Türk kadınının genel sorunu bu sanırım, evleninceye kadar ölüp ölüp diriliyoruz, malum evde kalmak çok ayıp ya bizim toplumumuzda. İyi tanımadığımız anlaşıp anlaşamayacağımızı bilmediğimiz biriyle aynı eve gidiyoruz. Sonra Türk erkeğinin genel sorunu çıkıyor karşımıza, Türk erkeği korkudan vücuduyla yapamasa bile gözüyle aldatır. Ya bu deveyi güdeceksin ya bu diyardan gideceksin. Arası yok. Ayrılmayı gözü yemeyen biz kadınlar inandırılmaya bayıldığımız için erkeğin söylediklerine inanıyoruz. Peki, madem ayrılmayı gözümüz yemiyo (öyle ya boşanmış bir kadın olarak ayakta kalabilmek, çalışmak, koca parası yememek çok zor) o zaman neden adamın telefonunu mesajlarını karıştırıyoruz. Sonuç ne oluyor biliyor musunuz, bu olaylar örnek oluyo, adam bundan sonra da kiminle ne isterse onu yapıyo, nasıl olsa kadını yine inandıracak, sen sağ ben selamet.
O dayak atılan kadın mı sizinle nikah masasına oturup imza atmıştı, sizin kocanız eğer gerçekten sizi seviyor olsaydı (nasıl siz bir kişiyi sevdiğiniz için gözünüz başkasını görmüyor, herhangi bir karşı cinsten gelen sinyalleri almıyorsunuz) onun da gözü o kadını veya bir başkasını görmezdi.
Erkekler evde bir eşleri olsun, ona yemek yapsın, temizliğini ütüsünü yapsın, canı çekince de onunla birlikte olsun istiyor. Ama bunun yanında dışarda yaptıklarını aldatma bile saymıyorlar. Çok sinirlendim tüm bunları düşününce. Söz meclisten dışarı diyelim de arkadaşın gazabına biz de uğramayalım.