Bazen insana hiçbir şey yetmez... Hatta, insana yetmez hiçbir şey.. Hep bir çita vardır zaten ileriye sürüklediğin..
Esmersindir, sarışınlara özenirsin.. Sarışınsan, beyaz tenli doğuştan bakır kızıllara... Kapkara gözlerin de olsa, ara ara renkli gözlere imrenmişliğin oluverir aniden...
Hayat böyledir çünkü... Neye sahip olursan ol, sahip olamadıklarını merak edersin hep...
Pek çok şey tam olsa da, çünkü hayatta hiçbir zaman herşey tam olmaz, hep eksiklikleri görür insan... Çünkü "tam" olan, kaybedilmeden hissedilmez, eksiklik ise asla bir boşluğu dolduramayacağı için her zaman hissedilir... Ömür böyle geçer... Eksik gördüklerimizi tamamlamaya çalışırken, tam olanların tadını çıkaramadan...
Otuz yaş sendromu var mı bilemiyorum.. Benim biraz geride kaldı.. Ama hayatımın bu dönemlerini ara ara yaşadığım oldu.. Kariyerimin beni doyurduğu o noktaya geldiğimde tüm arkadaşlarım çoktan evlenmiş, kiminin de boyuna yaklaşan çocukları olmuştu.. Dışarıdan bakınca "asıl" mutluluk onlarda gibiydi... Nasıl da imrenirdim... Çünkü benim kaçırdığım tren oydu.. Onların kaçırdığı trende ise ben vardım... Kahve sohbetlerinde bir araya geldiğimizde farketmezdim hiç kendilerine vakit ayıramadıklarını.. Benim aklım fikrim mutlu görüntülerindeydi.. Oysa hep kahveler yarım kalırdı, sohbet eksik, çünkü birinin çocuğu okulda rahatsızlanırdı, kalkması gerekirdi, diğerinin eşi erken gelirdi, bir diğeri kendine vakit ayıramayacak kadar kalabalık bir aile edinivermişti... Sohbetler hep yarım kalırdı işte... Veyahut arkadaş sohbetinden biraz uzak, daha çok çocuklar ve eşlerin konuşulduğu bir cemiyet oluverirdi.. Tüm o arkadaşlarım kendilerinden bahsetmediklerini hiç farketmezlerdi bile.. Ve ben imrenirdim yine de, göremeden o eksikliklerini...
Sonra evlendiğimde anladım... Sekteye uğramaya başladıkça "Tamlarım" ve eksilmeye başladıkça "mükemmelleştirdiğim" şahsıma münhasır yanlarım.. Paylaştıkça hayatımı kadınca, ve dişi kuş gibi bir yuvaya asılıp, biraz da sorunlarıyla harmanlandıkça, anladım... Kaybettiğim özgürlüğümü biraz özlediğimi... Ama yine de sol yüzük parmağına kelepçelenmiş esaretimde, bir şeyi çok iyi biliyordum, bu yanım da mutluydu.. Böyleydi işte...
Çünkü eksikliklere odaklanan her insan gibiydim ben de... Elimden kayıp gidene, asla elde edemediğimi veya elde etmek istediğime odaklanırdım öncesinde...
Meğer herşeyin bir vakti varmış.. Meğer her iyi görünenin altında bir keder de varmış... Ve insanlar "Tam"larını hissetmez, eksikliklerinden üşür, onlara odaklanırmış...
Oysa... Herşeyin bir vakti var.. O vakit geldiğinde öğreneceğiz, aslında öncesinde nerede olduğumuzu, o vakitte olmanın nasıl birşey olduğunu...
Kısaca... Bence hiçbir şeye geç kalmadınız... Sadece hayatınızın saati, sizin yönettiğiniz tik taklarla olmak istediğiniz noktaya taşıdı sizi... Yakışan yere... Ve doğru kararlar aldınız belki de, şimdiye dek... Ve herşeyin bir vakti vardır unutmayın... Bu dünyada her iyinin bir bedeli, her kötünün bir nedeni vardır... Hayıflanmayın...
Dilerim sizin için Rabbim güzel kapılar açar,
Doğru zaman, doğru yerde, doğru insanla yeni ve mutlu bir hayat sunar...
Hiçbir şeyi eksiltmeden içinizden, yoksunlaştırmadan hayatınızdan...
Uzun ve gereksiz yazdım belki... belki amaçsız yazdım.. Ama öyle güzel yazmıştınız ki, ben yazıverdim işte...
Naçizane...
Selamlar,
muhteşemsin diyecek bir kelime bulamıyorum günümüz insanların düşüncelerini anlatan bir yazı olmuş ve buna bende dahil beklenen gün gelecekse çekilen çile kutsaldır deyip bitiriyorum yazımı..Bazen insana hiçbir şey yetmez... Hatta, insana yetmez hiçbir şey.. Hep bir çita vardır zaten ileriye sürüklediğin..
Esmersindir, sarışınlara özenirsin.. Sarışınsan, beyaz tenli doğuştan bakır kızıllara... Kapkara gözlerin de olsa, ara ara renkli gözlere imrenmişliğin oluverir aniden...
Hayat böyledir çünkü... Neye sahip olursan ol, sahip olamadıklarını merak edersin hep...
Pek çok şey tam olsa da, çünkü hayatta hiçbir zaman herşey tam olmaz, hep eksiklikleri görür insan... Çünkü "tam" olan, kaybedilmeden hissedilmez, eksiklik ise asla bir boşluğu dolduramayacağı için her zaman hissedilir... Ömür böyle geçer... Eksik gördüklerimizi tamamlamaya çalışırken, tam olanların tadını çıkaramadan...
Otuz yaş sendromu var mı bilemiyorum.. Benim biraz geride kaldı.. Ama hayatımın bu dönemlerini ara ara yaşadığım oldu.. Kariyerimin beni doyurduğu o noktaya geldiğimde tüm arkadaşlarım çoktan evlenmiş, kiminin de boyuna yaklaşan çocukları olmuştu.. Dışarıdan bakınca "asıl" mutluluk onlarda gibiydi... Nasıl da imrenirdim... Çünkü benim kaçırdığım tren oydu.. Onların kaçırdığı trende ise ben vardım... Kahve sohbetlerinde bir araya geldiğimizde farketmezdim hiç kendilerine vakit ayıramadıklarını.. Benim aklım fikrim mutlu görüntülerindeydi.. Oysa hep kahveler yarım kalırdı, sohbet eksik, çünkü birinin çocuğu okulda rahatsızlanırdı, kalkması gerekirdi, diğerinin eşi erken gelirdi, bir diğeri kendine vakit ayıramayacak kadar kalabalık bir aile edinivermişti... Sohbetler hep yarım kalırdı işte... Veyahut arkadaş sohbetinden biraz uzak, daha çok çocuklar ve eşlerin konuşulduğu bir cemiyet oluverirdi.. Tüm o arkadaşlarım kendilerinden bahsetmediklerini hiç farketmezlerdi bile.. Ve ben imrenirdim yine de, göremeden o eksikliklerini...
Sonra evlendiğimde anladım... Sekteye uğramaya başladıkça "Tamlarım" ve eksilmeye başladıkça "mükemmelleştirdiğim" şahsıma münhasır yanlarım.. Paylaştıkça hayatımı kadınca, ve dişi kuş gibi bir yuvaya asılıp, biraz da sorunlarıyla harmanlandıkça, anladım... Kaybettiğim özgürlüğümü biraz özlediğimi... Ama yine de sol yüzük parmağına kelepçelenmiş esaretimde, bir şeyi çok iyi biliyordum, bu yanım da mutluydu.. Böyleydi işte...
Çünkü eksikliklere odaklanan her insan gibiydim ben de... Elimden kayıp gidene, asla elde edemediğimi veya elde etmek istediğime odaklanırdım öncesinde...
Meğer herşeyin bir vakti varmış.. Meğer her iyi görünenin altında bir keder de varmış... Ve insanlar "Tam"larını hissetmez, eksikliklerinden üşür, onlara odaklanırmış...
Oysa... Herşeyin bir vakti var.. O vakit geldiğinde öğreneceğiz, aslında öncesinde nerede olduğumuzu, o vakitte olmanın nasıl birşey olduğunu...
Kısaca... Bence hiçbir şeye geç kalmadınız... Sadece hayatınızın saati, sizin yönettiğiniz tik taklarla olmak istediğiniz noktaya taşıdı sizi... Yakışan yere... Ve doğru kararlar aldınız belki de, şimdiye dek... Ve herşeyin bir vakti vardır unutmayın... Bu dünyada her iyinin bir bedeli, her kötünün bir nedeni vardır... Hayıflanmayın...
Dilerim sizin için Rabbim güzel kapılar açar,
Doğru zaman, doğru yerde, doğru insanla yeni ve mutlu bir hayat sunar...
Hiçbir şeyi eksiltmeden içinizden, yoksunlaştırmadan hayatınızdan...
Uzun ve gereksiz yazdım belki... belki amaçsız yazdım.. Ama öyle güzel yazmıştınız ki, ben yazıverdim işte...
Naçizane...
Selamlar,
31 yaşıma geldim.elimde bir önlisans diploması,birkaç kişisel gelişim kursu sertifikası,birkaç iş tecrübesi bunun yanında birkaç kez evlilik yolundan dönülmüş ilişki,ayrılmış bir anne baba,yakın zamanda atılmış nişan yüzükleri,cezaevinde olan bir kardeş ve seve seve baktığım şu an arkamda uyuyan 4 yaşındaki yeğenim var.birkaç tanede hepsi en az 20 yıllık dostlarım.
herkes evlendi,iyi bir iş sahibi oldu,evleri arabaları,çocukları vs. ben ise bu yaşımda hala yerimde sayıyorum.bir ara yükselttiğim çıtam son 3 yılda yine inişe geçti.bu saatten sonra neresinden tutsam elimden kalacak bir hayat var artık elimde...en azından böyle hissediyorum ama bunun yanında da depresyonda falan hisetmiyorum kendimi.depresyona bile girmekten bıktım çünkü.herşeyi amaan diye sallayarak arkama atıveriyorum.birgün içimde bişeyler patlayacak korkusu yaşamadan.gardım o kadar yükseldi ki çok şükür yalnızca ailemden birinin ölüm acısını yaşamadım bir tek.
gecenin bir vakti sanırım çok dolu hissediyorum ki yazma ihtiyacı duydum.arkadaşlarımla sohbetlerimde de biri iyi birşey anlatsa hayatına dair çok kötü hissediyorum dinlemek istemiyorum çünkü bende iyi bişeyler anlatmak istiyorum artık.bir derdini anlatacak olsalar ona da doymuşum zaten kendimden içim daralıyo dinlerken :) kiminle ne paylaşırsın bu durumda ?
gelinliğim içeride hala..eve geldiğinden beri 1 kez bile giymek istememiştim zaten ki nasip olmayacağıda içime doğmuş gibi.. yeğenim arada annesini sayıklayarak ağlarken bende oturup onunla ağlıyorum bir o an içim taşıyo tutamıyorum kendimi benim ağladığımı görüncede suratında garip bir ifade oluşuyo.o an kendime nasıl zor hükmedip susuyorum bir Allah bilir..
çok şükür çevremde sayılan aranılan uyumlu bir insanımdır.yalnızca haksızlığa uğradığım zaman deliririm onun dışında sakin bir yapım vardır aslında.şu son 6 yıldır yaşadıklarım beni biraz agresif yaptı ama genel anlamda sakin,uyumlu ve iyi bir dinleyici olduğumu düşünürüm.sanırım yalnız olmamam tek tesellim.birde eski nişanlımın beni nişan atarken bile sözleriyle onore etmiş olmaları.ama oğulları daha bu sabaha kadar bile hala içini kustuğunu maiilerine devam ediyor.ben haklıyım değilim çok yaptım sana ama düğüne 15 gün kala bitirilmez beni suçluyor yinede :)
biraz karışık bir özet oldu sanırım ama içimden böyle geldi işte bu gecede...30 yaş sendromu gibi birşey sanırım.ama merak ediyorum evli,çocuklu,iyi bir iş kariyer sahibi,genel anlamda mutlu olan insanlarda bu sendromu yaşıyo mu acaba?yoksa bu sendrom bu zamana kadar edinebildiklerine mi endeksli insanların?
kaç bir derdim var bende bilmiyorum yani...ama hiç derdim yokmuş gibide hissediyorum...bu ne demek bilen var mı acaba?
Bazen insana hiçbir şey yetmez... Hatta, insana yetmez hiçbir şey.. Hep bir çita vardır zaten ileriye sürüklediğin..
Esmersindir, sarışınlara özenirsin.. Sarışınsan, beyaz tenli doğuştan bakır kızıllara... Kapkara gözlerin de olsa, ara ara renkli gözlere imrenmişliğin oluverir aniden...
Hayat böyledir çünkü... Neye sahip olursan ol, sahip olamadıklarını merak edersin hep...
Pek çok şey tam olsa da, çünkü hayatta hiçbir zaman herşey tam olmaz, hep eksiklikleri görür insan... Çünkü "tam" olan, kaybedilmeden hissedilmez, eksiklik ise asla bir boşluğu dolduramayacağı için her zaman hissedilir... Ömür böyle geçer... Eksik gördüklerimizi tamamlamaya çalışırken, tam olanların tadını çıkaramadan...
Otuz yaş sendromu var mı bilemiyorum.. Benim biraz geride kaldı.. Ama hayatımın bu dönemlerini ara ara yaşadığım oldu.. Kariyerimin beni doyurduğu o noktaya geldiğimde tüm arkadaşlarım çoktan evlenmiş, kiminin de boyuna yaklaşan çocukları olmuştu.. Dışarıdan bakınca "asıl" mutluluk onlarda gibiydi... Nasıl da imrenirdim... Çünkü benim kaçırdığım tren oydu.. Onların kaçırdığı trende ise ben vardım... Kahve sohbetlerinde bir araya geldiğimizde farketmezdim hiç kendilerine vakit ayıramadıklarını.. Benim aklım fikrim mutlu görüntülerindeydi.. Oysa hep kahveler yarım kalırdı, sohbet eksik, çünkü birinin çocuğu okulda rahatsızlanırdı, kalkması gerekirdi, diğerinin eşi erken gelirdi, bir diğeri kendine vakit ayıramayacak kadar kalabalık bir aile edinivermişti... Sohbetler hep yarım kalırdı işte... Veyahut arkadaş sohbetinden biraz uzak, daha çok çocuklar ve eşlerin konuşulduğu bir cemiyet oluverirdi.. Tüm o arkadaşlarım kendilerinden bahsetmediklerini hiç farketmezlerdi bile.. Ve ben imrenirdim yine de, göremeden o eksikliklerini...
Sonra evlendiğimde anladım... Sekteye uğramaya başladıkça "Tamlarım" ve eksilmeye başladıkça "mükemmelleştirdiğim" şahsıma münhasır yanlarım.. Paylaştıkça hayatımı kadınca, ve dişi kuş gibi bir yuvaya asılıp, biraz da sorunlarıyla harmanlandıkça, anladım... Kaybettiğim özgürlüğümü biraz özlediğimi... Ama yine de sol yüzük parmağına kelepçelenmiş esaretimde, bir şeyi çok iyi biliyordum, bu yanım da mutluydu.. Böyleydi işte...
Çünkü eksikliklere odaklanan her insan gibiydim ben de... Elimden kayıp gidene, asla elde edemediğimi veya elde etmek istediğime odaklanırdım öncesinde...
Meğer herşeyin bir vakti varmış.. Meğer her iyi görünenin altında bir keder de varmış... Ve insanlar "Tam"larını hissetmez, eksikliklerinden üşür, onlara odaklanırmış...
Oysa... Herşeyin bir vakti var.. O vakit geldiğinde öğreneceğiz, aslında öncesinde nerede olduğumuzu, o vakitte olmanın nasıl birşey olduğunu...
Kısaca... Bence hiçbir şeye geç kalmadınız... Sadece hayatınızın saati, sizin yönettiğiniz tik taklarla olmak istediğiniz noktaya taşıdı sizi... Yakışan yere... Ve doğru kararlar aldınız belki de, şimdiye dek... Ve herşeyin bir vakti vardır unutmayın... Bu dünyada her iyinin bir bedeli, her kötünün bir nedeni vardır... Hayıflanmayın...
Dilerim sizin için Rabbim güzel kapılar açar,
Doğru zaman, doğru yerde, doğru insanla yeni ve mutlu bir hayat sunar...
Hiçbir şeyi eksiltmeden içinizden, yoksunlaştırmadan hayatınızdan...
Uzun ve gereksiz yazdım belki... belki amaçsız yazdım.. Ama öyle güzel yazmıştınız ki, ben yazıverdim işte...
Naçizane...
Selamlar,
Bazen insana hiçbir şey yetmez... Hatta, insana yetmez hiçbir şey.. Hep bir çita vardır zaten ileriye sürüklediğin..
Esmersindir, sarışınlara özenirsin.. Sarışınsan, beyaz tenli doğuştan bakır kızıllara... Kapkara gözlerin de olsa, ara ara renkli gözlere imrenmişliğin oluverir aniden...
Hayat böyledir çünkü... Neye sahip olursan ol, sahip olamadıklarını merak edersin hep...
Pek çok şey tam olsa da, çünkü hayatta hiçbir zaman herşey tam olmaz, hep eksiklikleri görür insan... Çünkü "tam" olan, kaybedilmeden hissedilmez, eksiklik ise asla bir boşluğu dolduramayacağı için her zaman hissedilir... Ömür böyle geçer... Eksik gördüklerimizi tamamlamaya çalışırken, tam olanların tadını çıkaramadan...
Otuz yaş sendromu var mı bilemiyorum.. Benim biraz geride kaldı.. Ama hayatımın bu dönemlerini ara ara yaşadığım oldu.. Kariyerimin beni doyurduğu o noktaya geldiğimde tüm arkadaşlarım çoktan evlenmiş, kiminin de boyuna yaklaşan çocukları olmuştu.. Dışarıdan bakınca "asıl" mutluluk onlarda gibiydi... Nasıl da imrenirdim... Çünkü benim kaçırdığım tren oydu.. Onların kaçırdığı trende ise ben vardım... Kahve sohbetlerinde bir araya geldiğimizde farketmezdim hiç kendilerine vakit ayıramadıklarını.. Benim aklım fikrim mutlu görüntülerindeydi.. Oysa hep kahveler yarım kalırdı, sohbet eksik, çünkü birinin çocuğu okulda rahatsızlanırdı, kalkması gerekirdi, diğerinin eşi erken gelirdi, bir diğeri kendine vakit ayıramayacak kadar kalabalık bir aile edinivermişti... Sohbetler hep yarım kalırdı işte... Veyahut arkadaş sohbetinden biraz uzak, daha çok çocuklar ve eşlerin konuşulduğu bir cemiyet oluverirdi.. Tüm o arkadaşlarım kendilerinden bahsetmediklerini hiç farketmezlerdi bile.. Ve ben imrenirdim yine de, göremeden o eksikliklerini...
Sonra evlendiğimde anladım... Sekteye uğramaya başladıkça "Tamlarım" ve eksilmeye başladıkça "mükemmelleştirdiğim" şahsıma münhasır yanlarım.. Paylaştıkça hayatımı kadınca, ve dişi kuş gibi bir yuvaya asılıp, biraz da sorunlarıyla harmanlandıkça, anladım... Kaybettiğim özgürlüğümü biraz özlediğimi... Ama yine de sol yüzük parmağına kelepçelenmiş esaretimde, bir şeyi çok iyi biliyordum, bu yanım da mutluydu.. Böyleydi işte...
Çünkü eksikliklere odaklanan her insan gibiydim ben de... Elimden kayıp gidene, asla elde edemediğimi veya elde etmek istediğime odaklanırdım öncesinde...
Meğer herşeyin bir vakti varmış.. Meğer her iyi görünenin altında bir keder de varmış... Ve insanlar "Tam"larını hissetmez, eksikliklerinden üşür, onlara odaklanırmış...
Oysa... Herşeyin bir vakti var.. O vakit geldiğinde öğreneceğiz, aslında öncesinde nerede olduğumuzu, o vakitte olmanın nasıl birşey olduğunu...
Kısaca... Bence hiçbir şeye geç kalmadınız... Sadece hayatınızın saati, sizin yönettiğiniz tik taklarla olmak istediğiniz noktaya taşıdı sizi... Yakışan yere... Ve doğru kararlar aldınız belki de, şimdiye dek... Ve herşeyin bir vakti vardır unutmayın... Bu dünyada her iyinin bir bedeli, her kötünün bir nedeni vardır... Hayıflanmayın...
Dilerim sizin için Rabbim güzel kapılar açar,
Doğru zaman, doğru yerde, doğru insanla yeni ve mutlu bir hayat sunar...
Hiçbir şeyi eksiltmeden içinizden, yoksunlaştırmadan hayatınızdan...
Uzun ve gereksiz yazdım belki... belki amaçsız yazdım.. Ama öyle güzel yazmıştınız ki, ben yazıverdim işte...
Naçizane...
Selamlar,
ne yazsam bilemedim inan ki....bazen, dostlar sadece dinler ya ,öyle hissettim kendimi....
sadece dua etmek geldi sana içimden...Allah hiç ummadığın bir anda sana öyle güzellikler yaşatsın ki,sen şu yazını okuyup gülümseyerek,geçti o günler diye geçirebil içinden...
Bazen insana hiçbir şey yetmez... Hatta, insana yetmez hiçbir şey.. Hep bir çita vardır zaten ileriye sürüklediğin..
Esmersindir, sarışınlara özenirsin.. Sarışınsan, beyaz tenli doğuştan bakır kızıllara... Kapkara gözlerin de olsa, ara ara renkli gözlere imrenmişliğin oluverir aniden...
Hayat böyledir çünkü... Neye sahip olursan ol, sahip olamadıklarını merak edersin hep...
Pek çok şey tam olsa da, çünkü hayatta hiçbir zaman herşey tam olmaz, hep eksiklikleri görür insan... Çünkü "tam" olan, kaybedilmeden hissedilmez, eksiklik ise asla bir boşluğu dolduramayacağı için her zaman hissedilir... Ömür böyle geçer... Eksik gördüklerimizi tamamlamaya çalışırken, tam olanların tadını çıkaramadan...
Otuz yaş sendromu var mı bilemiyorum.. Benim biraz geride kaldı.. Ama hayatımın bu dönemlerini ara ara yaşadığım oldu.. Kariyerimin beni doyurduğu o noktaya geldiğimde tüm arkadaşlarım çoktan evlenmiş, kiminin de boyuna yaklaşan çocukları olmuştu.. Dışarıdan bakınca "asıl" mutluluk onlarda gibiydi... Nasıl da imrenirdim... Çünkü benim kaçırdığım tren oydu.. Onların kaçırdığı trende ise ben vardım... Kahve sohbetlerinde bir araya geldiğimizde farketmezdim hiç kendilerine vakit ayıramadıklarını.. Benim aklım fikrim mutlu görüntülerindeydi.. Oysa hep kahveler yarım kalırdı, sohbet eksik, çünkü birinin çocuğu okulda rahatsızlanırdı, kalkması gerekirdi, diğerinin eşi erken gelirdi, bir diğeri kendine vakit ayıramayacak kadar kalabalık bir aile edinivermişti... Sohbetler hep yarım kalırdı işte... Veyahut arkadaş sohbetinden biraz uzak, daha çok çocuklar ve eşlerin konuşulduğu bir cemiyet oluverirdi.. Tüm o arkadaşlarım kendilerinden bahsetmediklerini hiç farketmezlerdi bile.. Ve ben imrenirdim yine de, göremeden o eksikliklerini...
Sonra evlendiğimde anladım... Sekteye uğramaya başladıkça "Tamlarım" ve eksilmeye başladıkça "mükemmelleştirdiğim" şahsıma münhasır yanlarım.. Paylaştıkça hayatımı kadınca, ve dişi kuş gibi bir yuvaya asılıp, biraz da sorunlarıyla harmanlandıkça, anladım... Kaybettiğim özgürlüğümü biraz özlediğimi... Ama yine de sol yüzük parmağına kelepçelenmiş esaretimde, bir şeyi çok iyi biliyordum, bu yanım da mutluydu.. Böyleydi işte...
Çünkü eksikliklere odaklanan her insan gibiydim ben de... Elimden kayıp gidene, asla elde edemediğimi veya elde etmek istediğime odaklanırdım öncesinde...
Meğer herşeyin bir vakti varmış.. Meğer her iyi görünenin altında bir keder de varmış... Ve insanlar "Tam"larını hissetmez, eksikliklerinden üşür, onlara odaklanırmış...
Oysa... Herşeyin bir vakti var.. O vakit geldiğinde öğreneceğiz, aslında öncesinde nerede olduğumuzu, o vakitte olmanın nasıl birşey olduğunu...
Kısaca... Bence hiçbir şeye geç kalmadınız... Sadece hayatınızın saati, sizin yönettiğiniz tik taklarla olmak istediğiniz noktaya taşıdı sizi... Yakışan yere... Ve doğru kararlar aldınız belki de, şimdiye dek... Ve herşeyin bir vakti vardır unutmayın... Bu dünyada her iyinin bir bedeli, her kötünün bir nedeni vardır... Hayıflanmayın...
Dilerim sizin için Rabbim güzel kapılar açar,
Doğru zaman, doğru yerde, doğru insanla yeni ve mutlu bir hayat sunar...
Hiçbir şeyi eksiltmeden içinizden, yoksunlaştırmadan hayatınızdan...
Uzun ve gereksiz yazdım belki... belki amaçsız yazdım.. Ama öyle güzel yazmıştınız ki, ben yazıverdim işte...
Naçizane...
Selamlar,
Senin için de dua edeceğim arkadaşım, bazen, insanların kendinden başka kardeşlerine duası kabul olur. Umarım ben de o saati yakalarım..
Hamd eden yüreğini işiten, sadece yazdıklarını okuyan kullar değil. Nasibinde olanın, hayırlı zamanında gelmesi için bekleten Rabbimiz, elbette sana da bir kapı açacak.. Çünkü o çok merhametlidir. Dilerim hayırlı bir evlilik ve hayırla yetiştireceğin evlat/evlatların olur...
Sınav dünyası işte.. En çok neyi istiyorsak, ya zor yoldan verilir, ya uzun süre bekletilir ya da bazen verilmez. Sonuncusu çok çok istisna ancak diğerleri hep başımıza gelen şeyler...
Kendim için bu konuda ne istediysem, fazlasını senin için isterim,
İnşallah hayırlı bir evliliğin olur,
Hamd, kapıları açar derler,
Elimden bu minvalde yazmak geldi,
Selamlar,
31 yaşıma geldim.elimde bir önlisans diploması,birkaç kişisel gelişim kursu sertifikası,birkaç iş tecrübesi bunun yanında birkaç kez evlilik yolundan dönülmüş ilişki,ayrılmış bir anne baba,yakın zamanda atılmış nişan yüzükleri,cezaevinde olan bir kardeş ve seve seve baktığım şu an arkamda uyuyan 4 yaşındaki yeğenim var.birkaç tanede hepsi en az 20 yıllık dostlarım.
herkes evlendi,iyi bir iş sahibi oldu,evleri arabaları,çocukları vs. ben ise bu yaşımda hala yerimde sayıyorum.bir ara yükselttiğim çıtam son 3 yılda yine inişe geçti.bu saatten sonra neresinden tutsam elimden kalacak bir hayat var artık elimde...en azından böyle hissediyorum ama bunun yanında da depresyonda falan hisetmiyorum kendimi.depresyona bile girmekten bıktım çünkü.herşeyi amaan diye sallayarak arkama atıveriyorum.birgün içimde bişeyler patlayacak korkusu yaşamadan.gardım o kadar yükseldi ki çok şükür yalnızca ailemden birinin ölüm acısını yaşamadım bir tek.
gecenin bir vakti sanırım çok dolu hissediyorum ki yazma ihtiyacı duydum.arkadaşlarımla sohbetlerimde de biri iyi birşey anlatsa hayatına dair çok kötü hissediyorum dinlemek istemiyorum çünkü bende iyi bişeyler anlatmak istiyorum artık.bir derdini anlatacak olsalar ona da doymuşum zaten kendimden içim daralıyo dinlerken :) kiminle ne paylaşırsın bu durumda ?
gelinliğim içeride hala..eve geldiğinden beri 1 kez bile giymek istememiştim zaten ki nasip olmayacağıda içime doğmuş gibi.. yeğenim arada annesini sayıklayarak ağlarken bende oturup onunla ağlıyorum bir o an içim taşıyo tutamıyorum kendimi benim ağladığımı görüncede suratında garip bir ifade oluşuyo.o an kendime nasıl zor hükmedip susuyorum bir Allah bilir..
çok şükür çevremde sayılan aranılan uyumlu bir insanımdır.yalnızca haksızlığa uğradığım zaman deliririm onun dışında sakin bir yapım vardır aslında.şu son 6 yıldır yaşadıklarım beni biraz agresif yaptı ama genel anlamda sakin,uyumlu ve iyi bir dinleyici olduğumu düşünürüm.sanırım yalnız olmamam tek tesellim.birde eski nişanlımın beni nişan atarken bile sözleriyle onore etmiş olmaları.ama oğulları daha bu sabaha kadar bile hala içini kustuğunu maiilerine devam ediyor.ben haklıyım değilim çok yaptım sana ama düğüne 15 gün kala bitirilmez beni suçluyor yinede :)
biraz karışık bir özet oldu sanırım ama içimden böyle geldi işte bu gecede...30 yaş sendromu gibi birşey sanırım.ama merak ediyorum evli,çocuklu,iyi bir iş kariyer sahibi,genel anlamda mutlu olan insanlarda bu sendromu yaşıyo mu acaba?yoksa bu sendrom bu zamana kadar edinebildiklerine mi endeksli insanların?
kaç bir derdim var bende bilmiyorum yani...ama hiç derdim yokmuş gibide hissediyorum...bu ne demek bilen var mı acaba?
Sanki ben bu konuyu bir kere daha okumuş gibiyim.
Kafam karıştı yahu...:44:
31 yaşındasın.
En kaba matematik hesabı bile gösteriyor ki;Kendi kararlarınla aklı başında,ayakların yere sağlam basa basa yaşadığın şunun şurasında 3-5 sene.
Kim nereye geç kalmış arkadaş?
Dur hele daha yeni başlıyoruz...
33 yaşındayım.
Evet okudum,halen okuyorum.
Evet bir mesleğim var,durmadan geliştiriyorum.
Evet evlendim,eşimi seviyorum.
Evet anneyim,mucizem o benim.
Evet güzelim,gittikçe güzelleşiyorum.
Sor şimdi bana neydi o 30 yaş sendromu mu?
Adı nedir bilemem ama hala kafamın içinde bir dolu eksik gedik listesi,hala bir telaş nereye koşturduğumu bile bilmeden.
Ama şunu bil ki içinde bulunduğun yaş önüne çıkacakları en doğru yerinden ve en doğru zamanda yakalayacak fırsatları sana sunacak tecrübeleri barındırıyor.
Kıymetini bil
Ahlanıp vahlanma,60 yaşına gelince çoook arayacağız bu gençliğimizin baharını
kaç bir derdim var bende bilmiyorum yani...ama hiç derdim yokmuş gibide hissediyorum...bu ne demek bilen var mı acaba?
demişsin ya ne güzel demişsin...dertlerin varlığını bilmek gerek onlara dertlenmek değil!
We use cookies and similar technologies for the following purposes:
Do you accept cookies and these technologies?
We use cookies and similar technologies for the following purposes:
Do you accept cookies and these technologies?