Blog

  • Duyguyu anlamak ve ilişkide bir değişim aracı olarak kullanmak

    Duyguyu anlamak ve ilişkide bir değişim aracı olarak kullanmak

    Duyguyu bireyin çevre ve diğer insanlarla iletişimi sonucu ortaya çıkan psikofizyolojik değişiklikler olarak tanımlayabiliriz. Damasio duyguyu çoğunlukla belirli bir zihinsel içerik tarafından harekete geçirilen, hem beyinde hem de bedende meydana gelen değişiklikler kümesi olarak tanımlar. Buradan hareketle duygunun bir zihinsel içerik yani düşünce tarafından harekete geçirildiğini ve duyguların bizi zihinsel, psikolojik hatta fizyolojik olarak etkilediğini ifade edebiliriz. Damasio’ya göre his (feeling) ise duyguların yarattığı değişikliklerin fark edilmesidir.

    Duygular birincil duygular ve ikincil duygular olarak ikiye ayrılır. Birincil duygular biyolojik ve fiziksel durumlara bağlıdır. Araştırmacılara göre beyindeki limbik sistem tarafından harekete geçirilen duyguların çoğu kalıtsaldır. Bu birincil duygular da limbik sistem tarafından harekete geçirilir ve doğuştandır. Size doğru koşarak gelen bir saldırgan görünüşlü bir hayvan düşünün. Bu durumla karşılaştığınızda ilk vereceğiniz tepki korkudur. Bu korku tepkisi bizim birincil duygumuzdur ve hayatta kalma içgüdüsü ile doğrudan bağlantılıdır.

    Bu birincil duygularımızı ise ikincil duygularımızla perdeleriz. Peki nedir bu ikincil duygular? İkincil duygulara ise yetişkin duygular diyebiliriz. İkincil duygular deneyimler sonucu oluşur. Birincil duygular beynin evrimsel açıdan en eski yerlerinden harekete geçerken ikincil duygular evrimsel açıdan daha sonra gelişmiş prefontal korteks gibi alanlar tarafından harekete geçirilir. Bu yüzden bir olaya verilen tepkiler bu kadar birbirinden farklıdır. Bunun sebebi o yaşantının kişide daha önceden içselleştirdiği deneyimleri harekete geçirmesi ve kişiden kişiye değişebilen duygulanımın oluşmasını sağlamasıdır. Birincil duygular durumlara cevaben otomatik olarak oluşurken ikincil duygular sosyal, öğrenilmiş duygulardır.

    Duygular hakkında kısaca bilgi edindikten sonra duyguları bir değişim aracı olarak nasıl kullanabileceğimize bakalım. Yakın ilişkiler (aile, arkadaş, partner vs. ile kurulan ilişkiler) insanların yaşantılarını ve duygusal süreçlerini anlamada en uygun kaynaktır. İnsan duygu dünyasını en yakınlarına açar ve bu ilişkilerde yaşanan sorunlar hem kişilerin iç dinamikleri hakkında hem de duygularını yaşayış, ifade ediş ve hissedişi hakkında karşı tarafa oldukça önemli bilgiler verir.

    Duygularımızı hem kendi iç dinamiklerimizde hem de karşı tarafla ilişkilerde daha derine inen bir yolda yol gösterici olarak kullanabiliriz. Örneğin partnerinizin sürekli öfkeli olduğundan şikayetçi olduğunuzu varsayalım. Öfke çok kolay anlaşılabilen, dışarıdan gözlenmesi nispeten daha kolay bir duygu durumudur. Bu öfkenin altında yatan asıl duygunun terk edilme korkusu ya da sevilme ihtiyacı olduğunu görürseniz hem partnerinize olan bakış açınız değişecek hem de ilişkinizde problem yaratma potansiyeli oldukça yüksek olan bu durumla daha farklı yollardan baş etme mekanizmalarını partnerinizle birlikte geliştirebileceksiniz. Yapılan araştırmalar ilişki dinamiklerinin, kendilik ve partner dinamiklerinin entellektüel ve duygusal açıdan anlaşılmasının ilişkide yeni yanıtlara yol açtığını, var olan problemi çözmek için sürekli kullanılan paternlerin değişmesini sağladığını göstermektedir.

    Unutmayın ki kişilerarası ilişki sisteminin ya da kendiliğin amacı aynı kalmak değil; kişiyi en iyi uyum sağlayacağı şekilde değiştirmek ve geliştirmektir.

    Uzm. Psk. Dila HOTLAR tarafından yazılmıştır.

  • Küçük gözlere sahip kadınlar için 3 makyaj hilesi!

    Küçük gözlere sahip kadınlar için 3 makyaj hilesi!

    Küçük gözleriniz varsa ve göz makyajı konusunda sorunlarınız var ise umutsuzluğa kapılmadan sizin için önereceğimiz üç tekniği uygulayarak gözlerinizi olduğundan daha büyük gösterebilirsiniz.

    Akşam’da yer alan habere göre işte o hileler…

    Nude Tonunuzu Bilin
    Bütün göz kalemleri, gözünüzü renklendirip belirginleştirmek için kullanılmaz. Nude tonda olan bazı kalemler gözlerinizi geniş gösterir. Kullanacağınız nude ya da solgun renkli göz kalemini gözünüzün iç kısımlarına uygularsanız gözleriniz olduğundan daha büyük görünecektir.

    Göz Kalemini Dağıtın
    Gözlerin alt kısmına sürülen göz kalemini dış köşelere doğru dağıtırsanız gözleriniz olduğundan büyük ve geniş görünür.

    Gözlerinize Daha Yumuşak Bir Çizgi Çekin
    Göz kalemleri hafif dağıldığı için gözlere daha güzel gölge etkisi verir. Sıvı eyeliner ise ince durarak gözleri olduğundan daha ince gösterir.

  • Hatalı zayıflama yöntemleri

    Hatalı zayıflama yöntemleri

    Hatalı zayıflama yöntemleri İKİ dakikada pratik bilgiler almayı seviyoruz biz. “Bana bir liste verir misiniz?” diye mail atanlar var. Yeni tanıştığım kişiler arasında “Ne yapalım? Bize iki dakika söyler misiniz?” diyenler çok oluyor. Ne diyeceğimi şaşırıp “Ee…” diyorum sadece. “Nasıl anlatayım? Nereden başlayayım?” diye düşünürken iki dakikam doluyor.
    Geçenlerde mağazada bir kız “Ne yiyelim ya da ne yemeyelim?” dedi. “Az yiyin” desem olmaz, “Dikkat edin” desem olmaz. “Okuyun” diyorum. Evet! Gazetede yazıyorum, okuyun. En çok merak ettiğiniz soruların cevapları burada. Bugün zayıflamak için yapılan en büyük hatalardan söz edeceğim mesela. Bu yazıda asla yapmamanız gerekenler var. Bu büyük hataları yapmayın!

    Habertürk’den Güneş Aksüs’ün yazısı…

    KARBONHİDRAT YÜKLEMESİ
    Bu saydığım mönü size çok tanıdık geliyorsa kilo almanız da çok kolay demektir. Çorba, yanında pilav, yanında patatesli et yemeği ve üzerine hamurlu bir tatlı… Bu mönüyü yedikten sonra masa başına geçip uyuyabilirsiniz. Çünkü tek öğünde karbonhidrata bu kadar yüklenmek hem enerjinizi düşürür, uykunuzu getirir hem de kilo almanızı kolaylaştırır. Aynı öğünde çorba- pilav-makarna-patates-unlu yemek (beşamel soslu sebze) tüketmeyin.

    NASIL OLSA DOYUYORUM
    Et severlerin tabağına baktığımızda et, köfte, balık, yanında pilav, makarna, ekmek veya çorba ve yanında da şekerli bir içecek görebiliriz. Izgara etler ve aynı tabakta bolca pilav ve patates kızartması… Bu mönü sizi doyurabilir ama vücudunuz bundan çok mutlu olmayacaktır. Çünkü etin yanında yediğiniz pilav ve patates kızartması yine sizin kilo almanızı kolaylaştırır. Ya sadece birini seçin ya da en iyisi onları iptal edip yanında en azından içinden yağ almayacağınız güzel bir ekmek tercih edin. Et yediğinizde çabuk doyarsınız. “Nasıl olsa doyuyorum” diyerek sebze ve salata yemiyorsanız, bu da bir hata! Etin yanında sebze ve bol salata isteyin.

    AÇ KALARAK ZAYIFLAMAK
    Sıklıkla duyduğum şey bu. Biri diğerine hemen öneriveriyor: Aç kalacaksın! Yeme, tut ağzını, bak nasıl zayıflıyorsun! Aman haa! Bu yöntemi sakın ama sakın denemeyin! Aç kalarak zayıflamaya çalışanlar veya çok düşük kalorili diyet yapanlar, sonra çok daha hızlı kilo alıyorlar ve artık bu işkencelerden sonra normal bir diyet yapsalar da kilo vermeleri çok zor oluyor. Vücudumuzda inanılmaz güzel bir denge var. Böyle oyunlarla bu güzel dengeyi bozmayın.

    ARA ÖĞÜN OLMASA OLMAZ MI?
    Ara öğün yapmak metabolizmayı çalıştırır. Acıkmanızı önlemek, ana öğünde daha az yiyebilmek ve kan şekerinizi dengelemek için ara öğün olan diyetleri yapın. Diyet yapmıyorsanız bile, gün içinde kendinizi daha enerjik hissetmek için mutlaka ara öğün yapın. Ara öğünlerde kurabiye, kek gibi kalorisi yüksek besinler yerine, kepekli veya tam buğday unundan yapılmış kurabiye, kraker ve kuruyemişler veya sütlü bir kahve tercih edebilirsiniz. Hiçbir şey yemeye vaktiniz yoksa en güzel ara öğün 1 bardak ayrandır.

    ABUR CUBURSUZ DURAMIYORUM
    Benim çok sıkı diyetlere karşı olduğumu herkes bilir. Bu nedenle de “Arada bir pizza ye, lahmacun ye, azıcık tatlı kaçamağı yap” diyen biriyim. Ama bu cümlelerin sonuna hep şöyle bir uyarı cümlesi yazarım: Tabii ki miktarına ve sıklığına dikkat ederek! Tüm gün sokakta olduğunuz için sürekli ekmek arası bir şeyler veya hamur işi yiyor ama zayıflamaya çalışıyorsanız işiniz biraz daha zor. Bunları az yeseniz de zayıflayabilirsiniz ama bu yeterince sağlıklı olduğunuz anlamına gelmez. Bu kadar kuru gıdayla kabızlık, gaz problemleri, sık sık hastalanma ve güçsüz hissetme gibi şikâyetleriniz olabilir. Unutkanlık problemi de yaşayabilirsiniz. Mutlaka bir öğünde en azından sebze yemeği (zeytinyağlı) ve yoğurt yiyin.

     

    Kaynak: haberturk.com

    Güneş Aksüs

  • Hamilelikte cilt bakımı

    Hamilelikte cilt bakımı

    Gebelik süresince bedende meydana gelen değişikliklerin aynı zamanda hoş olmayan görüntülere, lekelere, kırıklara, çatlaklara ve diğer istenmeyen etkilere sebep olduğunu belirten Uzman Estetisyen Neslim Güngen, hamilelik döneminde cilt bakımına dikkat edilmesi gerektiğini söyledi.
      Profesyonel Kalıcı Makyaj Uzmanı Ve Uzman Estetisyen Neslim Güngen, “Elbette bunu önlemek ve gebeliğin ardından karşılaşabilecek bakım sorunlarının önüne geçebilmek için hamilelik sırasında da cilt bakimi yapılmalıdır. Ancak gebelikte nasıl cilt bakimi yapılacağı konusunda bilginiz olursa bebeğinize herhangi bir zarar vermeden güzelliğinizi kolayca koruyabilir ve moralinizi yüksek tutabilirsiniz” dedi.
      Hem gebelik sırasında hem de doğumdan sonra meydana gelen sivilcelerin kişide rahatsızlık uyandırdığını kaydeden Güngen, “Ancak özellikle ilaçlarla gerçekleştirilen sivilce tedavilerinden uzak durmalı ve cildinizin yağ düzeyini kontrol edecek sabun ve kremler kullanmalısınız. Düzenli olarak cildinizi temiz tutmanız ve gözeneklerinizin nefes almasını sağlamanız hamilelikte pek çok sivilce sorununun çaresi olacaktır” ifadelerini kaydetti.
    Kaynak: gazetevatan.com
  • Aşırı mutluluk da kalbe zararlı

    Aşırı mutluluk da kalbe zararlı

    TÜRK Kardiyoloji Derneği (TKD) Genel Sekreter Yardımcısı Prof. Dr. Sinan Aydoğdu, aşırı üzüntünün yanı sıra, aşırı mutluluğun da kalbe zarar verdiğini söyledi.

    TKD tarafından düzenlenen 32’nci Uluslararası Katılımlı Türk Kardiyoloji Kongresi Serik’e bağlı Belek turizm merkezindeki Regnum Carya Golf & SPA Resort Otel’de başladı. Öncesinde, TKD ve Kongre Başkanı Prof. Dr. Mahmut Şahin, TKD gelecek Başkanı Prof. Dr. Mustafa Kemal Erol, TKD eski Başkanı Prof. Dr. Lale Tokgözoğlu ile yönetim kurulu üyeleri basın toplantısı düzenledi.
    ‘DİYABET SIKLIĞINDA AVRUPA’DA BİRİNCİYİZ’

    TKD Başkanı Prof. Dr. Mahmut Şahin, kalp- damar hastalıklarının dünya ve Türkiye’deki son durumuyla ilgili bilgi verdi. Türkiye’de milyon nüfus başına 29 kardiyolog düştüğünü söyleyen Prof. Dr. Şahin, Türk halkında kalp ve damar hastalıklarının çok yaygın ve en çok ölüme yol açan hastalıkların başında geldiğini aktardı. Bunun nedenlerine bakıldığında sigaranın çok önemli bir sorun olduğuna işaret eden Prof. Dr. Şahin, “Diyabet sıklığında Avrupa birinciyiz, yüzde 14.8. Hipertansiyon erişkin nüfusumuzun 3’te 1’ini tutmuş durumda. Bunların yanında hareketsiz yaşam, obezite, dengesiz beslenme gibi bir çok risk faktörü hastalık üreten bir yaşam tarzı haline dönüşmüştür. Bununla mücadeleyi misyon olarak görüyoruz” dedi.

    ERKEKLERDE 45-55, KADINLARDA 55-65

    Avrupa ülkelerine göre Türkiye’de kalp krizinin erkek ve kadınlarda 10 yıl daha erken ortaya çıktığını vurgulayan Prof. Dr. Şahin, “Avrupa’da erkeklerde 55, kadınlarda 65 yaşında yoğunlaşan kalp kriziyle hastaneye yatışlar bizde erkeklerde 45- 55, kadınlarda 55- 65 yaşlarında zirve yapıyor. Bu yüzden her bireyin kalp damar hastalığına yakalanmadan en az 65 yaşına gelmesi misyonumuz olmalı” diye konuştu.

    ‘ÇAY KALBE YARARLI’

    TKD Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Adnan Abacı, çay ve kahve tüketiminin kalp ve damar sağlığına etkilerine ilişkin tartışmalara değindi. Çay ve kahvenin dünyada en çok tüketilen içecekler olduğuna işaret eden Prof. Dr. Abacı, şöyle dedi: “American Journal of Medicine adlı dergide, çay ve kahveyle ilgili yeni yayımlanan çalışmada önemli bilgilere yer verildi. Çalışmada yaklaşık 6 bin 500 kişi 5 yıl takip edildi. Çalışma sonuçlarına göre; düzenli olarak günde en az 1 bardak çay içenlerde kalp ve damar hastalığının daha az görüldüğü tespit edildi. Düzenli olarak günde en az 1 bardak kahve içmenin ise kalp ve damar sağlığına yararı tespit edilmedi. Ancak kahvenin zararlı olduğu da söylenmedi. Çalışma sonuçlarına göre çay içmek yararlıdır, kahve içmek güvenlidir, ancak yararlı değildir. Çayın yararının içerdiği flavonoidlere bağlı olduğu düşünülmektedir.”

    ‘AŞIRI MUTLULUK DA KALBE ZARARLI’

    TKD Genel Sekreter Yardımcısı Prof. Dr. Sinan Aydoğdu, ‘kırık kalp sendromu’ olarak bilinen ‘takotsubo’dan sonra ‘mutlu kalp sendromu’nun da olduğunu açıkladı. European Heart Journal dergisinde yayımlanan bir araştırma sonuçlarına göre çok mutlu ve eğlenceli olayların da benzer bulgulara yol açabildiğini anlatan Prof. Dr. Aydoğdu, “Kırık kalp sendromu tanısı alan 485 hastanın yüzde 96’sında aşırı üzüntü veya stres tetikleyici etkenken, 20 hastada yani yaklaşık yüzde 4’ünde aşırı sevinç ve mutluluk bu sendromu tetiklemiştir. Araştırmacılar aşırı mutluluk ve sevinçle tetiklenen bu durumu ‘mutlu kalp sendromu’ olarak adlandırmışlardır. Hem ani ve aşırı üzüntü, hem de ani ve aşırı mutluluk kalbe zarar verebilmektedir. Elbette bu mutluluk kalbe zararlı demek değildir. Dozunda mutluluk kalbe zarar değil fayda vermektedir. Buradaki anahtar kelime aşırıdır. Her şeyin aşırısının zararlı olduğu gibi, mutluluğun da aşırısı nadiren de olsa zararlı olabilir” diye konuştu.

    UYKU SÜRESİ 7 SAATTEN AZ OLMAMALI

    Uyku süresindeki kısalmanın da kalp sağlığı açısından olumsuz etkileri olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Aydoğdu, “Uyku süresinin 7 saatten kısa olması kalp hastalığı ve ölüm riskini artırmakta, bunun yanı sıra kalp hastalığı için risk faktörü olan diyabet, hipertansiyon oranlarında da artışa neden olmaktadır. Ayrıca depresyon, ağrı ve dikkat eksikliği de yapabilmektedir. Uyku süresi aynı zamanda inme ile de ilişkilidir. Uyku süresinin 7 saatten az olmasının zararlı olduğu bilim dünyası tarafından artık kabul edilmektedir” dedi.

     

    Kaynak: DHA – gazetevatan.com

  • Şeker ve Tuz Mucizesini Duydunuz mu?

    Şeker ve Tuz Mucizesini Duydunuz mu?

    Amerikalı bilim adamları şeker ve tuz karışımının öyle bir faydasını açıkladı ki inanamayacaksınız

    Amerikalı bilim adamı Matt Stone beslenme ve metabolizma hakkında bir kitap yayınladı. Kitapta öyle bilgiler vardı ki çoğumuzun işine yarayacak türden. Şimdi sizlere bizim en dikkat ettiğimiz kısmını açıklayacağız. Şeker ve tuz size ne ifade ediyor? İkisi de zıt tatlar değil mi ikisini aynı anda kullanmak bir yana düşünemezsiniz bile.

    seker-ve-tuz-mucizesi-3

    Bilim adamının açıklamasına göre şeker ve tuz karışımının etkileri bakalım nelermiş:

    Baş ağrısına iyi geliyor

    -Uykusuzluk çekenlere birebir

    -Bağışıklık sisteminin gelişmesine

    -Strese sebep olan hormonların kontrolü

    -Mutluluk hormonu sağlayan seratonin seviyesinin arttırması  gibi birçok faydası varmış.

    -Enerji seviyesini yükseltir

    seker-ve-tuz-mucizesi-4

    En çok etkiyi hangi üzerinde sağlıyor diyorsanız hemen açıklayalım. Şeker ve tuz ikilisi en çok uykusuzluk üzerinde etkiliymiş. Uykusuzluk çoğu kişini yaşadığı bir sıkıntıdır. Uykusuzluğun nedenleri değişebilir ancak en temel nedeni strestir.  Uyuyamama, uykuda dalmada zorlanma , rahat bir uyku geçirememe gibi nedenler uyuyamamanıza neden olur bu da negatif bir yapıya dönüşmenize neden olur.

    Uykusuzluk çeken kişi gece geç saatlere kadar uyuyamayabilir hatta sabahları çok erken kalkar. Üzülmeyin bu problemi sadece siz yaşamıyorsunuz. Tüm insanların hayatının bir bölümünde yaşadığı bir sorundur.  Uykusuz kalan kişi iş , özel ve sosyal hayatını kaliteli geçiremez. Bu da zamanla sorunlar çıkmasına neden olur.

    Uykusuzluk çeken bir kişinin çözümü direk doktora gidip ilaç kullanmak olmamalıdır.  Kendi kendinizi tedavi etme yoluna gitmelisiniz. İlaç kullanmak çözüm değildir.

    seker-ve-tuz-mucizesi-1

    Tuz ve şeker ikilisinin uykuya ne  gibi etkisi var?

    Uyku problemlerinin temelini stresin oluşturduğunu söylemiştik.  Yani uyku hormonlarının üretildiği yerde biyokimyasal reaksiyonlara yol açar. Stres hormonlarının yükseldiği zamanlarda uyku hormonları etkisini yitirir. Bunun sonucunda ise uyuyamama ve uykuda zorlanma gibi sorunlar yaşarsınız. Tuz ve şeker bu noktada devreye girer. İkisi stres hormonlarını düzenler uyku hormonları dengeye girdiği için uykusuzluk sorunu da ortadan kalkar.

    “Eat for Heat” kitabında araştırmacı Matt Stone bahsettiğimiz bu daha iyi uyumanızı sağlayacak çözümü açıklıyor.

    “Tuz ve şeker karışımı gece olan stres dolu durumlar için kesinlikle gerekli. Uykusuzluk gece saat 02.00 ile 04.00 arasında sizi vücudunuzda dolaşan aşırı miktarda adrenalin ile vurduğunda (adrenalin bu saatlerde salgılanır), dilin altına koyulan tuz ve şeker tek çare olacaktır.”

    Gelelim tarifine : 5 yemek kaşığı deniz tuzuna 1 tatlı kaşığı şeker karıştırın ve bir kavanoza koyun.  Yatmadan önce parmağınızla kavanozdan dilinizin altına sürün etkisine inanamayacaksın.

  • Bu Besinler Karaciğeri Temizliyor!

    Bu Besinler Karaciğeri Temizliyor!

    Vücudumuzun en önemli organlarından biridir Karaciğeri bu besinler temizliyor.

    Karaciğerimizi vücudumuzdaki toksinlerin atılmasından görevli organdır. Ancak karaciğer kendini temizleyemezse görevini yerine getiremez. Bu nedenle karaciğerin düzenli olarak kendisini temizlemesi için bazı besinlerin düzenli olarak tüketilmesi gerekir. Bakalım o besinler hangileriymiş..

    Sağlığınız için bu besinlerin en az iki tanesini besin listesine ekleyin.

    İŞTE KARACİĞERİ TEMİZLEYEN BESİNLER

    SARIMSAK: Sarımsağın faydaları saymakla bitmez biliyoruz ama sarımsak bir karaciğer dostudur. Günde 1-2 tane yediğiniz takdirde karaciğeriniz işlevini kazanacaktır.

    YEŞİL ÇAY :Yeşil çay da bulunan kateşin bir antitoksidandır. Bu nedenle karaciğeri temizleyen besinlerin başında gelir.

    ELMA: Elmanın karaciğeri temizleme konusunda öyle bir etkisi vardır ki. Hatta bununla ilgili : “Elma yiyen biri doktor yüzü görmez” diye söylenen bu sözü sizinle paylaşmak istedik. Elma karaciğer dostudur.

    karacigeri-temizleyen-besinler-2

    YEŞİL YAPRAKLI SEBZELER: İster çiğ ister pişmiş tüketin hiç fark etmez. Yeşil yapraklı sebzeler karaciğeri temizlemede baş listededir.

    AVOKADO: Avokado vücudun glutatyan üretmesini sağlar.

    PANCAR-HAVUÇ:  İkisi de karaciğer için çok önemlidir.  Karaciğerin fonksiyonlarının düzenlenmesine etki eder.

    LİFLİ GIDALAR:  Lifli gıdaların vücuttaki fazla yağların atılmasına yardımcı olur. Bunun sonucunda ise karaciğeri temizleme işlevi devreye girer. Mercimek, ıspanak, yulaf ezmesi, kepek, siyah fasulye, kuru fasulye gibi gıdalar lif yönünden zengindir.

    fft20_mf5956874

    CEVİZ:  Her derde deva olan cevizin bir de karaciğeri temizleme görevi vardır. Karaciğerde amonyum oranının azaltılmasında önemlidir. Ceviz iyi glutatyan ve omega-3 kaynağıdır. Yutmadan önce iyice sıvılaşana kadar çiğnemeyi unutmayın.

    LİMON: Limonda C vitamini çok bulunur. Bu nedenle sabah içildiğinde karaciğeri uyarır.

    ZERDAÇAL: Baharatlar arasında en faydalısı ve en işlevli olanıdır. Özellikle Çin ve Hindistan mutfağında kullanılan bir ilaç gibi güçlü bir antiinflamuar karaciğerin en sevdiği baharattır.

    1018166_620x360

    TURPGİLLER: Turpgiller karaciğerde ekstra enzim üretimi sağlayarak sistemdeki glikoz miktarını artırabilmektedir. Bu enzimler kanser riskini de azaltmaktadır.

    KARAHİNDİBA: Karahindibanın karaciğere ne gibi faydası olabilir diyenleri duyar gibiyim. Hemen açıklıyoruz.  Karahindiba karaciğerde yaşanan problemleri çözmede aktif rol oynar. Karahindiba çay olarak tüketiliyor.  Zaman olarak kahvaltıdan yarım saat önce tüketilirse etkili olur.

  • Her 3 saniyede bir kemik kırılıyor

    Her 3 saniyede bir kemik kırılıyor

    Osteoporoz, yani kemik erimesi, kemiklerin sertliklerinin azalıp, kalitelerinin bozulması sonucunda daha zayıf ve kırılabilir hale gelmeleriyle ortaya çıkan ve tüm iskeleti etkileyen sistemik bir hastalık.

    Marmara Üniversitesi Pendik Eğitim ve Araştırma Hastanesinden Endokrinoloji ve Metabolizma Uzmanı Prof. Dr. Dilek Yavuz, 45 yaş üzeri kadınlarda, osteoporoz (kemik erimesi) nedeniyle kırılmalardan hastanede yatarak geçen gün sayısının diyabet, kalp krizi ve meme kanseri de dahil olmak üzere diğer birçok hastalıktan daha fazla olduğunu bildirdi.

    KEMİKLER 30 YAŞINDAN SONRA YIKIM SÜRECİNE GİRİYOR

    Osteoporozla mücadele eden kişilerin günlük faaliyetler sırasında hafif bir çarpma veya kendi yüksekliğinden düşme durumunda dahi kırık sorunu yaşayabileceğini dile getiren Yavuz, pek çok insanda kemik yapımının yaklaşık 30 yaşında ulaşabileceği maksimum seviyeye geldiğini ancak bundan sonra yapım-yıkım dengesinin yıkım lehine değişmeye başladığını söyledi.

    SESSİZ HASTALIK: OSTEOPOROZ

    Prof. Dr. Dilek Yavuz, kemik erimesinin, kırık oluşana kadar belirti veya bulgu göstermediğini, bu nedenle de “sessiz hastalık” olarak adlandırıldığını vurgulayarak, şunları kaydetti:

    “Osteoporoz nedeniyle kırılmalar çoğunlukla, bilek, üst kol, kalça ve omurgada olur. Üç santimetreden fazla boy kısalmasıkemik erimesine bağlı omurga kırıklarının göstergesidir. Bel ağrısı omurga kırığına bağlı olabilir. Dünya üzerinde her 3 saniyede bir kemik erimesine bağlı kırık oluştuğu tahmin ediliyor. 50 yaşından sonra her 3 kadından ve her 5 erkekten birinde, hayatlarının geri kalanında osteoporoz nedeniyle kırık oluşuyor. 45 yaş üzeri kadınlarda, osteoporoz nedeniyle kırılmalardan hastanede yatarak geçen gün sayısı diyabet, kalp krizi ve meme kanseri de dahil olmak üzere, diğer birçok hastalıktan daha çoktur. 50 yaş üzerinde bir kadında kemik erimesine bağlı kalça kırığı gelişme riski, meme, yumurtalık ve rahim kanserlerinin toplamına yakalanma riskinden fazladır.”

    MENOPOZ DÖNEMİNDE RİSK ARTIYOR

    Prof. Dr. Dilek Yavuz, menopoz sonrası dönemdeki kadınlarda, bu dönemden sonra oluşan hızlı kemik kaybı nedeniyle hastalığın gelişmesiyle kırık yaşama riskinin yüksek olduğunu aktararak, şöyle devam etti:

    “Kemik kütlesi 20’lerin ortalarında en yüksek değerlerine ulaşır. Östrojen kemik üretimini ve döngüsünü düzenlemede ömür boyu hayati rol oynar. Her gün iskeletlerimiz oluşum ve yıkılma geçirir. Ancak adet kesildiğinde, kadınlar östrojensiz kaldığında kemik yıkılması, kemik oluşumunu geçer. Östrojen eksikliğine ek olarak, bağırsakta kalsiyum absorpsiyonu azalması, idrarda kalsiyum kayıpları artışı ve kemik koruyucu hormon kaybı da kemik sağlığı üzerinde olumsuz etki eder. Menopozla tetiklenen kemik kaybı, yumurtalıkları cerrahi olarak çıkarılan kadınlarda veya aromataz inhibitör tedavisi alan kanser hastalarında en şiddetlidir.”

    OSTEOPOROZ ERKEKLERDE DE GÖRÜLÜYOR 

    Osteoporozun daha çok kadınları ilgilendiren bir sorun olarak algılandığını ancak erkeklerde de bu nedenle oluşan kırıkların ileri yaşlarda sıklıkla görülebildiğini dile getiren Yavuz, “Bu yanlış algı, erkeklerde bu konuda korunma, taranma ve tedavi açısından eksiklik oluşturmaktadır. dedi.

    Yavuz, tüm dünyadaki kalça kırıklarının üçte birinin erkeklerde görüldüğünü ve erkeklerde kalça kırığı sonrası ölümün, kadınlara göre 2 kat fazla olduğunu ifade ederek, bu nedenle hem sağlık ekibinin hem de toplumun, bu yanlış algıyı düzeltmek üzere bilinçlendirilmesi gerektiğini dile getirdi.

    Kalsiyumun gıda kaynaklarından alınmasını daha çok tercih ettiklerini ancak diyet yoluyla yeterli alamayanlar için yapılacak takviyelerin genel sağlık ve kırık riskini azaltmada faydalı olabileceğini anlatan Yavuz, ancak kalsiyum desteklerinin günde 500-600 miligram ile sınırlı olması gerektiğine işaret etti.

    kemik_erimesi

    GÜNDE 3 PORSİYON SÜT VE SÜT ÜRÜNÜ TÜKETİLMELİ

    Prof. Dr. Dilek Yavuz, günde 3 porsiyon süt veya süt ürünü tüketilmesinin günlük kalsiyum ihtiyacını karşılayacağını vurgulayarak, şöyle devam etti:

    “Çoğunlukla ek kalsiyum tableti almaya gerek kalmayabilir. Güneşe maruz kalındığında deride üretilen D vitamini kemik ve kas gelişiminde önemli rol oynar. Vücudun kalsiyumu emmesini destekler, paratiroid hormon seviyelerini düzenler, kemiklerin doğru şekilde yenilenmesini ve mineralizasyonunu sağlar, kas kuvveti ve dengesini iyileştirir, böylece de risk azalır. Ayrıca düşmeler, özellikle düşük kemik yoğunluğu olan kadınlarda, sıklıkla kırık nedenidir. Görme ve kas gücüyle, denge zayıfsa ya da dengeyi etkileyen ilaçlar kullanılıyorsa özel tedbirler alınmalı. Evde düşmeye neden olacak şeyler olmamasına özen gösterilmeli ve risk azaltılmalıdır.”

    SİGARA, KEMİKLERİ DE OLUMSUZ ETKİLİYOR

    Yavuz, sigara içenlerin ve daha önce tütün ürünü kullananların içmeyenlere kıyasla daha yüksek kırık riski taşıdığına dikkati çekerek, yüksek riskli hastalarda, riski etkili şekilde azaltmada ilaç tedavilerine ihtiyaç duyulduğunu ve çeşitli tedavi seçeneklerinin bulunduğunu kaydetti.

     

    Kaynak: ntv.com.tr

  • Kekeleyen çocuk genelde daha zekidir

    Kekeleyen çocuk genelde daha zekidir

    İstanbul Halk Sağlığı Müdürlüğünden, 22 Ekim Dünya Kekemelik Günü dolayısıyla yapılan yazılı açıklamada, “Kekeleyen çocuklar genelde düşünülenin tersine zekidir. Çocuklar hızlı düşündüğü için düşünme hızı önde konuşma hızı arkada kalır” ifadesine yer verildi.

    Kekemelik; bireyin konuşmasının, gerek akıcılık gerekse zamanlama yönünden yaşına uygun olmayan biçimde bozulması, konuşmanın doğal akışının bir biçimde kesintiye uğraması olarak tanımlanıyor.

    Kekemelik, bireyin istemsiz olarak sesleri uzatması, kimi sesleri üretirken zorluk çekmesi, bir sesi, heceyi, ya da sözcüğü tekrarlaması, sözcükleri parçalaması, sözcükleri fiziksel bir gerginlikle söyleme biçiminde görülüyor.

    Bu duruma göz kırpma, tikler, dudak ve yüz hareketleri, kafa hareketleri, nefes alma davranışları ya da yumruk sıkma gibi motor davranışlar da eşlik edebiliyor.

    İstanbul Halk Sağlığı Müdürlüğünden, 22 Ekim Dünya Kekemelik Günü dolayısıyla yapılan yazılı açıklamada, dil ve konuşma gelişimi sırasında her 100 çocuktan 4’ünde erken dönem kekemelik belirtisi görüldüğü belirtildi.

    Kekemeliğin nedenleri hakkında kesin bilgilerin bulunmadığına vurgu yapılan açıklamada, nedenlere yönelik çalışmaların beynin çalışma sisteminden kaynaklanması üzerine olduğu bildirildi. “Kalıtımsal, yapısal bir bozukluk, stres-kaygı ve çevresel yanı olduğu da düşünülmektedir. Ancak, yaygın olarak kekemeliğin tek bir nedene bağlı olarak ortaya çıkmadığı görüşü hakimdir” denilen sorunla ilgili şu bilgiler paylaşıldı:

    DÜŞÜNME HIZI ÖNDE, KONUŞMA HIZI ARKADA KALIR

    “Araştırmalar, eğitim çağındaki çocuk ve gençlerin yüzde birinin bu sorundan etkilendiğini göstermektedir. Çocukluk döneminde kekelemenin geçici olarak ortaya çıkma nedeni, çocuklardaki düşünme hızının konuşma hızından daha fazla olmasıdır. Kekeleyen çocuklar genelde düşünülenin tersine zekidir. Çocuklar hızlı düşündüğü için düşünme hızı önde konuşma hızı arkada kalır. Aile tarafından çocuğun konuşmasının düzeltilmesi için baskı yapılmazsa kekemelik kendiliğinden de geçebilir. Kekemeliğe sebep olan faktörler korku ve strestir. Ebeveynlerin beklentilerini yerine getiremeyen, baskı ve kontrol ruhuyla büyütülen bir çocukta da kekemelik ortaya çıkabilir.”

    Açıklamada, kekemeliğin bazen kendiliğinden düzeldiği, bazen de uygun tedavilerlekontrol altına alındığına dikkat çekildi.

    Kekemelik tedavisinde temel amacın kekemeliği kontrol altına alarak akıcı konuşmayı sağlamak olduğu ifade edilen açıklamada, şunlar kaydedildi:

    KEKELEYEN ÇOCUĞA YAKLAŞIM NASIL OLMALI?

    “Dil ve konuşma terapistinden yardım alınabilir. En sık kullanılan tedavi yaklaşımları davranış modifikasyonu, nefes egzersizleri ve konuşma terapisidir. Bazı çocuklarda ilerleyen dönemlerde kendiliğinden ortadan kalktığı da görülür. Aileler çocuklarına konuşması konusunda baskı yapmamalı, kelime ya da cümlelerini düzeltmemeli ve tamamlamamalıdır. Çocuğun kendini rahatça ifade etmesine olanak tanımalı, konuşurken sabırla dinlemeli, çocuğun dikkati konuşması üzerine çekilmemelidir. Alay etme, utandırma, zorlama gibi tutumlardan kaçınılmalıdır.”

     

    Kaynak: ntv.com.tr

  • Saç yıkarken yapılan 5 hata

    Saç yıkarken yapılan 5 hata

    Saç yıkarken yapılan hatalar saçların cansız, mat ve bakımsız görünmesine neden oluyor. İşte saç yıkarken yapılan 5 hata…

    Saç bakımı hakkında doğru bilinen yanlışlar, saçların matlaşmasına, kırılmasına ve çok daha önemlisi ise dökülmesine neden olabiliyor.

    İşte saç yıkarken yapılan 5 hata…

    1- HEP AYNI ŞAMPUANI KULLANMAYIN

    Her şeyden önce saçlarınızı her gün şampuanlamamalısınız ve kullandığınız şampuan da hep aynı olmamalı. Birkaç ayda bir kullandığınız şampuanı saçınıza uygun formüldeki başka bir ürünle değiştirmelisiniz.

    2- ŞAMPUANLAMADAN ÖNCE SAÇINIZI TAMAMEN ISLATIN

    Yeterli su olmadan, şampuan köpürmez ve siz de daha fazla şampuan sürmeye kalkarsınız. Şampuanlamaya başlamadan önce saçınızın tamamen ıslandığına emin olun.

    3- ŞAMPUANLAMAYA AYNI YERDEN BAŞLAMAYIN

    Genellikle şampuanı kafanızın üst bölümüne sürerek köpürtmeye başlarsınız, arada bir değişiklik yapın ve ensenizden ya da uçlardan şampuanlayın.

    4- SAÇINIZI SERTÇE DEĞİL, NAZİKÇE MASAJ YAPARAK YIKAYIN

    Saçınıza zarar vermekten kaçınmak için, parmak uçlarınızla hafifçe masaj yapar gibi yıkayın.

    5- SICAK SUYLA DURULAMAYIN

    Durularken sıcak su kullanmak kafa derinizin ve saçınızın kurumasına sebep olur, ılık su kullanın.

     

    Kaynak: posta.com.tr