Blog

  • Ldl Kolesterol Düşüklüğü

    Ldl Kolesterol Düşüklüğü

    Kolesterol, yaşam için gerekli olan mum kıvamında yağımsı bir maddedir. Kolesterol beyin, sinirler, kalp, bağırsaklar, kaslar, karaciğer başta olmak üzere tüm vücutta yaygın olarak bulunur. Vücut kolesterolü kullanarak hormon (kortizon, seks hormonu….), D vitamini ve yağları sindiren safra asitlerini üretir. Bu işlemler için kanda çok az miktarda kolesterol bulunması yeterlidir. Eğer kanda fazla miktarda kolesterol varsa bu kan damarlarında birikir ve kan damarlarının sertleşmesine, daralmasına (arteriyoskleroz) yol açar. Arteriyosklerozda damar duvarında biriken tek madde kolesterol değildir; akyuvarlar, kan pıhtısı, kalsiyum… gibi maddeler de birikir. Toplumda arteriyoskleroz için damar sertliği, damar kireçlenmesi gibi ifadeler de kullanılmaktadır. Damarlar tüm vücutta yaygın olarak bulunur ve kalp, beyin, böbrek… gibi organlara kan taşıyarak bu organların görev yapmasını sağlar. Kolesterol hangi organın damarında birikirse o organa ait hastalıklar ortaya çıkar. Örneğin; kalbi besleyen atardamarlarda (koroner arterler) kolesterol birikimi olursa göğüs ağrısı, kalp krizi gibi sorunlar oluşur. Böbrek damarlarında kolesterol birikimi yüksek tansiyon ve böbrek yetmezliğine yol açabilir.

    İyi kolesterol-Kötü kolesterol

    Kolesterol, yağımsı bir maddedir. Normal koşullarda, yağ suyun içinde çözünmez. Kolesterol de su özelliklerini taşıyan kanda normal koşullarda çözünmez. Kolesterol, kanda çözünmesi ve taşınması için karaciğerde bir protein ile birleştirilir (paket edilir). Bu kolesterol ile protein birleşimine lipoprotein adı verilir. Değişik tipte lipoproteinler vardır: 1.LDL (low density lipoprotein, düşük yoğunluklu lipoprotein): Kötü huylu kolesteroldür. 2.HDL (high density lipoprotein, yüksek yoğunluklu lipoprotein): İyi huylu kolesteroldür. HDL ve LDL kolesterolden başka lipoproteinler de vardır.

    Yağ metabolizması bozukluğu olan hastaların yaptırdığı diğer bir kan incelemesi de trigliserid ölçümüdür. Trigliserid de kolesterol gibi kanda çözünen bir yağdır. Kan trigliserid düzeyi ile arteriyoskleroz arasındaki ilişki kolesterol kadar belirgin değildir.

    Yüksek kolesterol nedir?

    Kanda kolesterol ve LDL-kolesterolün yüksek olması hasta için risk taşır. HDL-kolesterolün düşük olması da bir risktir.
    • 20 yaşın üzerinde Kan kolesterol düzeyi
    • 200 mg/dl’nin altı istenilen düzeydir.
    • 200-239 mg/dl arası sınırda yüksek’tir.
    • 240 mg/dl’nin üstü ise yüksektir.
    • Kan LDL-kolesterol düzeyi
    • 130 mg/dl’nin altı istenilen düzeydir.
    • 130-159 mg/dl arası sınırda yüksek’tir. Kan HDL-kolesterol düzeyi
    • 35 mg/dl’nin altı düşüktür.
    • Kanda Kolesterol >200 mg/dl
    • veya LDL-kolesterol>130 mg/dl
    • veya HDL-kolesterol RİSK FAZLADIR
    • HDL-kolesterol yükseldikçe risk azalır. Ortalama HDL-kolesterol düzeyi kadında 55 mg/dl ve erkekte 45 mg/dl’dir yani kadınlar bu yönden daha şanslıdır.

    Kan trigliserid ölçümüne göre sınıflandırma

    • < 200 mg/dl —-> Normal
    • 200-400 mg/dl —-> Sınırda yüksek
    • 400-1000 mg/dl —-> Yüksek
    • > 1000 mg/dl —-> Çok yüksek

    Kanda kolesterolün yüksek olması bir yağ metabolizması bozukluğudur. Yağ metabolizması bozukluğundan şüphe edilen bir hastada yapılması gereken kan alınarak öncelikle kolesterol, LDL-kolesterol, HDL kolesterol ve trigliserid düzeyi ölçülmesidir. Tedaviye karar vermeden önce bu değerler en az 2 kere ölçülmelidir. Tedavi düzenlenirken öncelikle LDL-kolesterol düzeyleri temel alınmalıdır.

    Kolesterol niye yükselir?

    Kanda kolesterol düzeyini etkileyen çok sayıda faktör vardır. Bu faktörlerin bazıları önlenebilir niteliktedir. Bunlardan bazıları:
    1.Kalıtımsal Faktörler
    2.Gıdalar
    3.Şişmanlık
    4.Stres

    gibi faktörler kolesterolü ve kötü huylu kolesterolü yükseltir. Düzenli egzersiz iyi huylu kolesterolü yükseltir ve kötü huylu kolesterolü azaltır. 60-65 yaşa kadar yaşla birlikte kolesterol düzeyi artar. Kadınlarda menopozdan sonra kolesterol düzeyi artar.

    Kolesterol yükselmesine yol açan hastalıklar

    Bazı hastalıklarda kolesterol düzeyi yükselir. Bu hastalıkları ikiye ayırarak incelemek mümkündür:
    1.Kalıtsal yağ metabolizması hastalıkları
    A.Hipotiroidi: Tiroid bezinin yetersiz çalışması.
    B.Karaciğer hastalıkları
    C.Nefrit: Böbreğin mikrobik olmayan iltihabi hastalıkları
    D.Şeker hastalığı
    E.Şişmanlık
    F.Bazı ilaçlar
    2.Diğer hastalıklar

    Kolesterol neden önemlidir?

    Kalp ve damar hastalıkları Türkiye’de ve diğer ülkelerde ölüm ve kalıcı sakatlıklara yol açan yaygın sorunlardır. Türkiye’de 6 milyon kişide kan kolesterol düzeyi sınırda yüksek (200-239 mg/dl) ve 2 milyon kişide yüksektir (240 mg/dl). Gelişmiş ülkelerde ölüm nedenleri arasında kalp ve damar hastalıkları ilk sıradadır ve yüksek kolesterol, yüksek tansiyon, şişmanlık gibi sorunların düzeltilmesi ile bu ölümler önlenebilir veya geciktirilebilir. Bu nedenle Dünya Sağlık Örgütü kalp ve damar hastalıklarını 1 numaralı insanlık düşmanı ilan etmiştir. Kalp ve damar hastalıklarını kolaylaştıran faktörlere kardiyovasküler risk faktörleri adı verilir. Kanda kolesterol ve LDL-kolesterolün yüksek olması hasta için risktir ve kolesterol yüksekliği bir kardiyovasküler risk faktörüdür. HDL-kolesterolün düşük olması da bir risktir. Bu riske sahip hastalarda kalp krizi, felç, damar tıkanması, böbrek yetmezliği gibi hastalıkların ortaya çıkma olasılığı daha fazladır.

    Kardiyovasküler Risk Faktörleri

    Kolesterolü yüksek hastalarda, kardiyovasküler risk faktörlerinin değerlendirilmesi ve mümkünse değiştirilmesi, tedavinin temel noktalarından birisidir. Kolesterolü yüksek hastalarda, kolesterol yüksekliği dışındaki kardiyovasküler risk faktörlerine de sık rastlanır ve bu kardiyovasküler risk faktörlerinin düzeltilmesi ile kardiyovasküler kalıcı hasar ve ölüm riski kesin olarak azaltılır.

    Aşağıda kardiyovasküler risk faktörleri özetlenmiştir:
    • Hipertansiyon
    • Lipid (yağ) metabolizması bozukluğu, Kolesterol yüksekliği
    • Sigara Diyabetes mellitus (şeker hastalığı)
    • Şişmanlık
    • Fiziksel aktivite azlığı ve sedanter yaşam
    • Yüksek hematokrit (kanda çok fazla hücre bulunması)
    • Artmış trombojenik faktörler (kanı pıhtılaştıran faktörler )
    • İleri yaş
    • Erkek cinsiyet
    • Aile öyküsü
    • Tip A kişilik yapısı (mükemmeliyetçi, obsesif hırslı ve gergin kişilik)
    • Östrojen eksikliği
    • Alkol yoksunluğu (alkol bağımlılığı)
    • Fibrinojen yüksekliği
    • Ürik asit yüksekliği
    • Lipoprotein (a)
    • Belirgin beyin, kalp, böbrek veya damar hastalığı

    Hipertansiyon, her yaş, cins, ırk için önemli bir kardiyovasküler risk faktörüdür ve hem büyük hem küçük tansiyonun yükseldikçe kardiyovasküler risk artmaktadır. Hipertansiyontedavisi ile kardiyovasküler risk azalmaktadır.

    Lipid (yağ) metabolizması bozuklukları, majör ve düzeltilebilir kardiyovasküler risk faktörlerinden birisidir. Yapılan tüm büyük çalışmalarda serum kolesterol düzeyi ile kardiyovasküler risk arasındaki ilişki gösterilmiştir. HDL-kolesterolün düşüklüğü de bir kardiyovasküler risk faktörüdür. Diyetin kolesterol içeriği ile kardiyovasküler risk arasında da doğrudan ilişki vardır.

    Şişmanlık ile koroner arter hastalığı arasındaki ilişki birçok çalışmada gösterilmiştir. Ancak şişman hastalarda, hipertansiyon, fiziksel aktivite azlığı, diyabetes mellitus (şeker hastalığı) ve lipid metabolizması gibi diğer kardiyovasküler risk faktörlerine da daha sık rastlanır ve bu kardiyovasküler risk faktörler, şişmanlığın bağımsız etkisini maskeleyebilir.

    Yetersiz egzersiz kardiyovasküler riski arttırır. Öte yandan sedanter yaşam, kan şekeri, kolesterol ve kan basıncı kontrolunu zorlaştırır. Düzenli egzersiz yapanlarda, koroner arter hastalığı riski de azalır.

    Diyabetes mellitus (şeker hastalığı) iyi bilinen bir kardiyovasküler risk faktörüdür. Ayrıca diyabetik hastalarda lipid (yağ) metabolizmasi bozuklukları, hipertansiyon, şişmanlık gibi diğer kardiyovasküler risk faktörleri de sıktır.

    Sigara, koroner arter hastalığı sıklığını arttırdığı gibi diğer kardiyovasküler risk faktörlerinin etkisini de arttırır. Sigara içimi, Türkiye’deki en önemli sağlık problemlerinden birisidir ve ne yazık ki kullanımı giderek yaygınlaşmaktadır. Sigaranın bırakılması ile koroner arter hastalığı riski azalır ve bu azalma 12 ay sonra en belirgin hale gelir.

    Tip A kişiliğine sahip kişiler, mükemmeliyetçi, obsesif, hırslı ve gergin bir özellik sergilerler.

    Yüksek kolesterolün vücuda verdiği zararlar

    Kanda aşırı miktarda bulunan kolesterol yavaş yavaş (yıllar içinde) damar duvarında birikir. Bu birikim sonucu o damarda daralma, tıkanma ortaya çıkar. Bu durum bir su borusunda pisliklerin birikmesine benzetilebilir. Kolesterol hangi damarda birikmişse o damarla ilişkili sorunlar ve hastalıklar ortaya çıkar. Kolesterol yüksekliğinde belirti ve bulgular çoğu zaman ani Kolesterol yükselmesine bağlı değildir, uzun süreli kolesterol yüksekliğinin damar duvarında Kolesterol birikmesine yol açmasının sonucudur. Yani kolesterolünüz şu andaki değerinin 2-3 katına yükselse ve 3-4 saat yüksek kalsa size bir zararı olmaz. Asıl sorun sizde daha önce uzun süreli kolesterol yüksekliği olmasıdır.Kalbi besleyen damarlarda (koroner arter) Kolesterol birikimi bu damarlarda tıkanma ve daralmanın sonucu göğüs ağrısı, kalp krizi ve kalp yetmezliği gibi sorunlara neden olur. Bunların sonucu hasta koroner by pass ameliyatı (cerrahi olarak darlığın ortadan kaldırılması) veya anjiyoplasti (balonla daralmış koroner arterin genişletilmesi) işlemine ihtiyaç duyabilir. Beyini besleyen boyun damarlarında Kolesterol birikimi olması felçlere, konuşma bozukluklarına, dengesiz yürümeye, bilinç kaybına yol açar. Böbrek damarlarında kolesterol birikimi yüksek tansiyon ve böbrek yetmezliğine yol açabilir. Ana atardamarda (aort) Kolesterol birikimi de tehlikelidir. Buradan kopan Kolesterol birikintileri daha küçük damarları tıkayarak çok değişik sorunlara yol açabilirler: Bağırsağı besleyen damarları tıkayarak bağırsak ölümüne, göz damarlarını tıkayarak körlüğe, bacak damarlarını tıkayarak gangrene yol açabilirler.

    Kolesterol yüksekliğine bağlı sorunlar ortaya çıktığı zaman hasta geç kalmış olabilir; bu nedenle kolesterol yüksekliğini önlemek, yükselmişse düşürmek çok önemlidir.

    Kolesterol – Yüksek Tansiyon İlişkisi

    Kolesterol ve yüksek tansiyon arasında doğrudan bir ilişki yoktur. Yani kolesterol yüksekliği yüksek tansiyona, yüksek tansiyon kolesterol yüksekliğine yol açmaz. Ancak ikisinin hedefi ve zarar verdiği organ aynıdır: Kan damarları. Yüksek tansiyon kan damarındaki basıncı yükselterek aşınma, yırtılmalara neden olur. Bu durum su borusu içindeki basıncın artmasına bağlı sorunlara benzetilebilir. Yüksek Kolesterol de damar duvarında Kolesterol birikimine yol açarak damarlarda daralma, tıkanmalara yol açar. Yüksek tansiyon ve Kolesterol yüksekliği kan damarına diğerinin verdiği zararın şiddetini arttırır ve ortaya çıkmasını çabuklaştırır. Bu nedenle hem Kolesterol yüksekliği hem de yüksek tansiyon tedavi edilmelidir.

    Ldl
    Ldl Kolesterol
  • Ev işleri boşanma nedeni

    Ev işleri boşanma nedeni

    Norveç’te yapılan bir araştırmaya göre, ev işlerini paylaşmak çiftlerin boşanma ihtimalini arttırıyor. İşte detayları…

    Artık eşinizden ev işlerini sizinle paylaşması konusunda yardım istemeden önce durup bir kez daha düşünmeniz gerekebilir. Zira, Norveç’te gerçekleştirilen bir araştırmaya göre ev işlerini karı-kocanın birlikte üstlendikleri evliliklerin boşanma ile sonuçlanma ihtimali, ev işlerini sadece/çoğunlukla kadının üstlendiği evliliklere göre tam %50 daha fazla!

    Şaşırtıcı sonuçları olan bu ilginç araştırmayı yürüten uzmanlara göre bu oran, günümüzdeki evlilik müessesesine bakış açısının değişmesi, evliliğin eski zamanlara göre daha az kutsal sayılmasından kaynaklanıyor olabilir…

    Ev işlerinin eşler arasında paylaşıldığı modern evliliklerde kadınlar çoğunlukla bir işe,kariyere sahip ve ekonomik özgürlükleri kendi başlarına yaşayabilmeye de müsait. Maddi açıdan eşine bağımlı olmadıklarından, boşanmaları halinde yola tek başlarına da rahatlıkla devam edebilirler.

    İşleri bölüşmeyen, sorumlulukların net çizgilerle belirli olduğu ve birinin diğerine göre daha baskın hareket ettiği evliliklerde ise boşanma oranları daha düşük. Yani, kadın maddi açıdan eşine bağlı ve boşanma fikrini aklına en son getirmekte…

    Erkek de ev işlerine yardımcı olmadığında evlilikleri açısından çok da değişen bir şey olmayacağını düşündüğünden ve kendi başına yaşıyor olduğunda kadının bu toparlayıcı özelliğinden faydalanamayacağına kanaat getirdiğinden boşanmayı pek düşünmüyor… Ayrıca, benzer bir düşünce yapısı da çalışan kadın ve evde oturan erkek arasındaki evlilik ilişkilerinde de daha fazla gelişmeye başladı desek, bu araştırmanın verileri ışığında pek de yanılmış sayılmayız…

  • İştah Kapatan Zayıflama Çayı Tarifi

    İştah Kapatan Zayıflama Çayı Tarifi

    İştah Kapatan Zayıflama Çayı Tarifi

    Bu çay da farklı bir zayıflama çayı. Çayın esas amacı aç karnına içilip iştah kapatması ve daha az yemek yemeyi sağlaması. Bu çay sayesinde daha az yediğimiz için irade sorunu olmadan daha kolay zayıflayabiliriz. İradesine hakim olamayan ve çok yiyenler de bu çayı içip kendilerini frenleyebilirler. Tam tarifi uygulamalısınız.

    Yapılışı:

    4-5 adet gülhatmi – afrika çiçeği
    3 adet ardıç tohumu
    1 kahve kaşığı Mate yaprağı – 3-4 adet
    3 yemek kaşığı ebegümeci
    2 yemek kaşığı kuşburnu
    1 adet zencefil
    1 adet kabuk tarçın
    1 yemek kaşığı melisa
    2 yemek kaşığı sinameki
    2 yemek kaşığı civanperçemi
    2 çay kaşığı tere tohumu
    3 yemek kaşığı ıhlamur
    3 yemek kaşığı elma kurusu

    Hazırlanışı : 

    Malzemelerin hepsini karıştırıp blendırdan geçirin. Elde etiğiniz tozdan her sabah 2 yemek kaşığı kadarını 2 su bardağı kaynar suyun içine atıp karıştırın. 5 dakika demlenmesini bekleyip aç karnına için.

  • Poy Baharatı

    Poy Baharatı

    Yöresel İsimleri: Buy otu- çemen otu -boy otu – boya otu- poy otu- pıtlan
    Çemenotu Baklagillerin bir altgurubu olan trigenellagillerden olup bu gurubu 60 bitki dahildir, fakat sadece Çemenotu: Trigonella foenum-graecum şifa maksadı ile kullanılır ve bunun haricinde başka tür kullanılmaz.

    KÖKENİ VE YAYILIŞI: Vatanı doğu Akdeniz ülkeleri olup zamanla Fas’tan Çin’e kadar yayılmış ve en son olarak Amerika’da yetiştirilmeye başlanmıştır. Eski Mısır yazıtlarından (Papürüsler) anlaşıldığına göre çemen tohumu baharat olarak MÖ:2000 yıllarından beri iştah açıcı, kuvvet ve zindelik veriçi olarak kulanılmıştır. Arapça helbah veya helbak olarak anılan bitki Türkçe’ye hulebe olarak geçmiştir. Türkçe boyotu diye anılması ise meyvelerinin uzun boylu olması nedeni ile bu isimle anılır.

    Poy Çemeni çok eskiden beri bilinen bir kültür bitkisidir. MÖ. 2500 yılından beri yetiştirilmektedir. Çin den Akdeniz’e geniş bir alana yayılmıştır. Trigonella cinsi çoğu Akdeniz ve Doğu’da olmak üzere elli kadar tür içermektedir. Ancak trigonella foenun graecun L. türünün kültürü yapılmaktadır.

    Ülkemizde de Trakya, Marmara, Orta, Güney ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yetiştirilmektedir. Ankara, Konya, Tokat, Afyon, Kahramanmaraş gibi illerde tarımı yapılmaktadır. Orta ve Güneydoğu Anadolu’da, tohumları için yetiştirilir. Çemen bitkisinin tohumları iç piyasada çeşitli amaçlar için kullanıldığı gibi aynı zamanda ihracatı da yapılmaktadır. Bugüne kadar ülkemizde bu kültür bitkisinde bir çeşit ıslah edilememiş, üreticiler tohumluklarını kendi ürünlerinden karşılamışlardır. Bitkinin yetiştiriciliğinde yazlık ekim yapılmakta ve bu da verim azalmasına sebep olmaktadır.

    Tohumlarında müsilaj, uçucu yağ ve sâbit yağ, alkaloit, kolin, rutin gibi maddeler vardır.

    Tohumlar: % 50 müsilaj, yağ, fosforlu bileşikler ve steroidal saponinler taşır. Bunlardan diosgenin yağlı embriyoda bulunur. Kuru tohumlar % 0.8-2.2 oranında diosgenin ihtiva eder. Diosgenin miktarı Dioscorea ’ lardan düşük olduğundan Çemen Tohumu daha çok sabit yağ elde etmekte ve hayvan yemi olarak kullanılır.

    POY: Tohum alındıktan sonra geriye kalan meyve parçalarının toz edilmesi ile elde edilen bir üründür. Halen bilhassa İnegöl ve Karacabey köylerinde elde edilmektedir.

    Açık sarı renkli, hafif kokulu ve lifli bir tozdur. İstanbul ve Bursa bölgelerinde baharat olarak kullanılır. Kullanışı Bulgar Göçmenleri tarafında başlatılmış ve zamanla yaygınlaştırılmıştır.

  • İşte yanlış sütyen kullandığınızı gösteren 10 işaret

    İşte yanlış sütyen kullandığınızı gösteren 10 işaret

    Dünyanın en güzel ve pahalı kıyafetlerini giyiyor da olsanız yanlış seçilmiş bir sütyen tüm çabanızı boşa çıkarabilir!

    Hiç şüphesiz kadın gardırobunun en önemli parçalarından biridir sütyen. çünkü özenle seçtiğiniz kıyafetlerinizi öne çıkaran aslında sütyeninizdir. İçinde rahat edemediğiniz bir iç çamaşırı hem duruşunuza, hem de görünümünüze zarar verecektir. İsterseniz öncelikle doğru sütyen kullanıp kullanmadığınıza karar vermenize yardımcı olacak belirtilere, daha sonra da ölçünüze göre doğru sütyen seçmenin yollarına birlikte bir göz atalım

    İşte yanlış sütyen kullandığınızı gösteren 10 işaret!

    -Göğüsleriniz sütyeninizin üzerinden taşma yapıyorsa,

    -Sütyenin orta kısmı göğüs kafasinize oturmuyorsa,

    -Sütyenin arka kısmı yukarı çekiyorsa,

    -Günün sonunda sütyen askılarınız omuzlarınızda kızarıklıklar oluşmasına neden oluyorsa,

    -Göğüsleriniz sütyeniniz üzerinizdeyken sarkık duruyor ya da düzgün görünmüyorsa,

    -Omuzlarınızı öne çekiliyormuş gibi hissediyorsanız,

    -Sütyeninizin kumaşı kırış kırış duruyor ya da pot yapıyorsa,

    -Göğüsleriniz yanlardan taşma yapıyorsa,

    -Sütyeninizin belinleri göğsünüze batıyorsa,

    -Sütyeninizin askıları omuzlarınızdan düşüyorsa, bedeninize uygun sütyen kullanmıyorsunuz demektir.

    Sütyen ölçüsünü neye göre seçmeli?

    -Yurtdışı sütyen ölçülerine göre beden belirleme

    -Elinize bir mezura alın ve dik bir şekilde, göğüslerinizi şişirmeden, bedeninizi rahat bırakacak şekilde durun.

    -Göğsünüzün tam altından bedeninizi ölçün. çıkan sayıya beş ekleyin. örneğin göğüs altı ölçünüz 30,5 çıktıysa buna beş ekleyin. Beden ölçünüzü buldunuz; 36

    -Sıra göğüs ölçünüzde. Göğüslerinizi toparlayan bir sütyen giyin ve göğsünüzün en geniş yerini, göğüs uçlarınızın üzerinden geçecek şekilde yine mezuranızı gerdirmeden ölçün. Sonucun 38 olduğunu varsayalım.

    -Kup ölçünüzü bulmak için göğüs çevre ölçünüzden, beden ölçünüzü çıkarın, yani 38’den, 36’yı çıkarın. Sonuç iki. Sizin sütyen ölçünüz 36B.

    Aşağıdaki sayılara göre göğüs ölçünüzün hangi kupa tekabül ettiğini öğrenebilirsiniz.

    0=AA

    1=A

    2=B

    3=C

    4=D

    5=DD

    6=DDD

    Ülkemizde kullanılan sütyen ölçünüzü belirlemek için…

    Bu şekilde göğüs ölçünüzü bulmak çok daha basit. Mezuranızla göğüs altı çevrenizi ölçün. Aşağıdaki aralıklara göre göğüs ölçünüzü belirleyin.

    70 cm. ve altı =70

    71 – 75 cm. arası= 75

    76 – 80 cm. arası= 80

    81 – 85 cm. arası= 85

    86 – 90 cm arası= 90

    91 – 95 cm. arası= 95

    96 – 100 cm. arası= 100

    Sütyen modeli seçimi

    Sütyen modelinizi seçerken asıl önemli olan ne giymek istediğiniz değil, göğüslerinizin neye ihtiyacı olduğu! örneğin, iri göğüslere sahipseniz, minimizer özelliği olan bir modeli, küçük göğüsleriniz varsa, destekli sütyenleri tercih etmelisiniz.

    Denemeden almayın

    Sütyen bedeninizi belirlediniz, istediğiniz modeli buldunuz, sıra denemeye geldi. Kabine girin ve sütyeninizi giyin ve kopçalarını en öne takın. Bu kopçaların üç kademe olmasının sebebi, zaman içinde sütyen bollaşırsa daraltabilmenizdir. Kısacası eğer bedeninizi doğru belirlediyseniz, denediğiniz sütyenin kopçası ilk kademede üzerinize oturacaktır. Aynı şekilde askıların da ayarını yapın. Unutmayın ki, sütyenin üzerinize oturması ve omuzlarınıza baskı yapmaması askılarla değil, bant kısmıyla alakalıdır. Dolayısı ile seçtiğiniz sütyen doğruysa, böyle bir sorunla karşılaşmayacaksınız demektir. Askıları omuzlarınıza baskı yapmayacak şekilde ayarlayın.

    Umutsuzluğa kapılmayın

    “Bedenimi doğru seçtim ama yine de doğru sütyeni bulamıyorum” diyorsanız, bunun gayet normal bir durum olduğunu unutmayın. çünkü göğüs şekilleri farklılık gösterir. Dolayısı ile eğer bedeninizden eminseniz, farklı modelleri deneyerek size uygun olan sütyeni bulmanız biraz zaman alabilir. Dediğimiz gibi; sütyen seçimi deyip geçmeyin.

    Sorularının cevapları için tıklayın

    Otomatik sütyen ölüçüsü hesaplamak için tıklayınız.

    Womenist

  • Bu meyve yağ yakıyor

    Bu meyve yağ yakıyor

    Bu sihirli meyvenin faydaları saymakla bitmiyor.

    Geçmişi iki bin yıl önceye dayanan ve Tibet’te mutluluk meyvesi olarak bilinen goji berry, ülkemizde kurt üzümü adıyla tanınıyor. Glisemik indeksi 29 olan kurt üzümünün içinde krom, kalsiyum ve magnezyum bulunuyor.

    İştahı baskılayan meyve, kandaki glikoz seviyesini dengeliyor ve yağ yakımını hızlandırıyor. Bu egzotik meyve ayrıca testosteron seviyesini yükseltiyor, cinsel fonksiyonları düzenliyor ve doğurganlığı arttırıyor. Hafızayı güçlendiren kurt üzümü, halsizlik ve yorgunluğu gidermesinin yanı sıra uyku düzeninin ayarlanmasına da yardımcı oluyor.

  • Emzirmenin Yararları Nelerdir ?

    Emzirmenin Yararları Nelerdir ?

    Emzirme tek başına bebeğin değil, annenin de yararına. Çeşitli hastalıkların riskini düşürmekten doğum sonrası iyileşme sürecini hızlandırmaya kadar anneye sağladığı birçok yarar var.

    Anne sütü bebek için en önemli yaşam kaynağıdır. Bebek, anne sütü sayesinde beslenir ve bağışıklık sistemini kuvvetlendirir. Ancak bebeğin desteğe en fazla ihtiyacı olduğu bu aylar, anne için de çok önemlidir. Çünkü bu dönemde onun da vücudunda pek çok değişiklik yaşanır. Büyüyen göğüsleri, artan kiloları ya da değişen psikolojisi anneye zaman zaman zor anlar yaşatır.  Fakat bu dönemi en rahat atlatmanın yolu da yine emzirmekten geçer.
    1- Emzirmek, annenin psikolojik olarak rahatlamasını sağlar

    Yeni doğan bebeklerin sağlıklı gelişmeleri için ilk 6 ay sadece anne sütü önerilir. Emzirmenin doğumdan hemen sonra başlaması ve sık emzirmek süt yapımını kolaylaştırır. Annenin bebeği emzirmesi ile anne bebek arasındaki ilişki güçlenir.  Ayrıca annenin bebeği benimsemesi, bebeğin sağlıklı bir kişilik kazanması kolaylaşır.

    2- Emzirmek, meme, yumurtalık kanseri ve osteoporoz riskini düşürür

    Emzirmek, kadının meme kanserine yakalanma riskini büyük ölçüde düşürür. Emzirme sürecindeki düşük östrojen seviyesi ve meme hücrelerinde süt üretimi sırasında meydana gelen bir takım moleküler değişiklikler, bu hücreleri kanser gelişimine karşı daha dirençli hale getirir. Ayrıca emzirmek, yumurtalık kanseri oluşumunu da büyük ölçüde engeller. Yapılan araştırmalar 30 yaşından önce önce doğum yapan ve bir yıl ya da daha fazla süreyle bebeğini emziren kadınların yumurtalık kanserine yakalanma riskinde belirgin bir azalma olduğunu ortaya koymuştur. Kanser oluşumunu önlemesinin yanı sıra emziren annelerde osteoporoz (kemik erimesi) görülme sıklığı çok daha azdır.

    3- Emzirmek, doğum sonrasındaki iyileşme sürecini hızlandırır

    Emzirmenin en belirgin faydalarından bir diğeri de rahim kasılmalarını düzenlemesidir. Emzirmeyle birlikte vücut oksitosin hormonu salgılar. Oksitosin salgısı kan dolaşımı ile birlikte rahme ulaşarak kasılmaya neden olur. Bu sayede de doğum yapan annenin kanaması azalır. Kasılma sırasında adet sancısına benzer ağrılar hissedilir. Emziren annelerde kanama daha az olduğundan uzun dönemde kansızlığa bağlı halsizlik, çarpıntı ve çabuk yorulma gibi yakınmalar daha az görülür.

    4- Anne,  emzirerek gebelikte aldığı kiloları yakar

    Emziren annelerin salgıladığı sütteki enerjinin büyük bir kısmı yediklerinden karşılanır. Sağlıklı bir anne, günde ortalama 700-800 ml süt salgılar. Bunun için günlük kalori ihtiyacına ek olarak ortalama 750 kalori almaları gerekir. Bu miktarın 500 kalorisi annenin yediklerinden karşılanırken, 250 kalorisi gebelikte depolanan yağlardan karşılanır. Bu da emziren annelerin gebelik sırasında aldıkları fazla kiloların kaybına yol açar.

    5- Düzenli emziren bir kadın hamilelikten 10 hafta korunur

    Doğumdan sonra ilk cinsel ilişki annenin fiziksel ve psikolojik durumuna bağlıdır. Genellikle doğumdan 6 hafta sonra cinsel ilişkide bulunulabilir. Cinsel ilişki ile birlikte çiftlerde hamile kalma korkusu da başlar. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde emzirmenin gebelikten korunmada önemi büyüktür. Ancak bu etki, annenin beslenme durumuna, emzirme sıklığına ve bebeğe ek besin verilmesi gibi etkenlere bağlıdır. Doğumdan 6 aydan sonra veya annenin adet görmesi gibi durumlarda gebelik şansı artar. Tam korunma sürekli emziren kadınlarda 10 hafta için geçerlidir. Hiç emzirmeyen veya aralıklı emziren kadınlar ise doğum sonrası 3. haftada korunma yöntemlerini uygulamaya başlamalıdırlar.

  • Gerçek Pastane Poğaçası

    Gerçek Pastane Poğaçası

    Gerçek Pastane Poğaçası (Resimli Tarif)

    Malzemeler:

    – 2,5 bardak beyaz un

    -1 yumurta

    -Yarım tatlı kaşığı tuz

    -1 çorba kaşığı şeker

    -15 gm (1/3 küp) yaşmaya veya 1 dolu tatlı kaşığı instant kuru maya

    -Çeyrek (¼) tatlı kaşığı mahlep (kullanılmasa da olur)

    -150 gram margarin, yumuşak

    -Çeyrek (¼) bardak soğuk su

    İçi için:

    -½ bardak beyaz, tulum veya kaşar peynir (125 gram), rendelenmiş

    Üzeri için:

    -1 yumurta sarısı

    -1 fiske şeker

    -12 adet

    Elde Yapılışı: 

    1. Eğer elle yapıyorsanız unu, tuzu, şekeri, mahlebi geniş bir kaba alıp yaş mayayı (nohut büyüklüğünde parçalara kırıp) veya kuru mayayı ilave edin. Suyu, yağı ve yumurtayı ilave ettikten sonra 7-8 dakika kadar yoğurun. Hamurunuz önce ele yapışan bir kıvamda olabilir ancak yoğurma işleminin sonuna doğru, kulak memesi yumuşaklığından çok az daha sert ve kolay şekil verilecek kıvamda olacaktır.

    2. Eğer mikser ile yapıyorsanız, mikserinize hamur yoğurma aparatını taktıktan sonra unu, tuzu, şekeri, mahlebi mikser kabına alın. Suyu, yağı ve yumurtayı ilave edin ve 4-5 dakika kadar yoğurun. Bu süre sonunda hamurunuz kulak memesi yumuşaklığından çok az daha sert ve kolayca şekil verilecek kıvamda olacaktır.

    3. Yoğurulmuş olan hamurunuzu ağzı kapalı bir kaba alıp 1 saat ılık bir yerde bekletin.

    4. Hamurunuzu iyice unladığınız mutfak tezgahına alıp 1-2 dakika kadar elinizle yoğurup 12 eşit bezeye ayırın. Bezeleri tezgah üzerinde yuvarlayarak düzgün yuvarlaklar oluşturun.

    5. Herbir bezeyi el ayanızla hafifçe yassıltıp üstlerine içi koyun. Hamuru resimdeki gibi iki elinizle ikiye katlayıp elinizin ayasıyla üstüne bastırarak kapatın. Gördüğünüz gibi elimizi poğaçanın tam kenarına değil, kenardan 1 cm kadar içeriye bastırıyoruz. Böylece poğaçanın kenarı hafifçe açıkmış gibi görünüyor.

    6. Poğaçaları iyice yağlanmış bir tepsiye aralıklı olarak yerleştirip 30 dakika kadar ılık bir yerde bekletip tekrar mayalanıp kabarmalarını sağlayın.

    7. Mayalanmış poğaçaların üzerine şekerle çırpılmış yumurta sarısını yumuşak hareketlerle sürün. (Yumurtaya şeker ekleyince üstleri daha güzel kızarır)

    8. Önceden ısıtılmış 180 derece fırında yaklaşık 20 dakika, ya da üstü iyice kızarana kadar pişirin.

     

    Gerçek Pastane Poğaçası
    Gerçek Pastane Poğaça Tarifi

    40 fırın ekmek

  • Hayali bir ağrı algısı vajinismusa yol açabilir…

    Hayali bir ağrı algısı vajinismusa yol açabilir…

    Benim vajina deliğim yok!

    Vücudundan ve vücut fonksiyonlarından korkmanın vajinismuslu kadınlarda sık rastlanan bir durum olduğuna dikkat çeken CİSED Genel Başkanı Dr. A. Cem Keçe; “Birçok kadın kendi cinsel organlarının yapısı ve yeri hakkında bilgi sahibi değillerdir. Sık rastlanan endişeler vajinanın deliğinin nerede olduğunun bilinmemesinden kaynaklanır. “Vajina sonsuzdur”, “Tüm vücut boyunca vajina devam eder”, “Vajina içinde bir şeyler kaybolabilir”, “Benim vajina deliğim yok”, “Eşim ya yanlış deliğe girmeye çalışırsa”, “Cinsel birleşmenin nasıl bir şey olduğunu bilmiyorum”, “Cinsel ilişkiye girersem vücudumu parçalanabilir”, “Penis vajinama girerse orada sıkışıp kalabilir, hastanede doktorlar levye ile ayırmak zorunda kalabilirler”, “Cinsel ilişkiye girersem çok kanamam olur ve hastaneye zor yetiştirirler”, “Vajina sterildir ve içine kirli hiçbir şey giremez”, “Benim vajinam asla bir erkeğin penisi için uygun değil”, “Vajinam açık bir yara gibidir”, “Cinsel ilişkiye girmek vajinamda yaralanmaya yol açabilir”, “Kana bakmaya dayanamıyorum”, vb. hatalı ve yanlış düşünceler yani cinsel mitler kadınlarda vajinismusa yol açabiliyor.Gerçek ise vajinanın cinsel birleşmede dokunmak ve penisi kabul etmek için inşa edilmiş bir organ olduğudur.Vajina steril değildir sadece temiz bir alandır. Vajina ortalama işaret parmağı uzunluğundadır (10 cm.) ve sonunda rahim ağzı bulunur. Vajina cinsel ilişki sırasında sertleşmiş bir penisin hepsini içine alabilecek kadar esneme ve uzama kabiliyetine sahiptir. Minyon yapıda olmak vajinanın da küçük olduğu anlamına gelmez. Bu açıklamalar tatmin edici gözükse de vajinismustan muzdarip kadınlar ilk kez başarılı bir birleşme yaşamadan bu konu hakkında genellikle ikna olmazlar.” dedi.
     
    Kadın alıcı, erkek yapıcı durumdadır
    Vajinismusun farklı kombinasyonlar şeklinde ortaya çıkabileceğini ifade eden CİSED Genel Başkan Yardımcısı Psk. Gülüm Bacanak; “Vajinismus her yaştan, her kültürden, her dinden, her sosyoekonomik ve eğitim seviyesinden, bekar, evli ya da eşcinsel kadınları etkileyebilir. Ayrıca inanılanın aksine cinsel istismara maruz kalan kadınların birçoğunda vajinismus gözlense de cinsel istismar vajinismusun en sık sebebi değildir. Cinsel ilişkilerde kadın alıcı, erkek ise yapıcı durumdadır. Toplumumuzda kadınlar içine alan veya içine girilen olarak anılırken, erkekler içe giren veya kontrol eden olarak kabul edilir. Yani cinsel ilişkilerde kadının kontrolünün olmadığı kabul edilir. İşte bu kontrol edememe durumu vajinismus olarak karşımıza çıkabilir. Cinsel ilişkide kontrolün kendinde olmadığını düşünen kadın korkar ve zarar görebileceği fantezileri geliştirebilir. Aynı duygusal durum jinekolojik muayene gibi cinsel olmayan duhul hallerinde de geçerlidir. Muayene sırasında kontrol doktorun elindedir. Bu nedenle vajinismuslu kadınlar jinekolojik muayene olmaktan da çekinirler.” dedi.
     
    “Hayali bir ağrı algısı” vajinismusa yol açabilir
    Vajinismusun arka planında cinslerin yetiştirilme tarzları arasındaki farklılıkların yatabileceğine dikkat çeken CİSED Genel Sekreteri Psk. Dan. Fatma Ayrık; “Oğlan çocukları erken yaşta kendi cinsel organlarını keşfeder. Çünkü cinsel organları dışta yer alan, gözle gözlenebilen ve idrar yaparken kullanılan bir organdır. Ayrıca oğlan çocukları büyüyerek erkek olduklarında cinsel organlarının şekli, yapısı, diğer erkeklerin cinsel organları ile karşılaştırmaları ve cinsel yakınlaşma sırasında ne şekilde dokunulmaktan hoşlanacakları konusunda fikir sahibi olmuşlardır. Bunun aksine kızların cinsel organları vücudun içine yerleşmiş, gözlemlenemeyen ve bir nevi gizem taşıyan bir durumdadır. Bu gizemin zaman zaman korkutucu olabileceği ve vajinismusa sebep olabileceği bir gerçektir. Ebette kişinin karakteri ve duygusal hali onun vajinismus geliştirip geliştirmeyeceği konusunda ve güveni bir şekilde vücudunu keşfedip edemeyeceği konusunda belirleyicidir. Herhangi travmatik deneyim, özellikle cinsel organlara, vücut ve zihinde olumsuz bir etki yaratabilir ve vajinismusu tetikler. Vajinismuslu kadınlar için cinsel birleşme her zaman ağrıyı çağrıştırır. Bu ağrı ilk deneyimde yaşadığı gibi gerçek bir ağrı olabileceği gibi daha önce yaşamadığı hayali bir ağrı algısı olabilir. Bu algı sempatik sinir sistemine gönderdiği sinyallerle koruma mekanizması olarak aşk kaslarının kasılmasına sebep olur. Yapısal olarak bu kasılma vajinanın çapını daraltarak cinsel birleşmenin ağrılı olmasına ve dolayısıyla da vajinismusa neden olabilir. İstenmeyen bir cinsel durum kendini kötü ya da zorlanmış hissetmeye, çaresizliğe, kendini koruma dürtüsüne ve dolayısıyla vajinismusa sebep olabilir. İstenmemesine rağmen zoraki ilişkiye girmek hem duygusal baskıya hem de vajinanın kuruluğuna bağlı sürtünmeye ve ağrıya yol açar. Herhangi bir sebepten dolayı vajinal kuruluğu olan ve bununla nasıl boşa çıkabileceğini bilmeyen kadınlarda cinsel birleşmeye karşı direnç sebebiyle vajinismus gelişebilir.” dedi.
  • İleri yaşlarda hamilelik

    İleri yaşlarda hamilelik

    40’lı yaşlarla birlikte gebe kalma olasılığı %50 oranında azalmaya başlar…

    Kadınların çalışma ve sosyal hayat içerisinde daha fazla yer almaları, eğitim süreçlerini daha uzun tutmaları ve gelişen hayat şartları son 20 yıl içinde ortalama gebelik yaşını oldukça yukarılara çekti. İleri yaşta bebek doğuran, özellikle ilk bebek için 30’lu yaşlarını bekleyen pekçok kadın mevcut. Tıptaki gelişmelere paralel olarak gebelik takibindeki gelişmeler de ileri yaş gebeliklerini teşvik eder bir hal aldı. Uzun yıllar boyunca infertilite nedeni ile tedavi görüp de çocuk sahibi olamayan pekçok çiftin kısırlık tedavilerinde sağlanan baş döndürücü başarılardan faydalanmak istemeleri de bu artışda önemli rol üstlendi. ABD’de 63 yaşında anne olan bir kişinin yazılı ve görsel basında yer alması yaşı ileri olup da bebek sahibi omaktan korkan kadınları yüreklendirdi.

    İleri anne yaşı dendiğinde 35 yaş ve üzerinde olan anne adayları anlaşılmaktadır. Yaş ile birlikte kadının gebe kalma potansiyelinde azalma başlar. 40’lı yaşlarda gebe kalma olasılığı %50 civarında azalır. Doğal yöntemlerle gebe kalma şansının azalmasına rağmen infertilite tedavisi ile bu şans %10 kadar arttırılabilir. Bu tedavide önemli olan yumurtalıkların rezervidir. 40’lı yaşlarda gebelik planlanırken kişinin genel sağlık durumu da büyük öneme sahiptir. İleri yaşta gebe kalan pekçok kadın sağlıklı bebekler dünyaya getirmesine rağmen komplikasyonlar açısından risk, genç anne adaylarına göre oldukça yüksektir.

    Riskin hangi yaştan sonra arttığı konusunda spekulasyonlar vardır. Yaygın olarak kullanılan 35 yaş kriteri aslında tam olarak doğru değildir. Kadının gebe kalma potansiyeli ve komplikasyon yaşama riski yaşla birlikte değişiklk gösterir ancak bu riskler belirli bir yaşta aniden artmaz.

    İleri yaş gebeliklerinde en çokkorkulan komplikasyon kromozom anomalisi gösteren bebek doğurmaktır.Bunlardan en sık görüleni zeka geriliği ile birlikte bazı kalp ve organ anomalileri içeren Down Sendromudur. Ancak gebnelik esnasında yapılan prenatal testler, özellikle amniyosentez ve korion villus biopsisi ile bu bebekler tanınabilir. Son günlerde yararlılığı tartışmalı olsa da üçlü test’de Down Sendromu taramasında yardımcıdır.

    İleri yaştaki anne adaylarını ilgilendiren tıbbi durumlar

    Tüm insanlarda yaşla birlikte bazı hastalıkların görülme sıklığında da artış olur. Bu hastalıklar arasında en önemlileri ve en sık görülenleri şeker hastallığı ve hipertansiyondur.

    Diabet: Genelde yaş ile birlikte diabet görülme sıklığı artar. Özellikle tip 2 diabet adı verilen ve halk arasında yaşa bağlı şeker olarak bilinen durum gebelikte bazı istenmeyen durumları bereberinde getirebilir. Diabetik anne adayları preeklempsi açısından diabetik olmayanlara göre daha yüksek risk altındadırlar.Yine bu anne adaylarında düşükler, erken doğum, plaseta problemleri, ve ölü doğumlar ormalden daha fazla görülür.Diabetik annelerden doğan bebeklerde yenidoğan döneminde daha fazla probleme rastlanır.

    Gebelik öncesi şeker hastalığı olmayan ileri yaşta anne adayları ise Gestasyonel Diabet adı verilen gebeliğe bağlı şeker hastalığı açısından dikkatli olmalıdırlar. Gebelik takibi esnasında kan şekeri daha sık aralıklarla kontrol edilmeli ve tarama testleri mutlaka yapılmalıdır. Gestasyonel diabet tespit edildiğinde çok yüksek bir oranda diet ile kontrol altına alınabilir. %15 vakada ise insülin tedavisi gerekli olur. Gebeliğin sonlanması ile birlikte diabet sorunu da ortadan kalkar. Nadiren gebelik sonrası diabet kalıcı hal alabilir.

    Yüksek Tansiyon: Yaşla birlikte artan sıklıkta görülen bir diğer durumda yüksek tansiyondur.Gebelik öncesi var olan ya da gebelikte ortaya çıkan yüksek tansiyon ani bebek ölümü, plasentanın erken ayrılması gibi anne ve bebek hayatını tehlikeye atan sonuçlar doğurabilir. Yine eklempsi görülme sıklığı ve dolayısı ile kalıcı hasar bırakan sinir sitemi bozuklukları olabilir.

    Yaşla birlikte kanser de dahil olmak üzere pekçok sistemik hastalığın görülme sıklığı artar. Bu hastalıklar gebeliği olumsuz yönde etkileyebilir ya da tam tersi bu hastalıklar gebelikten olumsuz etkilenebilir. İleri yaştaki gebelerin takibi bu nedenle çok daha dikkatli yapılmalıdır.

    Gebelik ile ilgili durumlar

    Çoğul Gebelik: Anne yaşının artması ile birlikte çoğul gebelik şansında da artış olur.

    Düşük: Düşüklerin en önemli nedeni kromozomal anomaliler olduğu ve yaşla birlikte bu anomalilerin görülme sıklığı arttığı için ileri yaş anne adaylarında düşüğe yaklaşık 4 misli daha fazla rastlanır.

    Anomali: Yaş ile birlikte özellikle down sendromu başta olmak üzere kromozomal anomali riski artar.Ancak genetik geçiş göstermeyen yarık damak yarık dudak gibi şekil anomalilerinin görülme sıklığında artış olmaz.

    Dış Gebelik: Yaş ilerledikçe fark edilmiş ya da edilmemiş pelvik enfeksiyon geçirmiş olma olasılığı artar. Her enfeksyon tüplerde belirli bir miktar hasar bıraktığından ve yine yaşla birlikte tüplerin hareket etme potansiyeli azaldığından bu tür anne adaylarında dış gebelilk daha fazla görülür.
    Plasenta: Yaşdaki artış ile birlikte plasenta previa sıklığıda artar. Dolayısı ile kanama daha fazla görülür

    Gelişme Geriliği: İleri yaşlarda dolaşım sistemini bozan tansiyon ve şeker hastalıkları daha sık görüldüğünden bu annelerin bebeklerinde rahim içi gelişme geriliğine daha sık rastlanır.
    Erken Doğum: Gelişme geriliğine neden olan etkenler erken doğuma da yol açabilir.
    Sezaryen: İleri yaş annelerinde komplikasyonlar daha sık görüldüğünden anne ve bebek hayatını kurtarmak için yapılan sezaryen operasyonlarına 2-3 misli daha fazla gereksinim olur.

    İleri yaşta gebelik planlanırken

    Yüksek tansiyon ve şeker hastalığı gibi genel sağlık problemlerinin kontrol altına alınması gerekir
    Kilo fazlası var ise bu verilmelidir. Şişman kişilerin gebeliklerinde problem yaşama şansları daha fazladır

    Özellikle folik asit içeren vitamin haplarının alınması bebekte gelişmesi muhtemel sinir sitemi anomalilerinin görülme sıklığını azaltır

    İleri yaşta anne olma isteği pek çok sağlık riskini beraberinde getirsede daha olgun olan kadının 20’li yaşlarındaki gebelere göre çok daha gerçekçi ve bebeğine daha fazla bağlı olma durumu da söz konusudur. Annelik her yaşta güzeldir.