İyide wasbiye bence başkanlık sistemine giydirmiş ve de ülkemizin artısı az eksisi çok demokrat görünümlü az demokrat ülke olduğunu, ABD'nin bile başkanlık sistemini becerememişken bizim buna hazır olmadığımızı söylemiş.
Hadi eski sistemleri savunmuyorum bende de wasbiye de şu iktidardan çok memnun değil olsa gerek.
Siz okuyun bence..
Türk tipi denilen başkanlık sistemine karşıyım, bu basbaya diktatörlüktür.
Mevcutlardan birinin diktatör olması değil, herkes fani; kim gelirse gelsin diktatörlük olur Türk tipi başkanlık.
Türk tipi başkanlığa, beğenilmeyen muktedir daha güçlü ve sorumsuzca başa geleceği için değil, kim gelirse gelsin diktatörce olacağı için karşı çıkıyorum.
Naçizane tabi...
Bana yazmayacaksin canım wasbiyeye yazacaksin. Baskanlik sistemine giydirmemis ayrıca artıları ve eksileri ile değerlendirme yapmış. Ben de beğendim yorumlarıni ki benim de başkanlık sistemi hakkında kafam karışık zaten. Wasbiye on yargilariyla ya da nefretiyle konusmadigi için yorumlari hoşuma gitti. Seve seve okurum onun yorumlarini..
Wasbiye ye cevap veremeyen beni alintiyor yalnız şoklardayım :))
Bu soru için önce kıyas yapmak gerek.
Parlamenter (bizdeki) sistem ile Başkanlık sisteminin kendimce! ve kabaca kıyaslaması:
KARŞILAŞTIRMA
1)Yargı:
Her ikisinde de zaten bağımsız mahkemelerden oluşuyor, fark yok.
2)Yasama (Meclis):
Her ikisinde de halk seçiyor.
Fark yok.
Not:Olası bir Başkanlık sisteminde TBMM kapatılıp Atatürk'ün kemikleri sızlatılmayacak, meclis yine aynı meclis ve yine halk seçecek.
3)Yürütme (Güncel isimleri de kullandım):
Heh fark burda işte..!
-Parlamenter sistemde (bizde) yürütme; Bakanlar Kurulu ve C.Başkanından oluşur.
Yani (Davutoğlu dahil) bakanlar ve RTE den oluşur...:)
Bakanları halk seçmiyor, meclis içinden seçilip cumhurbaşkanı onaylıyor.
Bakanlar Kurulu, "şu iş yasalaşsın ülen" diye meclise teklifte bulunabiliyor.
Meclis ise "güvenmiyorum sana, düşürdüm gitti" diye hükümeti ekmek almaya gönderebiliyor.
(pratikte olmuyor, çünkü zaten hükümet partisi, aynı zamanda mecliste çoğunluk olan parti!)
-Başkanlıkta ise yürütme; Başkan.
Sadece ve yalnızca başkan!
Yani RTE :)
Başkanlıkta başkanı halk seçer.
Bakanlar meclisten çıkmaz, çünkü bakan yok.
Başkanın kendi atadığı yardımcıları var.
Meclis, Başkanı da düşüremez. O işi halk yapar.
Başkan da meclise "şu yasayı çıkar" diyemez. Ama veto edebilir yasayı.
Demem o ki, aman aman bir fark yok.
BAŞKANLIĞIN NUMARASI NE?
Başkanlıkta yürütme karmaşık değil, kimse kimseyi "yasama yürütme ayrı cicim" diye kandırmıyor, mis gibi, olayı bu.
Başkanlıkta, başkan halk tarafından seçildiği için gücünü direkt halktan alıyor, daha meşru.
Ama güçsüz...!
Meclis yasa çıkarmazsa başkan bi halt yiyemez, tuvalete bile gidemez.
TÜRK TİPİ BAŞKANLIK NİYE TÜ KAKA ?
O zaman diktatörlük kalıcı ve yazılı hale gelir.
Kılıçdaroğlu da gelse, Mehmet Günsur da gelse diktatör olur.
Niye?
Ayrıntısını yazmadığım bir sürü denetleme imkanı var Başkanlıkta.
Türk tipi (benim bildiğim), diyor ki bu denetlemeler de olmasın.
Her işte o fena, sıkıntı bu...!
YEŞİL BAŞLI TOPAL ÖRDEK NE İŞ?
O da şu:
Diyelim ki bizde başkanlık var.
Başkan da RTE.
2014 de başkan seçildi.
2015 yılında ise 7 Haziranda meclis seçimi oldu.
O da ne? Başkanın partisi meclis çoğunluğunu elde edemedi...!
Başkan vaat etmişti mesela; asgari ücret 1500 olacak, ev kadınlarına her ay 300 TL, kayınvalidelere ölüm.
Ama olmuyor?!?!
Mecliste gerekli çoğunluğu olmadığı için hiçbirşey çıkmıyor.
İşte bizim ördek yürüyemez hale geliyor, topal oluyor.
Muhalefeti de ikna etmek, onların da kabul edeceği bir şey ancak yasalaşabilir.
SON DEĞERLENDİRME:
-İşte başkanlığın yukardaki güzellikleri var ama meclisle başkan farklı olursa bir dahaki seçimlere kadar sistem tıkanır.
Böyle olmasın, bunu aşalım diye mecliste gedik açarsan (türk tipi) bu kez de diktatörlük olur.
Bu ikisini aşmak için siyaset ve demokrasi kültürünün gelişmiş olması gerekir.
E zaten bu varsa hangisi olduğunun ne önemi var.
E zaten bu yoksa, parlamanter olsa nolur başkanlık olsa ne olur....
-Sağlıklı bir başkanlık sistemi parlamenter sistemden bence daha iyidir, hele ki hükümetin meclisi etkilediği bir parlamanter sistemden çok daha iyi...
Son not: Bizde CB'yi halk seçiyor, yarı başkanlık sistemi. Ama anayasada yazan farklı.
Bu saçma durumun değerlendirmesi ayrı bir kafa ütüleyen, uzun ve sıkıcı bir yazının konusu....
wasbiye yazınızı okumakla birlikte yarı başkanlık sistemini aslında uygulayan bir yapımız olduğu halde, cumhurbaşkanını artık biz seçiyorken, yürütme kısmındaki bu ısrarın nedenini 'dikta rejimi' olarak algılamayanların sebebini merak ediyorum. Daha doğrusu akp yani dolayısı ile rte bunu nasıl demokrasi çerçevesine sığdırıyor?
Mesela sizin gözünüzde rtenin yeni Türkiye çıkarmasında bizleri neler bekliyor?
Inan @HayyaL, ben olmayacak seyleri burada tartismamiza gerek duymuyorum. Yani neticede bu oylamadan sonra, ya bir daha secim olacak yada CHP ile koalisyon.Mesela sizin gözünüzde rtenin yeni Türkiye çıkarmasında bizleri neler bekliyor?
Inan @HayyaL, ben olmayacak seyleri burada tartismamiza gerek duymuyorum. Yani neticede bu oylamadan sonra, ya bir daha secim olacak yada CHP ile koalisyon.
Daha neyi tartisiyoruzki ?
Yani tek basina hükümet kurulamayacak suanki oy tahminlerine göre.
Mesele ne? Mesele şu:
1946 daki çok partili seçim zaten demokratik bir seçim değildi, çünkü açık oy gizli sayım vardı.
Bu ciddi manada düşününce ne kadar da içler acısı, komik bir geçmişimiz olduğunu bize açıklar.
1950'de ise gizli oy açık sayım ve çok partili seçim ile gerçekten demokratik diyebileceğimiz bir sisteme geçilmiştir.
(1923 Cumhuriyetin ilanı-1950 demokrasi, gerçekten de fazlasıyla geç kalmışız. Savaşın etki,i bağımsızlık mücadelesinin uzantıları, olağanüstü dönem ve toparlanma süreci şeklinde açıklayamayız)
1950'den bu yana yapılan hiçbir seçimde, yani halkın halk tarafından yönetilmesi durumunda, yani Atatürk'ün kurduğu ve dağa taşa yazdığımız "Egemenlik millettindir" motttosunun geçerli olduğu zamanda; rejimin kurucu partisi tek başına iktidar olamamıştır.
Bu o partinin kara kara düşünmesi, halktan neden uzak kaldığı ve yeterli destek görmediğinin sorgulamasının gerektiği bir çıkmazdır.
Araya giren darbelerde rejimin, anayasal düzenin ve haliyle demokrasinin askıya alındığını ve yoldan çıktığını ayrıca izaha gerek yok.
Biz demokrat mıyız?
Biz bolca eleştirebileceğimiz, modern zamanlardaki demokrasi kriterlerini uygulayamadığımız, artısı az eksisi çok, arızası fazla bir demokrat ülkeyiz.
Temelimiz bu. Bunun aksini düşünmek ya cehalettir ya da art niyet.
Adami mi siyasi calisma seklini miCok begendim, darisi basimiza kizlar
oooo Başkanlık Sistemi, alırım bi dal
Başkanlık Sistemi'ni tam olarak anlamak için bence öncelikle Kuvvetler Ayrılığı nedir? Kuvvetler Birliği nedir? bunları bilmek lazım.
şöyle devam edelim.
öncelikle Kuvvetler Birliği nedir, kısaca ona bakalım, tarihimizde nasılmış, onu inceleyelim.
Kuvvetler Birliği, Yasama, Yürütme ve Yargı Erklerinin tek elde toplanmasıdır, kabaca bir tanımla.
Eğer 1921 Anayasasında olduğu gibi Yasama ve Yürütme, Yasama'nın elinde toplandıysa buna Meclis Hükümeti diyoruz. yani Kabine doğrudan Meclis içinden oylama şeklinde seçiliyordu.
1924 Anayasası Kuvvetler Birliği, Güçler Ayrılığı olarak bir Karma Sistem belirlemiş
1961 Anayasası ile artık Kuvvetler Ayrılığına geçilmiş.
şu anki Anayasamız da Kuvvetler Ayrılığını benimsemiş durumda. Ancak biz Anayasa'da yazana göre Parlamenter Sistem ile yönetildiğimiz için Yumuşak bir Kuvvetler Ayrılığı benimsemiştir.
yani Yasama ve Yürütme birbirinden yumuşak bir şekilde ayrılır, Yürütme Yasamadan doğar, birbirlerini denetler, birbirlerinin fren ve denetim mekanizmasıdır.
Başkanlık Sistemi ise Katı bir Kuvvetler Ayrılığı gerektirir. burada önemli olan bir diğer nokta Kuvvetlerin eşit olarak temsilidir.
fekat bu eşitlik hukuki bir eşitlik, örneğin ABD'de (buraya tekrar döneceğiz) siyasi açıdan Yürütme Yasamaya üstündür, ancak dediğim gibi siyasi yani uygulamadaki bir durum, kanun önüne geldiğinde ikisi de birbirine eşittir. yasama organı genel oyla halk tarafından seçildiği gibi, yürütme yetkisini kullanan Başkan da yine halk tarafından ayrı bir seçimle görev başına getirilir, yani bizde olduğu gibi Yürütme, Yasama'nın içinden doğmaz.
peki sistem nasıl işler?
Parlamento Kanunları yapar ama asla kat'a uygulanmasına katılamaz.
Hükümet Kanunları uygular ama asla kat'a yapılmasına katılamaz. yani Başkan şu yasayı çıkarın diyemez. Yargı zaten bu iki organdan tamamen bağımsızdır. Hakimler de halk oyuyla görev başına gelir. (Sanırım bazı Başkanlık sisteminde farklılıklar var, ancak Başkanlık Sistemi'nin kitap üzerinde durduğu gibi uygulandığı tek ülke ABD olduğu için oradan devam ediyoruz.)
Organların hiçbiri bir diğerine asla ama asla etkileyemez.
öncelikle şunu söylemek elzemdir ki Başkanlık Sistemi, büyük ölçüde istikrardır, Başkan meclis soruşturması dışında görevden alınamaz., keza yasama kurumu da hiçbir şekilde başkan tarafından feshedilemez bu da hükümete, kafasındaki uzun vadeli politikaları uygulamak için fırsat verecek, kanun koyucunun hükümete bağımlı olmadan vaatlerini yerine getirmesini sağlar.
bu sistemin en büyük artısı, bütün organların halk tarafından seçilmesi ve bu sebeple bağlılıklarının diğer erklere değil, halka olmasıdır.
şöyle düşünün ki halk tarafından seçilen bir hakim, hükümet yararına değil, halk yararına çalışacaktır ki bir daha seçilebilsin.
yalnızzzzz
gelelim Zurnanın Son Deliğine.
Başkanlık Sisteminde şöyle bir sorun var (topal ördek sendromu daha önce açıklanmış, detaylandırayım)
ne Başkan yasamayı görevden alamıyor, ne de Yasama Başkanı indiremiyorsa ortaya bir sorun çıktığında nasıl çözeceğiz?
bunun için hemen ABD'den biraz daha güneye, Güney Amerika'ya gidiyoruz, Askeri Darbelere el sallayın
kısacası Başkanlık Sistemindeki tıkanıklığı gidermenin sayılı yolu var, darbe, bir sonraki seçimlere kadar beklemek, birinin istifa etmesi ya da ölüm.
ABD bu tıkanıklığı gidermek için çoğunlukla suikast yönetimini tercih ediyor
peki bu sistem neden ABD dışında herhangi bir ülkede işlemiyor?
bu doktrinde çokça tartışılmış ama işte budur diye tam olarak ortaya çok da geçerli bir sebep konulamamış. genellikle Demokrasi Kültüründen bahsedilir.
bir de en nihayetinde Amerikada kuvvetler bir tıkanıklık halinde bir şekilde ya uzlaşıyorlar ya da yargı tamamen farklı bir noktada durduğundan daha sorun çözücü bir noktada duruyor.
ama Güney Amerika ülkelerine baktığımızda Başkanlık Sisteminin nasıl olabileceğini görebiliyoruz. Şu bir gerçek ki bu sistemi uygulayan ülkelerin neredeyse tamamı iç savaştan çıkmış, neredeyse 10 yılda bir askeri darbelerle mücadele eden, fakir, insanların sokakta birbirlerini öldürdüğü ülkeler.
ABD bu sistemin doğru olarak işlediği tek ülke. çünkü bu sistemi bulan ülke ABD. bu sistemin ABD'den başka hiçbir ülkeyle kimyası tutmuyor.
bizde şu an uygulanan sistem için fiili Yarı Başkanlık denir, buna verilecek en iyi ülke Fransa'dır (ama bunu bir Fransız'a söylemeyin, neden olduğu konusunda hiçbir fikrim yok ama Fransızlar Yarı Başkanlığı asla kabul etmezler, sistemlerinin Parlamenter Sistem olduğu konusunda ısrarlılar)
öncelikle Yarı Başkanlık sistemi tamamen Çoğulcu Demokrasiye dayandığından, %10 barajı bu sistem için bir garabettir. ha Yarı Başkanlık Sistemi doğrudan barajla ilgili bir mevzu değildir ama burada amaç Başkanı da Senatoyu da halka seçtirmek olduğundan mümkün olduğunca çok temsil esastır.
öncelikle şunu da söylemek lazım ki Başkan her zaman, Senatodan daha büyük bir oyla seçilir, çünkü Başkan aynı bizdeki Cumhurbaşkanlığı seçiminde olduğu gibi birkaç turda seçilir.
yalnız şöyle bir sorun var ki Senatörler Başkandan tamamen bağımsız karar verirler. yani Başkan'ın tüm senatörleri tek tek ikna etmesi gerekir.
yalnız Cumhurbaşkanı doğrudan halk tarafından seçildiği için eğer C.başkanı ve Başbakan bir anlaşmazlığa düşerse temaül Başbakanın istifası yönündedir.
bu sistemin en önemli özelliği Cumhurbaşkanının Yasamayı doğrudan fesih yetkisine sahip olmasıdır, yani güçlü bir C.başkanı, oysa Parlamenter sistemde C.başkanı sadece sembolik yetkilere sahiptir. Fransa'daki Yarı Başkanlığın bir Askeri Darbe ile geldiğini söylemeden geçmeyelimYarı Başkanlık, çok güçlü bir C.başkanı gerektirdiğinden demokrasi için çok sorunlu uygulamalara meyillidir.
şimdi bu kısıma ayrıca bir şey yazmak istedim.
1946 seçimlerinin "demokratik" olduğunu iddia edecek kimse yoktur sanırım
lakin benim almak istediğim kısım esas olarak şurası:
"(1923 Cumhuriyetin ilanı-1950 demokrasi, gerçekten de fazlasıyla geç kalmışız. Savaşın etki,i bağımsızlık mücadelesinin uzantıları, olağanüstü dönem ve toparlanma süreci şeklinde açıklayamayız)"
aslında açıklayabiliriz:
bu dönem aralığına biraz baktığımızda
1929 bunalımı
Artan Milliyetçilik Akımları
ve
5 yıl süren bir Dünya Savaşı var.
henüz 1. Dünya Savaşının yaraları sarılmamış iken 6 yıl içinde Küresel bir Kriz, kurulmaya çalışılan yeni bir ekonomi, zorunlu devletçilik politikaları (sanayici neredeyse hiç yok), artan milliyetçilik akımları sebebiyle bölünmesinden endişe edilen yeni bir devlet (üniter devlet zorunlu mudur, o ayrı bir tartışma), başarısız çok partili denemeler, hemen arkasından gelen 2. Dünya Savaşı.
açıkçası o kadar da anlaşılmaz değil.
elbette demokratik değil, bu sebeple de eleştirilmeli ve ders alınmalı, ancak yerleşmiş bir demokrasi kültürü olan bir ülke birden antidemokratik uygulamalara geçmiş değil. yeni kurulan bir ülke tam bir kaos ortamında, dolayısıyla da bence gayet anlaşılabilir. 1914-1946 arası zaten kabus gibi bir dönem.
şurayı da ayrıca almak istedim:
"1950'den bu yana yapılan hiçbir seçimde, yani halkın halk tarafından yönetilmesi durumunda, yani Atatürk'ün kurduğu ve dağa taşa yazdığımız "Egemenlik millettindir" motttosunun geçerli olduğu zamanda; rejimin kurucu partisi tek başına iktidar olamamıştır.
Bu o partinin kara kara düşünmesi, halktan neden uzak kaldığı ve yeterli destek görmediğinin sorgulamasının gerektiği bir çıkmazdır."
bence bu kısımda halk da biraz kendisini sorgulamalı.
ülkenin kurucu partisi aynı zamanda bu ülkeyi Batılı bir ülke yapmış, Milletler Cemiyetine sokmuş, 20 yıl önce topraklarını parçalamaya çalışan ülkelerin onu müttefik olarak görmesini sağlamış bir partidir.
evet Halk Parti o dönemde halktan kopmuştur.
Halk bunun yerine hangi partilere gitmiştir:
Şeriat isteğini dile getiren partilere...
bence Demokrat Parti (ki adında Demokrat yazan bir partinin Demokrat olmaması ancak adında Halk yazıp da halktan kopuk olması kadar komiktir.) de örneğin Terakki Perver'den farklı bir parti değildir.
bence burada halkın esas sorgulaması gereken Suudi Arabistan gibi kadınların yanında erkek olmadan araba kullanamadığı bir ülke istediği mi yoksa İsviçre gibi kimsenin inancına karışılmadığı (ama ateistin de inancına karışılmadığı) bir ülke mi?
burada elbette Cumhuriyetin kurucu kadrolarının arka arkaya gelen Şeriat ve Kürt isyanları sebebiyle koyu dindar ve azınlıkta olanlara karşı tutumunu onaylamadığımı belirteyim. o ayrı bir tartışma.
şu da unutulmamalı ki Demokrasi Havarisi olmanın manası yok, Demokrasi en nihayetinde onu çıkardığımızda geriye kalan sistemler daha beter olduğundan kötülerin iyisidir.
We use cookies and similar technologies for the following purposes:
Do you accept cookies and these technologies?
We use cookies and similar technologies for the following purposes:
Do you accept cookies and these technologies?