Öncelikle kimseyi doğrudan şizofren olarak nitelendiremeyeceğimizi belirtmek istiyorum. Bu birkaç hareketle tanısı koyulabilecek bir hastalık değil, evet yaşananlar belirtilerinden ama şizofren diyemeyiz. Bu durumda her kıskanç erkeğe şizofren tanısı koymamız gerekir.
Kişinin hal ve hareketleri sana inanmayışı ve sürekli durumu sorgulayışı ortada bir güven eksikliği olduğunu gösteriyor. Ama bunun ikinci boyutu da kişi kendisinin daha önce yaptığı/ya da o bahsettiğin süreç içerisinde asıl kendisinin yaptığı şeyleri senin üzerine yıkarak, kendisini rahatlatmaya çalışıyor olma ihtimali. İşte bu hastalıklı bir ruh halidir, ama yine tek başına şizofreni değildir.
İşin özüne gelirsek; bu bir eksikliktir, kendinde olmayanları senden başka şeyleri eksilterek orantılamaya çalışmaktır. Bu yine hastalıklı bir ruh halidir ve kişi karşısındakini çok yıpratır. Evlendiğinizdeyse, durum uç boyutlara ulaşır. Evden dışarı çıkartmama, camdan dahi baktırmama vs.
Yüksek lisans asistanlığım sırasında hocama bir kişi gelirdi, ayda bir. Kocasına ailevi şeyleri bahane eder, ailesinden biri yanında olup gelirdi hep. Hem de aynı zaman aralıklarında değil, onun geleceği zaman aralıklarını hocanın sekreteri matematik işlemi çözer gibi ayarlardı ki aynı günlere/dönemlere denk gelmesin, adam işkillenmesin diye. Adam diyorum ama pek adam değildi. Bırakın dışarı çıkmayı, camdan bakmayı adam evin perdelerini bile açtırmıyormuş. Ev karanlık, malum perdeler kapalı. Işıkları dahi yaktırmıyormuş akşam kendisi gelene kadar. Ağlar ağlar giderdi, kaç kutu antidepresan tüketti onu dahi bilmiyorum. Ailesinden yanında gelen kişi de ya halası ya teyzesi olurdu, durumu bilirlerdi ama ailenin erkekleri ilgilenmediğinden bir şey yapamazlardı. Daha sonra nasıl oldu bilmiyorum, bir gün bu adamı kadının ailesinden birisi bir güzel dövmüş. Ama öyle böyle değil hastanelik olana kadar. Sonra mı? ben o hocanın asistanlığı bıraktığım dönemde tam bir melek olduğunu biliyorum. Karısına artık hiçbir şekilde karışmadığı ve elini dahi sürmediğini. Kadın kendisi tek başına gelirdi, gülerek "çıktım, geldim" derdi.
Kısacası, bu tür insanlarla evlilikler arkanda sağlam biri olmadıkça zor, baş edemezsin. Annene, kardeşine ya da çevrendekilere daha yapmayacağım der, arkasını döner yine aynı şeylere başlar. Kimse kusursuz değildir elbette ama, kendinde kusur aramadan kusur bulmaya çalışanlardan her daim uzak durmak gerekir. Ayrıl demiyorum, ancak iyi gözlemle. Baktın gerçekten bu adam iflah olmaz, işi ciddiyete bindirmeden yol ver gitsin.
Kimse senden, canından daha önemli/değerli değil..