Ben de çok şiddetli bir şekilde yaşıyorum bu durumu. Mesela bahçe için aydınlatma almıştım, babam aydınlatmayı takması için çağırdığı elektrikçi arkadaşının aklına uyup mahalledeki lamba gibi güçlü bir florasan takmıştı. Çok sinir oldum ama arkadaşına ayıp olmasın diye bir şey demedim. Sonrasında babamla tartışsam da olan olmuştu. Üzerinden seneler geçti, odamda uyumaya çalışırken bir gece gözume o aydınlatma ilişti ve gecenin üçünde büyük bir öfke nöbeti yaşadım. Bu öfkem çok da uzun sürdü. Sonra babamın gözleri bozuk olduğu için o ışığı bizim kadar şiddetli görmediğini farkettim. Bunu anlayınca babama olan öfkem dindi.
Böyle küçük olaylarda da bizzat bana yapılmış şeylerde de bazen kafayı takıp kendimi kahrediyorum. En çok bana zarar. Sonra çevreme zarar. Depresif olduğum zamanlarda daha fazla oluyor. Mesela tez yazarken gecenin bir körü 3 yıl önce olan bir şey için ağlama krizine girip kriz bitince yüzümü yıkayıp tez yazmaya devam etmiştim. Belki de içimizdeki stresi atmanın bir yoludur.
Ben şahsen takıntıya meyilli bir insanım, bilinçli bir çabayla kendimi engellediğim oluyor. Yani bıraksam aklım gidecek farkındayım. Aşırı kaygıdan kaynaklanıyor, onun da farkındayım. Böyle anlarda dikkatimi dağıtacak şeyler yapıyorum. Yürüyüşe çıkmak gibi mesela. Ilk kaygı bozukluğunu bir hastalık sonrası yaşamıştım, aklıma o konu her geldiğinde online bir platformdan yabancı dil alıştırması yapıyordum. Böylece hem bir dil öğrendim hem de akıl sağlığımı nispeten korumuş oldum.
Bu krizler geldiğinde bilincinizi korumaya çalışın. Kendinize "dur" deyin. Gerçekten sesli olarak "papatya dur" demek gerekiyor. Kendinize sesli olarak telkin verin. Ve mümkünse dikkatinizi dağıtacak bir şeyler yapın.
Bu stresli hayata daha ne kadar bu şekilde dayanabilirim bilmiyorum. Bence bizim gibiler önce stres yönetimini öğrenmeli. Bu takıntılı durum da yönetemediğimiz stresin (ve tabii ki zamanında koyamadığımız sınırların) bir sonucu bence.