Kategori: Anne – Çocuk

  • Yedi Merak Yaşıdır, Test Yaşı Değil

    Yedi Merak Yaşıdır, Test Yaşı Değil

    Hepimizin küçükken mutlaka en sevdiği bir kitap olmuştur. Çoğumuz bir halıya kıvrılarak yattığımız sırada öğretmenimizin bir hikayeyi canlandırırken nasıl komik sesler kullandığını ve bu sırada yüzünde oluşan mimikleri nasıl izlediğimizi hatırlarız.

    Bazıları için bu bir ayı avı masalıdır, bazıları içinse vahşi şeylerin en korkunç kükremelerini nasıl kükrediklerinin ve korkunç dişlerini nasıl gıcırdattıklarının ve korkunç gözlerini nasıl koca koca açtıklarının hikayesi. Çoğu çocuğun gözleri; karanlığa, karanlık eve, karanlıktan aşağı, karanlığa inen karanlık merdivene, bazı iskeletlerin yaşadığı karanlık kilere inerken heyecandan parlar. Dünyanın her yerinde küçük çocuklar hikayelerden büyük zevk alır. Öğretmenler de hikayeleri paylaşmaktan. Çünkü en önemli şey tam o anda gerçekleşir: Beyin ilhamla dolar ve öğrenme başlar. Bir çocuk bir şeye kendini tamamen verdiğinde ona her şeyi öğretebilirsiniz.

    Ama tüm bunlar bir gün bitebilir. Tıpkı İngiltere’de olacağı gibi. İngiltere Eğitim Bakanı Nicky Morgan, yedi yaş için uygulanan merkezi testleri tekrar geri getirmeyi düşündüğünü açıkladı. Yedi yaş için zorunlu testler, 2004 yılında kaldırılmış ve bunun yerine öğretmen değerlendirmeleri getirilmişti. Bu değerlendirmeler, çocukların yaptıkları çalışmalardan seçmelerden, bir süre sonra çocukların ne durumda olduklarından ve nasıl insanlar olduklarından oluşuyordu. Bunların sunumu öğretmenler için, öğrenme için, çocukların mutluluğu için ve eğitime gösterilen ilgi için küçük bir zaferdi.

    Öğretmen değerlendirmesi işe yarıyor çünkü gözle görünmeyen bir şey, öğrenciler için nispeten stressiz ve çocuk merkezli öğrenmeyi her şeyin üstünde tutuyor. İçinde bir parça şefkat olan herkes çocukları bu kadar erken yaşta test etmenin ve henüz yeni başlayan öğrenme yolculuklarının daha en başına sınavın zorlu koşullarını koymanın gereksiz bir yük olduğunu anlar.

    Henüz diş perisi bile bütün dişlerini toplamamışken çocuklardan oturup testlerden geçmelerini beklersek, yaşam boyu öğrenme sevgisini nasıl geliştirebiliriz ki? İlkokulun son senesinin sıkı bir test diyeti ve ezberle dolu olması bile zaten yeterince kötü bir şey. Ama henüz kendi kendine zar zor giyinebilen çocukların hayatına tekrar daha fazla testi sokmak tam anlamıyla bir gerilemedir.

    Ayrıca neden diye de sormalıyız. Testler ne için? Böylece çocukların gelişimini mi izleyip ölçebiliyoruz? Bu şekilde erkenden kim olduklarını ve ileride nasıl biri olacaklarını mı anlıyoruz? Bu sayede kitaplarla boşa zaman harcamayıp eğitim sistemimizi yiyip bitiren rekabet kültürü içinde okul broşüründeki istatistiklerimizin çok daha gösterişli olmasını mı sağlıyoruz?

    Elbette çocuklarımızın gelişebileceklerini, sorular sorabileceklerini ve yetişkinlerin gitme becerilerini kaybettiği yerleri keşfetmek için hayal güçlerini kullanabileceklerini bilerek okul hayatlarını sürdürmelerini isteriz. Masumiyet ve umutla dolu küçük çocuklarımızın yeni bir şey deneme düşüncesinden mutluluk duymalarını isteriz. Ama en önemlisi hatalar yaparken kendilerini güvende hissetmelerini isteriz, çünkü öğrenmenin gerçek sihrinin oluştuğu yer tam da burasıdır. Hataları, kırmızı kalemle ve düşük notlarla yüzlerine vurulmamalı. İlkokul yılları merak yıllarıdır. Çocukların çocuk olma, yaratma ve keşfetme zamanıdır. Bu yılları asla geri alamazlar, onlara asla geri dönemezler. Bu dönem, büyümenin gelecekteki baskıları içinde kaybolup gitme zamanı olmamalıdır.

    Erken yaştaki zorunlu testler sadece öğrenme ateşini söndürmekle kalmaz, öğretme sevgisini de yok eder. Bu, sürekli değişen hedeflerin olduğu bir dünyada ve işe alınma ve işte kalma krizinin yaşandığı bir sektörde pamuk ipliğine bağlı olan bir meslek için oldukça kaygı verici bir durumdur.

    Yedi yaşı, öğrencilerin öğrenmekten vazgeçtikleri bir yaş haline getirmeyelim. Ebeveynler olarak çocukluklarını dolu dolu yaşamalarına izin verelim. Öğretmenler olarak okulda kendilerini güvende hissederek kalmalarını sağlayalım. Ve bir toplum olarak geleceğin gençliğinin bugün öğrenmenin tadını çıkarmalarına izin verelim.

    Kaynak: http://www.theguardian.com/teacher-network/2015/nov/03/seven-formal-testing-nicky-morgan-destroy-learning?CMP=share_btn_tw

    Çeviri: egitimpedia.com

  • Hamilelik sürecini bakımlı geçirmek için öneriler

    Hamilelik sürecini bakımlı geçirmek için öneriler

    Kadınlar her zaman olduğu gibi hamilelik döneminde de bakımlı görünmek ister. Peki, bunun için neler yapabilirsiniz? İşte cevabı…

    Hamileler için vücut ve güzellik ipuçları çok önemlidir. Sağlıklı bir hamilelik geçirip hem de güzel görünmeyi kim istemez ki? İçinizde yeni bir yaşam doğuyor ve bunun ışıltısı dışınıza da yansımalı.

    İşte hamilelik döneminizi bakımlı geçirmeniz için 17 öneri:

    – Paraben: Hamileyken paraben içeren kozmetik ürünlerinden kesinlikle uzak durmalısınız. Nemlendiriciler, makyaj ürünleri, güneş kremi, yaşlanma karşıtı ürünlerin yanı sıra, saç bakım ürünlerinde de paraben oldukça sık kullanılır. Paraben, koruyucu madde olarak kullanılır, çeşitli kanser türleri üzerinde etkisi vardır ve vücudunuzun hormon sistemini bozabilir. Kozmetik ürünü satın alırken mutlaka etiketine bakın ve paraben içermediğine emin olun.

    – C vitamini: Hamile kadınlar için en iyi güzellik ipuçlarından birisi C vitamini alımını artırmaktır. C vitamini damar sağlığınızı korumanıza yardım eder ve vücudunuzun varis gibi damar hastalıklarıyla savaşmasına yardımcı olur. Eğer genetik olarak varis hastalığı varsa, tamamen ortadan kaldıramasanız da şiddetini azaltabilirsiniz.

    – İstenmeyen tüyler: Hamilelik döneminde, istenmeyen tüylerden kurtulmak için kimyasal kullanmamanızı öneriyoruz. Jilet kullanmak daha faydalı olacaktır. Tüy dökücü kremlerle ilgili sağlam bir kanıt olmamakla birlikte, ana maddesi tiyoglikolik asit olduğundan, hamilelik süresince kullanmamanızda fayda olacaktır.

    – Retinoid: Hamilelik döneminde retinoid içeren maddelerden de uzak durmalısınız. Retinoid, akne tedavisinde kullanılan ürünlerde bulunur ve düşük ve doğum kusurlarıyla bağlantısı vardır. Hamileyken, size zarar vermeyecek bir ürün için doktorunuza danışın.

    – Melazma: Aynı zamanda hamilelik maskesi olarak da bilinen melazma, vücutta meydana gelen renk değişikliğidir ve güneşe maruz kalan bölgelerde görülür. Melazmayı önlemek için yüksek faktörlü bir güneş kremi kullanın. Yüzünüzü korumak için de geniş kenarlı bir şapka kullanın. Renk değişimini önlemek için kapatıcı kullanabilirsiniz. Melazmalar genellikle doğum sonrasında kendiliğinden kaybolur.

    – Oksibenzon: Bir önceki maddede, melazmalardan korunmak için güneş kremi kullanmanız gerektiğini söylemiştik. Ama güneş kremi seçiminde de dikkatli olmalısınız. Oksibenzon genellikle güneş koruma ürünlerinde kullanılır ve aşırı kullanımlarda gelişimsel toksisite ve hormonal bozukluklara yol açar. Güvenli koruma için zink oksit veya titanyum diyoksit içeren ürünler kullanın.

    – Akne: Hamilelik döneminde akne sorunuyla karşı karşıya kalabilirsiniz. Hamilelik döneminde kullanacağınız cilt bakım ürünleri yağsız temizleyiciler ve nemlendiriciler olmalıdır. Aynı zamanda, hamilelikte yaşanan ekstra yağlanmayı önlemek için astrenjan içermelidir. Hamileyken cildinize zarar verecek saliklik asit veya benzoil peroksit yerine çay ağacı yağı ya da hamamelis içeren ürünler kullanabilirsiniz.

    – Saç bakımı: Hamileyken uzak durmanız gereken ürünler arasında saç boyası gelir. Saç boyası içinde bulunan P-feniledediyamin maddesi hamileyken son derece zararlıdır. Bu madde aynı zamanda saç spreyi, şampuan ve kremlerde de bulunur. Gelişimsel ve reprodüktif toksisite ile ilgilidir. Bu nedenle saç bakım ürünü almadan önce etiketini mutlaka okuyun.

    – Formaldehit: Hamileyken uzak durmanız gereken ürünler arasında formaldehit gelir. Bebeğinizin sağlığı için, oje ve saç boyası seçerken formaldehit içermeyen ürünler seçmelisiniz. Bu ürünler kanser, reprodüktif ve gelişimsel zehirlenmelerle yakından ilgilidir.

    – Hindistan cevizi yağı: Hamile kadınlar için Hindistan cevizi yağı alternatif ve eski bir yöntemdir. Hindistan cevizi yağını hem vücudunuz, hem yüzünüz hem de saçınız için kullanabilirsiniz. Göğüs ucu kremi olarak da kullanılabilir.

    – Bronzlaşma: Açıkçası hamilelikte güzellik ipuçlarında bronz bir ten çok da üst sıralarda yer almıyor. Sprey bronzlaştırıcılar, vücut ısısını arttırdığı için bebeğiniz için sakıncalı olabilir.

    – Ftalat: Hamileyken uzak durmanız gereken ürünler arasında ftalat gelir. Ftalat ojeden parfüme kadar çok çeşitli üründe bulunur. Ftalat, ürünlerin daha uzun süre dayanmasını sağlayan plastikleştirici maddedir ve bu kimyasala uzun süre maruz kalma vücutta toksisite birikimine neden olur.

    – Depresyon: Dış görünümüz kadar ruh sağlığınız da çok önemli ! Bazı kadınlar hamileyken depresyona girer ve bu durum gerçekten bebek için son derece zararlıdır. Hamileyken, hem beslenmenize hem de ruh halinize son derece özen göstermelisiniz.

    – Hassas cilt: Hamilelik döneminde ağır makyajdan uzak durmalısınız. Cildiniz normalden daha hassaslaşır ve daha fazla özen ister. Ağır fondöten gibi gözeneklerinizin tıkanmasına neden olan ürünlerden uzak duru. Hamilelik ışıltısının yüzünüzde parlamasına izin verin ve bunu makyajla kapatmayın!

    – Metilbenzen: Hamileyken uzak durmanız gereken ürünler arasında metilbenzen de yer alır. Metilbenzen tırnak ürünlerinde bulunur bu nedenle oje sürecekseniz de metilbenzen içermeyen ürünler kullanmalısınız. Bu kimyasal gelişimsel toksisiteye neden olur ve zararı kanıtlanmıştır.

    – Ruj: Hamileyken kullandığınız ürünler hakkında mutlaka araştırma yapmalısınız. Rujlarda yer alan kurşun hakkında bilginiz var mı? Gün içinde sürekli tazelendiği için, ruj içindeki maddeler son derece önemlidir uzun süreli maruz kalma sonrasında vücutta kurşun birikir.

    – Diş beyazlatıcılar: Diş beyazlatıcı ürünler hamileyken bebeğinize zarar verebilir. Hamilelik süresince diş beyazlığını korumak için peroksit içermeyen diş macunlarını tercih edin.

    Kaynak: Haber7.com

  • Anne sütünü artırmak için altın öneriler

    Anne sütünü artırmak için altın öneriler

    ANNE sütünün bebekler için mucizevi bir besin olduğunu belirten uzmanlar, bebeklerin ilk 6 ay sadece anne sütü ile beslenmesi gerektiğini söylüyor.
    Beslenme ve Diyet Uzmanı Dilem İrkin, anne sütünü artırmak için gerekli olan 6 altın öneriyi, şu şekilde özetliyor:

    anne_sutunu_arttirmak_icin

    Anne sütünü artırmak için altın öneriler

    1- Hızlı kilo verdiren diyetlerden kaçının.
    2- Anne sütünü arttıran en önemli besin, sudur. Günde en az 2.5 – 3 litre su içilmeli.
    3- Süt, yoğurt ve peynir düzenli olarak tüketilmeli.
    4- A vitamininden zengin havuç, yeşil yapraklı sebzeler ve kayısı gibi besinler, beslenme programına eklenmeli.
    5- Taze sebze ve meyveler her gün düzenli olarak yenilmeli.
    6- Yiyeceklerin besin değerini korumak ve özellikle anemiyi (kansızlığı) önlemek açısından, yemeklerle birlikte çay içilmemeli.

    Takvim.com.tr

  • Ailece Yemek Yemenin Önemi

    Ailece Yemek Yemenin Önemi

    Annem öldükten ve erkek kardeşim Yeni Zelanda’ya okumaya gittikten sonra bana en garip gelen şey yemek masası oldu. Babam ve ben ayrı yemek yemeye başlamıştık. Arkadaşlarımızla yemeğe çıkıyorduk, bilgisayarlarımızın başında sandviç yiyorduk, film izlerken pizza ısmarlıyorduk. Bazı günler birbirimizi neredeyse hiç görmüyorduk. Ben de üniversite için evden ayrılmadan birkaç hafta önce babam odama geldi. “Sanırım artık beraber yemek yemeye başlamalıyız. Sadece sen ve ben olsak bile” dedi. “Annen de böyle olsun isterdi.” Olağanüstü değildi elbette, çünkü ailece yediğimiz yemekler çok daha güzel olurdu ve annemle kardeşimin eksikliğini hissediyorduk. Ama yine de babamla yemek yemek için bir araya gelmemizle ilgili çok özel bir şey vardı. İyileştiriciydi çünkü. Konuşmak için bir bahane, geçirdiğimiz gün üzerine ve güncel olaylar hakkında konuşma…Sıradan konuşmalarımız – futbol ya da televizyon – genellikle daha ciddi sohbetlere – politika, ölüm, hatıralar – dönüşürdü. Birlikte yemek yemek küçük bir eylemdi ve bizden çok az şey talep ediyordu: Sıradan, gündelik dikkat dağıtıcılardan 45 dakikalığına uzaklaşmak. Ama yine de her durumda günümün en güzel bölümlerinden biri oldu.

    Maalesef pek çok kültürde, özellikle Amerika’da, insanlar çok daha az ailece birlikte yemek yiyor. Örneğin bir Amerikalı her beş öğünden birisini arabasında yiyor; her dört Amerikalıdan biri her gün en az bir öğünü fast food olarak yiyor; Amerikalı ailelerin büyük bir çoğunluğu ise haftada beş günden daha az birlikte tek bir öğün yiyorlar. Oysa birlikte yemek yemeyen insanlar, sevdikleriyle birlikte anlamlı zaman geçirme fırsatını kaçırıyorlar. Ancak kaçırdıkları tek şey bu değil ne yazık ki! Ailece birlikte yemek yememenin, fiziksel ve psikolojik negatif etkileri de var.

    Dünya ülkelerinin yaklaşık dörtte üçüne ait verileri kullanan OECD (Ekonomik İşbirliği Ve Kalkınma Örgütü), ebeveynleriyle birlikte düzenli olarak yemek yemeyen öğrencilerin belirgin bir şekilde okulu kırmaya daha meyilli olduklarını buldu. OECD’nin verilerine göre dünya genelinde okul kırma oranı ortalaması yüzde 15. Bu öğrencilerin yüze 30′u aileleriyle pek sık bir arada yemek yemediğini söylüyor.

    Ailece Yemek Yemenin Önemi
    Ailece Yemek Yemenin Önemi

    Ayrıca 2014 Avrupa Obezite Kongresi verilerine göre aileleriyle haftada en az iki kez akşam yemeği yemeyen çocuklar, yiyen çocuklara göre fazla kilolu olmaya yüzde 40 daha meyilli oluyor. Buna karşılık, Kolombiya Üniversitesi’ndeki Bağımlılık ve Madde Kullanımı Merkesi’nin yaptığı bir araltırmaya göre aileleriyle haftada beş ya da daha fazla gün bir arada akşam yemeği yiyen çocuklar, aileleriyle çok daha az akşam yemeği yiyen çocuklara göre uyuşturucu ve alkolle daha az problem yaşıyor, daha sağlıklı yiyor, daha iyi bir okul performansı gösteriyor ve aileleriyle daha yakın olduklarını söylüyor.

    Birlikte yemek yememe ile ilişkilendirilen bu negatif etkilerin iki büyük sebebi var: Birincisi dışarıda yemek yediğimizde – özellikle çocukların aileleri olmadan gittikleri ucuz yerlerde – çok sağlıklı yemekler yemiyoruz. Genel olarak ev dışında yenen yemeklerin, ev yapımı yemeklere göre yüksek yağ ve tuz oranı ve kalorili içeriği nedeniyle daha sağlıksız olduğu söylenebilir.

    Bir başka sebep ise yalnız yemek yemenin insanı yabancılaşmaya itebilmesi. Yemek sofrası bir birleştirici, bir topluluk yeri olabilir. Birlikte yemek yemek, birbirinden haberdar olmak ve konuşmak için bir bahanedir. İnsanların yapmaları gerekenleri bir kenara bırakıp gün içinde birbirlerine ayırdıkları bir zamandır.

    Birlikte Yemek kitabının yazarı Alice Julier bunu çok güzel özetliyor: “Fiziksel ve psikolojik sağlığın anahtarı, basit yemek ve birlikte yemektir.”

    Belki de en güzeli birlikte yemek yemeyi stres atmak için bir fırsat ve sevdiklerimizi yakından dinlemek şansı olarak görmek çocuklarımızın okulda daha iyi olmalarını, aşırı kilolu olmamalarını ve uyuşturucu ya da alkol tüketmeye daha az meyilli olmalarını sağlayabilir.

    Üniversite için evden ayrılmadan önceki son gecemde babamla birlikte en sevdiğimiz Çin restoranına gittik. 60 yıllık ömrüne ve bu restoranda yediğimiz sayısız yemeğe rağmen babam hala çubukları doğru kullanamıyordu. “Dur yardım edeyim” dedim. Biraz direndikten sonra mecburen kabul etti. “Bak, bunu tamamen sabit tutman gerekiyor” dedim elimdeki çubuklardan birini göstererek. “Bu arada diğerini yemeği almak için hareket ettirmelisin.” Başını salladı. “Anladım sanırım” dedi elindeki çubukları özenle tuttarak. “Her çubuğun ayrı bir görevi var ama yemeğini düşürmemen için birlikte çalışmaları gerekiyor. Öyle değil mi?” Gülümsedim. “Evet, kesinlikle.”

     

    Kaynak: http://www.theatlantic.com/health/archive/2014/07/the-importance-of-eating-together/374256/?utm_source=SFFB
    *Yazıdan kısaltılarak çevrilmiştir.
    Çeviri: egitimpedia.com/
  • “Hayır”lar Dünyasında Çocukların Risk Almalarını Sağlamanın 10 Yolu

    “Hayır”lar Dünyasında Çocukların Risk Almalarını Sağlamanın 10 Yolu

    Dokuzuncu sınıftaki biyoloji öğretmenim sadece çok sıkıştığında yıkadığı kokuşmuş ıslak bir bezle silerdi tahtasını. Bunun gibi başka eksantrik hareketleri de vardı. Mürekkepbalığını kesip incelediğimiz bir derste, önceden sınıfın bütün Bunsen ocaklarını yakmıştı. Bir keresinde mürekkepbalığının kesesini patlatarak açtık ve dokunaçlarının resmini çizdik. Öğretmen bize elimizdekileri pişirip yiyebileceğimiz söyledi. Kaç tane çocuğun bu şeyi yediğine dair hiçbir fikrim yok, çünkü öğretmenimiz neşterleri dağıtmadan önce o şeylerin başından koşarak kaçmıştım.

    Öğretmenimin benimle yaşadığı tek problem bu değildi. O kirli havluyla herhangi bir şeyi temizlemeyi de reddettim ve bitkilerin üremesini anlatırken kendimi tutamadan kıkırdadım. Polen yüklü “erkeklik organını”, yumurtayı tutan “dişi organı” ve 14 yaşındaki erkek öğrencilerin çiçeklerin cinsel hayatı üzerine yaptıkları esprileri hala hatırlıyorum.

    Biyoloji öğretmeni bir gün dersten sonra sınıfta kalmamı istedi. Önce bir iç geçirdi ve sonra beni  fen bölümünden almak istediğini söyledi. Bunun hiç anlamı yoktu, çünkü sonuna kadar devam etmem mümkün görünmüyordu. Fizikte ya da kimyada da başarısız olabilirdim.

    Onun bu “bilgeliğini” sorgulamak hiç aklıma gelmemişti. Hatta beni zahmetten kurtarmıştı. Durum bu kadar umutsuzken neden deneyeyim ki? İlerleyen yıllarda, kimya ödevlerinin hiçbirini yapmadım ya da sınıfta not tutmadım. Üniversite ikinci sınıfa geldiğimde zorunlu bir jeoloji dersi alana kadar bilimi sevdiğime dair hiçbir fikrim yoktu.

    Dünya çocuklara sonsuz şekillerde “Hayır, yapamazsın” der. Bunu yetişkinlerden duyarlar. Akranlarından ve hatta kendilerinden bile duyarlar. Bir ebeveyn ve rehber öğretmen olarak çocukların ne kadar kolay raydan çıkıp bir şeyleri sonlandırabildiğini görüyorum. Bazı zamanlar, şansı çok yüksek olmayan hedeflerin peşinden gitme konusunda çocuklarımın cesaretini kırarken yakalıyorum kendimi. Tavsiyem sevgi dolu, koruyucu ya da hatta akıllıca olabilir. Ama aynı zamanda zamansız (ya da erken), yanıltıcı ya da sınırlayıcı olabiliyor. Çocukların sürekli olarak öğrendiğini ve olgunlaştığını unutmamaya çalışarak kendimi sık sık kontrol ediyorum. Yenilgiler, terslikler yolculuğun önemli bir parçası. Sekizinci sınıf öğrencilerimi ve kendi oğlumu liseye gönderirken, risk almalarını ve iyimserlik içinde yol almalarını istiyorum.

    İşte, çocukların negatifliğin üstesinden gelmelerini ve yenilgiyi kabul eden iç seslerini susturmalarını sağlamak için onlara öğretebileceğiniz 10 temel şey:

     

    Kendiniz hakkında iddialı olun. Hiçkimsenin düşüncelerini ya da davranışlarını kontrol edemezsiniz, ancak kendi azminize güvenebilirsiniz. Başarılı olma beklentiniz olsun, başkalarından daha çok bildiğiniz için değil, buna çok önem verdiğiniz ve hem zaman ayırma hem de çaba gösterme konusunda kendinize güvenebildiğiniz için. Sonra da yapın.

    Kimsenin kanatlarınızı kesmesine izin vermeyin. Ünlü basketbolcu Kobe Bryant 10 yaşındayken, okuldaki rehber öğretmeni ona bir NBA oyuncusu olma hayalinin hiç gerçekçi olmadığını ve başka bir şey olmayı seçmesini söylemişti. Bu, çocukların yüzde 99.9′u için sağlam bir tavsiye olsa da, birileri bir Kobe Bryant olarak büyüyecektir. Kimse geleceği tahmin edemez. Size ne ilham veriyorsa, onu yapın.

    Bağışlanma arayışında olun, izin alma arayışında değil. Eğer yeterince insana sorarsanız, eninde sonunda işi hayır demek olan birilerini mutlaka bulursunuz. Eğer peşinden gittiğiniz şeyin buna değer olduğunu, etik ve güvenli olduğunu düşünüyorsanız, şansınızı deneyin mutlaka. Sirenlerin bangır bangır öttüğünü duyana kadar, yeşil ışığın yandığını varsayın. Bir şeye son vermek, bir şey yaratmaktan çok daha kolaydır. Bu yüzden “her şeye hayır diyen negatiflerin” frene basmaları için çok daha fazla uğraşmalarını sağlayın.

     

    Kök salıp büyüyebileceğiniz yere ekin kendinizi. Ortamınızı her zaman değiştiremezsiniz, ama toprağı değiştirebilirsiniz. Eğer heyecanınızı kaybettiyseniz ya da sosyal anlamda rahat değilseniz, proaktif bir şekilde yeni düzenlemeler yapın. Derslerinizi yeniden düzenleyin, farklı aktiviteler keşfedin ya da içinde bulunduğunuz akran gruplarını değiştirin.

    Illegitimi non carborundum. Bu Latince aforizma şu anlama geliyor: “Kimsenin sana eziyet etmesine izin verme.” Dünya nazik, iyi ve cömert insanlarla dolu. Ancak bazen bazıları sana yargılayıcı ya da aşağılayıcı bir şekilde davranabilir. Bunun seninle hiçbir ilgilisi olmadığını asla aklından çıkarma. Olumlu olmayı seç, zor yoldan git ve bir amacın olduğu hissini hep koru.

    Bir kapı kapandığında, onu tekrar aç. Tam bir fiyasko olan bir şeyi denediğini düşünelim. Belki de ilk garsonluk işinden kovuldun ya da beyzbol takımına giremedin. Olur böyle şeyler. Bir daha asla bir restoranda çalışamayacaksın ya da aynı spor dalını ikinci kez deneyemeyeceksin diye bir kural yok. Hala işler senin lehine gitmeyebilir, ancak kaç girişime tahammül edebileceğine karar veren kişi sen olmalısın.

    Savunmasız ol. Eğer korumasız olursan, korkma ve reddedilme riskine girersin, ancak bunun ödülü muhteşem olabilir. Yaratıcılığın ve inovasyonun kökeninde savunmasızlık yatar. Bu yüzden o çok zor olan mühendislik dersini al, elin şiire gitsin ya da bütün sene hoşlandığın o çocuğu dışarı davet et.

     

    Kendini dışarıdan bir gözle tanımlama. Kendini nasıl gördüğün, başkalarının seni nasıl gördüğünden farklıdır. Hatta genellikle daha acımasızdır. Güzelliğin tek tip bior şey lmadığını unutma ve görünüşünden çok daha fazlası olduğunu da. Kendine yönelik negatif bir algının, kendini ortaya koyman konusunda (ister yeni bir arkadaş edinmek olsun, ister bir oyun için seçmelere katılmış ol) seni durdurmasına izin verme. Hiç kimse, senin odaklandıklarını düşündüğün kadar odaklanmaz sana.

    Pozitif iç konuşma alıştırması yap. İnsanların günde 20,000 fazla düşüncesi oluyor ve bunların yüzde 80′i negatif. Beyinlerimiz iyi deneyimlerden çok kötü olanlara yöneliyor. Bu insana zarar verebilir. Kendine yalan söylemediğini sanırsın, ama söylersin. Kendine karşı aşırı eleştirel olabilirsin ya da problemleri aşırı abartabilirsin. Düşüncelerini izle ki seni engellemesinler.

    Bırak seni reddetsinler. Test sonuçların düşük gibi görünse de en sevdiğin okula başvur. Yüzlerce başvuru olsa da o roman yarışmasına katıl. En alt sıradaki oyuncu olmana rağmen o tenis maçına kayıt yaptır. Belki kazanamayacaksın, ama bir daha asla acaba ne olurdu diye merak etmeyeceksin.

     

    Kaynak: https://www.washingtonpost.com/news/parenting/wp/2016/06/21/10-ways-to-help-kids-take-risks-in-a-world-of-nos/?postshare=661466519193210&tid=ss_fb

    Çeviri: egitimpedia.com

  • Emzik Seçerken Dikkat Edilmesi Gerekenler

    Emzik Seçerken Dikkat Edilmesi Gerekenler

    Emzik Seçerken Dikkat Edilmesi Gerekenler..! Bebeklere meme emerken yaşadıkları hissin aynısını yaşatıp güven veren emzikler, meme bırakma aşamasında veya uyku öncesinde en sık başvurulan aparatlardır. Emziğin diş ve damak yapısını bozacağına dair yaygın bir inanış olduğu doğrudur. Ancak bunu engellemek için emzik seçimi ve kullanımında dikkat ederek önlem alabilir, aklınızda hiçbir kuşku oluşmamasını sağlayarak bebeğinize emzik verebilirsiniz.

    Emzik Seçerken Dikkat Edilmesi Gerekenler

     

    Emzik seçiminde öncelikle dikkat edilmesi gereken konulardan biri, emziğin formu ve yapımında kullanılan materyaller. Anne memesini andıran damaksız emzikler, bebeklerin en sevdikleri emzikler olsa da uzun süreli kullanımlarda damakta problemlere yol açabilirler. Bu tür emziklerin 1 yaşına kadar kullanılmasının ardından yassı uçlu emziklere geçilmesi önerilir. Ayrıca emziğin taban kısmına da dikkat etmekte fayda var. Plastik olan bu kısmın burun deliklerini kapatmayacak şekilde olması ve yutmayı engelleyecek büyüklükte olması önemlidir.

     

    Farklı malzemelerle üretilen emziklerde, dayanıklılık için kauçuk modelleri tercih edebilirsiniz. Silikon emzikler ise diş darbelerine karşı dayanıklı olmadıklarından diş çıkarmamış bebekler için idealdir. Ayrıca bebekler için üretilen emziklerin elbette ki kanserojen ve alerjen madde içermemesi gerekir. Bu nedenle bilinen markalara ait sertifikalı ürünleri tercih etmek en doğrusu.

    Emzik Kullanımında Hijyen

    Emzik kullanımında hijyen için çocuk sağlığına dikkat etmek ve buna göre önlemler almak gerekir. Öncelikle emziğin temizliği konusunda, yapıldığı materyale göre hareket etmek gerekir. Silikon emzikler sıcak su ile temizlenebilirken kauçuk temizleyicilerin soğuk su ile dezenfekte edilmesi önerilir. Yere düşen emziklerin hemen temizlenmesi gerekirken bu durumlar için yedek emzik bulundurmanızda da fayda var. Tabii yere düşme riskini en aza indirmek için bebeğin giyeceklerine monte edilecek bir emzik askısı da kullanışlı olabilir. Ayrıca yıpranmış emziklerin hemen atılması da önemli bir hijyen kuralıdır.

    Emzik Seçerken Dikkat Edilmesi Gerekenler
    Emzik Seçerken Dikkat Edilmesi Gerekenler

     

    Bilinçli Emzik Kullanımı

    Gece, uyku öncesi emziğin en çok kullanılacağı zamanlardır. Ancak bebeğiniz uykuya daldıktan hemen sonra emziği ağzından çıkarmak, emziği her ağzından düştüğünde bebeğin uyanmasını önleyecektir. Bu yüzden en başında önlem almak yararlı olabilir.

    Emzik kullanımında yapılan büyük hatalardan biri de emziği bal, reçel gibi şekerli yiyeceklerle tatlandırmaktır. Bu durum ilerleyen zamanlarda çürüklere yol açabildiği gibi emziği bırakmayı da zorlaştırır. Ayrıca bebeği tatlı ile olabildiğince geç tanıştırmak da en doğrusudur.

    Emziği Bırakırken

    Bebek gelişiminde en zorlayıcı dönemlerden biri de emzik bırakma zamanıdır. Bunun için birkaç caydırıcı yöntemden faydalanabilirsiniz.

    Emzik emmenin artık bebeklere özgü bir davranış olduğunu ve emziği bırakarak onun bebeklikten çocukluğa geçeceğini belirtebilirsiniz. Ancak bu tavrı çevredeki diğer çocuklarla kıyaslayarak değil, yeni bir deneyim gibi ifade etmek önemlidir. Hatta çocuğunuza emziğini çöpe attırıp bu anda bir kutlama da yapabilirsiniz.

    Bebeklerin stres anlarında emziğe sığınmaları, bu dönemde yapılabilecek en büyük hatalardan biridir. Burada emziğe dönmek, şimdiye kadar yaptığınız tüm uğraşların boşa gitmesi demektir. Bunun yerine çocuğunuz bu durumu emziksiz atlattığı için onu ödüllendirmek daha etkili bir davranıştır.

    kaynak: blog.gittigidiyor.com/bebek-anne

  • Bebekler anne karnında ne öğreniyor?

    Bebekler anne karnında ne öğreniyor?

    Bilimsel araştırmalar bebeklerin doğmadan önce tat tercihlerinin geliştiğini gösteriyor. Anne karnında öğrenme tatla sınırlı olmadığı gibi sadece insana özgü de değil.

    Yapılan deneyler annesi hamilelikte çokça sarımsak tüketen bebeklerin doğduktan sonra da sarımsak yemeye daha yatkın olduğunu ortaya koyuyor.

    Peki bebekler anne karnındayken nasıl tat alıyor? Bunun amniyotik sıvı yoluyla olabileceğine inanılıyor. Bebek 10 haftadan sonra anne karnında su yutmaya başlıyor. Bazı tatların bu sıvıdan alınabileceği düşünülüyor.

    Ayrıca bazı tatlar doğrudan annenin ağzından kana karışıp oradan da bebeğin kanına geçebilir. Özellikle sarımsak gibi keskin tatlar için geçerlidir bu. Ama daha hafif tatlar için de söz konusu olabilir.

    Yapılan deneyler, hamileliğinin son üç aylık döneminde ve ilk emzirme aylarında suyla birlikte havuç suyu da içen annelerin bebeklerinin, sadece su içen annelerin bebeklerine kıyasla havuç içeren yiyeceklere çok daha yatkın olduğunu gösteriyordu.

    Sarımsak gibi keskin tatlar anne karnında ya da anne sütünde tadılabiliyor.
    Sarımsak gibi keskin tatlar anne karnında ya da anne sütünde tadılabiliyor.

    Bu durum önemsiz gibi görünse de aslında değil. Memelilerde genel olarak tat ve koku duyuları bebeklerin emme güdüsünü harekete geçirmeden önce aradıkları özellikler arasında yer alıyor.

    Uzmanlar, bebek emmeye başladığında, doğumdan önceki 30 haftadır tattığı tadı bularak sütü benimsediğini, farklı bir tatla karşılaşırsa sorun çıkacağını söylüyor.

    Bu nedenle bütün memelilerde anne karnındaki öğrenme süreci önem taşıyor. Bu özelliğin, yavrunun güvenli besine yönelmesini ve annesini tanımasını sağlamak amacıyla evrimsel olarak geliştiği tahmin ediliyor.

    Örneğin bazı kuşlar yavrularının doğru bir şekilde yemek istemesini sağlamak için yumurta içindeyken onlara bazı “parolalar” öğretiyor olabilir mi? Yapılan deneyler, yavruların yumurtadan çıkmadan önce farklı sesleri birbirinden ayırt edebildiğini gösteriyor.

    İnsanda ise ses konusundaki alışkanlık biraz içgüdü biraz da eğitim gerektiriyor. New York Üniversitesi’nden psikolog Athena Vouloumanos, insanların ne kadar erken dil öğrenmeye başladığını anlamaya çalışıyor.

    Bebek anne karnında iken dil öğrenme becerisini tespit etmek zor olduğundan çalışmalar yeni doğanlar üzerinde yoğunlaşıyor. Bu bebeklerin konuşulan kelimelere ve bir anlam ifade etmeyen seslere nasıl tepki gösterdiğine bakıldı.

    Bebeklere basınç sensörleri içeren emzikler verildi. Bebekler kuvvetle emdiklerinde konuşma kelimeleri duyuyor, yavaşladıklarında anlamsız sesler işitiyordu. Onların kelime duymayı tercih ettiği, bunun için emziklerini daha kuvvetli emdikleri görüldü. Bunun ise doğuştan geldiği, öğrenilen bir özellik olmadığı sonucuna varıldı.

    Fakat aynı zamanda bebeklerin kendi ebeveynlerinin konuştuğu dili tercih ettiği görüldü. Bu ise öğrenilen bir şey olmalıydı.

    Vouloumanos “İngilizce işiten bebekler Fransızca değil de bu dili duyduğunda daha sert emmeye başlıyor, aynı şekilde Fransız bebekler Fransızca kelimeler duymak için daha kuvvetli emiyor” diyor. Yani bebekler kendi ana dillerini tanıyor.

    İki dilli annelerin bebekleri ise her iki dili duyduğunda aynı şekilde tepki veriyordu. Peki müzik konusunda ne biliniyor? Bebekler doğmadan önce bazı melodileri öğrenebilir mi?

    Bebekler anne karnındaki amniyotik sıvıdan ilk tatları alabiliyor.
    Bebekler anne karnındaki amniyotik sıvıdan ilk tatları alabiliyor.

    Finlandiya’da yapılan bir deneyde bir grup hamile kadına hamileliklerinin son döneminde her gün “Daha Dün Annemizin Kollarında Yaşarken” şarkısının melodisi dinletildi. İkinci grup ise bunu dinlemedi. Bebekler doğduktan sonra, melodideki ufak değişikliklere tepki verip vermediklerine bakıldı.

    Bebekler uyurken kafalarına bağlı elektrotlarla beyinlerinin farklı bölgelerinden gelen sinyaller ölçüldü. Melodi doğru da olsa yanlış da olsa onu anne karnında duymuş olan bebeklerin daha güçlü tepki verdiği görüldü.

    Fakat uzmanlar anne karnındaki bebeklere bir şeyler öğretmek amacıyla piyasada satılan çeşitli cihazlar konusunda temkinli davranılmasını öneriyor.

    İnsanın yanı sıra diğer memelilerde, hatta kuş, balık, kurbağa, semender gibi canlılarda da dünyaya gelmeden önce bazı duyuların gelişmiş olması önem taşıyor. Böylece anneyi tanıma, güvenli besine yönelme, güvenli bir ortamda olduğuna dikkat etme gibi hayatta kalmasını sağlayacak özellikler geliştirmiş oluyor.

    Kaynak: bbc.com/turkce/dergi

  • 5 Adımda Ana Kucağı Seçmek

    5 Adımda Ana Kucağı Seçmek

    Bebeklere güvenli ve konforlu bir alan yaratmayı amaçlayan ana kucağı, annelerin de içini rahat ettiriyor. Tabii koruma, konfor ve işlevsellik sağlaması gereken standartları en iyi şekilde karşılaması koşuluyla. Peki, bebeğiniz için güvenebileceğiniz bir ana kucağı seçerken nelere öncelik vermelisiniz? Sizin için belirlediğimiz maddelerle konforlu, güvenli ve keyifli bir ana kucağı bulabilirsiniz.

    1. Öncelik: Güvenlik

    Bebeğiniz için satın aldığınız oyuncakta da bakım gereçlerinde de önceliğinizi güvenli tasarımlardan yana kullanmalısınız. Bebeğinizi emanet edeceğiniz ana kucağının emniyet sağlayan bir kemeri mutlaka olmalı. Ayrıca seçeceğiniz ürünün kenarları ve köşeleri, sivri ya da sert olmamalı. Bunun yerine oval yapıda, yumuşak materyallere sahip ürünler tercih edilmelidir. Ürünün antibakteriyel kumaşla kaplı olması ve herhangi bir alerjen ya da kanserojen madde içermemesi de dikkat edilmesi gereken noktalar arasında.

    2. Bebeğin Konforuna Dikkat!

    Bebeğinizi içinde taşıyacağınız, yeri geldiğinde uyutup yeri geldiğinde yemek yedireceğiniz ana kucağının konforlu olması önemli bir ayrıntı. Bebek anatomisine uygun olarak tasarlanmış bir iskelet ve cilde nefes aldıran pamuklu kumaşla kaplı bir iç yastığı, bebeğiniz ana kucağında uzun süre kalsa da konfor sağlayacaktır. Ekstra boyun desteği ve yastıklar da rahatlığı arttıracak materyallerden. Unutmayın ki bebeğinizin konforlu olması, gittiğiniz yerlerde sizin de rahat etmenizi sağlayacaktır.

    3. Kullanım Amacınızı Belirleyin

    Ebeveynler için hayatı kolaylaştıran ana kucağı, bebeklerin taşınma ihtiyacını karşılamaktan öte oyun, uyku ve yemek saatlerinde de değerlendirilebilir. Eğer ana kucağını evde de kullanmayı düşünüyorsanız sallanma özelliği sayesinde gerektiğinde bebeği içinde uyutabileceğiniz ürünleri seçebilirsiniz. Bebeğiniz bu tarz bir ana kucağı içindeyken ona kolayca yemek yedirebilirsiniz. Ayrıca önüne koyacağınız oyuncaklarla keyifli vakit geçirmesini de sağlayabilirsiniz. Ancak daha çok dışarıda olduğunuzda bebeğinizi taşıyabileceğiniz bir ana kucağı arıyorsanız ürünün oto koltuğu olarak da kullanılabilir olması size büyük kolaylık sağlayacaktır.

    4. Ürünün Kullanışlılığı

    Tabii ki bebeğinizin ana kucağı içinde güvenli, mutlu ve keyifli hissetmesi önemlidir. Ama bunlar kadar önemli olan bir diğer etken ise sizin bu ana kucağını ne kadar işlevsel kullandığınız. Taşıma kolaylığı sağlayan hafif yapıda bir ana kucağı, sizin için de büyük kolaylık sağlayacaktır. Ayrıca bebeğinizin günden güne büyüdüğünü unutmamakta fayda var. Seçeceğiniz ana kucağının boyutlarının, bebeğin gelişimine göre ayarlanabilir olması sizi ekstra masraftan kurtaracak ve ekonomik bir tercih olacaktır.

    5. Bebeğiniz Ne İsterdi?

    Tabii ki oyun ve eğlence! Seçeceğiniz ana kucağında, bebeğinizin keyifli vakit geçirmesi için üzerinde sevimli oyuncaklar olan modelleri tercih etmenizi öneririz. Böylelikle bebeğiniz yalnız kaldığı zamanlarda bile eğlenecektir. Bu durum bebeğinizi huzurlu kılmakla beraber, sizin de kendinize daha fazla vakit ayırmanızı sağlayacaktır.

    Kaynak: blog.gittigidiyor.com/bebek-anne

  • Hamileler yazın nasıl beslenmeli?

    Hamileler yazın nasıl beslenmeli?

    Yaz sıcaklarında sağlıklı bir hamilelik için neler yenmelidir nelerden uzak durulmalıdır? İşte yaz hamilelerinin yemesi ve yememesi gerekenler…

    Sabah’ta yer alan habere göre yazın hamile olmanın hem olumlu hem de olumsuz tarafları var. Sıcak havalarda ağır yemekler, kızartmalar veya hamurlu yiyecekler daha az tüketilir, buna karşın sebze-meyve-yeşillik gibi daha hafif besinlerin tüketimi artar.

    Beslenme ve Diyet Uzmanı Serap Güzel yaz gebelerine önerilerde bulundu. Uzm. Dyt. Serap Güzel “Sıcak havadan dolayı vücut daha çok ödem yapabilir. Hangi dönem olursa olsun hamilelerin alacağı kilo sınırlıdır ve bunu aşmamak gerekir. Yaz dönemi de yine sağlıklı beslenmeye dikkat edilmeli 10-12 kg’dan fazla alınmamalıdır” diyor.

    TUZ TÜKETİMİNE DİKKAT: Tuz vücutta su tutacağı için ödemi daha da artırır. Bu nedenle pişmiş yemeklere ve salatalara tuz eklenmemelidir.

    BOL SEBZE TÜKETİN: Yeşil sebzeler bizim için vücuttan fazla suyu atar, yaz sebzelerinden semizotu, taze fasulye, bakla, bamya gibi sebzeleri sofranızdan eksik etmeyin. Domates, salatalık, taze biber yine yazın kahvaltıda ve yemeklerde bol tüketildiğinde hem C vitamini ihtiyacını karşılar hem de tansiyon problemi olanlar için de olumlu etki gösterir.

    KARPUZA DİKKAT: Gebelik boyunca bol meyve tüketimini öneriyoruz ama porsiyona dikkat etmek gerekiyor. Özellikle yazın vazgeçilmez meyvesi karpuz sağlıklı olduğu kadar şeker de içerir. Fazla karpuz tüketimi kilo artışına, gestasyonel diyabeti olan anneler için de yine kan şekerinde yükselmelere neden olabilir.

    BOL SU İÇİN!

    Aslında sadece gebelerin değil herkesin yaz aylarında su tüketimini arttırması gerekir. Sıcakla birlikte vücut daha çok su kaybeder, bu yüzden susamayı beklemeden su içme alışkanlığı edinmek gerekir. Sıvı ihtiyacımız için sadece su yeterlidir, her gün en az 2.5-3 litre su içilmelidir. Çay ve kahve su yerine geçmez, hamilelikte bitki çayları da riskli olduğu için su en iyi içecektir.

    SADE VE MEYVELİ DONDURMAYI TERCİH EDİN: Yazın vazgeçilmezi dondurma dikkat edilerek tüketilmelidir. Külahsız ve çikolata kaplı hazır dondurmalar yerine pastane dondurması dediğimiz kremasız ve yağı daha az olan sade, meyveli dondurmalar veya sorbe tercih edilebilir.

    SOĞUK ŞEKERLİ İÇECEKLER SADECE BOŞ KALORİ İÇERİR: Yaz ayları serinlemek için soğuk içecek tüketimi artar. Bunların içinde kolalı, gazlı içecekleri veya şekerli soğuk çay ve kahveleri önermiyoruz. Çünkü bunlar su gibi değildir, vitamin-mineral içermez, besin değeri yoktur ve gereksiz kalori almamıza neden olur. Bunlar yerine süt, ayran, kefir tüketmek kalsiyum, vitamin-mineral almamızı sağlar. Suya limon, tarçın, karanfil veya taze nane, fesleğen, reyhan gibi yeşilliklerle aroma katabilirsiniz. Veya meyve-süt-buz karışımı ile kendi doğal soğuk içeceğinizi yapabilirsiniz.

    İYİ PROTEİN YUMURTA: Gebelik boyunca protein tüketimi çok önemlidir, bebeğin gelişimi için her gün protein tüketilmelidir. Yaz dönemi her gün kırmızı et veya tavuk tüketmek yerine, bazı günler yumurta tüketmek de iyi kalitede proteini sağlar.

    HER GÜN 15 DAKİKA GÜNEŞ: D vitamininin asıl kaynağı güneştir. Süt, yoğurt, ekmek ve zenginleştirilmiş kahvaltılık tahıllar D vitamini kaynağıdır ama besinlerden alınan miktar yine de düşüktür. D vitamininin aktif formuna dönmesi için de güneş ışınlarına maruziyet gerekir, her gün el ve yüz bölgesinin 15 dakika güneşlenmesi gerekir.

  • Zorbalık Hakkındaki Korkunç Gerçekliği Anlatmak İçin Elmaları Kullanan Öğretmen

    Zorbalık Hakkındaki Korkunç Gerçekliği Anlatmak İçin Elmaları Kullanan Öğretmen

    Eğer sizden, zorbalığın çocuklar üzerindeki tahrip edici etkilerini açıklamak için konuyu destekleyen bir malzeme istemiş olsaydım, muhtemelen aklınıza bir meyve kâsesine uzanmak gelmezdi. Ancak İngiltere, Birmingham’da bir öğretmen bunu yaptı ve sonuç harika oldu.

    Rosie Dutton okullarda bilinçli farkındalık eğitimi veren bir öğretmen. Geçtiğimiz günlerde Facebook sayfasında, zorbalık hakkında verdiği bir dersle ilgili bir paylaşımda bulundu. 160 binden fazla paylaşım alan bu muhteşem ders kısa zamanda viral olarak yayıldı. Dutton sayfasında, “Böyle bir tepki almayı beklemiyordum” diye yazdı. “Umarım bu elma dersinin daha ileri götürebiliriz ve çocuklarımızla, sözcüklerimizin sebep olabileceği acı hakkında açıkça konuşmaya başlayabiliriz.”

    İşte öğretmen Rosie Dutton’un o çok çarpıcı elma dersi:

    Bugün bir sınıfta çocuklara iki elma gösterdim. Çocuklar bunu bilmiyorlardı ama dersten önce elmalardan birisini sürekli yere düşürmüştüm ve her ikisi de dışarıdan mükemmel görünüyordu. Daha sonra konuştuğumuzda çocuklar elmaların ikisinin de aynı göründüğünü söyledi; ikisi de kırmızıydı, aynı boydaydılar ve yenecek kadar lezzetli görünüyorlardı.

    Sonra, yere düşürüp durduğum elmayı elime aldım ve çocuklara bu elmadan hiç hoşlanmadığımı, bence iğrenç olduğunu, renginin korkunç durduğunu ve sapının çok kısa olduğunu söyledim. Ben hoşlanmadığım için onların da hoşlanmasını istemediğimi söyledim ve bunun üzerine onlar da elmaya kötü şeyler söylediler.

    Bazı çocuklar bana delirmişim gibi baksa da elmayı elden ele dolaştırdık ve, “Sen pis kokulu bir elmasın”, “Niye var olmuşsun ki!”, “Herhalde için kurt doludur” gibi şeyler söyledik.

    Elmayı gerçekten sözlerimizle didik didik etmiştik. Zavallı ufaklığa acımaya başlamıştım aslında.

    Sonra başka bir elmayı elden ele dolaştırdık ve ona, “Sen çok güzel bir elmasın”, “Kabuğun ne kadar güzel” ya da “Ne hoş bir rengin var” gibi güzel şeyler söyledik.

    Nihayet her iki elmayı birlikte gösterdim çocuklara. Elmaların benzerlikleri ve farklılıkları hakkında konuştuk, değişen bir şey yoktu; iki elma hâlâ birbirine benziyordu.

    Ardından elmaları kestim. İyi davrandığımız elmanın içi pırıl pırıl, taze ve suluydu. Kötü şeyler söylediğimiz elmaysa çürük ve ezik içindeydi.

    Galiba çocukların kafasında o anda bir şimşek çaktı. Durumu anlamışlardı; o elmanın içinde gördüğümüz ezik çürükler ve zedelenmiş parçalar aslında birisi bize sözleriyle ya da yaptıklarıyla kötü davrandığında içimizde yaşadığımız şeylerdi.

    Zorbalık Hakkındaki Korkunç Gerçekliği Anlatmak İçin Elmaları Kullanan Öğretmen
    Zorbalık Hakkındaki Korkunç Gerçekliği Anlatmak İçin Elmaları Kullanan Öğretmen

    İnsanlar zorbalığa uğradıklarında, özellikle de çocuklar, içlerinde kendilerini berbat hissederler ve bazen başkalarına neler hissettiklerini göstermez ya da anlatmazlar. Eğer o elmayı kesmeseydik, ona ne kadar acı vermiş olduğumuzu asla bilmeyecektik.

    Çocuklara geçen hafta birisinin kötü sözleri yüzünden incindiğimi anlattım. Dışarıdan belli olmuyordu, gülümsemeye devam ediyordum. Ama birisi bana kelimeleriyle acı vermişti ve içimden canım yanıyordu.

    Elmanın tersine biz buna engel olabilecek güce sahibiz. Çocuklara, birbirimize kötü şeyler söylemenin iyi olmadığını öğretebilir, bunun karşımızdakilere ne hissettirdiği konusunda konuşabiliriz. Çocuklarımıza birbirlerini savunmalarını ve hiçbir şekilde zorbalık yapmamalarını öğretebiliriz, tıpkı o gün elmaya kötü şeyler söylemeyi reddeden küçük kız gibi.

    Eğer kimse zorbalığa engel olmak için bir şey yapmazsa içimizden daha da çok inciniriz. Gelin, nazik ve duyarlı çocuklardan oluşan bir kuşak yaratalım.

    Dilin kemiği yoktur ama bir kalbi kırabilecek kadar güçlüdür. Bu yüzden söylediklerinize dikkat edin.

    Sonradan Eklenen Açıklama:

    Böyle bir tepki görmeyi beklemiyordum ama öyle çok soru geldi ki birkaç noktayı aydınlatmam gerektiğini düşündüm.

    Elma kırmızıydı ve zedelendiği belli olmasın diye yere defalarca ama nazikçe attım. Dokunduğunuzda zedelendiği hissediliyordu ama gözle görülmüyordu. Sınıfta kimse bunu fark etmedi.

    Kesilmiş elmaları görünce çocuklar çok etkilendiler ve çocuklara, söylediğimiz şeylerin insanlara acı verdiğini görmediğimizi vurgulamak için elmayı dersten önce bilerek zedelediğimi anlattım. Bu da onları çok etkiledi. İstediğim etkiyi yarattıktan sonra çocuklarla beraber yaptığımız çalışmalar hakkında konuştuk. Tüm faaliyetlerimiz takım çalışmasını, saygıyı, akran desteini, çatışmaları çözmeyi, özsaygıyı ve güveni desteliyor. Ve çocuklar ihtiyaç duyduklarında destek için nereye gideceklerini biliyorlar.

    İnanılmaz desteğiniz ve nazik sözleriniz için hepinize teşekkür ediyorum.

    Alıntı: http://www.boredpanda.com/teacher-apple-bullying-lesson-re…/

    Çeviri: egitimpedia.com