"Ya Rabbi" dememizin altında, Allah'ın "buyur" demesi vardır...
Allahı tanımayan insanın başındaki belalardan biri, evhamdır. Evhamlar insanı perişan eder. Hastalanırsam, trafik kazası geçirirsem, hanım bırakır giderse, işten kovulursam, çocuğuma bir şey olursa, fakir olursam, gelecekte ne halde olacağım? gibi ihtimaller, Allahı tanımayanların başına bela olur.
Allahı tanıyan imanlı kimse ise, evhamların bütününü siler atar, Allah ne nasip etmişse o olur. Allahın vereceğini önleyemem, bana düşen vazife, her şartta İslama uymak, başıma gelene razı olmaktır. der, huzur içinde yaşar. İnsanın aklı, hayata bütünüyle yön vermeye yetmez. Yani hayata istikamet veremeyiz, o imkânsız!
Sakat bir insan düşse, hemen elinden tutar kaldırırız. İşte onun sakatlığı, beni kaldırın ricasını kabul ettirir.
Dertli insan da düşmüştür. Ellerini açıp Allaha dua eder. Duanın manası, kendi güçsüzlüğünü ve aczini anlayarak, kudreti sonsuz olan Allaha halini arz etmektir.
Kimin duasının kabul olacağını Allah bilir. Bizler şartlarına uygun olarak dua etmek zorundayız. O şartlardan biri de dua edenin mağdur olmasıdır. Nasıl ki adil bir devlet başkanı, mağdur olan vatandaşına yardım eder, kâinatın hâkimi olan Allah da, mağdur kullarına yardım eder.
Bir hastalığınız için doktora gittiğinizi düşünün. Vücudunuzdaki rahatsızlıkları doktora anlattıktan sonra beklersiniz; doktor size ne tedavi uygularsa ona tabi olursunuz. Çünkü bilirsiniz ki o işin uzmanı o doktordur ve hastalığınızın geçmesi için size en uygun tedaviyi uygulayacaktır. En az doktora olan teslimiyet ve itaat kadar Allaha teslim olmalıdır. Çünkü Allah, bizi bizden iyi bilir. İnsana düşen vazife, halini Allaha arz etmek ve hükme razı olmaktır.
Birisi her gece kalkıp Allaha yakarıp, Ona dua ediyormuş. Bir gün şeytan ona demiş ki: Ey Allahı çok anan kişi. Bütün gece Allah deyip çağırmana karşılık seni buyur eden var mı? Sana bir tek cevap bile gelmiyor, daha ne zamana kadar dua edeceksin?
Adamın gönlü kırılmış, başını yastığa koyup uyumuş. Rüyasında ona şöyle denmiş: Kendine gel, uyan! Niye duayı zikri bıraktın? Neden usandın? Adam da demiş ki: Buyur diye bir cevap gelmiyor ki. Kapıdan kovulmaktan korkuyorum.
Rüyadaki şahıs ona demiş ki: Senin Allah demen, Onun buyur demesi sayesindedir. Senin yalvarışın, Allahın senin ruhuna haber uçurmasındandır. Senin çabaların, çareler araman, Allahın seni kendine yaklaştırması, ayaklarındaki bağları çözmesindendir. Senin her Ya Rabbi demenin altında, Allahın buyur demesi vardır.
Gafilin, cahilin canı, duadan uzaktır çünkü Ya Rabbi demeye izin yok ona. Ağzında da kilit var, dilinde de. Zarara uğradığı zaman, ağlayıp sızlamasın diye Allah ona dert, ağrı, sızı, gam, keder vermedi.
Bununla anla ki Allaha dua etmeni, Ona seslenmeni sağlayan dert, dünya saltanatından daha iyidir. (Mesneviden)
Askeriyede öğrenciydik. Eğitim ve talim çok ağırdı. Bir ağabeyimiz karşımıza dikildi ve Arkadaşlar, sizin eğitiminizi aynen biz de yaptık. Çamura yattık, yorulduk, terledik, üşüdük fakat bakın onların hepsi geçti gitti. Şimdi emekli olduk. Ne kadar rahat ve iyi bir hayat yaşıyoruz. Siz bugünkü halinize bakıp üzülmeyin. Rütbenizi taktığınız zaman, iyi ki o sıkıntıları çekmişim dersiniz. demişti.
Zahmetteki rahmeti göremeyen, çok şeyi göremez. Bakınız bir ağaç dalıyla, yaprağıyla, kökleriyle meyve vermek için seferber oluyor. Bazı ağaçlar öyle çok meyve verir ki dalları kırılır. Kırılan dalların dibinden yeniden filiz çıkar. Meyve vermek için büyür, adeta koşar. Meyve vermenin saadeti hiçbir şeye benzemez. O saadete ulaşmanın yolu, terlemek, yorulmaktır. Her zahmetin içinde bir rahmet, her zorluğun içinde bir kolaylık vardır.
Hiçbir sıkıntı ebedî değildir.
Hayat daima deveran içindedir.
Allahı tanımayan insanın başındaki belalardan biri, evhamdır. Evhamlar insanı perişan eder. Hastalanırsam, trafik kazası geçirirsem, hanım bırakır giderse, işten kovulursam, çocuğuma bir şey olursa, fakir olursam, gelecekte ne halde olacağım? gibi ihtimaller, Allahı tanımayanların başına bela olur.
Allahı tanıyan imanlı kimse ise, evhamların bütününü siler atar, Allah ne nasip etmişse o olur. Allahın vereceğini önleyemem, bana düşen vazife, her şartta İslama uymak, başıma gelene razı olmaktır. der, huzur içinde yaşar. İnsanın aklı, hayata bütünüyle yön vermeye yetmez. Yani hayata istikamet veremeyiz, o imkânsız!
Sakat bir insan düşse, hemen elinden tutar kaldırırız. İşte onun sakatlığı, beni kaldırın ricasını kabul ettirir.
Dertli insan da düşmüştür. Ellerini açıp Allaha dua eder. Duanın manası, kendi güçsüzlüğünü ve aczini anlayarak, kudreti sonsuz olan Allaha halini arz etmektir.
Kimin duasının kabul olacağını Allah bilir. Bizler şartlarına uygun olarak dua etmek zorundayız. O şartlardan biri de dua edenin mağdur olmasıdır. Nasıl ki adil bir devlet başkanı, mağdur olan vatandaşına yardım eder, kâinatın hâkimi olan Allah da, mağdur kullarına yardım eder.
Bir hastalığınız için doktora gittiğinizi düşünün. Vücudunuzdaki rahatsızlıkları doktora anlattıktan sonra beklersiniz; doktor size ne tedavi uygularsa ona tabi olursunuz. Çünkü bilirsiniz ki o işin uzmanı o doktordur ve hastalığınızın geçmesi için size en uygun tedaviyi uygulayacaktır. En az doktora olan teslimiyet ve itaat kadar Allaha teslim olmalıdır. Çünkü Allah, bizi bizden iyi bilir. İnsana düşen vazife, halini Allaha arz etmek ve hükme razı olmaktır.
Birisi her gece kalkıp Allaha yakarıp, Ona dua ediyormuş. Bir gün şeytan ona demiş ki: Ey Allahı çok anan kişi. Bütün gece Allah deyip çağırmana karşılık seni buyur eden var mı? Sana bir tek cevap bile gelmiyor, daha ne zamana kadar dua edeceksin?
Adamın gönlü kırılmış, başını yastığa koyup uyumuş. Rüyasında ona şöyle denmiş: Kendine gel, uyan! Niye duayı zikri bıraktın? Neden usandın? Adam da demiş ki: Buyur diye bir cevap gelmiyor ki. Kapıdan kovulmaktan korkuyorum.
Rüyadaki şahıs ona demiş ki: Senin Allah demen, Onun buyur demesi sayesindedir. Senin yalvarışın, Allahın senin ruhuna haber uçurmasındandır. Senin çabaların, çareler araman, Allahın seni kendine yaklaştırması, ayaklarındaki bağları çözmesindendir. Senin her Ya Rabbi demenin altında, Allahın buyur demesi vardır.
Gafilin, cahilin canı, duadan uzaktır çünkü Ya Rabbi demeye izin yok ona. Ağzında da kilit var, dilinde de. Zarara uğradığı zaman, ağlayıp sızlamasın diye Allah ona dert, ağrı, sızı, gam, keder vermedi.
Bununla anla ki Allaha dua etmeni, Ona seslenmeni sağlayan dert, dünya saltanatından daha iyidir. (Mesneviden)
Askeriyede öğrenciydik. Eğitim ve talim çok ağırdı. Bir ağabeyimiz karşımıza dikildi ve Arkadaşlar, sizin eğitiminizi aynen biz de yaptık. Çamura yattık, yorulduk, terledik, üşüdük fakat bakın onların hepsi geçti gitti. Şimdi emekli olduk. Ne kadar rahat ve iyi bir hayat yaşıyoruz. Siz bugünkü halinize bakıp üzülmeyin. Rütbenizi taktığınız zaman, iyi ki o sıkıntıları çekmişim dersiniz. demişti.
Zahmetteki rahmeti göremeyen, çok şeyi göremez. Bakınız bir ağaç dalıyla, yaprağıyla, kökleriyle meyve vermek için seferber oluyor. Bazı ağaçlar öyle çok meyve verir ki dalları kırılır. Kırılan dalların dibinden yeniden filiz çıkar. Meyve vermek için büyür, adeta koşar. Meyve vermenin saadeti hiçbir şeye benzemez. O saadete ulaşmanın yolu, terlemek, yorulmaktır. Her zahmetin içinde bir rahmet, her zorluğun içinde bir kolaylık vardır.
Hiçbir sıkıntı ebedî değildir.
Hayat daima deveran içindedir.