Ne güzel bir konuya değinmişsiniz.
Doyumsuzluk işte,hayatlarımızı özetleyen en önemli kelime.
''Daha geniş bir ev,daha üst model bir araba,daha yeni bir telefon,daha çok para...''
Hep daha fazlası,hep bi doyumsuzluk,yetinememe hali.
Düşününce insan kendisinden soğuyor dimi.
Hayat anlamını yitiriyor,diğer insanların yaşadıklarının yanında.
Yıllar önce annem anlatmıştı,bir arkadaşı sohbet arasında ''benim evimde hiçbir şeyin çifti yoktur,
tek kaşık,tek çatal,tek bardak,tek tv vs...''şaşırmıştım.
Tek yaşayan bir bayandı.''insanın yaşamını devam ettirebilmesi için var olan bir şeyin ikincisine ihtiyacı yok ki''demiş.
O zamanlar ''aman farklı olmak için,saçmalamış''demiştim.Yıllar geçtikçe,standartlarımız genişledikçe ama ruhumuz sıkıştıkça
anladım.Aslında ne haklıymış.İkincisi ya da yedeği ne demek,her oda da ayrı tv,ayrı klima,senede 2-3 kez değişen telefonlar.
Hepimizin hayatı böyle.Burjuva sistemine fakir edebiyatı gibi oldu ama tam da böyle değil mi yaşadıklarımız.
Azla yetinmek,daha doğrusu var olanla yetinebilmek olmalı amaç.Keşke yapabilsek.
Bunun üzerine konuşmalı,tartışmalıyız işte.
Ne yapabiliriz,nasıl ruhumuzu doyurabilirizi irdelemeliyiz.