Eski konularınızı bilmiyorum ama konuyu okurken ben bile anladım birikmişlik olduğunu. Çünkü mesele normal geldi bana. Ben de özel okulda çalışıyorum. Net beş hafta tatilim oluyor. Eşimin izni belli olmuyor. İki senedir üç gün denk getirebildik. Onun dışında da ben annemle gidiyorum mesela iki hafta. Ne yapayım o çalışıyor diye evde oturamam ki. Ama izni belli olmuyor diye kızamam da. Onun şubesinde de erken rezervasyon yaptıranlar oluyor ama eşimin işi farklı, pat diyip çıkamıyor. Hiç tartışma sebebi olmadı bu bizde.
Ya da hastaymış, temizlik yapmışsınız, çorba yapmışsınız. Normal bir şey bu zaten, biri hastayken diğeri ona bakar, ihtimam gösterir, ev de sonuçta iki kişiye ait. Bunlar bile ağırınıza gitmiş. Demek ki çok bıkmışsınız. Okurken çok sert geldiniz bana. Sanki böyle keskin kurallarınız var ya da kafanızda şu şöyle olmalı diye belirlenmiş şeyler var ve onlar olmayınca rahat edemiyorsunuz. Kendinizi boşuna yıpratıyorsunuz bence. Herkesi ya da her şeyi kontrol edemeyiz. Eşlerimiz de ailesi de kendi ailemiz de bizim istediğimiz ya da beklediğimiz gibi olmuyor. Beklemektense hayal kırıklığına uğramamak için kabullenmek gerekiyor.
Bazı şeyler size ağır geliyorsa yapmayacaksınız. Ev işlerine yardım etmiyor mu yapmayın, kadın tutun, parasını versin. Ya da pislik götürsün. Sorumsuz mu, bir şey beklemeyin, kendinize yetin, isterse iştirak etsin, istemezse de onu beklemeden de mutlu olduğunuzu görsün.
Mesela şu dünyada nefret ettiğim tek insan kayınpederim. Görmeye tahammülüm yok adamı. Şimdi bizde üç gündür, on gün daha gitmez. Geçen sene geldiğinde de on beş gün filan kalmıştı. Ben de iyi ağırlamıştım, çok özen göstermiştim memnun olsun diye ama asla olmadı. Arkamdan konuşmuş hatta sağda solda. Benim evimde hep üç çeşit yemek olur mesela, salata, arada tatlı. Oturuyordu sofraya "çok bu yemek, bu kadar yenir mi, millet çok yemekten ölüyor" filan diyordu. Bu gelişinde aç kalmak pahasına yapmıyorum. İki çeşit yeter, salata, tatlı yok. Karpuz koyuyorum akşam mesela, karpuz başını ağrıtıyormuş. Bir daha yok. Azarlamaya kalkıyor beni mesela, kalkıp odaya gidiyorum, çekemem. Ben de otuz yaşında kadınım artık, kimse bana bağıramaz. Eşim böyle olsa ona da öyle davranırım. Hatta çeker giderim çekemem. Cidden çekemem yani. Ben milletin kulu kölesi miyim? Bir tane hayatımız var, o da kısacık zaten, yarısında da yaşlıyız, hastalıkla filan uğraşacağız. Belki erkenden öleceğiz. Onda da kapris, sorumsuzluk, mutsuzluk çekemem ya. Cidden başka bir hayat mümkün.
Değişmiyorsa ya beklemeyin, beklemekten vazgeçemiyorsanız da beklentilerinize uyum sağlayan biriyle karşılaşabilmek için bu adamı bırakın gitsin. Yazık canınıza.