- 18 Kasım 2014
- 2.238
- 5.903
- 168
- Konu Sahibi Duka Tesla
- #1
Prenses sendromlu kızlar ahh ah...
Her şeyin en iyisine ve en güzeline layık, pamuktan yapılmış ve asla bir külkedisi olmamış, sırtını rahatsız edip uykusunu böleceğine inandığı bezelye tanesi yüzünden komple yatağı yakmış, “beni seviyorsa başka bir yolunu bulur!” diyerek kule boyunca uzattığı saçlarını camdan sarkıtmamış, kurbağayı öpmeye tenezzül etmemiş adeta bir insan-ül harikulade.
Bu psikolojiyi gerçekten çözemiyorum. Bir insan sahip olduğu ya da sahip olduğunu sandığı bazı avantajlar yüzünden nasıl en önemli, en güzel ve en değerli olduğunu hissedebilir ki? Elbette herkesin hayatı kendisi için en önemli elbette herkes sevdiğinin en güzeli elbette herkes annesinin babasının en değerlisi ancak bu hisse Newton’un değişmez fizik kanunlarıymışcasına bağlanıp herkesin gözünde böyle olması gerektiğini düşünmek nasıl hastalıklı bir duygudur? İnsanın kendisini güzel ve başarılı bulması ya da kendisiyle barışık olması değil bahsettiğim bu çok çok ayrı bunların çok ötesinde bir halet-i ruhiye.
Sevgilisiyle tartışıyor, haksız, haksız olduğunu da biliyor ve ağzına geleni sayıyor ama aramayıp onun aramasını bekliyor, neden? Çünkü o bir prenses ve her türlü nazı, kaprisi çekilmeye değer. Trafiğe çıkıyor, sinyal vermeden şerit ihlali yapıyor ve bir de korna çalanlara el kol yapıp sinirleniyor, neden? Çünkü onun, geçeceği yollarda her türlü geçiş üstünlüğü var diğer sıradan insanlar da bunu öğrenecek. Yayalara yol vermek mi? Hah, bir de onlar için durup gideceği yere 0,33 milisaniye geç kalacak öyle mi? Komik olmayın. Evleniyor, düğünü saray ya da sarayvari yapılarda olmalı çünkü evlilikte en önemli olan şey budur ve doğduğu günden beri bu şatafata hazırlanıyor. Ona bu şartları sağlayamayacak erkek kendine adam demesin bir zahmet. Çocuğu oluyor, zannedersin Dalai Lama doğuruyor. Ya saçmaladım yine pardon nereden çıktı Tibet hem ne o öyle üzerine bir kumaş sarıp insan içine çıkmalar falan, daha giyinmeyi bilmiyorlar, İngiliz kraliyet ailesine varis geliyor yazacaktım. Haliyle o çocuk da diğer bütün çocuklardan üstün, bir kere prensesin ve onun evlenmek için seçtiği harika adamın genlerini taşıyor herhalde herkesin çocuğu gibi olmayacak. Benimki de laf, hıh. Tez 1. Yaş gününden itibaren şehzade konseptli doğum günü partileri düzenlene! İş hayatı? Hayat çalışmak için fazla kısa üstelik sıradan işler yapacak hali de yok, kimsenin altında çalışamaz ve kimse ona emir veremez tamam mı? Bazı sosyal sorumluluk projelerinde yer alabilir ama siteye ikinci bir süs havuzu yapılması gibi.
Arkadaş bu nedir ya? Yazarken sinirlendim, devam edemedim. Peki benim derdim ne ben bunları neden yazdım? İşte aşağı yukarı bu hislerle dolmuş ve hayatını buna göre idame ettiren atsan atılmaz satsan satılmaz bir kuzenim var. Hayattan beklentilerini karşılayacak ve kendisine her anlamda yakışacak prens sayısı o kadar çok olmadığı için sürekli bir mutsuzluk içerisinde ve bu bunalımın sebebinin aslında kendisi olduğunu göremeyecek kadar kör. Onu bu yanlıştan kalbini de kırmadan nasıl çıkarabilirim? Ne zaman lafını açmaya çalışsam görünmez şövalyelerini üzerime salıyor ve kendini kapatıyor. Aslında sihirlik sözcükleri söylersem kırk haramilerin mağarasını açabileceğimi düşünüyorum.
Sahi neydi onlar açıl susam açıl? Adracadabra?
Her şeyin en iyisine ve en güzeline layık, pamuktan yapılmış ve asla bir külkedisi olmamış, sırtını rahatsız edip uykusunu böleceğine inandığı bezelye tanesi yüzünden komple yatağı yakmış, “beni seviyorsa başka bir yolunu bulur!” diyerek kule boyunca uzattığı saçlarını camdan sarkıtmamış, kurbağayı öpmeye tenezzül etmemiş adeta bir insan-ül harikulade.
Bu psikolojiyi gerçekten çözemiyorum. Bir insan sahip olduğu ya da sahip olduğunu sandığı bazı avantajlar yüzünden nasıl en önemli, en güzel ve en değerli olduğunu hissedebilir ki? Elbette herkesin hayatı kendisi için en önemli elbette herkes sevdiğinin en güzeli elbette herkes annesinin babasının en değerlisi ancak bu hisse Newton’un değişmez fizik kanunlarıymışcasına bağlanıp herkesin gözünde böyle olması gerektiğini düşünmek nasıl hastalıklı bir duygudur? İnsanın kendisini güzel ve başarılı bulması ya da kendisiyle barışık olması değil bahsettiğim bu çok çok ayrı bunların çok ötesinde bir halet-i ruhiye.
Sevgilisiyle tartışıyor, haksız, haksız olduğunu da biliyor ve ağzına geleni sayıyor ama aramayıp onun aramasını bekliyor, neden? Çünkü o bir prenses ve her türlü nazı, kaprisi çekilmeye değer. Trafiğe çıkıyor, sinyal vermeden şerit ihlali yapıyor ve bir de korna çalanlara el kol yapıp sinirleniyor, neden? Çünkü onun, geçeceği yollarda her türlü geçiş üstünlüğü var diğer sıradan insanlar da bunu öğrenecek. Yayalara yol vermek mi? Hah, bir de onlar için durup gideceği yere 0,33 milisaniye geç kalacak öyle mi? Komik olmayın. Evleniyor, düğünü saray ya da sarayvari yapılarda olmalı çünkü evlilikte en önemli olan şey budur ve doğduğu günden beri bu şatafata hazırlanıyor. Ona bu şartları sağlayamayacak erkek kendine adam demesin bir zahmet. Çocuğu oluyor, zannedersin Dalai Lama doğuruyor. Ya saçmaladım yine pardon nereden çıktı Tibet hem ne o öyle üzerine bir kumaş sarıp insan içine çıkmalar falan, daha giyinmeyi bilmiyorlar, İngiliz kraliyet ailesine varis geliyor yazacaktım. Haliyle o çocuk da diğer bütün çocuklardan üstün, bir kere prensesin ve onun evlenmek için seçtiği harika adamın genlerini taşıyor herhalde herkesin çocuğu gibi olmayacak. Benimki de laf, hıh. Tez 1. Yaş gününden itibaren şehzade konseptli doğum günü partileri düzenlene! İş hayatı? Hayat çalışmak için fazla kısa üstelik sıradan işler yapacak hali de yok, kimsenin altında çalışamaz ve kimse ona emir veremez tamam mı? Bazı sosyal sorumluluk projelerinde yer alabilir ama siteye ikinci bir süs havuzu yapılması gibi.
Arkadaş bu nedir ya? Yazarken sinirlendim, devam edemedim. Peki benim derdim ne ben bunları neden yazdım? İşte aşağı yukarı bu hislerle dolmuş ve hayatını buna göre idame ettiren atsan atılmaz satsan satılmaz bir kuzenim var. Hayattan beklentilerini karşılayacak ve kendisine her anlamda yakışacak prens sayısı o kadar çok olmadığı için sürekli bir mutsuzluk içerisinde ve bu bunalımın sebebinin aslında kendisi olduğunu göremeyecek kadar kör. Onu bu yanlıştan kalbini de kırmadan nasıl çıkarabilirim? Ne zaman lafını açmaya çalışsam görünmez şövalyelerini üzerime salıyor ve kendini kapatıyor. Aslında sihirlik sözcükleri söylersem kırk haramilerin mağarasını açabileceğimi düşünüyorum.
Sahi neydi onlar açıl susam açıl? Adracadabra?