çalışmak zorunda olupda aslında çalışmak istemeyenler var mı aranızda ?

sevdemm

ALLAHIMDAN HAYIRLISI
Kayıtlı Üye
5 Mart 2009
2.333
31
158
İstanbul
çalışmak zorunda olupda aslında çalışmak istemeyenler var mı aranızda ?
 
Son düzenleyen: Moderatör:
çalışmaya ne kadar mecburum ondan emin değilim..ev kredisinin borcu var...ben koca eline bakabilirmiyim?? onuda bilmiyorum ama çalışmak istemediğim özellikle bu uyuuuzzz iş yerinde çalışmak istemediğim KESıN!!
 
güzelim zaten ortamda kötü onunda etkisi var aslında bu konuyu açtım ilk yazan sensin ama bi çok kişinin bunu itiraf etmediğini düşünüyorum. Bence çoğu kişi işini severek yapmıyor. Çevremde hep şahit oluyorum hep bir şikayet hep bir memnuniyetsizlik.
 
KESİNLİKLE BEN VARIM.nefret ediyorum çalıştığım yerden,burası benim içimdeki çalışma aşkınıda öldürdü,ama eşim iş bulana kadar çalışmak zorundayım,ondan sonra çalışmayı düşünmüyorum en azından uzun bir süre......
 
ben aslında çalılşmayı seviyorumm ama zorunlu olarak çalışmak ve saçma sapan insanlara katlanarak çalışmak zor geliyor yine bir işim olsun ama daha rahat olayım isterdim
 
evet arkadaşlar memnun olmadığımız halde katlanıyoruz ve ne yazıkki günümüz ortamı bunu gerektiriyor. Ama içimizden gelen şey farklı olsa gerek. Artık ortam öyle olmuşki sanki 2 kişinin bile çalışması kar etmiyor.
 
kızımla daha çok zaman geçirmek isterdim o na yemekler pastalar yapmak onunla ders çalışmak el ele tutuşup sinemaya gitmek sahilde yürümek okuldan dönüşünü baklemek bunları kısmen yapıyorum fakat çalışmamaış olsaydım daha farklı olurdu çalışan annenin çocuğu olmak zor ama onlar için gelecekleri için mecburuz pazartesileri hiç sevmiyorum
 
Evet canım aynen bende pazartesi leri hiç sevmiyorum mutlaka herkezde bi pazartesi sendromu oluyor.
 
Ben severek çalışan bir kadınım. Çok seviyorum çalışmayı. Resmen kendimden geçiyorum. Evet çocuklarıma fazla zaman ayıramıyorum ama genede her kadının çalışıp ekonomik bağımsızlığını eline alması gerektiğine inanıyorum.
 
calismiyorum su an hamileyim kizim dogdugunda esimin zoruyla ise giricem gecim icin ama ben daha dogmamis bebegimle zaman gecirmek onunla buyumek onunla ogrenmek istiyorum...
 

Evet çalışmak da tabiki güzel ama evli ve çocuklu olup çalışan bayanlar bi yandan başka şeyleri kaybediyorlar bence. Lise yıllarımda bi arkadaşım vardı. Annesi küçük yaşta onu anneannesine bırakıp yıllarca çalışmış ve birgün bana ne dedi biliyomusunuz Annemi hiçbizaman affetmeyeceğim beni ona en ihtiyacım oldugu dönemlerde yanlız bıraktı ve benim esas annem anneannem dedi. Bu çok acı bişey. Düşünebiliyomusunuz başka insanlara emanet edip sonra o çocuğun içinde açılan yarayı. Bence bu yarayı yıllarca çalışıpda kazandığımız paralar düzeltemez. Herşey para değildir bence.Manevi olan duygularda vardır.
 
Bende çalısmayı seviyorum ama kızımı çok özlüyorum dayanamıyorum bazen ağlıyorum iş yerinde onun hiç bi hareketine şirinliğine yaramazlıgına şahit olamıyorum 4 yaşında zaten gündüz uykusunu kaybetti akşam eve gelince ben yemek hazırlıyorum sofrayı kuruyorum bi telaş bi telaş bakmışımki uyumuş yoruluyo akşama kadar anneannesi gezdiriyo parklara götürüyo küçük kardeşlerim var ılgılenıyo yaramazlık yapıyolar kızımda yoruluyor ÇalıŞmak gÜzel aslında ama herŞeyden mahrum kalıyorsun c.tesı yarım gÜn ÇalıŞıyoruz pazarda yetmıyor halıyle ÇocuĞumuzamı bakalım ev ıŞımı yapalım ÜtÜmÜ yemekmı mısafırmı aĞırlayalım ÇarŞı market ıŞımızemı koŞturalım napalım pazartesı gÜnlerını bende sevmıyorum hafta sonu kızıma alıŞıyorum p.tesı bırakmak Çok zor ıŞe gıdıyorum yaptıĞı Şırınlıkler gelıyo aklıma evlenmezden Önce ÇalıŞıyordum evlendım 6 ay evde oturdum ama bÜnye alıŞıyor sıkılıyordum hergÜn eŞımle tartıŞıyorduk ÇalıŞacaktım ama Şartları daha ıyı bı ıŞyerı bulmam lazımdı onun ıÇın beklıyorduk Çok ŞÜkÜr bulduk ve ben ÇalıŞmaya baŞladım Çok ŞÜkÜr durumumuz fena deĞıl evlendıkten sonra bana bı oyalanma olsun evde oturmayayım sıkılırım dıye dÜŞÜnÜyordum ılk baŞlarda para Çok Önemlı deĞıldı benım ıÇın ama Şımdı bır kızımız var ve 2. ÇocuĞuda ıstıyoruz artık maddıyat ıÇın onların geleceĞı ıÇın ÇalıŞmak zorundayım tabı ÖmrÜmÜn sonuna kadar ÇalıŞacak deĞılım ama yaŞım 25 bu yaŞta ÇalıŞmayıp ne zaman ÇalıŞacaĞım bıraz daha sabretmem lazım saĞolsun annemde bakıyor ÇalıŞ kızım en azından sıgortan dolsun dıyor ama bır Çocuk daha olunca nasıl olacak bılemıyorum yanı bakıcı tutacaĞız ama bırının hasretıne dayanamazken ıkıncısıne nasıl dayanacaĞım benım ıÇın zor alacak gıbı dÜŞÜnÜyorum. Bazen sabahları beraber uyanıyoruz anne nolur işe gitme diyo ben senin işyerini hiç görmedim bende geliym diyor. Akşam geliyorum anne ben bugün seni hiç öpmedim ha diyor sarılıyor öpüyor. Bazen tabi hiç yanıma yaklaşmıyor şimarıyor ayy Rabbim tüm annelerin yardımcısı olsun inşallah çalışmanın zorluklarıyla sağlıklı bireyler büyütürüz tüm annelere sevgiler
 
Son düzenleme:
Ben de çalışmak zorunda olmadığım halde çalışmayı çook sevenlerdenim... AMa çalışamıyorum, çünkü kriz nedeniyle işe alımlar durduruldu heryerde... ((
 
ŞıMDı BURAYA Bı YAZI EKLEYECEĞıM BUNU OKUYUNCA KENDıMDEN GEÇTıM AĞLAYIP AĞLAYIP DÜŞÜNÜP DURDUM ÇOK ETKıLEYıCı ÇALIŞMANIN ZORLUKLARI ANNE VE KIZI NASIL ETKıLEDıĞı HERKESE SEVGıLER

Bu hikaye tüm annelerin içini acıtacak.... ışte bir anne ve kızının iç acıtan hikayesi...


Ben Okumayacağım


Mart ayı gelmişti ama kızım hala okumaya geçmemişti. Ödevlerini yapmamak için bir sürü bahane buluyordu. Elimden geldiğince ilgileniyor, çalışma şevki kazanması için çabalıyordum. Ancak hiçbir gelişme yoktu. Adeta inatla okuma-yazma öğrenmemeye çalışıyor gibiydi. Öğretmenliğin kazandırdığı bütün deneyimlerimi kullanıyor, hiçbirinin işe yaramadığını gördükçe paniğim artıyordu.


Kızımdan bir yaş küçük oğlum ve henüz yedi aylık bebeğim den çalabildiğim her dakikayı kızıma ayırıyor, ancak öğretmeniyle her konuştuğumda büyük bir düş kırıklığı ile eve dönüyordum. 'Kızım acaba geri zekalı mı' diye düşündüğüm oluyor, bu düşünceler yüzünden beynimin zonklamasını geçirmek için iki, üç tane ağrı kesici almak zorunda kalıyordum.


O soğuk mart akşamında, sönmeye yüz tutmuş sobanın yanında, kızıma heceleri söktürebilmek için uğraşırken, onun ilgisizliği kalan son sabrımı da tüketti. Ayların birikimiyle kızı mı omuzlarından tutup, silktim ve minicik yanağına hatırladıkça utandığım' bir tokat attım. Yanağı kıpkırmızı oldu. Şaşkın ama kızgın baktı. Ağlamamak için minik dudaklarını sürekli büküyor, bakışları kalbimin ötelerine doğru ok
gibi ilerliyordu.


Sessizliği bozan ben oldum.


"Neden? Nazlıhan neden? Niçin okumayı öğrenmek için gayret göstermiyorsun? Sen aptal değilsin. Neden kendine aptalmışsın gibi davranılmasına izin veriyorsun?"


Bir an durdu, sonra sesinin bütün yırtıcılığı ve kiniyle, "Çünkü ben okumak istemiyorum" diye haykırdı. Kulaklarıma inanamıyordum. Yüksek tahsil yapıp, iyi bir geleceği olacağını düşledim biricik kızım,
benim, ben öğretmen Emine Özgenç'in kızı "Okumak istemiyorum" diye
bağırıyordu.


Hayal kırıklığı ve şaşkınlık içerisinde "Neden?" diye sorabildim.


"Çünkü ben senin gibi okuyup, öğretmen olup, çocuklarımı evde yalnız bırakıp işe gitmeyeceğim, Çalışmayacağım, Ben sadece anne olacağım."


Kızım konuşmuyor, adeta beni tokatlıyordu. Başım dönüyor, gözüm kararıyor, bu sözlerin gerçekten kızıma mı ait olduğunu anlamaya çalışıyordum. Evet bu sözleri bana yedi yaşındaki kızım söylüyordu. "ınsan şimdi bayılmaz da ne zaman bayılır" di ye düşündüm. Sanki, birden, gözlerimin önünde bir sinema perdesi açıldı ve acı bir film oynamaya başladı. Yozgat'ın Nohutlu Tepesi'nde, o her çıkışımda hiç bitmeyeceğini düşündüğüm yokuşun başındaki bir türlü ısıtamadığım evi hatırladım.


12 Eylül sonrası, eşimin (birçok insana yapıldığı gibi) hiç anlayamadığım bir tarzda ve sebepsizce tutuklanıp cezaevine götürülüşü. Aylarca tutuklu olduğu halde mahkemenin bir türlü başlamayışı. Yıllarca süren ve benim, eşimin neden tutuklandığını beraat ettikten sonra bile anlamadığım mahkemeler. Bakamadığım için dokuz aylık oğlumu Samsun'a, anneme bırakmam. Bakıcı ve anaokulu masraflarını karşılayamadığım için, iki yaşındaki kızımı her gün çalıştığım liseye götürüşüm. Yavrumun öğretmenler odasında koltuklarda uyuyuşu. Uykusunun en derin yerinde çalan teneffüs ziliyle yavrumun fırlayıp koltuklara oturuşu. Sonra müdürün beni çağırıp, "Bak Emine Hanım, biliyorum zor durumdasın ama seni gören herkes çocuğunu okula getirmeye başladı. Burası çocuk yuvası değil ki. Bir daha kızını okula getirme" deyişi. O günden sonra iki buçuk yaşındaki kızımı o koskoca, o sopsoğuk evde, yalnız başına bırakıp, dönene kadar kızımı koruması için Allah'a yalvarışlarım. Acıkır ve susar diye etrafa bıraktığım su
bardakları ve yiyecekler. Her akşam eve döndüğümde yavrumu bir köşede battaniyenin altında büzüşmüş buluşum.


"Yavrum, iyi misin? Korktun mu?" diye sorunca, "Korktum, ağladım, ağladım, yoruldum, sustum, sonra yine ağladım" diyerek boynuma sarılışı. Bir film şeridi gibi geçiyordu gözlerimin önünden. Bir türlü filmin sonu gelmiyordu.


Nisan sonlarına doğru bir öğle paydosunda eve gelmiş ve zili çalmak zorunda kalmıştım.


O sabah telaşla çıkarken anahtarı evde unutmuştum. Ama çok dert etmemiştim. Nasılsa kızım evdeydi. Kapıyı açardı. Ama açmadı. Açmadığı gibi sesinin bütün gücüyle "Anne" diyerek ağlıyordu. "Kızım, ben annenim, aç kapıyı" dedikçe o "Hayır sen annem değilsin. Sen kurtsun. Beni yiyeceksin" diye feryat ediyordu. Ne söyledimse inandıramadım. Dinlediği bir masaldan etkilenmişti besbelli. Yavrum, minik yavrum korkuyor ve ağlıyordu. Yarım saat uğraşmış, ikna edememiştim.


Yapacağım tek şey vardı. Bir şekilde içeri girmek. Ama nasıl? Kapıyı kıracak gücüm yoktu. Nohutlu Tepesi'nde çilingir ne gezerdi. ıçerde yavrum feryat figan ağlıyordu. Neden sonra alt kata inmeyi düşündüm. Kapıyı açan komşuma bir yandan olayları anlatıyor, bir yandan balkona doğru koşuyordum. Bir sandalye bulup balkona yerleştirdim ve üst kattaki evimin balkonuna ulaştım. Ben, 153 santimlik ufak tefek kadın, bir sandalye yardımıyla nasıl olup üç metrelik tırmanışı gerçekleştirerek, üçüncü kattaki evimin balkonuna ulaştım. Hala anlamış değilim. Sanki görünmeyen bir el beni yukarı çekti. Balkonun kapısı pek sağlam olmadığından, kilidi kolayca açıp içeri koştum. Kızım kapının dibine oturmuş, başını bacaklarının arasına sıkıştırmış ağlıyordu. Sarıldım, sarıldım, sarıldım... Göz yaşlarım onunkiyle karıştı. Koynuma büzüldü. Sadece "Annem, anneciğim, kurt beni yiyecekti" diyebiliyordu. O gün öğleden sonraki ilk dersimi kaçırdım. Müdürün ikazına rağmen kızımı sınıfıma götürdüm. Önce müdür muavini, sonra müdür tarafından azarlandım ama hiç cevap vermedim. Sadece göz pınarlarımda iki damla yaş belirdi. Ve o yaşlar müdürün birden susup özür dilemesine sebep oldu.


Evet bu acı film bitecek gibi değil. Kızımın sesiyle irkildim.


"Ben okumayacağım. Anne olacağım diye feryat ediyordu. Feryat etmiyor sanki beni tokatlıyordu. Ona iyi bir anne olamadığımı ve bundan duyduğu rahatsızlığı bu sözlerle haykırıyordu yüzüme. Hayatımın hiçbir anında böylesine bir acı yaşamamıştım. Hiçbir söz yüreğimi ve belleğimi böylesine hırpalamamıştı.


Kızımın kestane rengi saçlarını okşadım. Tokadımla kızaran yanağını öptüm. Başını göğsüme bastırdım. Onun hafızasında yer eden bütün acıları silmek istiyordum. En doğru, en eğitici sözleri bulmalıydım. Ama nasıl?.. Bu allak bullak beyinle nasıl?


Öğlece ne kadar kaldık bilemiyorum. Bir ara konuşacak gücü bulabildim.

"Kızım, her okuyan kadın çalışmak zorunda değildir. Sen iyi bir anne olmak istiyorsun. Ben de iyi bir anne olmanı istiyorum. Ancak, okursan, bilgili olursan, iyi bir anne olabilirsin. Çalışmak zorunda değilsin ki. Sen de evde çocuklarına bakar, onlara okuma yazma öğretirsin" diye devam eden birçok cümle sıraladım peş peşe. Kızım ikna olmuş görünüyordu. Ertesi gün okuldan geldiğinde onu masanın başında Cin Ali kitabını okurken buldum. Kızım, okuyup yazmayı aylar önce öğrenmiş fakat ısrarla herkesten saklamıştı.


Öğretmeni şaşkındı. "Nasıl olur da bir çocuk, bir günde bu kadar ilerleme kaydedebilir?" diye soruyordu. Bu sorunun cevabı öyle uzun ve anlaşılması öyle güçtü ki... O an susmak, en güzel cevaptı çünkü bu sorunun cevabını ancak ben ve Nazlıhan anlayabilirdik.


Şimdi kızım, Gazi Üniversitesi'nde işletme okuyor. Anadilini çok iyi okuyup, yazdığı gibi iyi derecede ıngilizce de biliyor. En önemlisi her fırsatta "Canım annem diye sarılıp yanaklarımdan öpüyor. Ben de onun, daha önce "o utandığım tokatla" kızart tığım yanağından öpmeye özen gösteriyorum.
 
bende çalışmak istemiyenlerdenim ama mecbur bu hayat şartlarında eşimi yanlız bırakmak istemiyorum zaten iki kişi çalıştıgmız halde zor birtek onun çalıştıgını düşünemiyorum ama sevmedigim bir iş öylesine çalıştıgım bi yer ya öffff yaaa akşam olsada eve gitsem :bbo: bıktım bu sıkıcı yerden
 
Önemli olan çocuğunuzla ne kadar zaman geçirdiğiniz değil ne kadar kaliteli zaman geçirdiğinizdir bence...
Çalışmayan ama çocuklarıyla kaliteli zaman geçirmeyen milyonlarca anne var...
 
Bende çalışmayı çokk ama çokk seviyordumm öyle ki haftasonları işimi, ortamımı özlüyordumm... :asigim:
ama bu durum evlenene kadar sürdü tabiiii kafamçokkarıştı

bekarken çalışmakla evlenince çalışmak arasında dağlar var
sorumluluk bambaşka bişey :1no2:
ve şimdi Rabbim bi aksilik vermezse aşağıdaki günler kadar daha çalışmalıyım ev borcumuz için a.s
Allah hepimizin yardımcısı olsun inş. :1rolleyes:
 

aynen yaa bir de çok işimiz varmış gibi cumartesileri de yarım gün çalışıoruz. zaten yaptığım işi çok sevmiorum bir de koşullar da iyi olmayınca benneyaptımki çocuk olunca nolcak bilmiorum özel sektörde mümkün değil ya devlete gircem bir şekilde ya da eşimle beraber çalışcaz aynı meslekte olduğumuz için. bazı kişilerin aksine ben evde hiç sıkılmıyordum valla. 3 aylık bir zaman çalışmadım. hayatımın en güsel dönemiydi .ama mesela kafem olsa ya da küçük bir dükkanım esnek çalışam saatleriyle çalışsam istediğim gibi.o zaman tabi ben de severim çalışmayı. inşallah allah bize de gösterir öyle rahat günler . böyle 3 kuruşluk adamların ağız kokusunu çekmeyiz biz de böylelikle senağlamaklava:
 
ben de altın bileziğini takıp çalışmayanlardanım, kendi tercihim oldu eşim kesinlikle karışmadı, biara çok sıkıldım başladım sonra çok yoruldumu ilişkimizi etkilediini evde daha mutlu olduumu farkettim,şimdi bebişimizde oldu sıkılmıorumda, ev işleriyle kendimi yormam,ev hanımlığı daha zor fln demem yani, kadın yapıo herşeyi, sadece yemek yapıorum onu da çok sevdiim için, evim hep mis gibi kurabiyeler, yemekler kokar, geri kalan tüm vaktim kızıma..ben bu işi çooook seviorum:))naz okula başlaynca da benim de ufak bi pastane cafe hayalim var
 
ben meslegimi çok severek yapıyorum
ama iş ortamları hoşuma gitmiyor çogu zaman
iş yerlerinde genelde erkekler oluyor ve bir bayanın kendisinden fazla bilgili oldugunu fark edince bencillik yapıyorlar
yada benim başıma hep böle şeyler geliyor
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…