Eski Dostlar Buyrun Topiğime :)

İyi pazarlar mutlu hafta sonlarıııııı
 
KULAĞIMIZA KÜPE OLSUN!!!!!

insanların çoğu kaybetmekten korktuğu için, sevmekten korkuyor
Sevilmekten korkuyor, kendisini sevilmeye layık görmediği için
Düşünmekten korkuyor, sorumluluk getireceği için
Konuşmaktan korkuyor, eleştirilmekten korktuğu için
Duygularını ifade etmekten korkuyor, reddedilmekten korktuğu için
Yaşlanmaktan korkuyor, genç...liğinin kıymetini bilmediği için
Unutulmaktan korkuyor, dünyaya iyi bir şey vermediği için
Ve ölmekten korkuyor aslında yaşamayı bilmediği için

------William Shakespeare--------
 
slm canım cıkmadan bıde b uraya yazam dedımbenım topık aldı basını gıdyo ömür gördunmu oynayan muzu
 
Bir zamanlar Afrika'daki bir ülkede hüküm süren bir kral vardı. Kral, daha çocukluğundan itibaren arkadaş olduğu, birlikte büyüdüğü bir dostunu hiç yanından ayırmazdı. Nereye gitse onu da beraberinde götürürdü.

Kralın bu arkadaşının ise değişik bir huyu vardı. İster kendi başına gelsin, ister baskasının, ister iyi olsun, ister kötü, her olay karşısında hep aynı şeyi söylerdi:
"Bunda da bir hayır var!"

Bir gün Kral'la arkadaşı birlikte ava çıktılar. Kral'ın arkadaşı tüfekleri dolduruyor, Kral'a veriyor, Kral da ateş ediyordu. Arkadaşı muhtemelen tüfeklerden birini doldururken bir yanlışlık yaptı ve Kral ateş ederken tüfeği geriye doğru patladı ve Kral'ın baş parmağı koptu. Durumu gören arkadaşı her zamanki sözünü söyledi:
"Bunda da bir hayır var!"

Kral acı ve öfkeyle bağırdı:
Bunda hayır filan yok! Görmüyor musun, parmağım koptu?"

Ve sonra da kızğınlığı geçmediği için arkadaşını zındana attırdı.

Bir yıl kadar sonra, Kral insan yiyen kabilelerin yaşadığı ve aslında uzak durması gereken bir bölgede bir kaç adamıyla birlikte avlanıyordu. Yamyamlar onları ele geçirdiler ve köylerine götürdüler. Ellerini, ayaklarını bağladılar ve köyün meydanına odun yığdılar. Sonra da odunların ortasına diktikleri direklere bağladılar. Tam odunları tutusturmaya geliyorlardi ki, Kral'ın baş parmağının olmadığını fark ettiler.

Bu kabile, batıl inançları nedeniyle uzuvlarından biri eksik olan insanları yemiyordu. Böyle bir insanı yedikleri takdirde baslarına kötü olaylar geleceğine inanıyorlardı.
Bu korkuyla, Kral'ı çözdüler ve salıverdiler. Diğer adamları ise pişirip yediler.

Sarayına döndüğünde, kurtuluşunun kopuk parmağı sayesinde gerçekleştiğini anlayan Kral, onca yıllık arkadaşına reva gördüğü muameleden dolayı pişman oldu. Hemen zındana koştu ve zındandan çıkardığı arkadaşına başından geçenleri bir bir anlattı.

"Haklıymışsın!" dedi.
"Parmağımın kopmasında gerçekten de bir hayır varmış. İşte bu yüzden, seni bu kadar uzun süre zındanda tuttuğum için özür diliyorum.Yaptığım çok haksız ve kötü bir şeydi."

"Hayır" diye karşılık verdi arkadaşı.
"Bunda da bir hayır var."

"Ne dıyorsun Allah aşkına?" diye hayretle bağırdı Kral.
"Bir arkadaşımı bir yıl boyunca zından da tutmanın neresinde hayır olabilir?"

"Düşünsene, ben zından da olmasaydım, seninle birlikte avda olurdum, değil mi?

Ve sonrasını düşünsene!!!...
 

Doğru kalabalık güzel oluyo biz 6 kişiydik..
 
Sevgisiz insan, bir gün şans eseri bir çiçek
bahçesinde bulmuş kendini, bahçedeki
çiçekleri hiç düşünmeden ilerlemiş bir süre.
Bir düzlüğün ortasında mola vermiş bir ara.
Etrafına bakmış bir süre, hiç bir çiçek
bir şey ifade etmemiş ona. Sonradan yıkılan
bir ağaç görmüş ve onun yanında bir papatya.
Papatya kendinden emin, o köşede yıkılan
ağacın yanında çıkan rüzgara göğüs geriyormuş.
Papatya o kadar güzelmiş ki...Sevgisiz insan
sevgiyi tanımış. Buna şaşırmış. Alışamamış,
ne yapması gerektiğini bilememiş. Pek tabii
bildiğini sanmış... Papatyayı sevmiş, okşamış,
rüzgar ona zarar vermesin diye araya girmiş
oturmuş... Papatya bir süre tekrar dikleşmiş.
Papatyanın zarar görmesinden öylesine
korkuyormuş ki, böylesi bir güzelliğin sonsuza
dek sürmesini, o kadar çok istiyormuş ki...
Papatyanın, ellerine dokunduğu her an, onu
hissettiği her an kendini dünyanın en mutlu
insanı hissediyormuş... Sevgiyi öğrenen adam,
gerek papatyayı korumak için gerekse ona olan
doyumsuzluğundan dolayı papatyayı koparmayı
ve yanına almayı istemiş. Onu bu bahçeden
koparmak ona çok doğru gelmiş çünkü, onu
yanında hep koruyabilecek, sevebilecekmiş.
Papatyayı hiç düşünmeden çekmiş,
koparmaya çalışmış, papatya buna direnmiş,
direnmiş. Seven adam anlayamamış
bu direnci, daha da güçle yüklenmiş papatyaya.
Aklı o zaman neredeymiş, kim bilir...
Papatya gün geçtikçe solmuş, solmuş...
Adamın gölgesi onu öyle bir kapıyormuş ki,
soluk almasını engelliyormuş. İşin garibi
adam bunu görsede anlayamıyormuş,
papatya soldukça üzerine daha çok titriyor,
iyice kapıyormuş güneşini. Sevmeyi yanlış
öğrenen adam, en sonunda dayanamamış
ve papatyayı tüm gücüyle kendine çekmiş.
Tüm dünyaya ne mutlu.. Ve o salak adama
ne mutlu ki, papatya herşeye rağmen
direnebilmiş gücü kalmasa da. Ama bu
direniş o kadar büyük bir güç gerektirmiş ki,
o herşeyden çok sevdiği papatya boynu bükük
kalmış... Seven adam işte o noktada her şeyi
görmüş ve anlamış, yaptığının acısı ona
öyle bir koymuş ki, sendeleyip yere düşmüş.
Hayatında tanımadığı acıyı çekmiş adam.
Hayatta kendini ilk defa haksız, ilk defa
bencil, ilk defa küçük hissetmiş. Ağlamak
para etmezmiş, üzülmekte. Güneş de
hemen fayda etmezmiş papatyaya.
Sevmiş adam, bir çiçeğe nasıl davranması
gerektiğini görmüş gözündeki perdeler
kalkınca... Ağlayarak çiçeğin yanında durmuş,
rüzgara karşı kendini siper etmiş yine ama
çiçeği ne koparmaya çalışmış bir daha, ne de
üzerinde gölge etmeye... Papatya, tekrar mutlu
bir şekilde bütün asilliğiyle ve gücüyle dimdik
ayakta durana kadar bekleyecekmiş öylece,
yakınında olacakmış çünkü, çiçeğin ona ihtiyacı
olacağı bir zaman olursa o da o anda çiçeğinin,
papatyasının yanında olacakmış. Seven adam,
papatya onu bir daha hiç sevmese bile, onu
sonsuza dek sevecekmiş, çiçek isterse uzakta,
çiçek isterse yakında... Çünkü seven adam için
değerli olan tek şey varmış, o da çayırda
tek başına ayakta durmaya çalışan eşi benzeri
olmayan güzellikteki o tek papatya.
 


Asıl onlar güzel eğlendiriyor ama bir kerede bayanlar gitmiştik izmrdeyken aman varya ne çoşturdu bizi hiç oturtmamıştı resmen bide bel altı çalışıyorlar bunlar

Evet ya belden aşağı çok esprisi vardı :78: Bi de adam mı diyim kadın mı diyim her neysemasamızdan ayrılmadı
 
BERBER
Bir rahip berbere gider. Saclarini kestirir.
Berbere tesekkür eder ve borcunu sorar..
- "Muhterem Peder" der berber.. "Siz kutsal bir insansiniz.
Sizden nasil para alabilirim. Sizi traş etmek dükkanim icin şereftir."
Rahip tekrar tekrar tesekkür eder ve gider.
Berber ertesi sabah dükkani acmaya geldiginde kapisinda 12 altin lira bulur.
Birkac gün sonra bir Budist rahip gelir dükkana. Saclarini kestirir,
borcunu sorar. Berber saygi ile egilir:
"Siz ruhani bir lidersiniz.. Sizden nasil para alirim. Sizi traş etmek
dükkanim icin şereftir."
Budist rahip tesekkür eder gider.
Berber ertesi sabah dükkani acmaya geldiginde kapisinda 12 yakut bulur.
Ertesi hafta bir imam girer dükkândan içeri. Saçını kestirir ve elini
cüzdanına atar..
"Sakın ha" der berber.. "Siz bir inanç adamısınız.. Sizden nasıl para alırım
ben.. Dükkanımın konuğusunuz.. şeref verdiniz.. Güle güle gidin.."
imam gider.
Berber ertesi sabah dükkanı açmaya gelir,
Kapıda 12 imam vardır. :))

 
Evet ya belden aşağı çok esprisi vardı :78: Bi de adam mı diyim kadın mı diyim her neysemasamızdan ayrılmadı

Çoğu ikisinin ortası herhalde zor be yinede halleri


İmam da işi beleşe getirmiş yani
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…