Blog

  • İndirim Kuponlarıyla Sonbahar-Kış Alışverişini Avantaja Çevirin

    İndirim Kuponlarıyla Sonbahar-Kış Alışverişini Avantaja Çevirin

    Soğuk havalara hazırlık yapmaya şimdiden başlayarak sezon kampanyalarına ek avantajlar sağlayan indirim kuponu, hediye çeki ve bonus puanlar sayesinde internetten yapacağınız alışverişlerinizi çok daha ucuza getirebilirsiniz.

    Yaz sezonunun sona ermesiyle birlikte online mağazalarda yeni ürünlere yer açma telaşı, Eylül ayı süresince büyük indirim kampanyalarının ortaya çıkmasını sağlamıştı. Halen birçok mağaza, yaz sezonundan kalan ürünlere büyük promosyonlar yapıyor olsa da şu anda 2016 Sonbahar-Kış sezonuna özel giyim, elektronik ve telefon fırsatları oldukça revaçta. Arayışınızı kolaylaştırmak için fırsat takip sitesi Alerabat.com Türkiye’de farklı kategorilerde ön plana çıkan en iyi 5 indirimi sizler için derledik:

    alerebat-icerik

    1- n11’den 11 Kasım’a Özel İndirim Kuponları

    -n11.com’da şu anda iki büyük kupon kampanyası var. Birincisi 25 Aralık’a kadar vereceğiniz siparişlerde 200 tl’ye kadar indirim kuponu kazanmanızı sağlayacak olan “alışveriş yaptıkça kazan” kampanyası.Diğeri ise n11’in uğurlu günü olan 11.11.2016’ya özel kupon kampanyası. Detaylarını Alerabat veya mağazanın özel sayfasında bulabileceğiniz bu kampanya süresince her hafta farklı oranlarda indirim sağlayan indirim kodlarını yarı fiyatına satın alıp 11 Kasım’da kullanabilirsiniz. Eğer satın almayı kesin kararlı olduğunuz bir ürün varsa uygun kupon kodunu şimdiden satın alarak çok ciddi derecede avantajlı çıkabilirsiniz.

    2- FLO İndirim Kodu Kullanmadan Alışveriş Yapmayın

    Flo internet mağazası sonbahar-kış sezonunu erken açan mağazalardan birisi. Soğuk ve yağışlı havalarda ayakları sıcak tutmak için ayakkabı bakınıyorsanız alışverişinizi yaparken Flo indirim kodu kullanarak toplam fiyatı biraz daha aşağıya çekebilirsiniz.

    3-Trendyol’dan Çocuk Giyimine Özel Fırsatlar

    Mağazada her ayın belirli günlerde “Çocuk Modası Haftası” çerçevesince özel butikler açılıyor. Bu hafta içinde Alerabat’tan edinebileceğiniz Trendyol indirim kodu sayesinde çocuklarınızın giyim alışverişlerini 25 TL daha az ödeyerek yapabilmeniz mümkün.

    4- Mont ve Kabanlar İçin En Uygun Fiyatlar Koton’da

    Türkiye’nin hemen hemen her şehrinde bir şubesine rastlayabileceğiniz Koton’un sunduğu bütün ürünleri aslında birkaç tık uzaklıkta internet mağazasında kolaylıkla bulabilirsiniz. Ceket, mont veya kaban alışverişi yapmayı planlıyorsanız mağazadaki indirimli yeni sezon ürünlerine kesinlikle göz atmalısınız. Ödeme yapmadan önce Ekim ayına özel indirim kodunu kullanmayı unutmayın!

    5- Defacto Jeans Görücüye Çıktı!

    Sonbaharda büyük bir sürpriz yaparak yepyeni bir kulvara giren Defacto, Amerika kökenli markaların başını çektiği denim-jeans sektörüne de el attı. Mağaza şu anda internet sitesinde özel indirimlerle jeans gömlek, pantolon ve mont satışı yapıyor. Elbette online mağazadaki avantaj bununla sınırlı değil. Belli tutarda alışveriş yaptığınızda sepetinizdeki ürünlerin fiyatında indirim sağlayan indirim kodlarını kullanarak mağazaya gitmeden kazançlı alışveriş yapmanın tadını Defacto’da da tadabilirsiniz.

     

  • Uymanız gereken moda kuralları!

    Uymanız gereken moda kuralları!

    Çoğumuzun vazgeçilmezi olan modaya yeni bakış açısı getirmeye ne dersiniz?

    Moda denildiği zaman herkes tarafından tarz olan kıyafetler diyebiliriz. Ancak moda diye o tarzda takılmak zorunluluğunuz yok. Giymedik diye modaya uymuyor mu oluyoruz hayır. Kendi modanızı kendiniz yaratmaya ne dersiniz. Yönlendiren siz olun.

    Moda trendlerini unutun!

    Sadece moda olsun diye istemediğiniz şeyleri giymek zorunda değilsiniz. Her şeyden önce kendi zevkinize göre giyinin. Kendi moda tarzınız olsun çoğunluğun kabul ettiği modeller olmasın. Moda diye başkalarının istediği gibi giyinmekten vazgeçin.

    moda

    Vücut şeklinize uygun giyinin!

    Her şeyden önce kendi tarzınızı oluşturmak istiyorsanız vücudunuzu vücut ölçülerinizi iyi tanıyın. Günümüzde buna dikkat edenlerin sayısı oldukça fazla. Küçük çocuklar bile artık birer moda ikonu diyebiliriz. Podyumlarda gördüğünüz moda olan kıyafetlerin çok az bir kısmı insanların giyebileceği tarzdadır. Bunları giymek zorunda değilsiniz. Üstünüze yakışmayacağı kıyafetleri almaktan vazgeçin. Kendi modacınız kendiniz olun. Önce vücudunuzu keşfedin sonra da hoşunuza gidecek modellere yönelin.

    Gardırop klasiklerine uymayın!

    Gardırobunuzda çoğu kıyafet klasikleşmiştir. Dar Jeanlar, deri ceketler ve düz tişörtler genelde herkesin dolabında vardır ve sürekli giyilmeye devam edilir. Bunların dışına çıkmaya çalışın. Dolabınız sadece bunlardan oluşmasın. Biraz düşünün.. İnanın kafanızda güzel tarzlar oluşacaktır.

    001moda

    Cıvıl cıvıl olmanıza gerek yok!

    Kadınlar her zaman güzel ve en iyi şekilde görünmek isterler. Dış görünüşleri onlar için çok önemlidir. Aman standartın dışına çıkmayım kötü görünürüm düşüncesi vardır.  Bu yüzden modaya uymaları gerektiğini düşünürler. Kendi tarzınıza karar vermeden önce öncelikle ne giysem diye stres yapmamanız. Sırf hareketli görünmek için rengarenk giyinip gökkuşağı gibi olmanıza gerek yok. Orta halli kıyafetler seçmeniz yeterli olacaktır.

    Sadeliği basite almayın!

    Çoğumuzun düştüğü hatadır bu. “Ayy çok basit durdu, bunlar olmaz değiştirmeliyim diyenlerin sayısı az değildir”. Böyle durumlarda unutmayın ki sadelik en güzel şıklıktır ve modası hiç geçmez. Düz sade bir elbise, düz renk bir tişört vb. kıyafetler en güzel örnekleridir.

    Kısacası moda sizsiniz. Kendi tarzınızın mimarisi siz olun ;)

  • Sorunlu ilişkiler, biten aşklar, sürekli ayrılıklar…

    Sorunlu ilişkiler, biten aşklar, sürekli ayrılıklar…

    Sorunlu ilişkiler, biten aşklar, sürekli ayrılıklar… Hayatınızda karşınıza sürekli benzer olaylar, durumlar, size benzer şeyler hissettiren insanlar çıkıyorsa bunun mutlaka bir sebebi vardır. Olaylar, durumlar, kişiler aracılığıyla evren size sizinle ilgili birşeyleri aynalamaya çalışıyordur. Kendinizle ilgili birşeyleri fark etmenizi ve değiştirmenizi sağlamaya çalışıyordur. Başınıza gelen olayın, durumun içeriğine takılırsanız evrenin size sunduğu fırsatı ıskalamış olursunuz.

    Ve evren benzer olayları, durumları, insanları göndermeye devam eder. Bunu bir örnekle açıklayalım. İlişkilerinizde iyi niyetinizi sürekli kullanan, sizi sömüren, kandıran, size yalan söyleyen, bir şekilde sizi aldatan insanlar mı çıkıyor sürekli karşınıza? Kendinizi kullanılmış, kandırılmış, terk edilmiş, tercih edilmemiş bir konumda mı buluyorsunuz sürekli? “Neden ben?”, “Neden hep beni buluyor böyle insanlar?” diye soruyor ve sebebi bulamıyor musunuz bir türlü?

    Bu ve bunun gibi tekrar eden döngülerin nihai hedefi öteki insanlarla olan ilişkinizde sizin kendi davranışlarınıza, seçimlerinize olan farkındalığınızı arttırmak ve saydığımız özellikteki insanları ne yaparak, nasıl düşünerek, neye/nelere inanarak kendinize doğru çektiğinizi fark etmenizi sağlamaktır.

    Eğer bu farkındalığa sahip olursanız bu gibi insanlar hayatınıza giremez hale gelecektir. Çünkü artık size çekici gelmeyeceklerdir. Sizden yayılan enerjiyle onlardan yayılan enerji örtüşmeyecektir. Bu sebeple hayatınızda tekrar eden döngüleri iyi takip ve tespit etmeye çalışın. Onları başınıza gelen belalar, dertler olarak değil, size kendinizle ilgili birşeyleri göstermek, fark ettirmek, öğretmek için gelen öğretmenler olarak gördüğünüzde herşey değişecektir. Hayatta kurulan ilk ilişki, ilk bağ anneyle kurulandır.

    Bundan sonra kurulacak olan tüm ilişkiler bu bağın tekrarı olacaktır. Şimdinin yetişkini çocukken bir sebepten dolayı annesi tarafından terk edilmişse eğer (anne ölmüş olabilir, anne-baba boşanmış ve anne çocuğu görmek istemiyor ya da çocuk anneye gösterilemiyor olabilir, annenin doğum sonrası psikolojisi bozulduğu için çocuğa yeterince ilgi gösteremiyor olabilir, anne eşinden boşanmış, başkasıyla evlenmiş ve ilk evlilikten olan çocuğuyla ilişkisini kesmiş olabilir…) bundan sonraki hayatını o terk edilme travmasının gölgesinde yaşayacağını söylemek yanlış olmayacaktır. Bu kişi bir erkekse eğer kendisini terk edebilecek kadınlar kendisine cazip gelecek ve/veya güvenilir bir partner bulduğunda ise ona gösterdiği davranışlarla terk edilmesine zemin hazırlayacaktır.

    Bu kişi bir kadınsa eğer kendisini duygusal açıdan manipüle eden, kullanan, anlayışsız, bencil ve talepkar erkekleri hayatına çekecek ve bilinçdışında en çok korktuğu terk edilmeden kaçınmak için uysal, itiatkar, idare edici bir pozisyonda ilişkiyi yürütmeye çalışacaktır. Ya da geçimsiz, aksi, anlayışsız, bencil ve talepkar tutumlarıyla partnerini kendisinden soğutacak ve terk edilmesine zemin hazırlayacaktır. Bir çocuğun kaderi anneyle kurulan ilk ilişkinin, ilk bağın kalitesine göre biçimlenecektir.

    Peki kötü bir çocukluğu değiştiremeyeceğimize göre yapılacak hiçbirşey yok mudur? Vardır!Yazgımıza meydan okumak için en önemli silahımız farkındalıktır. Farkındalığımızı arttırarak kaderimize kendimiz yön verebiliriz. Anneyle kurulan ilk ilişkinin esaretinden farkındalığımızı kullanarak kurtulabiliriz. Farkındalığınızı arttırmanın en güvenilir yolu ise psikoterapi sürecine girmenizdir. Herkese özgürlük ve farkındalık diliyorum.

    Uzm. PsikologFatma Efe

    Not: Serap Sözen’den alıntılar ile desteklenmiştir.

  • Haşhaşlı dolama tarifi

    Haşhaşlı dolama tarifi

    Haşhaşlı dolama tarifi : Eskişehir’in ünlü çöreklerinden olan haşhaşlı dolama, ceviz, süt,toz şeker gibi malzemelerin bir araya gelmesiyle yapılıyor.

    Haşhaşlı dolama tarifi

    Malzemeler:

    2 su bardağı un

    2 çorba kaşığı yoğurt

    2 yumurta

    1 çay bardağı ılık su

    2 çorba kaşığı dövülmüş haşhaş

    3 çorba kaşığı sıvıyağ

    Tuz

    İç malzemesi:

    2 patates

    1 su bardağı haşlanmış mercimek

    50 gr beyaz peynir

    Tuz, karabiber

    Yapılışı:

    Haşhaşlı dolama: Patatesleri iyice yıkayıp tuzlu suda haşlayın. Kabuklarını soyup çatalla ezin. Peyniri ufalayın. Bir kapta patates, peynir, mercimek, tuz ve karabiberi harmanlayın.

    Unu hamur yoğurma kabına alın. Yoğurt, yumurta, su ve tuz ekleyip yoğurun. Hamurdan 6 beze hazırlayın.

    Fırın tepsisini yağlayın. Bezeleri oklava ile yufka şeklinde açın. Üzerine hazırladığınız iç malzemeden yayın. Yufkaları rulo şeklinde sarın ve tepsiye dizin.

    Bir kapta haşhaşı sıvıyağla karıştırın. Hazırladığınız haşhaşlı karışımı böreklerin üzerine sürün. Önceden ısıtılmış 170 dereceye ayarlı fırında üzerleri kızarıncaya kadar 20-25 dakika pişirin. Tepsiyi fırından alıp soğumaya bırakın.

     

    Kaynak: yemek.haber7.com

  • Farkında mısınız? Erken teşhis hayat kurtarıyor!

    Farkında mısınız? Erken teşhis hayat kurtarıyor!

    Her yıl ekim ayı tüm dünyada ve Türkiye’de meme kanseri farkındalık ayı olarak biliniyor. Bu çabanın tek bir amacı var: Kadınları en sık karşılaşılan bu kanser türüne karşı bilinçlendirmek. Çünkü meme kanserinin tedavisinde başarıyı hastalığın evresi belirliyor.

    Araştırmalar her sekiz kadından birinin hayatının belli bir zamanında meme kanserine yakalanacağını söylüyor. Erken teşhis ve erken tedavi ile kontrol altına alınabilen meme kanserinin görülme sıklığı her yıl artıyor. Durum böyle olunca bilinçlenmek, farkında olmak ve gerekli önlemleri almak kaçınılmaz oluyor.

    Koç Üniversitesi Hastanesi Tıbbi Onkoloji Bölümü’nden Uzm. Dr. Fatih Selçukbiricik, meme kanserinin risk faktörlerini anlattı: “Hastalığın sıklığı yaşla beraber yükseliyor; 20 yaşın altındaki kadınlarda meme kanserine çok nadir rastlanıyor, 40 ile 50 yaş arasında meme kanseri riski 68’de bir, 50 ile 60 yaş arasında 35’de bir, 60 ile 70 yaş arasında ise 28’de bir görülüyor.”

    CİNSİYET VE YAŞ: Meme kanseri için en önemli iki risk faktörü cinsiyet ve yaş. Hastalık kadınlarda erkeklerden 100 kat daha sık görülüyor. Oran yaşla beraber artıyor.

    AİLE ÖYKÜSÜ: Meme kanseri için iyi bilinen bir risk faktörü olmasına karşın hastaların sadece yüzde 5-10’unda aile öyküsü mevcut. Birinci derece akrabasında meme kanseri öyküsü olan kadınlarda aile öyküsü bulunmayanlara göre hayat boyu meme kanseri riski 1,5-3 kat daha yüksek.

    GENETİK FAKTÖRLER: Tüm meme kanserlerinin yüzde 5-10’unda genetik eğilim görülüyor. Meme kanseri ile güçlü genetik ilişkisi gösterilmiş ilk genler BRCA-1 ve BRCA-2. Bu genlere ait mutasyonlar ailesel meme kanserlerinin çoğundan sorumlu. Obezite, hormonal faktörler, geç yaşta anne olmak, çevresel faktörler, sigara kullanımı, fiziksel aktivitenin azlığı diğer risk faktörleri olarak sıralanıyor. Bu faktörlerin meme kanseri üzerindeki etkisini ölçmek ve kanıtlamak için bilimsel çalışmalar yapılmaya devam ediyor.

    MEMENİN TAMAMI ALINMALI MI?
    Meme kanserinin tedavisinde ameliyat yaygın olarak kullanılan bir seçenek. Özellikle erken evre tümörlerde tek başına yeterli olabiliyor. Koç Üniversitesi Hastanesi Genel Cerrahi Bölümü’nden Op. Dr. Orhan Ağcaoğlu, meme kanserinde cerrahi tedavinin planlamasını anlattı: “Tüm kanserlerde olduğu gibi ‘Hastalık yoktur, hasta vardır’ kavramı önemli ve hastanın bireysel özellikleri dikkate alınarak cerrahi tekniğin, ameliyat zamanlamasının ve gerekirse onkolojik tedavinin doğru belirlenmesi hastanın kanserle olan savaşında kilit rol oynuyor. Bu kararlar, ileri düzey kanser merkezlerinde multidisipliner konseyler ile bu dalda uzmanlaşmış farklı branş doktorlarının değerlendirmesiyle özenle veriliyor. Meme kanseri tedavisinde birçok ameliyat çeşidi var. Günümüzde en sık meme koruyucu cerrahi yani kanserli dokunun çıkarıldığı ancak memenin bütünlüğünün korunduğu teknik uygulanıyor. Bu tekniğe ek olarak aynı ameliyatta eş seanslı olarak koltuk altı lenf bezlerine herhangi bir sıçrama olup olmadığı kontrol edilip gerekirse koltuk altındaki lenf bezlerinin cerrahi olarak çıkarılması gerekebiliyor. İleri evre, büyük boyutlu, birden fazla odaklı kanserlerde ya da memenin korunmasına engel teşkil eden başka tıbbi sebeplerden ötürü memenin korunamadığı durumlarda memenin tamamının alınması gerekebiliyor. Bu teknikte meme başı ve derisi ile tüm meme çıkarılabileceği gibi, onkoplastik cerrahi teknikleriyle memenin sadece kansere sebebiyet veren iç dokusu çıkarılarak, meme başı ve derisi korunabiliyor ve rekonstrüksiyon ile başarılı kozmetik sonuçlar sağlanabiliyor.”

    Meme kanseri, gerek kanser hastalığının kendisi gerekse de ameliyat sonrası memenin kaybına yol açabilmesi nedeniyle kadınların psikolojileri üzerinde olumsuz sonuçlara neden olabiliyor. Op. Dr. Orhan Ağcaoğlu, bu sebepten ötürü, hastaya uygun olarak planlanan onkolojik cerrahi ile birlikte memede daha iyi bir estetik sonuca ulaşmak için kozmetik girişimlerin beraber uygulanabileceğini söylüyor: “Onkoplastik cerrahide rekonstrüksiyon, meme kanseri sebebiyle yapılan ameliyat ile eş zamanlı olarak aynı ameliyatta yapılabileceği gibi, diğer onkolojik tedavileri takiben başka bir seansta da yapılabilir. Rekonstrüksiyon amaçlı sentetik implantlar ile hastanın kendi dokuları kullanılabileceği gibi, hem implantların hem de hastanın kendi dokusunun aynı anda kullanılabileceği teknikler de mevcut.”

    Bu belirtileri dikkate alın!
    Memede kitle
    Memede ağrı
    Cilt değiklikleri (Çukurlaşma, kalınlaşma, çekinti, ülserleşme, kızarıklık
    Meme başı değişiklikleri (Düzleşme, ters dönme, çekilme, kanama, akıntı, pullanma ve egzama benzeri lezyonlar)
    Lenf bezlerinin tutulumuna bağlı değişiklikler (Koltuk altında kitle, kolda ödem)

    “Klinik muayene, görüntüleme yöntemleri ile inceleme ve biyopsi değerlendirmesi meme kanseri şüphesi olan hastaların yüzde 95’inde güvenli bir tanı sağlıyor. Meme kanseri tanısında en sık kullanılan görüntüleme yöntemleri mamografi, ultrasonografi (USG) ve manyetik rezonans (MR) olarak sıralanıyor.”

    RADYOTERAPİ NASIL PLANLANIYOR?
    Radyoterapi; yüksek enerjili X ışınlarının ya da diğer radyasyon türlerinin kanser tedavisinde kullanılması olarak tanımlanıyor. Koç Üniversitesi Hastanesi Radyasyon Onkolojisi Bölümü’nden Uzm. Dr. Duygu Sezen, radyoterapinin meme kanserinin multidisipliner yaklaşımı içinde önemli bir yer tuttuğunu anlattı: “Uygulanan cerrahi prosedüre, hastalığın klinik ve patolojik özelliklerine göre her hasta için uygulanacak radyasyon dozu ve tedavi günü sayısı farklılık göstermekte olup üç ile altı hafta arasında değişiyor. Eksternal radyoterapi, günlük küçük dozlarda, haftanın beş günü pazartesiden cumaya kadar olacak şekilde uygulanıyor. Tedavi planlaması öncelikle simülasyon olarak adlandırılan ve tedavi pozisyonunda çekilen bir tomografi ile başlıyor. Bilgisayarlı planlama eşliğinde hedef alanlar ve korunması amaçlanan normal dokular için doz hesaplaması tamamlandıktan sonra tedavi aşamasına geçiliyor. Tedavi aşamasında kullanılan cihazlar genellikle lineer akseleratör cihazları olup, radyoterapi cihazları ne kadar gelişirse gelişsin, tedaviyi doktorunuzun kılavuzluğunda, medikal fizik uzmanı, hemşire ve radyoterapi teknikerinden oluşan bir ekip yönlendiriyor. Hastalar radyoterapi uygulaması sırasında ağrı hissetmiyor. Tedavi sadece birkaç dakika sürüyor. Ancak hastalarımızın her gün aynı şekilde tedavisinin uygulanabilmesi amacıyla pozisyonlandırılması ve kontrol görüntülemelerinin gerçekleştirilmesi nedeniyle tedavi odasında 15-20 dakika kalması gerekebiliyor. Tedaviden sonra üzerlerinde herhangi bir radyasyon taşımazlar ve bu aşamadan sonra günlük aktivitelerine devam edebilirler.”

    Radyoterapi sırasında nelere dikkat etmeli?
    Tedavi alanı içerisindeki ciltte kızarıklık, kuruluk ve hassasiyet gözlenebilir. Bu nedenle tedavi alanını nemlendirmek amacıyla tedaviden sonra krem kullanılması öneriliyor. Özellikle radyoterapi alanının temizliği ılık su ve nemlendirici sabun ile gerçekleştirilmeli, cildin yıkanması ve kurulanması sırasında yumuşak dokunuşlar yapılmalı, keseleme kullanılmamalı.

    Tedavi alanında sürtünme yaratarak hassasiyeti arttıracak giysilerden kaçınılmalı. Pamuklu ve rahat iç çamaşırı kullanılmalı. Cilt direkt güneş ışınlarından korunmalı. Radyasyon tedavisi bittikten sonra, tedavi gören bölgeye 30 veya daha yüksek SPF (güneşten korunma faktörü) dereceli güneş kremi sürülmeli. Bol bol su içilmeli.

    Özellikle tedavinin son haftalarında ve radyoterapi bitimini izleyen birkaç hafta boyunca yorgunluk gözlenebilir. Tedavi sırasında çalışan hastalar iş temposunu hafifletmeli. Hafif düzeyde yürüyüşler, egzersiz yorgunlukla baş etmede katkı sağlayabilir. Radyoterapi, tedavi alanında saç ve tüylerin kaybına yol açabilir.

    Tedavi süresinde seksüel aktiviteye, doktor aksini belirtmediği sürece devam edilebilir. Bu dönemde güvenilir bir doğum kontrol yöntemi kullanılması önemli. Kanser tanısı alan kişi ile ailesinde bazı endişeler ve negatif düşünceler gözlenmesi doğal. Herkesin strese vereceği yanıt farklı olmakla birlikte, bu endişe günlük yaşantıyı etkileyebilir. Destek almak bu dönemin daha kolay geçirilmesine yardımcı oluyor.

    GENETİK RİSKİNİZİ KONTROL EDİN
    Kanserden korunmak için genetik yatkınlığınızı kontrol ettirmeniz öneriliyor. Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Genetik Bölümü’nden Prof. Dr. Hülya Kayserili, genetik faktörlerin kanser oluşumundaki etkisini anlattı: “Kadınlarda meme kanseri en sık görülen kanserdir ve 70 yaşına ulaşan her kadının meme kanseri tanısı alma riski sekizde birdir. Tüm kanserlerin oluşum mekanizması genetik kökenli olmakla birlikte, küçük bir bölümü kalıtsaldır. Meme kanserlerinin yüzde 15’i ailevi yığılım gösterirken, yüzde 10’u baskın şekilde genlerle kalıtılmaktadır.”

    Kimlerde genetik yatkınlığın araştırılması gerekiyor?
    Aynı ailede üç kuşakta veya en az üç kişide meme kanseri tanısı varsa,
    Aile bireylerinden birinde menopoz öncesi (50 yaş öncesi) meme kanseri tanısı varsa,
    Ailede meme ve yumurtalık kanserinin varlığı söz konusu ise,
    Aynı bireyde iki memede kanser gelişmesi varsa,
    Ailede, erkek bireyde meme kanseri veya erken yaşta prostat kanseri tanısı ile pankreas, mide, melanom, uterus, kolon, tiroid, sarkom tanısı varsa araştırılma yapılması tavsiye ediliyor.

    Eğer kişi risk kriterlerine uyuyorsa, tıbbi genetik uzmanına başvurmalı. Prof. Dr. Kayserili test yaptıracak kişilere uyarılarda bulundu: “Genetik uzmanı ile görüşmeye giderken bireysel tıbbi dosya ile kanser tanılı aile yakınlarının tıbbi raporları da bulundurulmalı. Genetik uzmanı en az üç kuşağı içeren çok detaylı aile ağacı çizecek, tıbbi dosyaları inceleyecek ve başvuruda bulunan kişi ile aile yakınlarını kanser yatkınlığı ile ilişkilendirilmiş özgün fizik muayene bulguları açısından değerlendirecektir. Tıbbi genetik uzmanı tüm veriler ışığında, hangi gen veya gen paneli ile çalışmaya başlanacağı konusunda bilgi vererek, yazılı onam ile DNA eldesi için örneklem planlayacaktır. İdeal olan ailede kanser tanısı almış bireyde genetik testlerin yapılmasıdır. Kanser tanılı kişide mutasyon tanımlandıktan sonra, mutasyonu kalıtma riski olan tüm bireylere daha hızlı, kolay ve güvenilir tanı testi uygulanabilir. Aile öyküsü genetik tanıya ulaşmada tek parametre değildir, ek fizik muayene bulguları özgün bir gende mutasyon taramasına genetik uzmanını yönlendirebilir. Örneğin, ağız mukozasında koyu kahverengi lekeleri olan bireyde STK11 gen taramasının öncelikle planlanması gibi. Testler kan örneğinde veya DNA elde edilebilen farklı doku (tükrük, bukal sürüntü vb.) örneklerinde gerçekleştirilebilir. Test sonuçlarının yorumları ile hastaya sunulabilir şekilde raporlandırılması testin içeriği ile ilintili olarak 2-8 hafta arasında değişiyor. Bu testlerin sonucunda hastaların ve ailedeki diğer bireylerin nasıl izleneceği belirlenerek, koruyucu cerrahi ve tedaviler ile kanserlerin ortaya çıkması önlenebildiği gibi, kanser tanısı en erken evrede konularak tedavi etkinliği artırılabiliyor. Genetik danışmada bir sonraki aşamada, riski olan diğer aile bireyleri mutasyon taraması için kliniğe yönlendiriliyor.”

    Kaynak: formsante.com.tr/saglik

  • Uzun ve hacimli kirpikler için

    Uzun ve hacimli kirpikler için

    Uzun ve hacimli kirpiklere sahip olmayı kim istemez? İşte uzun ve hacimli kirpiklere sahip olmanın 9 yolu…

    Makyajınızı temizlemeden uyumayın

    Makyajınızı mutlaka temizleyin. Göz makyajıyla uyumak kirpiklerin dökülmesine neden olur. Kirpiklerde oluşan dökülmelerin, kopmaların, incelmelerin, seyrelmenin tek nedeni makyajın temizlenmemesidir. Göz makyajı üşenmeden temizlenirse bu tür problemler ortadan kalkacaktır. Göz makyajını temizlerken yumuşak hareketler kullanmalı, pamuk ve makyaj pedlerinden yararlanmalıyız.

    uzun_kirpik

    Bebek pudrası sürün

    Kirpiklerinize rimel uygulamadan önce bebek pudrası serpiştirin. Bu işlem kirpiklerinizin kabarmasını sağlayacak. Ardından rimeli uygulayınca kirpikleriniz daha da kalın gözükecektir.

    Makyaj bazı kullanın

    Ekstra uzun kirpikler için rimeli uygulamadan önce primer rimel sürün.

    Doğru rimel seçin

    Hacimli uzun kirpiklere doğru rimel seçerek de sahip olabiliriz. Kozmetikte önemli bir yeri olan rimelin kirpiklerimize katkısı oldukça yüksektir. Kaliteli bir rimel kullanmak her zaman daha yararlı olacaktır. Rimeli sürmeye her zaman kirpiklerin ucundan başlayın daha sonra diplere uygulayın. Böylece kirpikler daha uzun görünecektir.

    Kirpik kıvırıcınızı ısıtın

    Kirpik kıvırıcınızı kullanmadan önce saç kurutma makinesiyle ısıtın. Kirpik kıvırıcınızın sıcak olması kirpiklerinizin daha uzun süre kıvrık kalmasını sağlayacaktır.

    Kirpiklerinizi Hint yağıyla nemlendirin

    Hint yağı, parlak ve hacimli kirpiklere kavuşmanızı sağlayan folikül uyarıcı ve besleyici özelliktedir. Yatmadan önce temiz bir fırça veya kulak pamuğuyla Hint yağını kirpiklerinize uygulayın. Bir gece bekletin ve sabah durulayın.

    Kirpiklerinizi tarayın

    Daha net bir görünüm için ve rimelin kirpiklerde topaklanmasını önlemek için rimeli uygulamadan önce ve sonra kirpiklerinizi tarayın.

    Hacim için limon kabuğu kullanın

    Limon kabuğu kirpiklerinize hacim katar. 1 yemek kaşığı kurutulmuş limon kabuğunu birkaç gün Hint yağı veya zeytinyağında bekletin. Bu karışımı kirpiklerinize uygulayın, bir gece bekletin ve sabah durulayın.

    hacimli_kirpikler

    Eyeliner kullanın

    Eyeliner kirpiklerinizin daha yoğun ve hacimli görünmesini sağlar. Kirpik diplerinize eyeliner uygulayarak kirpiklerinizi 3 kat daha yoğun gösterebilirsiniz. Ama unutmayın eyeliner ve göz kalemleri hiç rimel kullanılmadığında çok kötü görünmektedir. Eyeliner kullanabilmek için rimele ihtiyacınız olduğunu unutmayın.

  • Bebek Odasında Duvar Kağıdı Kullanılmalı mı?

    Bebek Odasında Duvar Kağıdı Kullanılmalı mı?

    Bebek sahibi olmaya hazırlanan ebeveynlerin en tatlı telaşlarından biri, eve katılacak yeni üyeye güzel bir oda hazırlamaktır. Bebek odasında kullanacağınız mobilyalar ve malzemeleri, yetişkinlerinkinden farklı olarak biraz daha özenli seçmekte fayda var. Hem sizin için hem de bebeğiniz için zararsız ve kullanışlı tercihler yaparken aynı zamanda huzur dolu cıvıl cıvıl bir atmosfer yaratmak bazen çok da kolay olmayabiliyor. Hemen herkesin aklına takılan konulardan biri olan bebek odasında duvar kâğıdı kullanımı hakkında paylaşacağımız önerilerden sonra daha kolay verebilirsiniz.

    Sağlıklı mı?

    Bebek odalarına alınan her üründe ebeveynlerin ekstra hassas davranmaları gerekir. Bu açıdan baktığımızda dikkat edilmesi gereken unsurlar arasında, tercih edeceğiniz duvar kâğıdının %100 silinebilir olması, kanserojen madde içermemesi, küf, kir, nem tutmaması ve anti-bakteriyel olması sıralanabilir. Kağıt tabanlı duvar kağıtları bu kriterleri karşıladığından, genelde bebek ve çocuk odaları için bu duvar kağıtları tercih edilir. Ancak üretici firmayla konuşulup aradığınız kriterleri teyit ettirmeniz, bebeğinizin sağlığı açısından son derece önemlidir.

    bebek_odasi_duvar_kagidi_modelleri

    Uzun Ömürlü Kullanım

    Duvar boyası yıllar içinde kirlenen bir maddedir. Her zaman temiz bir görünüm sağlamak için birkaç yılda bir yenilenmesi gerekir. Duvar kâğıdı ise günümüzde birçok avantajı beraberinde getiriyor. Kolayca silebileceğiniz, leke tutmayan birçok duvar kağıdı çeşidi mevcut. Çocukların bebeklik dönemlerinde eline aldıkları kalemlerle duvarları boyama ihtimalini göz önüne alırsanız duvar kâğıdı, çocukluk dönemine gelene kadar iyi bir tercih olabilir. Aynı zamanda duvar kağıdı döşenirken dikkat edilmesi gereken bir nokta, odanın hangi duvarının en çok güneşe maruz kaldığıdır. Eğer duvar kâğıdı kaplattığınız duvar tamamen güneş alıyorsa zaman içerisinde renginde hafif değişiklikler olması mümkündür. Bu da duvar kağıdının bir dezavantajı olarak görülebilir.

    bebek_odasi

    Renk ve Desen Seçimi

    Odanın tamamında ya da seçtiğiniz birkaç duvarda duvar kağıdı kullanabilirsiniz. Yeni doğan bebek odasında genelde açık tonlar tercih edilir. Ancak odaya renk katması açısından pastel renkleri tercih ederek yumuşak ve samimi bir atmosfer yaratabilir ya da daha canlı renkler tercih ederek odaya hareketlilik katabilirsiniz. Desen seçimi konusunda karşınıza birçok seçenek çıkacaktır. Kabartmalı desenler, çizgi film karakterleri, gemici desenleri ya da rengarenk çiçekler. Bu kararı verirken bebek mobilyalarınıza ya da çarşaf takımlarına göz atabilir, desen ve rengi diğer aksesuarlara ve mobilyalara uygun şekilde seçebilirsiniz. Desenli duvar kâğıdının bir avantajı, lekeleri daha az gösteriyor olmasıdır.

    Kaynak: blog.gittigidiyor.com

  • Zayıflamak mı aynı kiloda kalmak mı?

    Zayıflamak mı aynı kiloda kalmak mı?

    GEÇEN hafta içi bir danışanımı gördüm. Onu yıllardır tanıyorum. 1.65 boyunda, 85 kg ağırlığında. Çok güzel, bakımlı, kendisiyle barışık, neşeli bir kadın. Çocukluğundan beri hep iriymiş. “Hiç zayıf olmadım” diye anlatıyor, “Bebekken de büyüktüm, ergenlikteyken de” diyor.
    Şimdi 40 yaşında ve bu kiloda olmak ona garip gelmiyor. “İlk defa kilo almadım ki” diyor. Hayatı boyunca hep zayıf olmuş, 2 kilodan fazla kilo almamış, bir sebepten ilk defa kilo alıp fazla rakamları gören birinin tepkisiyle bu kadının tepkisi aynı olamaz. Aynı hayalleri kurmadıklarını ve bana aynı beklentiyle gelmediklerini biliyorum. Peki siz hangi gruba giriyorsunuz?

    Habertürk.com dan Güneş Aksüs ün haberine göre ; 

    HEP ŞİŞMAN MIYDINIZ?
    Zaten yıllardır böyleyseniz, genelde çok zayıf olmak ya da hızlıca zayıflamak sizin tercihiniz değildir. Bu şekilde yaşamaya alışan biri, yavaş yavaş zayıfladığında kendini daha iyi hisseder. Hatta arada aynı kiloda takılabilir, bu ona garip gelmez. Yıllardır 85 kg olan biri, bir 5 yıl da 75 kiloda kalmaktan sıkıntı duymayabilir
    Aslında yavaş sonuç almak, siz ve etrafınızdakilerin olumsuz tepkileri dışında iyi bir şey! Çalışmalar yavaş zayıflamanın daha kalıcı olduğunu söylüyor. Sıkı diyetlerin size hiç de uygun olmadığını biliyoruz. O zaman hedefi değiştirelim. Aylık 5 kg size zor geliyorsa ayda 1-2 kg’yi hedefleyin. Bu hem zayıflamanız hem de arada sizi mutlu edecek, sıkı bir diyette olduğunuzu hissettirmeyecek bir yaşam tarzı demektir.

    HER AY 1 KG AZ MI?
    Sürekli kilo alıp veren arkadaşınıza göre daha doğru bir şey yaptığınızı bilin. Yakın arkadaşınız her kış diyetisyene gidip 10 kg veriyor, her yaz o 10 kg’yi alıyorsa, siz geçen seneye göre sadece 5 kg bile verdiyseniz sizin durumunuzun daha sağlıklı olduğunu söyleyeyim.
    Her ay 1 kg vermek az mı? Bugün böyle bir yaşam şekli değişikliği yapsanız yani mesela sokakta yemek yerine ev yemeği yemek, kızartma yerine fırında yemek, beyaz unu hayatınızdan çıkarmak gibi basit değişikliklerle her ay 1 kg verdiğinizi düşünelim. 1 yıl sonra, -12 kg’yi görmek az mı yani? Bence değil!

     

    ‘Hep zayıftım’ diyenler için

    SİZİN için durumlar farklı. Eğer “Yıllarca 55 kiloydum, şimdi 60’ın üzerine çıkıyorum” diyorsanız, bu hızlı değişimin nedenini bulmak yapacağınız ilk şey. Neler oluyor? Acaba tiroitte mi sorun var? Şeker veya ensülin direnci sorunu olabilir mi? Menopoz mu “Geliyorum” diyor? Bu sebeplere göre hareket planı belirlemek lazım. 60 kilo çok fazla değil belki ama durdurmak ve her zaman kaldığınız rakamlara yakın kiloda kalmak daha sağlıklı ve doğru.
    Bunun için hızlı çözüm seçeneklerini düşünebiliriz. Yani bir diyet programı uygulamak, sporu artırmak ve bunu 3 aylık bir program içinde halletmek mantıklı. Koruma döneminde daha rahat bir program uygulayabilirsiniz. Daha önce hiç 55 kilo olmayan birine göre yıllardır 55 kilo olan birinin tekrar aynı rakamlara inmesi daha kolaydır.
    Sıkı bir diyet derken detoks merkezine gidip 1 hafta aç kalmaktan bahsetmiyorum. Sağlıklı, dengeli ve yeterli bir program olmalı. Her besinden faydalandığınız bir liste olmasına özen gösterin.

     

    Özetle

    – Bazen aynı kiloda kalmak daha sağlıklı olabilir. Tabii bu kilo tehlikeli rakamlarda değilse.
    – Sürekli kilo alıp vermek yorucudur, az da olsa sürekli zayıflamak kalıcı mutluluk sağlar.
    – Eğer 3-5 kg fazlanız varsa bunu hızlıca çözebilirsiniz.
    – Eğer 30 kg fazlanız varsa 5’er kg’lik hedefler koyarak ilerleyin.

     

    Kaynak: Haberturk.com / Güneş Aksüs

  • Fazla kilolardan kurtulmaya ne dersiniz? Diyette son nokta!

    Fazla kilolardan kurtulmaya ne dersiniz? Diyette son nokta!

    Herkesin korkulu rüyası şu fazla kilolardan kurulmaya ne dersiniz? Birazdan açıklayacağımız bu tarifle fazla kilolarınızdan kurtulacaksınız.

    Kilo vermeyi kim istemez ki! Ancak kilo vermek görüldüğü kadar kolay değildir. Bazın insanların kilo alması ne kadar zorsa kilo veremeyenlerin sayısı daha yüksektir. Fazla kilolardan kurtulmak için farklı yollar denediniz ama etkisi olmadıysa bir de buna göz atın derim. Sağlıklı bir şekilde doğal yiyeceklerle zayıflamak için bu tarifi mutlaka deneyin. İşte size kilo verdiren tarifi paylaşıyorum.

    Kilo Verdiren Ananas ve Kerevizli Smoothie

    Kilo Verdiren Ananas ve Kerevizli tarifin yapımı son derece basittir. Kolay hazırlanmasının yanı sıra sizi çok tok tutacaktır.  Kilo verdirmesinin yanı sıra içerdiği vitamin değerlerinden dolayı temizleyici ve tedavi etme özelliği vardır. Hazırlanışı sadece 2 malzemeden oluşan bu tarif kolay yoldan zayıflamanızı sağlayacaktır.

    fazla-kilo-1

    İsterseniz malzemeler neymiş bakalım:

    2 su bardağı su

    2 su bardağı taze ananas

    1 sap kereviz

    Yarım limonun suyu

    1 çorba kaşığı bal

    Yapılışı:

    Bu karışımı yapmak oldukça basit demiştik. Öncelikle iki su bardağı ananas elde edene kadar dilimleyin. Daha sonra kerevizleri dilimleyin ve yarım limonun suyunu sıkın. Bu 3 malzemeyi mutfak robotunuza aktarın. İçine 2 su bardağı su ve 1 çorba kaşığı bal ekleyin. Pürüzsüz bir sıvı edene kadar robotta karıştırın.  Artık kilo verdiren tarifiniz hazır.

    Bu malzemelerle iki smoothie elde edebilirsiniz. Elde ettiğiniz bu ilki kullanımlık olan karımın ilkini sabah aç karna içeceksiniz. Diğerini ise öğle yemeği arasında tüketmelisiniz. Bu tarifte en etkili formül kerevizi ve ananası organik bulmanız. En fazla etkiyi bu şekilde olursa görebilirsiniz.

    Ananas ve kereviz aynı zamanda idrar söktürücü ve iltihaplara karşı etkili bir özelliğe sahiptir. İkisi bir araya geldiğinde hem kilo verdiriyor hem de diğer işlevlere yarıyor. Ancak unutulmaması gereken önemli bir yarıntı var.

    Kilo Verdiren Ananas ve Kerevizli Smoothie tarifi tek başına kilo verdirmez. Bununla birlikte bir egzersiz programı yapmanız gerekmektedir. Bu tarif sadece sizin diyet sürecinizi kısaltır.  Herkesin metabolizma değerleri farklıdır bu nedenle etkisinin kişiden kişiye değiştiğini unutmayın. Öncelikle kilo vermeye motive olmalısınız kolay gelsin!

  • Depresyonu anlamak

    Depresyonu anlamak

    Depresyon, insanın yaşama istek ve zevkinin kaybolduğu, kişinin kendisini derin bir keder içinde hissettiği, geleceğe ilişkin kötümser, karamsar düşünceler, geçmişe ilişkin yoğun pişmanlık, suçluluk duygu ve düşüncelerinin taşındığı, bazen ölüm düşüncesi, bazen intihar girişimi ve sonuçta ölümün olabildiği, uyku, iştah, cinsel istek gibi fizyolojik bozuklukların olduğu bir hastalıktır. Ayrıca depresyonda dünyaya karşı ilginin azalması, diğer insanlara yatırım yapma veya bağlanma kapasitesinin kaybolması; kendini ayıplama, kınama, kendine serzenişte bulunma, sitem etme ve kendini aşağılama, hor görme gibi duygularla bir arada olan ciddi benlik kaygısı ve kendilik değeri düşmesi saptanır.

    Depresyon; normal, geçici, anlık bir duygulanımdan bir hastalığın herhangi bir belirtisi ya da tam anlamıyla bir psikiyatrik bozukluk olarak ele alınmaya kadar bir çok şeyi kapsayabilen bir kavram olarak kullanılabilmektedir. Bazen günlük düş kırıklıklarının bir yansıması, doğal yaşantı, bir uyum yanıtı veya insan varlığının ölümle yüzyüze geleceği gerçeğine evrensel bir tepki olarak ortaya çıkabiliyor. Bazı varoluşsal krizler de ağır depresyonu tetikleyebilir.

    Gözleme dayalı verilerin desteklediği düşünceye göre yaşam olayları ve çevresel stres klinik depresyonun gelişmesine neden olur. Örneğin, eş kaybı sıklıkla bir depresyon atağının başlamasında saptanabilen bir yaşam olayıdır. 11 yaşından küçükken bir ebeveynini kaybedenlerde erişkin yaşamlarında depresyon geçirme riski daha fazladır. Bazı araştırmacılar, erken çocukluk çağında kayıp ya da ayrılmaların gerçekten beyindeki sinir hücreleri reseptörlerini duyarlı hale getirdiklerini ve bu yüzden erişkinlikte mizaç bozukluğuna yatkınlık oluşturduklarını öne sürmektedirler. Bir depresyon atağının ortaya çıkması için her zaman çok etkileyici [şok edici] ani bir olayın olması gerekmez. Stres veya çevresel kökenli çökkünlük depresyon durumunu ortaya çıkarabilir. Nedeni tam olarak bilinmese de, Batı endüstri toplumlarında kadınlarda depresyon görülme sıklığı erkeklerin yaklaşık iki katıdır. Bunun bizim toplumumuz için de geçerli olduğu belirtilmektedir.

    Depresyon oluşumunu açıklayacak tek etkenin olduğunu söylemek olası görünmemektedir. Ama farklı bir çok etken arasındaki etkileşimden kaynaklandığı söylenebilir. Depresyonun başlaması ve sürmesi çeşitli biyolojik, çevresel ve psikososyal değişkenlerle ilişkili görülmektedir. Bunlar, erken ebeveyn kaybı, veya ihmali, yakın zamanda olumsuz yaşam olayları, eleştirici ve düşmanca davranan eş, güven verici ilişkinin olmaması, yeterli sosyal desteğin olmaması, uzun süreli özdeğer yetersizliğini içerirler.

    Depresyonda hastalığa neden olan çok çeşitli yollar veya anormalliklerin varlığından kesin olarak söz edebiliriz. Genel bir kaynakta toplanan bu yollar ve anormallikler affektif hastalığı (duygudurum hastalığı) olarak adlandırılır. Bu kaynak sanki tek hastalık nedeniymiş gibi görünür. Oysa bir tür nihai ortak yoldur. Birçok depresyon tipi ve her biri için ayrı nedenler olduğu söylenebilir. Bunlar temelde biyolojik, psikolojik ya da her ikisinin birlikte olduğu bir nedenle olabilir. İnsanın biyo-psikososyal bir bütün olduğu göz önüne alındığında böyle olması kaçınılmazdır. Ayrıca insan aynı zamanda ontolojik bağlam içinde olan varoluşsal bir varlıktır. Böyle olduğundan dolayıdır ki varoluşsal sorunların, insanın kendi yaşamının anlamını sorgulayışının da ortaya çıkarabildiği depresyonlar olabilmektedir. Gözleme dayalı çalışmalarda, melankolili ağır depresyonlu hastaların yaklaşık dörtte üçünün, hastalık başlamadan önceki birkaç ay içinde stres verici bir olay yaşamış oldukları kendileri veya çok yakın akrabalarından biri tarafından belirtilmiştir. Depresyon olgularının çoğunda hastalık nedenini kişilerarası, çevresel ve psikolojik streslerle özdeşleştirebilir ve böylece patogenezin nedensel etkilenmelere yanıtta beyin işlev bozukluğu olduğu sonucuna varılabilir. Psikolojik stresörler ve kişilerarası olaylar tedavide gözden uzak tutulmamalıdır. Psikoterapide ilişkilere dikkat etme hastalığın tekrarlanması açısından özgül bir koruyucu etkiye sahip gibi görünmektedir.

     

    Psk. Berna İNCEKARA tarafından yazılmıştır.