doğduğunuz ya da yaşadığınız şehre mektup yazın..ilk mektup benden

oykucu

Guru
Kayıtlı Üye
27 Ekim 2008
87
46
303
41
[
Ey binlerce yıldır elif gibi dimdik ayakta durabilmiş, aşk kıssamın birinci şahsı ve kipi Amasya'm;
Ben sinenin tam ortasından asırlardır akan, sen sızım sızım zamana yayılırken sessizce ve gizlice yarenin olan Yeşilırmak. Bir yaz başlangıcı ikindisinde “insanlaşarak” sessizce ruhumu maddeleştirerek, yazıyorum bu satırları... Bu ilk ve son mektubum sana...Öyle ya “ne olduğunu unutmalı!”
Doğduğumdan beri dünyamı kalbine taşıyor, sanki otağımı yüreğine inşa ediyorum. Sen şehzadelere, bilginlere kucağını açarken de böyleydi, şimdi beni kirli, kahverengi elbiselere mahkum eden insanlara bedenini halı ederken de böyle olacak. Dakikalar önce sersemletici yaz sarhoşluğunun ilk damlası, gökyüzünün yağmur dolu şişesinden bedenine damladı.Içim acıdı yine, yüzlerce köylünün her gün sofrasını nimetlendiren anne toprağını-bedenini-sarsacak diye. Çünkü sana sevgim derin, çok...
Ben seni dört mevsime yayılmış bir aşkla seviyorum.Içerişehir'den semaver kokuları çalınıyor her sabah burnuma,doğu yanından gelen maya ve soğan kokularına galip gelmeye çalışan bir keşiflikte.
Akşamları sırtını yasladığın dağların sıcaklığı,hala bedeninde duruyor.Yüzlerce ayak dolaşıyor benim yanı başımda, senin ışıklı hayat “yol”larında. O vakit eskiyen nüfus cüzdanlarının, akrep ve yelkovanın ilerleyişinin özümüzdeki inceliği de alıp uzaklara götürdüğünü anlıyorum.Bir zamanlar temiz giyimli,saçları taraklarla sık sık kucaklaşan,dili temiz,argo bilmez,nezaketi sözlüklerde bırakmamış beyefendiler,hanımefendiler, küçük hanımların yerini sokakları,caddeleri dolduran,terlikle dolaşan,fütursuz kahkahalar atan, gümrah saçlı,omuzlarını başkalarına çarpmak için kullanan genç kız ve erkekler,ev kadınları(hanım değil)aldı.
Birde Ferhat'a dağların bağrını sökecek gücü veren aşkı, sokaklarda sevdiğinin avucunu terletene kadar sıkıca kavrayan, sevgideki saygıyı unutarak ahlak felsefesine iflas bayrağı çektiren bıçkınlara baktık ça düğüm düğüm oluyor kahverengi gövdem...
Her gün minarelerden yapılı tacından yapılı hoş sedalar yükseliyor ruhların sahibi göğe. Güllerin, papatyaların eksik olmadığı camii, konak avlularında, huzurun kokusu oluyor çiçekler.
Eski zamanlarda ,yollarında yeleleri rüzgarda raks eden atlar kişner, kuzular melerken, şimdi dükkanlardan adını bile bilmediğim görüntüler, çalgılar kulakların patını artırıyor. Ne dersin, atların, kuzuların ruhuna mevlüt mü okuyorlar?
Her akşam,nefes alışverişlerde akasya kokusunu insanın içine doldurur ken verdiğin ferahlık, yaşmağı da, seciyesi de tertemiz, elleri una hayat veren bir Amasyalı kadının gözleme kokusuyla nefsi zorlayan bir açlık salar bedenlere...
Gün sessizce çekilirken yaslanırım geceye. Ağaç saçlarının dal buklelerine ıslak bir buse kondururum. Ay doğar ve bir dolunay güzelliği bürür yüzünü 7500 yaşında olsan da “Hz. Yusuf” tan aksetmiş güzelliğinde, gençliğinde diriliğinde.
Kimleri “iş” der, “okul”der,” Daha çok para” der uzaklara göç eder,arkalarındaki nemli gözlere bakamayacak...sonra...Bir gece ansızın kan ter içinde uyanırlar... Bir başka şehre, başka bir güzele gitmişler Aradıkları yoktur. Düşler, dostlar, öz, ana-baba-kardeş yoktur.
Kaldırımlar yabancıdır. Feleğe bir küfür savunurken “zalim gurbet” derler.
Seni,uzaktayken yaşamak böyle olsa gerek.
Doğurgan bir anadan anne toprağa dönüş olan hayat, ne çok şeyle başa çıkabilme mücadelesidir. Aşlar, ayrılıklar, hastalıklar, ölüm... Sendeki insan oğlu her sabah yepyeni dertlerini omzuna yükle yip yol alır okuluna, işine... Kaçmak, terk etmek ister seni; ama sırtını yasladığın, dört yanı kuşatmış dağlar sessizce haykırır insana “sırrını içine saklar, içinde derman ara ve bul” diye.
Sen kederi verirken, kollarını iki yanına salıp, gözlerini kapatıp, Boraboy Gölü kıyısında bir iskemlede otururken ruhunun şifasını da verirsin insanoğluna. Ruhunu arındırırsın, içindeki huzurla, yeşilliğinle. Işte bu yüzden evliyalarında Hakk'a açılan eller, Kapalı çarşı önünde mendil satan bir körpeye uzatılan parada da aynı içtenliktedir.
Her gün doğumunda yeniden sevmeye başlıyorum seni. Sessizce yüreğinin orta sından akıp gitmek, sana hayat sunmak, Yalıboyu evlerinin üzerine güneşin doğuşunu izlemek; asla giyemeyeceği bir çift spor ayakkabısına hüzünle bakan özürlü bir çocuğun bile yüreğinde hayata karşı bir güzellik kıvılcımları, umut ateşleri oluşturacak kadar “yaşamın ta kendisi” demek.
Ey yokluğu kayboluşum olan güzel Amasya'm;
Kalemin la'l oluşu yok ama söz tükeniyor artık bu satırlarda.Ben her güneş doğumunda ve her yağmur öncesinde dünyamı buharlaştırıp kalbine dönüyorum.Sendeyim ama ancak ruhum dokunabiliyor sana.
Varlığını kimseden esirgeme.Tek ve son duam,dünya varisi Hakk, günü ve seni eksiltmeyen etli, ruhlu bedenlerin penceresinden.
Seni Seviyorum AmasyaM.

“Ey hutenli güzel, seninle öyleyim ki,
Anlayamıyorum ben mi senim, sen mi bensin?” (Mantıkku't-Tayr)
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…