İlk defa Bert Hellinger, Sistemik Aile terapisi çerçevesinde ve Fenomenolojik psikoloji anlayışı içinde, bireyi ailesine geri götürüp, ailesiyle içrek dünyada barıştırarak; aile sistemi içinde var olan mevcut yerini göstererek, sistemin yıkılan, bozulan yanlarını onararak geleneksel terapi anlayışlarına ciddi bir fark attı.
İkincisi ve belki de daha önemlisi: ailesiyle "ruhunun derinliklerinde buluşturulacak" olan bireyin yaşı, yaşadığı mekan, zaman ve ortam, ait olduğu ailenin diğer üyelerinin yaşıyor olup olmadığı da önemli değildir. Bu proses bireyin tamamen kendi iç dünyasında yaşanmaktadır. Gerçek hayatta böyle bir barışı yaşamaya kalkışmak belki on yılları kapsayacak, belki de hiç mümkün olamayacaktır.
Aile Dizimi çalışmasından geçen kimselerde eşleri, çocukları, ebeveynleri ve kardeşleriyle ilişki yeni baştan, yeni doğan bir bebeğin saflığı ve sıcaklığıyla kurgulanmakta, derin bir içsel huzura kavuşulmaktadır. Korkular, zayıflıklar, özgüven sorunları, öfke kin, soğukluk ve katılık gibi duygular müteakip bir yıl içinde yerini kendine güvene, güçlü duruşa ve kararlılığa; sıcak, yumuşak ve uyumlu davranışlara terk etmekte, böylece yaşam yeni baştan daha enerjik ve dış dünyayla barışık halde yeniden yapılanmaktadır.
Tüm bu içsel yenilenmenin sonunda kaygılar, duygusal bozukluklar, takıntılar ve çok çeşitli bedensel şikayetlerden kurtulmak çoğunlukla mümkün olmaktadır.
Ağır Kader
Bert Hellingerin Türkçeye Sevgi Düzenleri adıyla çevrilen Ordnung der Liebe adlı kitabından tam tercüme edilmiş olan Ağır Kader (Schwere Schiksal) soyağacında yaşanmış travmatik vakaları içeriyor:
İntihar,
Cinayet,
Şehadet,
Zulüm etmek, zulme uğramak, tecavüz, taciz,
Terk etme, aldatma, istenmeyen- gönülsüz, çocuk uğruna beraberlik,
Boşanma, ayrılma,
Evlatlık edinme- verme,
İlk aşklar veya evlilikler, o ilişkilerden olan çocuklar,
Evlilik dışı doğumlar, neshebi bilinmeyen hamilelikler,
Düşük, çocuk aldırma, ölü doğum, doğuştan gelen sakatlıklar vb.
Diyelim büyük Babanın işlediği bir cinayetten hiç haberi olmayan torun, kurbana karşı duyulması gereken suçluluğu taşıyor ve kendi hayatını kısıtlıyor, kronik depresyon yaşıyor, hatta intihar ederek kendi dahli olmadan yaşanmış bir haksızlığı yaşamıyla ödüyor.
Bir başka örnek: Kadın ya da erkeğin kurduğu sıkı bir aşk ilişkisi hiçbir zaman tam olarak kopmuyor; daha sonraki evliliklerinde doğan çocuklar, geçmişteki sevgili ya da nişanlıyı temsil ediyorlar. Bunun çok acı sonuçları yaşanabiliyor. Eğer kadının bir tek kız çocuğu olmuşsa, nişanlı veya sevgili veya ilk eşi, yani bir erkeği aile içinde kız çocuk temsil ediyor ve o çocuk hiçbir zaman tam bir kadın olamıyor. Veya tersi; oğlan çocuk babanın ilişkisini temsil ediyor ve tam bir erkek olamıyor; örneğin erken yaşta prostat sorunu çıkıyor böylece kadınlardan uzak duruyor veya çoğunluk eşcinsellikte karar kılıyor.
Tek çocuklu bir ailede anne de baba da çocuk henüz küçükken başka sevgililer buluyor ayrılıyorlar. Bunun sonucunda çocuk çoğunlukla bedensel hasta oluyor, siz durun, sizin yerinize ben gideyim deyip, örneğin Lösemi oluyor ve ölüyor.
Hemen hemen çoğu Neurodermitis, Astım, Alerjik rahatsızlıkların altında benzeri sorunlar çıkıyor.
Babayı reddeden, küçük yaşta babadan ayrılan ya da kaybedenler genellikle alkolik ve depresif;
Anneyi reddeden, migrenli oluyor.
Anne babayı reddeden, kendini değersiz ve önemsiz görüyor,
Kendini önemsiz ve lüzumsuz görenler kansere daha kolay yakalanıyor,
Bulimia sorununun altında anneye açık, babaya gizli sadakat yatıyor.
Babanın anneyi ve evi terk etme duygusu yaşadığı durumlar Anoreksiya Nevroza sebebi olabiliyor.
İlk ilişkiden kalan bir öfke varsa, ikinci ilişki birincinin eksikliğini tamamlamak uğruna kendisi olamıyor.
özellikle Psikotik hastalıklarda ağır yaşanmışlıkların rolü önem taşıyor.
Vs. Vs. Listeyi uzatmak mümkün.
Örneğin 50 yıl önce, aile içinde yaşanmış bir olayın, o zamanlar diyelim henüz doğmamış veya 5 yaşında olan danışanın kişiliğinde bıraktığı izi bulmak mümkün olabiliyor