ıbrahim Paşayı hazırlamış olsa da ıbrahim Paşa nın ani ölümü işleri karıştırır . Hesapta yokken Vali olan torunu Abbas Paşa ise dedesinden ayrı bir siyaset güder saray ve çevresindeki Fransızları ayıklamaya bakar. Yusuf Kamil’den haz etmeyenler ise nicedir bekledikleri fırsatı yakalamıştır ve “Yusuf Kamil Fransızlar için çalışıyor” diye şikayet ederler
Abbas Paşa ise onu apar topar Asvan’a sürer, Zeynep Hanımdan uzak tutar. Asvan’a sürgüne giderken kendisine Zeynep Hanım’ı talak-ı selase ile boşaması için bizzat vali tarafından yazılan belgeyi imzalamadan geri dönemeyeceği ve sonunda zindan yolu görüneceği bildirilmiştir. Asvan’da çok kötü günler geçirir , hastalanır , hekim ister “Koskoca Napolyon’a bile hapsolduğu vakit hekim vermemişlerdi; o ne yüzle hekim istiyor; varsın boşanma senedini imzalasın!” yazılı mektubu aldığı gün teselli olarak eşi Zeynep Hanım’dan da bir çift terlik hediye gelmiştir. O gece, terliğin astarında gizli, mektubun aşk dolu satırlarını okumakla teselli bulur (Vay ki vay ! bir yanda terlik astarında gizli aşk mektubu, bir yanda günümüzün sms ile yaşanan “aşşşk ??!!” ları )
. Sürgündeki üçüncü ayın sonunda sadrazam Mustafa Reşit Paşa’ya bir ariza yazıp gönderir. Konu Sultan Abdülmecid’e intikal ettirildiğinde sultan çok öfkelenir ve Mısır valisi Abbas Paşa’ya “Bizzat Asvan’a gidip Kamil Paşa’yı salimen ve muazzezen Dersaadet’e gönderesin!” diye ferman gönderilirve 1849 yılında Yusuf yurduna döner . Çile dönemi bitmiştir, ama Zeynep ile henüz buluşamamıştır. Kendi hanımıyla ikinci kez evlenmenin yollarını arar. Reşit Paşa “Zeynep Hanım mektuplarında durup dinlenmeden feryat etmekte olduğunu yazıyor.” der padişaha ve hemen o gün, hac farizasını ifa etmek üzere Zeynep Hanım’a izin tezkiresi verilmesini emreden Sultan Abdülmecid imzalı bir ferman, Mısır valisine doğru yola çıkar . Hac bahanedir . Rota Şam, Beyrut ve deniz yoluyla ıstanbul olur.
Bir gün… Abdülmecid Han “hazırlan” deyince, Yusuf Kamil divitini hokkasını çantasına koyar, mutad ziyaretlerden birine çıkacaklarını sanır. Fayton iç ılıtan haziran güneşinde Boğaz’a uzanır. ıhtimal Baltalimanı’nda bir elçi ağırlanacaktır. Saraya vasıl olurlar, beklendiği gibi iskeleye bir tekne yanaşır. Amaaa o da ne? Bu o! Ta kendisi! Zeynep Hanım! Huzurda olduğunu unutup koşmaya başlar. Padişah her şeyi düşünmüştür,Sadrazam Reşit Paşa kaç yıllık evli damadın, Şeyhülislam Arif Hikmet Bey de yaşı kırka dayanmış taze gelinin şahidi oldular, Üsküdar’daki yalıda Yusuf Kamil ile Zeynep ‘e gürül gürül bir nikah yenilenir. Bahsolunan sarayda balhaftaları yaşar, bilahare Vezneciler’deki konaklarına taşınırlar.
Mısırlı Zeynep Hanım ıstanbul’a çabuk intibak eder, aynı hızla hayır işlerine başlar. Fukara gençleri evlendirir, garip kızlara çeyiz yapar. Bugün ıstanbul Üniversitesinin kullandığı Vezneciler’deki konağı tekkeye döner, giren çıkan belli olmaz, hastalar, borçlular… Hele ramazanlarda dolar dolar taşar, acizlerin eşiğine erzak bırakırlar. Kapıları herkese açıktır, mesela ıbnülemin çocukluk yıllarında konağın zengin kütüphanesine demir atar. Zeynep Hanım bir ara Aksaray civarından geçerken kedi besleyen bir kadın görür, ki kıyafetine bakılırsa hali vakti yerinde değildir. Sorar soruşturur, Kedici Emine adıyla tanınan kadıncağızın çulsuzun biri olduğunu öğrenir. Kahyasına emir verir, ona her ay on beş altın (3 bin TL) maaş tahsis ettirir. Düşünebiliyor musunuz? Mısır’dan uzun yıllar para gelir, “Kedici Emine”nin varisleri bile nasiplenir.
Zeynep Hanım yazları birkaç hafta Kartal ve Yakacık’ta kalır. O dönemde semti çeşmelerle donatır. Hatta açılış gününde çeşmelerden limonata ve vişne şerbeti akıttırır.Şirket-i Hayriye kurulunca Yusuf Kamil Paşa’nın eşi Zeynep Hanım da hisse alır, hayırlı şirkete destek olurlar. Zeynep Sultanla Kamil Paşanın muhabbetleri yaşlandıkça artar, tabiri caizse dem tutar. Gel gelelim bir çocukları olmaz. Onlar da pek çok yetimi evlad edinir;
Çok lüzumlu, pek hayırlı bir iş yaparlar. Üsküdar Nuhkuyusu’nda bir arsa alır, üzerine 100 yataklı bir hastane kurarlar (1862). Kitabeye “şifa ayetlerini” kazıtır,. Hastaları yedirir, içirir, barındırır, ilaçlarını da hastane eczanesinde hazırlatırlar. Kimseden kuruş almaz, külliyetli masrafın altından kalkmaya çalışırlar. Zikrolunan hastane kasr gibidir. Göz alıcı bir bahçe, çiçek tarhları, limonluklar, külliyeyi şirin bir camiyle taçlandırırlar. ıki aşık yan yana yatacakları türbeyi de unutmazlar.
Yumuşak kalpli Zeynep Hanım’ın yaptırdığı taş bina, yapısındaki zarif görünümünü bugün de korumaktadır.Bahçede, manolyaların, köknarların ve dalları birbirini kucaklayan dev çam ağaçlarının arasında bir türbedir . Zeynep Hanım’ın şıklığını ve konuk gelecek özeniyle bir prenses elinin az önce değdiği duygusunu köşe vitrinlerinde yaşatan, loş; ama aydınlık bir türbe… Kapısındaki kilit paslanmış; ama o kilitte bile “ıyilik nedir?” sorusunun yanıt anahtarı var
ışte O günden bu yana Zeynep Kamil hastanesinde kaç çocuk doğar bilmiyoruz ama esmer, sarışın, gamzeli, gamzesiz, lepiska saçlı, kara kaşlı, keltoş onbinlerce bebek bu yuvada gözünü açar. Göbek adlarını Zeynep ya da Kamil koyarlar..hatta bu semt onların ismiyle anılır olur. Yüz küsur yıl evvel öldüler, hala dua alırlar. Meclis-i Vala üyeliği, Ticaret Nazırlığı, Meclis Reisliği yapan ve nihayet Sadrazam olan Yusuf Kamil Paşa Fenelon’un Telemaque’ını Türkçeye tercüme eder ki bu edebiyatımızın ilk çeviri romandır.
Sağlıkla….
Ersan Bengisu
Biraz uzun ama Zeynep Kamilin hikayesini bir de buradan okuyun