yazmak istediğim her seyi çok güzel anlatmışsınız. Ben aile noktasında şanslı olan insanlardanim,çok şükür... Evlendikten sonra okumaya devam eden annelerdenim. Evet yeri geldi eğitimim icin bir hafta bazen on gün anneme ve ablama bıraktım çocuklarimi... En ufak bir sorunda yaşamadım,çünkü ailem çocuklarıma çok düşkün... Burda sorun konu sahibinde değil, torununa bir hafta bakmayı yük gören annesinde ve kardeşlerinde... Bir üyenin dediği gibi kariyer çocuktan önce olmalı fikri saçmalık bence... Anneyim, yüksek lisans yapıyorum ve devam etmeyi de düşünüyorum. Beraber geçirilen vakit kaliteli olduktan sonra gerisinin bir önemi yok...
Başarılar diliyorum. Ailenizi de tebrik ediyorum. Ne güzel destek olmuşlar size.
Bence de burada konu sahibine yüklenmek, onu eksik, yanlış annelik yapmış gibi hissettirmek çok yanlış. Bir sorun varsa, o da zaten şehir dışında uzakta yaşayan torununa, birkaç kişi beraber 1 hafta bakamayan ananede.
Güvenli bağlanma çok önemli anneyle çocuk arasında ama Aile dediğin de bağlı olmalı zaten.
Tek başına büyük yük olan işler, bir kaç kişi beraber paylaştığında çok daha hafifliyor ve kolaylaşıyor. Sonuçta bir kişi değil, bütün aile güçleniyor. Yoksa, kimse ben çocuk yapayım, anne babanın işi ne, onlar baksın demiyor. Böyle bir tutum da yok.
Burada genel tutum da önce annelik, ya da önce kariyer, en önemli şey para şeklinde değil. Çoğunluk sağduyulu ve yönlendirici davranmaya çalışıyor koşulları değerlendirerek.
daha önce başka bir konu açılmıştı yine, bir anne eğitimi için 4 ay çocuğundan ayrılmaktan bahsettiğinde, çoğunluk yapmaması gerektiğini ve burada önceliğin çocuk olduğunu söylemişti.
Hepimiz aynı durumları bir şekilde yaşıyoruz. Çocuklarımıza en güzel şekilde annelik yapmaya çalışıyoruz. Eğitimciyim deyince birden sorgulanamaz merci olmuyor insan.
Ben de eğitimciyim, hem de anneyim. Psikolojiyle de kişisel olarak ayrıca ilgiliyim.yıllar geçtikçe gördüğüm en önemli şey, bu işte olmak diye bir şey yok. Ne okuduğun, ne gördüğün, ne ailenden öğrendiğin yetmiyor. Çocuk büyüdükçe devamlı format atman, sorgulaman ve yenilemen gerekiyor kendini.
En eğlenceli yanı bir yandan. Duran su yosunlanır. Devamlı akış taze tutuyor insanı. Ananeler, dedeler artık emekli oldukları, hayatlarının tek düze olacağı noktalarda, çocukları ve torunlarıyla yenileniyorlar.
Çocuğun da ailede büyüklerin olduğu bir ortamda büyümesi, dedelerin ninelerin tozlanmış, artık herkesin bildiğini düşündükleri geçmişi torunlara yepyeni bir şekilde aktarması o kadar büyük bir paylaşım ki.
Benim annem de şanslıydı o konuda. Dedemler biz büyürken sık sık gelip kalırlardı. Dedemin beni götürdüğü parklar, salıncakta sallaması, 1950 lerde İstanbul da genç bir öğrenciyken gezdiği yerlere beni de götürüp gezdirmesi, artık 30 yaşında olsam da hala benim için çok önemli ve çok tatlı hatıralar. Ya da Ramazan’lar da ananemin sıcacık börekle bizi sahura kaldırması. Biz gezerken evet, annem evde dinleniyordu, o da bir nefes alma şansı buluyordu. Hepimiz mutluyduk durumdan yani.
Benim annem babam öyle olmadılar. Benim oğlum da o bakımdan o kadar şanslı olamadı ama bundan kaybeden biz olmuyoruz bence. Çünkü ben yine işimi gücümü oğlumla bir takım olarak yapıp, oğlumla ormana, müzeye, sinemaya, kursa, okula gidiyorum. Ama bir çocuğun büyüme mucizesine, en neşeli, en keyifli zamanlarına şahit olma şansını, onlar yanımızda olmayarak kaçırmış oluyorlar.
Velev ki biz daha çok yorulmuş olalım, zahmetsiz rahmet olmazmış derler. Bir insanın yetişme mucizesi için de, tabi ki biraz yorulmak, 1-2 hafta torununa bakabilmek gerekli diye düşünüyorum.