Blog

  • Kilo nasıl verilir?

    Kilo nasıl verilir?

    Aslında çok kolay matematiksel bir bağıntıyla açıklanır. Kişinin sadece yaşamsal aktiviteleri için ihtiyaç duyduğu bir enerji ( Bazal Metabolizma Enerjisi) vardır, bir de gün içinde güç harcadığı diğer faaliyetler için harcadığı enerji (Fiziksel Aktivite Enerjisi) vardır.

    Kişi bu iki enerjinin toplamı kadar enerji alırsa mevcut kilosunu korur. Aldığı enerji bu iki enerji toplamından fazla olduğunda farkını yağ olarak depolar yani kilo alır. Aldığı enerji iki enerji toplamından az olduğunda ise farkı kadar mevcut yağ dokularını yıkarak enerji sağlar yani kilo kaybeder.

    Bazal metabolizmamız ve günlük fiziksel aktivitemiz için gerekli olan enerjinin altında enerji aldığımızda kilo kaybı sağlanır. Ancak aldığımız enerji Bazal Metabolizmamızın ihtiyacının da altına düştüğünde organlarımız normal çalışmaz. Kalp, ciğerler, böbreklerimiz hatta bağırsaklarımız işlevlerini yerine getirirken sorunlar yaşar. Üstelik başlangıçta bu organlar enerji tasarrufu yaparak düşük enerjiye uyum sağlamaya çalıştığından kilo kaybı gerçekleşmeyebilir. Yağ dokuları yerine kas dokusundan yıkım olabilir ki bu da sağlık sorunları anlamına gelir.

    Sağlıklı kilo kaybı bazal metabolizmamızın ihtiyacı olan enerjiyi sağlayacak ama günlük fiziksel aktivitelerimizde harcadığımız enerjiyi karşılamayacak kadar enerji alımında gerçekleşir. Ayrıca vücudumuzun ihtiyaç duyduğu tüm besin öğelerini uygun oranlarda almamız şarttır.

    Kilo nasıl verilir?
    Kilo nasıl verilir?

    Uygun olmayan bir program ile kilo kaybı sağlanıyorsa sorun var mıdır?

    Evet kesinlikle bir sorun vardır. Tüm besinlerin vücutta yıkımı birbiri ile ilişkilidir. Ayırma diyetlerinde karşılaşılan en büyük sıkıntı ise bu besin öğelerinin yıkımı için ihtiyaç duyulan diğer besin gruplarına ait faktörün eksikliği sebebiyle metabolizma zorlanır ve zamanla bazal metabolizma hızının düşmesi, ya da hormonlarla ilgili işlev bozuklukları oluşur. Tek tip besin grubunun tüketilmesinde de durum aynıdır.

    Örneğin sadece protein içeren bir programla da kilo kaybı sağlanabilir. Ancak proteinli besinlerle tüm vitamin ve minerallerimizi karşılayamayız. Vitamin ve minerallerin eksikliğine bağlı birçok hastalık vardır. Üstelik yüksek protein tüketimi böbreklere aşırı yük getirerek böbrek fonksiyonlarını bozabilir. Ayrıca yüksek proteinli besinlerin yağ oranları da yüksektir. Hayvansal yağın aşırı tüketimi kalp ve damar hastalıklarına sebep olur.

    Diyet neden kişiye özel olmalıdır?
    Diyet kişiye özel olmalıdır çünkü her bireyin bazal metabolizma hızı, günlük fiziksel aktivitesi, sağlık durumu, iş, sosyoekonomik ve kültürel özellikleri farklıdır.

    Zayıflama programı hazırlanırken kişinin alışkanlıklarına ve koşullarına uygun ancak düzeltilebilir ve yanlış olan durumlar değiştirilerek uygulanabilir hale getirilmelidir. Böylece bireyin adaptasyonu kolaylaştırılırken programın sonucunda eski alışkanlıklarına geçerek tekrar kilo alınması önlenmiş olur. Sonuçta fazla kilolarımız yeme alışkanlıklarımızın, yaşam şeklimizin ve besin tercihlerimizin bir ürünüdür.

    Zayıflatan bir besin var mıdır?
    Ne yazık ki ne böyle bir besin ne de böyle sihirli değnek yoktur. İrade, sağlıklı ve dengeli beslenme, doğru rehber ve sabır…Kalıcı kilo kaybını sağlamanın sihirli formülü bu….

    Spor yaparak zayıflanır mı?
    Yaşa ve bireye uygun bir sporu düzenli yapmak daha hareketli bir yaşam sürmek elbette sağlığımız için gerekli ve önemlidir. Ancak elinizde doğru bir beslenme programı yoksa spor yaparak harcadığınız enerjiyi vücudunuz salgıladığı hormonlarla fazlası ile almanızı sağlar. Unutmayın var olan her şey mevcudiyetini korumaya programlanmıştır. Vücudumuz da bu şekilde mevcut kilosunu korumak eğilimindedir.

     

    Dyt. Merve EMEK

  • Sigarayı bıraktıktan sonra görülen olumlu değişimler

    Sigarayı bıraktıktan sonra görülen olumlu değişimler

    Sigara her yıl yaklaşık 6 milyon insanın hayatına mal oluyor!

    100 bin kişiden 17 bini pasif içicilik nedeniyle ölüyor!

    Her yıl 600.000 kişi pasif içicilik nedeniyle ölüyor!

    Sigara psikolojik, biyolojik, hatta sosyal bir bağımlılıktır!

    Tüm dünyada önlenebilir ölüm nedenlerinin başında olan sigara kullanımı, Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre her yıl yaklaşık 6 milyon insanın ölümüne sebep oluyor. Gerekli önlemler alınmazsa, 2030 yılında 8 milyondan fazla kişinin hayatını sigara nedeniyle kaybedeceği hesaplanıyor. 9 Şubat Dünya Sigarayı Bırakma Günü vesilesiyle görüşlerini belirten Şişli Hamidiye Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi Aile Hekimliği Kliniği Eğitim ve İdari Sorumlusu ve Türkiye Aile Hekimleri Uzmanlık Derneği (TAHUD) Başkan Yardımcısı Doç. Dr. Dilek Toprak, tüm tütün ürünlerinin kanserojen olduğu konusunda uyardı.

    Türkiye nüfusunun yüzde 30’unun sigara kullandığını belirten Şişli Hamidiye Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi Aile Hekimliği Kliniği Eğitim ve İdari Sorumlusu ve Türkiye Aile Hekimleri Uzmanlık Derneği (TAHUD) Başkan Yardımcısı Doç. Dr. Dilek Toprak, sigaranın toplum sağlığı üzerindeki etkileri üzerine şunları söyledi: “Ülkemizde her yıl 100.000 kişi sigaraya bağlı nedenlerle ölmektedir. Dünyada ise sigara her yıl yaklaşık 6 milyon insanın hayatına mal olmaktadır. Bunların 5 milyondan fazlası doğrudan tütün kullanımı ile ilişkili iken, 600.000 kişi sigara içmeyip sigara dumanına maruz kaldığı için hayatını kaybetmektedir. Bir “salgın” olarak niteleyebileceğimiz bu kötü bağımlılık nedeniyle 2030 yılında 8 milyondan fazla kişinin hayatını kaybedeceği hesaplanıyor.”

    Sigarayı bıraktıktan sonra görülen olumlu değişimler | 1

    Sigara yüzünden ölen her 9 kişi, sigara içmeyen 1 kişinin ölümüne neden oluyor
    Sigara bağımlılarının yalnızca kendilerine zarar vermekle kalmadığını ve etraflarındaki insanların da sağlığını etkilediğini vurgulayan Doç. Dr. Dilek Toprak şunları söyledi: “Örneğin sigara içtiği için ölen her 9 kişi, içmediği halde dumanını soluyan 1 kişinin de, pasif içicilik etkileri nedeniyle ölümüne neden olmaktadır. Pasif içicilik kaynaklı ölümlerde en yaygın neden kalp krizi olarak tespit edilmiştir. Onu sırasıyla alt solunum yolu enfeksiyonları, astım ve akciğer kanseri izlemektedir. Pasif içicilik kaynaklı ölümler en çok kadınlarda, sonra çocuklarda ve erkeklerde görülmektedir.”

    Sigara bütün organları kötü yönde etkiliyor
    Sigara kullanımının etkilemediği organ olmadığını vurgulayan Doç. Dr. Dilek Toprak sigaranın bilinen en önemli kanserojen madde olduğunu söyledi ve şöyle devam etti: “Tütün ürünlerinden en çok bildiğimiz şekliyle sigara, akciğer kanserinden cilt, pankreas, mide, kolon, meme ve aklınıza gelebilecek her organın kanserinin önde gelen nedenlerinden biridir. Sigara, başta KOAH ve kardiyovasküler hastalıklar olmak üzere birçok kronik hastalığın önemli risk faktörleri arasındadır. Diğer tütün ürünleri daha az gündeme getirilse de nargile, puro ve pipo da aynı tehlikeyi yaratmaktadır. Tütün ve ürünlerinin kişiye sosyal ve estetik yönden olumsuz etkileri ciltte kırışıklık, renk değişikliği, çabuk yaşlanma ve ağız kokusu iken ayrıca kısırlık, nefes darlığı, alerji, dişeti hastalıkları ve daha saymakla bitiremeyeceğimiz pek çok rahatsızlığın da nedenidir. İşte ya da evde sigara dumanına maruz kalmak koroner arter hastalığı riskini yaklaşık %20-50, kalp krizi riskini ise %30 civarında artırır.”

    Sigarayı bıraktıktan sonra görülen olumlu değişimler | 2

    10 Sigara bağımlısından 7’si sigarayı bırakmak istiyor
    Doç. Dr. Dilek Toprak sigara bağımlılarının sigarayla mücadelesine dair istatistikleri şöyle özetliyor: “Her 10 sigara bağımlısından 7’si sigarayı bırakmak istiyor ve sigarayı bırakmak isteyen her 10 kişiden 3’ü son 1 yılda ciddi bırakma denemesinde bulunuyor. Geçmişte sigara bırakma girişiminde bulunan her 100 sigara bağımlısından ise yalnızca 3’ü sigarayı bırakabilmiş. Bu nedenle, sigaradan etkin bir şekilde kurtulabilmek için yalnız başına uğraşmak yerine, bu alanda uzman doktorlardan destek almak çok önemli. Sigarayı bırakabilmek için irade çok önemli bir faktör ancak sigara sadece psikolojik bir bağımlılık değildir, aynı zamanda biyolojik hatta sosyal bir bağımlılıktır. Biyolojik bağımlılıktır çünkü nikotin vücutta gerçek bir bağımlılık yapar. Sigara içilmeyen sürelerde, nikotin nedeniyle salgılanan dopamin seviyesinde azalma olması sinirlilik ve stres gibi yoksunluk belirtilerine neden olabilir. Bunun dışında sigarayı bırakma döneminin ilk iki haftasında konsantrasyon güçlüğü, gece uyanmaları ve baş dönmesi, sersemlik gibi belirtiler ortaya çıkabilir. 2 ila 4 haftada sinirlilik, depresyon, huzursuzluk, kabızlık ve ağız yaraları görülebilir. Görüldüğü üzere sigarayı bırakma kararı sonrasındaki yoksunluk belirtileri son derece zorlayıcıdır ve sigara bağımlılarının bu süreci destek almadan tek başlarına atlatmaları zor olabilir. Bu nedenle sigarayı bırakmak isteyenlerin bu konuda uzman hekimlerden destek almalarını öneriyorum.”

    Sigara bırakma poliklinikleri bağımlılara ihtiyaç duydukları desteği veriyor
    Sigarayı bırakmanın en önemli ve zorlayıcı yan etkisi olan aşırı sigara içme isteğinin özellikle ilk haftalarda görüldüğünü ancak bunun uygun davranışsal tedavi yöntemleri ve ilaçlarla atlatıldığını belirten Doç. Dr. Dilek Toprak, şunları söyledi: “Ülkemizde Tütün Yasası ile toplumun bilinçlendirilmesi ve sigara bırakma konusunda oldukça büyük adımlar atılmıştır. Özellikle 2015 yılının başından bu yana sigara bırakmada kullanılan ilaçlarının devlet tarafından ücretsiz verilmesi sigara bıraktırma polikliniklerine ilgiyi arttırmıştır. Türkiye genelindeki Sağlık Bakanlığı destekli 400’den fazla sigara bırakma polikliniği bu konuda en önemli ve güvenilir merkezlerdir. Bakanlık kontrolünde sıkı bir eğitim sonrası verilen sertifika ile bu merkezlerde çalışan hekimlerimize vatandaşlarımız güvenle başvurabilirler. Özellikle başka yerlerde çözüm aramamaları gerektiğini vurgulamak isterim. Sigara bırakmada kullandığımız, bilimsel olarak etkinliği kanıtlanmış yöntemlerin dışında olan her türlü yol ve özellikle internetten alınan ne olduğu bilinmeyen bitkiler ve macunlar son derece tehlikeli olabilir.”

    Bütün tütün ürünleri kanserojendir
    Nikotin içeren tüm tütün ürünlerinin bağımlılık yaptığının altını çizen Doç. Dr. Dilek Toprak şöyle devam etti: “Light sigara, puro, pipo, nargile ve dumansız tütün ürünleri gibi farklı isimler altında satılan bütün formlar zararlı, kanserojen ve öldürücü etkilere sahiptir. Yanan ve duman oluşturan tütün ürünlerinin hepsi karbon monoksit oluşturmaktadır. Bu yüzden gençleri bu pazarlama türlerinin hiçbirine kanmaması konusunda uyarmalıyız. Gençlere mesajımız “Hiç başlamamaları, uzatılan bir sigaranın devamının gelme ihtimalinin yüksek olduğunu bilmeleri ve bu bilinci özellikle arkadaş ortamlarında daha özenle sürdürmeleridir.”  Tütün ve ürünleri konusunda bilinçli gençlerimiz attıkça, gelecekte kanser oranları, kalpdamar hastalıkları ve bunlara bağlı ölümler azalacaktır.

    Doç. Dr. Dilek Toprak, sigarayı bıraktıktan sonra görülen olumlu değişimleri ve sigarayı bırakmanın yaşam süresini uzatma düzeyini şöyle özetledi:

    Sigarayı bıraktıktan sonra görülen olumlu değişimler:

    • 20 dakika sonra kan basıncı ve nabız normale döner, el ve ayak kan dolaşımı düzelir.
    • 8 saat sonra kan oksijen düzeyi normale döner, kalp krizi geçirme riski azalır.
    • 48 saat sonra kandaki nikotin düzeyi azalır, tat ve koku duyusu artar, peptik ülserli hastaların tedaviye verdikleri cevap artar.
    • 72 saat sonra hava yollarının gevşemesi sonucu nefes alıp verme rahatlar, solunum yolları kendi kendini temizlemeye çalışır ve enerji düzeyi artar.
    • 2-12 hafta sonra tüm vücuttaki dolaşım düzelir, solunum yolu enfeksiyonlarına yakalanma riski azalır, yürürken yorulma ve tıkanma daha az görülür.
    • 12-36 ay sonra, mesane kanseri riski yüzde 50 azalır.

    Sigarayı bırakmanın yaşam süresini uzatma düzeyi:

    • 30 yaşında bırakanlarda 10 yıl
    • 40 yaşında bırakanlarda 9 yıl
    • 50 yaşında bırakanlarda 6 yıl
    • 60 yaşında bırakanlarda 3 yıl
  • Anneliğin zorlukları nelerdir?

    Anneliğin zorlukları nelerdir?

    Anne olanlar daha iyi bilir. Hiçbir sevgi evlat sevgisi kadar değerli değildir.  Yanağınızın yanağına dokunduğu o hissi hiçbir şey veremez.  Hele bir de eşinizle ona bakarken göz göze geldiğiniz o anlar kadar hissettiğiniz ortaklık duygusunun yerini alamaz.

    Bebeğiniz ağladığında sizin canınız iki katına acır, acaba bir şey olur mu korkusu hiçbir şeyde yoktur. İşte anlatmaya çalıştığım gibi annelik duygusu pek çok duygunun bir anda yaşandığı eşsiz bir şeydir.

    Bunların dışında anneliğin bir de çok farklı zorlukları vardır onları da bilmeyen yoktur.

    Bu içeriği okuduğunuzda “aynı bende bunları yaşıyorum” diyeceksiniz

    İşte anneliğin nasıl bir şey olduğunu merak edenlerin merakını giderecek çok güzel bir yazı..

    annelik-zor-mudur-9

    ANNELİK ZOR MESLEK

    Çalışan anneler hep işlerinin yoğunluğundan şikayet eder. İş stresi alır başını gider ve evdeki yoğunluğu bazen görmezden gelir. Halbuki iş yerinde tek bir iş varken evde bir bebekle ilgilenmek daha yorucu bir meslektir.

    annelik-zor-mudur-2

    ÇAT KAPI MİSAFİRLER KABUSTUR

    Evde çocuk bakan birine “ayy oralardan geçiyorum sana da uğrayım müsaitsen” sorusu kabus gibi gelir. Hiç sorulur mu bu soru kalbine indireceksiniz annenin. Anne olmayanlar bilmez bu duyguyu.

    Siz siz olun bebeği olan birine misafirliğe gitmeden önce bir kez daha düşünün

    annelik-zor-mudur-3

    HER ŞEY GÖRÜNDÜĞÜ GİBİ OLMAYABİLİR

    İlk kez annelik duygusunu yaşıyorsunuz acemisiniz bazı şeyleri yanlış anlayabilir elinizi yüzünüze bulaştırabilirsiniz. Ama sakin olun ki bunlar doğal şeyler üzülmeyin. Zamanla öğreneceksiniz bunları ustası olacaksınız güzel anneler.

    annelik-zor-mudur-4

    UYKU ULAŞILMAZ OLUR

    Annelerin en çok ihtiyaç duyduğu şey uyku ve dinlenmektir. Bebeği olan anneler bunun özlemini hep çekerler. Anneliğin zor bir meslek olduğunun kanıtı bu olsa gerek. Hep bir zaman kovalamacası vardır uyutayım da şu işlerimi yapayım derken bir bakmışsınız derin derin uykuya dalmışsınız.

    annelik-zor-mudur-5

    BAZEN DUYGULARINI ANLAYAMAZSINIZ

    O kadar yoğunluktan sonra bazen bebeğinizin duygu ve alışkanlıklarını anlamayabilirsiniz. Sizi güldüğünü zannedersiniz ama o sadece altını pisleme keyfidir.

    annelik-zor-mudur-6

    HER ZAMAN YARDIMA İHTİYACINIZ VARDIR

    Bazen o kadar yorulursunuz ki eşinize adeta yalvarırsınız. Biraz olsun o ilgilensin istersiniz kendinizi aşırı yıpranmış hissedebilirsiniz. Biri gelse bugün ben bakarım dese dünyalar sizin olacaktır neredeyse.

    annelik-zor-mudur-7

    İSTEKLERİ KARŞISINDA YETİŞEMEZSİNİZ

    Çocukluk işte istekler hiç bitmez. Anne hep rahatsız edilir ve dikkati dağıtılır. “Anne bunu istiyorum “”anne şunu yapsana” gibi cümleler annelerin kafasını şişirmeye yeter. Kısacası anneye karşı istekler hiç bitmez.

    annelik-zor-mudur-8

    BAZI DURUMLAR ÇOK VAHİMDİR

    Ne zaman, nerede, ne oynamak istediklerini kestiremeyebilirsiniz.

    annelerin-hazirligi

    SİNİRLERİNİZ ZIPLAYABİLİR

    Dışarıya çıkmak için hazırlanmanız çok daha uzun sürecektir. Bunu anlamadıkları zaman da sinirleriniz bozulabilir. Baba bazı şeylerin ne kadar yorucu olduğunun farkında olmadığından rahat takılırken sizse deyim yerindeyse şuurunuzu kaybedersiniz.

    BİRAZCIK UYMAK İSTERKEN..

    anneler-ve-cocuklar

     

  • Takıntılı aşklarda ve unutulamayan geçmiş ilişkilerde…

    Takıntılı aşklarda ve unutulamayan geçmiş ilişkilerde…

    Takıntılı aşklarda ve unutulamayan geçmiş ilişkilerde emdr işe yarayan bir yöntem mi? Takıntılı aşk olgusu, bitmiş bir ilişkide kendini gösterebileceği gibi oldukça sorunlu olduğu halde süren ilişkilerde ve karşılıksız aşk durumlarında da kendini gösterebilir. Temeldeki mesele artık gündemden çıkması gereken ilişkinin ve bu ilişkinin aktörü olan kişinin takıntılı bir şekilde düşünüp durulmasıdır. Tabi ki biten, bitmesi gereken ya da başlamamış olan bir ilişki söz konusu olduğunda karşıdaki kişiyi kısa bir süre içinde aklımızdan çıkaramamak normaldir. Ancak, biten bir ilişkide ayrılığın üstünden uzun bir süre geçmiş olmasına rağmen, süren bir ilişkide ilişkinin sona ermesi için çok güçlü nedenler olduğu halde, başlamamış bir ilişkide ise karşıdaki kişi neredeyse hiç tanınmadığı halde karşıdaki kişiden düşünsel olarak kopamama hali normal değildir. Normal olmayan bu süreçte kişinin karşıdakini düşünmeden edememesi takıntılı bir durumdur.

    “Bana çektirdiği o kadar acıya rağmen onu hayatımdan çıkaramıyorum”, “Üstünden 6 ay geçmesine rağmen eski sevgilimi dün ayrılmış gibi özlüyorum”, “Ondan nefret ediyorum ama aklımdan bir türlü çıkmıyor”, “Yaşadığımız güzel anılar çok az olsa da hep o anıları düşünüyorum”, “Hiç tanımıyorum ama onsuz yapamayacağıma inanıyorum”, “Beni aldattı ve beni sevmediğini söyledi ama ben onu unutamıyorum”, “Onunla olamayacağını biliyorum ama onsuz bir hayat da hayal edemiyorum”, “Bana ilgi göstermiyor ancak 1 senedir onu düşünmeden yapamıyorum”, “Bana çektirdiği onca şeye rağmen yüzü, kokusu aklımdan çıkmıyor” gibi ifadeleri aşk takıntısı olan kişilerden sıkça duyarım. İçinde bulundukları bu açmazlar bu kişilere çok büyük sıkıntılar yaşatır, takıntı boyutunda yoğun düşünsel saplanmalara yol açar. Böylece karşıdaki kişinin bir nevi ilahlaştırılması söz konusu olur ve bu da kısırdöngüsel bir biçimde karşıdaki kişinin takıntıya dönüşmesini pekiştirir.

    Takıntılı aşk durumunda karşıdaki kişiyi gerçekten özlüyor olmak mevzubahis değildir. Özlemek iki unsuru gerektirir; kişi ile olumlu deneyimlerin çokça olması ve ayrılık söz konusu ise ayrılığın üzerinden uzun bir süre geçmemiş olması. Takıntılı aşklardaki dinamikleri gözlediğimizde bu iki kriterin karşılanmadığını görürüz. Karşı cins ile olumlu deneyim ya çok az ya da hiç yokken, ayrılığın üstünden uzun zaman geçmişken ya da kişi ile hiç sevgili olunmamışken karşıdaki kişiyi aklımızdan çıkaramıyorsak bir özleme durumundan bahsedemeyiz, ancak takıntılı düşünme durumundan söz edebiliriz.

    Neden insanlar takıntılı bir biçimde bir kişiye düşünsel olarak saplanıp kalıyorlar? Neden her insan bu takıntılı durumu yaşamıyor da bazıları bunu yaşıyor? Takıntılı aşk durumlarına yol açan birçok geçmiş travmatik deneyim olabilse de üç temel travmatik yaşantı türü en çok karşılaştığım nedenler arasında yer alıyor. Aşk takıntısına yol açan birinci neden çocukluk ve ergenlik döneminde karşı cins ebeveyn ile yaşanan travmatik deneyimlerdir. Karşı cins ebeveyn ile tekrarlayan olumsuz deneyimlerin yaşanması ve/veya olumlu deneyimlerin yeterince yaşanamaması, karşı cinsle ilgili yaşanan takıntılı düşüncelerin karşılaştığım en temel nedenlerinden biridir. İkinci neden geçmiş ilişkilerde yaşanan aldatılma ve/veya kötü muamele görme deneyimleridir. Üçüncü neden ise takıntılı biçimde düşünülen kişi ile yaşanan aldatılma ve/veya kötü muamele görme deneyimleridir. Takıntılı aşklara yol açma ihtimalinin yüksek olduğunu gözlemlediğim üçüncü nedende çelişkili bir durum varmış gibi görünebilir; nasıl olurda bizi aldatan ve/veya bize kötü muamele eden bir kişiyi düşünüp dururuz, bu kişiyi daha kolay unutmamız gerekmez mi? Ne yazık ki durum böyle değildir. Bir kişi ile ilgili ne kadar çok olumsuz deneyim yaşamışsak ya da yaşıyorsak bu kişinin aklımıza takılma olasılığı o kadar artar. Bizde yarattığı travma nedeniyle bu kişi aklımıza gelir durur, yoksa bu kişi bulunmaz hint kumaşı olduğu için değil.

    Psikoterapide amaç takıntılı aşk yaşayan kişinin bu takıntısına duyarsızlaşma yapmaktır. Bu takıntılı duruma neden olan travmatik unsur ya da unsurlar tespit edilerek bunlar EMDR yönteminden yararlanılarak travma çalışmasında çalışılır ve kişinin mevcut takıntısına katkıda bulunmalarının önüne geçilir. EMDR yöntemi ile psikoterapide yol kat ettikçe takıntılı aşkın konusu olan kişiyi düşünme oranı ve düşünüldüğündeki rahatsız etme seviyesi azalarak yok olur.

     

    Kaynak: Yrd. Doç. Dr. Ercüment DOĞAN

  • Çocuklarınızı karda dışarı çıkarın!

    Çocuklarınızı karda dışarı çıkarın!

    Birçok insan grip, bronşit, zatürre gibi kışın daha çok görülen hastalıkların sebebi olarak soğuk havayı hatta karı suçlar. İstanbul Florence Nightingale Hastanesi’nden Çocuk Hastalıkları Uzmanı Dr. Başak Namdar Çelikkan, bu klasik düşüncenin son 15 yıldır bilim adamları tarafından yapılan birçok çalışma sonucunda değiştiğine dikkat çekti:

    “Çoğu Avrupa ülkesinde karda, soğuk havada çocuklarını sıkıca giydirip mutlaka dışarı çıkarırlar. Antartika’da gönüllü bir grup insan üzerinde yapılan çalışmalar, soğuk havanın grip, bronşit gibi solunum sistemi hastalıklarına sebep olmadığını göstermiştir. Hatta kar yağışının havada bulunan mikropları kırdığı için dezenfektan görevini de üstlenir.

    SOĞUK HAVA DOĞAL BİR SAVUNMA SİSTEMİ OLUŞTURUYOR

    Soğuk havanın solunum sistemi üzerindeki etkilerinden de bahsetmek gerek. Solunum sisteminin girişinde ince bir mukus örtüsü olup kapı görevi görür. Çeşitli mikropların akciğerlere ulaşmasını engeller. Soğuk hava da mukus üretimini artırır, böylece mukus örtüsü daha kalın bir hal alır ve mikroplar için bariyer görevi görür. Ayrıca soğuk havada nefes aldığınızda, burun çeperindeki kan dolaşımı artarak burun dokusu şişer ve böylece mikropların içeri girmesi zorlaşır. Bu sebeple soğuk hava doğal bir savunma sistemi oluşturur.”

    PEKİ HASTALIKTAN KORUNMAK İÇİN NELER YAPMALIYIZ?

    Korkmayın soğuk havayı soluyun: Mutlaka soğuk havayı içinize çekin. Bol bol nefes alın.

    Her şeyin başı su: Bol sıvı tüketin.

    Hijyene dikkat: Sık sık ellerinizi yıkayın. Böylece mikropların ağız ve burun kanalıyla vücuda girmesini önleyebilirsiniz.

    Kapalı ortamlardan uzak durun: Hasta kişilerle teması en aza indirin.

    Kıyafet seçimi önemli: Mevsime uygun giyinin.

  • Pekmezli Tavuk Kanatları Tarifi

    Pekmezli Tavuk Kanatları Tarifi

    Pekmezli Tavuk Kanatları
    Malzemeler;
    20 adet tavuk kanadı
    6 yemek kaşığı soya sos
    5 yemek kaşığı pekmez
    3 yemek kaşığı zeytinyağı
    Toz sarımsak
    Toz kırmızı biber
    Karabiber
    Köri
    Kuru kekik
    Susam – bulamak için

    Pekmezli Tavuk Kanatları Tarifi | 5

    Hazırlanışı;
    Soya sos, pekmez, zeytinyağı, toz sarımsak, toz kırmızı biber, karabiber, köri ve kuru kekiği bir kapta karıştırın. Tavuk kanatlarının iki tarafına da kemiğe değecek derinlikte çizikler atın. Tavuk kanatlarını hazırladığınız sosa bulayın, ardından tavuklarınızı susama bulayın. Bir fırın tepsisine biraz su koyun ve üzerine tel koyun. Susama buladığınız tavuklarınızı tele dizin ve 180 derecelik fırında 10 dakika pişirin ardından arka tarafını çevirip 10 dakika daha pişirin.

  • Kilo vermenin faydaları

    Kilo vermenin faydaları

    Sağlıklı Kilo Vermenin Faydaları

    * Sağlıklı beslenme ile fazla kilolu birinin kilo vermesi kişinin ömrünü uzatır, hastalıklara yakalanma riskini önemli ölçüde azaltır.
    * 10 kg’lık kilo kaybı ölüm riskini % 20 ‘den fazla azaltır.
    * Yine 10 kg’lık kilo kaybı büyük tansiyonda 1 cmHg, küçük tansiyonda (diastolik) 2 cmHg’lık azalma olur.
    * Şeker hastalarında 10 kg’lik zayıflama kan şekerini % 50 azaltır.
    * Her 1 kg zayıflama ile kandaki toplam kolesterol düzeyinde 2,28 mg/dl, kötü kolesterol (Ldl) seviyesinde 0,9 mg/dl ve trigliserid seviyesinde 1,54 mg/dl azalma olur.
    * Sağlıklı kilo verilmesi ile kan dolaşımında kalp hastalığına neden olan C-Reaktif protein (CRP) adı verilen iltihap yapıcı proteinler ve kanın pıhtılaşmasını artırarak kalp krizine sebep olan proteinlerde önemli azalmalar olur.

    Sağlıklı beslenme, sağlıklı kilo verme hem tedavi edici hem de önleyici sağlıktır.

    Dyt. Merve EMEK

  • Kış bakımınızı doğru yapıyor musunuz?

    Kış bakımınızı doğru yapıyor musunuz?

    Yazın olduğu kadar kışın da cildimiz birçok faktörden etkileniyor, dolayısıyla bu durum cilt bakımında önemli bir rol oynuyor. Peki, bu durumda nelere dikkat etmeliyiz, evde kolay ve basit yollarla bakımımızı nasıl sağlarız?…

    Akşam’dan Aysun Yıldız Güngör, İstanbul Florence Nightingale Hastanesi’nden Prof. Dr. Sibel Alper’e sordu…

    “Kış mevsimi derimize çok zalim davranabilir. Kış aylarında soğuk havalardan, evin içindeki kuru ortamdan etkilenen organ şüphesiz ki derimizdir. Bu nedenle derimize iyi bakmak en önemli adımdır. Sağlıklı bir deri; çevrede bulunan alerji yapıcı maddelerin, toz, duman ve hava kirliliğine bağlı oluşan kanserojen kimyasalların deriden emilip vücudumuzu etkilemesine de engel olur. Yaz aylarındaki güneş hasarının giderilmesi ve oluşan lekelerin tedavisi için kış ayları bulunmaz bir fırsattır, iyi değerlendirilmelidir.

    YAZ AYLARININ HASARINI ONARIN

    Adım adım ilerleyecek olursak ilk adım yaz aylarının hasarını onarmak olmalı. Bu amaçla peeling, yani deriyi yüzeysel soyma işlemi yapılmalıdır. Fakat peeling yapmadan önce mutlaka bir dermatolog tarafından derinin hasarı ve lekelenin şiddeti tespit edilip ona göre uygulama yapılmalı. Ayrıca peeling işlemi şiddetli güneş hasarında yetersiz kalabilir, o zaman stamp, roller veya laser uygulamalara başvurulabilir.

    DERİNİN NEMİNİ KORUYUN

    İkinci önemli adım; derinin nemini korumak. Kuru deride çok ince çatlaklar oluşur ve deriyi tahrişe, alerjiye ve kış aylarında egzamalara yol açar.  Kış aylarında da yine bol su içmeyi ihmal etmemeliyiz. Kullanılacak nemlendiricinin E vitamini, C vitamini, hyaluronik asit içermesi yararını arttıracaktır. Gece yatmadan önce ise deri temizliği, deri yapısına uygun bir ürün ile yapıldıktan sonra büyüme faktörü veya kök hücre içeren onarıcı serumla bakım tamamlanmalıdır. Kesinlikle alkol içeren losyon ve kolonyalardan kaçınılmalıdır. Alkol içerikli ürünler deri yüzeyindeki nem tabakasını ortadan kaldırır.

    ELLER AYRI ÖZEN İSTER

    Kışın ellerimiz ayrı bir özen ister. Sürekli açıkta kaldığı için diğer deri bölgelerinden daha kuru ve sert hale gelir. Soğuk havalarda eldivensiz dışarı çıkılmamalı, gliserinli bir el kremi gün içinde 2-3 kez uygulanmalıdır. Ayaklarımız da ihmal edilmemeli, sürekli kapalı kalan ayaklara akşamları gliserinli ayak bakım losyonlarıyla masaj yapılmalıdır. Dış ortamın soğuğunun ardından sıcacık bir banyo çok hoş gelebilir ama unutulmamalıdır ki deri sıcak suyun ardından hızla kuruyacak ve üşüme hissi artacaktır. Onun yerine ılık suyla banyo, yumuşak bir havluyla kurulanma ve zaman kaybetmeden vücudumuzu nemlendirme ideal bakımı sağlayacaktır. Vücut için kullanılabilecek basit bir nemlendirici gliserin ve gül suyunu eşit oranda karıştırılarak elde edilebilir. Yine deri kurumasını önlemek için küvet yerine duş tercih edilmelidir.

    GÜNEŞ IŞINLARINA DİKKAT!

    Kışın biz çok hissetmesek de güneş ışınları bulutlar arasından süzülüp derimize ulaşır, o nedenle nemlendiricilerimizde 30 faktörlü bir güneş koruyucu ilavesi hem erken yaşlanmayı engelleyecek, hem de güneş hasarını gidermek için yaptığımız uygulamaların kalıcılığını sağlayacaktır. Yazın kullandığımız su bazlı nemlendiricilerin yerini yağ bazlı olanlar almalıdır ve avokado yağı, badem yağı, çuha çiçeği yağı tercih edilmelidir. El ve yaklardaki çatlakların
    onarımında pür vazelin çok yararlıdır.

    SAĞLIKLI BİR BAKIM İÇİN

    Evde hazırlanabilecek bir nemlendirici: ½ Avokado ve ¼ bardak bal karıştırılıp yüzünüze sürün. 10 dakika bekledikten sonra yumuşak ve ıslak bir havluyla yüzünüzü silin. Cildiniz gerekli nemi bu karışımdan alacaktır.

    Cildi sıkılaştırmak için: 2 yemek kaşığı yoğurt ve 1 yemek kaşığı limon suyunu temiz yüze uygulayın. 20-30 dakika sonra soğuk suyla yıkamanız cildin sıkılaşması için yeterli olacaktır. Bu işlem haftada 1-2 kez uygulanabilir.

    Gözler için: Papatya ve yeşil çay karışımıyla çay hazırlanmalı. Soğuduktan sonra yuvarlak makyaj pamuklarına emdirilip göze uygulanmalı ve 15 dakika bekletilmelidir.”

  • Gebelik dönemi obezitesine dikkat!..

    Gebelik dönemi obezitesine dikkat!..

    Sağlık Bakanlığı verilerine göre, her üç kişiden birinin obez olduğu ülkemizde obezite özellikle gebelik döneminde de önemsenmemekte ve ihmal edilmekte.

    Yeni Asır’da yer alan habere göre kadınların üreme çağında en sık rastlanan bu sağlık problemi çeşitli tehlikeleri de beraberinde getiriyor. “Gebelikte kilo fazlası ne kadar çoksa komplikasyon riski o kadar fazladır” diyen Kadın Hastalıkları Doğum ve Tüp Bebek Uzmanı Op. Dr. Betül Görgen, gebelik dönemi obezitesinin sekiz tehlikesine dikkati çekti…

    -Düşük: Normalde 12 haftadan önce düşük olma riski yüzde 20 iken obez gebeler için bu oran yüzde 25’tir.

    -Gestasyonel Diabet: Aşırı kilolu bir gebe normal ağırlıktakilerine göre 3 kat fazla gestasyonel diabet riski taşır.

    -Yüksek tansiyon ve preeklampsi: Fazla kilolar bu problemleri 2 kat sıklıkta yaşamanıza neden olacaktır.

    -Tüm gebeler tromboz riski taşır. Ancak kilo fazlası arttıkça varis ve pıhtı oluşumu riski yükselir.
    -Bebeğin omzunun takılması ve güç doğum daha sık olur.

    -Kan kaybı çok daha fazla olur.

    -Kilolu bebek doğurma olasılığı artar.

    -Obez gebelerde 37. gebelik haftasından önce doğum olasılığı artmıştır. Ayrıca ölü doğum ve anomalili doğum riski de artar.

    KONTROL ALTINDA TUTMAYA ÇALIŞIN

    Aşırı kilolu ve gebe kalmayı düşünüyorsanız, en iyi yol gebelik öncesi kiloları vermektir. Sağlıklı kiloya ulaşmak hem gebe kalmanızı kolaylaştırır hem de bebeğinizi kısa ve uzun dönem risklerden korur.

    Eğer aşırı kiloyla gebe kaldıysanız artık endişelenmeyi bırakıp, iyi bir bakım ve takip altına girmelisiniz.

    Öncelikle gebeyken kilo vermeye çalışmayın. Gebelikte kilo vermek, olası riskleri çok değiştirmez. Bu nedenle sağlıklı ve dengeli beslenip, fiziksel aktiviteyi de devam ettirmeniz gerekir. Yürüyüş ve yüzme tüp gebeler için uygun sporlardır. Haftada 3 kez ve 30 dakika yapmak doğru olur.

    Ayrıca gebelik diabeti açısından mutlaka kontrolden geçmeniz gerekir.

    Kilolu gebelerde doğumun komplikasyonlu ve müdahaleli geçme olasılığı yüksektir.Bu nedenle doğumun tam teşekküllü bir hastanede olması daha da önem taşır.

    MUTLAKA BAKILMALI

    FETAL ANOMALİ RİSKİ

    Bebekte rastlanabilecek pek çok anomali (hidrosefali, spina bifida, uzuv eksikliği vb) obez gebelerde daha sıktır. Bu nedenle ABD de vücut kitle indeksi 30’un üstünde olan gebelerin, rutin ultrasonografiden farklı olarak daha detaylı bir ultrasonografik incelemeye tabi tutulmaları önerilmektedir.

    ERKEN GLİKOZ TESTİ

    Obez gebelerin çoğu gebe kalmadan önce tanı konmamış şeker hastasıdır. Bu nedenle şeker yükleme testi ilk kontrolde yapılmalıdır. Bunun için normal zamanını beklemek, bebeğin gelişimi açısından riskli olacaktır.

    UYKU APNESİ SORGULAMASI

    Öncelikle bu gebelere obezitenin olası olumsuz etkilerinden bahsetmek gerekmektedir.

  • Mutlaka denenmesi gereken Beyonce Saç Modelleri

    Mutlaka denenmesi gereken Beyonce Saç Modelleri

    Ona boşuna kraliçe demiyorlar. İşte doğuştan kıvırcık olan ama hemen hemen her saç modelini deneyen Beyonce’nin en çok akıllarda kalan saç stilleri Çıkardığı her albümle Amerika’da listeleri zorlayan, kıyafetleriyle moda ikonu olan ve saçlarıyla tüm dikkatleri üzerine çeken Beyonce’den ders almaya ne dersiniz? İşte ünlü ismin saçlarına bakıp, kopyalamak isteyeceğiniz modeller.

    Beyonce 11 saç modeli

    Mutlaka denenmesi gereken Beyonce Saç Modelleri | 7 Mutlaka denenmesi gereken Beyonce Saç Modelleri | 8 Mutlaka denenmesi gereken Beyonce Saç Modelleri | 9 Mutlaka denenmesi gereken Beyonce Saç Modelleri | 10

    Mutlaka denenmesi gereken Beyonce Saç Modelleri | 11

    Mutlaka denenmesi gereken Beyonce Saç Modelleri | 12

    Mutlaka denenmesi gereken Beyonce Saç Modelleri | 13

    Mutlaka denenmesi gereken Beyonce Saç Modelleri | 14

    Mutlaka denenmesi gereken Beyonce Saç Modelleri | 15

    Mutlaka denenmesi gereken Beyonce Saç Modelleri | 16

     

    Posta.com.tr