İnsanlık olarak kendimizi fazla önemsiyoruz belki de. Belli bi bilinç seviyesine ulaşmış bi canlının varoluşundan gelen sorunlarını çözmek için birbirini katletmekten daha yaratıcı bi yol bulacağını zannediyoruz, buna inanmak istiyoruz. Sonra bi bakıyoruz insanlık birbirini katletmenin daha yaratıcı bi yolunu bulmuş.
Halbuki doğayla mücadele etmenin ötesine geçip onu şekillendirmeye başlamış canlılarız diyoruz. Doğanın sunduğunun ötesine geçmiş kendimize has değerler sistemimiz, ahlak ve etik anlayışımız var diyoruz.
Tür içi iletişimi bu seviyeye getirebilmişiz. Hiç tanımadığımız insanların kilometrelerce öteden bi ekran vasıtasıyla tanık olduğumuz acılarına kendi evimizde olmuş gibi üzülebilecek, yediğimiz lokmadan tat alamayacak, evladımıza suçlulukla bakacak kadar empati sahibiyiz işte diyoruz.
Daha ne lazım barış içerisinde yaşamak için diyoruz.
Diyoruz da kazın ayağı pek öyle değil. Doğadaki canlılar sadece doğayla ve başka türlerle savaşmazlar, bizzat kendi türleriyle de savaşırlar. Biz de çok farklı değiliz. Kaynak paylaşımı yüzünden, alan paylaşımı yüzünden, birlikte yaşamanın ve hatta sadece basitçe yaşamanın getirdiği sorunlar yüzünden birbirimizi hakkından, malından ve canından ediyoruz.
Birlikte yaşayabilmek için ortak değer olarak benimsediğimiz kavramları (milliyet, inanç, tarih, dil, kültür, cinsiyet, ırk, renk vb.) yeri geldiğinde başkalarına açık açık zulmetmek ya da en iyi ihtimalle onların acılarını görmezden gelmek için kullanıyoruz.
Haklı olmak istemeyelim hele bi, hep haklıyız. Daha doğrusu haklılığı doğru - yanlışa göre değil güçlü - güçsüze göre belirlemekte ve bunu vicdanımıza yedirmekte pek bi ustayız.
Güçsüzken empati ve destek bekliyoruz, güçlüyken kimseye empati göstermek, destek vermek istemiyoruz.
O yüzden ilk gün ölen israillilerin arkasından sevinç çıglıkları atanlar da vardı mesela, bugün gazzede ölenlerin acılarına kulak tıkayanlar da var.
İşin kötü yanı bi çoğumuzun insanlık ve yaşadığı sorunlar üzerine gerçekten düşündüğüne de inanmıyorum. Bize ulaşan ve pazarlanan acıları bize pazarlandığı şekilde hissediyoruz, bize pazarlandığı sekilde tepkiler veriyoruz. Dizi izler gibi. Dizi bitiyor, biz unutuyoruz. Aksi mümkün mü onu da bilmiyorum zira bilgiye ulaştığımız kaynaklarla algımızı yönetmeye çalışan kaynaklar aynı, trajedilerin deseniz biri bitmeden yenisi başlıyor.
Bu kadar depresif de yazmak istemezdim böyle bi konuda ama sevgi, saygı, hoşgörü, empati, paylaşım, gerçeği ve doğruyu aramak dediğiniz şey çölde vaha. Güce olan açlık, öfke, saldırganlık, intikam, gerçeklere degil algılara teslim olmak çölün ve insanlığın büyük kısmının ta kendisi.