Canım bana da bir anımı hatırlattın..Güneydoğu Anadolunun bir ilinden,eski oturduğum dairenin yanına kiracı olarak gelmişlerdi.Kapıyı çaldı ve bana kulbe ne tarafta diye sordu..Sitemiz yeni yapılmıştı ve kimsenin telefonu yoktu.Site girişinde üç adet kontörlü telefon kulübesi vardı..Bir güzel tarif ettim.Bana niye oraya gideyim,evde olmaz mı,diye sordu.Ben de evlere telefon bağlanmadı,hem soruyorsun ya kendin işte,tarif ettim,kolayca bulursun,dedim.
Yarım saat sonra,tekrar kapımı çaldı.
-Yav,ben orda edemedim..herkeş görür..hem de çok dar,sen bana yönü tarif et,ben evde yapayım dedi.
Şaşırdım tabii..
-Darsa dar,ne yapalım bunların standardı böyle,sen kapısını kapat,konuş..kimse seni rahatsız etmez..hem görsünler ayıp mı canım..dedim..
Başını eğip,gitti..Ben de içimden,saflığına güldüm..Evde telefon yok,inatla evde yapayım diyordu..
Nihayet üçüncü kez kapımı çaldı...sonunda derdini anladım.Anladım ama gülmekten de öldüm..
Kulbe dediği şey,kıble idi..Namaz kılacaktı ve bana kıblenin yerini soruyordu.
Sonra bu komşuma yine bir gün,bezelye pişirip,bana verdiği tabağı iade etmek için kapısını çaldım..Ertesi günü,bana o pişirdiğim şeyin ne olduğunu sordu.Ben de bezelye dedim.O gün pazarın altını üstüne getirip,böyle tane tane yeşil şey satan tezgah aramış..Bulamamış tabii..Ben de o gün pazara gitmiştim ve aldığım bezelyeleri gösterdim.Çok şaşırdı..
Böyle kabukların içinde miydi bu,ben de kuru fasülye gibi tanelenmiş satılıyor diye hep tezgahlarda ondan aradım,demişti...
Emeğine,duygularına sağlık yeşilim..Ne güzel anlatmışsın yine..