HAYIRLI EVLAT DEMİŞKEN OKUYUN KIZLAR!!!
Mekkeli bazı müslümanların hicretine, Medineli bazı müslümanların cihada çıkmasına engel olan eş ve çocukların bu davranışları üzerine Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde şöyle buyurdu:
“Ey iman edenler! Eşlerinizden ve çocuklarınızdan size düşman olanlar da vardır. Onlardan sakının!” (Teğabün: 14)
Dini hayata, hayır ve infaka, ahlâk ve fazilete karşı olan her davranış bu Âyet-i kerime’nin şümulüne girmektedir.
Kimi eşler vardır ki kocalarının, kimi çocuklar da vardır ki babalarının düşmanıdırlar. Bu düşmanlık onları sâlih amellerden alıkoymak mânâsınadır. İbâdet ve taattan meşgul ederler. Haram kazanca ve günah olan işlere sevk ederek büyük mesuliyetlere maruz bırakabilirler.
Onların sebebiyle gelmesi düşünülen dünyevî ve uhrevî zarar ve ziyanlardan kaçınmalı, dikkatli ve tedbirli olmalıdır.
Bununla beraber sakınacağız diye bunaltıp sıkmamalı, ahkâm ölçüleri dahilindeki kusurlarını bağışlamalıdır.
Âyet-i kerime’nin devamında şöyle buyurulmaktadır:
“Affeder, kusurlarına bakmaz, günahlarını örterseniz, şüphe yok ki Allah çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir.” (Teğabün: 14)
Eş ve çocukları baştacı edip bütün mesaisini onlara hasreden, helâl ve haram sınırlarını gözetmeden onların rahatı için gecesini gündüzüne katıp uğraşırken ibadet ve taatı terkeden, yapması gereken infak ve hayırları yapmayan, böylece Hakk’tan uzaklaşan kimseler için mal ve evlât birer fitnedir. Kalbi dünya ile meşgul ettikleri için onlara fitne denmiştir.
Ashâb-ı kiram’dan Avf bin Mâlik el-Eşcâî -radiyallahu anh- Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in de katıldığı bir savaşa gitmek isterken eşi ve çocukları sızlanıp kendilerini acındırarak onu alıkoymuşlardı. O ise bu davranışının yanlış ve hatalı olduğuna kanaat getirerek derin bir pişmanlık duymuş ve Allah-u Teâlâ ‘ya yönelerek tevbe ve istiğfarda bulunmuştu
Bu sebeple inen Âyet-i kerime’sinde Allah-u Teâlâ şöyle buyurdu:
“Şüphesiz ki mallarınız ve çocuklarınız sizin için bir imtihandır. Büyük mükâfât ise Allah’ın yanındadır.” (Teğabün: 15) (Bakınız, Enfâl: 28)
Bu imtihan Allah-u Teâlâ’ya itaat edenle isyan edenin bilinmesi için yapılır.
Kul bu nimetin hakkını ödeyerek şükür mü edecektir, yoksa öfkelenip âsi mi olacaktır? İmtihan sadece sıkıntı ve mahrumiyetle olmaz. Bazen bolluk ve genişlikle de olur. Mal ve evlât da bu bolluk ve genişliğin bir ifadesidir.
İşin hakikati şu ki, Allah-u Teâlâ kullarını imtihana tutmaya muhtaç değildir. Ezeli ilmi ile geçmişi de geleceği de bilir. Fakat kullarının iş ve icraatlarını ortaya koymak ve kendilerine de göstermek için, hikmetinin iktizası olarak imtihan sahnesinde bulundurmaktadır.
Dünyayı sürekli kalınacak bir yurt yapmadığını, gelip geçici süslerle ve zevklerle bezediğini, yalnızca bir imtihan yurdu kıldığını haber vermek üzere Âyet-i kerime’sinde buyurur ki:
“İnsanlardan hangisinin daha güzel amel işlediğini imtihan etmek için yeryüzünde olan şeylere bir ziynet verdik.” (Kehf: 7)
Mal ve mülk, evlât ve ıyâl her ne kadar dünyanın ziyneti, hayatın intizamı için gerekli ise de; ana ve babasına meşru durumlarda itaat etmeyen evlâttan, kocasına itaat etmeyen kadından daha ziyâde insan için düşman olamaz.
Çünkü itaatsiz evlât insanın gönlünü daima rencide eder, işini sekteye uğratır, huzurunu bozar. İtaatsiz ve ahlâksız bir kadın da böyledir. Dünyaca zararları yanında ahiretçe de zararları olacağında şüphe yoktur.
Şu kadar var ki hepsinin böyle olmadığı da bir gerçektir.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde buyurur ki:
“Ne mallarınız ne de evlâtlarınız huzurumuzda size bir yakınlık sağlayamaz. Ancak iman edip de sâlih amel yapanlar başka.
Onların yaptıklarına karşılık kat kat mükâfât vardır. Onlar cennet odalarında huzur ve güven içindedirler.”
(Sebe: 37)
Onlara verilen nimetler hiç tükenmeyecek, mükâfâtları sonsuz olacaktır. Çünkü insan tükenecek, her an geri alınabilecek bir nimetten gönül rahatlığı ile zevk alamaz. Onlar ise her türlü sıkıntı, korku ve eziyetten yana emniyet içerisindedirler.
Nitekim diğer bir Âyet-i kerime’de şöyle buyurulmaktadır:
“Bak! Biz insanların kimini kiminden nasıl üstün kılmışızdır. Elbette ki ahiret, derece ve üstünlük farkları bakımından daha büyüktür.” (İsrâ: 21)
Bu fark ve değişikliğin esası, Allah-u Teâlâ’nın tercihi ve üstün tutmasıdır ve ancak O’nun iradesinin eseridir. Bunun içindir ki insan, yaptıklarının makbul olması için bütün maksatlarında ahireti tercih etmelidir.