Ben çevresinde sakin, ölçülü tepkiler veren biri olarak bilinirim, ama evliliğinizin başından beri yaşadıklarınızı okuyunca oturduğum yerde dellendim yemin ederim, siz nasıl bir aileye dahil olmuşsunuz böyle...
Kendimi sizin yerinize koymaya çalışıyorum, bir grup görgüsüzün eşimin yumuşak yüzlülüğü sayesinde daha benim bile yaşamaya başlamadığım yeni evimde cirit attığını düşünüyorum, ama gözümün önünde onların dokunduğu, kullandığı her eşyayı kırıp döken, o bornozların üstüne benzin döküp yakan "ya bu evi temiz eşyalarla tekrar döşe, ya da bir daha bana karımsın deme!" diyen bir kadın canlanıyor.
Sabretmek bir erdemdir, ama belli bir sınırı aşınca meziyet olmaktan çıkar, o noktadan sonra tek yaptığınız kendinize kötülük etmektir. Kadınların çok kullandığı bir cümle vardır "ben senin için canımı dişime taktım, saçımı süpürge ettim, bla bla bla" Ama başkaları için kendini kahredenlere madalya takmıyorlar, ben bu zihniyeti anlamıyorum. Ya önce kendi önceliklerinizi gözeteceksiniz, ya da yarın "bana ne, ben mi dedim saçını süpürge et diye" gibisinden bir cevaba hazır olacaksınız.
Erkeklerle kadınların düşünme, görme, farkındalık mekanizmaları değişik şekillerde işler, bunu ben de çok yaşamış veya görmüşümdür. Siz iki kadın, o adamın önünde ne savaşlar verirsiniz de o adamın ruhu duymaz.. Gerçekten duymaz, duysa da kötü niyet aramaz, çünkü yaklaşımı yüzeyseldir. Siz sinir hastası olursunuz, ama alacağınız cevap "aman canım sen de her şeyi kafana takıyorsun" olur. Ama sinir hastası olmadan önce bir şeyler yapmak zorundasınız.
Yanlış anlamadıysam, siz evleneli bir yıl bile olmamış, şu yaşadıklarınıza bakın. Evet, bazı erkekler kendi evlerinin erkeği olduklarını idrak edemiyorlar, veya idrak etmelerine izin verilmiyor, ama bu kadarı fazla. Sizin eşiniz "rahim kokan erkekler" grubuna girmiyor, sizin eşiniz annesinin rahminden çıktığının farkında bile değil gibi görünüyor.
Zaten kolay bir evlilik sürdürmüyormuşsunuz, evliliğinizin çoğu ne yazık ki eşinizden uzakta geçmiş, ikiniz için de çok zordur eminim, ama eşinizin ödevini yapmaktan kaçan çocuk gibi evliliğinizdeki her zorluktan kaçması ne kadar çirkin. Evet, kimse kendi ailesiyle ilgili "senin ailen şöyle, senin ailen böyle" diye uzayıp giden nutukları dinlemek istemez, ama eşiniz zaten ailesini tanıyor, sizinle yaşadıkları birçok gerilime de şahit olmuş durumda, arada tampon vazifesi görüp dengeleri kurabilecekken her şeyi sizin başınıza yıkıyor, neler yaşayacağınızı bile bile.
"Annecim, şu ara uygun değil, zaten Lilypos da müsait değil, ilk fırsatta sizi misafir etmeyi biz de isteriz" falan dese, evlatlıktan red mi edecekler eşinizi, hayır tabi ki. Kaynananız nasıl farkındaysa ki mağarada büyümüş biri bile bir kadının çeyizlik bornozlarını, örtülerini kullanmaması gerektiğini bilir, nasıl ki size açtığı hayali savaşta aklı sıra 1-0 öne geçmek için onu bile yapmış, eşiniz de bal gibi farkında, annesinin sizi ezip geçmesine göz yumuyor. Şu tatil olayı da bütün bu yaptıklarının üstüne tüy dikmek olmuş, bir erkek karısını ancak bu kadar yok sayabilirdi...
Anlıyorum, kimse eşiyle kötü olmak istemez, birlikte olabildiğiniz kısıtlı zamanda tatsızlık çıkmasın diye içinize atıp duruyorsunuz ama anasının ekmeğine yağ sürmekten başka bir şey yaptığınız yok. Şu izin tarihleri karmaşası yüzünden tuhaf, tatsız bir sürece girmişsiniz, bunları da yazıp canınızı iyice sıkmak istemezdim, ancak bence bu geldiğiniz nokta, kritik bir nokta. Siz ilk noktayı kaçırmışsınız, yeni evinizde o kadar zaman kalmalarına gerekli tepkiyi göstermeyip için için, kendi kendinize ağlayarak. Bana öyle geliyor ki, bu sefer sert çıkmazsanız, böyle gelmiş böyle gider derseniz bundan sonra kaale bile alınmayacaksınız. Zaten sizi yumuşak görmeye alışmışlardır, biraz dişinizi gösterirseniz eşiniz "ne oluyor yahu" diye bir düşünür diye umuyorum. Her şey eşinizin elinde.