Yaşanmıyor işte , insan hapşırdığında dahi yanında çok yaşa diyen biri olmadımı , yaşanmıyor....
İnsan bazen kendi seçer yalnızlığı, bazen seçileni yaşar hesapsızca, sorgusuz sualsizce, çaresiz. Öksürdüğünde sırtına vurup onu hayata döndürecek, hapşırdığında ''çok yaşada benimle daha uzun kal'' diyecek birilerine öyle hasret kalırki; içten bir sesi, dostane bir sarılışı deli gibi özlerde kalır tek başına. Ne zaman geçer, ne yalnızlık. Terkeden ve terkedilenlerin kaderidir bir zaman bu acıya katlanmak. Sonra limanını temizler, açar isimsiz gemilere yeniden... yükleriyle, dertleriyle ve tüm mürettebatıyla yanaşsınlar diye kıyılarına. Her gelen bin dertle gelir çünkü , ''eğer'' leri koynunda saklar. Size kalan, ona yabancı bir yerde olmadığını hissettirmek, bir müddet yari, yoldaşı, sırdaşı olmaktır belkide. Ama gelenler fazla kalmaz nedense, eğer güzel bir limana (yüreğe) sahipseniz; sizi üzmek, kullanmak isteyen nice gemiler bekler sırada, yanaşmak için kıyılarınıza. Sizde her ''limanı (yüreği) temiz'' gibi ''hayır'' demeyi bilemezsiniz aslında, her gelen yüklü ve yorguna yanaş yamacıma dersiniz; gözünüz gidende, işte o geçiş anında hissedilir yalnızlığın acımasızlığı. O tarfisiz acıdır sizi ''çivi çiviyi söker'' zihniyetine iten. Bir acıyı yenisiyle silmek istersiniz limanın meydanından. Ama ne varki, her acı kendi sahilinize dökülür, oradan, hemen yanıbaşınızdan izler sizi, ne haldesiniz görmek ve götürmek için gidenin peşinden..
Ne diyordum; haaaaaaaapp şşııııııııııııııı....