Diyet yapıyorsun diye simitten vazgeçme… Bu coğrafyanın en güzel tatlarından biridir simit… Fırından yeni çıkmış taze bir simide kim “Hayır diyebilir ki”… Peki diyette simit yenir mi? Elbette yenir ama nasıl? Acaba kaç kaloridir? Ne sıklıkla, neyle ve ne zaman yenmelidir?
Kadın mı çok kalori harcar erkek mi?
Kadınlar 1000-1500, erkekler 1500-2500 kalori arası değişen metabolizma hızına sahiptir. Erkekler, kadınlara göre ortalama yüzde 25-50 daha fazla kalori harcar. Kilonun dengede kalmasını istiyorsan, günün toplamında, yediklerin harcadığın enerjiyi geçmemelidir. Diyelim ki günlük 1500 kalori harcayabiliyorsun. Bu en fazla 1500 kalori almalısın anlamına geliyor. Kalori harcaması kalori alımına eşitse kilo almazsın. Gün içinde aldığınız kalori miktarını 4-6 öğüne paylaştırman gerekir. En istenense sabahtan akşama azalan bir kalori alımıdır. Rutin yaşayan (sedanter) bir bireysen bu azalma önemlidir. Sabah ortalama 07.00 gibi uyanıp gece 23.00 gibi yatıyorsan bil ki akşama doğru metabolizman yavaşlar ve kendini uykuya hazırlar. 16.00’dan itibaren sakinleşmeye başlayan vücuduna, akşam yemeğinde, gün içine göre daha az kalori vermen önemlidir. Akşama doğrukalori alımını yarı yarıya azaltmalısın.
Diyette simit yenir mi?
Bir simit kaç kalori?
Peki, bu dengede simidi nasıl bir yere koyalım? Bir simit büyüklüğüne göre 250-350 kalori arasında değişir ama ortalama 300 kaloridir. 4 dilim ekmek+2 tatlı kaşığı katı yağa eşittir. Bir oturuşta kolay kolay 4 dilim ekmek yenmez ama tadı çok güzel olan bir simidi bir çırpıda yiyebilirsin. 300 kalorinin genç bir kadının günlük harcayabileceği enerjinin dörtte birine(çeyreğine) eşit olduğunu düşünürsek, hareketsiz bir ev hanımının hiçbir zaman bir tam simit yemesi önerilmez. Peki diyette kim ne kadar simit yesin? Önerilen miktar kadınlar içinyarım, erkekler için bir simittir. Burada önemli olan simidin kalorisinin aldığın günlük kalorinin altıda birini geçmemesidir. Mesela günlük kalori ihtiyacın 1500 kaloriyse, yediğin simit250 kalori olmalıdır. Kısacası yarım simit yeter. Yani simidini arkadaşınla paylaşman en iyisi…
Peki, neyle yiyelim?
Bir insanın günlük beslenmesinde alması gereken çok çeşit besin öğesi vardır. Kalori içeren besin öğelerine makro besin öğeleri denir. Bunlar karbonhidratlar, proteinler ve yağlardır. Dengeli bir beslenme için tüm ana öğünlerde üçünden de alınmalıdır. Simit bizim için karbonhidrat+yağ anlamına gelir. Öğün dengesini sağlamak için yanına protein ve lif eklemek gerekir. Eğer fiziksel olarak aktif, sporunu düzenli olarak yapan biriysen, haftada 2 kez farklı öğünlerde(biri sabah, biri ikindi gibi)simit yiyebilirsiniz.
Diyette simit nasıl yenir?
Yarım simit + Peynir (1 dilim) veya Ayran (1 kutu) + Domates-Salatalık
Basitçe;
** Simit = (Karbonhidrat + yağ)
** Peynir veya ayran = Protein
** Domates-Salatalık = LifBu kadar dengeli bir öğünü, dilersen sabah kahvaltısında, dilersen ikindi ara öğününde yiyebilirsin.
Beslenme ve Diyet Uzmanı Hilal Mutlu, diyet yaparken her gün tartılıp değişme olmadığında ‘diyet yapıyorum ama kilo veremiyorum’ denmemesi ve diyet motivasyonunun bozulmaması gerektiğini belirterek, en idealinin haftada 1 gün ve aynı gün tartılmak olduğunu söyledi.
Diyet yapmaya başlamak tartılma takıntısını da beraberinde getirdiğini Diyetisyen Hilal Mutlu, “Açken, tokken, tuvaletten önce ve sonra, gece yatmadan, gün içerisinde sürekli tartım yapılır. Oysa gün içerisinde ağırlık, bütün gün sıvı ve yemek tüketimine, vücuttaki ödem, gaita ve idrar durumuna göre değişkenlik göstermektedir. Yemekten sonra tartıdaki ağırlık artışı vücudumuzda depolanacak yağ kütlesi olarak algılanmamalıdır ya da tartıda sonuç aynıdır ancak yağ kütlesi azalmış, kas kütlesi artmıştır. Zaten sağlıklı kilo vermek demek yağ kütlesinin azalması demektir. Örneğin; saunaya giren bir kişi terle su kaybetmiştir, çıktıktan sonra tartıda kilo kaybı görülebilir ama bu kilo kaybı yağdan olmadığı için kilo vermiş sayılmaz. Tam tersi çok tuzlu yemek yenilen bir günde vücut su tuttuğu için tartıda kilo artmıştır ama yağ dokusunda değişme yoktur. Bu yüzden diyet yaparken her gün tartılıp değişme olmadığında ‘diyet yapıyorum ama kilo veremiyorum’ denmemeli ve diyet motivasyonu bozulmamalıdır. Vücudun özel durumları göz önünde bulundurulmalıdır. Seyahat durumlarında vücut ödem tutabilir veya bazı ilaçların yan etkileri olabilir” dedi.
“PEKİ, NE ZAMAN TARTILMALIYIZ?”
Sürekli tartılma takıntısının psikolojik sorunları da beraberinde getireceğinden kişinin ne zaman tartılması gerektiği konusunda bilgi veren Mutlu, “Sabah aç karnına ve tuvalete gittikten sonra ve aynı saatlerde tartım yapılmalıdır. Hafif kıyafetlerle ve her zaman aynı tartıda ölçüm yapılmalıdır. Tartının bulunduğu zeminin de sert ve düzgün olmasına özen gösterilmelidir. Tartılar belli aralıklarla kalibrasyona gönderilmelidir. Seyahat, kabızlık, ishal, menstürasyon veya egzersiz sonrası tartımlar doğru sonuçlar göstermeyebilir. Unutulmamalıdır ki önemli olan tartıda kilo kaybı değil, yağ kaybıdır. Bu yüzden yeterli ve dengeli beslenilmeli, düzenli egzersiz yapılmalı ve bol su içilmelidir. En ideali haftada 1 gün ve aynı gün tartılmaktır” diye konuştu.
Sağlıklı kilo nasıl verebiliriz? Yine yaz mevsimi geliyor yine kilolarla başımız dertte. Kışın yedik içtik şimdi de kısa yoldan hızlıca kilo vermenin peşine düşüyoruz. Deniyoruz, başaramayınca da bir suçlu arıyoruz. Şimdi yeni moda, suçu glütende aramak oldu. Peki, glüten nedir, hayatımızdan çıkaralım mı?
Sağlıklı kilo nasıl verebiliriz?
Kilo verememenin yeni günah keçisi ‘glüten’
Şimdilerde verilemeyen kiloların faturası glütenli yiyeceklere çıkarılıyor. Oysa glüten, buğdayın içinde bulunan bir protein çeşididir. Asıl işlevi protein kaynağı olmasının yanı sıra gliadinle birlikte hamurun elastik ve plastik yapısındaki özü meydana getirmektir. Böylelikle ekmeğin kabarmasını ve gözenekli bir yapıya sahip olmasını sağlar. Ancak çölyak hastalığı söz konusu olduğu zaman glüteni önemsemek gerekir. Çünkü çölyak, glütenin ince bağırsak duvarına temasıyla oluşan ve ömür boyu süren tek gıda alerjisidir.
Sağlıklı kilo nasıl verebiliriz?
Alternatif tahıl grubu
Kişiler çölyak tanısı konduktan sonra glüten içeren gıdalar yerine glüten içermeyen tahıl grubu alternatif gıdaları koymalıdır. Glüten içermeyen alternatif tahıl grubu yiyecekler; pirinç, mısır, patates, kinoa ve leblebidir. Çölyak hastaları, geleneksel gıdaları glütensiz olarak pişirme tekniklerini iyi öğrenmeli ve her çeşit market ürününün etiketlerini iyi okumalıdırlar.
Bir de glüten intoleransı (duyarlılığı) var. Glüten intoleransı da ince bağırsaklarda glütenin sindirilememesinden kaynaklanır. Ancak her glüten intoleransı olan çölyak hastası değildir.
Çölyaklılarda glüten, ince bağırsak duvarını tahrip ederek çeşitli sorunlara yol açar. Glüten intoleransında ise ödem, şişkinlik, gaz, yorgunluk, bitkinlik gibi belirtiler gösterir. Glüten içeren gıdalar beslenme düzeninden çıkarıldığında bu belirtilerde de düzelme görülebilir. Glütenle ilişkisi bulunan hastalıklar: Bağışıklık sistemi hastalıkları, romatoid artrit, irratable bağırsak hastalıkları, migren, psikiyatrik problemler, depresyon, anemi, D vitamini eksikliği ve kalp hastalıklarıdır. Çölyak hastası değilsek ve glüten intoleransımız da yoksa glüteni hayatımızda çıkarmamıza gerek yok.
Sağlıklı kilo nasıl verebiliriz?
Sağlıklı kilo vermek için
Bilimsel ve sağlıklı kilo verme diyetlerinde, temel nokta fazla kalori alımını kontrol altına almayla birlikte yeterli besin alımını sağlamak olmalıdır. Glüten içeren gıdaları beslenmesinden çıkarıp kilo verdiğini söyleyenlere de inanın çünkü günlük yaşantımızda çoğu besinin içinde glüten vardır. Glüteni hayatından çıkaran bir insan, ekmeği, makarnayı, keki, böreği, bisküviyi, çikolatayı, gofreti, şehriyeyi, erişteyi, tarhanayı, kısacası buğday ve un içeren bütün besinleri hayatından çıkarmış olur. Böylece vücuduna aldığı enerji çeşit az olduğu için ister istemez kısıtlanır.
Detoks yaygın kullanılan anlamda toksinlerden arınma demektir. Bir toksin, vücuda zararlı etkileri olan hastalıklara, alerjilere veya genel bir hastalık hissine sebep olan herhangi bir madde olabilir. Bu toksinleri; sudan, yemekten veya havadan alabiliriz. Vücudumuzun doğal detoks mekanizmaları tüm hızıyla çalışır, terlemek, idrar yapmak ve dışkılamak gibi… Sağlıklı bir bireyin savunma sistemi bu toksinlerle baş edebilecek kapasitededir. Sağlıklı olmanın da birinci şartı yeterli ve dengeli beslenmek ve yaşam boyu düzenli fiziksel aktivite yapmaktır. Detoks programı vücudumuzun yenilenmesini sağlarken kendinizi daha zinde , huzurlu ve enerjik hisssetmenize yardımcı olacaktır.
Vücudumuza giren toksinler en çok hangi yolla alınır?
· Fazla miktarda fast food tüketmek
· Kızartma tüketmek
· Füme tarzı yiyecekler
· Fazla miktarda tatlandırıcı kullanmak
· Sigara içmek,alkol kullanmak
· Mangalda, kömür ateşinde direkt pişmiş yiyecekler
· Güneş ışınlarına korunmasız çok fazla maruz kalmak
· Kirli hava koşulları, egzoz dumanı,
· Çeşitli iş ortamları (narkoza maruz kalan sağlık personeli, kömür ocakları, boya ve çeşitli kimyasal maddelerle çalışılan iş kolları)
· Çok uzun süren saatler boyunca çalışmak
· Sürekli ilaç kullanmak
· Elektromanyetik dalgalar
· Endüstriyel bölgede yaşamak. Hatta sadece nefes almak bile zararlı toksinlerin alınması için yeterlidir.
detoks
Serbest Radikal, antioksidan gibi kavramlar ne anlama gelir?
Serbest Radikal
Zararlı toksinler kana geçtikten sonra serbest radikal dediğimiz maddelere dönüşürler. Serbest radikaller , sağlam moleküllerden elektron çalarak, onların yapısını bozarak, normal moleküllere zarar veren maddelerdir.
Serbest radikallerle vücudun başa çıkması ancak antioksidan vitaminlerin ve suyun yeterli tüketilmesi ile mümkündür.
Oksitlenme (oksidasyon) paslanmak demektir.
Demirin havadaki oksijenle, nemli ortamda birleşmesi sonucu ortaya paslı demir çıkmıyor mu? Nasıl paslı bir demir özelliğini yitiriyorsa hücrelerde zararlı maddeler aracılığı ile oksitlendiğinde aynı paslı demir gibi özelliğini yitirir, ömrünü sürdüremez ve kendini yenileyemez. Oksitlenmeye yani paslanmaya karşı doğanın silahları antioksidanlardır. Balığın sudan çıktıktan sonra ölmesi, oksijenin zararlı etkilerine örnek gösterilebilecek diğer olaylardandır.
Antioksidan
Vücut hücreleri tarafından üretildiği gibi, gıdalarla da alınan bir grup kimyasal maddedir. Soluduğumuz havadaki oksijen, vücut içinde serbest radikaller adı verilen ve toksik (zehirli) etki gösteren bazı maddelerin oluşmasına neden olur. Vücudumuzda bulunan antioksidanlar, serbest radikallere karşı etki göstererek bunların zarar vermesini önler. Ayrıca vücuda alınan besinler, kana karışana dek bir çok reaksiyona uğrarlar ve sindirim esnasında “serbest radikaller” adı verilen ve hücrelerin oksitlenmesini sağlayan oksidanlar açığa çıkmaktadır. Vücudun ürettiği veya dışarıdan alınan bu zararlı maddelere karşı bağışıklık sistemi bazı mekanizmaları ve enzim faaliyetlerini devreye sokar. Bu enzimlerin etkinliğini artıran ve doğru çalışmasında görev alan maddelere “antioksidan” denir ve antioksidanlar vücuda doğal yollarla, besinlerle alınırlar.
Toksin ve Stres
Vücudumuzki kirlilik bize başka açılardan da zarar verebilir, konsantrasyon eksikliği,huzursuzluk,unutkanlık,hafız zayıflığı,öfke,depresyon,gerginlik,enerji düşüklüğü,yorgunluk v.b
Toksinlerden Nasıl Arınabiliriz?
Toksinlerin zararlı etkilerinden korunmak için
Antioksidan vitaminler içeren besinlerin alımına daha çok özen gösterilmeli
besinleri pişirme ve hazırlama yöntemi olarak kızartma ve kavurma, direkt ısıda pişirme yöntemleri uygulanmamalıdır.
Detoksa İhtiyacımız Var mı?
Ciltte kızarıklık ,baş dönmesi baygınlık ,kramp ,uykususzluk ,uyuşukluk, baş ağrısı ,hazımsızlık ,mide yanması ,mide bulantısı ,yiyecek alerjileri, gaz ve şişkinlik ,eklemlerde şişlik ,ishal , kabızlık ,ağız kokması ,akne-sivilce, boğaz ağrısı ,kuru cilt ,selülit ,kilo ,cinsel isteksizlik vb. şikayetlerimiz varsa kısa süreli detoks programlarını uygulayabiliriz.
Detoks Diyetleri sizce işe yarıyor mu? Ne kadar süre bu tür diyetler uygulanmalıdır?
1 Günlük, 3 Günlük, 7 Günlük, 1 Aylık Detoks Programları Çeşitli merkezlerde uygulanıyor. Bu uygulamalar sırasında kişilere sadece sebze-meyve suları, bol bitki çayları, çok fazla su verilerek katı besinlerden uzaklaşmaları isteniyor. Bu tür programlar insan sağlığını olumsuz yönde etkileyebiliyor. Çünkü vücudun vitamin-mineraller kadar karbonhidratlara, proteinlere ve hatta yağlara da gereksinimi var. Bu gereksinimleri göz ardı ederek neredeyse açlık rejimi diye tabir ettiğimizi bu şekildeki detoks diyetlerini kesinlikle önermiyoruz.Bu tür uygulamalar kişide çok hızlı kilo kaybına ve daha sonra hızlı kilo alımına neden oluyor.
Bu nedenle sadece kişileri sıvı besinlerle beslemek onların sağlıklarını olumsuz yönde etkiliyor.
Ancak bireyin özelliklerine göre yeteri kadar besin ve besin ögelerini içeren dengeli diyetlerle, sebze ve meyve tüketimi biraz daha artırılarak detoks uygulamaları yapılabilir. Bu tür sağlıklı detoks diyetleri diyetisyen gözetiminde uzun süre uygulanabilir.Detoks diyetlerinde yoğun egzersiz önermiyoruz.
Detoks diyetleri kişilere göre ve mevsime göre değişebilirmi?
Evet çünkü her bireyin farklı ihtiyaçları bulunur. Örneğin barsaklarında kolit şikayeti olan bir birey için lifli gıdalar daha kontrollü kullanılmalı, bunun tam aksine kabızlık şikayeti olan bireyler için de daha fazla lif içeren bir detoks programı yapılmalıdır.
Kişilerin yaşı, cinsiyeti, nasıl bir ortamda ve kaç saat çalıştığı, ne kadar toksin maddelere maruz kaldığı, vücut ağırlığı, beslenme alışkanlıkları, ekonomik durumu, sağlık durumları birbirinden farklı olduğu için besinsel ihtiyaçları da farklıdır. Bu yüzden diyet kişiye özeldir. Aynı diyet bir kişiye faydalı olabilirken, başka bir kişiye zarar verebilir.ilkbahar ve sonbahar detoks için en uygun zamandır.
Evet, detoks diyetinde hayvansal gıdalar yer alabilir.
Yenilebilen bitki ve hayvan dokularına besin diyoruz. Bitkisel besinlerin ve hayvansal besinlerin besin değeri yönünden çok farklı özellikleri vardır. Örneğin balıkta bulunan omega 3 yağ asitleri kalp ve damar sağlığı açısından vücut için elzemdir. Süt ve yoğurtta bulunan kalsiyum ise kemik sağlığımız ve vücuttaki kasların kasılıp gevşemesi işlevleri için çok önemlidir. Bitkisel kaynaklı demir, kalsiyum gibi bazı mineraller insan metabolizmasının tam olarak kullanabildiği yapıda değildir. Bu nedenle hayvansal besinler yoluyla alınmalıdır.
Detoks diyetlerinde dikkat edilmesi gereken en önemli konu hayvansal besinlerin doğru şekilde pişirilip tüketilmesidir. Yumurta, et, tavuk, balık gibi besinler fırında veya haşlama yöntemi ile pişirilmelidir. Öğünlerde bol sebze ve salatanın yanında bir miktar tüketilmelidir. Miktarlar kişiye göre ayarlanmalıdır.
Hayvansal gıdaların yer almadığı detoks diyetlerinde protein ihtiyacı nasıl karşılanabilir?
Bazı kişiler özellikle hayvansal gıdaları tüketmiyor veya detoks süresince tüketmek istemiyor olabilir. Böyle bir zorunluluk olmamasına karşın bireylerin tercihlerine yönelik öneriler vermemiz de gerekebiliyor. Biz bu tür beslenme biçimini vejetaryen beslenme biçimi olarak tanımlıyoruz.
Eğer detoks amaçlı olarak hayvansal besinlerden uzaklaşılıyor ise 1 haftayı geçmemelerini öneriyoruz.
Bu süre içinde besin ögeleri yönünden özellikle protein ihtiyaçlarını tam taneli tahıllardan, kuru baklagillerden, soya eti gibi bitkisel kaynaklı etlerden karşılanması gerekiyor. Eğer kişi uzun süredir hayvansal besin tüketmiyorsa mutlaka B12 vitamini ve Demir yönünden yetersizlik söz konusudur. Kişi kansızlık gibi sorunlarla karşı karşıya olabilir. Bu gibi durumlarda mutlaka doktora danışıp besin takviyesi olarak vitamin ve mineral tabletlerini kullanmaları gerekir.
İyi planlanmış sağlıklı beslenmeye uygun, kişiye özel olarak hangi besinlerin verileceği hesaplanmış detoks diyetlerinde ayrıca vitamin-mineral takviyesine gerek yoktur. Ancak hayvansal gıdalar tüketilmiyorsa, süt yoğurt gibi besinler yenilmiyorsa o zaman takviyelere gereksinim vardır. Bu konuda mutlaka bir uzmana danışılmalı gelişigüzel tablet kullanılmamalıdır. Bu bireye yarardan çok zarar verebilir.
Detoks diyetlerini kimler uygulamamalıdır?
Sağlıklı ve kişiye özgü olarak diyetisyenler tarafından hazırlanan, her besin grubundan besini yeterli ve dengeli olarak içeren detoks diyetleri herkes tarafından uygulanabilir.
Ancak, sadece meyve sebze sularından oluşan, hayvansal besinleri içermeyen, sağlığı olumsuz yönde etkileyen detoks diyetlerini aslında kimse uygulamamalıdır. Özellikle de hamile ve emziren bayanlar, yaşlılar, gelişme dönemindeki çocuklar, ergenlik dönemindeki gençler, bünyesi zayıf kişiler, şeker , tansiyon ve kanser hastaları ,böbrek hastaları detoks tarzı diyetleri çok uygulayamaz.
Günümüzde özellikle de büyük şehirlerdeki yaşam standartları bireyleri olumsuz koşullar yaşamaya itiyor. Özellikle koşuşturmalarla dolu bir yaşam biçiminde, fast food besinlere fazla yönelme oluyor. Ayrıca güvenli besinlere her zaman ulaşılamıyor. Bu nedenle sağlıklı detoks diyetleri bir bakıma zorunlu hale geliyor.
Tekrar vurgulamak gerekirse sağlıklı bir detoks programı, kişinin daha sağlıklı beslenmesi anlamına geliyor.
Bir detoks diyeti nasıl olmalıdır?
Öncelikle detoksun arınma olduğunu hatırlayalım. Bu nedenle zararlı toksinlerin alınmasını engellemek detoks diyetinin birinci kuralı. Yani sigara ve alkolden uzak durmalı, mangalda pişirilmiş besinleri yememeli, içeriğini bilmediğiniz, çok fazla katkı maddesi içeren gıdaları almamalısınız. Bunun yanında dört temel besin grubundan ( et-tavuk- balık-kuru baklagiller, süt-kefir-yoğurt, tahıllar, taze sebze ve meyveler) bireyin ihtiyaçları doğrultusunda yeterli ve dengeli olarak tüketilmelidir. Ayrıca bol su içilmeli, yeterli miktarda diyet lifi alınmalıdır.
Sebze ve meyveler detoks diyetlerinin vazgeçilmez besinleridir.
Detoks diyetlerinde özellikle taze sebze ve meyve tüketimi arttırılmalıdır. Sebze ve meyvelerin içinde bulunan başta C vitamini, diğer vitamin-mineraller, aktif bileşenler ve lifler sayesinde bedenin dinç, sağlıklı ve güzel görünmesini sağlarlar. Vücudumuza sayısız kaynaktan giren yabancı maddelerle savaşmasında görev alırlar. Rengini veren maddeler sayesinde güçlü antioksidan kaynağıdır.
Kanser başta olmak üzere; kalp hastalıkları, hipertansiyon, kabızlık, barsak ve mide rahatsızlıkları, cilt kuruluğu gibi hemen her türlü hastalığın önlenmesi sırasında ve tedavisinde en az ilaçlar kadar değerlidir.
Sebze ve meyvelerde bulunan renk verici ögeler aynı zamanda antioksidan özelliktedir. Bu nedenle günde 5 değişik renkte sebze ve meyve tüketimi gereklidir.
Mesela;
Domatese kırmızı rengini veren likopen bir çok kanser türüne karşı koruyucudur.
Nar, mürdüm eriği, çilek, böğürtlen gibi mor-kırmızı renkli meyveler çok güçlü antioksidan özelliği taşıyan flavanoidlerden zenginidir. Dolaşım ve sinir sistemine olumlu etkileri vardır.
Yeşil renkli sebze ve meyvelerde bulunan klorofil ise hücre yenilenmesinde önemli rol almaktadır. Ayrıca içerdiği dieğr mineraller sayesinde de vücudun elektrolit dengesi sağlanmış olur.
Sarı-turuncu meyve ve sebzelerde Beta-karoten dediğimiz A vitaminin öncü maddeleri vardır. A vitamini gibi çok güçlü antioksidan etkileri vardır.
Elma, armut, karnabahar, kereviz, pırasa gibi beyaz sebze meyveler içerdikleri çözünebilen lifler ve antioksidan özellikteki ögeler sayesinde detoks diyetlerinin vazgeçilmez besinleridir.
Uzman kontrolü dışında yapılan diyetlerin saça zarar verebileceğini dile getiren Saç Sorunları ve Kozmetik Birimi Koordinatörü Yasemin Gülgör, sağlıklı bir saç için sağlıklı beslenmek gerektiğini söyledi.
Sağlıklı saçlar için sağlıklı beslenmeye önem vermek gerektiğini dile getiren İzmir Özel Gazi Hastanesi Saç Sorunları ve Kozmetik Birimi Koordinatörü Yasemin Gülgör, uzman kontrolünde diyet yapılmasının önemine değindi. Kulaktan dolma bilgilerle, uzmana danışmadan yapılacak diyetlerin saç sağlığını olumsuz etkileyebileceğini anlatan Gülgör, önemli uyarılarda bulundu. Gülgör, “Beslenme bozuklukları, saç yapısında değişikliklere neden olabilir. Yanlış diyet yapıldığında saçlarınızda dökülme meydana gelebilir. Bunun nedeni eksik alınan vitamin ve minerallerdir” diye konuştu.
SPOR SAÇA ZARAR VERİR Mİ?
Yaz aylarının yaklaşmasıyla kişilerin diyet ve spora ağırlık verdiğini ifade eden Gülgör, spor yapmanın saçlara zararı olmadığını söyledi Egzersiz yapmanın ya da ağırlık kaldırmanın saç dökülmesine sebebiyet vermediğinin altını çizen Gülgör, “Çoğu kişi, diyetle beraber spor da yapıyor. Yapılan hiç bir spor, saça zarar vermez,dökülmesine neden olmaz. Saç sağlığına önem veren kişinin yalnızca diyet yaparken aldığı besinlere dikkat etmesi gerekir. Çünkü açlık ve beslenme bozuklukları saç yapısında değişikliklere sebep olabiliyor. Vücudun ihtiyacı olan besinler düzenli alınmadığı takdirde saçta sorun başladığını görüyoruz” dedi.
Metabolizma ve İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Ayça Kaya, metabolizmayı hızlandıran 10 bilimsel öneriyi anlatıyor!
Metabolizmayı Hızlandıran 10 Bilimsel Öneri
1- Düzenli uyuyun. Gece en geç 24.00’de uyuyun, sabah en geç 07.00’de uyanın. Çünkü vücut kendini uykuda onarır.
2- Düzenli olarak aerobik egzersiz yapmayı alışkanlık haline getirin. Haftada en az 3 gün 45 dakikalık bir tempolu yürüyüş yapın.
3- Ağırlık çalışmayı ihmal etmeyin. Metabolizma hızının en belirleyici faktörü kas dokusu olduğu için kaslarınızı da düzenli çalıştırın.
4- Kola, gazoz gibi asitli ürünler yerine su için. Su insan vücudunun en önemli bileşenidir. İyi bir metabolizma, iyi bir dolaşımdan bu da iyi bir boşaltımdan geçer. O nedenle günde 2-2,5 litre su içmeye özen gösterin.
5- Acıktığınızda mutlaka vücudunuza cevap verin. Açlığı ertelemek metabolizma hızını yavaşlatır. Küçük bir meyve bile yeseniz yeterli olur.
6- Metabolizmayı en çok çalıştıran yiyecekler proteinlerdir. Beslenmenizde dengeli bir şekilde protein tüketin. Ancak hiç karbonhidrat almadan sırf protein yenilerek yapılan diyetler son derece yanlış. Bu tür diyetlerle hızlı kilo verilse bile, damar hastalığına yakalanma riskini artırdığı biliniyor.
7- Az az sık sık yemek metabolizmayı canlı tutuyor.
8- Yemeklerinizin yanına eklediğiniz iki-üç kaşık yoğurt yüksek kalsiyum içeriği nedeni ile metabolizma üzerine olumlu etkileri var.
9- Lif oranı yüksek olan yiyecekler, özellikle taze sebze ve meyveler, kurubaklagiller ve tam tahıllı ürünleri de düzenli tüketmek şart.
10- Yeşil çay için. Kahve ve çay içerdiği kafein içeriği nedeni ile metabolizmayı çalıştırır. Ancak çok fazla tüketilirse çarpıntı ve uykusuzluğa neden olabilir. Yeşil çayın antioksidan kapasitesi çay ve kahveye göre daha fazladır. Günde 1-2 fincan yeşil çay tüketmek hem metabolizmayı hızlandırır hem de yaşlanmaya gidiş sürecini yavaşlatır.
Doğru yağlardan korkmayın… Kilo kontrolünde yağlar doygunluk sağlar ! En çok enerji veren besin öğesidir. Eşit miktardaki protein ve karbonhidratların iki katından çok enerji içerirler. Böylece vücut için en ekonomik enerji kaynağıdır. Yağların bileşeni yağ asitleridir. Bazı yağ asitleri vardır ki ( omega 6-omega 3 gibi) vücut tarafından sentez edilemeyip dışarıdan alınmaları gerekir. Çoklu doymamış yağ asitleri, elzem olmaları açısından büyük önem taşırlar.
Yağları üç gruba ayırdığımızda;
Doymuş yağlar: Oda sıcaklığında katı halde bulunan yağlardır. Hayvansal kaynaklıdırlar. Tereyağ ve bitkisel margarinler bu yağlara örnektir.Doymuş yağlar fazla alındığında kan yağlarının yükselmesine ve ilerleyen dönemde kalp damar hastalıklarına neden olabilirler.
Tekli Doymamış Yağlar (omega 9):Zeytin,fındık,ceviz,badem gibi besinler tekli doymamış yağlardan zengin besinlerdir. Tekli doymamış yağları uygun ölçülerde tüketirseniz kan kolesterolünün düşürülmesine ve damar sağlığının korunmasına etkili bir adım atmış olursunuz.
Çoklu doymamış yağlar ( omega3-omega 6): Bitkisel sıvı yağlardır. Ayçiçek yağı, mısır özü yağı, soya yağı ve balıkta bulunurlar.Uygun ölçülerde kullanılmalıdırlar.
Çoklu doymamış yağlar
NE YAPMALI?
* Hem omega-3,hemomega-6 hem de omega-9 yağ asitlerinin bir arada,dönüşümlü olarak ve uygun miktarlarda tüketilmesi sağlıklı bir beslenmenin temelini oluşturur.
* Doymuş yağlar tükettiğimiz hayvansal besinler ile alınmaktadır. Buna ek olarak doymuş yağ kullanmanıza gerek yoktur.
*Balık, ceviz ,keten tohumu gibi besinler omega 3 içerdikleri için beslenmenizde mutlaka ayrı bir yer edinmelidir. ( Bakınız omega 3)
*Kuruyemişlerin yağ örüntüleri tekli doymamış yağ asitlerinden zengin olduğu için ara öğünlerinize 2-3 adet ceviz veya 8-20 fındık veya badem eklemeniz yağ örüntünüzü zenginleştirecektir.
*Yemeklerinizde ve salatalarınızda ;zeytinyağı,kanola yağı, fındık yağı gibi yağları öncelikli tutarak ayçiçeği, mısırözü gibi yağları da tercih edebilirsiniz.
Yoğun iş temposu, uykusuzluk, hareketsizlik, düzensiz beslenme, tıkınırcasına yemek yemenin üzerine bir de depresyon ve ilaç kullanımı eklenince ortaya çıkan tablo açık… Yedikçe daha çok yiyen, duygusal açlığını kontrol edemeyen, mutfak fastfoodluğu dediğimiz mutfakta sürekli bir şeyler atıştıran şişman ve mutsuz insanlar…
Öncelikle şuna açıklık getirmek gerekir. Toplumda ‘ diyet ‘ denilince akla tatsız, tuzsuz menüler, belli süreler uygulanan ve yasakların olduğu kağıt parçaları akla gelir. Aslında diyet denilen kavram ; sizlerin hayatlarına küçük dokunuşlar yaparak beslenmenizde yaşam boyu süren bir davranış değişikliği oluşturmak… Elbet biz diyetisyenlerde tatlı ve çikolata tüketiyoruz. Ama porsiyon miktarına diikat ederek ve hergün değil…
Yoğunlukdan diyete uyamayanlar için…
Aç kalarak zayıflamak ,tek bir besin tüketerek kilo vermeye çalışmak , sadece protein yiyerek kilo vermek ,ekmeksiz yaşam veya sadece sebze yiyerek zayıflamaya çalışmak… Hepsi zayıflama denemelerinin bir parçası.. Evet bütün bunların hepsi sizi zayıflatır. İstediğiniz kilo hedeflerinize ulaşırsınız. Ama ilerleyen dönemlerde iştah kontrolsüzlüğü ve yaşamınızın tekrar eskiye dönmesi ile birlikte verdiğiniz kiloları katlayarak eski halinizden belki daha kötü bir tabloyla karşılaşırsınız. Aynı diyetleri tekrar uyguladığınızda bu sefer aynı kilolara ulaşamazsınız. Ve bu diyet demelerinin uzun süreçli dönemde sizin bedeninizde yarattığı hasarları da göz ardı etmemek gerek…
Bu konuda mutlaka beslenme konusunda bir eğitim almış beslenme uzmanlarından (diyetisyenlerden) yardım almalısınız. Bedeninize ve yaşam koşullarınıza en uygun beslenme programını birlikte konuşarak hazırlamanız sizin için doğru bir tercih olacaktır.
Evden çıkınca diyet olur mu? Ya da misafir varken ? Dışardayken ne yemeliyim? Hareket edemiyorum şişmanlar mıyım? vb. sorular aklınızı karıştıran ve beslenme düzeninizi bozan engellerden olsa gerek. Hepimizin seyahatleri, yemekleri ,toplantıları zaman zaman oluyor. O halde ev dışında beslenmenin her türünden bahsetmek gerekir. Dışarıda tabiki diyet olur. Dışarıda tabiki yemek yenir ve tabiki hepimizin misafirleri gelebilir ve üstüne üstlük yoğun iş temposundan dolayı hareketsiz bir yaşama sahip olabiliriz …Diyete ayak uyduramıyorum diyorsanız bırakın diyetiniz size ayak uydursun. Dışarıda gezerken, işyerinizde çalışırken, misafirliğe gittiğinizde, yolculuk sırasında kısacası gittiğiniz her yerde ‘BEN NE YİYECEĞİM?’ sorusuna birlikte yanıtlar bulalım…
Unutmayınız; beslenme alışkanlığı bir diyet listesinden ibaret değildir. Davranış değişikliği yaratarak yeme düzeninizdeki kalıcı değişiklikler sizin bir ömür boyu daha sağlıklı, düzenli ve mutlu bir hayat yaşamanızı sağlayacaktır.
Alkali diyet; genel anlamda et, süt, tuz, yağ, deniz ürünleri ve paketli yiyeceklerin tüketimini azaltarak , bunun yerine yapısı alkali olan meyve ve sebzelerin miktarını diyette artıran bir diyettir. Amacı , vücut ph ‘ını alkali yaparak zayıflamaya destek olmaktır.
Öncelikle şunu söylemek gerekir ki; siz ne yerseniz yiyin vücudunuzun bazik veya alkali olmasını yediklerinizle ayarlayamazsınız. Vücut tüm organlarıyla ve sistemiyle bir bütün haldedir. Kan ph’ını dengede tutmak için vücudun bir tamponlama sistemi vardır.Fazla asidik veya fazla alkalik olma durumunda organizma bu sistemini kullanır. Örneğin; böbreklerin fazla asidik veya alkalik olan üreyi kanda toplayarak dışarı atılacak idrara dönüştürmesi vb.
Alkali diyet mucizesi
Alkali diyet mucizesi
Yiyeceklerin içerisindeki asit veya alkali yapan mineraller birbirlerini dengelerler . Örneğin bir et yemeği yediğinizde (asidik yapı) yanında yediğiniz bol yeşillikli bir salata (alkali yapı) beslenmeniz için doğru bir seçimdir. Üzerinde durulması gereken ve unutulmaması gereken bir nokta; siz ister alkali isterse asidik beslenin , midenizde bütün besinler asidiktir ve ince barsaklarda pankreas salgılarıyla birlikte de bazik olurlar.
HER METABOLİK OLAY SONRASI ASİT OLUŞUR..
Her metobolik olay (yürüme, konuşma, düşünme, görme vb), beslenme yoluyla alınan besin değerlerinin kan yoluyla hücrelere taşınması ve besin değerlerinin, hücrede bir tür yanma yoluyla kimyasal reaksiyona girmesi sonucu çıkan enerjinin bıraktığı atık yine asittir. Yani siz istediğiniz kadar alkali diyet beslenirseniz beslenin vücudunuzun ürettiği enerji sonucunda ürettiği enerji atığı yine asidiktir.
Alkali diyetin temelinde meyve ve sebze ağırlıklı beslenip et ve süt ürünlerini ortadan kaldırmak amaçlanır.Unutmamak gerekir ki vücudumuzdaki tüm dokuların temeli proteindir. Eksik protein vitamin ve mineral kayıplarının yanı sıra , ilerleyen dönemde kas yıkımlarının sebebidir. Hızlı ağırlık kaybı yaşanır fakat hızlı kilo kaybı özellikle vücutta suyun da azalmasına sebep olur.
HELİKOBAKTER PİLORİ: KANSER SEBEBİ
Yanlış beslenmeye dayalı bir yaşam tarzı bir mide enfeksiyonu olan ve ilerleyen dönemde mide kanserine yol açabilen bir halk sağlığı sorunudur.
Helikobakter pilori , (midenin son bölümüne yerleşir ve burada çok sayıda koloniler yapar. Helikobakter pilori kendisini midenin zararlı asitlerinden korumak için ortamı alkali yapmak suretiyle sürekli olarak amonyak üretir.
Siz alkali bir su içtiğinizde, buna karşılık bazik ortamı asidik yapmak için asit salgısını daha da artırır. Bu da gastrit , reflü gibi hastalıkların temelini oluşturur. Kısacası midenin dengesini bozar ve yorarsınız.
ASİT-BAZ DENGESİNİN BOZULMASI BEYNE ZARAR VERİR…
Asit baz dengesinin vücutta bozulması özellikle sinir iletiminde aksamalara sebep olarak ilerleyen dönemlerde demans, alzehimer gibi hastalıkları tetikler…
VE DİĞER HASTALIKLAR…
Organizmanın yapısını değiştirmeye çalışmak, zorlamak, sıvı-elektrolit dengesinde bozukluğunun yanı sıra; hiperürisemi ve gut hastalıkları ilerleyen dönemde böbrek taşları ve kronik böbrek yetmezliğine kadar ilerleyen tablolarla bizi karşı karşıya bırakır. Doku proteinlerinin korunamaması bir diğer yandan myokard atrofisi ile sonuçlanan tablolar doğurur.
VİTAMİN VE MİNERAL KAYBINA DİKKAT!!
Bu diyetin uzun süre kullanımı vücutta demir, kalsiyum ve B12 gibi önemli minerallerin eksikliğine sebep olur. Özellikle midede B12’ nin emilimi gerçekleştiği için midedeki herhangi bir bozukluk ciddi B 12 kayıplarına yol açar. İstediğiniz kadar takviye dışardan mineral ve vitamin destekleri yapılsa bile besinlerden alınan vitamin ve minerallerin emilimleri bozulacağı için uzun süren bir alkali diyette vücudun yaşayacağı travma kaçınılmazdır. Vitamin ve mineral kayıpları bizim için birçok hastalığın göstergesidir.
PEKİ NE YAPMAK GEREKİR?
VÜCUDUNUZUN DOĞASINI BOZMAYIN!!…
Alkali diyet mucizesi yerine yeterli ve dengeli beslenmek kilo kaybının en püf noktasıdır. Unutmayalım ki alkali diyetin herhangi bir bilimsel dayanağı yoktur, bu tür popüler hale gelmiş magazinsel bilgilere inanmamanızı tavsiye ediyoruz…
Diyette D vitamini önemi! D vitamininiz eksikse kilo vermekte zorlanabilirsiniz! Zayıflamada unutulan bir ayrıntıdır…
Diyette D vitamini önemi!
D vitamini, besinlerde az miktarda bulunan, esas kaynağının güneş ışığı olduğu, vücutta adeta bir hormon gibi çalışan bir vitamindir. Besinlerdeki ana kaynakları; yağlı balıklar, yumurta ve et olmakla birlikte, esas olarak güneş ışınlarının varlığı ile derimizde sentezi yapılmaktadır.
Yağlı balıkların dışında hiçbir besin kaynağı, normalin üzerinde tüketilmiş olsa bile, D vitamini gereksinmesini karşılayamaz. Somon, sardalya ,ton balığı gibi yağlı balıklar en iyi kaynaklardır. Haftada 3-4 kez yağlı balık yemek yetişkin bireyin gereksinmesini ancak karşılayabilir. Süt, yumurta, karaciğer gibi besinlerin normal tüketimiyle D vitamini gereksinimi karşılanamaz. Güneş ışığı az alan ülkelerde, güneşten yararlanma oranı düşük olduğu için, burada yaşayan insanlar besinleri D vitamini ile zenginleştirerek eksikliği gidermeye çalışmaktadırlar.
Güneş ışığıyla aldığımız D vitamini öncüllerinin (D vitaminine henüz çevrilmemiş form) % 70’i deri tarafından kullanılmaktadır. Hücre yapısını yenileyen bu vitamin kollajen ve elastin üretiminde kullanılmakta olup cilde elastikiyet kazandırmaktadır. Aynı zamanda D vitamini, keratin sentezini artırarak saçların uzamasını da sağlamaktadır.
D vitamini vücutta neredeyse tüm hastalıklarla ilişkisi olan tek vitamindir. Bağışıklık sistemi fonksiyonlarının düzenlenmesi, kemik ve diş sağlığının korunması, hücrelerin sağlıklı olarak bölünebilmesi, vücutta insülin hormonu fonksiyonlarının düzenlenmesi vb. birçok yerde etkinliği olan D vitaminin son yıllarda obezitenin önlenmesinde etkili olacağına dair birçok çalışma mevcuttur.
Diyette D vitamini önemi!
KEMİK SAĞLIĞININ BAŞTACI!
D vitamini yetersizliği özellikle çocukluk çağı döneminde büyümenin en hızlı olduğu 0-2 yaşta oldukça önemlidir. Kemik dokusunun gelişiminde D vitamini ve kalsiyum minerali birlikte çalışırlar. Bu yaşlarda D vitamini eksikliği yaşayan çocukların kemik mineral yoğunluğu bozulur. Vücudun kalsiyum ihtiyacı barsaklarda besin öğelerinden karşılanması yerine,kemik dokusundaki kalsiyum deposundan sağlanır. Bu durumda da zayıflamış bir kemik doku ve sonucunda raşitizm hastalığı meydana gelmektedir.
Yaşlılarda D vitamini eksikliği osteoporoz açısından oldukça önemlidir. Yüksek doz D vitamini kullanımı bulantı, kusma, kabızlık, güçsüzlük ,karaciğer toksisitesi gibi etkiler yaratmaktadır.
GEBELİKTE EKSİKLİĞİ BEBEKTE KALICI HASARLARA YOL AÇABİLİR!
Hamilelerde D vitamini yetersizliği direkt anne karnındaki bebeklerin beyin ve kemik gelişimini olumsuz etkiler. Bebek, doğumsal katarakt hastalığı, enfeksiyon hastalıkları vb. sorunlarla karşı karşıya kalır.
OBEZ BİREYLERİN D VİTAMİNİ SEVİYELERİ DAHA DÜŞÜK!
İnsülin, kan şekeri olarak bilinen glikozun vücutta gerekli organlara taşınmasında yardımcı olan, fazlasını yağa dönüştüren ve bu dengeyi sürekli aktif tutan bir hormondur. Eğer dokuların insüline cevabı bozulursa yani insüline karşı bir direnç oluşursa, dokular tarafından kullanılamayan glikoz yağa çevrilir. Sonuç olarak, vücutta yağ dengesi bozularak yağlanma artar.
Yapılan çalışmalarda, obez bireylerin D vitamini seviyeleri diğer bireylere göre daha düşük vurgulanmıştır. D vitamini takviyesi yapılan obez bireylerin kilo verimlerinde artış olduğu gözlemlenmiştir.
Yapılan başka bir çalışmada, D vitamininin vücutta insülin salınımını düzenlemede yardımcı olduğu ve iştah kontrolünde rol oynadığı belirtilmiştir.
D vitaminin yetersiz alımında; hastaların insülin hormonuna cevapları azalmış, göbek bölgesi etrafındaki yağlanmaları artmış ve tip 2 Diyabet ( şeker hastalığı) risklerinde artış olduğu vurgulanmıştır.
Gestasyonel diyabette (hamilelik diyabeti) D vitaminin normal düzeylerde olması, diyabeti önleyebilir etki gösterebileceği yönündedir.
DEPRESYONDAN KORUR!
D vitaminin beyindeki serotonin üretimini arttırır. D vitamini ayrıca stres ve yorgunluk karşıtı etkisi bulunan magnezyumun emilimine de yardımcı olmaktadır. Yapılan çalışmalarda, D vitamini takviyesi yapılmış hastalarda depresyon ölçek puanlarında anlamlı düşüşler saptanmıştır.
KANSER SAVAŞÇISI!!
Yapılan son çalışmalar, D vitamininin kanser üzerindeki etkileri üzerinde. D vitamininin; bazı kanser türlerinin (meme, prostat, kolon rektum kanseri) gelişimini azalttığı gözlemlenmiştir.
D VİTAMİNİ EKSİKLİĞİ KRONİK HASTALIKLARA YATKINLIĞINIZI ARTIRIR!
Sonuç olarak ; D vitamini eksikliği kronik hastalıklar (obezite,diyabet vb) açısından risk faktörüdür. Yeterli D vitamini alımını günlük 20 dakikalık yürüyüşlerle sağlayabilirsiniz. Güneş ışığının deri ile temas etmesi gerekmektedir. Camdan geçen güneş ışığı ile D vitamini ihtiyacı karşılanmaz. Özellikle hamileler, çocuklar ve yaşlıların D vitamini ihtiyacını karşılamak için haftada 2-3 kez güneşten yararlanmaları önemlidir.
Güneş ışığından yararlanamayan bireyler, doktor kontrolünde Dvitamini takviyeleri (damla veya supleman) almalıdırlar. Birey kendisi bilinçsiz bir şekilde D vitamini takviyesi kullanmamalıdır. Dvitaminin fazlası karaciğerde toksik etki yaratır. Gerekli koşullarda ve belirtilen miktarlarda , bir doktor kontrolünde alınması gerektiği asla unutulmamalıdır.