Blog

  • Duvar terleme sorununa çözümler

    Duvar terleme sorununa çözümler

    Duvar terleme sorununa çözümler nelerdir? Duvardaki rutubet ve duvar terlemesi genelde nefes alamayan evlerde olur.

    Duvar terlemesinin birkaç nedeni vardır. Bunlardan ilki iç ve dış mekan arasındaki sıcaklık farkıdır. Soğuk havalarda dışarıdaki soğuk hava ile evdeki sıcak havanın karşılaşması rutubet oluşturur. Bu daha çok izolasyonu olmayan evlerde görülür.

    Bir başka neden ise evdeki nem oranının fazla olmasıdır. Örneğin evin içinde, kalorifer üstünde kurutulan çamaşırlar evin nem dengesini etkiler. Bu da terleme oluşturur. Bir diğer neden ise ekonomik olması sebebiyle tercih edilen PVC kapı ve pencerelerdir.

    Evde pişirilen yemeğin, kaynatılan suyun dumanı ya da banyodaki su buharı da terlemeye sebep olur. Bu da evdeki su tesisatının iyi izole edilmemesiyle alakalıdır.

    Bir diğer önemli neden ise duvarlarda hava geçirmez silikon bazlı boya kullanılmasıdır. Bu boyalar kolay temizlenir ve estetik açıdan da güzeldir, fakat duvarların nefes almasını engeller.

    Duvar terleme sorununa çözümler | 1

    Duvar terleme sorununa çözümler

    • Çamaşırlar kalorifer üzerinde kurutulmamalıdır. Çamaşırları balkonda kurutun ve pencereleri de bu süre içinde açık tutmaya çalışın.
    • Yemek pişerken, su kaynarken mutfağı sık sık havalandırın. Oluşa buhar duvarlarda kalmasın.
    • Terleme olan yerleri kuru bir bezle silin.
    • Dairenin içinde ve dışında ısı yalıtımı yapılmalıdır.
    • Duvarlarda su bazlı boyalar kullanılmalıdır.
    • Duvarlardaki kolon, kiriş gibi yapı elemanları dıştan ısı yalıtımı ile kaplanmalıdır.
    • Banyoda muhakkak havalandırma olmalı ve kullanıldıkça banyo havalandırılmalıdır.
    • Evdeki su tesisatı iyi izole ettirilmelidir.

    Bu önlemleri alarak ve çözüm önerilerimi uygulayarak evdeki rutubeti, duvardaki terlemeyi engelleyebilirsiniz.

     

    Kaynak: evhayat.com

  • Güzelliğine düşkün kadınlar dikkat!

    Güzelliğine düşkün kadınlar dikkat!

    İlerleyen yaşla birlikte elastikiyetini kaybeden cildin daha gergin ve mükemmel görünmesi için uzmanlar çok pratik ev yapımı bir tarif veriyor.

    Takvim’de yer alan habere göre işte o tarif:

    “Bir tane orta boy patatesi haşlayıp ezin. Üzerine 1 çay bardağı süzme yoğurt ilave edin. İki malzemeyi krema kıvamına gelene kadar iyice karıştırın. Her cilt tipine uygun olan bu karışımı haftada 1 veya 2 kez yüzünüze sürün. 15 dakika beklettikten sonra ılık su ile yıkayın. 45 yaş üzerinde olanlar bu maskeyi gün aşırı da kullanabilir. Ayrıca karışımı cam kavanoza koyup buzdolabında saklayabilirsiniz. 20 gün kadar dolapta bekletilmesinde sakınca yoktur.”

  • Çocuklarda bilişsel gelişim ve beslenme

    Çocuklarda bilişsel gelişim ve beslenme

    Yeni doğan çocuğun başetmesi gereken en önemli problem yaşadığı dünyayı öğrenmesi anlamasıdır. Bu problem yetişkinlere kolay görünebilir. Yetişkin dünyanın kapsamı hakkında ayrıntılı bilgi edinmiştir. Çocuk dünyanın kapsamında olan sayısız şeyi öğrenmekle karşı karşıyadır.

    Bireyin, çevresindeki dünyayı anlamasını ve öğrenmesini sağlayan aktif zihinsel faaliyetlerde gelişime BİLİŞSEL GELİŞİM adı verilmektedir. Bilişsel gelişim; bebeklikten yetişkinliğe kadar bireyin çevreyi, dünyayı anlama, düşünme yollarının daha kompleks ve etkili hale gelme sürecidir.
    Piaget, Bruner ve Vygotsky çocuğun çevresindeki dünyayı değişik yaşlarda nasıl ve niçin böyle gördüğünü ve algıladığını belirlemeye çalışmışlardır.

    PLAGET’YE GÖRE GELİŞİM DÖNEMLERİ

    Plaget, bilişsel gelişimi dört temel evreye ayırmıştır. Bunlar sırasıyla; duyusal motor, işlem öncesi, somut işlemler, soyut işlemler dönemleridir. Plaget’ekibi göre çocuk bir dönemde kazanması gereken tüm şema ailesine sahip olup gerekli biliş yapılarını oluşturduğunda o dönemdeki gelişimini tamamlamaktadır.

    Plaget tüm çocukların bu gelişim aşamalarının sırasıyla geçirmesi gerektiğine inanmaktadır. Bir gelişim dönemini atlayarak diğerine geçemez. Ancak çocukların gelişim dönemlerine girme ve tamamlama yaşları birbirinden faklılık gösterebilir.

    Çocuklarda bilişsel gelişim, genetik ve çevresel faktörlerden etkilenmektedir. Çocuklarda bilişsel gelişim potansiyelinin genetik olduğu, fakat yeterli beslenme ve zengin uyarıcıların da bilişsel gelişim üzerinde olumlu etkilere sahip olduğu belirlenmiştir.

    Yeterli ve dengeli beslenmenin toplum sağlığı üzerindeki olumlu etkileri kanıtlanmış bir ger- çektir. İnsan vücudu bir makine gibidir ve çalışmak için enerjiye ihtiyaç duyar, bu enerjinin sağlanması için, yeterli ve dengeli beslenmek gerekmektedir.

    Beslenme, karın doyurmak değil, vücutta yeni dokuların yapılması, eskiyen hücrelerin onarılması, hastalıklara karşı vücut direncinin sağlanması, kısaca büyüme, gelişme ve sağlıklı olarak yaşamın devamı için, besinlerin vücuda alınması ve kullanılması olarak tanımlanmaktadır.

    Dünyada her yıl, bir milyon dört yüz bin bebek sinir sisteminin gelişimiyle ilgili yaşam boyu olumsuz sonuçlar yaratacak olan ağır bir hastalıkla birlikte doğmaktadır. Bu hastalıkların nedenleri büyük ölçüde bilinmemektedir. Ancak doğum ağırlığının düşük olmasıyla zeka geriliği, görme fonksiyonlarında bozukluk, beyin felci, retinopati, körlük ve otizm arasında bağlantı bulunması önemli bir ip ucudur.

    Ayrıca, bu hastalıkların sıklığı doğum ağırlığı 3.5-4.5 kilogram arasındaki bebeklerde % 0.6-0.8 iken, doğum ağırlığı 1.5 kilogramın altında olan bebeklerde bu oran % 20’ye çıkmaktadır. Görünürde birbirinden farklı olan bu hastalıkların ortak yönü beynin gelişme aşamasında ortaya çıkmalarıdır. Fetus ( anne karnındaki bebek ) beyninin gelişiminde, en önemli etmenlerden biri de annenin nasıl beslendiğidir.Çünkü, beyin hücrelerinin bölünmelerinin % 70 kadarı doğum öncesinde tamamlanmaktadır. Bu aşamada plasenta henüz gelişmediği için, embriyonun beslenmesi tamamen annenin sağlığı ve beslenmesine bağlıdır . Bilişsel gelişim üzerinde etkisi bilinen beslenme ile ilgili pek çok faktör olduğu pek çok bilimsel çalışma sonucunda günışığına çıkarılmıştır.

    BESİN ÖĞELERİNİN BİLİŞSEL GELİŞİM ÜZERİNE ETKİLERİ VAR MIDIR?

    Yağ asitlerine bakacak olursak öncelikle yağın, insan yaşamı için gerekli olan temel besin öğelerinden biri olduğunu görürüz. Yağlar, bazı besinlerin doğal bileşiminde bulunur ve insan vücudunda yapılamayan çoklu doymamış yağ asitlerinin vücuda alımını sağlar. Çoklu doymamış yağ asitleri n-3 ve n-6 yağ asitleri olmak üzere 2 grup altında toplanmaktadır. Vücutta yapılamayan ve özel işlevlerinden dolayı elzem olarak kabul edilen bu çoklu doymamış yağ asitlerinin (n-3 ve n-6) miktarları, özellikle anne sütünde inek sütüne göre daha fazladır. Ayrıca, anne sütünde beyin gelişiminde etkin role sahip olan n-3 yağ asitlerinden alfa-linolenik asit (ALA) ve bundan sentezlenen eikosapentoenoik asit (EPA) ve dekosahekzoenoik asit (DHA) bulunmasına karşın, inek sütünün bileşiminde bu yağ asitleri bulunmadığı yapılan pek çok bilimsel çalışmada gösterilmiştir.

    Beyin gelişiminin hızlı olduğu gebeliğin son üç ayında, anne plasenta aracılığıyla fetusa n-6 yağ asitlerinden AA (Araşidonik Asit) ve n-3 yağ asitlerinden DHA’yı sağlamaktadır. Diyetle DHA’nın yetersiz alınmasının da öğrenmeyi olumsuz yönde etkilediği pek çok çalışmada görülmüştür.. Merkezi sinir sisteminin gelişimi doğumöncesi(prenatal) yaşamın son ve postnatal ( doğumsonrası )yaşamın ilk aylarında tüketilen yağların kalitesine ve miktarına bağlı olduğu unutulmamalıdır.. Doğumöncesi ve doğumsonrası dönemde bebeklere bu yağları, plasenta aracılığıyla doğum öncesi ve sonra da anne sütü sağlamaktadır . Anne sütü immatür ( olgunlaşmamış ) beyin gelişimi için gerekli olan tüm besin öğelerini içerdiği için nörolojik fonksiyonların mükemmel ve hızlı gelişimini sağlamaktadır. Anne sütünün yapısında bulunan çoklu doymamış yağ asitleri, özellikle de DHA ve AA nörolojik gelişimi olumlu yönde etkilemektedir.

    Beynin %60’ı lipitlerden( yağlardan ) oluşmuştur. DHA ve AA beyin yapısını oluşturan en önemli lipit bileşenlerindendir.

    Bir çalışmada anne sütüyle beslenen bebeklerin kan DHA konsantrasyonlarının formüla mamalar ile beslenenlere kıyasla daha yüksek olduğunu saptarken, yapılan bir başka çalışmada, anne sütü alma süresinin uzamasıyla beyin korteksi DHA içeriğinin önemli düzeyde arttığı bulunmuştur .

    Buna ek olarak, eritrosit DHA düzeyi ile beyin korteksi DHA düzeyi arasında önemli korelasyonlar bulunmuştur. Farklı bir çalışmada da serum DHA konsantrasyonu ile Bayley mental ve psikomotor gelişim testleri sonuçları arasında pozitif yönde anlamlı ilişki saptamışlardır. Bazı çalışmalarda serum ve eritrosit DHA düzeylerinin formüla mama ile beslenen bebeklerde anne sütü ile beslenenlere kıyasla daha düşük olduğu, primatlar ve insanlar üzerinde yapılan çalışmalarda da anne sütüyle beslenen bebeklerin görüntü keskinliği testi puanlarının formüla ile beslenenlere kıyasla daha yüksek olduğu ve bu performansın eritrosit DHA konsantrasyonu ile ilişkili olduğu belirtilmiştir.

    Sonuç olarak, anne sütünde bulunan besin öğelerinin prematüre ve normal zamanda doğan bebeklerin nörolojik gelişimleri üzerinde önemli etkilere sahip olduğu saptanmıştır

    Elzem yağ asitlerinden n-3 ve n-6 yağ asitleri, organizmada bazı desatürasyon( doymuş bileşiği doymamış hale çevirilmesi ) enzimleri için yarışırlar. Bu nedenle diyette n-6/n-3 oranı metabolik açıdan önemlidir. Hayvanlarda da büyüme sırasında n-3 yağ asitlerinin diyetle yetersiz alımının beyin ve retina DHA düzeyini azalttığı, bu durumunda, görme fonksiyonlarını ve öğrenme performanslarını etkilediği bulunmuştur.

    Gün geçmiyor ki konu ile ilgil bu sonuçları destekleyen bir çalışma olmasın, örneğin,yapılan bir diğer çalışmada gebe ve emzikli ratlar 5 gruba ayrılarak, n-6/n-3 oranı en düşük 0.32, en fazla 49 olan farklı diyetler verilmiştir. n-6/n-3 oranı düşük diyet alımının ilk günlerde rat yavrularının doğum ağırlıklarını etkilemediği, 15. günün sonunda ise ağırlıklarında %12 oranında azalma olduğu kaydedilmiştir.

    Büyümede görülen bu olumsuzlukların, linoleik asidin AA’in yerine geçemediği sürelerde devam ettiği görülmüştür. Diyetin beyin yağ asidi örüntüsünü açıkça etkilediği, diyet DHA düzeyinin artmasıyla, beyin DHA düzeyinin de arttığı ancak AA düzeyinin azaldığı görülmüştür. Diyete AA ilavesi beyin AA düzeyini artırırken, DHA düzeyini azaltmıştır. Diyetin n-6/n-3 oranındaki deği- şiklikler ratların gizlenmiş yerleri öğrenmelerini etkilemezken, düşük n-6/n-3 oranına sahip diyetle beslenen ratların daha yavaş yüzdüğü görülmüştür.

    Preterm ( zamanından önce doğan )bebeklere EPA ve DHA’dan zengin balık yağı içeren formül mamaların verildiği bir çalışmada, bebeklerin görme fonksiyonlarında gelişme saptanırken, ilk yıllardaki büyümelerinde azalma kaydedilmiştir. Azalan büyümelerinin psikomotor gelişim skorunun düşüklüğü ile ilişkili bulunmuştur .Diyetin n-6/n-3 oranının 5/1-15/1 arasında olması gerektiği önerilse de Amerikan Pediatri Akademisinin elzem yağ asitlerinin gereksinimi konusunda halihazırda fikir birliği net değildir.

    Çoğu araştırmada bebeklerin özellikle görme ve nöral fonksiyonlarının gelişiminde, çoklu doymamış yağ asitlerinin olumlu etkileri olduğu belirlendiği görülmektedir.

    Anne sütü bebeklere elzem yağ asitlerini sağlayan çok önemli bir kaynaktır. Son yıllardaki teknolojik gelişmeler, çoklu doymamış yağ asitlerinin klinik uygulama alanlarında da kullanımına olanak sağlamıştır.

    1990’lardan önce pek çok bebek formülalarının ALA konsantrasyonu düşük bulunmuştur. Fakat şimdilerde gelişmiş ülkelerde tüm bebek formülalarına ALA ilavesi yapılmaktadır. Avrupa ve Japonya’da bazı üretici firmalar DHA, DHA ile birlikte AA veya 18:3 n-6 yağ asitlerini preterm (zamanından önce doğan) ve term (zamanında doğan) bebek formülalarına eklemektedirler.

    Memelilerin beyninin gri maddesi ve retinadaki lipit içeriğini AA ve DHA oluşturmaktadır. Bu çoklu doymamış yağ asitleri linoleik asit ve ALA gibi diyetle alınan yağ asidi öncülerinden, bir seri desatürasyon ve elengasyonlarla türetilmektedir. AA ve DHA, erken postnatal dönemde beynin büyüme hızının maksimum düzeyde olduğu ve besin öğesi yetersizliklerine daha hassas olan 3. trimesterde beyinde hızla çoğalmaktadır.

    Gelişme döneminde n-3 yağ asitlerinden yetersiz bir diyetin, beyin yağ asidi bileşiminde DHA düzeyinin azalması, n-6 yağ asidi düzeyinin artması gibi karakteristik değişiklikler oluş- turduğu belirlenmiştir. Araştırma sonuçlarında n-3 yağ asidi yetersizliğinin görme fonksiyonları üzerine etkisini saptamada kullanılan elektroretinogramda DHA’nın uyarırlılık potansiyeli olan membranlarda eşsiz rol oynadığı belirlenmiştir

    Görsel tanıma üzerinde hiçbir etkisi olmadığı halde, DHA eklenmiş diyetle beslenen preterm bebeklerde daha kısa bakma süresi olduğu bildirilmiştir. Bu etki rhesus maymunlarında görülmüş ve daha uzun bakma süresinin düşük DHA konsantrasyonu ile ilgili olduğu bulunmuştur. Bunun nedeninin ise, dikkatini görsel bir uyarıcı- dan değiştirme yeteneksizliği ile ilişkili olabileceği düşünülmüştür.

    Son zamanlarda yapılan bir çalışmada AA ve DHA eklenen bir diyetle beslenen on aylık bebeklerin, n-3 yağ asidi içeriği çok düşük olan kontrol maması ile beslenen bebeklerle kıyaslandığında problem çözme becerilerinin geliştiği gözlenmiştir .

    Başka bir çalışmada ise, bu sonucun tersine DHA eklenen mama ile beslenen ondört aylık bebeklerin dil puanlarının düşük olduğu belirlenmiştir. Ancak bu etkilerin geçici olduğu görülmüştür. Hayvanlarda diyette yer alan kronik LNA eksikliğinin yalnızca retinal ve görsel fonksiyonlarda değişikliğe yol açmadığı, çeşitli öğrenme ve bellek testlerindeki performansta da değişikliklere neden olduğu saptanmıştır. İnsan zekasının gelişiminde beslenmeyle ilgili faktörleri belirleme isteği bağlamında öğrenme üzerindeki vurgu anlaşılabilir olmasına rağmen, bu bakış açısı ile ilgili sorunlar yaratan değişik yöntemsel nedenler bulunmaktadır .

    Diyetin yağ asidi bileşimi bilişsel fonksiyonlarla yakından ilişkilidir. Bu nedenle bebeklere ilk 6 ay tek başına anne sütü verilmeli, anne gerek kendisinin gerekse çocuğunun yeterli ve dengeli beslenmesine özen göstermelidir,Annelerin bebeklerini altı ay sadece anne sütü ile sonrasında ek besine geçiş dahil iki yıl emzırmeyi sürdürmeleri konusunda bilgilenmeleri gerçeği kabul edilmelidir.

     

    Uzm. Dyt. Zühal AYNACI BAYEL

  • Kış mevsiminde nasıl beslenelim?

    Kış mevsiminde nasıl beslenelim?

    Kış mevsimini yaşadığımız şu günlerde, havaların soğumasıyla birlikte beslenme şeklimizde değişiklikler olmakla birlikte kapalı ortamlarda daha fazla vakit geçirmekten kaynaklı fiziksel aktivitelerimiz kısıtlanabilmektedir.

    Kış mevsiminde nasıl beslenelim?

    Bahar mevsiminin yaklaşmasında artan kilo verme isteği, kış aylarında yerini ihmalkarlığa bırakmaktadır. Tabii bu duruma gecelerin uzaması nedeni ile televizyon başında fazla zaman geçirilmesi, atıştırmalık amacıyla fazlaca tüketilen besinler, yüksek enerjili besinlerin tüketimi kilo alımını tetiklemektedir. Birçok insan, kalın giysiler içerisinde kilolarını daha rahat saklayabileceklerini düşünerek, sağlıklı beslenme alışkanlıklarından uzaklaşmaktadır.Nasıl olsa veririm düşüncesi de kişileri oyalamkatadır.

    Oysa sağlığın korunması ve bağışıklık sisteminin desteklenmesi açısından yeterli ve dengeli beslenmeye kış aylarında daha fazla özen gösterilmelidir.

    BESİN GRUPLARI

    Bebek ana rahmine düştüğü andan başlayan bir süreç olsa da yaşamın her döneminde yeterli ve dengeli beslenme sağlığın korunması için esastır. Bu nedenle, beş besin grubu olan;

    1. Süt ve ürünleri grubu

    2. Et ve ürünleri, yumurta ve kuru baklagiller ile sert kabuklu yemişler/yağlı tohumlar grubu

    3. Meyve grubu

    4. Sebze grubu

    5. Ekmek ve tahıl grubu’ dan çeşitli besinler yeterli ve dengeli miktarlarda alınmalıdır.Konuya ilişkin miktarlar yaklaşık olarak aşağıdaki gibidir.

    Kış mevsiminde nasıl beslenelim? | 3

    Süt ve ürünlerinin günlük tüketim miktarları:

    Her gün yetişkin bireylerin 2.5-3 porsiyon, çocukların, adolesan ( ergenlik ) dönemi gençlerin, gebe ve emzikli kadınlarla menopoz sonrası kadınların 2-4 porsiyon süt ve ürünlerini tüketmeleri gerekir. Bir orta boy kupa süt 240 ml veya yoğurt 200-240 ml ya da iki kibrit kutusu büyüklüğünde (ortalama 40-60 g) peynir bir porsiyondur.

    Et ve ürünleri, yumurta ve kuru baklagiller ile sert kabuklu yemişler/yağlı tohumlar:

    Et – yumurta-kuru baklagiller-sert kabuklu yemiş/yağlı tohum grubundan yetişkin bireyler ve gençler günde 2-2.5 porsiyon tüketmelidir. Pişmiş kırmızı et ve tavuğun 80 gramı (4 ızgara köfte veya 1 el ayası kadar), balığın 150 gramı, kurubaklagillerin 80 gramı, fındık, ceviz ve bademin 30 gramı bir porsiyondur.

    Taze sebze ve meyveler:

    Günde en az 5 porsiyon (en az 400 g /gün) sebze ve meyve tüketilmeli, bunlardan en az 2.5-3 porsiyonu sebze, 2-3 porsiyonu meyve olmalıdır. Alınan bu sebze ve meyveler kendi içlerinde de en az iki porsiyon yeşil yapraklı sebze (ıspanak, brokoli gibi) veya domates gibi diğer sebzeler, meyve ise portakal, limon gibi turunçgiller veya antioksidanlardan zengin diğer meyveler olarak önerilir.

    Ekmek ve tahılların günlük tüketim miktarları

    Tahıllar günde ortalama 3-6 porsiyon tüketilmelidir Tüketilecek miktar bireyin vücut ağırlığına, yaş, cinsiyet ve fiziksel aktivitesine göre değişir. Önerilen toplam tahıl tüketiminin en az yarısı tam tahıl olmalıdır.

    Öneriler:

    • Tam tahıl ürünlerini her gün hatta her öğün tüketiniz.

    • Tahıl ürünleri günde 3-6 porsiyon tüketilmelidir. Tüketilecek miktar bireyin vücut ağırlığı, yaş, cinsiyet ve fiziksel aktivitesine göre değişir. Ağır işte çalışan ve enerji gereksinimi fazla olanlar daha fazla tüketebilirler.

    • Tahılların bir porsiyon eş değeri: 50 g (2 ince dilim ekmek), 30 g pişmemiş makarna, bulgur veya pirinç, yaklaşık 30 g kahvaltılık tahıl gevreğidir.

    • Protein ve vitamin içeriğini arttırmak için diğer yiyeceklerle (kurubaklagiller, süt ve ürünleri) birlikte tüketiniz

    ÖZELLİKLE KIŞ AYLARINDA BESLENMEDE DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN NOKTALAR

    1. Bağışıklık sistemini güçlendirici özelliği olan A ve C vitamini gibi antioksidan vitaminlerden zengin, havuç, brokoli, kabak, lahana, karnabahar, maydanoz gibi sebzelerin yanı sıra kış aylarında bolca bulunan portakal, mandalina, elma gibi meyvelerin tüketimi önemlidir.

    2. E vitamini de bağışıklık sisteminin güçlendirilmesinde etkilidir. Soğuk algınlığı ve diğer enfeksiyonlara karşı vücut direncini arttırmaktadır. E vitaminin iyi kaynakları olan; yeşil yapraklı sebzeler , kuru baklagiller ve fındık ceviz gibi yağlı tohumlardır.

    3. Kemik ve diş sağlığı açısından önemli olan D vitamini, güneş ışınlarıyla deri tarafından üretilen bir vitamindir ve besinlerde pek fazla bulunmaz. Kış aylarında mahrum kalınan güneş ışınları, vücudun D vitamini gereksiniminin karşılanamamasına neden olmaktadır. Özellikle kış mevsimde havanın güneşli olduğu zamanlarda mümkün olduğunca güneşten faydalanılmalıdır. Balık; D vitamini,beyin fonksiyonlarının gelişimi için gerekli çoklu doymamış yağ asitleri (omega 3), kalsiyum, fosfor, selenyum, iyot mineralleri ve E vitamini içerir. Bu nedenle kış aylarında imkanlar dahilinde balık tüketilmelidir.

    4. Kış aylarında fiziksel aktivitelerimizin kısıtlanmasından kaynaklı kilo alımının engellenmesi için yağ tüketimine özellikle dikkat edilmeli aşırı yağlı yiyeceklerden kaçınılmalıdır.

    5. Kış aylarında vücut ağırlığı kontrolünün sağlamasında; basit karbonhidrat olan saf şeker ve şekerli besinler yerine kepekli ekmek, makarna, bulgur gibi tam tahıl ürünlerinin tüketilmesine özen gösterilmesi, enerjisi yüksek hamur tatlıları yerine sütlü tatlılar, meyve tatlılarının tercih edilmesi, hareketsizlik nedeniyle artan sindirim problemlerinin önlenmesinde posa içeriği yüksek kuru baklagillerin tüketilmesi ve düzenli fiziksel aktivite yapılması önemlidir.

    6.Vücut ısısını dengede tutabilmek için bol sıvı alımı gerekmektedir. Yeterli sıvı alımı vücutta oluşan toksinlerin (zararlı öğeler) atılmasında, vücut fonksiyonlarının düzenli çalışmasında, metabolizma dengesinin sağlanmasında ve vücutta pek çok biyokimyasal reaksiyonun gerçekleşmesinde son derece önemli rol oynamaktadır Su temel enerji kaynağıdır.
    Su vücudun her hücresinde elektriksel ve manyetik enerji üretir, bize yaşam gücü verir.
    Hücre yapısındaki maddeleri birbirine bağlayan bir yapıştırıcıdır.
    DNA hasarını önler ve onarım mekanizmalarının daha iyi çalışmasına yardımcı olur, böylece üretilen Anormal DNAsayısıazalır.
    Bağışıklık sisteminin merkezi olan kemik iliğinde, bu sistemi Kanser de dahil olmak üzere, çeşitli hastalıklara karşı güçlendirir.
    Bütün besinlerin, vitaminlerin ve minerallerin temel çözücüsüdür. Vücutta besinleri küçük parçalara ayırır, sindirimlerinde ve son metabolik aşamalarında görev yapar.
    Besinlere enerji verir ve parçalanan besinler sindirim sırasında bu enerjiyi vücuda aktarır. Susuz yenen yemeğin vücut için hiçbir enerji değeri yoktur.
    Su, besinlerdeki gerekli öğelerin emilimini artırır.
    Bütün öğelerin vücuda taşınmasına yardımcı olur.. Bu nedenle, her gün en az 2-2.5 litre (12-14 su bardağı) su içilmelidir.

    7. Kış mevsimi sebzelerinin pırasa, kereviz, ıspanak gibi çocuklar tarafından tüketimini arttırmak için annelerin ısrar etmek yerine bu sebzeleri değişik şekillerde sunmaları daha faydalı olacaktır. Örneğin; kereviz yemeğini sevmeyen çocuğunuza, bu sebzeyi rendeleyerek, yoğurda karıştırmak, içine bir miktarda ceviz ekleyerek çocuğa sunmak, aynı şekilde ıspanak yemeğini sevmeyen çocuklara, ıspanağı bir iç olarak kullanarak; börek, poğaça ya da krep yapılması ve çocukların bu besinleri tüketmeleri sağlanmalıdır.

    8. Özellikle çocukların meyveleri, posalı almaları sağlanmalı tüketim zorluğu yaşanması durumunda gerek C vitamini ihtiyacının karşılanmasında gerekse de sıvı alımına katkı sağlaması açısından taze sıkılmış meyve suları tükettirilmelidir. Meyve suları sıkıldıktan hemen sonra tüketilmelidir. Sıkıldıktan sonra bekletilen meyve sularında vitamin kayıpları oluşmaktadır.Zorunlu olmadıkça meyve suyu tüketilmemeli, mümkünse meyvenin kendisi taze olarak tüketilmelidir.

     

    Uzm. Dyt. Zühal AYNACI BAYEL

  • Hamilelikte kullanılması sakıncalı olan bitkiler

    Hamilelikte kullanılması sakıncalı olan bitkiler

    Bitki çayları son zamanlarda giderek popülerite kazanan içecekleridir. Eskiden sadece aktarlarda satılan bitkiler ve bunlardan elde edilen çaylar günümüzde hemen her markette pazara sunulmaktadır.

    Bitkilerin hastalıkları tedavi edici etkisi ve bu amaçla kullanımı neredeyse insanlık tarihi kadar eskidir. Bazı kültürlerde ayrı öneme sahip olan şifalı bitkiler günümüzde de bazı hastalıkların tedavisinde kullanılmaktadır. Ancak bu uygulamaların hemen hiçbir bilimsel verilere dayanmamaktadır.

    Homeopatik olarak adlandırılan bu tedavilerin etkinliği konusunda bilimsel çalışmalar olmadığı gibi bunalrın hamilelik ve emzirme dönemlerinde kullanımı ve etkileri ile ilgili de elimizde hemen hiç veri bulunmamaktadır. Ayrıca bu tip ilaç etkisi olan şifalı bitkilerin bazıları hatta çok masum gibi görünenleri bile yüksek dozlarda alındığında zehir etkisi ya da istenmeyen etki oluşturabilmektedir.

    Hamilelikte kullanılması sakıncalı olan bitkiler | 5

    Bu bitkilerin bir çoğu kaynatılarak suyu içilmekte ya da direkt olarak yenilerek alınmaktadır.

    Kesin olarak güvenli olduğu bilinmeyen bu tür şifalı olduğu ileri sürülen ot ve bitkileri hamileliğinizin ilk ve son trimesterlarında tüketmemeniz yararlı olabilir.

    Bununla birlikte piyasada satılan hazır poşet çayların içindeki maddelerin çoğu normalde diyetiniz içinde bulunan ve büyük olasılıkla hamilelik sırasında zararlı etki göstermeyen maddeler içerir. Bu tür çayları aşırıya kaçmadan tüketmenizde bir zarar yokmuş gibi görünmektedir.

    Bitkisel çay içmek isterseniz satın alırken içerdiği maddelere göz atın. İçindekiler eğer diyetinizde zaten bulunan portakal kabuğu, limon, adaçayı gibi bildik maddeler ise içmenizde sakınca yoktur. Ancak aslan kulağı, yarpuz, cohosh gibi garip ve daha alışık olmadığınız maddeler içeriyorsa kullanmamanız daha uygun olabilir.

    Bazı maddeler ise düşük miktarlarda alındığında yararlı olabilirken yüksek miktarlarda olumsuz etkiler yaratabilir. Bu tür bitkilere en güzel örnek sinameki’dir. Sinameki barsakları uyarıcı etkiye sahip bir bitkidir ancak yüksek miktarlarda alındığında dehidratasyon ile sonuçlanabilecek ciddi ishal tablolarına yol açabilir. Bu hem sizin için hem de karnınızdaki bebeğiniz için hiç hoş olmayan bir durumdur.

    Bazı bitkilerin ise rahim kasılmasını uyarıcı etkileri vardır. Pekçoğu yaygın olarak kullanılmayan bu maddeler doğum sancılarını başlatabileceğinden gebeliğin son dönemlerinde kullanılmaları önerilmez.

    Bir başka konu da ithal çaylardır. İthal çayların içinde ülkemizde yetişmeyen bazı otlar bulunabilir. Bu nedenle içeriğinden emin olunmayan çayların kullanılmaması daha uygun olabilir.

    Kısaca özetlemek gerekir ise yiyecek olarak kullanılan bitkilerin çay şeklinde de alınmasında bir sakınca yoktur.

    Genel olarak hamilelikte kullanılması ya da aşırı miktarlarda alınmaması önerilen bitkiler ve olası etkileri aşağıdaki tabloda incelenebilir.

    Hamilelikte kullanılması sakıncalı olan bitkiler | 6

    Hamilelikte kullanılması sakıncalı olan bitkiler

    Bitki Olası etkisi
    Aloe Vera Yaprakları müshil etkisi gösterdiğinden ağızdan alınmamalıdır
    Sarı çiğdem, Cohosh, (Colichicum autumnale) Yüksek dozlarda alındığında hücre bölünmesini etkileyerek doğum defektlerine neden olabilir.
    Fesleğen (reyhan) yağı Uterus uyarıcıdır. Rahim kasılmalarını başlatabilir.
    Kanotu (Sanguinaria canadensis) Uterus uyarıcıdır. Rahim kasılmalarını başlatabilir. Kusmaya neden olabilir.
    Aslan kulağı (Caulophyllum thalictroides) Uterus uyarıcıdır. Rahim kasılmalarını başlatabilir.
    Karanfil yağı Uterus uyarıcıdır. Rahim kasılmalarını başlatabilir.
    Eşekkulağı, karakafes (Symphytum officinale) Bebek için toksik maddler içerdiğinden kullanılmamalıdır.
    Pamuk kökü (Gossypium herbaceum) Uterus uyarıcıdır. Rahim kasılmalarını başlatabilir.
    Dong quai (Angelica polymorpha var. sinensis) Uterus uyarıcıdır. Rahim kasılmalarını başlatabilir.
    Koyungözü (Tanacetum parthenium) Uterus uyarıcıdır. Rahim kasılmalarını başlatabilir..
    Kırlangıç otu (Chelidonium majus) Uterus uyarıcıdır. Rahim kasılmalarını başlatabilir..
    Ardıç ve ardıç yağı (Juniperus communis) Uterus uyarıcıdır. Rahim kasılmalarını başlatabilir.
    Ökseotu (Viscum album) Uterus uyarıcıdır. Rahim kasılmalarını başlatabilir. İçerdiği toksik maddeler plasentadan bebeğe geçebilir.
    Yarpuz (Hedeoma pulegioides) Uterus uyarıcıdır. Rahim kasılmalarını başlatabilir.
    Kınakına (Cinchona officinalis) Geçmişte sıtma tedavisinde kullanılan bu bitki körlük ve komaya neden olabilir.
    Yalancı Ginseng (Panax notoginseng) Doğum anomalilerine neden olabilir.
    Sedefotu (Ruta graveolens) Uterus uyarıcıdır. Rahim kasılmalarını başlatabilir.
    Kafuriye (Artemisia abrotanum) Uterus uyarıcıdır. Rahim kasılmalarını başlatabilir. Doğum anomalilerine neden olabilir.
    Adasoğanı (Urginea maritima) Uterus uyarıcıdır. Rahim kasılmalarını başlatabilir. Doğum anomalilerine neden olabilir.
    Solucan otu(Tanacetum vulgare) Uterus uyarıcıdır. Rahim kasılmalarını başlatabilir. Doğum anomalilerine neden olabilir.
    Yabani yer elması (Diascorea villosa) Uterus uyarıcıdır. Rahim kasılmalarını başlatabilir.

    Hamilelikte aşırı miktarlarda kullanılması zararlı olabilecek bitkiler.

    Bitki Olası etkisi
    Akçaağaç (Rhamnus frangula) Çok kuvvetli bir müshildir ve bu nedenle yüksek dozlarda uzun süre kullanılmamalıdır.
    Melekotu (Angelica archangelica) Yüksek dozlarda rahim kasılmalarını uyarıcı etkisi vardır ancak düşük dozlarda ve yemeklerde kullanılabilir.
    Anason ve anason tohumu yağı (Pimpinella anisum) Yüksek dozlarda rahim kasılmalarını uyarıcı etkisi vardır, düşük dozlarda ve yemeklerde kullanılabilir ancak yağı kullanılmamalıdır.
    Kimyon (Carum carvi) Yüksek dozlarda rahim kasılmalarını uyarıcı etkisi vardır ancak düşük dozlarda ve yemeklerde kullanılabilir.
    Akdiken kabuğu (Rhamnus purshiana) Çok kuvvetli bir müshildir ve bu nedenle yüksek dozlarda uzun süre kullanılmamalıdır.
    Kereviz tohumu ve yağı (Apium graveolens) Yüksek dozlarda rahim kasılmalarını uyarıcı etkisi vardır ancak düşük dozlarda ve yemeklerde kullanılabilir.
    Papatya yağı Rahim kasılmalarını uyarıcı etkisi vardır ancak papatya çayı içilebilir.
    Tarçın (Cinnamomum zeylanicum) Yüksek dozlarda rahim kasılmalarını uyarıcı etkisi vardır ancak düşük dozlarda ve yemeklerde kullanılabilir.
    Çuha Çiçeği(Primula veris) Çok kuvvetli bir müshildir ve bu nedenle yüksek dozlarda uzun süre kullanılmamalıdır.
    Rezene ve rezene yağı Yüksek dozlarda rahim kasılmalarını uyarıcı etkisi vardır ancak düşük dozlarda ve yemeklerde kullanılabilir.
    Çemenotu (Trigonella foenum-graecum) Yüksek dozlarda rahim kasılmalarını uyarıcı etkisi vardır ancak düşük dozlarda ve yemeklerde kullanılabilir.
    Sarımsak(Allium sativa) Yüksek miktarlarda tüketilmesi mşde yanmasına neden olabileceği gibi emzirme döneminde süte kendine özgü kokusunu verebilir.
    Yasemin yağı Yüksek dozlarda rahim kasılmalarını uyarıcı etkisi vardır.
    Kore Ginsengi (Panax ginseng) Yüksek dozlarda alınması kız bebekte erkeklik hormonlarının yükselmesine neden olabilir.
    Lavanta (Lavendula argustifolia) Yüksek dozlarda rahim kasılmalarını uyarıcı etkisi vardır ancak düşük dozlarda ve yemeklerde kullanılabilir.
    Meyankökü (Glycyrrhiza glabra) Yüksek dozlarda kan basıncını arttırabilir.
    Yaban kerevizi (Levisticum officinale) Yüksek dozlarda rahim kasılmalarını uyarıcı etkisi vardır ancak düşük dozlarda ve yemeklerde kullanılabilir.
    Mercanköşk, keklik otu (Origanum vulgare) Yüksek dozlarda rahim kasılmalarını uyarıcı etkisi vardır ancak düşük dozlarda ve yemeklerde kullanılabilir.
    Sarısakız, mür (Commiphora molmol) Yüksek dozlarda rahim kasılmalarını uyarıcı etkisi vardır ancak düşük dozlarda ve yemeklerde kullanılabilir.
    Maydonoz (Petroselinum crispum) Yüksek dozlarda rahim kasılmalarını uyarıcı ve fetusu irrite edici etkisi vardır ancak düşük dozlarda ve yemeklerde kullanılabilir.
    Nane yağı Yüksek dozlarda rahim kasılmalarını uyarıcı etkisi vardır ancak kuru nane ya da nane yaprağı yemeklerde kullanılabilir. nane yağı ise kullanılmamalıdır.
    Ahududu yaprağı ve çayı (Rubus idaeus) Yüksek dozlarda rahim kasılmalarını uyarıcı etkisi vardır. Doğumu kolaylaştırmak için kullanılabilir.
    Ravent kökü(Rheum palmatum) Çok kuvvetli bir müshildir ve bu nedenle yüksek dozlarda uzun süre kullanılmamalıdır.
    Biberiye ve biberiye yağı Yüksek dozlarda rahim kasılmalarını uyarıcı etkisi vardır ancak düşük dozlarda ve yemeklerde kullanılabilir.
    Safran (Crocus sativa) Yüksek dozlarda rahim kasılmalarını uyarıcı etkisi vardır ancak düşük dozlarda ve yemeklerde kullanılabilir.
    Adaçayı Yüksek dozlarda rahim kasılmalarını uyarıcı etkisi vardır ancak düşük dozlarda ve yemeklerde kullanılabilir.
    Sinameki (Senna alexandrina) Çok kuvvetli bir müshildir ve bu nedenle yüksek dozlarda uzun süre kullanılmamalıdır.
    Siyah çay(Camellia sinensis) Fazla miktarda alınması çarpıntıya neden olabilir.
    Kekik yağı (Thymus vulgaris) Rahim kasılmalarını uyarıcı etkisi olabilir ancak kuru kekik yemeklerde kullanılabilir.
    Mine çiçeği (Verbene officinalis) Yüksek dozlarda rahim kasılmalarını uyarıcı etkisi vardır ancak düşük dozlarda ve yemeklerde kullanılabilir.

     

    Kaynak: mumcu.com / Dr. Ahmet Mumcu

  • Doğum sonrası seks ile ilgili ipuçları

    Doğum sonrası seks ile ilgili ipuçları

    Karnızındaki bebek doğup da onunla tanıştıktan sonra hayatınız bir süre eski düzenine girmeyecek ve eski halinize gelmeniz biraz zaman alacak bunun farkındasınız. Örneğin aldığını kiloları verip hamile kalmadan önceki halinize dönmeniz için biraz zamana ihtiyacınız var. Benzer şekilde yatak odası departmanı için de eski düzene dönmek biraz zaman gerektirebilir

    Doğum sonrası seks ile ilgili ipuçları

    Doğum sonrası genelde ilk 6 haftalık sürede cinsel ilişki olmamasını öneriyoruz. Bunun nedeni yeni annenin hem fizyolojik hem de psikolojik açıdan kendini toparlaması ve bunun yanında olası bir enfeksiyon riskini en aza indirmek. Dünyanın kadın hastalıkları ve doğum konusundaki en saygın bilimsel dergilerinden biri olan British Journal of Obstetrics and Gynecology dergisinde yayınlanan bir makaleye göre yeni annelerin çoğu bizim bu önerimize uyuyorlar hatta daha uzun bile bekliyorlar

    Doğum sonrası seks
    Doğum sonrası seks

    Avusturalya’da bulunan Murdoch Children’s Research Institute araştırmacıları ilk kez anne olan 1507 kadın ile ilgili çalışmalarında doğum sonrası ilk cinsel ilişkinin ne zaman olduğunu sorgulamışlar. Buna göre 6. haftanın sonunda hastaların %41’i, 8. haftanın sonunda %65’i ve 12. haftanın sonunda %78’i vajinal seks yaptığını bildirmiş.

    İncelemede doğum sonrası ilk ilişki için beklenilen sürede en önemli etkenin doğum sırasında herhangi bir komplikasyon olup olmadığı ortaya çıkmış. Sezaryen olan, doğumda epizyotomi açılan ya da benzeri bir komplikasyon yaşayan kadınların bekleme sürelerinin anlamlı olarak 6 haftadan daha uzun olduğu saptanmış.

    Çalışma, doğum sonrası seks yaşantısının normale dönme süresi ile ilgili evrensel bir süre olmadığını göstermiş. Herşeyin 6 hafta sonra normale döneceği şeklinde kesin bir zaman sınırı herkes için geçerli değil özellikle de cinsel yaşantı konusunda.

    İyileşme ve normale dönme sadece fiziksel iyileşme anlamına gelmiyor. Ruhsal iyileşmenin de tamamlanması gerekli. Bir çok yeni anne bebeğinin ihtiyaçlarını karşılamaya çalışırken çok meşgul ve yorgun olduklarından cinselliği düşünecek enerjileri kalmıyor. Bazıları ise doğum sonrası cinsel ilişkinin ağrı ve acıya neden olacağı korkusu yaşayabiliyorlar. Bunların hepsi normal ve insani davranışlar ve kadının bundan dolayı suçluluk duyması gereksiz ve anlamsız.

    Gebelik ve lohusalık döneminde cinselik ile ilgili en sık karşılaşılan 4 yanlış bilgi ise şunlar

    1. Gebelikte cinsel istek (libido) azalır

    Gebe bir kadının libidosunda azalma tamamen normal bir durumdur. Bu azalma özellikle yakınmaların fazla olduğu ilk üç aylık dönemde en fazladır. Ancak bu tüm gebeler için geçerli değildir. bazı kadınlarda artan hormonların etkisi ile libido artışı gözlenebilir. Özellikle gebelik ilerledikçe kadın kendi vücut hatlarını daha fazla beğenip kendini daha seksi hissedebilir. Pek çok çift dokuz ay boyunca tatminkar ve keyifli bir cinsel yaşantıya sahip olurlar. Burada önemli olan neyin normal neyin anormal olduğuna takılmamaktır çünkü normal diye bir şey yoktur.

    2. Seks bebeğe zarar verebilir.

    Gebelikte yaşanan cinsel ilişkinin bebeğe zarar vermesi olanaksızdır ancak bu yanlış inanış hemen hemen tüm kültürlerde inatçı bir şeklide varlığını sürdürmektedir. Bu korku çoğu zaman erkeklerde daha güçlüdür.

    Eğer erken doğum riski, plasenta previa, nedeni açıklanamayan vajinal kanama, rahim ağzında açılma gibi bir komplikasyon yoksa ve doktorunuz gebelik sırasında seksi yasaklamadıysa çoğu zaman cinsel ilişki anne adayı ve bebek açısından %100 güvenlidir. Ancak gebelik haftasına bağlı olarak ilişki poziyonlarında rutin dışına çıkmak gerekebilir. Gebeliğin yaklaşık 15-20. haftalarından itibaren sırt üstü yatmanın önerilmediğini aklınızdan çıkarmayın

    3.Doğum sonrası 6. haftada cinsel yaşantı başlamış olmalıdır.

    Eğer ilk 6 hafta içinde cinsel rutininize dönebildiyseniz tebrikler. Mutlu azınlığa dahilsiniz demektir. Az önce de belirttiğimiz gibi 6 haftada eskiye dönebilenlerin oranı sadece %40 civarında.

    6 hafta, doğum sonrası iyileşmeniz açısından en az gerekli süre ve pek çok kadın daha uzun zamana gereksinim duyuyor. Doğum sonrası genital organlarınız daha hassas ve enfeksiyonlara daha açık. Bununla beraber açılmış olan rahim ağzının eskisi gibi kapalı hale gelmesi de yaklaşık 6 hafta alıyor. Eğer doğumda epizyotomi açıldıysa bunun iyileşmesi de 6 hafta civarında gerektiriyor. Bu arada ilk defa bebek sahibi olan kadınlar içinde doğum sırasında en ufak bir yırtılma ya da kesi olmayanların oranının sadece %10 olduğunu hatırlatmakta yarar var. Bu nedenle ilk 6 hafta içinde vajinal ilişki önerilmiyor ancak cinsel istek varsa ilişki olmadan yaşana yakınlaşmalar çiftlerin birbirine yeniden bağlanmasına yardımcı olması açısından önemli

    Doğum sonrası seks ile ilgili ipuçları
    Doğum sonrası seks ile ilgili ipuçları

    4. İlk seferinde acı olur

    Hemen hemen her kadın doğum sonrası ilk cinsel ilişki sırasında canının acıyacağından korkar. Bu son derece normal bir korkudur ancak vücudunuza ve ruhunuza iyileşmesi için yeterli zamanı tanırsanız seks bir problem olmayacaktır. Her kadının kendini hazır hissetmek için farklı zaman sürelerine gereksinim duyduğunu mutlaka akılda tutmak gerekir. İlk seferlerde kuruluk olabileceğinden kayganlaştırıcıların kullanılması yarar sağlayacaktır. Bebeğinizi emziriyor olsanız bile doğum kontrolüne dikkat etmeyi ihmal etmeyin. Unutmayın hayat sürprizlerle doludur

     

    Kaynak: Dr. Ahmet Mumcu / mumcu.com

  • Yanlış Sutyen Seçimi Baş Ağrısı Yapıyor

    Yanlış Sutyen Seçimi Baş Ağrısı Yapıyor

    Sürekli başınız mı ağrıyor? Baş ağrılarınızın nedeni yanlış sutyen seçiminiz olabilir.

    Bir çamaşır sitesinin yaptığı araştırmaya göre yanlış sutyen ölçüsü bir çok sağlık soruna neden olduğu ortaya çıktı.

    Doğru beden ölçüsü bilinmeden alınan sutyenler vücudu fark etmeden sıkıştırıyor. Sıkı sutyenler sinirlere baskı yaptığından dolayı kaslara ve kan dolaşımını olumsuz etkiliyor.

    Göğüsler daha büyük görünsün diye takılan sıkı sutyenler sırtta ağırlık hissi, başta ağrı ve kollarda karıncalanmalara neden oluyor. Bunun dışında sağlıklı nefes alımını da etkiliyor.

    Bedeninize uymayan sutyen takmaya devam ettiğinizde göğüs dokunuzdaki bağlar zedelenir ve zamanla sarkmalar meydana gelir.

    Eğer bedeninize uygun olmayan ölçüde sutyen kullandığınızda göğüsleriniz zamanla sarkar ve omuzlardaki tendonlar zarar görür.

    Yanlış Sutyen Seçimi Baş Ağrısı Yapıyor | 9

    Doğru sutyen seçimi nasıl olur?

    Tam olarak bedeninize uygun sutyen bulmak zordur ama bu yöntemlerle daha doğru tercihler yapabilirsiniz.

    Unutmayın ki yanlış sutyen seçimi göğüslerinizin güzelliğini zamanla kaybeder.

    -Sutyen bedeniniz her zaman aynı olmak zorunda değil.

    -Göğüs ve göğüs çevrenizi ölçün.

    -Balen çok kısa olmamalı ve teninizde kırmızı izler bırakmamalı.

    -Sutyen kayışına da dikkat edin.

    -Yaşınıza ve vücudunuza uygun sutyen seçimi yapın.

  • Mutlu olmak ve stresle baş edebilmek için birkaç öneri

    Mutlu olmak ve stresle baş edebilmek için birkaç öneri

    Günlük yaşamın hemen her noktasında stres giderek hayatımızı etkileyen bir unsur. Bununla baş edebilmek ve daha kaliteli, daha anlamlı, daha mutlu bir hayat için mutlaka ruhumuzu ve bedenimizi güçlü kılmalıyız.

    Demokritus, 2500 yıl önce “Mutluluk ne sahip olduklarımızdan ne de altından gelir; mutluluk, insanın gönlünün derinliklerinden gelir!” diyerek konuyu gayet iyi bir şekilde özetlemiş. Ben, mutlu olmayı seçmenin elimizde olduğuna ve bunun, bilinçli olarak verdiğimiz bir karar olduğuna inanıyorum. Diğer her konuda olduğu gibi, iş niyet etmekle başlıyor; gerçekten niyet ettiğimizde başarılı oluruz çünkü niyetle birlikte kararlılık gelir ve içimizdeki tutkuyu harekete geçirir. Mutluluk, insanı durduk yere gelip bulmaz; çaba göstermemiz gerekir.

    “Çaba göstermek” derken ne kastediyorum?

     Aslında anlatmaya çalıştığım, kendimizle ilgili gerekli değişiklikleri yapmak, kendimizi geliştirmek, hayata olumlu bakmak, şükran duygularımızı geliştirmek ve diğer insanlara karşı daha bağışlayıcı ve şefkatli olmak için çaba göstermemiz gerektiği. Sağlıklı beslenmenin dışında, kendimizi sağlıklı, iyi ve mutlu hissetmenin birçok yolu var. 

    Bir insanın kendini sağlıklı ve mutlu hissetmesi için gerekli olan ilk ve en önemli faktör bütünlük hissidir (Zihin-ruh-beden arasındaki mutlak harmoni). İnsan, mutlak bir bütünlük içerisinde olduğunda, mutluluk ve sağlık kendiliğinden bir şekilde gelip insanı buluyor!

    Bunu gerçekleştirmek için, aşağıdaki temel araçlara ihtiyaç duyduğumuza inanıyorum (önem sırasında değil çünkü bence hepsi önemli):

    – Dua etmek

    Egzersiz yapmak (Kardiyovasküler egzersizler, ağırlık çalımaları, esneme hareketleri)

    Gevşemek ve görselleştirmek

    Homeopatik tedaviler, akupunktur, Çin kökenli ve diğer alternatif tedavi yöntemlerini denemek (Biyoenerji, bach çiçekleri, bitkisel çaylar vb.)

    İyi yürekli olmak

    Meditasyon ve yoga yapmak

    Müzik dinlemek ve dans etmek

    Paylaşmak

    Belirttiğim gibi, bunların hepsi önemlidir ve kaliteli, mutlu, stresten mümkün olduğu kadar arındırılmış bir hayat için hepsinin birer alışkanlık haline getirilmesi gerekir. Alışkanlık ise, içselleştirerek, yaparak, uygulayarak oluşur. Denilir ki alışkanlık edinmek için bir davranışı üç hafta boyunca gerçekleştirmek yeter.

    İsterseniz, önce doğru alışkanlıkları elde etmeye odaklanalım… Zemini hazırlamak için kendinize, her gün, huzur ve sessizlik içinde geçirmek için en az 15 dakika ayırın (Ne kadar çok zaman ayırabilirseniz o kadar iyi olur). Tamamen size ait olan bu dakikalar, güzel düşüncelere dalma, meditasyon yapma ve derin bir nefes alma zamanı olsun. Nefes alırken, yaşamı, sağlığı, sevgiyi ve saflığı tekrar içinize çekin. Nefes verirken ise, kurtulmak istediğiniz her şeyi dışarı gönderin: Yorgunluğu, endişeyi, düşük enerji seviyesini, kötü ruh halini. Nefes alışınızla birlikte enerjiyi içinize çekin. Daha rahat bir şekilde nefes alıp vermeye çalışın. Yüzükoyun yatın veya bir yere oturun, derin derin nefes alıp nefesinizi yavaşça dışarı verin.

    Kendinize ayırdığınız zamanların bazıları da sıcak bir duş alma, doğada yürüyüşe çıkma, taze havayı ciğerlerinize çekme zamanı olsun… Zihni dinlendirici bir müzik dinleyin. Bırakın, müzik sizi uzaklara götürsün… Küveti sıcak suyla doldurun ve içine biraz bitki özü damlatın. Yüzünüze sürmek için bir maske yapın, gözlerinizin üzerine, papatya çayına batırılmı pamuk parçaları yerletirin. Küvetin içine girin ve uzanın. Bu sizi gevşeterek rahatlatır.

    DUA ETMENİN GÜCÜ

    Dua etmek, doğanın, evrenin; nasıl adlandırırsanız adlandırın; bize başka bir hediyesidir. Gerçek şu ki, hepimizin sahip olduğu bu güçlü enstrüman, ki hiçbir maliyeti yoktur, bize değişim anlamında çok fazla ödül sunar. Burada bahsettiğim dindar ya da bağnaz olmakla ilgili değil ama ben, umuda ve dua etmenin gücüne kesinlikle inanıyorum. Mutlu olmak, umutlu olmaktır.

    Görselleştirme yapmak

    Hepimize yaratıcı bir hayal gücü verilmiş; bu sayede, hayatımızın nasıl olacağını ve düşüncelerimizde onları nasıl ele alacağımızı şekillendirebiliriz. Biraz pratik yaparak, bizi, hayal ettiğimiz herhangi bir yere götürebilecek olan ve zihnimizde kendi gerçekliğimizi oluşturabilmemizi sağlayan görselleştirme gücümüzü geliştirebiliriz. Kendimi ne zaman huzursuz hissetsem ya da beynimin içerisinde bir uyumsuzluk olsa sevgili yoga öğretmenlerimden öğrendiğim, “Işık Yağmuru” adlı şu basit yöntemi kullanırım: Bir ışık yağmurunun altında durduğunuzu hayal edin. İri damlalar üzerinize düşüyor ve vücudunuzun her yerinden süzülüyor. Beyaz ışı üzerinize bir şelale gibi yağıyor, sizi sırılsıklam ediyor ve sizi kucaklıyor. Işığın içinde kayboluyorsunuz. Işık, sizi arındırıyor, eskiden sahip olduğunuz sağlığa ve canlılığa yeniden kavuşmanızı sağlıyor. Bu ışığın nasıl farklı renklere büründüğünü hissedin: Mor, eflatun, lacivert, gökyüzü mavisi, yeşil, sarı, portakal rengi ve kırmızı. 

    RENGARENK ISPANAK SALATASI

    Malzemeler

    – 250 g körpe ıspanak yaprakları

    – 1/4 bardak ince dilimlenmiş mantar

    – 1 adet büyük mor soğan

    – 1 bardak ince doğranmış çilek

    – 1/2 bardak dövülmüş ceviz

    Sosu yapmak için

    – 100 g sızma veya riviera zeytinyağı

    – 1 çorba kaşığı balsamik sirke

    – 1 çay kaşığı tuz

    – 1/2 çorba kaşığı bal veya esmer şeker

    Sos için bir not

    – Sos malzemelerinin tümünü elektrikli çırpıcı (tüm zamanların en mükemmel buluşu) yardımı ile karıştırabilir ya da el yardımı ile bu işlemi yapabilirsiniz.

    Hazırlanışı

    Ispanak yapraklarını iyice yıkayın. Yıkadığınız yaprakları ya salata kurutma sepetinde ya da kağıt havlular arasında kurulayın. Mantarları yıkayıp ince dilimler halinde hazırlayın. Soğanı ince daireler halinde kesip soğuk suda yıkayın, hafifçe tuzlayıp 5 dakika kadar dinlendirin. Sonra tekrar sudan geçirip kağıt havlu yardımı ile kurulayın. Bir salata kasesinde yapraklarla diğer malzemeleri birleştirin, sosunu ekledikten sonra iyice karıştırın. Son olarak çilekleri de ilave ederek bu muhteşem renk cümbüşü ile gözlerinizi doyurun!

    Not: Teriyaki sosu ile marine edilmiş ızgara tavuk dilimleri veya biraz rendelenmiş tofu da ilave edebilirsiniz. Soğuk servis edilmiş bir tabak susamlı erişte ile yiyebilirsiniz.

    Formsanté Dergisi Haziran 2014 sayısı

  • Hamilelikte Unutkanlığa Çözüm

    Hamilelikte Unutkanlığa Çözüm

    Hamilelik döneminde yaşayacağınız dalgınlıkların önüne geçebilirsiniz.

    Mucizelerle dolu hamilelik dönemi, değişen hormonlarla birlikte hayatınıza bazı farklılıklar da getiriyor elbette. Normalden daha dalgın ve unutkan olmak da bunlardan biri. Unutkanlığından şikayetçi olan sevgili anne adayları, yalnız değilsiniz! Hemen her annenin aynı durumdan geçtiği bu dönemde hayatınızda kolaylık sağlayacak bazı çözümlerimiz var.

    1. Not alın

    Önemli-önemsiz düşünmeden, “Bunu asla unutmam!” demeden her şeyi defterinize not alın. Akşamüstü arkadaşınızla buluşacağınız, iş toplantılarınız, ne yemek yapacağınız ya da alışverişte neler alacağınız… Listeye dilediğiniz her şeyi dahil edebilirsiniz.

    2. Teknolojiden yararlanın

    Akıllı telefon ve tabletlerde kendinize ufak notlar alacağınız ve hatırlatma kuracağınız pek çok uygulama yer alıyor. Size göre en işlevsel olanına karar vererek programlarınızı ve notlarınızı buraya kaydedebilirsiniz.

    3. İş bölümü yapın

    Evde her işi yalnız başına üstlendiğinizde bir şeylerin gözden kaçması çok normal değil mi? Bir de hamileliğin getirdiği dalgınlık hali eklenince, kendinizi sürekli “Şimdi ne yapacaktım?” derken bulabilirsiniz. Bu yüzden evdeki diğer bireylerle iş bölümü yaparak yükünüzü hafifletmenizi öneririz.

    4. Nefes egzersizleri ve meditasyonu deneyin

    Sizi bulunduğunuz ana getirip odaklanmanızı kolaylaştıracak bir çözüm önerisi de nefes egzersizleri ve meditasyon. Dikkat dağınıklığınızın üstesinden gelmek için her gün 10 dakikanızı nefes egzersizlerine ayırabilirsiniz.

    5. Önemli eşyalar için bir yer belirleyin

    Anahtar, cüzdan, gözlük, çanta, telefon gibi en acil ihtiyaçlarınız için sabit bir yer belirlemek, bu eşyaların ortalıktan kaybolmasını önleyecektir. Böylece evden çıkmanız gerektiğinde vakit kaybetmeden toparlanabilirsiniz.

    6. Beslenmenize dikkat edin

    Unutkanlık konusu her ne kadar hamilelikle değişen hormonlara bağlı olsa da unutkanlığa iyi gelen besinler ile bu durumun üstesinden daha kolay gelebilirsiniz. Ceviz, fındık, yer fıstığı, badem ve diğer kuru yemişler, somon, yabanmersini, tahıllı gıdalar, ıspanak, bitter çikolata gibi besinlerin hafızaya iyi geldiği biliniyor.

    7. Doğada vakit geçirin

    Doğada vakit geçirmek, çevredeki pek çok uyarandan uzaklaşıp tamamen kendinize odaklanmanızı sağlar. Üstelik doğada yapılan aktiviteler size sadece zihinsel değil, fiziksel ve ruhsal faydalar da sunuyor olacak.

  • Lahana Turşusu Dolması Tarifi

    Lahana Turşusu Dolması Tarifi

    Lahana Turşusu Dolması
    Malzemeler:
    1 adet bütün lahana turşusu
    Sıcak su
    İç harcı içn;
    1 adet orta boy soğan – yemeklik doğranmış
    300 gr kıyma
    ½ su bardağı pirinç
    1 yemek kaşığı domates salçası
    3 diş sarımsak – ezilmiş
    Karabiber

    Sosu için;
    1 yemek kaşığı domates salçası
    1 su bardağı su – salçayı açmak için
    Su

    Üzeri için;
    Tereyağı

    Hazırlanışı:
    Derin bir kaseye lahana turşusunu koyup üzerini geçecek kadar sıcak su ekleyip kenara alın ve 15- 20 dakika bekletin.
    İç harcı için; yemeklik doğradığınız soğanları derin bir kaba alın, kıyma, sarımsak, salça, karabiber ve pirinçleri ilave edip yoğurun.
    Lahana turşusunu yaprak yaprak ayırın ve kalın damarlı kısımlarını kesin. Temizlediğiniz yaprağı tezgâhınıza alın ve yaprağınızın büyüklüğüne göre bir yemek kaşığı kadar iç harç koyup kenarlarını kıvırın ve rulo yapın.
    Tüm yaprakları sardıktan sonra kalan lahana parçalarını tencerenizin tabanına dizin üzerine dolmaları dizin. Bir kasede salçayı suyla açın dolmaların üzerine gezdirin, ardından dolmaların üzerine gelecek kadar su ekleyin bir tabak yerleştirin, kenarlardan tereyağı parçaları ekleyin ve tencerenin kapağını kapatarak orta ateşte 40 dakika pişirin.