Bir Egeli olarak, zeytin işiyle uğraşan bir ailenin bireyiyim.
Aileler işin başında durup emek verse bile, bizde ağaç çok olduğu için en büyük sorunlardan biri işçi bulmak. İşçi bulunsa bile, istedikleri günlük ücret işveren için yüksek gelebiliyor — ki bana göre haklarıdır, hatta aldıkları ücret az bile.
Yıllık budama, bakım, toplama derken sezon sonunda elde edilen kazanç çok da büyük olmuyor.
Zeytinyağının zaten yarısı eve, mutfak giderlerine gidiyor. Kalan yarısı satılıyor ama baktığında gider çok: benzin pahalı, su pahalı, elektrik pahalı… Dışarıdan göründüğü gibi değil yani.
Biz torunlar olarak — ben dahil — başka işler yaptığımız için aile arasında konuştuğumuzda çok da dert etmiyoruz belki, ama tek gelir zeytinden gelseydi, yıllığa vurduğumuzda kesinlikle yeterli kazanç olmazdı.
Zeytin bir dönem para eder, bir dönem de hava şartlarına göre durgun geçer. Kısacası, bu iş çok emek ister ama kazancı o emeği her zaman karşılamaz.
Bir de incir işiyle uğraşıyoruz.
Mesela bu sene annem, havalar aşırı sıcak gittiği için ürünlerin çoğunun yandığını söyledi. Yani beklediği kalitede ürün alamadı.
Geçen sene tam tersi, çok güzel kazanç elde etmişti. Ama işte bu işler tamamen hava koşullarına bağlı; bir sene yüzünü güldürür, bir sene emek boşa gider.
Eğer tek gelirimiz zeytin ve incirden olsaydı, gerçekten çok ama çok zor olurdu. Bu şartlarda yaşamak, giderleri karşılamak neredeyse imkânsız hale geliyor.
İşin gerçek kısmı ne biliyor musunuz?
Allah korusun, büyüklerimize bir şey olsa hepimizin — torunlar olarak — ortak düşüncesi şu: “Bu kadar emeğe gerçekten değmez, satılır gider.”
Çünkü artık kaliteli zaman geçirmek, kendine vakit ayırmak, iyi bir yaşam tarzı kurmak istiyorsan bu iş sadece ek gelir olabilir.
Ana geçim kaynağı olması neredeyse imkânsız.
Eskidenmiş o tarımdan büyük paralar kazanmak, bir sene çalışıp bir yıl rahat yaşamak…
Şimdi masraflar artıyor, gelir aynı kalıyor. Emek çok, karşılığı az.