Ne güzel söylediniz, bizim muhitte bir Aslan dede vardı, bu dedemiz hayatın cefasını çekmiş, anne babasına bakmış, hasta karısına ve 5 evladına bakmış, anne babası ve karısı yıllar içerisinde vefat etmiş, geride bir kendi 5'te evladı kalmış, 5 tane evlat evlenmişler barklanmışlar, dedecik evlatlarının yuvası oldu diye mutlu olmuş, gel zaman git zaman Aslan dedemiz çoook yaşlandı, elinde bastoncuğu gezinir dururdu, evine hem girmek ister hem istemezdi, eve gitse tüten ocağı yok, pişen aşı yok, konu komşu ne pişirmişte vermişse o, zaten komşular sahip çıkardı dedeye, ne zormuş yaşlılık, evlat sahibi olupta yalnızlık, ben anama babama, hasta karıma, 5 evladıma baktımda bir bakanım yok deyip ağlardı.
Havalar soğurdu dedecik evinde üşürmüşte kimseye birşey demezmiş, evlatlarına demiş soba yakamıyorum, katalitikte bozuldu tamir ettirseniz diye, evlatlar tamir ettirmek yerine dedeciği huzurevine yerleştirmişler, oysa Aslan dedemiz evini istiyordu, kaçtı huzurevinden, evine döndü, bir sabah duyduk ki dedecik buz gibi evinde ölmüş.
Bu yaşanmış hikayeyi neden anlattım, anne babanız, eşiniz, isterse 5 evladınız, çevreniz insan dolu olsun, yalnız ölüyorsunuz, kalabalıklarda bile yalnızsınız.
Bunun için üzülüp dövünmeye değmez, hele de gençliğin baharındaysan, kimse kimsenin başına baki değil, biçilmiş bir ömür var, o ömür hayatımıza üzülerek geçirilmeyecek kadar kısa, bunları düşünmek yerine kendimiz için birşeyler yapacak kadar da uzun.