Medeni Kanun Ve Boşanma Soruları

Eşlerden biri boşanma davası açar, kadın mahkemeye kocasının kendisine ayrı ev açmadığını, müşterek evlerinin olmadığını şahitlerle ispatlarsa, koca açısından karar iyi olmayabilir. Koca aleyhine bir durumdur yani. Hakim her iddiayı,şahitleri değerlendirecektir. Ama ayrı ev açmama koca aleyhinedir.

Sorulara gelince.

1-) Boşanma davarının normal boşanma davası ya da anormal boşanma davası diye bir kavram yok. İster kadın ister koca, ister her iki eş beraber boşanma davası açmış olsun, davanın süreci davanın hangi il/ilçede görüldüğüne, davaları yoğunluğuna, tarafların sundukları şahit ve delillerin miktarına göre değişir. Bu sebeple tam bir süre vermek mümkün değil.

2-) Boşanma davasını açan ve iddiaları olan taraf, iddialarını ispat etmek zorundadır. Tabi iddiaları karşı taraf da şahitlerle aksini isat edebilir. Boşanma davasının reddine sebep olabilir. Ancak boşanmanın reddinin kesinleren 3 yıl ayrı kalınırsa, 3 yıllık fiili ayrılık sebebi ile boşanma davası tekrar açılabilir. Bu sefer red olmaz.

3-) İddilar ispat edilmezse ve hakim boşanmaya kanaat etmezse dava red olabilir. Yukarıda bahsettim.

4-) Evet kazanma şansı olabilir. Kadın boşanma davası açmadan da hem kendisi hemde kızı için kocasına tedbir nafakası davası açabilir. Boşanma davası red edilse bile hakim hem kadına hem de çocuğa tedbiren nafaka bağlar.
Boşanma davasının ne kadar süreceğini kimse bilemez. Standart bir süre yok.
 
1. Boşanma davası hangi mahkemede açılır?

Boşanma davası, eşlerden herhangi birinin ikametgahının bulunduğu yer Aile Mahkemesinde, müstakil aile mahkemesi bulunmayan yerlerde ise Asliye Hukuk Mahkemesinde açılır.


2. Boşanma davasını hangi tarafın açtığı önemli midir?

Hayır önemli değildir, davanın seyrine olumlu ya da olumsuz hiçbir etkisi olmaz. Önemli olan iddiaların ispatıdır.


3. Anlaşmalı boşanma ile çekişmeli boşanmanın farkı nedir? Anlaşmalı boşanma hangi hallerde mümkündür?

Anlaşmalı boşanma, adından da anlaşılacağı üzere eşlerin boşanma ve boşanmanın mali sonuçları hakkında (Tazminat, nafaka, velayet, eşya paylaşımı vs.) anlaşmaya varmaları, bu doğrultuda bir protokol hazırlamaları ve yine bu doğrultudaki iradelerini hakim huzurunda bizzat beyan etmeleri ile mümkündür. 1 yılını doldurmamış evliliklerde anlaşmalı boşanma mümkün değildir.

Çekişmeli boşanma ise, tarafların boşanma ya da boşanmanın mali sonuçlarında anlaşmaya varamamaları halinde ya da 1 yılını doldurmayan evliliklerde söz konusu olmaktadır. Taraflar iddialarını ispat etmekle yükümlüdür. Boşanma davalarında en önemli delil tanık/şahit delilidir. Tanıkların yakın akraba olması, yaşının küçük olması tanıklıklarının kabul edilmeyeceği anlamına gelmez. Önemli olan tanık beyanlarını değerlendirecek olan hakimin kanaatidir.


4. Boşanma davaları ne kadar sürede biter?

Bu sorunun tek ve kesin bir yanıtı olmamakla, süreç mahkemelerin iş yoğunluğuna ve dosyadaki delil durumuna göre değişmekle birlikte, genel olarak anlaşmalı boşanma tek celsede; çekişmeli boşanma ise en iyi ihtimalle 5-6 celsede tamamlanabilmektedir.


5. Boşanma davasında vekilimin/avukatımın olması zorunlu mudur, olmasının sonuca etkisi var mıdır?

Hiçbir davada vekil tayin etme zorunluluğu yoktur, kişiler avukatları olmaksızın dava ve işlerini takip edebilirler. Ancak elbette davayı avukat ile takip etmenin -özellikle yargılama usulü açısından- önemi büyüktür.
 
YARGITAY 3. HUKUK DAİRESİ

AİLE HUKUKU – YOKSULLUK NAFAKASI- İNDİRİM TALEBİ

Özet: Davacı koca boşanma davası sırasında kararlaştırılan 500 YTL yoksulluk nafakasının (ödeme güçlüğü sebebiyle), 200 YTL’ye indirilmesini, kadın ise 650 YTL çıkarılmasını talep etmiş, mahkemece nafakanın 200 YTL’ye indirilmesine karşı davanın reddine karar verilmiştir.

Taraflar protokol esaslarına uymakla yükümlüdürler. Bu protokolün değiştirilmesi için, ekonomik şartlarda, tarafların kendilerinden beklenemeyecek derecede olağan üstü değişikliklerin olması gerekir.

Somut olayda, tarafların durumlarında yukarıda açıklanan değişiklikler bulunmayıp, protokolün yapılmamasının üzerinden çok kısa bir sürenin geçmiş olması da düşünüldüğünde davanın indirim isteminin iyiniyet kurallarıyla bağdaşmadığı anlaşıldığından davanın reddine karar verilmesi gerekir.

Taraflar arasında görülen nafaka davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm davalı ( karşı davacı) tarafından temyiz edilmiştir.

YARGITAY KARARI

Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü.

Davacı vekili dilekçesinde, 500 YTL olan yoksulluk nafakasının 200 YTL’ye indirilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı ise, karşılık davası ile aylık nafaka tutarının 650 YTL’ye çıkarılmasına karar verilmesini talep etmiştir.

Mahkemece, asıl davanın kısmen kabulü ile, aylık nafakanın 200 YTL’ye indirilmesine, karşılık davanın ise reddine karar verilmiştir.

Taraflar dava tarihinden yaklaşık 8 ay önce 1.5.2003 tarihinde anlaşmalı olarak boşanmışlar; bu dava sırasında imzalanan protokolde davalı taraf, davacıya 500 YTL yoksulluk nafakası ödemeyi kabul etmiştir. Şimdi ise, bu dava ile ödeme güçlüğü içinde bulunduğunu ileri sürerek nafakanın indirilmesini talep etmektedir.

Davaya konu edilen nafaka, taraflar arasındaki boşanma davası sırasında mahkemece kabul edilen protokol ile belirlendiğine göre taraflar bu protokol esaslarına uymakla yükümlüdürler. Bu protokolün değiştirilmesi için, ekonomik şartlarda, tarafların kendilerinden beklenemeyecek derecede olağanüstü değişikliklerinin olması gerekmektedir.

Somut olayda, tarafların durumlarında yukarıda açıklanan değişiklikler bulunmayıp, protokolün yapılmasının üzerinden çok kısa bir süre geçmiş olması da düşünüldüğünde, davacının, nafakanın indirilmesi talebinde bulunması, iyiniyet kuralları ile bağdaşmamaktadır.

O halde mahkemece, yukarıdaki ilke ve esaslar gözetilerek, asıl davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanlış gerekçeler ile asıl davanın kısmen kabulüne karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.

Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözü önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK’un 428. Maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 11.7.2006 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
 
Dedikodu çıkarmak

Eşine iftira etmek

Eşiyle alay etmek

Eşini aşağılamak

Aile sırlarını açıklamak

Eşe hakaret etmek

Eşi ailesi ile görüştürmemek

Eşin ailesine hakaret etmek

Başkasını sevdiğini söylemek

Eşini sevmediğini söylemek

Aşırı kıskançlık göstermek

Bağımsız konut sağlamamak

Evlilik birliği görevlerini yerine getirmemek

Cimri olmak

Üvey çocuklara kötü davranmak

Aşırı borçlanıp eve haciz gelmesi

Kumar oynamak

Çalışıp eş ve çocuklarına bakmamak

Evi sık sık terk etmek

Eşi evden kovmak

Eşi dövmek

Eşin hastalığı ile ilgilenmemek

Tedaviden kaçınmak

Cinsel ilişki kuramamak

Eşini satacağını söylemek

Zorla ters ilişki kurmak

Dövmek için eşin üzerine yürümek

Çocukları aşırı şekilde dövmek

Eşin akrabalarını dövmek

Karşılıklı dövmek

Eşin dövülmesine seyirci kalmak

Eşe eşya fırlatmak

Eşi ısırmak

Eşi itmek

Eşi bir yere kilitlemek

Eşi tehdit etmek

Eşi yaralamak

Ev eşyasına zarar vermek

Sürekli, alkol almak

Tedavi yerine üfürükçüye götürmek

Tarikat toplantılarına katılmak

Eve habersiz karşı cinsten birini almak

Başkası ile yaşamak

Güven sarsıcı davranışta bulunmak

Telefon mesajı ile hakaret

İntihara kalkışmak

Haklı sebep olmaksızın yıkanmaktan kaçınmak

Kadının rızası dışında meydana gelen ırzına geçilmesi

Eşlerden birinin diğerinin cebinden para alması

Fuhuş yapmaya zorlamak

Ağız kokusu konusunda tedaviden kaçınılması veya tedavi edilememesi boşanma sebebidir.

Kocasının isteğine aykırı örtünmede ısrar boşanma nedenidir.

Eşinin karşı koymasına karşı yurt dışına çıkmak

Bakire olmamak (eşin daha önce bilgisi yoksa) güven sarsıcı davranıştır.

Başka birine özlem duygusunu dile getirmek
 
4 Yaşından Küçük Çocuklar için:
20 aylık bir bebeğin velayeti annede çok büyük problemler olmadıkça annede kalır. Çünkü o bebeğin anne bakımına ihtiyacı çok daha fazladır. Dava devam ederken hakim çocuk ile baba arasında şahsi ilişki (görüşme) kurulmasına karar verir. Eşiniz de dava devam ederken çocuğunu belli tarihlerde görür. Boşanma davası açarsanız çocuğunuzun masrafları ile ilgili iştirak nafakası da isteyebilirsiniz.
 
YARGITAY

3.HUKUK DAİRESİ

Esas No :2008/2365

Karar No :2008/5152

Tarih :24.03.2008




.ÇOCUĞUN BAKIM VE EĞİTİM GİDERLERİNE KATILMA YÜKÜMLÜLÜĞÜ

.EŞLERİN AYRI YAŞAMA VE NAFAKA İSTEME HAKKI



ÖZETİ :Eşler oturacakları konutu birlikte seçerler. Davalı, eşini ve çocuğunu;çalıştığı yere önce götürmemiş, sonra da götürmeyeceğine ilişkin iradesini ortaya koymuş ve davacıyı çocuğu ile birlikte ortalıkta bırakmıştır. Evlilik birliğinin kendisine yüklediği görevleri yerine getirmeyen (birlikte yaşamaktan kaçınan) davalı olayda kusurlu olup, nafaka talep etme hakkı bulunmaktadır.

Çocuğun bakımı, eğitimi ve korunması için gerekli olan giderler ana ve baba tarafından karşılanır. Çocuğa nafaka verilmesi kadının ayrı yaşamda haklı olup olmamasına bağlı olmayıp, çocuğa fiilen bakan eş diğer eşten nafaka isteyebilir.



Taraflar arasında görülen nafaka davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 24.03.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
 
YARGITAY 2.HUKUK DAİRESİ
ESAS NO : 2007/11171
KARAR NO : 2007/11471
Tarihi : 18.07.2007

· BOŞANMA

· İŞTİRAK NAFAKASI

· MADDİ TAZMİNAT

· MANEVİ TAZMİNAT

Davacı kadının ağır ya da eşit kusurlu olmadığı bu olayların kişilik haklarına saldırı teşkil ettiği anlaşılmaktadır. O halde tarafların sosyal ve ekonomik durumları tazminat esas olan fiilin ağırlığı ile hakkaniyet kuralları dikkat e alınarak davacı kadın yararına uygun miktarda manevi tazminata hükmedilmesi gerekir. Maddi tazminat isteyen eşin diğerinden daha ziyade kusurlu olmadığı anlaşılmaktadır. Boşanma sonucu bu eş; en azından diğerinin maddi desteğinin yitirmiştir. O halde tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile kusurları ve hakkaniyet ilkesi dikkate alınarak davacı kadın yararına uygun miktarda maddi tazminat verilmelidir.

Tarafların ortak çocukları olarak kayıtlı bulunan küçüklerin velayeti davacı anneye verildiği halde uygun miktar iştirak nafakası verilmemesi usul ve kanuna aykırıdır.

Taraflar arasındaki davanın yapılan mahkemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm tazminatlar ve nafakalar yönünden temyiz edilmekle evrak okunup, gereği görüşülüp düşünüldü.

1- Dosyadaki yazılara ,kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle davalı kocanın sürekli kumar oynadığı, eşini tehdit ettiği ve çocuklarına fiziksel şiddet uyguladığı anlaşılmakla, davacı kadının aşağıdaki bentler kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.

2- Türk Medeni Kanunu’nun174/2 maddesi, boşanmaya sebebiyet vermiş olan olaylar yüzünden kişilik hakları saldırıya uğrayan tarafın, kusurlu olandan manevi tazminat isteyebileceğini öngörmüştür. Toplanan delillerden evlilik birliğin tekmelinden sarsılmasına sebep olan alaylarda tazminat isteyen davacı kadının ağır ya da eşit kusurlu olmadığı, bu olayların kişilik haklarına saldırı teşkil ettiği anlaşılmaktadır. O halde mahkemece, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, tazminata esas olan fiilin ağırlığı ile hakkaniyet kuralları (TMK m 4; BK m.42,4,44,49) dikkate alınarak davacı kadın yararına uygun miktarda manevi tazminata hükmedilmesi gerekir. Bu yönün dikkate alınmaması doğru görülmemiştir.

3- Türk Medeni Kanunu’nun 174/1,maddesi, mevcut veya beklenen bir menfaati boşanma yüzünden haleldar olan kusursuz ya da daha a kusurlu tarafın, kusurlu taraftan uygun bir maddi tazminat isteyebileceğini,186.maddesi, varlıkları ile katılacaklarını öngörmüştür.Toplanan delillerden boşanmaya sebep olan olaylarda maddi tazminat isteyen eşin diğerinden daha ziyade kusurlu olmadığı anlaşılmaktadır.Boşanma sonucu bu eş, en azından diğerinin maddi desteğini yitirmiştir. O halde mahkemece, tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile kusurlu ve hakkaniyet ilkesi(MK m.4; BK m.42ve 44 )dikkate alınarak davacı kadın yararına uygun miktarda tazminat verilmelidir.Bu yönün dikkate alınmaması doğru görülmemiştir.

4- - Resmi sicil ve senetler belgeledikleri olguların doğruluğuna kanıt oluşturur. (TMK m.7) Tarafların ortak çocukları olarak kayıtlı bulunan küçük Y.ve A.’ın velayeti davacı anneye verildiği halde uygun miktar iştirak nafakası verilmemesi usul ve yasaya aykırıdır.


SONUÇ:Temyiz edilen hükmün 2,3 ve 4 .bentlerde gösterilen sebeplerle (BOZULMASINA ),hükmün bozma kapsamı dışında kalan temyize konu bölümlerin (ONANMASINA) temyiz peşin harcın yatırana geri verilmesine işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 18.07.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
 
YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ

Esas No :2007/6426

Karar No:2008/3994

Tarih :24.03.2008

.BOŞANMA NEDENİYLE MANEVİ TAZMİNAT

.BOŞANMAYA KARAR VERİLEBİLMESİ İÇİN KUSUR ŞARTI

Evlilik birliğinin, devamı eşlerden beklenmeyecek derecede, temelinden sarsıldığı kuşkusuzdur. Ne var ki bi sonuca ulaşılması tamamen davacının tutum ve davaranışlarından kaynaklanmış olup, davalıya atfı mümkün hiçbir kusur gerçekleşmemiştir. Bu durumda açıklanan nedenle isteğin reddi gerekirken yasa hükümlerinin yorumunda yanılgıya düşülerek boşanmaya karar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır.

Taraflar arasındaki yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm kusur,tazminatlar yönünden temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü.

1-Davacı tanığı Mehmet’in beyanında geçen olaylardan sonra evlilik birliği devam etmiştir. Toplanan delillerden tarafların ayrılmalarından önceki son olayda davacının eşini kovduğu, eşine hakaret ve tehtid ettiği, evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına neden olan olaylarda davacı-davalı kocanın tamamen kusurlu bulunduğu anlaşılmaktadır.

Türk Medeni Kanununun 166.maddesi hükmünü tamamen kusurlu eşin de dava açabileceği ve yararına boşanma hükmü elde edebileceği biçiminde yorumlamamak ve değerlendirmemek gerekmektedir. Çünkü böyle bir düşünce, kimsenin kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak bir hak elde edemeyeceği yönündeki temel hukuk ilkesine aykırı düşer. Diğer taraftan gene böyle bir düşünce tek taraflı irade ile sistemimize aykırı bir boşanma olgusunu ortaya çıkarır. Boşanmayı elde etmek isteyen kişi karşı tarafın hiçbir eylem ve davranışı söz konusu olmadan, evlilik birliğini, devamı beklenmeyecek derecede temelinden sarsar, sonrada madem ki birlik artık sarsılmış diyerekten boşanma doğrultusunda hüküm kurulmasını talep edebilir.

Öyle ise Türk Medeni Kanununun 166.maddesineğ göre boşanmayı isteyebilmek için tamamen kusursuz yada az kusurlu olmaya gerek olmayıp daha fazla kusurlu bulunan tafın dahi dava hakkı bulunmakla beraber, boşanmaya karar verilebilmesi için davalının az da olsa kusurunun varlığı ve bunun belirlenmesi kaçınılmazdır.(MK.md.166/2)

Mevcut olaylara göre evlilik birliğinin, devamı eşlerden beklenmeyecek derecede temelinden sarsıldığı kuşkusuzdur. Ne var ki bu sonuca ulaşılması tamamen davacının tutum ve davranışlarından kaynaklanmış olup, davalıya atfı mümkün hiçbir kusur gerçekleşmemiştir. Bu durumda açıklanan nedenle isteğin reddi gerekirken yasa hükümlerinin yorumunda yanılgıya düşülerek boşanmaya karar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır. Ancak bu yön temyiz edilmediğinden bozma sebebi yapılmamış yanlışlığa değinilmekle yetinilmiştir.

1-Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmesesine göre davacı-davalı kocanın temyiz itirazları yersizdir.

2-Davalı-davacı kadının temyiz itirazlarının incelenmesine gelince;

A-Türk Medeni Kanununun 174/1.maddesi mevcut veya beklenen bir menfaati boşanma yüzünden haleldar olan kusursuz yada daha az kusurlu tarafın, kusurlu taraftan uygun bir maddi tazminat isteyebileceğini, 186.maddesi, evi birlikte seçeceklerini, birliğin giderlerine güçleri oranlarında emek ve mal varlıkları ile katılacaklarını öngörmüştür. Toplanan delillerden boşanmaya sebep olan olaylarda maddi tazminat isteyen eşin diğerinden daha ziyade kusurlu olmadığı anlaşılmaktadır. Boşanma sonucu bu eş, en azından diğerinin maddi desteğini yitirmiştir. O halde mahkemece, tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile kusurları ve hakkaniyet ilkesi (MK.Md,4 Bk.md.42ve44) dikkate alınarak kadın yararına uygun miktarda maddi tazminat verilmelidir. Bu yönün dikkate alınmaması doğru görülmemiştir.


B-Türk Medeni kanununun 174/2 maddesi, boşanmaya sebebiyet vermiş olan olaylar yüzünden kişilik hakları saldırıya uğrayan tarafın, kusurlu olandan manevi tazminat isteyebileceğini öngörmüştür. Toplanan delillerden evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına sebep lan olaylarda tazminat isteyen kadının ağır yada eşit kusurlu olmadığı, bu olayların kişilik haklarına saldırı teşkil ettiği anlaşılmaktadır. O halde mahkemece, tarfların sosyal ve ekonomik durumları, tazminata esas olan fiilin ağırlığı ile hakkaniyet kuralları (MK.4 BK.42,43,44,49) dikkate alınarak kadın yararına uygun miktarda manevi tazminata hükmedilmesi gerekir. Bu yönün dikkate alınmaması doğru görülmemiştir.


SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda 3/A-B bentlerde gösterilen nedenlerle BOZULMASINA, bozma kapsamı dışında kalan bölümlerin yukarıda 2. Bentte gösterilen nedenle ONANMASINA, aşağıda yazılı harcın Yakup’a yükletilmesine, peşin harcın mahsubuna, temyiz peşin harcının yatıran Gülseren’e geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde kara düzeltme yolu açık olmak üzere, oybirliğiyle kara verildi.24.03.2008
 
YARGITAY

2.HUKUK DAİRESİ

Esas No :2007/719 İlgili Kanun/Madde

Karar No :2007/12658 4721 s.TMK/164

Tarihi :25.09.2007

* EŞİN EVE DÖNMESİ İHTARI
* MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT TALEBİ
* BOŞANMA DAVASI

ÖZETİ : Kadın, mahkemeye başvurarak eşinin eve dönmesi için ihtar isteğinde bulunduğuna göre bu tarihten önceki olayları affettiği veya en azından hoşgörü ile karşıladığı kabul edilmelidir. Affedilen ve hoşgörüyle karşılanan hadiselerden dolayı artık koca kusurlu sayılamaz ve bu hadiselere dayanılarak diğer taraf lehine maddi ve manevi tazminata hükmedilemez.

Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü;

1. Davalı-davacı (kadın) 20.09.2004 tarihinde eşine ihtar göndermiş, müşterek haneye davet etmiş, böylece bu tarihten önceki olayları affetmiş, en azından hoşgörü ile karşılamıştır. Affedilen ve hoşgörüyle karşılanan olaylara dayanılarak boşanma kararı verilemez. İhtardan sonrada kocadan kaynaklanan yeni bir hadise ispatlanamamıştır. Bu halde davalı-davacının (kadın) boşanma davasının reddi gerekirken, yazılı şekilde kabulü ile boşanmaya karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Ne var ki bu husus davacı-davalı (koca) tarafından temyiz edilmediğinden bozma sebebi yapılmamış yanılgıya işaret edinilmekle yetinilmiştir.
2. Temyiz sebeblerine hasren yapılan incelemeye gelince

1. Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeblere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre davalı-davacının (kadın) tüm, davacı-davalının (koca) ise aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
2. Kadın, 20.09.2004 tarihinde mahkemeye başvurarak eşinin eve dönmesi için ihtar isteğinde bulunduğuna göre bu tarihten önceki olayları affettiği veya en azından hoşgörü ile karşıladığı kabul edilmelidir. Affedilen ve hoşgörüyle karşılanan hadiselerden dolayı artık koca kusurlu sayılamaz ve bu hadiselere dayanılarak diğer taraf lehine maddi ve manevi tazminata hükmedilemez. Davalı-davacının (kadın) tazminat isteklerinin reddi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Hükmün yukarıda 2/b bendinde gösterilen sebeble BOZULMASINA, hükmün büozma dışında kalan temyize konu bölümlerinin 2/a bendinde gösterilen sebeble ONANMASINA, aşağıda yazılı harcın Yeşim’e yükletilmesine, peşin harcın mahsubuna, temyiz peşin larcını yatıran Mahmut Taylan’a geri verilmesine, iş bu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi.
 
T.C.
YARGITAY
2. HUKUK DAİRESİ
E. 2008/12535
K. 2008/14964
T. 12.11.2008
• AİLE KONUTU ( Eşi Vefat Eden Davacı – Tespit Kararı İstemekte Hukuki Yararı Bulunduğu )
• AİLE KONUTUNUN SAĞ KALAN EŞE ÖZGÜLENMESİ ( Eşi Vefat Eden Davacının Tespit Kararı İstemekte Hukuki Yararı Bulunduğu )
4721/m.240, 652
ÖZET : Davacı vekili, müvekkilinin eşinin vefat ettiğini, konuttan çıkarıldığı taktirde mağdur olacağını ileri sürerek, konutun aile konutu olduğunun tespitine karar verilmesini istemiştir. Davacının, Türk Medeni Kanunda yer alan aile konutu ve ev eşyasının sağ kalan eşe özgülenmesi haklarını kullanabilmesi için, böyle bir tespit kararı istemekte hukuki yararı mevcuttur.

DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : Davacı vekili, dava dilekçesinde; müvekkilinin eşinin 02.12.2005 tarihinde vefat ettiğini, 3/4 hissesi mirasbırakan H.. adına kayıtlı olan Ö.. Ü.. köyündeki 1230 parsel sayılı taşınmazdaki meskenin aile konutu olduğunu, ölen eşinin diğer mirasçıları tarafından bu payla ilgili olarak ortaklığın giderilmesi davası açıldığını, bu konuttan çıkarıldığı taktirde mağdur olacağını ileri sürerek, konutun aile konutu olduğunun tespitine karar verilmesini istemiş;

Mahkemece; “Türk Medeni Kanunun 194. maddesi gereğince meskenin aile konutu olduğunun tespitinin istenebilmesi için, eşlerin her ikisinin de sağ olması gerektiği, eşlerden birinin ölümü halinde Türk Medeni Kanununun 240. maddesi gereğince dava açılmasının mümkün olduğundan bahisle, istek reddedilmiştir.

Olayları açıklamak taraflara, hukuki nitelendirme hakime aittir. ( HUMK. m.76 ) Somut olayda davacı, 1/4 payı kendisine, 3/4 payı da ölen eşine ait olan konutun, aile konutu olduğunun tespitini istemiştir. Davacının, Türk Medeni Kanununun 240. ve 652. maddelerinin kendisine tanıdığı hakları kullanabilmesi için, böyle bir tespit kararı istemekte hukuki yararı mevcuttur. O halde, mahkemece yapılacak iş; tarafların tüm delillerini toplayıp, gerektiğinde keşif de yapılıp, bu konutun aile konutu olup olmadığını tespit etmekten ibarettir. Açıklanan husus üzerinde durulmadan yasal olmayan gerekçe ile isteğin reddi doğru bulunmamıştır.

SONUÇ : Temyiz edilen kararın yukarda gösterilen sebeple BOZULMASINA, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, iş bu kararın tebliğinden itibaren on beş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 12.11.2008 gününde oybirliğiyle karar verildi.
 
A)VELAYET

a)Genel Olarak
Medeni Kanunun 335 - 351.maddeleri arasında düzenlenmiştir. Velayet bir çekirdek aile kurumudur. Dolayısıyla velayeti çocukla ana – baba arasında doğumla hukuki bağ olarak açıklayabiliriz.
MK. 335 ana-babaya çocuk üzerinde tartılmaz bir hak tanımıştır. Çocuğun ana-babadan alınamaması, çocuğa isim verilmesi, çocuğun onları dinlemek zorunda olması ve tedip hakları gibi hakları sayabiliriz.
Çocuğun bakımı, barınması ve öğretim görmesinin sağlanması konuları velayet görevinin gereğidir. MK’nın nesep ve velayet hükümleri gereği velayet sahibi ana-baba çocukların bakım ve eğitimi konusunda çocuğun menfaatlerini göz önüne alarak gerekli kararları alır ve uygularlar.
Çocuk Hakları Sözleşmesiyle de yukarıda belirtilen hak ve ödevler garanti altına alınmıştır. Bu sözleşmeye göre devlet ana-babanın velayet hak ve görevlerini kullanma ve yerine getirmede ana-babanın yardımcısı ve haklarının teminatı olarak görülmektedir.

b)Velayet Sorunlarının Uzman Raporuyla Çözümlenmesi
Uygulamada velayet sorunları değişik şekillerde karşımıza çıkmaktadır.
1-)Boşanma için yargıya gelen eşler her zaman ve çekinmeden müşterek çocuklarını birbirlerine karşı silah olarak kullanmaktan çekinmemektedirler. Böyle durumda sakin ve makul düşünmeleri ve değerlendirme yapmaları imkansız olmaktadır. Görevlendirilecek uzmanlar önce tarafları kısmen de olsa rehabilite ederek gerçeğe görmesi sağlanmalı. Hangi tarafın çocuk lehine daha iyi velayet etmesi beklenebilir olduğunun tespit edilmesi için görevlendirilen uzman, eşlerin problemlerinin çözümü yolunda teşvik ve uyarılarda da bulunmalıdır. Onlara psikolojik destek vermeli ve danışmanlık yapmalıdır. Uzman tespitleri belli bir zaman dilimi içinde belirtmeli.Evliliğin çocuk yararı için gerekleri tespit edilip uzman tarafından uygulanmalıdır.
2-)Uzmanlar öncelikle tarafların dava aşamasında içinde bulundukları ruhsal durumu tespit ederler.
3-)Tarafların evlilik öncesi dönemlerine dair önemli bulgular uzmanlarca bulunmalıdır.Evliliğin hangi sosyal olgu ve tabana dayandığı bilinmelidir.
4-)Uzmanlar tarafların yaşadıkları ev sosyal kesimleri ve geldikleri ailelerin sosyal seviye ve aidiyetlerini tespit etmelidirler.
5-)Uzmanlar her eşin işi ve mesleğini. Buna düşkünlüğünü, işinde başarı ve kabiliyetini ayrı ayrı incelemelidirler.
6-)Uzmanlar, halen mevcut ise tarafların müşterek konutlarını görmelidirler. Bu hem kendilerini mali durumları hakkında bilgi verir, hem de çocukların bakım ve gözetimine itina edilip edilmediğini gösterir.
7-)Uzmanlar,eşlerin çocukları ile terapi yapmalı, bunu en az birkaç seans tekrarlamalı, çocuğun hangi psikolojiye itildiğini, ana- baba ile olsa bağlarını, çocuğun okul ve çevresindeki davranışları araştırılmalıdır.
Tarafların mali durumları ve harcama alışkanlıkları uzmanlarca dosyadaki bilgilerle kıyaslanarak yorumlanmalıdır.
9-)Müşterek çocukların herhangi bir gelir veya mallarının bulunup bulunmadığının bilinmesi gerekir.
Saydığımız bu hususların tespit edilmesi için uzman görevlendirilmek zorundadır.Velayet davalarında tercihen sosyal çalışmacı görevlendirilebilir.Bu görevlendirme daha ziyade konu çocuk olduğu içindir.Eğer konu eşlerin sorunlarının tespiti ağırlıklı ise o takdirde psikolog tercih edilmelidir.
Velayet sorunu Aile Mahkemesine mutlaka boşanma davası ile gelmez.Velayet davası mahkemeye velayetin kaldırılması(Velayetin Nez’i) veya değiştirilmesi davası şeklinde de gelebilir.Bu durumda taraflar daha önce boşanmış olmakla bir eşe velayet bırakılmış, ancak velayetin iyi ifa edilmediği iddia edilmiştir.Bu tür bir davada hakim uzman araştırmasını mutlaka yaptırmalı ve mümkün mertebe velayete konu çocuğu da dinlemelidir.
Medeni Kanun 348.m. velayetin kaldırılmasına ilişkin esasları düzenlemektedir. Çocuğun bakımı, yetiştirilmesi, eğitilmesi ve korunması için alınan tedbirler yetersiz kalmış, velayet hakkıyla ifa edilememiş veya kullanılamamış ve çocuk aleyhine gelişmeler meydana gelmiş ise velayet tarafı değiştirilebilir.Bu durumlar ise mutlaka uzman tarafından tespit edilir.
Velayetin gereklerinin yerine getirilmemiş olması velayetin kaldırılmasını gerektirir. Velayete sahip olan tarafın evlenmiş olması velayetin kaldırılmasını gerektirmez.Yeni ailede velayet altındaki çocuğun benimsenme ve şefkat derecesi uzmanlarca tespit edilmelidir.Netice itibarıyla velayetin her iki eski eşlerden alınması ve çocuğa vasi tayini mümkündür.
Velayet davaları Aile Mahkemelerine tespit mahiyetinde de gelebilir.Dava dilekçesinde bu şekilde yazılmasa da bazı davalar tespit hükmü ile sonuçlanabilir.
Velayetin bir tarafa bırakılmasından sonra velayetin bir sonucu olarak tarafları sıkıntıya sokmayacak biçimde velayet verilmeyen tarafla çocuklar arasında şahsi ilişki bağı sağlanır.
Gerek velayetin ilk düzenlenişinde gerekse velayetin kaldırılması bir yargılama sürecinden sonra ortaya çıkacaktır.İlk düzenlemede taraflardan her ikisinin psikolojik sorunları tespit edilir.Ya da boşanmaya sebep olan olayların velayeti engellemesi söz konusu olabilir.Böyle hallerde taraflardan hiçbirine velayet bırakılmaz .Durum sulh hukuk mahkemesine ihbar edilir.
5133 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş görev ve Yargılama Usullerine dair Kanunda değişiklik yapılması ilişkin kanunda vesayet işleri Aile mahkemelerinden alınmıştır. Yeni düzenleme ile aile sorunlarından doğan velayet işleri sulh hukuk mahkemelerine bırakılmaktadır. Nitekim kayyım tayini de Sulh Mahkemesince gerçekleştirilir.
Yeni Medeni Kanunumuz velayetin yürütülmesinde yeni bir sistem getirmiştir(MK.m.353).Bu madde ile evlilik sona erdiğinde kendine velayet yükümlülüğü bırakılan eşe mahkemeye çocuğun malvarlığı ve malvarlığında meydana gelen değişiklikler hakkında rapor vermek yükümlülüğü getirmiştir.
 
boşanma nedeni bölümünde yazılı olan maddelerin bir çoğu varsa, eş uzun bir dönem düzelrir diye sabrtmişse ve bu zaman zarfında değişim olmamakla beraber boşanma için herhangibir adım atılmamışsa ve şimdi zaman aşımına uğrar mı?
 
Son düzenleme:
EVLİLİK

Evlilik yaşı (TMK madde 124): Erkek veya kadın 17 yaşını doldurmadıkça evlenemez. Diğer hukuki işlemler için asgari yaş sınırı 18’dir.
Ancak, hâkim olağanüstü durumlarda ve pek önemli bir sebeple 16 yaşını doldurmuş olan erkek veya kadının evlenmesine izin verebilir. Olanak buldukça karardan önce ana ve baba veya vasi dinlenir. Yargıç kararını verirken, kişilerin evlilik için gerekli ruhsal ve bedensel olgunluğa sahip olup olmadıklarına dikkat eder.
Evlenme koşulları (TMK madde 124, 125, 126, 127): Ayırt etme gücüne sahip olmayanlar evlenemez. Küçük, yasal temsilcisinin izni olmadıkça evlenemez. Kısıtlı, yasal temsilcisinin izni olmadıkça evlenemez.
Kişi vesayet altında ise ve vasisi izin vermiyor ise kişi mahkemeye başvurarak izin isteyebilir. “Hâkim, haklı sebep olmaksızın evlenmeye izin vermeyen yasal temsilciyi dinledikten sonra, bu konuda başvuran küçük veya kısıtlının evlenmesine izin verebilir,” (madde 128). Evlilik izni için ikametgahın bulunduğu “Sulh Hukuk Hakimliği”ne başvurulur.
Akıl hastaları evlenmelerinde tıbbî sakınca bulunmadığı resmî sağlık kurulu raporuyla anlaşılmadıkça evlenemez (madde 133). Bir yandan bu madde “normal” yaşam sürebilecek olup da tıbben sorunu olmayan kişilerin evlenme haklarının önünü açıyor olsa da, uygulamada kadınlar açısından sorunlarla karşılaşmak mümkün. Eskiden akıl hastalarının evlenmeleri kanunen tamamen yasakken bile, resmi olmayan nikahlarla bir akıl hastası zorla/görücü usulüyle bir kadınla evlendiriliyor, kadın istemeden de olsa bu kişinin bakımını üstlenmek zorunda kalıyordu. Bu madde ile kadına haksızca ve rızası olmadan bindirilen bu yükün resmileştirilmeye çalışılması söz konusu olabileceğinden, dikkatli olmak gerektiğini düşünüyoruz.
Zorla evlendirme (madde 149, 150, 151) ve zamanında başvuru (madde 152): Hiç kimse zorla evlendirilemez. Kişi küçük de olsa öncelikle kendi izni alınır.
Kişi yasanın evlenmek için aradığı yaştan büyük ise nikâh memurunun önünde hayır diyebilir ve kimse kendisini evet demeye zorlayamaz. Zorlandığı durumda savcılığa suç duyurusunda bulunabilir.
Bir genç kız zorla evlendirilmiş ise; i) Cinsel birleşmeyi reddebilir. Eğer zor kullanılarak bu birleşme yapılmaya zorlanırsa savcılığa suç duyurusunda bulunabilir.
ii) Zorla evlendirildiği için TMK’nın 149, 150 veya 151. maddelerine dayanarak evliliğin iptali davası açabilir. Bu dava evlenme tarihinden itibaren 5 yıl içerisinde açılmalıdır (madde 152).
Başlık parası: Başlık parası erkeğin evleneceği kadının babasına ödediği bir miktar paradır.
Başlık parası yasal değildir ve bu konudaki sözlü anlaşmaların hiç bir geçerliliği yoktur.
Çeyiz: Çeyizle ilgili herhangi bir yasal düzenleme yoktur ancak kadın getirdiği eşyayı kanıtlaması halinde ayrılırken bu mallarını geri alabilir. İspat için faturalar, belgeler veya tanıklar gerekebilir. Ancak bazı Yargıtay kararlarında da belirtildiği gibi, geleneklerin icap ettirdiği şekilde “çeyiz” olarak adlandırılan takı ve eşyaların kadına ait olduğu kabul edilmektedir. Nişanlanma ve evlilik sırasında kadına hediye edilen şeyler kadına aittir. Dava yoluyla dahi kadından geri alınamaz.
Evlilik öncesinde “mihir” senedi hazırlanmışsa, bu senette belirtilen malların kadına ait olduğu yasalarca da kabul edilmektedir
.
Evlenme sözleşmesi: Nikah i. Resmi Nikah Birbiriyle evlenecek erkek ve kadın, içlerinden birinin oturduğu yer evlendirme memurluğuna birlikte başvururlar (madde 134).
Nikah kıymaya resmi memurlar yetkilidir. Belediye bulunan yerlerde nikah belediye başkanı veya onun bu işle görevlendirdiği vekili tarafından kıyılır (madde 134).
Köylerde evlenme isteği “köy ihtiyar heyetine” bildirilir ve nikah muhtar tarafından kıyılır.
Yabancı ülkelerde evlenecek kişilerin her ikisinin de Türkiye vatandaşı olması durumunda, bulunulan ülkenin makamı, memuru veya Türkiye Konsoloslukları yetkilidirler. Taraflardan birinin yabancı olması durumunda bulunulan ülkenin yasalarına göre evlilik yapılır ve Türk hukukuna aykırı olmamak kaydı ile bu evlilik, Türkiye’de de geçerlidir
Türkiye’de ise bir Türk vatandaşı bir yabancı uyruklu ile yetkili bir Türk makamı, memuru önünde evlenebilir. Yine ikisi de yabancı ise bir Türk yetkili memuru, makamı önünde evlilik sözleşmesi yapılır (Evlendirme Yönetmeliği madde 12). ii. Dini Nikah; (TMK madde 143), (TCK, madde 237/3-4)
Dini nikah ancak resmi nikah kıyıldıktan sonra kıyılabilir (TMK, madde 143). Resmi nikah yapmadan sadece dini nikah yapmak veya resmi nikahtan önce dini nikah yapmak suçtur (TCK, madde 237/3-4). Bu maddeye göre resmi nikahın kıyıldığını gösteren resmi belgeleri görmeden nikah kıyanlar da kıydıranlar da cezalandırılır.
İmam nikahı kadına yasalar karşısında her hangi bir hak tanımaz. Kadın eşinden ayrıldığı takdirde nafaka talep edemez, mirasta pay sahibi olamaz.
“Eşler oturacakları konutu beraber seçerler. Birliği eşler beraberce yönetirler” (TMK madde 186). Yeni Medeni Kanun, “aile reisliği” kavramını ortadan kaldırmıştır.
Soyadı: Mayıs 1997’de Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren yasaya göre, kadın kocasının soyadının önünde, evlilik öncesi soyadını da kullanabilmektedir.
YENİ KANUNESKİ KANUNEşler oturacakları konutu beraber seçerler. Birliği eşler beraberce yönetirlerEvlilik birliğinin reisi kocadır. Koca ortak ikametgâhı seçer

Çalışma 1990 yılına kadar, yasa (TMK madde 159) evli kadınlara, ev dışında çalışabilmek için kocalarından izin alma zorunluluğu getirmekteydi. 1980’lerden sonra başlayan kadın hareketinin çabalarıyla bu madde 29.11.1990 tarihli Anayasa Mahkemesi kararıyla iptal edilince bu zorunluluk ortadan kalktı.
Kasım 2001’de kabul edilen yeni Medeni Kanun’un ilk tasarısında bu kararın iyice somutlaştırılması ve yasada, “Eşlerden her biri, meslek veya iş seçiminde diğerinin iznini almak zorunda değildir” şeklinde bir madde yer alması öngörülmüştü (madde 192). Ancak erkek egemen anlayışın çabalarıyla madde değiştirilerek, “Eşlerden her birinin meslek ve iş seçiminde ve bunların yürütülmesinde evlilik birliğinin huzur ve yararını göz önünde tutacağı…” şeklinde, kadınların zararına esnetilmesi muhtemel bir cümle eklendi.
 
BOŞANMA / AYRILIK KARARI / AYRI YAŞAMA / VELAYET / MALLARDA TASARRUF YETKİSİ

Boşanma: Medeni Kanuna göre kadın ve erkek için boşanma nedenleri farklılık göstermez, her iki taraf için de aynıdır. Boşanma nedenlerini şöyle sıralayabiliriz:

a) Eşlerden biri zina ederse, diğer eş boşanma davası açabilir (madde 161). Zina eylemi (sadakatsizlik) nedeniyle geçimsizliğe dayanarak boşanma davası açmak mümkündür. Dava açma hakkı olan eşin, zina olayını öğrendiği günden başlayarak altı ay içinde, ve zinanın yapıldığı tarihten itibaren her durumda dava açmaya hakkı vardır. Beş sene geçince dava hakkı düşer.
Affeden tarafın dava hakkı yoktur.
Erkeğin zinasını düzenleyen 441. madde, Anayasa’nın 10. maddesine yani “kanun önünde eşitlik” ilkesine aykırı bulunarak 27.12.1997’de iptal edildi. Kadının zinasını düzenleyen TCK 440. madde de 23.06.1998 itibariyle iptal edildi. Böylece, zina ceza gerektiren bir suç olmaktan çıkarıldı. Artık zina sadece Medeni Kanuna göre boşanma sebepleri arasında yer alan bir fiil
.
b) Eşlerden her biri diğeri tarafından hayatına kastedilmesi veya kendisine pek kötü davranılması ya da ağır derecede onur kırıcı bir davranışta bulunulması sebebiyle boşanma davası açabilir (madde 162).
Boşanma nedenini öğrendiği tarihten itibaren altı ay ve her durumda, boşanmaya yol açan olayın meydana geldiği günden itibaren beş sene içinde dava açmayan eşin dava hakkı düşer.
Affeden tarafın dava hakkı yoktur.
Cana kastın anlamı açıktır: Bir kimse için yaşamsal tehlike doğuracak nitelikteki eylemler diyebiliriz. Pek kötü davranma kavramı içine ise bir çok olay ve eylem girebilir. Örneğin, dövmek, eziyet etmek, zorla cinsel ilişki kurmak, ağır hakaretlerde bulunmak gibi. Onur kırıcı davranışın yorumu asıl olarak yargıca bırakılmıştır. Örneğin, kocanın kadının çalıştığı işyerine veya katıldığı kurs yerine gelip ona hakaret etmesi onur kırıcı bir davranış olarak kabul edilir.

c) Eşlerden biri küçük düşürücü bir suç işler veya haysiyetsiz bir hayat sürer ve bu sebeplerden ötürü onunla birlikte yaşaması diğer eşten beklenemezse, bu eş her zaman boşanma davası açabilir (madde 163).
“Küçük düşürücü” suçlar, yüz kızartıcı olan ve olmayan suçları kapsayan geniş bir kavramdır. Bu eylemler belirli bir sınırlamaya tabi değildir ancak örneklersek; hırsızlık, dolandırıcılık, ırza geçmek, fuhuşa zorlamak, adam öldürmek bu tür suçlar arasında sayılabilir. Bu ve benzeri birçok durumda boşanma davası açmak mümkündür.
“Haysiyetsiz bir yaşam süren,” örneğin sarhoş gezip olay çıkaran, ya da “küçük düşürücü suçlar” işleyen, örneğin hırsızlık yapan bir kocaya karşı açılan davada, boşanma kararının verilmesi için durumun diğer eş için birlikte yaşamayı çekilmez hale getirmiş olması gerekmektedir.
Bu gerekçelerle her zaman boşanma davası açılabilir. Bir zaman sınırlaması yoktur.

d) Eşlerden biri, evlenmenin kendisine yüklediği görevleri yerine getirmemek için eşini terk ettiği veya haklı bir neden olmaksızın evine dönmediği takdirde, ayrılık en az altı ay sürmüş (dört ay ayrı yaşama, iki ay da ihtardan sonra eve dönmeyi bekleme süresidir) ve devam etmekte ise, terk edilen eş boşanma davası açabilir. Diğerini evi terketmeye zorlayan veya haklı bir sebep olmaksızın eve dönmesini engelleyen eş de terk etmiş sayılır (madde 164).
Davaya hakkı olanın isteği üzerine hakim, diğer tarafa, iki ay içinde eve dönmesini ihtar eder. İhtar, gerektiğinde ilanen (gazete ilanıyla olduğu gibi) yapılır. Ancak, ayrı yaşama süresi dört ayı doldurmadıkça ihtar kararı verilmesi istenemeyeceği gibi, ihtar kararının karşı tarafa ulaşmasından itibaren iki ay geçmedikçe boşanma davası açılamaz.
Medeni Kanun’a göre eşler evlerini beraber seçerler, kendilerine yapılacak olan bütün tebligatlar bu adrese yapılır ve hukuken işleyecek süreler bu tarihten itibaren işler. Bununla birlikte, evli bir kadın isterse ayrı bir ev tutarak orada yaşayabilir, kimse onu kocasıyla beraber yaşadığı eve dönmeye zorlayamaz. Ancak kocası onun evine dönmesini isterse ona resmi bir yazı göndererek “terk” nedeniyle boşanma davası prosedürünü başlatabilir.

e) Eşlerden biri akıl hastası olup da bu yüzden ortak hayat diğer eş için çekilmez hale gelirse, hastalığın geçmesine olanak bulunmadığı resmi sağlık kurulu raporuyla tesbit edilmek koşuluyla bu eş boşanma davası açılabilir (madde 165).

f) Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenemeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir (madde 166).
Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir.
Madde 166 dışında saydıklarımız özel boşanma nedenleridir. Madde 166 ise genel boşanma nedenidir. “Terk” dışında kalan bütün diğer boşanma nedenleri, aslında genel boşanmanın kapsamına da girmektedir. Bunun yanı sıra, boşanmaya yol açabilecek bir çok neden bu maddenin kapsamına girer; sevgi ve saygının bitmesi, kadının gelirinin zorla elinden alınması, aşağılama, eşin suç işlediğini ihbar ederek cezalandırılmasına yol açmak gibi. Ancak madde 166 dışındaki boşanma maddeleriyle dava açıldığı taktirde, boşanma daha hızlı ve daha kesin olarak gerçekleşir. Genel boşanma maddesi ile dava açmak, hakimin takdir yetkisini artırmakta, davaların uzamasına neden olmaktadır.
Yine bu maddeye dayanarak, evliliği bir yıldan fazla sürmüş olan tarafların, her konuda anlaşmaları ve mahkemede hazır bulunmaları halinde, tanık dinlenmesine de gerek olmadan tek celsede boşanmaları mümkündür.
Bu maddeye göre; boşanma nedenlerinden herhangi birine dayanarak açılmış olan davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleşmesinden itibaren üç yıl geçmesi halinde, hangi nedenle olursa olsun ortak hayat yeniden kurulamamışsa, eşlerden birinin talebi üzerine boşanmaya karar verilir.
Kadının boşandığı erkekle tekrar evlenmesi veya evlenmeden bir araya gelmesi konusunda hiç bir kısıtlama yoktur.
Ayrılık kararı / Ayrı Yaşama Medeni Kanun madde 170’e göre “Boşanma sebebi ispatlanmış olursa hâkim boşanmaya veya ayrılığa karar verir.”
Boşanmak için mahkemeye başvurulmuş ise ve hâkim tarafların barışabileceklerini düşünüyorsa ayrılık kararı verebilir ama ayrılık istemi ile mahkemeye başvurulmuş ise boşanmaya karar verilemez (madde 170). Boşanma nedenlerinden birine dayanarak ayrılık kararı için mahkemeye başvurulabilir, bu takdirde yargıç bir yıldan üç yıla kadar ayrılık kararı verebilir. Bu ayrı yaşama kararından sonra taraflar hâlâ bir araya gelmemişlerse, bir tarafın isteği ile boşanmaya karar verilir (madde 171-17
 
T.C.
YARGITAY
2. HUKUK DAİRESİ

E. 2002/6665
K. 2002/7412
T. 3.6.2002

• TEDBİR NAFAKASI ( Davalının 743 S. Kanuna Dayalı Derdest Davasının Olması - 4721 S. Kanunun 169. Maddesi Uyarınca Tedbiri Gereksiz Kılmayacağı/Nafaka Şartlarının Başkalığı )

• NAFAKA ŞARTLARININ BAŞKALIĞI ( Tedbir Nafakası - Davalının 743 S. Kanuna Dayalı Derdest Davasının Olması/4721 S. Kanunun 169. Maddesi Uyarınca Tedbiri Gereksiz Kılmayacağı )

• HAKİMİN RESEN ALMAK ZORUNDA OLDUĞU GEÇİCİ ÖNLEMLER ( İşi ve Geliri Olmayan Kadın Yararına Türk Medeni Kanununun 185/2, 186/3 Maddelerine Uygun Miktarda Tedbir Nafakası )

4721/m.169, 185, 186
743/m.162

ÖZET : Davalının Türk Kanunu Medenisinin 162. maddesine dayanan derdest davasının olması 4721 Sayılı Kanunun 169. maddesi uyarınca tedbiri gereksiz kılmaz. Zira, her iki nafakanın şartları başkadır.-

DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : Davalının Türk Kanunu Medenisinin 162. maddesine dayanan derdest davasının olması 4721 Sayılı Kanunun 169. maddesi uyarınca tedbiri gereksiz kılmaz. Zira, her iki nafakanın şartları başkadır.

Boşanma veya ayrılık davası açılınca hakim, davanın devamı süresince, gerekli olan , özellikle eşlerin barınmasına ( TMK. md.186/1 )geçimine, ( TMK md.185/3 )malların yönetimine ( TMK. 223, 242, 244, 262, 263, 264, 267, 215 )ve çocukların bakım ve korunmasına ( TMK.md.185/2 )ilişkin geçici önlemleri kendiliğinden ( resen )almak zorundadır. O halde dava tarihinden geçerli olmak üzere, herhangi bir işi ve geliri olmayan kadın yararına Türk Medeni Kanununun 185/2, 186/3 maddelerine uygun miktarda tedbir nafakasına hükmedilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır.

SONUÇ : Hükmün yukarıda açıklanan sebeplerle BOZULMASINA, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, oybirliği ile karar verildi.
 
T.C.
YARGITAY
2. HUKUK DAİRESİ

E. 2003/1157
K. 2003/4467
T. 31.3.2003

• KUSURSUZ EŞ LEHİNE MANEVİ TAZMİNAT ( Boşanmaya Sebebiyet Veren Hadiseler - Şahsi Menfaatlerin Zarara Uğraması )

• YOKSULLUK NAFAKASI ( Boşanma ile Yoksulluğa Düşecek Eş Lehine Hükmedilmesi Gereği )

• TEDBİR NAFAKASI ( Boşanma Davası İle Ayrı Yaşamaya Hak Kazanan Eş Lehine Talep Olmasa Dahi Res'en Hükmolunması Gereği )

• İŞTİRAK NAFAKASI ( Velayeti Anneye Bırakılan Müşterek Çocuklar İçin Takdir Edilmemesinin Usul ve Yasaya Aykırılığı )
4721/m.4, 169, 174, 175, 197

ÖZET : Boşanma davası ile ayrı yaşamaya hak kazanan eş lehine talep olmasa dahi res'en tedbir nafakasına hükmolunmalıdır. Boşanmaya sebebiyet veren hadiseler ile şahsi menfaatleri zarara uğramış kabahatsız kadın veya koca lehine uygun bir manevi tazmina hükmolunması gerekir. Boşanma ile yoksulluğa düşecek kadın lehine yoksulluk nafakasına hükmolunmaladır.
DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm nafakalar ile manevi tazminat yönünden temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : 4722 sayılı kanunun 1.maddesi hükmü de dikkate alındığında olaya 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi hükümlerinin uygulanması gerekir.

1-Boşanma davası açılmakla eşlerin ayrı yaşama ve nafaka isteme hakkı doğar. ( M.K.m.162/2,137 ). ( 4721 S. TMK. 197 ) Kaldı ki istek olmasa bile davanın devamı süresince gerekli tedbirlerin davaya bakan hakim tarafından kendiliğinden ( resen ) alınması zorunludur. ( M.K.137 ) ( 4721 S. TMK. 169 ) O halde dava tarihinden geçerli olmak üzere, kadın yararına uygun miktarda tedbir nafakasına hükmedilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır.

2-Toplanan delillerden kocanın eşini dövdüğü anlaşılmaktadır.
Medeni kanunun 143/2. maddesi, ( 4721 S. TMK. 174 ) boşanmaya sebebiyet vermiş olan hadiseler, kabahatsiz karı veya kocanın şahsi menfaatlerini ağır bir surette haleldar etmiş ise, hakimin manevi tazminata hükmedebileceğini öngörmüştür. Toplanan delillerden evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına sebep olan olaylarda kadının hiçbir kusurunun olmadığı, karşı taraf ise tam kusurlu olup, kişilik haklarına ağır saldırı teşkil etmektedir. O halde mahkemece, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, tazminata esas olan fiilin ağırlığı ile hakkaniyet kuralı ( MK Md.4 ) dikkate alınarak kadın yararına uygun miktarda manevi tazminata hükmedilmesi gerekir. Bu yönün dikkate alınmaması doğru görülmemiştir.

3-Boşanma sonucu kadının yoksulluğa düşeceği gerçekleşmiştir. Kadın yararına uygun bir yoksulluk nafakası verilmesi gerekir. Açıklanan husus üzerinde durulmaması da yerinde değildir.

4-Velayeti anneye bırakılan müşterek çocuklar için iştirak nafakası takdir edilmemesi de usul ve yasaya aykırıdır.

SONUÇ : Temyiz edilen hükmün gösterilen sebeplerle BOZULMASINA, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 31.03.2003 gününde oybirliğiyle karar verildi.
 
T.C.
YARGITAY
2. HUKUK DAİRESİ

E. 2003/135
K. 2003/1416
T. 3.2.2003

• BOŞANMA DAVASI AÇILMASI ( Hakimin Alması Gereken Tedbirler-Tedbir Nafakası )

• RES'EN ALINACAK KORUMA TEDBİRLERİ ( Boşanma Davası İkamesi - Eşlerin ve Çocukların Barınması Korunması Malların İdaresi )

• TEDBİR NAFAKASI ( Boşanma Davası Açılması - Re'sen Alınacak Tedbirler )

4722/m.1
743/m.137, 162
4721/m.169

ÖZET : Hakim boşanma davasının ikamesi ile birlikte res'en eşlerin ve çocukların barınması, korunması ve geçimine ve birlik mallarının idaresine ait tedbirleri talep olmasa dahi res'en almak ve bu beyanda da tedbir nafakasına hükmetmek zorundadır. Şahsi ilişki kararında çocuğun teslim alınış ve teslim ediliş tarihleri tereddüte meydan bırakmayacak surette açık ve net olarak hükümde belirtilmelidir.

DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü.

KARAR : 4722 sayılı kanunun 1.maddesi hükmü de dikkate alındığında olaya 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi hükümlerinin uygulanması gerekir.

1-Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre davacının temyiz itirazları yersizdir.

2-Davalı kadının temyizine gelince;

Boşanma davası açılmakla eşlerin ayrı yaşama ve nafaka isteme hakkı doğar. ( M.K.m.162/2,137 ). Kaldı ki istek olmasa bile davanın devamı süresince gerekli tedbirlerin davaya bakan hakim tarafından kendiliğin den ( resen ) alınması zorunludur. ( M.K.137 ). O halde dava tarihinden geçerli olmak üzere, kadın yararına uygun miktarda tedbir nafakasına hükmedilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır.

SONUÇ : Hükmün 2. bentte açıklanan sebeple BOZULMASINA, davacının temyiz itirazlarının 1. bentte açıklanan gerekçe ile REDDİNE, aşağıda yazılı harcın davacıya yükletilmesine, peşin harcın mahsubuna, temyiz peşin harcının yatıran davalıya geri verilmesine, 03.02.2003 gününde oybirliğiyle karar verildi.
 
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU

E. 2004/2-8
K. 2004/27
T. 28.1.2004

• BOŞANMA ( Hakimin Davanın Devamı Süresince Eşlerin Barınmasına Geçimine Malların Yönetimine ve Çocukların Bakım ve Korunmasına İlişkin Geçici Önlemleri Re'sen Alacağı - Kusursuzluğun Gerekmediği )

• TEDBİR NAFAKASI ( Hakimin Boşanma Davasının Devamı Süresince Eşlerin Barınmasına Geçimine İlişkin Geçici Önlemleri Re'sen Alacağı - Kusursuzluğun Gerekmediği )

• KUSUR ( Tedbir Nafakası/Hakimin Boşanma Davasının Devamı Süresince Eşlerin Barınmasına Geçimine İlişkin Geçici Önlemleri Re'sen Alacağı - Kusursuzluğun Gerekmediği )

4721/m.169, 185, 186
743/m.137, 152

ÖZET : Boşanma veya ayrılık davası açılınca hakim davanın devamı süresince gerekli olan, özellikle eşlerin barınmasına, geçimine, eşlerin mallarının yönetimine ve çocukların bakım ve korunmasına ilişkin geçici önlemleri re'sen alır. Bu tedbirlerin alınması bakımından kusursuzluğun gerektiği yönünde bir düzenleme getirilmemiştir.

DAVA : Taraflar arasındaki "boşanma, nafaka ve manevi tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kozan 2.Asliye Hukuk Mahkemesince boşanma davasının kabulüne, nafaka ve manevi tazminat talebinin reddine dair verilen 25.6.2002 gün ve 2002/13-162 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 2.Hukuk Dairesinin 15.1.2003 gün ve 15451-273 sayılı ilamı ile,

( ...1-Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.

2-Boşanma veya ayrılık davası açılınca hakim, davanın davamı süresince, gerekli olan, özellikle eşlerin barınmasına ( TMK. Md.186/1 ) geçimine, ( TMK md.185/3 ) malların yönetimine ( TMK.223, 242, 244 262, 263, 264, 267, 215 ) ve çocukların bakım ve korunmasına ( TMK md.185/2 ) ilişkin geçici önlemleri kendiliğinden ( re'sen ) almak zorundadır. O halde dava tarihinden geçerli olmak üzere herhangi bir işi ve geliri olmayan kadın yararına Türk Medeni Kanunu'nun 185/3, 186/3 maddelerine uygun miktarda tedbir nafakasına hükmedilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR : Dava, evlilik birliğinin temelinden sarsılması hukuksal nedenine dayalı boşanma, karşı talep nafaka ve manevi tazminat istemine ilişkindir.

Davacı koca vekili 3.1.2002 tarihli dava dilekçesinde, davalının davacıya hakaret ettiğini, ailesine ve evine karşı olan sorumluluklarını yerine getirmediğini, davacıyı başka bir erkekle aldattığını, evi terk ettiğini, bu davranışlarının geçimsizliğe neden olduğunu beyanla, tarafların boşanmalarını, müşterek çocukların velayetinin davacı babaya verilmesini istemiştir.

Davalı kadın vekili, davalının sadakate aykırı davranışlarda bulunmadığını, davacının davalıyı çocukları ile birlikte evden kovduğunu, geçimsizliğe neden olan olaylarda davacının kusurlu olduğunu beyanla, davanın reddini istemiş, karşı talep olarak, çocukların velayetinin davalı anneye bırakılmasını, çocuklar için tedbir nafakasına hükmedilmesini, boşanma halinde iştirak nafakasına dönüştürülmesini, davalı eş için tedbir nafakası verilmesini, boşanma halinde yoksulluk nafakası olarak devam etmesini ayrıca davalı eş lehine manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.

Mahkemenin "davalının sadakate aykırı davrandığı, boşanmaya neden olanı olaylarda davalının kusurlu olduğu, davalının evi haklı nedenle terk etmediği gerekçesiyle tarafların boşanmalarına, müşterek çocukların velayetinin davacıya verilmesine, davalının kendisi için istediği tedbir nafakası ve manevi tazminat talebi ile çocuklar için istediği tedbir nafakası talebinin reddine" dair verdiği karar, davalı vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece yukarıda belirtilen nedenle bozulmuştur.

Mahkemece, "boşanmaya neden olan olaylarda davalı kadının kusurlu olduğunun Özel Dairece de kabul edildiği, davalının boşanma davasından önce haklı neden olmadan evi terk ettiği, tedbir nafakasının kocanın bakım borcundan kaynaklandığı, 743 sayılı Medeni Kanun'un 152. maddesine göre evin reisi olan kocanın evin seçimi, karı ve çocukların münasip veçhile iaşesinin karşılanması ile yükümlü olduğu ancak; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 185 ve 186. maddeleri ile eşlere birlikte bakım gözetim, iaşe temini yükümlülüğü getirildiği, bu yükümlülük karşısında davalının da davacı gibi çalışarak evin giderlerine katkıda bulunması gerektiği, davalının tedbir nafakası alamayacağı" gerekçesiyle önceki kararda direnilmiştir.

Uyuşmazlık, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun yürürlüğünden sonra açılan davada, boşanmaya yol açan olaylarda kusurlu bulunan davalı kadın yararına tedbir nafakasına hükmedilip, hükmedilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.

Tedbir nafakası yürürlükten kaldırılan 743 sayılı Medeni Kanun'un 137. maddesinde düzenlenmiş, boşanma ve ayrılık davası açılınca hakimin davanın devamı süresince gerekli olan, özellikle eşlerin barınmasına, infakına, karı koca mallarının yönetimine ve çocukların bakımına dair geçici tedbirleri alacağı hükme bağlanmış, istek olmasa bile davanın devamı süresince gerekli tedbirlerin davaya bakarı hakim tarafından kendiliğinden ( re'sen ) alınması zorunlu kılınmış, kadının boşanmaya yol açan davranışlarının 137. maddede öngörülen bu kuralı değiştirmeyeceği Yargıtay uygulamasında istikrar kazanmıştır.

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 169. maddesinde de, 137. maddedeki bu hüküm sadeleştirilmek suretiyle aynen korunmuş, boşanma veya ayrılık davası açılınca hakimin davanın devamı süresince gerekli olan, özellikle eşlerin barınmasına, geçimine, eşlerin mallarının yönetimine ve çocukların bakım ve korunmasına ilişkin geçici önemleri re'sen alacağı hükme bağlanmış, kusursuzluğun gerektiği yönünde bir düzenleme getirilmemiştir.

O halde yukarıda açıklanan nedenlerle mahkemece, kadının boşanmaya yol açan davranışlarının madde de öngörülen kuralı değiştirmeyeceği de gözetilerek kadın yararına uygun tedbir nafakasına hükmedilmesi gerekirken, yanlış gerekçelerle talebin reddi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda ve Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 28.1.2004 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
 
T.C.
YARGITAY
3. HUKUK DAİRESİ

E. 2004/9228
K. 2004/8910
T. 13.9.2004

• TEDBİR NAFAKASI ( Evlilik Birliği Devam Ederken Ayrı Yaşam Halinde İstenen - Tarafların Ekonomik Sosyal Durumlarına Çocukların Yaş ve İhtiyaçlarına Uygun Karar Verileceği )

• AYRI YAŞAMA ( Evlilik Birliği Devam Ederken - Tedbir Nafakası Talebi/Ayrı Yaşamada Haklı Olunduğunun Kanıtlaması Gereği )

4721/m. 197/2

ÖZET : Evlilik birliği devam ederken ayrı yaşam halinde istenen tedbir nafakalarında davacının nafakaya hak kazanabilmesi için, ayrı yaşamada haklı olduğunu kanıtlaması gerekmektedir. Bu hususun usulünce ispatlanmasından sonra, hakim tarafların ekonomik, sosyal, mali ve içtimai durumlarına, müşterek çocukların yaş ve ihtiyaçlarına uygun bir nafakaya karar verecektir.

DAVA : Taraflar arasında görülen nafaka davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.

Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra, dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

KARAR : Davacı vekili dilekçesinde, müvekkili olan davacının davalı ile resmen evli olup, bu evlilikten 2 çocuklarının bulunduğunu, ancak davalının evini terkettiğini ve ailesi ile ilgilenmediğini beyan ederek, davacı için aylık 150.000.000 lira ve 2 çocuk için toplam aylık 150.000.000 TL nafakaya hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.

Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiştir.

Dava konusu uyuşmazlık, TMK'nun 197/2 maddesine dayanan tedbir nafakası talebine ilişkindir.

TMK'nun 197/2 maddesine göre, birlikte yaşamaya ara verilmesi haklı bir sebebe dayanıyor ise hakim eşlerden birinin istemi üzerine birinin diğerine yapacağı parasal katkıya, konut ve ev eşyasından yararlanmaya ve eşlerin malların yönetimine ilişkin önlemleri alır.

Evlilik birliği devam ederken ayrı yaşam halinde istenen tedbir nafakalarında davacının nafakaya hak kazanabilmesi için, ayrı yaşamada haklı olduğunu kanıtlaması gerekmektedir. Bu hususun usulünce ispatlanmasından sonra, hakim tarafların ekonomik, sosyal, mali ve içtimai durumlarına, müşterek çocukların yaş ve ihtiyaçlarına uygun bir nafakaya karar verecektir.

Somut olayda, tarafların ekonomik, mali ve sosyal durumları ile çocukların yaşları, ( nüfus kaydı celbedilerek ) öğrenim durumları araştırılmadan eksik araştırma ve inceleme ile hüküm kurulmuştur.

O halde mahkemece, yukarıda bildirilen ilke ve esaslar gözetilerek, gerekli araştırma ve incelemeler yapılıp, deliler usulünce toplandıktan sonra sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile davanın kabulüne karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ : Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 13.09.2004 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…